Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 [YARIŞMA] My Bigbang

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

[YARIŞMA] My Bigbang Empty
MesajKonu: [YARIŞMA] My Bigbang   [YARIŞMA] My Bigbang Icon_minitimeCuma Haz. 03, 2011 6:15 pm

Yazar: Cemile Edibe YILDIZMy Bigbang Büyük
bir gürültüyle uyandım. Hemen arkasından omzumda büyük bir baskı
hissettim.Tam “‘Ahhh” demiştim ki birden kapı ardına kadar açıldı.
Bayan telaşlı -ki bu benim annem olur- içeri fırtına gibi
daldı.Anlamıyorum ki bu kadın kapımın önünde nöbet mi tutuyor?!. Aynı
zamanda da yüksek sesle de bağırıyordu. ”Damla !” Bu hallerine alışık
olduğum için sakince cevap verdim.‘’Efendim anne?’’‘’ O gürültüde neydi?
Hem sen yerde ne yapıyorsun?’’Bu kadın beni çıldırtacak!‘’Ne yapıyor
gibi gözüküyorum. Yataktan düşmüşüm işte.”‘’Biraz daha dikkatli olsana
kalbime iniyordu’’ dedi sinirli bir şekilde.Şuan hiçte takamam seni.
Başımdan savmak için ‘’hı-hı ‘’diye cevap verdim.Birkaç saniye
mırıldandıktan sonra odadan ayrıldı. Sonunda diyerek kendimi yatağa
attım. Atmamla omzumun sancıması bir oldu . Aishh. Sanırım kendimi biraz
sert atmışım yatağa. Herneyse şuan da benim için önemli olan tek şey
uyku. Gözlerimi kapatıp uykuya dalmayı beklerken tekrar kapım ardına
kadar açıldı bu sefer içeri abim girmişti. ’’Genç hanım kalk okula geç
kalacaksın.1o dakika içinde aşağıda olacaksın.’’ Diye başımda
dikildi.Ben böle günün… Herneyse. Kalktım ve abime gülümsedim.Tamam abi
yarım saate aşağıdayım dedikten sonra hızla banyoya doğru
ilerledim.Saçlarıma şampuan çok iyi gelecekti.aşağıdan abimin sinirli
söylentilerini duyabiliyordum.‘’Yarım saat mi ,ben ne diyorum bu kız ne
saçmalıyor! Tanrım..’’.Abimin sözlerine cevap olarak en tatlı sesimle:
‘Biraz bekle bitanecik kardeşini ne kaybedersin abi’ diye bağırdım.Hah
biraz beklesin bir şey olmaz. Duştan sonra dün akşamdan belirlediğim
kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirdim. Şimdi sırada saçım vardı. Hemen
yatağımın karşısındaki boy aynamın önüne durdum. Saçlarıma havalı
olarak nitelendirdiğim bir şekil verdikten sonra kendimi seyretmeye
başladım.Gerçekten güzel bir kızdım.Kendiliğinden şekilli kaşlarım,küçük
ve kalkık bir burnum,dolgun dudaklarım,yüzüme çok iyi bir şekilde uyum
sağlayan simsiyah saçlarım ve pürüzsüz cildim…Birden merdivenlerden
tık tık sesler gelmeye başladı.Eğer merdivenler canlanıp ses
çıkarmıyorsa yukarı biri çıkıyordu.kahretsin tamamen unutmuşum abim!!
Eğer odama gelirse sonum çok kötü olacaktı. Bunu daha önceden
deneyimlemiştim. ve ımmm güzel bir anı olduğunu söyleyemem. Hızlı ve
yumuşak bir şekilde kapıya yöneldim . Tam kapıdan adımımı atmıştım ki
abimle burun buruna geldim.Tam bana bağırmak için ağzını açmıştı ki
boynuna atladım.“Biliyorsun dimi çok seviyorum seni! Hem de çok” diye
yavaşça fısıldadım. Fısıldayınca onun bilinç altıda direk olarak
fısıldıyordu.Böylece bende bağırma merasiminden kurtulmuş oluyordum.Bu
ona karşı sık sık kullandığım taktiklerden biriydi. Bu seferde planım
başarılı oldu.Abim de nazik bir şekilde kollarını belime
doladı.“Biliyorum ama” diye fısıldadıktan sonra benden uzaklaşıp sert ve
yüksek bir ses tonuyla bağırdı.“Hemen aşağı!”..Aish.Demek ki bu sefer
olmadı.Onun vicdan azabı çekmesi için gözlerimi kırpıştırıp üzgün bir
şekilde aşağıya yöneldim.Arkamdan bir iç çekiş duydum.EVVET! Aşağı inip
mutfağa yöneldim.Sadece su içmeye karar verdim.Suyu bardağa doldururken
birden bir şeyler olmaya başladı.Nasıl olduğunu
tanımlayamayacağım,başımı döndüren,etrafı beyazlatan bir şeyler…korkma
dedim kendi kendime.tek yapmam gereken birkaç saniye
beklemekti.beklemeye ve içimden saymaya başladım 1,2,3,4,5,6,7,8,….
Hiçbir şey düzelmiyordu. Bembeyaz olan etrafta hiçbir şey seçmek mümkün
değildi. Ayaklarımı, kollarımı dahi hissedemiyordum. Büyüklerin ulvi
olarak tasvir edebileceği bir durumdaydım. Aniden yerde sallanmaya
başladı Ağzımdan küçük cılız bir çığlıktan başka hiçbir şey çıkmadı.Her
şey başladığı gibi birden sona erdi. Sanki az önce yaşadıklarımı
yaşamamış gibi hissetim. Ama ne deliydim nede şizofren mutlaka bunları
yaşamış olmalıydım. Bunun çelişkisi içindeyken yan odadan güçlü bir
şekilde müzik sesinin geldiğini fark ettim. Ama bu müzik farklıydı.
Sözleri, ritmi… Dans etmeyi sevdiğim için vücudum hemen sallanmaya
başlamıştı. Bunun sırası mı diye kendime kızdım.Biraz korkmuş,birazda
meraklı bir şekilde yan odaya doğru ilerledim.Kendi evimde yabancı gibi
hissediyordum bu eşyalar bizim miydi?Tamam ev şekli aynı olabilirdi ama
…Hedeflediğim odaya adımımı atar atmaz dans edip kahkaha atan bir
grupla karşılaştım.aynı anda hepside beni görmüştü.onlar beni ben
onları süzerken içlerinden bir yaşadığı şoku atlatıp üzerime gelmeye
başladı.“Sende kimsin ve evimizde ne arıyorsun?”“Bende size aynı soruyu
soruyorum. Benim evimde ne arıyorsunuz?”Bu sözüm üzerine şaşıran genç
çocuk bana acayip acayip bakmaya başladı. Bana doğru hamle yapıp
kollarımı arkamda bağladı. Canımı yakıyordu… “Seni pis hırsız!” diye
bağırdı bana.Tanrım iyi miydi bu çocuk ne hırsızı hem evime nasıl
olduğunu bilmediğim bir şekilde giriyor hem de bana hırsız diye
bağırıyordu.En sinirli halimle gözlerimi çocuğa diktim.Tam ağzımı açıp
ona karşılık verecekken bir ses duydum arkamdan.‘’Mantığını çalıştır Kyu
kapı hemen önümüzde girse oradan görürdük. Evdeki balkonlar ve
pencerelerde demirli, demirleri bu kadar güçsüz birinin nasıl kesmesini
bekliyorsun? Hem de biz evdeyken ve çıkacak gürültüyü duyacakken? Şimdi
beyler doğruyu söyleyin hanginiz dün akşam bu kızı eve attı.
Anlaşmıştık sanıyordum, kızları bu eve getirmek yoktu?!!’Bu konuşma
üzerine konuşmaktan kendimi alamadım.“hey sen beni ne zannediyorsun!”
gerçekten az önce söyledikleri benim kişiliğime büyük hakaretti.
Sinirlerimi iyice yükseltmişti ama çocuk bana cevap vermedi. Çocuk hala
herkesten cevap bekliyordu ama kimseden ses çıkmıyordu. Farkettiğim
kadarıyla onunda sinir katsayısı artmaya başlıyordu. Ama şuan da
bunları düşünecek değildim. Kollarımı tutan çocuk fark etmeden beni
daha fazla sıkıyordu. Gözlerimden neredeyse yaşlar gelecekti. Madem
hırsız olmadığımda hem fikirdiler beni bırakmalıydı artık. Sesimdeki
acıyı belli etmemeye çalışarak yavaşça söylendim.“Hırsız olmadığımda
hemfikirseniz artık şu kollarımı bırakabilir misin?”Çocuk aniden pişman
bir ifadeyle bana baktı. Sanırım gözlerimin dolduğunu farketmişti. Oda
diğerlerinin yanına geçip beklemeye başladı. Hiçbirinden ses
çıkmıyordu. Bunun üzerine kollarımı acıtan çocuk bana dönüp “Pekala o
zaman sana soralım.Dün gece kiminle geldin buraya?”İçimden hay
senin gecene demek geldi ama canımın yanmasını istemiyorsam nazik
olmalıydım.Sakin ve anlaşılabilir bir biçimde az önce başıma gelenleri
anlattım.Bitirimde hepsi bana kafayı yemişim gibi bakıyordu. Bu beni
ilk başta sinirlendirse de aslında haklılardı. Aynı şey bana olsa kim
bilir ben nasıl bakardım karşımdaki insana. 2-3 dakika onlardan
birisinin konuşmasını bekledim.Ama hiçbiri bana bir tepki vermiyordu.En
iyisi benim konuşmamama devam etmemdi.“Tamam. Sizi anlıyorum
anlattığım şey çok saçma ve bunun mümkün olmayacağını bende biliyorum
ama bana bu şekilde bakmaya devam ederseniz nasıl konuşmamı
bekliyorsunuz? En azından bir tepki verseydiniz. Her neyse ben sizi
daha fazla rahatsız etmeden gidiyim ,bundan kurtulmalı ve bir açıklama
bulmalıyım.ancak bu şekilde akıl sağlığımı koruyabilirim.’’ Dedikten
sonra kapıya yöneldim tam o anda içlerinden kolumu tutmuş olan bana
“Dur” dedi. Soru dolu gözlerle ona döndüm. Konuşmaya
başladı.‘’Hepimizin çok şaşkın olduğunun farkındasındır. Böle bir
hikayeye… inanmamızı beklemiyorsundur umarım.. Ne olup bittiğini
anlamadan senin bu evden çıkmana izin vermiyorum.Ama diye başlayacak
oldum ama beni susturdu.“Hayır burada kalıyorsun. Konu kapanmıştır.
Burada misafirsin.ss501in hiçbir üyesi sana kaba davranmaz merak
etme.”“ss..? ne?”Birden şaşkın gözlerle bakmaya başladı.“ne yani bizim
kim olduğumuzu bilmiyor musun?”“Bilinecek birisi misiniz?”Sanırım büyük
bir pot kırmıştım,hepsi bana yarı şaşkın yarıda gücenmiş bir şekilde
bakıyordu.Hiç konuşmamış olan biri söz aldı bu sefer:“kim hyung joon
ona bizi tanıtmaktan mutluluk duyarım. Bu kızla ben ilgilenebilir
miyim?’Kim hyung joon-adını şimdi öğrenmiştim- sadece omuz silkmekle
yetindi. Çocuk bana doğru yaklaşmaya başladı. Kolumu tutup beni bir
odaya götürdü.İlk içeri beni soktuktan sonra kendiside girip kapıyı
kapattı.“ilk olarak tanışalım istersen. Benim adım Park Jung Min Seninki
de?“Damla. Ama senin ismin bir garip,zaten gözelerinizde çekik
nerelisin Türkiye’ye nerden geldin?”İlk defa bu kadar şok olmuş bir
şekilde bakıyordu. Türkiye diye kekeledi. Ardından Kore’deyiz dedi. Bu
sefer ben çok şaşırmıştım. Duygularım iyice karman çorman olmuştu. Neler
oluyordu böyle?“Ama Türkçeyi çok iyi konuşuyorsun diye sordum?”
hafifçe tebessüm ettikten sonra bana “Konser için gittiğimizde merak
salıp öğrenmiştik hepimiz” dedi.Aman ne harika diye geçirdim içimden.
Demek ki bunlar ünlü bir gruptu. Ne demişlerdi…ss501…isimleri bir şeye
benzemiyordu. Ama tiplerine baktığım zaman en tatlı olanları karşımda
durandı sanırım. Alnı açık olmasa da küçük değildi, düzgün bir burnu ve
harika dudakları vardı. Elmacık kemikleri de yüzüne çok uyumluydu. Ben
onu incelerken birden bana pis pis sırıtıp “Herkes bana hasta olur
saklamana gerek yok” dedi.Alaycı bir şekilde dudaklarımı büktükten sonra
“Ne saçmalıyorsun sen” diye cevap verdim, ben sana hasta falan olmadım
diye de ekledim. Omuz silkip “Ya tabi öyledir.” dedi. “Ne be yalan mı
söyleyeceğim “deyince “Tamam ya dediğin gibidir” dedi. Bir süre daha
sohbet ettik. Bana hayatlarından nasıl yaşadıklarından bahsetti. Bende
ona kendi hayatımdan. Onlarınkinin yanında benimki çok sönük kalıyordu.
Ama bana benim hayatımı tercih edeceğini söyledi. Kendi yaşam tarzı onu
çok yoruyormuş. “Peki neden vazgeçmiyorsun” dedim. Madem bu kadar çok
yoruluyordu vazgeçemez miydi? Bana tek cevabı arkadaşlarımı yarı yolda
bırakamam oldu. Demek ki fedakardı. Böylece değeri gözümde bir kat daha
artmış oldu. Sohbet uzadıkça uzuyordu. Ne o sıkılıyor nede ben
sıkılıyordum. Yani sanırım.birden içeri Kim Hyung Joong girdi. Bizi
yemeğe çağırdı.sofraya gidip oturdum. Hepsi bana teker teker kendisini
tanıttı. İsimlerini öğrenmiştim. Yemek boyunca benim gelmem hakkında
konuşup durduk ama ne teori üretirsek üretelim hala bir yanıt
bulamamıştık. Yemekten sonra biraz dinlemek istediğimi bu
olanların beni çok yorduğunu söyledim. Belki bu kibar kaçmıyordu ama ne
yapıyım yani uykum vardı. Benim için hazırladıkları odaya çıktım hızlı
bir şekilde. Yatak rahattı gerçekten. Kendimi bırakmamla uykuya dalmam
bir oldu. Her zamanki gibi sabah güneşin doğuşuyla beraber uyandım.
Benim için bırakmış oldukları temiz tişört ve kot pantolonu giyerek
bahçeye çıktım. Güneşin doğuşunu seyretmek bana her zaman huzur
veriyordu. Yerdeki hasıra yattım ve gözlerimi güneşe diktim. Manzaranın
büyüsüne kaptırmıştım kendimi. Bu yüzden başımda dikilen Park Jung
Mini hemen fark edemedim. Değişik bir ifadeyle bana bakıyordu. Tek
kaşımı kaldırarak ona baktım. Hemen gülümsedi ve “Madem senin nasıl
geldiğini bulamıyoruz, abine ulaşamıyoruz ve Kim Hyung Joong da burdan
gitmene izin vermiyor o zaman sana Kore’yi gezdirelim ne dersin?”
dedi.Anında kabul ettim zaten yapacak bir işim yoktu ve kafamın
dağılmasını tercih ettim. Yaklaşık 2 saat sonra yorgunluktan ölmüştüm.
Ama Park Jung Min bana acımadan gezdiremeye devam ediyordu. En son
abartılı bir biçimde sızlanmamdan sonra ,bana acıyıp son bir yere
gittikten sonra beni serbest bırakacağına söz verdi. Sonunda eve
gideceğimize çok sevinmiştim. Sevinçle boynuna atladım. “Bana bu
merhameti gösterdiğin için çok teşekkür ederimmm…”Oda hafifçe bana
sarıldıktan sonra kahkaha atıp“Bu kadar sevineceğini bilseydim daha
önce götürürdüm seni eve” dedi. Gülüştükten sonra yola koyulduk.
Gideceğimiz yere vardığımızda kalpten gidebilirdim. Kahretsin ben
lunaparktan oldum olası korkardım. Yükseklik korkuşumu desen, hız
korkuşumu desen hepsi bende vardı.Aish Park Jung Min’e rezil olmak da
istemiyordum. Neyse allah kerim diyerek kendimi teselli ettim. Bir kaç
tane basit oyuncağa bindikten sonra Park Jung Min en güzel oyuncağı
sona sakladığını ve gerçekten çok zevk alacağımı söyledi. O kadar
heyecanla konuşuyordu ki gülümsemekten başka bir şey gelmedi elimden.
Heyecanlı gözükmeye çalışarak onun peşinden gittim. Bineceğimiz
oyuncağın sırasına girince alnımda terler boşalmaya başladı. Belli
etmemek için tüm gücümü kullanıyordum. Aradan 5 dakika geçmemişti ki
Park Jung Min büyük bir kahkaha patlattı. “Hadi ama gerçekten burada ki
tüm oyuncaklardan korkuyor musun sırf senin için en basit oyuncaklara
bindim.”“Korktuğumu da nereden çıkardın?’ diye sordum tereddütlü bir
şekilde.Pis pis sırıtıp ellerimi ovuşturmamı gösterdi. Kahretsin
korktuğum zaman hep aynı şeyi yapıyordum.aptal tikler.“ Ama sen bunu
nerden biliyorsun” dedim şaşkın bir şekilde.“Dün konuşurken sen
anlatmıştın.”Ahhh tabi ya nasılda unutmuşum. Her şey mi ona
anlatmıştım. Gerçekten iyi bir dinleyiciydi seni sürekli konuşmaya sevk
ediyordu. Galiba kendimi bu kadar anlatmam kötü bir şeydi.“Madem
korktuğumu biliyorsun niye bana bunu yapıyorsun” diye sordum yavaşça. Bu
esnada önümüzdeki kişi sayısı oldukça azalmıştı. Park Jung Min zaten
dar olan alanda bana daha da fazla yaklaştı. Aramızdaki mesafe yok
denecek kadar azdı. Bundan rahatsızlık duysam da aynı zamanda çok hoşuma
gitmişti. Park Jung Min dudaklarını kulağıma getirip fısıldadı.‘’
çünkü seninle eğlenmeyi seviyorum .” Geri çekildi ve benim ona kızmak
için ağzımı açtığımı görünce göz kırptı. Sıra bize gelmişti Park Jung
Min gidip hemen yerine yerleşti. Bana dönüp:“hadi ama korkak tavuk
“dedi.Korkak tavuk mu ?! bu çocuk cidden….Gidip hemen yanına oturdum. Ya
bu koltuklar iki kişi için çok dardı yada ben çok fazla yer
kaplıyordum. Park Jung Minle birbirimize yapışmıştık. Ama galiba onun bu
durumdan bir şikayeti yoktu. Bense fazlasıyla gerilmiş bir haldeydim
pis bir sırıtmayla tekrar kulağıma eğilip fısıldadı“benim mükemmel
fiziğimden dolayımı yoksa korktuğun için mi bu kadar gerginsin?”Bu
fısıldama işi artık sinir etmeye başlamıştı ama. Cevap verme gereği
duymadım. Zaten tam o esnada oyuncak çalışmaya başladı. Korku kat sayım
giderek artıyordu. Biz yükseldikçe gözlerim kararıyordu. Ama rezil
olamazdım. Bayılamazdım. Özellikle Park Jung Minin karşısında. Sadece
gözlerimi kapatıp beklemeye başladım. Park Jung Min’in beni dürtmesiyle
gözelerimi açtım.“Hadi bakalım koca bebek bitti gözlerini açabilirsin.”
Sadece tamam diyebildim. Aşağıyı sadece yukarı çıkarken görmek bile
dizlerimin bağının çözülmesine yetmişti. Ayağa kalkıp dengemi bulmaya
çalıştım. Ama pek başarılı olduğum söylenemez. Sert bir şekilde Park
Jung Min’in üzerine devrildim . Refleks olarak beni belimden kavradı.
Korkunun bende yarattığı etki olacak ki sıcak ve güçlü ellerini belimde
hissetmenin bana güven verdiğini anladım. “Tamam saçmalama” dedim kendi
kendime. Tam o anda Park Jung Min pişman bir şekilde suratıma
bakıp:“Özür dilerim ben bu kadar etkileneceğini zannetmemiştim” diye
dedi.“ Sorun değil” diyebildim sadece, midem bulanıyordu çünkü. Tüm
rezil olmama planlarım suya düşmüştü. Yavaşça ilerlemeye başladık.
Arabanın olduğu yere kadar gidemeyecektim galiba. Artık bacaklarım
tutmuyordu. Park Jung Min’e dinlenmek istediğimi söyledim. İsteğimi
ikiletmedi. Beni hemen solumuzdaki duvara yasladı.Etrafta
oturacak yer olmadığı için duvara kalmıştım. Neyse bunu da şükür dedim
içimden. Gözlerimi kapattım ve mide bulantımı geçirmeye çalıştım.
Birden etrafımda bir hareketlenme hissetim. Gözlerimi açtığımda Park
Jung Min’in hemen dibimde olduğunu farkettim. Şaşkın gözlerle Park Jung
Min’in suratına bakarken“özür dilerim” dedi. Yüzü benimkinin üzerinde
bir karaltıymışçasına belirirken sıcak ve tatlı nefesi bende değişik
duygular uyandırmıştı. Başını eğdi ve herhangi bir karşı çıkmamı etkin
biçimde engelleyerek beni öptü. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilmiyordum.
Onun bu şekilde beni öpmesi zihnimi allak bullak etmişti. Ama daha
böyle hissetmek için çok erken değil miydi ?!... aish düşünmenin canı
cehenneme ve kendimi Park Jung Min’in öpüşüne bıraktım. Galiba bunu Park
Jung Min’de hissetti ki aynı saniye içince bana daha da fazla yaklaşıp
kollarını sardı….Geri çekildiğinde benden uzaklaşma zahmeti
göstermedi. Sinsi bir sırıtışla alnını benimkine yasladı.bir kaç saniye
sonra gözlerini kapattı.aradan çok zaman geçmemişti ki. “bu huzur
veriyor” diye fısıldadı. Bu konuda zihnimi yokladım. Ne hissediyordum?
Bilmiyordum.‘’ Eve gitmeliyiz bence.’’ Dedim.Hafifçe kaş çattıktan
sonra peki diyip beni kucağına aldı.“Hey ne yapıyorsun Park Jung Min?!”
diye bağırdım şaşkınlığın bende yarattığı etkiyle. ‘’Başın dönmüyor
muydu senin, işte sana yardımcı oluyorum.’’ Bunları söylerken beni
iyice kendine çekti. Başım onun çenesinin hemen altındaydı. Bu
yakınlıktan dolayı kaskatı kesildim. En sonunda arabaya gelince
rahatlamıştım. Tam beni arka koltuğa yatıracağını ümit ederken ön
kapıyı açtı ve beni oturttu. Çekingen bir şekilde ‘’Sence arka koltukta
otursam daha rahat olmaz mı?’’‘’İyide o zaman o muhteşem güzelliğinden
mahrum kalırım.’’ Diyip hafifçe omuz silkti. Bu laf üzerine istemeden
olsa tebessüm ettim. ‘’Eh madem ısrar ettin .’’ diye cevap verdim.
Sürücü koltuğuna geçerken saklamaya çalıştığı gülümsemesini anlıkta
olsun yakaladım.Tüm yol boyunca üzerimde onun gözlerini hissettim.
Neden hep bana bakıyordu? E peki ben ona bakmıyorsam onun bana
baktığını nasıl görüyordum? Kahretsin gerçektende bir şeyler
hissediyordum. Eve vardığımızda artık ne mide bulantım ne de baş dönmem
kalmıştı. Ama beni kucağına almasına ses çıkarmadım. Nasılsa
bilmiyordu geçtiğini. Çok erken olsa da-3 gün- onun kolları arasında
olmak hoş bir duyguydu. Bahçeden geçerken kendimi çiçekleri
seyretmekten alıkoyamadım. Gerçekten çok güzellerdi. ben seyretmeye
devam ederken kapıya kadar gelmiştik. Park Jung Min kapıyı açmaya
uğraşıyordu ama bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi. Ben
kollarındayken açması zorlaşıyordu haliyle. Gülümsememi saklamak için
kafamı çevirdim.ama görmüş olacak ki‘’Güleceğine yardım etsen nasıl olur
hanımefendi’’ diye bana çıkıştı.‘’Tamam ya’’ diyerek kucağından
atladım. Kapıyı açtıktan sonra daha ne olduğunu anlayamadan yine onun
kucağındaydım. Gerek yok desem de beni dinlemedi, aslında durumdan
benimde şikayetim yoktu. Beni yavaşça koltuğa yatırdı.
Üzerimi de örttükten sonra geçip yanımdaki koltuğa oturdu. Garip garip
onun suratına baktığımı görünce omuz silkip ‘’Kitap okuyacağım rahatça
uyu” dedi. Onun yanında uyumak rahatsız edici olsa da rahatımı bozmadan
uyumaya çalıştım. Geçen zamanın farkında değildim. Yavaşça rüya
alemine doğru sürükleniyordum, ve ayrımsadığım son şey alnımda
hissettiğim sıcaklık oldu………..……………..3 hafta sonra…………….……………………Hala
Kore’de hayatıma devam ediyordum. Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım
telefonla kimseye ulaşamıyordum.Uçakları kontrol ederken de durum
farklı değildi. Park Jung Min benim için her gün uçaklara bakıyordu ama
hiçbir zaman boş yer olmuyordu. Nasıl olabilirdi böyle bir şey aish
çok sinir! Aynı zamanda kendimi burada fazlalık hissediyordum. Bunu
birkaç kere gündeme getirmiş artık evden ayrılma vaktimin geldiğini
belirmiştim ama sonuçları çok fenaydı. Park Jung Min tarafından
hayatımda hiç yemediğim azarları yemiştim. Ah Park Jung Min demişken ….
Park Jung Min’e yavaş yavaş daha fazla bağlanıyordum. Hayatımda hiç
kimseyi sevmeyen ben onu sevmeye başlıyordum -nasıl
olduysa-,kişiliği….. kişiliği beni benden
alıyordu.tatlı,sempatik,güvenilir,komik.. Her zamanki gibi odamda
oturmuş güneşin rengini yansıttığı çiçekleri seyrederken arkamda oluşan
hareketlilik beni korkuttu. Kim olduğunu öğrenmek için kafamı
çevirdiğimde park jung min’in –benim haylaz olarak nitelendirdiğim- bir
sırıtışla üzerime doğru geldiğini gördüm.‘’Park Jung Min bu sırıtışı
hiç beğenmedim olduğun yerde kal’’ diye küçük bir çığlık attım.
Sırıtışını büyüterek‘’Neden çok eğleneceğiz’
dedi.‘’eğleneceğiz?’’‘’Yada sadece ben.’’ Diyerek omuz
silkti.Yaklaşırken parmaklarını bana doğru uzatıp gözlerini
kıstı.Tanrım bu beni gı-dık-la-ya-cak-tı. Be-ben bu durumdan hemen
kurtulmalıydım.‘’Ben gıdıklanmıyorum, eğer aklındaki buysa boşuna
uğraşma’’dedim bir solukta. Bir kahkaha atıp bana doğru hızlı bir hamle
yaptı. Hemen sağa doğru kıvrıldım. O yüzden elleri boşa geldi.
Dudaklarını büzerek bana doğru döndü. Bu sefer kahkaha atan bendim.
Yaşasın kötülük . Ona dil çıkartıp yatağın üzerine çıktım. Amacım
yataktan atlayıp kapıya ulaşmaktı. Ama tam kapıya doğru zıpladığımda
belimden tutup beni engelledi. İşler onun planladığı gibide gitmedi
sanırım. Çünkü tam o anda ağırlığımdan dolayı oda dengesini kaybetti ve
üzerime doğru devrildi. İkimiz birden yatağa düştük. Ben alta,Park Jung
Min üste.Bunu fırsat bilip hemen beni olduğum yere mıhladı. Aynı anda
da beni gıdıklıyordu. Hem kahkaha atıp hem bağırmak garip olsa da
yaptığım şey tam olarak da buydu işte. Artık gözlerimden yaşlar gelince
bana acımış olacak ki durdu.‘’Bunun acısını çok kötü alacağım Park
Jung Min’’ dedim gözlerimi silerken.‘’Heyecanla bekliyorum güzellik’’
diye cevap verdi. Bana ne demişti?Güzellik mi?Sanırım bu çok hoşuma
gitmişti.Ona istemeden de olsa gülümsedim. Oda aynı şekilde bana
karşılık verdikten sonra yanıma uzandı. Ben gülmekten oda gıdıklamaktan
nefes nefese kalmıştı. Sadece kollarımız birbirine deyse de yatakta bu
derece yakınlık bile beni rahatsız ediyordu. Tam kalkmak için
doğrulmuştum ki kollarıyla beni sarıp kendine çekti.‘’Nereye gidiyorsun
ne güzel dinleniyoruz işte.’’‘’Şey ben susadım da’’ diyebildim
sadece.ben konuşurken habire bana doğru yaklaşıyordu ve kaçacak yerim
kalmamıştı.İlk öptüğünden beri beni bir daha hiç öpmemişti.Bunu ima
edecek şeyler bile yapmamıştı.Sadece her an yanımdaydı o
kadar.Yaklaştıkça zaten kaçmak istemediğimi farkettim. Gözlerimi onun
gözlerine diktim. Onun gözlerine baktıkça derinlere iniyordum, derinlere
indikçe de düşüncelerimden arınıyordum. Aklımda o gözlerden başka
hiçbir şey kalmıyordu. Tam kırmızı ve pürüzsüz dudakları benimkine
değecekken durdu. “Şimdi söyleyeceklerim sana ne anlam ifade edecek tam
olarak bilmiyorum. Ama bilmeni istiyorum.’’ Aklım tamamen onunla
doluyken söylediklerini idrak edebilmem çok zor
olmuştu.‘’Evet?’’‘’Damla, ben seni…’’ tam o sihirli sözcükleri
duyacakken etrafım beyazlaşmaya, yer ayaklarımın altında sallanmaya
başlamıştı. Hayır,hayır,hayır,hayır…şimdi olmaz! Ama yapacak hiçbir
şeyim kalmamıştı. Ne Park Jung Min ne de ev vardı etrafımda. Bu ilginç
olayı önceden deneyimlediğim için bu sefer korkmuyordum. Ama gözlerimi
açınca bu sefer nerde olacaktım merak etmiyor değildim hani…Herşey yerli
yerine oturmaya başladığında sakince bekledim. Tamamen kendime gelince
hemen etrafı incelemeye başladım.Tanrım yoksaaa….kendi evimdeydim.
Ağzımdan çıkan çığlıktan ben bile korktum. Sanırım abimde korkmuş olacak
ki koşarak yanıma geldi.‘’Hey bir şey mi oldu ne bağırıyorsun” dedi
nefes nefese. Sanırım baya korkmuştu. Onu görmenin verdiği sevinçle
hemen gidip boynuna sarıldım.“Abi inanmıyorum neredeydin sen kaç
haftadır sana ulaşmaya çalışıyorum ne annem nede sen cevap vermiyorsunuz
neler oldu ben neler yaşadım? Şizofrene bağlamış olamam dimi sonuçta
hepsi rüya olamayacak kadar gerçekti.’’‘’Ne saçmalıyorsun sen,sana
kızmayayım diye yapıyorsun dimi hadi küçük hanım hemen arabaya geç
kalıyoruz’’‘’Ha?’’‘’Kibar olsana biraz,sana kız olmayı da mı ben
öğretemeyeceğim Allah’ım bu kız…’Arkasını döndü ve gitti. sinirlenince
her zaman yaptığı gibi beni evde bıraktı. Zaten bugün hiç okula gidesim
yoktu. Oturup ne olup bittiğini anlamalıydım? Neler olmuştu ve nasıl
olmuştu? Bu mümkün olabilir miydi? Hayır hayır hayır..imkansız…aish Park
Jung Min..Tanrım tam bana ne diyecekti. Işınlanmanın canı cehenneme
nasıl olur böyle bir şey ya. Kahretsin. Ee peki şimdi onu nasıl
bulacaktım? İnternet tabi ya. Hemen gidip bilgisayarın başına
oturdum…ss501… işte burada. Ulaşım adresine bakarken birden gördüğüm
şeyden dolayı şok oldum. _10.06.2011 ss501 konser_ yer:türkiyeAma bu
yarındı. Bu konsere mutlaka gitmeliydim,Park Jung Min’e ulaşırsam ne
olup bittiğini daha rahat anlardım.O bana yardım ederdi... Hemen dışarı
çıkıp konser satın almaya gittim. Çok şükür ki bilet kalmıştı. Ama o
izdihamda bilet almak bana bir çift ayakkabıya mal olmuştu.herneyse…İlk
olarak bana bir duş çok iyi gelecekti. Hemen gidip duşumu aldım ve kaç
gündür yaşadığım stresi attım….………………………..ertesi gün………………………Konser
tıklım tıklımdı. Herkes itiş kakış bir şekilde durmaya çalışıyordu.
Bulduğum bilet en önde olmasa da Allahtan önlerdeydi . Onları net bir
şekilde görebilecektim.Konser başladı ve hepsi tek tek sahneye
çıktı.Park Jung Min’in görünce kalbim küt küt atmaya başladı,yanaklarım
al rengine döndü.Onun bende yarattığı etkiyi daha önce hiç bu kadar net
bir şekilde hissetmemiştim.Belki de onu bir günde özlediğim için böyle
oluyordu. Şarkılarına başlasalar da hepsinin suratında değişik bir
ifade vardı. Bu ifadeyi çözmeye çalıştım ama….. BİRİNİ ARIYORLARDI.
İşte bu beni hatırlıyorlardı ve beni arıyorlardı. Nasıl onlara işaret
verecektim. En iyisi konser bitiminde yanlarına gitmekti. Bir şarkı
geçti,iki şarkı geçti… Gerçekten iyilerdi. Ama bir süre sonra Park Jung
Min’in suratı iyice düştü ve şarkı söylemeyi bırakıp sahnenin ortasına
geçti. Bunu gören Kim Hyung Joong’da söylemeyi bıraktı. Kalabalıktan
şaşkınlık sesleri yükselirken Park Jung Min’in konuşmasıyla herkes
sustu.‘’Burada olduğunu biliyorum. Seni kaybetmemek için buraya kadar
geldim. Sadece sözümü tamamlamak istiyorum. Gerisini sana kalmış.’’Derin
bir nefes aldıktan sonra devam etti. Bu sırda ben nefes bile
alamıyorum.‘….seviyorum…’Bu sözcüklerin bende yarattığı etki paha
biçilemezdi. Kalbim huzurla dolmuş, karnımda kelebekler uçuşmuştu. Şu 2
gündür yaşadığım şeylerin hepsine değmişti. Her ne kadar rezil
olacağımı bilsem de tüm sesimi toplayıp bende ona
bağırdım:‘’Bendeeee…’’Kalabalık yaşadığı şoku atlatıp bağırmaya
başlamıştı bir yandan da benim önümü açıp sahneye doğru
yönlendiriyorlardı. Sahneye çıktığımda bile gözlerim hep Park Jung
Min’in gözlerindeydi, o güvendiğim gözlerde.Tam karşısında durdum. Beni
şöyle bir süzüp dudak büktü.‘’Bensizlik sana hiç yaramamış 2 günde
olsa hemen çökmüşsün, ben seni hiç bırakmayatımki sen hep güzel kal
Damla’’ diyerek beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Bende aynı
şekilde ona sarıldım. Yaşadığımız duygular karşılıklıydı.O beni
seviyordu, ben onu seviyorum, güven, sadakat, huzur her şeyi onda
bulmuştum.. Belki de bu yaşadıklarımın tüm amacı onu bulmamdı.Kim
bilir….
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[YARIŞMA] My Bigbang
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: