Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 [YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

[YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ Empty
MesajKonu: [YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ   [YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ Icon_minitimeCuma Haz. 03, 2011 6:19 pm

GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ



Yazan: Sena ÖZTÜRK



“Ben gidiyorum.” Jung Min’in sesinde kendinden emin olduğu anlaşılıyordu.

Kapıyı kapattı ve kendini dışarı bıraktı.



Hyung Jun endişe ile sordu “Yine oraya gidiyor değil mi?”



“Ne zaman vazgeçecek gitmekten?” Young Saeng’de taşıdığı endişeyi dile
getirmek istiyordu.



“Sözlerini tamamladığı gün.” Hyun liderlik vasfını gerçekten yerine iyi
getiriyordu.



“Yaklaşık bir yıldır her
sabah oraya gidiyor. Artık zamanı geldi bence. Hem bugün kendinden emin bir
tavrı vardı.” Kyu Jong dediklerine inanmak istiyordu belli ki.



Jung Min her sabah gittiği
sahile gidiyordu yine. Ünlü olduğu için başka uygun zaman bulamıyordu kendine.
Ama kim bilir belki bugün son olur bu.



Sahile gittiğinde gördüğü
ilk banka oturup gitarı çıkardı her zaman ki gibi.

Bir yandan gitarının
akordunu yapıyor bir yandan da üç bank solunda oturan kıza bakıyordu.



O kıza bakmadığı bir gün
yoktu ki zaten. Buraya gelmeye başladığı ilk günlerde keşfetmişti onu.



Uzun kahverengine yakın
dalgalı saçları ilgisini çeken ilk şey olmuştu. Uzun süre orada oturur denize
bakarak bir şeyler düşünürdü. Onu ne zamandır böyle ayrıntılı incelediği fark
edememişti Jung Min. Ama bundan çok zevk alıyordu. Onu görmediği günler hemen
endişeye düşer belki gelir diye uzun süre orada onu beklerdi. Hayranları etrafını
sarmaya başlayana kadar tabii ki.



“Bugün ne düşündüğünü
öğrenme günü!” diye fısıltıyla konuştu Jung Min.

Gitarı ile işi bittikten
sonra karşıda elindeki balonla oynayan yedi sekiz yaşında olduğu anlaşılan
çocuğa seslendi.



“Buraya gelebilir misin?”
karşısındaki küçük bir çocukta olsa Jung Min her zaman herkese karşı nazik
davranırdı.



“Bana mı dedin abi?” çocuk
anlamamış gözlerle Jung Min’e baktı.



“Evet, yanıma gelir misin
bir dakika.”Jung Min neden böyle sabırsız olduğunu anlamamıştı ama şuan içinde
anlatamadığı bir sevinç vardı.



“Balonları anneme verip geliyorum.”

Sağdaki bir bankta oturan kadın ona gelen çocuğuna gülümsedi ve elindeki
balonları aldı ve “Abinin sözünü dinle yavrum.” diye öğüt vermeyi de unutmadı.



Çocuk başını evet anlamında salladı ve koşar adımlarla Jung Min’in yanına
gitti.



“Ne söyleyecektin abi?”



“Sadece senden bir şey yapmanı isteyecektim.” Jung Min alacağı cevabı çok
merak ediyordu. Ya istediği cevabı alamazsa.



“Nedir?” çocuk sanki büyük biri gibi konuşuyordu.



“Şuradaki bankta oturan kızı görüyorsun değil mi?” dedi Jung Min eliyle o
bankı gösterirken.



“Evet görüyorum abi. Ne olmuş o kıza?”



“Hah! İşte o kıza gidip beni gösterip bu abi sizinle bir şey konuşmak
istiyormuş diyeceksin.”



“Çokta zor değilmiş. Yaparım tabi. Ama benim ne çıkarım olacak bundan?”



Jung Min bu devrin çocuklarının gerçekten uyanık olduğuna bir kez daha şahit
oldu.



“Ne istiyorsun peki?”



“Şeker alabilecek kadar para. Annem şeker almama kızıyor bu yüzden de para
vermiyor.” dedi çocuk gözlerini doldurmaya çalışırken.



“Sadece bu seferlik ama. Annenin sözünden çıkma sakın.”



“Tamam abi. Hiç sözünden çıkmayacağım bir daha.” Dedi çocuk ışıldayan
gözleri ve gülümseyen yüzüyle.



“Al bakalım.” Jung Min cebinden biraz bozuk para çıkarıp çocuğa uzattı.



“Teşekkür ederim abi. Şimdi de benim sıram. Size mutluluklar dilerim.” Çocuk
bir çırpıda banktan kalktı ve kıza doğru yaklaşmaya başladı.

Jung Min bu sözleri duyduğunda yüzündeki hafif kızarıklığı fark etti. Elini
yanağına getirdi ve “Sağol küçüğüm, inşallah dediğin gibi olur ve biz hep mutlu
oluruz.” dedi gökyüzüne bakarak.



Başını karışık duygular içinde biraz ilerisinde oturan kıza çerimek
üzereyken aklında hep bu sorular vardı “Acaba ne yapmıştı? Ya kalkıp gittiyse.
Ya çocuğun dediklerini önemsemediyse.”



İçindeki endişelere cevap bulmak için gözlerini kızınkiyle birleştirdi.
İçindeki bütün duygular kaybolmuş yerini mutluluk almıştı.



Vücudunu saran kelebekler ile beraber oturduğu yerden kalkıp kızın yanına
gitti yavaş adımlarla.



Gözleri çekmek istiyor yanlış bir şey yaptığını fark ediyor ama çekemiyordu.
O gözlere sonsuza kadar bakabileceğini biliyordu.



Kıza iyice yaklaştığında kızın yüzündeki şaşkınlığa gülümsemek istedi bir
an.

Böyle bile çok güzeldi. Bunu ona söylemek çok istiyor fakat kendini yanlış
anlamasını istemiyordu.



Kızın gözlerinde kaybolmadan önce sorabilmişti çok şükür “Oturabilir miyim?”
diye.



Kız üzerindeki şaşkınlığı atıp küçük bir gülümseme sundu Jung Min’e.

“Evet” derken.

Jung Min kendini bu anda alacağı tüm cevaplara hazırlamıştı.Ama neden bu
kadar heyecanlanmıştı yine.



Cevap veremedi bir süre. Kızın ona gülümseyerek baktığını ve bankın soluna
doğru kaydığını gördüğünde oturması gerektiğini hatırladı.



Suratındaki şapşal ifade ile birlikte oturdu kızın yanına.

Elindeki gitarı da banka yasladıktan sonra heyecanını dindirmesi ve
konuşmaya başlaması gerektiğini kendine hatırlatıp kıza döndü.



Kendini kontrol altına alıp “ Ben Jung Min” dedi ve elini uzattı.

Kız da “Bende Yoo Ri” dedi ve Jung Min’in uzattığı eli sıktı.



“Ama sizi bir yerden tanıyorum sanki.” dedi Yoo Ri elini geri çekerken.

“Ben SS501 üyesi Park Jung Min.” diye tekrar tanıttı kendini.



“Ah! Evet şimdi hatırladım. Televizyonlarda görüyordum arada.” dedi kız
ellerini birbirine çırparken.



Jung Min Yoo Ri’nin bu haline gülümsemeden edemedi.



“Sanırım bizi pek dinlemiyorsun.” diye bir soru yönellti Yoo Ri’ye.



“ Ben bu dalgaların, martıların seslerini dinlemeyi daha çok seviyorum
diyelim.”



“Burası gerçekten muhteşem.” dedi Jung Min duygularını anlatmaya başlamadan
önce.



“Evet gerçekten öyle. Fakat siz ne konuşmak istiyordunuz benimle? Sizin gibi
biri benimle ne konuşmak isteyebilir ki?” Yoo Ri’nin merakı yüzünden belliydi.



“Her şeyi anlatacağım ama önce bana cevap vermelisiniz.”



“Ne cevabı?”



“Buraya her sabah gelip ne düşündüğünüzün cevabını.” Jung Min yüzüne en
çekici gülümsemesini takındı işe yaraması için.



“Hiçbir şey.”



“Ne?” dedi Jung Min şaşkınlığını saklamayarak.



“Hiçbir şey düşünmüyorum. Sadece kendimi buranın ritmine bırakıyorum. Burada
her şeyi unutuyor ve mutlu oluyorum.” dedi Yoo Ri net sesiyle.





“Ben de uzun uzun düşünüyorsunuz zannediyordum hep. Şaşırdım biraz.” Jung
Min hala aldığı cevabı sindirmeye çabalıyordu.



“Cevabımı duyduğunuza göre artık neden buraya geldiğinizi anlatabilir
misiniz? dedi Yoo Ri sabredemeyerek.



“Anlatıyorum. Ama biraz uzun olacak sanırım.” dedi Jung Min elini saçlarına
götürüp karıştırırken.



“Ben iyi bir dinleyiciyimdir.” Dedi Yoo Ri karşısında çocuktan farksız duran
Jung Min’e gülümserken.



“Aslında her şey bir yıl önce başladı. O gün gruptakilerle ilk defa kavga
etmiştim. Ne yapacağımı bilmiyorken kendimi bu sahilde buldum.”

dedi Jung Min Yoo Ri’nin tepkisini beklerken.



“Devam et lütfen.” dedi Yoo Ri onun düşündüğü şeyi anlamışçasına.



“Denize, martılara, dalgaların seslerine kendimi bıraktığımda çok
rahatladığımı hissettim. O günden sonra her sinirlendiğim zaman buraya gelmeye
başladım.

Ve her geldiğimde seni burada görüyordum.

Sonra nedenini bilmediğim bir şey beni buraya çekmeye başladı. Her sabah
buraya gelir oldum. Buraya uyacak bir şarkı bestelemeye karar vermiştim. Ama
bir türlü istediğim olmuyordu taa ki seni tanıyana kadar.”

Jung Min Yoo Ri’nin yüz ifadesini çözmeye çalışıyordu şimdi.



Yoo Ri şaşkınlığını gizleyemedi. Kocaman açılmış gözleriyle “Nasıl yani?”
diyebildi.



Şimdi her şeyi anlatacak ve anlatacaklarından sonra ona deli gibi bakmaması
için yalvaracaktı.



“İşte böyle” dedi Jung Min ve Yoo Ri’nin elini alıp denize doğru uzattı.



Yoo Ri hiçbir şey anlamadığını belirten ifadesi ile “Deniz ile mi?” dedi.



“Hayır, buradaki her şey ile. Dalgalar, martılar, rüzgar ve burada
hissettiğin her şey ile.” dedi Yoo Ri’nin elini hala tutarken.



“Biraz daha açabilir misin? Gerçekten hiçbir şey anlamıyorum.” dedi Yoo Ri
cılız bir sesle.



“ Her gün burada oturup beste yapmaya çalışıyordum. Bir gün enteresan bir
şey oldu. Sanki içimden bir şeyler uçup gitmişti. İşte o an gözlerim kapandı ve
seni gördüm. Sana bakarken şarkımın sözleri döküldü bir bir dudaklarımdan.”





“Ben….”



Jung Min Yoo Ri’nin konuşmasına izin vermedi ve ellerini Yoo Ri’nin
dudaklarına götürdü.



“Hiçbir şey söyleme. Sadece senin de bu hissi tatmanı ve beni anlamadı
istiyorum.”



Yoo Ri tamam anlamında başını aşağı yukarı salladı ve Jung Min’in gözlerine
baktı derince.



Jung Min elini Yoo Ri’nin dudaklarından çekmek istemesede “Şimdi sırası
değil” diye düşündü ve ellerini Yoo Ri’nin sıcacık dudaklarından ayırdı.



Yanında duran gitarı alıp Yoo Ri’ye “Gözlerini kapatmasını istedi.”

Yoo Ri Jung Min’in isteğine ve kendi merakına uyarak gözlerini kapattı.



Jung Min şarkısına başlağında ikisinin de içinden kopup uzaklara giden bir
şey vardı.



Seni seviyorum demek,

Hiçbir zaman bu kadar güzel olmamıştı.

Hiçbir zaman böylesine,

Sevememişti bu yürek.

Yüreğinde bana ve sevgime yer var mı?

Yer var mı aşka ve umuda?



O zaman yukarıya bak,

Ben ordayım her zaman yanındayım.

Gündüz güneşi'mle gece ay'ımla,

Kimsenin kucaklayamayacağı kadar

Kucakladım seni.

Bazen bir umut olmalıyım yüreğinde

Güzel yarınlarda gerçekleşmeyi bekleyen.



Sonra bir hayal düşüncelerinde,

Seni başka alemlere götüren.

Karanlık düşüncelerindeki

Son yaprak olmalıyım ben,

Hiç solmayan bir yaprak.

Seni yaşamalıyım duygularda,

Seni hissetmeliyim her nefes alışında.



Yağmur olup üstüne yağmalıyım,

Her damla benim sana olan sevgimdir.

Islanmalısın sevgi yağmurlarında.

Aydınlığın olmalıyım sonra,

Buğday sarısı güneşimle.

Kara kar tanesine ne dersin

Bembeyaz saf aşklar yaşamak için.

Ben senin vazgeçemediğin

Gökyüzün olmalıyım.

Ne sen beni unutmalısın,

Ne de ben sensiz evreni kucaklamalıyım.

Seni seviyorum demek

Hiçbir zaman bu kadar güzel olmamıştı.

Hiçbir zaman böylesine

Sevememişti bu yürek.

Şimdi ben o güzeli seninle yaşıyorum,

Ve

Seni çok seviyorum.



Gözlerini açtıklarında birbirlerine gülümsüyorlardı.

Jung Min Yoo Ri’ye giderek yaklaşırken “Beni anlayacağını biliyordum.” dedi
ve uzaklarda bir yerlerde ruhlarının birleşip hissettiği mutluluğu bedenlerinde
de yaşamak için Yoo Ri’nin dudaklarını kendisininkiyle birleştirdi.



^SON^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: