Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 ~Aşktan Habersiz~

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 12:25 pm

Konunun ilk mesajı :

~~Aşktan Habersiz~~



Tür: Romantik-Komedi (belki birazda Dram)

Yazar: 3mSal

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş!
Aralarındaki beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"



Açıklama (yazardan önemli not): Bu hikayeye ön yargılı
davranmayın! Hikayenin ilk bölümünde acemice yazmış olabilirim, çünkü; bu benim
ilk hikayemdi. Ve okudukça göreceksiniz ki, anlatım çok değişmiş olacak. Bu
hikayede yazarın yani bendenizin gelişimini görmeniz muhtemel. 10.i bölümlere
geldiğinizde anlatımın ne denli değiştiğine sizde şahit olacaksınız.
Anlatımdaki birkaç küçük şeyi değiştirmeden ve sıkıcı kılmadan yazmaya
çalıştığımı fark etmeniz dileğiyle...

Lütfen ön yargılarınızı bir kenara bırakın ve ondan sonra okuyun! Sanıyorum
ki okudukça merak edeceksiniz ve konu hoşunuza gidecek. Yani öyle olmasını
umarım. Smile





1. BöLüm:



Kübra: …… …… ……. ……

Yine burnumdan soluyordum.O kadar kızmıştım, o kadar
sinirlenmiştim ki…

Biraz hava almak için dışarı çıktım.Her zaman gittiğim cafe’ye
gidecektim. Oranın atmosferi beni kendime getiriyordu. Yalnız kalmak için de
iyi bir fırsattı bu.Ama yalnız kalabilmek için telefonumu kapatmalıydım.

(Tam cafe’nin kapısından girerken biriyle çarpışır.)



Erdem: Hey!Sen burada ne arıyosun?

Kübra: Sen bana diklenceğine önüne bak biraz! Ayrıca, sakıncası mı var?
Burası senin tapulu malın mı? Buranın tüm halka açık bir yer olduğunu
sanıyordum.Yanlışım varsa düzelt lütfen!

Erdem: Mıy mıy mıy mıyy!… Çokta bilir hanımefendi!



(Kübra ona aldırış etmeden cafe’den içeri girer ve denizi
görebileceği bir masaya doğru ilerler.)

(Erdem sinirlenir,bunun altında kalmak istemez ve Kübra’nın
peşinden gider.)

Erdem:(Kübra’nın kolundan yakalar ve kendine çevirir) Yaa sen ne kadar
rahatsın böyle,böyle genişlik görmedim yani…

Kübra: Sen ne geveliyosun. Hafta sonuma limon sıkmak için mi gönderildin!Ya
sabır!...

Erdem: Hııı…Anladım,sen beni takip ediyodun,şimdi yakalanınca da kıvırmaya
çalışıyosun. Very Happy (imalı bir şekilde gülümser)

Kübra: Hahh…Gülerim ben buna anca…Bütün hafta seni çekiyorum zaten okulda,
bi de kendi hafta sonumu niye zehir etmek istiyim ki!?

Erdem: Hadi hadi,kıvırma! Belin çıkacak şimdi xD

Kübra: Bana bak! Sen kendini ne sanıyosun? Bulunmaz hint kumaşı falan mı?

Erdem: (Çocuksu bir tavırla) Kalbimi kırıyosun ama! :S xD

Kübra: Iııyy! Zaten nefret ediyodum senden iyice tiksindim. Bu hareketinle
sana olan nefretimin kat sayısı 10’a yükseldi.Tebrik ederim!...Şimdi git
başımdan.Hiç seninle uğraşacak mecalim yok! Beni rahat bırak lütfen!

(Kübra masaya geçip oturur, garson gelip siparişi alır)

Erdem: (Şoka uğramış bir haldedir,bir yandan da merak eder) Yaa arkadaş,kıza
bak yaa!Bu ne rahatlık!Arkasını döndü gitti.(Bunları alçak sesle söyler,Kübra
duyar)

Kübra (Suratı asıktır)

Erdem: (Kübra’nın yanına gider) Hey!N’oldu yaa?!Bana mı bozuldun?...Şaka bi
yana,gerçekten kötü görünüyorsun,neyin var?

Kübra: Yok bişeyim! Seni ilgilendirmez.

Erdem: İnsanlık yapalım dedik sorduk,kötü mü ettik!?Bi kere de terslemeden
cevap versen ölürsün sanki!

Kübra: Özür dilerim!Sinirimi senden çıkardım.Beni mazur gör lütfen.

Erdem: (Karşısına oturur) Anlatmak ister misin? (Övünerek) Gerçekten,çok iyi
bir dinleyiciyimdir. Very Happy

Kübra: (Gülümser) Seni dertlerimle sıkmak istemem!

Erdem: Ben sıkılmam,sen merak etme xD Hem birine anlatırsan
rahatlarsın.Böyle içine atma,karartma içini.

Kübra: Evet!Haklısın aslında..En iyisi ben Cansu’yu arıyımda buraya
gelsin!...

Erdem: (Buna bozulur)Hayda!Biz haybeye konuşuyoz!Hanımın umrunda değil!(Ters
ters bakar) Ne yani biz n’oluyoruz,yalı kazığı mı!?Adamdan sayılmıyoz mu
biz?!Öyle olsun!...

Kübra ….. …… ….. ….. … … … … ........ ... .. ........

Bunda da ne sabır varmış yaa!O kadar terslememe rağmen
hâlâ gitmedi.Kurtulamadım yaa! 40 yılın başında bi kafa dinliyim dedim,buna
çattım,olcak iş mi bu yaa!?Offf… N’oluyo yaa!..



Erdem: Heyy! Sana diyorum. Kime diyorum ben yaa! Sen nerelere daldın
kızım!... Ohoo!Hey,yüzeye çık artık,oksijenin azaldı xD

Kübra: (Kendine gelir-şaşkındır) Hıhh?.. Ne?...

Erdem: Ohoo oooh!... Biz boşa konuşuyoruz. Bize anlatır mı bu keçi derdini?
Adam değiliz ki!...

Kübra: Amaan,off sende! Dalmışım işte.Hem ben sana adam değilsin mi dedim
şimdi!? (Bakışları değişir ve) Demin,sen bana,keçi mi dedin?!!!

Erdem: Hıhmm… :S Dur,sakin ol! Hemen celâllenme…xD Sende duya duya bunu mu
duydun yaa? Tuhaf kızsın vesselam! Cımbız gibisin mübarek;nerde ayrıntı var,onu
bulur çıkarırsın!...

Kübra: Hahh! Şimdi de cımbız olduk,bi cımbız olmadığım kalmıştı
zaten,sayende onu da oldum! Daha başka yakıştırman var mı!?...

Erdem:Seninle konuşulmaz haa! ‘Bi laf söyle,bin işit!...’ Sana dayanabilen
var mı,merak ettim doğrusu?! xD

Kübra: …… …. ……. …… ….. …. …. …

Şeytan diyo;patlat bi tane şunun suratına!... Allah’ım,sen
sabır ver Ya Rabbim!...

…Sen susmaz mısın hiç?

Erdem: Susmam mı gerekir?

Kübra: Soruma soruyla cevap verme!

Erdem:İyi,olur!

(Bir süre sessizlik olur)

Kübra: Eee…N’oldu? Cevabın yok mu?!

Erdem: Cevap verme demedin mi!? xD

Kübra: Ooo off!... Sende yaa…

Erdem:Ee,sana derdini anlat dedim,anlatmadın!Konuşmaya çalıştım
seninle,konuşturmadın! Sürekli tersledin beni…

Kübra: Yaa, senin başka işin yok mu? Allah aşkına!...

Erdem: Vardı,erteledim…

Kübra: (Üzülerek) Neden?!

Erdem: Çok büyük bir derdim var! Tek dertli sen misin!?

Kübra: Dert mi? Senin mi? xD (güler) Ben buna anca güler geçerim... Very Happy

Erdem: Ne gülüyosun,olamaz mı!? (Suratında asık ve ciddi bir ifade)

Kübra: (Meraklı bir şekilde) Sen ciddi misin?

Erdem: ….. …. …. …. …..

Kübra: Sen ciddisin!

Erdem: (Kübra’ya dönerek) Evet!

Kübra: Anlatmak ister misin?

Erdem: Belki!

Kübra: Uzatma işte,anlat!

Erdem: Sen niye anlatmadın?!

Kübra: Benimki farklı! Seni ilgilendirmez!

Erdem: Neyse!...

Kübra: Hadi,anlatsana!

Erdem: Bi arkadaşım var.

Kübra: Kız arkadaşın mı? Eee…

Erdem: Yaa, dur bee kızım! Sende… Bi lafımı bitiriyim!...

Kübra: İyi ha,tamam..

Erdem: Bi arkadaşım var. Benden nefret ediyor.

Kübra: Hmm..Sorry…

Erdem: Hıı, bi daha lafın sonunu görmeden atlamazsın umarım! Gerçi yine
böldün ya neyse…

Ne diyodum,Hıh..

Hayır, ne hata yaptığımı bilsem;bişey değil! Ama bu arkadaşım,onun
düşmanıymışım gibi davranıyo bana. Bişey soruyorum,cevap vermiyo,hiç gülmüyo bi
de beni tersliyo!Yani anlıyacağın derdim çok büyük xD Bi de ne hata yaptım onu
bilsem!?

Kübra:Ha ha hah!… Aman çok komik! Derdin ben mi oldum şimdi?! Eğlendin mi
bari anlatırken!? (masadan kalkar)

Erdem: (Kübra’nın kolundan tutup onu yerine oturtur) Nereye gidiyorsun ama
arkadaşım,şurda iki muhabbet ediyorduk(!)… Seninde aynen söylediğin gibi dert
oldun bana! Ben sana ne yaptım bi bilsem dert olmıcakta.. Seni tanıdığım günden
beri,düşman gibisin bana! N’oluyoruz yani?! Yanlış bişey mi yaptım acaba,ne bu
düşmanlık?!...

Kübra: Benim garezim sana değil. Ben seni yalnızca bi stres topu olarak
gördüm! Hırsımı da senden alıyorum çoğu kez!...

Erdem: Hop hop!... N’oluyoruz,top mop?

Kübra: (Gülümser)

Erdem: Hahh! İşte,şöyle gül biraz yaa!... Derdini anlatmasan da olur. Ama
anlatmak istersen bi gün ,seve seve dinlerim seni.. Very Happy

Kübra: Anlayışın için teşekkür ederim!...

(Birlikte birer çay içtikten sonra cafe’den beraber çıkarlar)

Erdem: (Kübra’ya bakarak) N’oldu,suratın yine beş karış?! Gül
biraz,somurtma!...

Kübra: (yalandan) Ha ha ha! Oldu mu?! (Birden anlayamadığı bir şekilden
ağlamaya başlar)

Erdem: (şaşırır) N’oldu şimdi durduk yere yaa,niye ağlıyorsun? (Teselli
etmek amacıyla sarılır) Amma da sulu gözlüymüşsün haa.. xD



___Tam bu sırada Kübra,Berkcan’ı görür.Berkcan’da onları görmüştür___



Kübra: (Erdem’i iterek) Çekil şurdan,her şeyi mahvettin!

__Berkcan çoktan gitmiştir__

Erdem: (şaşkın bir şekilde) Hayda! N’oluyoz kızım yaa! Ne bu şiddet bu
celâl! Yine ne yaptım acaba ?!..

Kübra: Ooff,off! Mahvettin hafta sonumu,rezil ettin! Senden nefret
ediyorum!(Tüm bunları yüksek bir ses tonuyla söyledikten sonra, Erdem’in konuşmasına
bile fırsat vermeden hemen oradan ayrılır)

Erdem: Offf,ooff! Yine ben suçlu oldum,iyi mi?! (Arkasından seslenir)
Kübraa!... Off! Çatlat bu kız resmen!...



Kübra: ….. … … … .. .. .. ..

Allah’ım neden? Niye böyle oldu ki sanki?Nerden çıktı ağlamak?? Neden
sarıldı ki bana!?! Ağlamasaydım bana sarılmıcaktı ve Berkcan’da bunu görmemiş
olacaktı!Off yaa! Kesin yanlış anlamıştır.. Ben ne yapcam şimdi yaa...



Umarım beğen'irsiniz... Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:13 pm

~Aşktan Habersiz~

Tür: Romantik-Komedi (Belki birazda Dram)

Yazar: 3mSal

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş! Aralarındaki
beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"

Bakış Açısı: (Çoğunlukla) İlahi Bakış Açısı - Yer
yerde Gözlemci Bakış Açısı^^ (Bakış Açılarıyla İlgili link: http://www.frmtr.com/edebiyat/2909826-edebiyatta-bakis-acilari.html)





23.Bölüm – Part4 [son part]



>Değerli okuyucular; lütfen hikâyenin sonundaki notu okumayı
ihmal etmeyiniz. Teşekkürler!






***~ ~ * ~ ~***



Kızların evi………………………



-“Garanti bu kez kurtuluşun yok!” dedi MinAh alay eder gibi. Kübra başını
iki elinin arasına almıştı, umutsuzdu:

-“Bunu kabul etmek istemiyorum ama haklısın! Haklı olmandan nefret
ediyorum!)))” dedi ve başını ellerinin arasından çekti. Elleri bu kez sözlerini
tamamlar nitelikte seri bir şekilde hareket ediyordu: “Onun burda ne işi var ki
yani!? Burası Amerika değil sonuçta! Ya da Avrupa…. Değil yani DEĞİL!” dedi.
MinAh hemen atıldı:

-“Gerçeği görmüyo musun?! Tabi ki buraya senin için gelmiş ve bu işi bahane
etmiş.” dedi ve düşünceli bir sesle, “Bahse varım bu işi ayarlamak için çok
uğraşmıştır…” diye ekledi.



Kübra boş gözlerle televizyona bakarak kanalları geziyordu:

-“Bi mucize daha olur mu dersin?” demişti umut bekleyen sesiyle. Sonra
gözleri birden irileşti. Tesadüfen Türk dizilerini yayınlayan bir kanala dek
gelmişti ve şaşkınca bakmaktaydı:

-“Demek bi de oyuncu olmuş hah… Havasından geçilmiyo zaten!...” dedi. MinAh
yeni fark etmişti hemen televizyona yaklaştı. Eliyle televizyonu işaret
ederken:

-“Aaa, bu Erdem değil mi?” dedi aptal kız edasıyla.

-“Evet, ta kendisi!” dedi Kübra sertçe.

-“Hmm… Televizyonda daha farklı görünüyo, gerçekte çok daha yakışıklı yaa!”
dedi bir fan edasıyla bu kez. Kübra sinirlenmişti:

-“Ne diyosun sen!? Fazla konuşuyosun ha!” dedi ve kapı çalındı. “Hadi
kendini bana parçalatmadan git kapıya bak!” dedi Kübra. MinAh ayağa kalkarken
birden “Ahh!” diye inledi.

-“Ayy ayağıma kramp girdi, sen baksana..” dedi acı dolu yüz ifadesiyle.
Sonra ekledi: “Hem sen kapıya daha yakınsın..”



Kübra sinirli bir şekilde yerinden kalktı, “İyi tamam! Zaten daha fazla
katlanamıcam buna!” derken televizyonu gösteriyordu. Salondan çıkıp kapıya
geldi. Gecenin bu saatinde kim gelmişti ki? Pekte umrunda değildi. Yavaşça
kapıyı açtı gelenin yüzüne bakmadı ilk başta. “İyi akşamlar!” diyen bu sesi
tanımıştı Kübra. Başını kaldırıp baktığında karşısında Erdem’i buldu.



Kübra düşünceli bakıyordu;

-“(Biz sanalından kaçarken canlı kanlısı çıktı karşımıza, iyi mi!?
Ouuf..)
Sana da iyi akşamlar! Ve nasıl buldun adresimi?!” dedi kızgın olan
sesiyle.



Erdem uzatmak istemiyordu daha fazla:

-“Zor olmadı. Seninle konuşmalıyım…” dedi.



Kübra aralık kalacak şekilde kapıyı çekip dışarı çıkmıştı. Etrafına
bakınarak konuşmaya başladı:

-“Konuşmak için bu saati mi seçtin!? Yarın konuşuruz..” dedi. Erdem hemen
atıldı:

-“Yarın olmaz! Bu akşam bu çile bitmeli!...” dedi kararlı bir sesle.
Kübra daha fazla kaçamayacağını kabullenip derin bir nefes aldıktan
sonra:

-“Peki. Seni dinliyorum…” dedi.





~ ~ ~ ~ * ~ ~ ~ ~



DongYeon üzerine bir ceket alıp dışarı çıktı. Hesapta evin önünde oturup
biraz düşünecekti. Ama onu karşılayan manzara aklını iyice bulandırmıştı. Erdem
Kübra’nın evinin kapısının önündeydi ve ona sarılıyordu. Kübra da ona!...
Gizlenip onları izlemişti ama bulunduğu yerden onların ne konuştuğunu
duyamıyordu ve kendince kuruyordu aklında.





~ ~ ~ ~ * ~ ~ ~ ~





Erdem Kübra’nın gözlerinin içine bakıp konuşmaya başladı:

-“Aslında belki de bunu biliyorsun, ama bunu yine de söylemeliyim. Kübra…
Ben, ben seni seviyorum! O kadar ki buralara kadar geldim. Senin için tüm
programımı değiştirdim. Bu işi ayarlamaksa inan hiç kolay olmadı. Fuat Bey ve
Taner Bey iş olmadığı sürece beni buraya göndermezdiler, Taner Beyi bilirsin.
Ama şimdi burdayım işte ve kalbimi sana açıyorum. Yıllardır ruh gibi yaşadığımı
fark ettim yokluğunda. Kavgalarımızı bile özledim, inan! Hadi bir şey söyle!
Susma n’olur!...” demişti ağlamaklı bir sesle. Kübra gözlerini kaçırıyordu
sürekli, sonra zor zahmet çıkan sesiyle konuştu:



-“Beeen…. Ben üzgünüm! Belki bunu yıllar önce, o oyunu uzatmadan söylemiş
olsaydın…” dedi umut vermekten çekinen bir sesle.

-“Biliyorum, aptalcaydı. Düşüncesizce davranmıştım. Bana bir şans daha ver,
lütfen!” dedi Erdem yalvarır gibi.

-“Bu imkansız!” dedi soğuk bir sesle Kübra.

-“Nedeeen?!” demişti acınası bir ifadeyle Erdem. Sesi de cılız çıkmıştı.
Kübra onu üzmek istemiyordu ama söylemeliydi. Gözlerini kaçırıyordu. Ona dostça
bakarak:



-“Ben seni sevmiyorum.. Yani arkadaş olarak iyi birisin ama...” dedi
çekinerek.

-“Başka biri mi var?!” demişti Erdem hemen. Kübra gözlerini Erdem’den
kaçırıp DongYeon’un evine çevirmişti. Erdem’in gözüne bakmadan konuşuyordu
Kübra. Gözleri ya yerde ya da etraftaki binalarda dolanıyordu:



-“Hayır, başka biri yok!” dedi sonra sesini yumuşatıp, “Arkadaş kalamaz
mıyız?” diyip gözlerine baktı Kübra bu kez umutla.



Erdem iç çekerek, “Arkadaş mı?” dedi. “Bu benim için çok zor!.. Ama… seni
tamamen kaybetmekten iyidir heralde.” diyip gülümsedi. Üzgündü aslında ama iyi
rol yapıyordu. Sahte gülümsemelerin ustası olmuştu… Kübra duyduğuna sevinerek
ona gülümsedi:



-“Teşekkür ederim, anlayışın için...” dedi. Erdem bunu fırsat bilip belki de
son kez ona yakın olmak istedi:

-“E madem arkadaşız, dostça bir kucaklaşmayı hak etmişimdir heralde. Onca
şeyin üstüne…” dedi. Kübra gülümseyip ona sarıldı, Erdem’de ona sarılmıştı.
Sarılırken Erdem fısıldamıştı: “Arkadaşlığınla yetinmekte varmış…”
Ayrıldıklarında sessizce birbirlerine bakıyorlardı. Kübra Erdem’in gözlerindeki
burukluğu görmüştü:



-“Böyle olmak zorunda, biliyorsun!” dedi.

-“(Böyle olmayabilirdi!) Biliyorum, benim suçum. O oyunu
yapmasaydım tüm bunlar olmıcaktı!” dedi Erdem yakınarak. Kübra donuk bir
ifadeyle:



-“Evet.” dedi. Tabi ki bu durumdan memnundu. Şikâyetçi değildi. Şikâyet
ederse nankörlük etmiş olurdu. Ve buralara gelmesinde katkısı olan Erdem’e
aslında çok şey borçluydu. Belki de o oyun olmasa yaşadıklarının çoğunu
yaşamamış, tanıdıklarının çoğunu da tanımamış olacaktı. Gerçeklere Çok Uzak Kalacaktı…



Erdem’in merak huyu hâlâ aynıydı:

-“Bi şey sorabilir miyim? Şu seni bırakan çocuk, DongYeon mu ne! Onu
şirketten mi tanıyorsun?” dedi.

-“Aslında hayır. İlk önce komşum olduğunu öğrendim. Sonra aynı okula
gittiğimizi. Şimdi de aynı şirkette çalışıyoruz.” dedi. Erdem imalı bir sesle
bir şeyler söyledi:

-“Sık sık görüşüyorsunuz anlaşılan…”

-“Öylede denebilir.” Erdem öğrenmeye niyetlenmişti, bu kısa cevaplar ona
yetmedi:



-“Aranızda bi şey var mı? Ya da –“ dediğinde Kübra çoktan sözünü kesmişti onun.

-“Başlama yine! Sana kimse yok dedim ya! (İnanda kurtulıyım, yoksa
ağzımda olmadık bi şeyler kaçıvericek..
) İnanmıyo musun bana?!” dedi.
Erdem gülümsedi. Onun kızgın halini seviyordu ama daha fazla kızdırırsa kabağın
başına patlayacağının da farkındaydı.

-“İnanıyorum, sen öyle diyorsan öyledir. Neyse benim gitmem
gerekiyor. Sende içeri gir, hava serin. Benim yüzümden üşüdün.” dedi masum
arkadaş edasıyla. Kübra rahatlamıştı biraz:



-“(Oh be! ) İyi geceler o zaman! Yarın görüşürüz.” dedi gülümseyip.
Erdem iki adım uzağındaki Kübra’ya bir adım atıp dudaklarını onun yanağına
dokundurdu ARKADAŞÇA:

-“İyi geceler!” dedi ardından, ve arabasına binip uzaklaştı.



Erdem gittikten sonra Kübra onun bu hareketinin şaşkınlığından sıyrılmaya
çalışırken eve doğru yöneldi. Tam içeri girecekken duyduğu sesle arkasına
dönmesi bir oldu.



“İyi geceler Küçük Hanım!”







Not: Saçmaladıysam özür dilerim… Sanırım böyle özürler
dilememek için “Tür”üne birde “Psikolojik” eklemem gerekiyor… ^______^



Şimdilik hikayenin nasıl gittiği konusunda objektif bir fikrim yok :/ Bu
yüzden yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim… ^_____________^



Ve yorum yapmayanlar size sesleniyorum, belki de bu notları bile
okumuyorsunuzdur ya neyse, yorum istiyorum lütfen! Bu kadarını istemeye hakkım
vardır herhalde.



Son olarak; bu son parttı ve bugün 4part verdiğime göre, yarın yeni bölüm
olmasa sorun olur mu?



Teşekkür Ederim…^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:13 pm

~Aşktan Habersiz~

Tür: Romantik-Komedi (Belki birazda Dram + Psikoloji(k))

Yazar: 3mSal

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş! Aralarındaki
beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"



24.Bölüm [Part1]



>>> Bu bölümü (24.Bölümü) izninizle “Erdemcilere” ithaf
etmek istiyorum! İyi okumalar…






“İyi geceler Küçük Hanım!”



Kübra duyduğu bu sesle arkasına döndüğünde sesin sahibiyle göz göze
gelmişti. Sesin sahibi tabi ki DongYeon’du. Kübra endişeye kapıldı. Neden
bu saatte burdaydı? Yoksa onları mı izlemişti? Görmüş müydü her şeyi? Ya her
şeyi yanlış anladıysa?




Kübra onu karşısında görmeyi ummuyordu, hem de bu saatte. Şaşkınca ona
bakıyordu:

-“Se… se.. sen bu saatte burda n’apıyorsun? Benim evimin bahçesinde!?” dedi.
DongYeon imalı bir ses ve tavırla konuşuyordu:

-“Hava almak için dışarı çıkmıştım. Sonra seni, pardon sizi gördüm!” dedi.
Kübra şaşkınlıktan gözlerini kırpıştırarak konuşmaya çalıştı:

-“N-ne? Bizi mi? Sen kimden, neyden bahsediyorsun?!” dedi. DongYeon elleri
ceplerinde gayet soğuk bir sesle konuşuyordu:

-“Saklamana gerek yok! Belliydi zaten. Ben anlamıştım..” dedi.



Kübra duyduklarına inanamıyor bir sürü şeyi aynı anda düşünüyordu. Bunu
söylediğine göre onları görmüştü ve her şeyi de yanlış anlamıştı. E tabi
konuşmalarını duymamıştı çünkü mantık olarak. Onun gizlice izlemesine mi kızsa,
yoksa yanlış anlayıp onu kıskandığına mı sevinse bilemedi? Düpedüz kıskanıyordu
işte! Ama küslerdi ve bu yüzden ona kızması daha doğru olurdu. Kelimeleri
toplamaya çalıştı:

-“Neyden bahsediyorsun sen?! Erdem’i mi gördün, bu mu?!Bak, ne gördüğünü
bilmiyorum ama -“ dediğinde DongYeon sözünü tamamlamasına izin vermedi.


-“Gayet samimiydiniz! Yetmez mi?! Aaaıh! Bana ne ki senden, boşuna zaman
kaybı.. Vaktim değerli bu yüzden sana iyi geceler! Ve sevgilinle
MUTLULUKLAR!...” dedi ve arkasını dönüp bahçe kapısından çıktı. Direkt olarak
da evine geçti. O arkasını dönüp giderken Kübra; “Hey, dursana!” diye
seslenmişte olsa DongYeon duymazdan gelmişti. Kübra onun ardında bakakalmışken
fısıltımsı çıkan sesiyle:



-“Her şeyi yanlış anladın!...” demişti umudunu yitirmiş bir şekilde. Küs
olmalarına rağmen üzülmüştü, kalbinden bir parça koparmıştılar sanki. Acıyordu
içi. Belki araları düzelir diye umuyordu ancak bu şimdi biraz güç görünüyordu.
Kübra böyle olsun istememişti. Yanlış anlaşılmaktan hiç hoşlanmıyordu.
DongYeon’un yanlış düşüncelere kapılmasını istemiyordu. Çünkü; kalbi kırıkta
olsa onu sevdiğini inkar edemezdi. Ama DongYeon’un aptal saptal düşüncelere
dalması an meselesiydi. Ki; yaptığı imalar bunu gün gibi ortaya koyuyordu
zaten. Kübra’nın bu durumu düzeltecek gücü yoktu, yalnızca bekleyecekti. Her
şeyi zamana bırakacaktı. Zaten hesapları hiçbir zaman tutmuyordu, hesap yapmaya
gerek yoktu bu yüzden.



~ ~ ~ ~ * ~ ~ ~ ~






Kübra’nın yüzünde donuk bir ifade vardı. MinAh’ın yanına geldiğinde, o hâlâ
Erdem’in dizisini izliyordu. Ama Kübra bunu bile fark etmedi. Kendini koltuğa
atmıştı. Düşünceli görünmesine karşın aslında hiçbir şey düşünmüyor daha
doğrusu düşünemiyordu. Aklı adeta durmuş gibiydi. Boş gözlerle bakıyordu etrafa.
Ancak MinAh’ın sesiyle gelebildi kendine.



-“Kübra, neyin var?” diyip yanına oturdu. Kübra afallamış bir ifadeyle ona
döndü:

-“Hıh??? Ne???” dedi.

-“Neyin var senin?!” diye sorusunu daha sert bir ifadeyle sordu bu kez
MinAh.

-“Yok bi şey…!” dedi Kübra dalmış olan gözleriyle.

-“Emin misin?” dedi MinAh ve eliyle televizyonu işaret ederek devam etti.
”Şuanda beni azarlaman gerekirdi..(!?) “ dedi yüzündeki şaşkın imalı
ifadesiyle.

-“Hah? Ne bu? ‘Parlayan Yıldız’ mı?!” dedi bezgin bir sesle. Ve sonra yerinden
kalkıp, “Umrumda değil! İstediğin şeyi izle, karışmıyorum… Ben yatmaya
gidiyorum, sana iyi geceler.” diyip kapıya yöneldi. Buna çok şaşıran MinAh
irileşen gözlerle ve güçlükle çatallı çıkan kısık bir sesle;

-“Sa….sana da…!” diyebildi.







*Ertesi gün……………………………………………………….



__Şirket__



Saat: 09.30





Kübra…………………………………………………



Oooff! Aksi gibi bugün dersimde yok, iyi mi! Bütün gün burda olmak….(?!)
Ouuf, neyse… Sonunda Erdem’le konuştum ve bunu atlattığıma göre daha kötü ne olabilir
ki!? En azından onunla ilgili bir sorunum yok gibi görünüyor şimdilik. Amaaa…..
Ayy dün gece ne gördü ki bu yaa!!! Uuff… Samimiyetten kastı “sarılmak” mıydı?
(kahvesinden bir yudum alıp saatine baktı) Saat 9.30 olmuş yine ortalarda yok!
Yarım saat sonra çekim başlıcak, gerçi o olmadan başlayamaz… Aman
yaaa!... Ayy Bay Kim’e mi sorsam ne? Evet evet, başıma bi dert almıyım. Ben
sorumluluğumu yerine getiriyim de… İsterse o yine sorumsuz davransın!



Kübra bardağındaki son yudumu da aldıktan sonra Bay Kim’in odasına çıktı.
Kübra Bay Kim’e Erdem’i sordu ve Bay Kim, beklemesi gerekmediğini, onun
gecikeceğini söyledi ve ondan diğer işlerle ilgilenmesini istedi. Bunun üzerine
Kübra çekimin yapılacağı kata çıktı. Stüdyodaki malzemelerin kontrolünü ve çekimlerde
kullanılacak, ürün ve kıyafetlerin denetlemesini yaptı. Bu küçük ayrıntılardan
sonra daha büyük bir sorun onu bekliyordu.



-“Aah! Şu kadın nerde kaldı?! Haberi olan yok mu?” diye bağırdı orda
bulunanlar duysun diye. Hemen yanındaki kız cevap verdi çekinerek:

-“Ben sana söylemeyi unuttum… Gelemicekmiş. Sanırım hastalanmış… Bi de şeyy…
Bay Kim’e bunu sen söyler misin?” dedi. Kübra sinirli bir sesle;

-“Bay Kim’in haberi yok mu!?” dedi kıza. Sonra sinirli sinirli Türkçe olarak
söylenmeye başladı. “ Burası nasıl bi yer?! Kimsenin birbirinden haberi yok!”
dedi ve sonra İngilizce devam etti. “Tamam, ben söylerim!” sesi yine sinirliydi
tabii ki. Kübra Bay Kim’in odasına giderken hâlâ söyleniyordu. “Ben nasıl bi
yere düştüm böyle! Allah’ım benim burda neyşim var!?”



Kübra odanın kapısını tıklatıp içeri girdi. Bay Kim’in masasına doğru
yaklaştı. Hafifçe boğazını kaşıdı öksürerek. Bay Kim başını kaldırıp ona
bakınca:

-“Bay Kim, rahatsız ediyorum ama… Bayan Park sanırım hastalanmış ve çekime
gelemiyormuş.” dedi Kübra korkan sesiyle.



-“Gelemiyor muymuş?!” dedi sonra sesini yükseltip devam etti. “Bu kadın
n’apmaya çalışıyor..!? Yeni birini nasıl buluruz bu saatten sonra!?...” Kübra
korkarak gözlerini kısmıştı bu tepki karşısında. Bay Kim, “Çabuk birini
bulun, yoksa işinize veda edersiniz!...” dedi sert bir şekilde.


-“Ama Bay Kim-“ Bay Kim sözünü tamamlamasına izin vermedi.

-“Aması maması yok! Bir an önce birini bulun! HEMEN!” dedi bağırarak.

Kübra sadece, “Peki efendim…” diyebildi.



Kübra odadan azarlanarak çıkmıştı. O bu azarı hak etmiyordu. O yaptığı
işe önem gösteriyordu. Ama şimdi birini bulması gerekiyordu. Bu
sorumsuzluğun bedeli onun üzerine kalmıştı. Eğer birini bulamazsa işinden
olabilirdi. Ve bu kadar kısa bir süre içinde birini bulabilmek… Hayal olmalıydı
(!) Nasıl bulacaktı yeni birini? Kübra düşünceli bir şekilde çekimin yapılacağı
kattaki stüdyoya gitti. Ajandadan yedek birkaç kişiyi aradı. Ama hepsinin
kendine göre önceden planlanmış işleri vardı. O gün müsait olan bir tek kişi
bile bulamadı. Arayacak numarada kalmamıştı artık. İşini kaybedeceğini
düşünmeye başlamıştı. Gözleri bir anda doluvermişti. Başını aşağıya eğmiş ve
elleriyle yüzünü kapatıyordu. İki büklüm sandalyede ağlamaklı otururken,
omzunda bir elin sıcaklığını hissetti. Hemen gözlerindeki yaşı silip başını
kaldırdı. Bu elin sahibine bakmak için arkasına döndüğünde karşısında Erdem’i
gördü. Erdem’in eli hâlâ Kübra’nın omzundayken soran gözlerle bakıyordu
Kübra’ya.



-“N’oldu sana? Ağlıyor musun?” diye sormuştu ona üzgün bir sesle.

Küçük bir sessizlikten sonra duraksayarak konuşmaya başladı Kübra;

-“…Ben…. Senin bugünkü çekimlerdeki partnerin, yani Bayan Park hastalandığı
için gelemiyormuş. Ve eğer onun yerine birini bulamazsam işimden olabilirim..”
dedi gittikçe kısılan sesiyle.

Erdem Kübra’nın yüzünü avuçlarının arasına aldı ve gözyaşlarını silip;
“Üzülmene gerek yok, sil gözyaşlarını. Ben Bay Kim’le konuşurum.” Dedikten
sonra ordan hızla uzaklaştı.



10dk sonra………………….



Bay Kim gayet neşeli bir şekilde içeri girmişti. Yanında da Erdem vardı.
Kübra Bay Kim’in bu neşesine anlam verememişti. Deminki adam gitmiş yerine
“mutlu elfler”den birini bırakmıştı sanki. Bay Kim’in öfkeli halinden eser
yoktu şimdi. Kübra şaşkınca onlara bakarken, “Bu nasıl olur? Bu adam demin
bana bas bas bağıran adam mı?(!)
” diye düşündü. Bu sırada Bay Kim ve Erdem
çoktan yanına gelmişti. Kübra yüzündeki o şaşkın ifadeyle oturduğu yerden
kalktı. Bay Kim tuhaf bir şekilde Kübra’ya gülümsüyordu. Kübra korkmuştu. Alay
mı ediyordu bu adam? Onu kovmaya mı gelmişti yoksa? Tabi ki bunlar saçmalıktı
ama Kübra’nın aklına hiç iyi şeyler gelemiyordu ne yazık ki! Bay Kim’in yüzünde
hâlâ aynı gülümseme vardı.



-“Hadi yine iyisin Kübra! Ama Erdem Bey’e bir teşekkür borçlusun.” dedi
ciddi bir tonda Bay Kim.

Kübra şaşkınca, “Anlayamadım..?” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:14 pm

~Aşktan Habersiz~

Tür: Romantik-Komedi (Belki birazda Dram + Psikoloji(k))

Yazar: 3mSal

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş! Aralarındaki
beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"



24.Bölüm [Part2]



>>> Bu bölümü (24.Bölümü) izninizle “Erdemcilere” ithaf
etmek istiyorum! İyi okumalar…






10dk sonra………………….



Bay Kim gayet neşeli bir şekilde içeri girmişti. Yanında da Erdem vardı.
Kübra Bay Kim’in bu neşesine anlam verememişti. Deminki adam gitmiş yerine
“mutlu elfler”den birini bırakmıştı sanki. Bay Kim’in öfkeli halinden eser
yoktu şimdi. Kübra şaşkınca onlara bakarken, “Bu nasıl olur? Bu adam demin
bana bas bas bağıran adam mı?(!)
” diye düşündü. Bu sırada Bay Kim ve Erdem
çoktan yanına gelmişti. Kübra yüzündeki o şaşkın ifadeyle oturduğu yerden
kalktı. Bay Kim tuhaf bir şekilde Kübra’ya gülümsüyordu. Kübra korkmuştu. Alay
mı ediyordu bu adam? Onu kovmaya mı gelmişti yoksa? Tabi ki bunlar saçmalıktı
ama Kübra’nın aklına hiç iyi şeyler gelemiyordu ne yazık ki! Bay Kim’in yüzünde
hâlâ aynı gülümseme vardı.



-“Hadi yine iyisin Kübra! Ama Erdem Bey’e bir teşekkür borçlusun.” dedi
ciddi bir tonda Bay Kim.

Kübra şaşkınca, “Anlayamadım..?” dedi.

-“Erdem gerçekten de çok zeki bir genç. Gerçekten parlak fikirlere sahip. Ve
işini kaybetmemeni de bu fikriyle önledi.” dedi Bay Kim.


-“Nasıl yani..? Ne fikri???” dedi Kübra. İyice merak etmişti. Erdem Kübra’ya
gülümsedi:

-“İşini kaybetmiceksin. Bay Kim’le Konuştum ve ikna ettim.” dedi. Bay Kim
çalışanlardan birine seslendi:

-“SeoMiii! Makyözlere haber verin. Kübra’yı makyaja alsınlar ve kıyafetlerle
de ilgilenin.” dedi Bay Kim neşesini bozmaksızın. Kübra duydukları karşısında
afallamıştı.

-“Bu… Bu ne demek oluyor!?” diyebildi bin bir güçlükle. Erdem buruk bir
ifadeyle bakıyordu Kübra’ya:

-“Üzgünüm… Bundan rahatsız olacağını biliyordum.. Ama işini kaybetmenden
iyidir diye düşündüm. Hem başka şekilde ikna edemedim onu.” dedi. Umutsuz bir
ifadeyle konuştu Kübra:

-“Çok düşüncelisin ama keşke yapmasaydın… Ben ne anlarım bu işten?... Model
değilim ki ben! Bu senin işin..”

-“Evet, bu benim işim. Bu yüzdende korkmana gerek yok. Ben sana yardım
edicem. Merak etme ben yanındayım…” dedi Erdem yumuşak bir ses tonuyla ve
gülümsüyordu.





~ ~ ~ ~ ~ ~



Kübra’yı giydirip makyaja aldılar. Makyajı yapılırken Kübra olanların
şaşkınlığını hâlâ üzerinden atamamıştı. Şuanda çekim için hazırlanıyordu ve bu
aklından geçecek en son şeydi. İçinden “Benim burda ne işim var!” diye
geçirdi aynadaki yansımasına bakarken. Ve gerçekten güzel görünüyordu. Bambaşka
olmuştu şimdi. Makyajı yapılırken Erdem çaktırmadan uzaktan onu seyrediyordu.
Artık bir şansı olmadığını biliyordu ama onu seyretmek ona mutluluk veriyordu.
Belki de hiçbir zaman kavuşamayacaklardı ama bu iş sayesinde, tabii Erdem’in de
zekâsının büyük katkılarıyla, birazda olsa birkaç saatliğine de olsa nefesi
Kübra’nınkine normal zamandakinden daha yakın olacaktı. Bu yalnızca basit bir
‘oyun’ olsa da… Bu yalnızca bir roldü sonuçta, ama Kübra’yla paylaşıyordu bu
oyunun başrollerini. Daha ne isteyebilirdi ki.. Erdem aklından, “İyi ki
Bayan Park hastalanmış.
” diye geçirdi. Bu çok bencilceydi belki ama
umrunda değildi. Hastalanan kadına üzülmesinin bir anlamı olmazdı zaten, onun
hastalanması Erdem’e ödül olmuştu bu yüzden. Ve birazdan kalbinden çıkaramadığı
o kadınla, ona ‘arkadaş kalalım’ diyen kızla; kamera karşısına geçecekti.



~



Kübra ne olduğunu anlayamadan kendini kameraların önünde buluverdi. Yüzüne
çarpan o parlak ışıklar gözünü kamaştırıyordu. Fotoğrafları çekecek olan adam
ona nasıl durması gerektiğini tarif ediyordu, ama Kübra hiçte duyuyor gibi
değildi. Erdem de onun bu şaşkın halinin farkındaydı ve Kübra’yı kendisi poza
sokmaya çalışıyordu. Erdem daha fazla dayanamadı. Kübra’nın kendine gelmesi
gerekiyordu. Kulağına eğilerek;

-“Artık kendine gel! Bu şekilde devam edemezsin…” diye fısıldadı. Kübra
üzerindeki bu tuhaf hali atmaya çalıştı. Etraftaki o parlak ışıklar yetmezmiş
gibi şimdide patlayan flaşlar gözlerini kamaştırıyordu. 10-15dk sonra biraz
daha rahatlamıştı. Alışmış gibiydi. Üstelik gülümsüyordu da.



Kıyafet değiştirip tekrar kamera karşısına geçtiler. Patlayan flaş sesleri
odayı dolduruyordu ve pozlarda giderek samimileşiyordu. Bu durum Kübra’yı
tedirgin etmeye başlamıştı. Böyle samimi pozlara ne gerek vardı ki yani(?)



{:İçinde bulundukları
poz
Erdem Kübra’yı belinden kavrayıp kendine iyice
yaklaştırmış ve alınlarını birleştirmişti, ikisi de birbirlerinin gözlerinin
içine bakıyordu. –yüzleri birbirlerine çok yakın’- Kübra’nın kolları da
Erdem’in boynuna dolanmış şekildeydi. Ve ikisinin de yüzünde sert, haşin bir
ifade vardı… Wink =anladınız siz onu= } İşte tam bu sırada içeriye DongYeon
girdi. Bu gördükleri onu kör edebilirdi. Yumruğunu ve dişlerini sıkarak bir
köşeye oturup sessizce çekimi izledi. Çekim hâlâ devam ediyordu. Ve pozlar daha
da samimi bir hâl alıyordu [–artık bundan başka nasıl bir samimilikse-] Kübra’nın
endişesiyse DongYeon geldikten sonra katlanarak artmıştı. DongYeon’un dişleri
artık nerdeyse kırılacak gibiydi, buna daha fazla dayanamayıp oradan bir
hışımla çıktı.



Kapının dışında duvara yaslanmıştı. Elinde bir ıslaklık hissetti ve elini
göz hizasına getirip baktı. Bunu henüz fark ediyordu, bu bir ıslaklık değildi.
Yumruğunu öyle deli bir güçle sıkmıştı ki, tırnaklarının avcunu kanatması tabii
kaçınılmazdı. Avucundan bileğine doğru süzülen kana bakarken düşünüyordu. Bu
canını yakmamıştı. Ama içinde bir yerler acıyordu. Esas canını yakan şey; daha
biraz önce gözlerinin şahitlik ettiği manzaraydı. İşte bu onun kalbini
acıtmıştı. Hem de fazlasıyla…



Birden kapı açıldı ve dışarı biri çıktı. DongYeon’un başı yerdeydi. Başını
kaldırıp kim olduğuna bile bakmadı. Umrunda da değildi zaten. Yüreği böyle
acıyla çığlık çığlığayken kimin geldiğinin ne önemi vardı ki? Siniri de hâlâ
geçmemişti üstelik.



“Sen n’pıyorsun burda?!” diye tanıdık bir ses çalındı kulağına. Ama hâlâ
sinirliydi. Başını yerden kaldırmadan ters bir cevap verdi bu soruya karşılık
olarak:

-“Seni ilgilendirmez! Sen git de çekimine devam et! Git poz ver!” dedikten
sonra arkasını dönüp oradan uzaklaşmak istedi. Ama biri onu kolundan tutup
durdurdu. Bu tuhaf??? Genelde bunu erkekler yapmaz mı? DongYeon durmuştu ama
hâlâ ona bakmıyordu. Kübra onu kolundan tutuyor ve konuşuyordu;

-“Nereye gittiğini sanıyorsun? Hem sen ne demek istedin!?” dedi kızgından
hallice bir sesle.



DongYeon başını hafifçe kaldırıp ona omzunun üstünden göz ucuyla baktı. Ve
hâlâ sinirli ve imalı olan sesiyle konuştu:

-“Ne demek istediğimi gayet iyi anladın!” diyip kolunu bir hamlede kurtardı
ondan. Sonra devam etti önündeki uzun koridora bakarken. “Şimdi git de
‘sevgilinle’ poz ver hadi!” dedi. DongYeon kanlı olmayan elini cebine sokup
yürümeye başladı. O uzaklaşırken Kübra boş gözlerle gidişini izlemekle
yetinmişti. O uzaklaşırken Kübra kendi kendine mırıldanıyordu;

-“Aah! Bari bi dinleme zahmetinde bulunsaydın! Ama yoook! Onun işi bu,
‘yargısız infaz!’ Aman yaa! Ne düşünürsen düşün Donjuan efendi! Hıh! Pabucumun
artisti…(!)” Kübra DongYeon gözden kaybolunca çekime geri döndü ve devam
ettiler.



~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~



DongYeon……………………………………………………



Neden böyle davranıyor, anlamıyorum…? Oysa… Söyledikleri yalan mıydı
yani? Beni sevdiğini söylerken yalan mı söylüyordu? Yalan mıydı? …. Aaıh!...
Prenses! Bana nasıl yalan söyleyebildin? Bunu bana neden yapıyorsun? Mazoşist
ruhlu güzel kadın! Acı çekmem hoşuna mı gidiyor? Neden böyle davranıyorsun?...
Ve şimdi orda ‘sevgilinle’ kameraya gülümsüyorsun!(?!) katlanmak zor buna… Aah
ben seni nasıl oldu da kaybettim? Yoksa seni bulduğumda sen zaten ‘onun
muydun?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:14 pm

~Aşktan Habersiz~

Tür: Romantik-Komedi (Belki birazda Dram + Psikoloji(k))

Yazar: 3mSal

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş! Aralarındaki
beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"



24.Bölüm [Part3 –son part–]



>>> Bu bölümü (24.Bölümü) izninizle “Erdemcilere” ithaf
etmek istiyorum! İyi okumalar…






~ ~ ~



Kübra………………………………………………………………



Neden bu kadar aşırı tepki verdi, anlayamıyorum? Üstelik beni dinleme
zahmetine bile girmedi! %100 her şeyi yanlış anladı ve o yüzden bu triplerde.
Oouf… nefret ediyorum yanlış anlaşılmaktan! ‘Sevgiliymiş’ Hıh! Önyargılı
n’olcak! Hiçbir şey bilmiyosun Donjuan! Hiçbir şey!... Aah bi bilsen onun
gözümdeki değerini… Yaptığın bu yakıştırmadan utanırsın.. Ve bi bilsen senin
gözümdeki değerini kendinden utanırsın! Ama bilmiyorsun işte! Bilmek
istemiyorsun belki de… Çünkü dinlemiyorsun beni.


Ben onu sileli yıllar oldu. Ondan kurtulmak için ne hallere girdim bi
bilsen! İstesem, yıllar önce ona yaptığım gibi sana da bir ‘oyun yapabilirim,
ama yapmıcam! Çünkü seni kaybetmeyi göze alamam…! Bunu istemiyorum! Ona o oyunu
yaparken geri dönüşü olmadığını biliyordum ve bu yüzden bunu sana yapamam! Bu
oyundan etkilenen o olmadı tabi ki, aslında oyun kendim içindi! Belki bencilce,
ama kendimce… Nihayet o da vazgeçti, yani en azından öyle söyledi… Ben senden
vazgeçmek istemiyorum Donjuan! Seni tamamen kaybetmeyi göze alamam!... Keşke
sende bilsen tüm bunları…








* ~ ~ ~ ~ ~ ~ * ~ ~ ~ ~ ~ ~ *








Saat: 21.00



Çekim saatler önce bitmişti ancak Kübra’nın şirketteki işi uzamıştı. Ama nihayet
işi bitmişti ve eve gidebilecekti. Çantasını alıp odadan çıktı. Asansörü gördü,
kapıları kapanıyordu. Koşarken; “Asansörü tutar mısınız?)))” diye seslendi.
Kübra tam asansöre adım atacaktı ki içerdeki kişiyi fark etti.

-“Sen miydin?(!) Ben merdivenleri kullansam iyi olcak..” diyip döndü. Tam
gitmeye yeltendiği sırada DongYeon onu kolundan tutup asansörün içine çekti.

-“Saçmalama istersen. O kadar katı merdivenleri kullanarak inebileceğini mi
sanıyorsun? Mazoşist misin sen? Kendine de mi acımıyorsun? (Hem kendine hem
de etrafındakilere işkence etmek hoşuna mı gidiyor?
) Aptallık etme!...
Bende bayılmıyorum sana, ama diğer asansör bozuk!” dedi.



Kübra bu sözler üzerine hiçbir şey demedi. Asansörün kapısı kapandı. Kübra
sadece ‘oflayıp puflamıştı.



Kabinin bir köşesine Kübra, diğer bir köşesine de DongYeon geçmişti. Sözde
birbirlerinden uzak duruyordular. Hâlâ küstüler ne de olsa… Ve bu son olaylarsa
işi iyice inada bindirmişti. Beyaz bayrak görünmüyor gibiydi ufukta.



Ortam oldukça sessizdi. Büyük bir sessizlik hâkimdi. Bu eşsiz sessizliği o
an kopan gürültü bozuvermişti. Büyük bir gürültü ile sarsılmıştılar.
Elektriğinde kesilmesiyle ışıklarda sönmüştü. Birkaç saniye sonra jeneratöre
bağlı olan floresanlar çalıştı ve ortam tekrar aydınlandı. İkisi de sarsıntıdan
etkilenip yere yığılmışlardı. Kübra korkuyordu. Asansör 6. katla 5. kat
arasında kalmıştı. Kübra yumruklarını sertçe, içerden dışarıyı görmeyen çelik
asansör kapısına vururken bağırıyordu. Sesini olabildiğince yüksek çıkarmaya
çalışıyordu. Ama faydasızdı, onu duyan kimse yoktu.



DongYeon’sa şaşırtıcı derecede rahattı. Sırtını kabinin duvarına yaslamış,
bir bacağını uzatmış diğerini kendine çekmiş ve (yaralı)elini üzerine koymuş,
başını da hafif sola kırmış şekilde (ki bu şekilde oldukça -cool-havalı
gözüküyordu..) Kübra’nın çırpınışını izliyordu. Aslında o da onun kadar
korkuyordu. Ama birinin güçlü görünmesi gerekti. Hem zoraki de olsa onunla aynı
havayı teneffüs etme düşüncesi, ister istemez onu gülümsetiyordu.



Kübra umutsuzca bir köşeye çöktü ve başını eğdi. Elinden gelen bir şey
yoktu. Umutsuzca başını ellerinin arasına aldı. “Burdan nasıl
kurtulcaz!~”diyebildi cılız bir sesle. Endişesi sesine de yansıyordu. DongYeon
belli etmese de o da oldukça endişeliydi, hatta Kübra’dan daha fazlaydı belki
de. Kübra’nın endişesini görünce doğru yaptığını anladı DongYeon. Endişeli
davranıp onu korkutması yersizdi. Bu yüzden rahat tavrını sürdürdü. DongYeon
zemine döşenmiş mozaik görünümlü döşemede gezdirirken gözlerini Kübra’yı
rahatlatmaya çalışıyordu. Sakin bir sesle;

-“Korkma, bizi bulcaklardır. Şimdilik bizi kurtarmalarını beklicez. Bu
kadar korkak olma…” dedi. Sözleri çok keskindi, karşısındakini incitebilirdi.
Sanki onu aşağılar gibiydi bu sözler. Ama umursamaz tavrı bu sözleri
yumuşatıyordu bir derecede. Kübra onun bu haline sinir olmuştu. Gözlerini ona
dikip konuşmaya başladı;

-“Şaka mısın sen? Şu rahatlığa bak yaa?!” dedi öfkeyle dolu olan sesiyle.
Gözleri hâlâ ondayken elini fark etti. Eli bandajlıydı. “Ne olmuş olabilir
ki
?” diye düşünse de, soramazdı. Ama içinin acıdığını hissetti. DongYeon
onun hüzünlü bakışlarını yakalamasın diye gözlerini ondan çekmişti. Deli gibi
merak etse de sormadı ne olduğunu. Buradan hemen kurtulmak istiyordu üstelik.
Bir hışımla ayağa fırladı. Ve bu kez ona öfke dolu bakışlarla bakıyordu.
Ellerini beline koyup konuşuyordu:

-“İnanmıyorum sana! Ama benim bu delikte kalmaya hiç niyetim yok!...”
demişti Kübra oldukça yüksek çıkan sesiyle. Bunun üzerine DongYeon oldukça
alaylı bir şekilde kahkaha atmıştı. Ve yüzünü ona çevirmeden;

-“Benim bilmediğim özel yeteneklerin mi var? Burdan nasıl kurtulmayı(!)
planladığını sorabilir miyim?” diye sormuştu sinir bozucu bir sesle. Kübra onun
bu haline aldırmadı. Bir eli belindeyken diğer eliyle saçlarını karıştırıyordu,
sonra başını yukarıya kaldırdı:

-“İşte burda!” dedi zafer kazanmış bir sesle. “Çıkış yolumu buldum..” dedi
ve yukardaki havalandırmaya(oldukça dar bir havalandırma kapağı) tırmanmaya
çalışırken “Sana hoşça kal! Ben gidiyorum..!” dedi kendinden emin bir şekilde.
DongYeon hemen yerinden kalktı:

-“Sen nereye gittiğini sanıyosun!?” diye bağırdı. Yukardaki kapağa ulaşmaya
çalışan Kübra’yı durdurmaya çalışıyordu. Oldukça dar görünen havalandırma
kapağını işaret ederek “Ordan çıkabileceğini mi düşünüyorsun? Kurtuluş yolun bu
mu? Delirdin mi sen!? Bak şimdi düşüp bi yerini inciteceksin!” dedi.
Endişeleniyordu tabii(doğal) olarak.



Kübra DongYeon’un sözünün üstüne “Bi şey olmaz” demeye çalışırken dengesini
kaybedip düşmüştü. Ve düşerken onu durdurmaya çalışan DongYeon’u da sürüklemişti
tabii. DongYeon acı dolu bir sesle inledi: “Aahhh!” Kübra da aynı anda
sızlanıyordu: “Ouuff… bileğim…” ikisi de acı içinde kıvranarak kendi
köşelerine döndüler. DongYeon hemen söylenmeye başladı;

-“Ben sana söylemiştim! Düştüğün yetmezmiş gibi bi de üstüme düştün!...
Ooouuff…. bacağım…!~ Aaıhhh!~” diye mızıklanmıştı.



Kübra onu duymazdan geldi. Ayak bileğini tutarak ağlıyordu. Gözyaşlarının
hıçkırıklara karıştığı, hıçkırıklarının titrettiği sesiyle; “Sanırım kırıldı…
Çok acıyo..! Anne.. annecim… Allah’ım yardım et!” dedi. Hâlâ ağlıyordu.
DongYeon önce göz ucuyla ona baktı, numara yaptığını sanmıştı. Ama yakarışları
bunun gerçek bir acı olduğuna delil nitelikteydi. Yavaşça köşesinden ayrılarak
Kübra’ya yaklaştı, bileğine bakmak istedi. Elini bileğine götürüp;

-“Acıyor mu?” diye sordu 3 yaşındaki bir çocuk saflığıyla. Kübra o hiddetli
sesiyle;

-“Çek elini!))) Acıyo tabi ki! Senin yüzünden zaten!)))” dedi. DongYeon
şaşkın gözlerle ona baktı:

-“Hah??? Benim yüzümden mi?!” dedi. Kübra ağlamaklı olan sesiyle cevap
verdi:

-“Tabi senin yüzünden! Sen olmasan burdan çoktan çıkmış olcaktım!” DongYeon
yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirip;

-“Hıh! Sen öyle san…” dedi alçak bir sesle. Sonra azarlar gibi “Fazla
konuşmada bakıyım şu bileğine!” dedi. Bileğini nazikçe kavrayıp oynatmaya
çalıştı. “Böyle yapınca acıyo mu?” diye sordu.

Kübra “Aahhh!” diye inledi.

-“Tamam. Peki böyle?”

Kübra bağırarak, “Aahh!)) Biraz yavaş ol!))))” dedi.

DongYeon gayet sakin davranıyordu. “Tamam. 1dk sabreder misin?!” dedi. Sonra
boynundaki kravatı bollaştırıp çözdü ve Kübra’nın bileğini sarmaya başladı.

-“N’apıyosun?” diye sordu şaşkın sesiyle Kübra. Onu hayranlıkla izlemeye
başladı sonra.

DongYeon yaptığı işten başını kaldırmadan, “Merak etme! N’aptığımı
biliyorum!..” dedi.



Kübra yüzündeki gülümseme eşliğinde fısıldadı: “Ukala!” Ve DongYeon’u
sessizce izledi. DongYeon işini bitirince Kübra’nın yüzüne bakmadan; “Burdan
çıkana kadar bu seni idare eder..” dedi. DongYeon köşesine dönmeye
hazırlanırken;

-“Eline ne oldu?” diye sordu birden Kübra. DongYeon gözlerini birden
onunkilere çevirdi sonrada yaralı eline bakarak;

-“Önemli bi şey değil!” dedi ve köşesine gitti. Kübra ayağındaki kravattan
bozma sargıya bakarak;

-“Sağ ol!” dedi. Donuk gözlerle bir süre ayağındaki bu sargıya baktı.
Ağlaması kesilmişti çoktan, hıçkırıkları da kesilmişti.

DongYeon’sa sessizdi. Başını yere eğmiş, düşünceli görünüyordu.



~ ~ ~



Aradan 2,5 saat geçmişti ama kimse gelmemişti. Henüz onları fark
etmemiştiler. İçerdeki havada gitgide boğmaya başlamıştı. İçerdeki bu hava
ikisini de bunaltmaya başlamıştı.



DongYeon iyiden iyiye korkmaya başlamıştı. İçini kemiren endişe onu
ümitsizliğe sürüklüyordu. Artık ümidini yitirmeye başlamıştı, sabaha
çıkamayacaklarını, öleceklerini düşünüyordu. Her ne kadar da Kübra onu sevmiyor
da olsa (ki neden böyle düşünüyor belli değil~) gerçeği ondan saklamanın alemi
yoktu. Bunu uzun uzun düşündü. Belki Kübra Erdem’i seviyordu ama eğer bunu
söylemezse büyük bir vicdan azabıyla gidebilirdi öte tarafa. Bunu söylemeye karar
verdi sonunda. Kararlı bir şekilde Kübra’ya yaklaştı. Kübra bu sırada köşesinde
kıvrılmış ve uyuya kalmıştı. DongYeon onu öyle görünce gülümsedi. Ellerini onun
saçlarında gezdirdi. Yüzüne dokundu usulca. O kadar güzel görünüyordu ki… Bu
güzellik masumca rüyalar âleminde dolaşırken daha bir güzel oluyordu sanki.
DongYeon’nun bu güzel hayalcikleri aklına düşen gerçeklerle uçuverdi bir
seferde. Yüzü asılmıştı. Buruk bir sesle fısıldıyordu:

-“Biliyorum, bir sevgilin var! Ama bunu sana söylemeliyim. Evet, bunu sana
söylemem gerek… Hiçbir şey umrumda değil! İsterseler assınlar beni.. Ama bunu
senden daha fazla saklayamam…” dedi. DongYeon Kübra’nın uyuduğunu sanıyordu.
Kübra gözlerini aralayarak;

-“Neyi? Neyi söyleyeceksin?” dedi güçsüz bir sesle. DongYeon ona
gülümseyerek;

-“Gerçeği!” dedi.








Not: Saçmaladıysam üzgünüm! TT Zaten kafam yerinde değil…
Ve tü’üne psikolojiyi de ekledim. Saçmalıklar varsa o şekilde
değerlendirebilirsiniz. Ruhsal bozukluklar, çelişen düşünceler ve aklına
gelmeyen diğer şeyler… ^____________^



Umarım beğenmişsinizdir, çok iyi değildi gerçi~



25.Bölümü PC’e geçirebilirsem bugün, yarın yayınlayabilirim sanırım…



Okuyan herkese Teşekkürler!....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~Aşktan Habersiz~   ~Aşktan Habersiz~ - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 2:47 pm

~Aşktan Habersiz~

Tür: Romantik-Komedi (Belki birazda Dram + Psikoloji(k))

Yazar: 3mSal

Bakış Açısı: (Çoğunlukla) İlahi Bakış Açısı - Yer
yerde Gözlemci Bakış Açısı^^ (Bakış Açılarıyla İlgili link: http://www.frmtr.com/edebiyat/2909826-edebiyatta-bakis-acilari.html)

Konu: "Birbirine düşman iki arkadaş! Aralarındaki
beklenmedik aşk! Ardından gelen ün ve şöhret…

Ve çok uzaklarda habersizce bekleyen gerçek aşk…!"





25.Bölüm [Part1]





Kübra olduğu yerde doğrulmuştu. DongYeon’a soran gözlerle bakıyordu.
“Gerçek”ten kastı ne olabilirdi ki? Bu gerçek ne olabilirdi? “Acaba benden
sakladığı bir şey mi var?
” diye düşünmüştü Kübra. Merakla ne diyeceğini
bekliyordu.



DongYeon üzerindeki bu ağır yükten kurtulmak istiyordu artık. Ve ne olursa
olsun söylemeliydi. Her şeyi göze almıştı.



DongYeon Kübra’ya bakıyor fakat gözlerine bakmaya çekiniyordu. Suçlu bir
çocuk ifadesi ve mahcup bir sesle başladı konuşmaya:

-“Normalde bunu sana söylemem yasak. Bunu söylememeliyim…” diyip duraksadı.
Yere eğmiş olduğu başını kaldırıp Kübra’nın gözlerine bakmaya çalıştı.
“Söylememem gerekiyor, çünkü bunu medya öğrenmemeli… Ama sana
güvenebilirim… Ve en önemlisi; seni böyle görmeye dayanamıyorum! Bu beni
kahrediyor, bitiriyor! Ve bu yüzden sana bunu söylemeliyim… Artık daha fazla
yanlış düşünmeni istemiyorum..” dedi.



Kübra ona öfke taşan gözlerle bakıyordu. Aslında ne diyeceğini merak da etse
umursamaz gözükmeye çalıştı ve öfkesini koruyordu.

-“Ne söylemek istediğini bilmiyorum ama umrumda değil!...)))” diye bağırdı,
ya da kükredi diyebiliriz sanırım.



DongYeon söylemeye kararlıydı. Kübra’nın üzerinde baskın olacak sözleri
çıkacaktı birazdan ağzından. DongYeon Kübra’nın öfkesini bastırırcasına
konuştu:

-“İster umursa, ister umursama! Ben bunu sana söylemeye kararlıyım!” demişti
üstüne basa basa.



Kübra şaşkındı. Ne yani bu kadar önemli miydi? DongYeon’un kararlı sesi işte
tamda bunu söylüyordu; “Önemli!” Peki bu kadar önemli olan şey ne olabilirdi?
Bu bir sır mıydı? Tüm yanlış anlaşılmaların kaynağı bu muydu? Kübra’nın
dolanmasına sebep bu muydu? Onun kafasında iz bırakan soru işaretlerinin
kaynağı? Peki bu sır neydi? Kübra’da bunu en az sizin kadar merak ediyor ve
bekliyordu. Yüzündeki şaşkın ifadeyi kaldırıp, onun yerine umursamaz bir ifade
yerleştirdi yüzüne.

-“İyi, peki! Seni dinliyorum…” dedi sertçe ve yine yüzündeki kadar umursamaz
olan sesiyle.



Aslında DongYeon’un nerden başlaması gerektiğiyle ilgili bir fikri yoktu.
Nasıl bir giriş yapması gerektiği konusunda birkaç saniye düşündükten sonra bir
soruyla başladı:

-“Sana bir soru.; başlarda sen ve ben, iyi anlaşırken, hiçbir sorun yokken,
neden aramız bu derece açıldı?”



Kübra bu soruya hiç tereddüt etmeden ve öfkeyle çattığı kaşlarıyla cevap
verdi:

-“Çünkü sen bana yalan söyledin! Ve ayrıca çok duygusuz birisin!”



DongYeon bu durumu düzeltmeyi umuyordu. Kübra’nın her şeyi yanlış anlamış ve
üzerine yorum yapıyor olması DongYeon’u endişeye sürüklüyordu. Daha fazla
yanlış anlaşılmaya tahammül etmeye gücü kalmamıştı. Kübra’nın düşüncelerini
değiştirmek zorundaydı. Artık ona gerçek DongYeon’u verme vaktiydi…



-“Evet, kabul! Bazı yalanlar söylemiş olabilirim. Bazı şeyleri saklamışta
olabilirim. Ama hepsinin geçerli bir sebebi vardı..” dedi doğrucu bir tavırla.
Kübra hemen atıldı:

-“Yapma lütfen! Türkçe bildiğini saklamak için ne gibi geçerli bir sebebin
olabilir ki?!” dedi, aklına takılan tek şey buydu. DongYeon gözlerini kısıp
konuşmaya başladı:

-“Aah, o tamamen hesaplanmamış bir şeydi.. Senin kaybolduğun o gün, seni
tanıdım ve yanına geldim. Ama senin bir Türk olduğunu bilmiyordum, gerçekten!
Sonra sen kendi kendine konuşmaya başlamıştın. İşte o zaman anladım Türk
olduğunu ve seni mahcup etmemek için; söylediklerini anlamamış gibi davrandım.

dedi.
[İşte bu yüzden seviyorum!…Çok düşünceli^^]



Kübra sakin davranıyordu, düşünceli bir sesle karşılık verdi:

-“Tamam, bu açıklama mantıklı… Fakat bu senin duygusuz olduğun gerçeğini
değiştirmez! ))” dedi sesini yükseltirken ve devam etti. “Söylesene; SaeNa,
MinJi ve benim adını bilmediğim diğerleri, onlara n’oldu?! Saklamana gerek yok,
araştırdım. Benimki yalnızca bir tahmindi, ancak yanılmadığımı gördüm…! Sana
neden “Donjuan” dedikleri ortada! Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyosun!
Bunu nasıl açıklıcaksın!? Yani bu bir kanıt! Duygusuzsun işte, DUYGUSUZ!)))”



DongYeon Kübra’nın son sözlerinden buruk bir acı duysa da önceki sözlerinin
etkisiyle kendini gülmemek için zor tutuyordu. Ve şimdi açıklama sırasıydı, her
şey açıklığa kavuşmalıydı. Sırra giden bir açıklama olacaktı bu… DongYeon
gülmeden gülümsemeye çalışıyordu. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle konuştu.

-“Evet, bunlar doğru. Ama su üstünden bir araştırma yapmış olsan gerek. Eğer
derinlemesine bir araştırma yapmış olsaydın o kızların yıldızlarının birden
parladığını fark ederdin…” dedi ve Kübra’nın gözlerine baktı. Kübra
şaşkındı. “Bu da nesi?” der gibi bakıyordu:

-“Nasıl yani???” dedi o şaşkın gözlerle.



Bunun üzerine DongYeon yakınarak devam etti açıklamasına:

-“Bana ‘Donjuan’ diyolar,
evet! Ama ben bu addan sıkıldım!!! Çünkü bu gerçek ben değilim…” diyip birkaç
saniye duraksamanın ardından konuya açıklık getirmek için başka bir yerden
devam etti. Artık her şeyi göze almıştı zaten.. Ne olabilirdi ki? Ölüm yoktu ya
ucunda…(?) “O kızların hepsi, belli ajanslara bağlı tanınmayan oyuncu veya
oyuncu adaylarıydı. İmzaladığım o saçma sapan sözleşme yüzünden böyle davranmam
icap ediyordu. Yani ‘Donjuan’ olmam gerekiyordu. Bu sebeple birkaç ajansla
anlaşma yapıldı, imzalar atıldı. Bu hem benim adımı sürdürecekti hem sözde
‘sevgililerimin’ adı duyulacak hem de anlaşma yaptığımız ajanslar sesini
duyurmuş olacaktı. Yani tüm taraflar kârlı çıkacaktı bu işten. Başlarda bu
benim için bir sorun değildi. Hem onlara yardım ediyordum hem de namım
yürüyordu. Bu beni şimdiki kadar rahatsız etmiyordu. Ama artık bıktım! Buna
daha fazla devam edemem!...” dedi bezgin bir sesle ve başını eğdi, boş gözlerle
bakıyordu döşemeye.



Kübra hemen imalı bir ifade
ve sesle atıldı:

-“Neden? Eğlenceli değil
mi?” dedi.



DongYeon yüzündeki bezgin
ifadeyi koruyordu. Yüzünü kaldırıp Kübra’ya baktı:

-“Eğlence mi? Şaka mı
yapıyorsun? Aaıh…. Ordan eğlenceli görünebilir ama içinde olan benim. Önceden
sorun yoktu ama artık bıktım bu saçma oyundan! Üstelik şimdi daha fazla canımı
yakıyor… “ dedi iç çekerek ve umutsuzca başını önüne eğdi.



Kübra’ysa oldukça umursamazdı. Anlamaya çalışmıyordu bile. Yani en azından
bu görüntüyü ustalıkla veriyordu ona.

-“Eee, yani?! Bu senin bir DUYGUSUZ olduğun gerçeğini değiştirmeye yetmez!”
dedi.



DongYeon kendine hâkim olamayarak imalı konuşmaya başladı. Konuyu çarpıtma
amacı gütmüyordu.

-“Peki ya sen? Sen çok mu mükemmelsin? Aah üzgünüm, ‘mükemmel’ olan
sevgilindi, dimi!?” dedi alayla karışık ciddiyet akan bir ifadeyle.



Kübra ona şaşkınca bakakalmıştı. Sonra alaycı bir gülümsemeyle; “Ne
sevgilisi?” dedi.



-“Tabi ki Erdem!” demişti DongYeon ve farkında değildi ama bunu çok kıskanç
bir tavırla söylemişti. Kübra bu duyduğuna gülmeden edemedi. Olabildiğince
kendini frenlemeye çalıştı. Kahkaha atmıyordu ama yüzü gülüyordu.



-“Çok komiksin…” dedi önce, sonra “Sen yoksa…” diye devam etti. Kendini hâlâ
tutuyordu gülmemek için. Ve Erdem’den bahsetmek, şimdi isteyeceği en son
şeylerinde de sonuncusuydu. Bu yüzden konunun daha fazla sapmadan değişmesi
gerekiyordu. “Boş ver sen onu, biz sadece arkadaşız.” dedi ciddi bir ifade
takınarak.



~



DongYeon sırrını açıklamıştı. Sevgilisi gibi görünen kızlarla hiçbir alaka
kurmadığını açıklamıştı ona. Ve bu da neden onları umursamadığını açıklıyordu
tabii. [Flashback: MinJi beklerken onu boş verip okuldan Kübra’yla çıkmıştı.]
Ama şimdi başka bir şeye daha açıklık getirmek gerekiyordu. Kübra ona
“DUYGUSUZ” demişti. Duygusuz olmadığını göstermeliydi ona. Onun bunu anlaması
gerekiyordu. Eğer anlamazsa belki de sonsuza dek küs kalabilirlerdi. Ve o yine
bir soruyla başladı.



-“O zaman sana bir soru daha; geçen yaz gelmiştin Kore’ye, öyle değil mi?”
diye yöneltmişti Kübra’ya sorusunu. Kübra gayet umursamaz bir tavırla
cevapladı:

-“Evet, bununla ne alakası var!? … Nereye varmaya çalışıyosun sen!?”



DongYeon onu duymamış gibi devam etti:

-“İşte o yaz, birine çarptım sokakta.. Çok hırçın ve tatlı bir kızdı. Beni
öyle azarladı ki…” diye devam ederken Kübra neden bahsettiğini anlayıp araya
girdi:

-“Biliyorum, ama hak etmiştin!” dedi. DongYeon gözlerini Kübra’nınkilere
çevirdi. Gözlerinin içine bakarak konuşuyordu:

-“Belki… Ama ben o gün başka bir şey hissettim. Seni o günden beride
unutmadım… Aslında bir daha karşılaşma umudum yoktu. Ama bu umrumda olmadı,
çünkü çoktan fethetmiştin yüreğimi. Ve geçtiğimiz yaz seni tekrar görünce,
bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Umudumu kaybetmemek için bir işaret!...
Belki de kader… Ki benim evimin yanındaki, kimsenin yüzüne bakmadığı ama
oldukça şirin olan eve sen geldin. Bunlar tesadüf olamazdı. Okulumuz bile
aynıyken bunlara tesadüf diyemezdim…” dedi. Kübra gözlerini ondan kaçıramadan
sessizce onu dinliyordu. DongYeon mutsuz ve kanıtlama çabası içindeki sesiyle
devam etti. “Kim ne düşünürse düşünsün, umrumda değil! Ama ben sana yalan
söylemedim, ben hiçbir zaman Donjuan olmadım! Hem de hiçbir zaman… Dışardaki
insanların düşünceleri umrumda olmaz. İster duygusuz desinler, ister çapkın..
Ya da daha kötülerini söylesinler, düşünsünler. Onların düşünceleri umrumda
olmaz! Ama sen… Senin onlar gibi düşünmen… İşte bu dayanılmazdan da daha fazla
acı veriyor… Lütfen inan bana, ben sana yalan söylemedim. Gördüğün o adam ben
değildim…” dedi umut bekler bakışlarıyla.





Not: Okurken cümleler kafanız karıştıysa sorun etmeyin, bu
benim yegâne amacımdı xD Neyse şaka bir yana, cümleler kafanızı karıştırmış
olabilir, benim kafamı allak bullak etti, olayı nasıl bağlayacağımı şaşırdım.
Açık bir ifade yok cümlelerde bu yüzden anlam çok az kapalı. Bu yüzden yanlış
anladığınız yerler ya da yanlış yorumladığınız kısımlar olabilir, ama çokta
önemli değil ^^



Umursamıcaktım fekat; umursamadan edemiyorum. Allah rızası için yorum yapın,
zaten beğeni az bari görüşünüzü bildirin ki sonraki yazacağım hikâyelerde ne
yapmam ve ne yapmam konusunda fikrim olsun!... Hiç hoş değil, hatta
yapmayacağım bir şey ama sizden Yorum dileniyorum… Allah rızası için!

Kötü Haber: Kusura bakmayın bugün başka part
olmayacak :S Bugünlük bunla idare edin, olur mu? Kalanını da yazmaya çalışcam
ama yarına yetişir mi, şimdiden söylemek zor :/



~*~



>>>>Yorumlarınızı sesli ya da içinizden yapmayın. “Yorum yaz…”
kısmından yorum yapabilirsiniz^^ Şimdiden Teşekkür Ederim… Tüm yorum
yapanlara Allah Rahmet Kapılarını açsın İnşallaH! [Amin!]





…TEŞEKKÜRLER…



Bölümün Yayınından Bir gün Sonraki Not: Yeni okuyupta
yorumları okumayan oluyordur belki buraya da yazıyım^^ "Aşktan
Habersiz" için twitter hesabı aldım. Burdan haber vermek biraz zor oluyor
heralde. Neyse twitter'ı olanlar ordan takip edebilir. Yayınlancak mı,
yayınlanmıcak mı? diye yani Very Happy Mesela "25.Bölüm part2 hazır değil, bugün
yayınlıyamıcam :S " gibi, ki bu doğru :/ (
http://twitter.com/#!/3msalHikayeleri )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
~Aşktan Habersiz~
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: