Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Arkadaşıma Aşığım

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:51 pm

Adı: Arkadaşıma aşığım

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).(Şimdilik
kahramanlarımız bunlar. Ama ileleyen bölümlerde artacaktır.)

Tür: Komedi,Romantik, Dram



TANITIM



Arkadaşlığın aşka dönüştüğü bir aşk hikayesi.

Bon Hwa'nın babası sabah içen, akşam ise evde sızan, alkoliğin tekidir.
Annesi ve kız kardeşine bakmak zorundadır. Ama birgün gittiği bir iş
görüşmesinde, kaderinin aslında bu yaşadığı hayat olmadığını öğrenecektir.

Mi Na'nın babası küçük yaşta ölmüştür. Annesi ise hiç durmadan gündelik
işlere giden, kızını iyi şartlarda yetiştirmeye çalışan birisidir.

Mi Na ve Bon Hwa, bu durumda kendilerine hangi yolu seçecek ve aralarındaki
aşkı kabul edecekler midir? Yoksa bu aşk olarak düşündükleri aslında alışkanlık
mıdır?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:51 pm

Adı: Arkadaşıma aşığım

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).(Şimdilik
kahramanlarımız bunlar. Ama ileleyen bölümlerde artacaktır.)

Tür: Komedi,Romantik, Dram



1.BÖLÜM



Alarm zili çalar çalmaz, uyandım,gerildim. Koşarak banyoya koştum. Banyonun
kapısını açtığımda geriye doğru bir adım attım ve kapının arkasından kafamı
eğdim. Bon Hwa'nın bu saatte burda ne işi vardı?

Banyonun kapısını çarptım ve hızla Bon Hwa'nın yanına gittim. Beni görür
görmez kollarını kocaman açtı. Bende hiç tereddüt etmeden ona sarıldım.

Bon Hwa'nın yanında her zaman güvendeyim. Sevgili arkadaşım benim.
Aramızdaki arkadaşlık tam tamına 8 yıllık. Bu zaman zarfında, herkes gibi
bizimde normal bir arkadaşlığımız oldu. Sırlarımızı,yemeklerimizi hatta giysilerimizi
paylaştık.Aslında giysilerimizi paylaşmamız çok nadir olurdu. Genelde ya bizde
kaldığında ya da ben onlarda kaldığımda birbirimizin giysilerini izin almadan
giyerdik. Ama bu giysi alışverişi en fazla 13 yaşına kadar sürdü. İkimizde
ergenlik çağına adım atınca, ne o bizim evde kaldı ne de ben onların evinde.
Herkes gibi, ikimizinde vücudunda birkaç değişiklikler olunca böyle olması
gerekti.

Tabii bu değişiklikler sarılamayacağımız anlamına gelmezdi. Onun beni sıkıca
srmasıyla nefesim daraldı ve sırtına vurmaya başladım.

"Heyy...saman kafa bırak. Ölmemi mi istiyorsun?" dedim.

Bu söylediğimi duyar duymaz kollarını gevşetti ve beni kolarımdan tutarak
şöyle bir süzdü.

"Sıkmama gerek yok. Sen zaten ölmüşsün." dedi saçlarımı elleriye
karıştırarak.

Onun gibi sabahın köründe kalkmıyorduk ya. Daha yeni kalkmıştım. Yani ölü
gibi olmam gayet normaldi.

"Ya ne demezsin." dedim.

O sırada annem dışardan gelmişti. Bizi böyle görmek onu şaşırtmamıştı.
Millet ne derse desin annem, benim böyle bir arkadaşım olmasından hep memnundu.
Babam öleli, evimize giren tek erkek Bon Hwa'ydı.

"Hadi masaya geçin. Harika şeyler hazırladım." dedi. Ellerindekini
masaya koyarak.

Annem, hep gündelik işlerde çalışırdı. Yani ne olursa yapardı. İş olsunda
yeter ki. Ellerindeki, poşetler çalıştığı evde yaptığı yemeklerin kalanlarıydı.
Bunu Bon Hwa'da bende biliyorduk;ama bize böyle şeyler bile getirmek annemi
mutlu ederdi. Böyle bir anne, sanırım yanlışlıkla cennetten düşüp, benim
babamın kucağına düşmüş.

Bon Hwa ve ben koşarak poşetleri kurcaladık. İçinde ne varsa saniyesine
silip süpürdük.

"Eee, anlat. Neden bu saatte burdasın?" diye sordum. Bon Hwa'nın
karnına nazikçe vurarak. Ama bu nazikçe vurmam bile onun 'ahh..' demesine
yetti. Bana sinirle bakmaya çalışsada içindeki heycanından fazla sürmedi

"İş buldum. Hemde Şu ünlü Geongji Holding'te." dedi. Ellerini
çakmam için açtı. Ama ben hala şaşkınlığın etkisindeydim. Elleri öyle havada
kaldı. İndirmesiyle boynuna atlamam bir oldu.

"Ahh...Bon Hwa bu süper bir haber." Dedim. "Ama orda ne iş
yapabilirsin ki."

"Ne olursa işte. Çamaşır, bulaşık, bebek altı temizleme..."

Elimde olmadan ağzımı kocaman açtım ve ona acıyarak baktım. Ne yani şimdi
benim arkadaşım böyle işler mi yapacaktı. Bir anda onun kırıla kırıla gülmesiyle
kendime geldim.

" Mi Na, çok aptalsın." dedi. "Her söylediğimi bu kadar çabuk
inanman beni güldürüyor."

Ne yani şimdi sen bana şaka mı yaptın. Seni ben ne yapayım Bon Hwa?

"Orada değil işim. Patronun evinde bahçıvan gibi bişey olcam."
dedi gülümseyerek.

Bu daha iyiydi. Derin bir nefes aldım. İçim rahatlamıştı. Ama hala ona
kızgındım. Bir insanın zayıf noktasıyla dalga geçmemeliydi.

"Tamam, şimdi gidebilirsin." dedim. Arkamı dönerek.

"Tamam gidiyorum." dedi.

İnanmıyorum. Gerçekten gidiyor. İnsan bir gönül almaya çalışmaz mı ya? Ben
bu odunu nasıl yotyacağım.

"Hıı...bu arada. Dondurma yemeye ne dersin."

Hızla arkamı döndüm. Gözlerim dondurma diyince kocaman açılmıştı. Yine zayıf
noktamla oynuyordu alçak. Yüzüme sinirli maskesi takındım.

"Umrumdaydı sanki."

"Tamam o zaman. Bende mahallenin en güzel kızıyla paylaşırım."
dedi sırıtarak.

Ah... Bon Hwa. Sen öldün. Seni öldüreceğim. Sonrada senin hakkınıda
yiyeceğim afiyetle.

Neyse bu kadar naz yeter. Sinirli maskeyi çıkardım ve koluna girdim.

"Eeee...dondurma nerde?"



Park Bon Hwa

Evin dış kapısından içeri girdiğimde gözlerim hayretten kocaman açıldı.
Burası harika bir yerdi. Yeşil, krem rengi bir boyayla boyanmı. Üç katlı ve
"L" çizen bir evdi. Orda bahçeyle ilgilenmekte olan ahjussinin yanına
yaklaştım.

"Afedersiniz, patron.." daha ben sözümü tamamlayamadan adamın
gözleri fal taşı gibi açıldı. Elindeki makası bıraktı ve hızla eve doğru koştu.
Doğrusu bu işten hiçbir şey anlamamıştım.

Bende ahjussinin arkasından evin yolunu tuttum. Ben daha kapıyı çalmadan birisi
kapıyı açtı.

"Buyrun, salonda sizi bekliyorlar." dedi güler yüzlü bir kız.

Salona doğru giderken, etrafın ne kadar da güzel düzenlendiğini farkettim.
Buradaki bir eşya bizim evin fiyatı kadardır Allah bilir. Dikaktimi bir anda
duvardaki bir çocuk resmi takıldı. Her yer onun resimleriyle doluydu.

Salona geldiğimde, bir adam-sanırım patron oluyor- bir kadını kolundan
tutarken buldum. Kadının gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Hizmetli kız "geldiler efendim" dedi.

İkiside aynı anda gözlerini bana diktiler. Gözlerindeki yoğunluk kendimi
kötü hissetmeme neden oldu. Onlara doğru yavaşça yaklaştım.

Kadın oturduğu yerden kalktı ve kollarını bana doğru uzatarak, yanıma
yaklaştı. Ellerimden tutmasıyla, kendimi geri çekmem bir oldu. Neler oluyordu
burda? Ve bu insanlar kimlerdi?

Umarım beğenirsiniz. Lütfen yorumlar da beğendiğiniz, beğenmediğiniz her
şeyi yazın. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:51 pm

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).(Şimdilik
kahramanlarımız bunlar. Ama ileleyen bölümlerde artacaktır.)

Tür: Komedi,Romantik, Dram

Adı: Arkadaşıma aşığım 2.BÖLÜM



YOON Mİ NA

5 YIL SONRA

Odanın bir anda soğuduğunu hissedince, yorganımı üstüme çekmeye çalıştım;
ama ortalıkta yorgan diye bir şey yoktu. Yarı uyur bir şekilde yorganımı ararken,
annemin sesiyle yatağımdan hopladım.

"Mi Na, okulun ilk gününde geç kalmaya mı heveslisin?" dedi
bağırarak annem.

Doğru ya. Ben artık üniversiteli bir genç olmuştum.. Hem de Kore'nin en iyi
üniversitelerinden birinde, hemşire bölümünde okuyacağım. Bu bölümü okuyabilmek
için tam tamına dört yılımı verdim. Tabii, bir yıl sınıfta kalmamı saymazsak.

"Mi Na, seni bırakabilirim, istersen?" diye sordu annem. Kapının
ağzından.

O benden bile heyecanlıydı. Bıraksanız benim yerime o gidecekti
üniversiteye. Aynanın karşısına geçtiğimde kendime inanamadım. Göz kapaklarım
mosmor olmuş, ağzım yerinde oynuyordu. Kendime gelebilmek için yüzüme birkaç
tokat savurdum.

"Aigoo, bu böyle olmayacak." dedim ve koşarak banyoya daldım..
Duştan sonra biraz insana benzemiştim.

Saçımı yandan topuz yaptım. Annemin yanağına öpücük konduracaktım ki
elindeki poşet dikkatimi çekti.

"Anne, bu ne?" dedim.

"Haa... bu mu? Sana biraz kimchi yaptım." dedi gülümseyerek.

Ona, üniversite de yemekhane olduğunu, buna gerek olmadığını söylemek istemedim.
Bunu hazırlamak için sabahın köründe kalktığına iddiaya girebilirim. Poşeti
hızla elinden kaptım ve koşarak, evden çıktım.

Evimizin bulunduğu yerden durağa sadece bir sokak vardı. Evimiz tepede
olduğundan, yokuş aşağı koşmak beni hep eğlendirmiştir. Hızla aşağı indim. Son
anda servise yetişmiştim.

Servis, üniversitenin tam önünde durmuştu. Kafamı kaldırdım ve üniversitenin
o ihtişamlı kapısını izledim. Harika bir şeydi. Sanki burası başka bir dünya.

"Afedesiniz, kartınız nerde?" dedi ve önüme bir el uzandı. Kafamı
ona doğru çevirdim. Sağ göğsünün üstünde güvenlik yazıyordu. Kim bilir duymam
için bana ne kadar seslenmiştir. Çantamdan kartı çıkardım ve güvenliğe uzattım.
Şöyle bir baktıktan sonra tekrar bana uzattı. Üniversitenin bahçesi en az celseo
Halı Sahasının on katıdır. Bölümlerin hangi binada olduğunu gösteren birçok
levha vardı. Hemşirelik bölümünü ararken, kendimde olmadan yüksek sesle
düşündüm. Arkamdan tatlı bir ses:

"Acaba sende mi hemşirelik bölümünü arıyorsun?" dedi.

Arkamı döndüğümde, siyah saçlı, beyaz tenli hoş bir kız gördüm. Yanaklarına
pembe allık sürmesi onu sesiyle tam bir uyum içinde göstermişti.

Kafamı salladım ve "evet" dedim.

"Süper, benim adım Hye Min. İçimden bir ses, arkadaş olacağımızı
söylüyor." dedi gülümseyerek.

Bende hiç zaman kaybetmeden ona adımı söyledim.

"Hemşirelik bölümü, ilk kez bu yıl tıp okuyanlarla aynı binada
olacak." dedi. Nerdeyse havalara uçmadığı kalmıştı. O, şaşkın bakışlarımı
farkedince açıklama gereği duydu.

"Aslında ben, moda bölümü okuyacaktım;ama..." kulağıma doğru iyice
yaklaştı. "Tıp bölümündeki tüm erkekler, Kim Hyun Joong'un kopyası."
dedi fısıldayarak.

Ben bunun üzerine nasıl tepki verilmesi gerektiğini bilmediğimden sadece
gülümsedim.

"Elindeki poşette neyin nesi?" dedi. Baş parmağını annemin verdiği
poşete uzatarak.

"Bu mu? Kimchi." dedim.

"İnanmıyorum. Sende mi getirdin yanında yemek. Bende kimse getirmez,
rezil oldum. Diye düşünüyordum. Harika."

Ben sadece bugünlük getirmiştim aslında. Ama ona bunu söylemeye gerek
duymadım. Hemşire fakültesine daha doğrusu artık tıp bölümüyle aynı apartmanda
okuyacağımızdan tıp fakültesine geldik. Fakültenin içi ilanlar, garip,
anlamadığım sözlerle doluydu. Danışmadan kayıtlarımızı güncelleştirdik. Hye Min
1A'da ben ise 1B'deydim. Bunu duyunca çok üzülsede, mutlaka yanıma geleceğini
söyledi.

İkimiz birbirimize telefon numaralarımızı verip, ayrıldık. Danışmanın
elimize birer tane tutuşturduğu haritadan sınıfımı bulmaya çalışıyordum.
Haritaya öyle çok dalmıştım ki birine çarptığımı onun bana bağırmasıyla
anladım.

"Yaa... Önüne baksana be." dedi bir ses. Hala gitmekte olduğumu
farkedip durdum. O ise elinden düşmüş, kağıtları topluyordu. Hatamı düzeltmek
için koştum. Ona yardım edecekken, elimi itti.

"Defol. Aiyh. Al başına belayı" Dedi. Çarptığım çocuk hala
dosyaları toplamakla meşguldü. Bense tepesinde dikilmiş, onun dosyaları
toplamasını bekliyordum özür dilemek için.

Aniden kalktığında göz göze gelmiştik. Ben kafamı hafifçe eğip "özür
dilerim." dedim. Kafamı kaldırdığımda hala bana bakıyordu. Arkamı dönmüş
tam gidecekken benim adımı söylemesiyle kalakalmıştım. Adımı nerden biliyordu
bu çocuk?

Arkamı hızla döndüm. Ama onu göremedim. Bir anda nereye kaybolmuştu ki?



KANG BON HWA

Hayır...hayır...hayır. Bu o olamaz. Bu benim Mi Na'm olamaz. Ama neden beni
tanıyamadı? Ben onu tanımışken, onun gözlerinde sanki ben bir yabancıydım.

"Bon Hwa, duydun mu haberi?" dedi Joon Su.

"Ne haberi?" dedim.

"Bu yıl, anamızı ağlatcak bu profesörler." dedi, saçlarını
dağıtarak. Bunu genelde sinirli olduğu zamanlarda yapardı.

"Neden?" diye sordum. Onunla şu anda konuşacak durumda değildim.

"Hemşirelerle, ikili grup olucakmışız. Düşünebiliyor musun?"
Elleriyle göğsüne vurarak "biz, doktor olan biz." dedi.

Grup olmak?...Hemşirelerle...

"Anlamadım. Ne?" diye bağırıdım Joon Su'na doğru.

Gözlerini kocaman açtı. Beni daha önce böyle bağırırken hiç görmemişti. Ama
ne yapabilirdim ki? Hemşirelerle ikili grup... Bu benim için harika bir fırsat
olabilirdi.

"Peki kimle olacağımız belli mi?" diye sordum. Bu konuyla bu kadar
alakadar olmam Joon Su'yu şaşırtmıştı.

Joon Su meraklı bir sesle, "Yoksa birini gözüne mi kestirdin?"
dedi.

"Saçmalamayı kes."Dedim. Bu, sohbete son noktayı koyan cümle
olmuştu. En iyisi Profesör Lee ile görüşmekti.



YOON Mİ NA



Sınıfımız 'U' şelinde sıralardan ve tam ortasında beyaz bir tahtadan
oluşuyordu. İçeriye girdiğimde herkes kaynaşmış hatta sohbete koyulmuştu. En
uçtaki sıraya çantamı koydum. Başımı eğdim ve ayaklarımı sıranın dışına
uzattım.

"Duydunuz mu? Bu yıl, 2. sınıf tıpçılarla çalışacak mışız." dedi
bir kız.

Bu harika, çok yakışıklılar." dedi başka biri..

Başka bir kız ise, "saçmalamayın. Bu çok saçma." dedi. Bu son
konuşan kıza hak vermemek elde değildi. Bu hiç görülmemiş bir şeydi.

Bir süre sonra içeri, geniş omuzlu, kel kafalı birisi girdi. Tahminimce
pfofesördü. Hızlı adımlarla büstün önünde durdu ve sınıfın susması için elini
çırptı. Sınıf bir anda sessizliğe bürünmüştü.

"Ben Profesör Lee, benimle iyi anlaşacağınızı düşünüyorum. Burada
zamanınızı boşuna geçirmeyeceğinizi, kendinizi her geçen gün daha da
geliştireceğinize inanıyorum. Size bu yıl iyi bir kıyağımızda olacak biz
öğretmenler tarafından."

Sınıfta çıt çıkmıyor, herkes sessizce profesörü dinliyordu.

"Büyük ihtimalle duymuşsunuzdur. Sizin her birinizi 2. sınıf tıp öğrencilerimizle
eşleştireceğiz." dedi ve elindeki dosyayı, ferahlamak için salladı.

"Şimdi, hemen başlayalım."

Sınıftan bir öğrencinin adını söylüyor ve onun ardından ise eşleşeği kişinin
adını söylüyordu. Sıra bana geldiğinde hemen ayağa kalktım. Profesör biraz
bekledikten sonra, "Bon Hwa." dedi.

Herkesin bir anda ağzı açık kalmıştı. Tüm sınıf, nerdeyse beni yiyecekmiş
gibi bakıyordu. Ben ise olanlardan hiçbir şey anlamamıştım. Herkes gibi benimde
grup arkadaşımın adı söylenmişti. Bu kadar ilginç olan neydi ki?

"Öğrenci Yoon." dedi profesör. "Acaba neden...?" dedi.
Ama cümlesini tamamlayamadan zil çalmıştı.

Profesör dışarı çıkar çıkmaz, herkes başıma toplandı.

"Sana acıyorum." dedi bir kız. Başka birisi ise "Keşke Bon
Hwa'yla ben eş olsaydım." der demez birisi, kafasına 'aklını başına al'
dercesine vurdu.

Bu insanların arasından bir sesi tanımıştım. Bu ses Hye Min'indi. Başıma
toplanan bu gurbun arasından zor kurtulmuştum. Hye Min ise hiçbir şey
anlamamış. Ben onu çekiştirirken, o bizim sınıfta başıma toplanan kalabalığa
bakıyordu.

"Anlatsana ne oldu?" diye sordu meraklı bakışlarla.

Onu camın kenarına çektim. Ve, "Söylesene Bon Hwa kim?" dedim.

Birden gözleri kocaman açıldı. Konuşmak için bir kaç kez öksürdü. Kimdi bu
Bon Hwa ve neden insanlar onu duyunca garipleşiyorlardı?

"Yosa onunla mı eşsin?" dedi.

Kafamı "evet" dercesine salladım.

"O... Bu okulun en zeki öğrencisi. Şimdiden ameliyatlara giriyor.
Düşünebiliyor musun?" dedi . "En önemlisi, Kore'nin en zengin holding
sahibinin çocuğu. Yani, arkanı kolla."

Ne demek istemişti Hye Min ve Bon Hwa ismi bana neden bu kadar tanıdık
geliyordu?

beğeni ve yorumları bekliyorummm Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:51 pm

Adı: Arkadaşıma Aşığım

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).Chung Hee, Hye Min,
Joon So

Tür: Komedi,Romantik, Dram



3.bölüm



"O... Bu okulun en zeki öğrencisi. Şimdiden ameliyatlara giriyor.
Düşünebiliyor musun?" dedi . "En önemlisi, Kore'nin en zengin holding
sahibinin çocuğu. Yani, arkanı kolla."

Ne demek istemişti Hye Min ve Bon Hwa ismi bana neden bu kadar tanıdık
geliyordu?

----------------------

Ders zili çaldığında, Hye Min yerinde duramıyor, kalbi kıpır kıpır
çarpıyordu. O da eşini çok merak ediyordu.

"Mİ Na, bir düşünsene filmlerdeki gibi birbirimize aşık
olduğumuzu." dedi ve eline aynasını alıp, yüzünü son bir kez bakımdan
geçirdi.

"Umarım hayallerindeki gibi biri olur Hye Min." dedim
gülümseyerek.

Sınıfa geldiğimde, birkaç kişinin bana kötü kötü baktığını görsemde
aldırmadım. Sanırım onlarında bu mesleği seçmelerinin tek amacı Hye Min'inkiyle
aynı. Ama ben bu ıvız zıvırlarla ilgilenmiyorum. Hemen mezun olup, kendi işime
sahip olmak istiyorum.

Profesör Lee ve onun ardından birkaç öğrenci içeri girdi. Hepsinin de
üstünde beyaz önlük vardı. Tek tek sıra oldular ve gözlerini bize diktiler.
Acaba aralarından hangisi Bon Hwa'ydı. Hepsini kısa bir süre süzdüm. Bu
kızların çıldırdığı kadar vardı. Hepsi birer Kim Hyun Joong kopyasıydı. Tüm
sınıf hayranlıkla onları izliyordu. Sınıfı görmek için arkamı döndüğümde
dikkatimi çeken bir şey oldu. Bu sınıfta bir erkek mi var? İnanamıyorum. Hem de
hemşirelik bölümünde ha? Doğrusu hemşire erkek duymuştum; ama görmeye kısmet
olmamıştı. Elimde olmadan gözlerim ona kaydı. Onunda tıpçılardan bir farkı
yoktu. En az onlar kadar yakışıklıydı. Kısa saçlı, keskin gözleriyle hoş bir
bakışı vardı. Ona baktığımı farkedince bana doğru döndü. Kafamı hemen öne doğru
çevirdim. Doğrusu biraz utanmıştım. Kesinlikle onu dikizlediğimi düşünecekti.
Derslerin ilk gününden gözünde sapık olcaktım.

Profesör Lee, daha önce yaptığı gibi sınıfakilerin adını ve eşleşeceği
kişilerin adını tek tek okudu. Sıra bana gelmişti sonunda.

"Mi Na, sen Bon Hwa'yla eş olacaksın." dedi ve devam etti.
"Son bir değişiklik yaptık. Siz üç kişi olacaksınız. Chung hee." dedi
ve sınıfın tek erkeği ayağa kalktı. Demek adı Chıng Hee'ymiş.

"Mi Na ve Bon Hwa ile eşsin." dedi. Chung Hee'ye doğru döndüm.
Yüzünde hiçbir duygu bulamadım. Bana doğru keskin bir bakış attıktan sonra
oturdu. Ama Bon Hwa, nerdeydi? Daha ilk günden okulu ekiyorsa, vay halimize.

Kapı bir anda sertçe açıldı ve içeri beyaz gömlekli biri girdi. Profesör
Lee;

"Tam zamanında geldin. İşte grup arkdaşların." dedi ve bizleri
gösterdi. İnanamıyorum. Bu sabah çarptığım çocuk değil mi? Şimdi ben onunla mıyım
bütün yıl?

Kafasını hafifçe yukarı kaldırdı. "Demek okulun yeni inekleri bunlar
olcak." dedi gülümseyerek.

Zil çaldı. sınıftaki herkes bir şekilde grup arkadaşlarıyla kaynaşmak için,
tıpçıların yanına koştu. Tek oturan ben ve Chung Hee kalmıştık. Madem kaynaşma
taktiği bu, bende hemen Chung Hee'nin yanına gittim. Beni yanında görünce
şaşkınlığını gizleyemedi.

"Sen neden beyaz önlüklünün yanına gitmiyorsun?" dedi. Nasıl
gidebilirdim ki? Sabahki tatsızlıktan sonra onunla konuşamazdım.

"İlk seninle tanışmak istedim." dedim gülümseyerek. Bana imali
imalı baktı.

"Ben Mi Na ve sanırım sende Chung Hee."

"Beni rahat bırak." dedi ve sırasından hızla kalkıp, sınıftan
dışarı çıktı. Arkasından bakakalmıştım. Ben iki soğukla nasıl geçirecektim bu
yılımı?

Saçımı "olamaz." dercesine kaşıdım.

Yanımda bir anda Bon Hwa belirdi. Zürafa boynuyla beni tepeden izliyordu.
Kafamı kaldırdım. Onda dikkatimi ilk çeken büyük, kahverengi gözleriydi.
Gerçekten de çok güzellerdi. Kendimi hemen topladım ve başımı eğdim.

"Sunbae, ben Mi Na." dedim. Benden büyük değildi. Ama bir yıl
kaldığımı öğrenmesine de gerek yoktu.

Kafasını bana doğru eğdi. Sanki bir şeyler arıyordu. "Hiç
değişmemişsin." dedi ve hızla kafasını kaldırdı. Bu dediğinden bir şey
anlamamıştım.

"Nasıl?" dedim.

Arkasını döndü. Giderken bana mı söyledi anlamadım; ama başka kime
söyleyecekti ki!

"Bu ders, beşinci kat, altı nolu odaya gel." dedi. Tam kapıdan
çıkacaktı ki durdu.

"Chung hee'yi çağırmayı unutma." dedi.



BON HWA

Onunla aynı okuldayım. Ve daha demin onun nefesini hissedebiliyordum. Bu
nefese beş yıldır hasretim. Onu öyle çok özledim ki! Kendimi sarılmamak için
zor tutuyorum. Ama beni neden tanımıyor? Gözlerinin içine doğru baktım. Hala
benim Mi Na'mdı. Oydu. Bunu gözlerindeki ışıltıdan anlıyabiliyorum. Beni
görmezlikten mi geliyor? Öyle olsa bile, aramızdaki o kısacık mesafeden bile
bir rahsızlık duyardı. Bu beş yılda sana ne oldu Mi Na?



Mİ NA

"Mi Na,
burdayım." dedi bir ses. Kalabalıkta birisi bana doğru el sallıyordu. Elimdeki
suyu evire çevire Hye Min'in yanına gittim. Yüzünde nerdeyse çiçek açacaktı?
Bana doğru kocaman gülümseyerek;

"İnanamayacaksın; ama
eşim çok yakışıklı." dedi ve kollarını kocaman açtı.

"Uzun boylu, saçlarını
önüne doğru uzatmış; ama o tatlı bakışı her yerde açığa çıkıyor. Ahh...o karın
kasları..." Gözlerimi birden ona doğru devirdim. Karın kasları? Bu
bakışımdan ne demek istediğimi anladı ve elini "hayır" anlamında
salladı.

"Giydiği beyaz
tişörtten gördüm." dedi. "Eee, Bon Hwa'nınkilşer nasıl?" diye
sordu.

Kafamı "ne?"
anlamında salladım.

"Karın kasları var mı
yani?" dedi gülümseyerek.

"Doğrusu oralara bakmaya vakit olmadı." dedim.

Kafetaryada duvarların arasından bir ses gelmeye başladı.

"1. sınıf, hemşire bölümü öğrencileri, yeni sınıf listeleriniz panolara
asılmıştır. 2. ders yeni sınıflarda işlenecektir." dedi ses.

Hye Min, hemen kalktı ve kolumdan tuttu.

"Mi Na, dua et aynı sınfta olalım bu kez." dedi.

İnsanların arasından, panoların olduğu bölüme geçtik. İsmim listenin en
altındaydı. Sınıfım 6B'ydi. Zor gücül kendimi ordan kurtardım ve derin bir
nefes aldım. Hye Min koşarak yanıma geldi.

"Hangi sınıftasın?" diye sordu.

"6B, sen?"

"İnanamıyorum. Aynı sınıftayız." dedi. Bu aldığım en güzel
haberdi. O ikisinin arasında delirebilirdim. O ikisi demişken, Chung hee nerde?

"Hye Min, ben geliyorum. Sen önden git." dedim ve hızla oradan
uzaklaştırdım. Bütün katları tek tek aradım. Ama onu hiçbir yerde bulamamıştım.
Zaten bu koca kampüste nerde bulacaktım ki? Sonunda pes ettim ve 6B'nin
bulunduğu kata indim. Sınıftan içeri girdiğimde gördüğüme inanamadım.

Chung Hee, Bon Hwa'yı yumruklamıştı.

Lütfen beğenilerinizi ve yorumlarını benden eksik eymeyin. +9O beğeni Smile)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:52 pm

Adı: Arkadaşıma Aşığım

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).Chung Hee, Hye Min,
Joon So

Tür: Komedi,Romantik, Dram



4.Bölüm

İçeri girdiğimde gözlerime inanamıyordum. Chung Hee, Bon Hwa’ya vurmuştu.
Ama garip olan şey Bon Hwa’ya hiçbir şey olmadı.

“Şimdi anladınız mı?” dedi yakasını düzelterek. Neler döndüğünü hiç
anlamamıştım. Arkadan Hey Min koşarak yanıma geldi.

“Mi Na, harika eşlerin var. Bize vücudumuzun bağzı yerlerinin vurulduğunda
insana zararı olmadığını gösterdiler. Ayhh çok havalı.” Dedi. Gözleriyle
nerdeyse o ikisini yiyecekmiş gibi bakıyordu. Onlara doğru baktığımda garip bir
şekilde tokalaştıklarını gördüm. Çok iyi anlaşıyor görünüyorlardı.

O sırada içeri, daha 25’ini bile doldurmamış,genç ve yakışıklı biri girdi.



İkinci sınıflardan hiçbir farkı yoktu. Fazlası çok asil görünüyordu. İçeriye
girdi ve bizleri selamladı.

"Meraba. ben sınıf öğretmeniniz young jo" dedi.

İsmi bile çok havalı. Bu hayranlığı sadece ben değil nerdeyse tüm sınıf
kızları gösteriyordu.

"İlk dersimizde, size hastalıkları tanıtacağız. Ama..." bize doğru
iyice yaklaştı. Sanki özel bir şey söylüyormuş gibi,

"Her grubu bir hastaneye vereceğiz ve oradaki hastalıklar hakkında,
doktorlara bile sorabilirsiniz. Geniş bilgi toplayacaksınız. Yeni öğrenme
tekniği. Bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler." dedi gülümseyerek. Bunun
üzerine tüm sınıf gülmeye başladı.

Zil çaldığında Doktor-doktor diyorum;çünkü daha yeni yetme-Young Jo bize
gideceğimiz hastaneleri dağıttı. O kadar heyecanlanmıştım ki kağıdı alıyım
derken düşürdüm. Eğilip alacağım sırada Chung Hee, benden önce davrandı ve
hızla elimi verdi. Yüzüne bakıp teşekkür edecektim;ama o bana hiç bakmadan
Doktor Young'un verdiği kağıdı aldı.

"Son olarak.."dedi Doktor Young, "İkinci sınıflar, sizde tüm
bildiklerinizi anlatın."

"Pekala, hastanemizin adı Hangangji. Şİmdiden ön hazırlık yapalım.
Kütüphanede o hastane hakkında geniş bilgi bulabilirsiniz." dedi Bon Hwa.
"Benim bir yere gitmem gerek."

Şuna bakın. Bizden üst diye tüm işi bize yaptırıyor. Bunda da sosyal bir
hava yok. Nereye gidecekki. Yoksa! Sevgilisiyle mi buluşacak. Yok canım, bu
asosyal, ineğin sevgilisi mi olur. Hiç sanmam. Ben bunları düşünürken Bon
Hwa'nın bana seslenmesiyle irkildim.

"Hıı? Ne oldu?" dedim telaşla.

"Dediklerimi duyduğunu varsayıyorum." dedi.

"Ev..evet duydum." dedim. O kadar telaşlanmıştım ki kafamı birkaç
kere eğdim. Kafamı birinin yukarda tutmasıyla durmam bir oldu.

"Fazla heycanlanma. Bu iş çantada keklik. "dedi Chung Hee. Onu
onaylarcasına kafasını salladı Bon Hwa. Bu ikisi baya iyi anlaşıyor ya. Ne varki
bunların arasında?

Buna fazla takılmadan Hye Min'le kütüphaneye çıktık. Chung Hee ve Hye Min'in
eşi bizle gelmedi. Neden gelmediklerini sormadık. Keşke Hye Min'le grup
olsaydık. Onun hastanesi bir köy hastanesiydi ve bu yüzden yüzü çökmüştü. Daha
şimdiden kendini umutsuz vaka hissediyordu. Ona ne kadar dil döksemde
nafileydi. Nuh diyor peygamber demiyordu. Daha fazla üstüne gitmedim ve kendi
hastanemin kayıtlarının tutulduğu dolaba gittim.



BON HWA

Adresin bu olduğu söylenmişti. Emin olmak için, cebimdeki kağıda tekrar
baktım. Gerçekten de bu evdi. Bahçesinin diğer evlere göre daha düzenli
olmasında zaten bir gariplik vardı. Her zaman böyleydi. Düzenli,temiz...

Dış kapıyı yavaşça açtım. Adımlarım öne doğru gitmiyordu sanki. Kafamı
kaldırıp evi incelemeye başladım. Ahjumma acaba evde miydi?

"Kimsiniz?" diye bir ses duydum. Evin içinden.

"Ben Bon Hwa" diyemiyordum. Bir türlü ağzımdan çıkmıyordu. Oysa
ahjummanın getirdiği yemekleri, bizim yaramazlıklarımıza rağmen hiç kızmamasını
o kadar çok özlemiştim ki. Ona sıkıca sarılmak, anneme olan özlemimi gidermek
için kokusunu içime çekmek istiyordum. Ama yapamadım. Geriye dönüp gidecekken
arkamdan,

"Bir şeye mi bakmıştınız?" dedi ahjumma.

Ona Mi Na'ya ne olduğunu, annemlerin nerde olduğunu o kadar çok sormak istiyordum
ki. Geriye doğru yavaşça döndüm. Ahjumma, beni görür görmez elindeki yemek
sepetini düşürdü. İçindeki tüm kimckiler yere saçıldı. Zaman kaybetmeden
koştum. Tam toplayacakken,

"Git buradan." dedi ahjumma.

Elleri titriyordu. Kendini benden uzaklaştırmak için bir adım geriledi.
Ayağa kalktım. Yüzüne doğru bakmaya çalışıyordum;ama benden kaçırıyordu
bakışlarını.

"Ahjumma, ben..."

Ben konuşamadan arkamdan beni itmeye başladı. Bir yandan da bağırıyordu.

"Git, git, git."

Oradan çıktım. Kafam o kadar karışmıştı ki ne yapacağımı şaşırdım. Bir
şeyler ters gitmişti. Ve hepsi de benim suçumdu. Artık bundan eminim.



Mİ NA

Ah belim. Belimi hissetmiyorum. Kendimi geriye doğru yasladım ve kollarımı
açabildiğim kadar açtım. Bir kaç çıt sesi duyunca, ayağa kalktım. Saatlerdir
hastanenin hastaları hakkında bilgiler okudum.O kadar çok susamıştım ki,
aşağıya doğru indim. Kafam davul gibi şişmişti. Kafetaryaya geldiğimde
kimseleri göremedim. Aklıma otomatik makina geldi. Belki onda su bulanabilirdi.
Kafetaryadan çıktım ve sola döndüm.

Aman allahım! Chung Hee ve Bon Hwa öpüşüyorlar. Hem de dudaktan. Yoksa
bunlar... İnanamıyorum bunlar gay.



beğeni ve yorumları eksik etmeyin bendenizden ♥♥
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:52 pm

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).Chung Hee, Hye Min,
Joon So

Tür: Komedi,Romantik, Dram

Adı: Arkadaşıma Aşığım 5.BÖLÜM

Onları görür görmez duvarın arkasına çektim kendimi. Ben nasıl insanların
içine düştüm böyle. Ah... Zaten birbirlerine bakışlarından belliydi. Acaba grup
olmayı da mı kendileri planladı. Birlikte daha çok vakit geçirip, daha çok....
Olamaz. Olamaz. Acaba bu gördüklerimi Hye Min'e anlatmalı mıyım? Kim bilir
nasıl hayal kırıklığına uğrar. Acaba hala öpüşüyorlar mı? Iykk mide
bulandırıcı.

Kafamı hafif yana doğru eğdim;ama görünürlerde kimse yoktu. Dur bir dakika
ben buraya neden gelmiştim? Neyse eşyalarımı hemen toplayıp, eve gitmek
istiyorum. Öpücük...Öpüştüler...Hemde iki erkek...



BON HWA=GERİYE BAKIŞ

Mi Na sana ne oldu? Neden beni hatırlamıyorsun? Keşke, sadece bu sorunun
cevabını bulabilseydim. Seninle aynı grupta olunca belki beni görmezlikten
gelmezsin sanıyordum; ama sen beni yine de tanımıyorsun.

Kampüsün içine girdiğimi bile farketmedim bunları düşünmekten. Birden acil
uyarı sesi duydum. Bu sesten hep nefret etmişimdir. Kim bilir yine ne deneyi
yaparken okulu yaktılar. Bu acemiler yüzünden okul okulluktan çıktı. Tüm millet
koşuşturmaya başladı. Herkes gibi bende çıkış kapısına koşarken birisine
çarpmamla kafamda büyük bir hasar duydum. Çarptığım kişinin yüzüne baktığımda,
bu kişi Chung Hee'ydi.

"Nasılsın?" diye sordu. Burnumdan hafif kan gelmişti. Cebinden
çıkardığı mendili burnuma tutarken biri hızla Bon Hwa'ya çarptı. Dengesini
kaybedecekken, onu sırtından yakaladım. Ve olamaz. Chung Hee ve benim dudaklarımız
birbirine değidi. Onu hemen üzerimden ittim. Bana doğru şaşkın bir bakış attı.
İyi ki herkes dışarı çıkmıştı. Ya biri görseydi! Düşünmek bile istemiyorum.

"Kendine gel Bon Hwa, ilk öpücüğün değildi umarım." dedi. Beni
sanki alıcıymış gibi süzdü. Ona hiçbir şey söyleyemiyordum.

"İnanamıyorum. Bu ilk ve bir erkek tarafından ha?" dedi
gülümseyerek.

"Gevezelik etmeyi bırak da çıkalım şurdan." dedim sırtına vurarak.
Bu olayı hemen unutmak istiyordum.

GERİYE BAKIŞ BİTTİ

"Hala bu okulda hemşirelik bölümününde olduğuma inanamıyorum."
dedi bu sefer yüzünde gülücükten eser yoktu.

İkimizde aynı yıl hazırlanmaya başlamıştık. Ama şans işte ben kazandım o ise
bir yıl daha hazırlanmaya başladı. Bu seferde olmayınca mecbur hemşirelik
bölümünde okumaya başladı.

"Babam eğer burda okuduğumu öğrenirse, kellemi uçurur." dedi.

"Seninkinin yanında benimde uçar." dedim gülümseyerek.

Dışarıyı sonunda çıkmıştık. Herkes dışarda telaştan sağa sola koşuşuyordu.
Bu koşanlar daha çok birinci sınıftır; çünkü bu okulda bu tür şeyler her zaman
olur.

"Mi Na'yı gördünüz mü?" dedi bir kız. Bu kız Joon So'nun
grubundandı.

Etrafa görürmüyüm diye baktım; ama hiçbir yerde yoktu.

"En son nerdeydi?" diye sordum telaşla.

"Kütüphanede, hastanenin kayıtlarına bakıyordu." dedi kız.

En son bana ne söylediğini duymadım bile. Hızla koşarak kampüsün içine
girdim. Onu hemen bulmalıydım. Kütüphaneye doğru koşarken, kızlar tuvaletinden
öksürme sesleri duydum. Bu Mi Na olabilirdi. İçeriye hemen daldım. Kapının
hemen dibinde bayılmıştı. Yüzüne birkaç kez vurdum. Bir yandan da uyanması için
bağırıyordum.

"Mi Na, uyan, Mi Na." dedim. Ama hiçbir şekilde yaşam belirtisi
yoktu. Nabzını ölçtüğümde dakikada 40-50 atıyordu ve bu durmaya yaklaştığının belirtisiydi.
Onu hemen kucağıma aldım. Seni daha yeni bulmuşken bırakamam Mi Na. Dışarı
çıktığımızda herkes başımıza toplandı. Chung Hee, koşarak yanımıza geldi ve
toplananları dağıttı. Yüzüne uyanması için birkaç kez daha vurdum. Daha fazla
zaman kaybetmemek için suni teneffüse başladım.



Mİ NA

Ahh... Başım zonkluyor. Neler oldu bana böyle. Göz kapaklarımı hafifçe
açtım. Sanki daha fazla açmaya gücüm yok gibiydi.

"1,2,3...tekrar...1,2,3" bu gibi sesler duymaya başladım. Birisi
kalbimin olduğu bölgeye baskı uyguluyordu. Gözlerimi tamamen açtığımda,
gördüğüm karşısında dondum. Bon Hwa, beni dudaklarımdan öpüyordu. Kendime engel
olamadım ve yüzüne tokatı geçirdim.

Hye Min, koşarak yanıma geldi ve kolumu omzuna attı.

" Gidelim." dedim. Bon Hwa'nın yüzüne bakmadım bile.

Kampüs kapısından çıkınca Hye Min, "Neden böyle bir şey yaptın ki? Seni
boğulmaktan kurtarıyordu." dedi.

Ne? Beni boğulmaktan kurtarıyorsa...o zaman ben ona tokat atarak...ah!
olamaz. Ben bir daha Bon Hwa'nın yüzüne nasıl bakacağım.

"Mi Na, ne konuşuyorsun?" diye sordu Hye Min. Sanırım farkında
olmadan yüksek sesle düşünmüşüm.

"Hiçbir şey." dedim gülümseyerek.

Eve geldiğimizde Hye Min'e anneme bir şey anlatmaması konusunda ikaz ettim.
Annemin ne kadar panik atak olduğunu bilirim. Bana şimdi birçok soru sorar,
yangında boğulmasam bile annemin sorularından boğulabilirdim. Sevgili annem,
eve arkadaş getirmem üzerine çok sevindi.

Hye Min'le odama çekildik. Etrafı biraz inceledikten sonra bana döndü.

"Bon Hwa, süper. Seni, kucağında taşımasını görmeliydin. Ahh! süper
erkek diye buna denir. Acaba sevgilisi var mı?" diye sordu.

Benden bir cevap bekliyordu; ama ben hala yangından önce gördüklerimin
şokunu atlatamamıştım.

"Hey, Mi Na iyi misin? Anlaşılan sen daha şoktasın." dedi Hye Min,
bana doğru endişeli gözlerle.

Kafamı hayır anlamında salladım. "En son ne demiştin?" dedim. Hye
Min'in söylediklerine odanlanmaya çalışıyordum.

"Sence Bon Hwa'nın sevgilisi var mıdır?" diye sordum.

"Var." dedim. Kendimden bu kadar emin konuşmam Hye Min'i daha da
meraklandırdı.

Yanıma doğru iyice sokuldu. "Gördün mü hiç?" dedi.

Kafamı evet anlamında salladım. Acaba Hye Min'e söylemeli miydim?

"Nasıl biri?" diye sordu. Yüzü hafif solmuştu.

Kafamda Chung Hee'yi gözümün önüne getirdim.

"Uzun boylu, esmer, iri gözlü..." sözümü tamamlayamadım.

"Bon Hwa gibi birine de bu özellikte kız yakışır." dedi.

Kız mı? Ahh! Olamaz. Ben bu insanlarla bir de grup arkadaşıyım.

----------------------

Sabah okula gittiğimde, okulun bahçesini servisler kuşatmıştı adeta.

"Mi Na, bu servisler bizi hastanelerimize götürecek." dedi Hye Min
yanıma gelerek.

Her servisin gideceği hastane, ön penceresine asılmıştı. Dakikalarca
arayıştan sonra bizim hastaneyi buldum.

Servise bindiğimde her yer tıklım tıklım doluydu. Ayakta kalmıştım; ama
benim iki arkadaşım, en arkada, yan yana bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Okul
çıkışını niye bekleyemiyor bunlar. Midem acayip bulanıyor bunları gördükçe. Bon
Hwa ve Chung Hee beni görür görmez selam verdiler. Bende hafif kafamı eğdim ve
hastaneye gidene kadar yüzlerine bile bakmadım.

Sonunda gelmiştik. Baş asistan, her gruba, gideceği yerlerin notunu verdi.
Bizimkini Bon Hwa aldı. Şansımıza bize psikoloji bölümü düşmüştü. Bu bölümle
ilgili garip bir endişem vardı. Bu bölüm tüylerimi diken diken etmişti. Daha
kötüsü insanların garip bakışlarına maruz kaldık. En kolay bölümün bize
verildiği, bize kıyak geçildiği hakkında garip dedikodulara başlandı.

Bon Hwa, ayrı ayrı bölümlerdeki hastalar hakkında bilgi edinip, bunları
birleştirmeyi teklif etti. Chung Hee, hiç itiraz etmeden kabul etti. İkiye bir,
ne diyebilirdim ki!

Psikolaji, iki kattan oluşuyordu. Ben en alt kattan başladım. İlk girdiğim
odadaki hastanın sorunu aşırı uyuşturucu kullanımı sonucu, hastaneye
yatırılmıştı. Göz kapaklarının altı mosmor ve göz kapakları şişti. Hastanın
dosyasını inceledim. Ama dosyadan anladığım kadarıyla idrar ve kan tahlilinde
hiçbir şey görünmüyordu. Peki neden bu kız böyle görünüyordu.

Acaba Bon Hwa'ya sormalı mıyım? Hayır, hayır. Bunu yapamam.

--------------------

Başka şansım yoktu. Merdivenlerden hızla çıktım. Acaba hangi odadaydılar?
Tüm odalara baktım. Son bir oda kalmıştı. Ona girdiğimde gözlerime inanamadım.
Bon Hwa ve Chung Hee el ele tutuşuyorlardı. Gözlerimi ovuşturdum belki gerçek
değildir diye. Ama hayır! Resmen el eleler.

Chung hee'nin göründüğü gibi bir suçu yok Smile çocuk sütten çıkmış akkaşık Smile
neyse sözü fazla uzatmayım; beğeni ve yorumları bekliyorum. Bunun sonuda yanlış
anlaşılıyor ama mi nanın gözünde
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Arkadaşıma Aşığım Empty
MesajKonu: Geri: Arkadaşıma Aşığım   Arkadaşıma Aşığım Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 11:52 pm

Yazar: Berfin

Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).Chung Hee, Hye Min,
Joon So

Tür: Komedi,Romantik, Dram

Adı: Arkadaşıma Aşığım



Kısa bir özet geçmek istiyorum, unutanlar için(hatırlayanlar okumayabilir):
Mi Na, Bon Hwa ve Chung Hee’yi öpüşürken görür. Bunları düşünmek daha fazla
istemez ve bu yüzden eşyalarını toplayıp eve gitmeyi planlar. O sırada
kampüste, öğrenciler deney sırasında bir yangın çıkarırlar. Herkes dışarı
çıkar; ama Mi Na ortalıklarda görülmez. Bon Hwa, Mi Na’yı göremeyince
telaşlanır. Mi Na’nın arkadaşına sorar. Onun hala kampüste olduğunu düşünür ve
bu yüzden hemen kampüse dalar. Bon Hwa, Mi Na’yı tuvalette baygın bir şekilde
bulur. Onu derhal dışarı çıkarır. Suni teneffüs yaparken, Mi Na uyanır ve her
şeyi yanlış anlar. Hye Min, Mi Na’nın evine giderken ona her şeyi açıklar.
Ertesi sabah, herkes grup arkadaşlarıyla hastanelerine gider. Mi Na, ilk
girdiği hastanın dosyalarında bir gariplik olduğunu fark eder. Bunu Bon Hwa’ya
sormayı düşünür; ama o son gördüğü sahneden sonra bunun iyi bir fikir olmadığı kanısındadır.
Ama ne yapabilir ki! Başka şansı yoktur. İkinci kata çıkar. Birçok odaya
bakar,ama hiçbirinde Bon Hwa’yı bulamaz. Son bakmadığı bir oda kalır. Oraya
girdiği an gözlerine inanamaz. Bon Hwa ve Chung Hee el eledirler

Umarım özet geçmek iyi olmuştur Smile

6.bölüm

Gözlerimi birkaç kez ovaladım. Bon hwa ve Chung el eleydiler.. Bu görüntüye
daha fazla katlamayacağımı düşünüp, sessizce kapıyı kapatmayı düşündüm. Kapıyı
hafifçe çekerken, Bon Hwa’nın bana seslenmesiyle durdum.

“Mi Na, gelsene.” Dedi.

Ahh! Ben gitseydim. Ne yapabilirdim ki. Yavaş adımlarla içeriye girdim.
Kafamı hafifçe eğdim. Bon Hwa, omuzlarımdan tutarak beni odada bulunan yatağın
önüne geçirdi. Kafamı hafif kaldırdım. Yataktaki kişi, beş altı yaşlarında,
kumral saçlı, pembe yanaklı tatlı bir kızdı. Bon Hwa’nın kulağına doğru
eğildim.

“Neler oluyor burada?” diye sordum. Merakıma yenik düşmüştüm.

“Sevgilim için dans ediyorum.” Dedi ve küçük kıza göz kırptı. Küçük kızda,
kendince göz kırpmaya çalıştı; ama pek becerebildiğini söyleyemem. Şimdi, ben
her şeyi yanlış anlamıştım öyle mi? Ahh! Mi Na, neler düşünüyorsun? Bir an bu
ikisini, hastanede bile… Sanırım grup arkadaşlarım hakkında fazla ön yargılı
davrandım. Ama yaa o öpüşme? Onunda bir açıklaması olabilir mi? Neyse bunları
düşünmenin sırası değil. Bon Hwa’nın kolundan hafif çekiştirdim. Kafasını bana
doğru eğdi. Sesimi hafif kısarak;

“Sana bir şey söylemem gerekiyor.” Dedim.

Chung Hee, ikimizi kolalrıyla ağırdı. Tatlı bir tebessümle,

“Bona, ben diğer odalara bakıcam. “ dedi ve Bon Hwa’nın sırtına nazikçe
vurdu. “Eğer, yine başın sıkışırsa çağır.” Dedi. Cidden, bunlar çok iyi
anlaşıyor.

“Tamam, dostum.” Dedi gülümseyerek. Dostum haa? Doğru ya kimsenin bilmemesi
gerek. Dostum kelimesini duyunca, yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Chung Hee,
bunu fark etti ki bana sinirli bir şekilde baktı.

Chung Hee gidince Bon Hwa bana doğru dönerek,

“Evet, bana ne söyleyecektin?” diye sordu.

Kulağına doğru fısıldayarak, “dışarı çıkalım.” Dedim.

Dışarıda bir banka oturduk. Kafasını bana doğru çevirdi.

“216 numaralı odada ki hasta hakkında.” Dedim ve elimdeki dosyadan bir kağıt
çıkarıp, Bon Hwa’ya uzattım. “Hasta, uyuşturucu kullandığından yatırılmış
hastaneye; ama hiçbir uyuşturucu maddesi çıkmamış testte.” Dedim. Elimdeki
kağıdı aldı ve bir süre inceledi. Bana doğru hafifçe gülümseyerek baktı. Kesin
haklı çıktım.

“Burda uyuşturucu hakkında bir şey yazmıyor. Sadece, psikolojik uyuşukluk
yazıyor.” Dedi.

Ne? Psikolojik uyuşukluk mu? Elindeki kağıdı hızla çekip aldım. Bu sefer
daha bir dikkatli incelemeye başladım.

“Ama bu nasıl olur? Ben…” cümlemi tamamlayamadım bile. Gerçekten uyuşturucu
maddesi ile ilgili hiçbir şey yazmıyordu. Aigoo, rezil oldum. Daha ilk günden
acaba benim hakkımda ne düşünecek. Ben bunları düşünürken Bon Hwa, ayağa
kalktı.

“ Bundan sonra hasta dosyalarını okuma. Böyle bir hakkımız yok.” Dedi hafif
kızgın bir şekilde..

“Ama, nasıl olur. Biz buraya…”

“Mi Na, daha birinci sınıfsın. Kendine bu kadar yüklenme.” Dedi. Bu
söylediğinde kızgınlıktan çok bir dostun tembihi vardı. Kafamı onaylarcasına
salladım.

Bon Hwa, işinin olduğunu söyleyerek yanımdan ayrıldı. Hava o kadar güzeldi
ki, içeriye girmek istemedim. Ağaçlıkların arasında yürümeye başladım. Burada
pek kimseler yoktu. Hastalar daha çok, bahçenin ön tarafında temiz hava
alıyorlardı. Oysa, bu ağaçlık bölüm çok daha yeşil ve temizdi. Derin derin
nefes alıyordum. Burada insan kendini gerçekten mutlu hissedebilirdi. Birkaç
adım daha attıktan sonra aniden durdum. Bir ağaca, erimekte olan bir
dondurmanın çizildiğini gördüm. Bunu daha net görebilmek için ağaca yaklaştım.
Ağacı kazımış ve en üste de “en sevdiğim dostumla” yazılmıştı. Kim bilir bu
eriyen dondurma, bunu çizen için ne anlama geliyordur.

Dostumla…dondurma…bunları düşünürken kafamdan şimşek gibi bir şey geçti
sanki. Buraya daha önce de gelmişim gibi. Sanki bu ağacı tanıyorum. Beynimde
bir anda garip bir ses çaktı.

“Hey Mi Na, benim o” Diyordu ses. Sesi tanımıyordum, ama bir o kadar, bu ses
beni mutlu ediyordu.

Başka bir ses ise kahkahayla gülüyor. “Kim demiş.” Diyordu.

Bu düşünceler, başımı ağrıtmıştı. Elimde olmadan yere çömelmiş, kafamı
ellerimin arasına almış, sıkıyordum. Neler oluyordu bana böyle. Kafamı duyduğum
bu seslerden kurtarmak için hızla salladım ve bir anda bir kolun beni hızla
kaldırdığını ve kendine çekerek, sarıldığını hissettim. O duyduğum ses kadar
mutlu hissettim bu kollarda.



BON HWA

Mi Na,hiç değişmemişsin. Eskiden de hep başkalarının işlerine karışırdın. Ve
hep yanlış anlardın. Kafan nerde anlamıyorum. Hala dalgınsın. Ben ona öyle
kızdıktan sonra, tek başına bırakmak istemedim.

Ağaçlık patikada bir çocuk gibi neşeli görünüyordu. Ama sonradan ne olduğunu
anlamadığım bir şekilde, kendinden geçti. Koşarak Mi Na’ya yaklaştım. Benim
geldiğimi hissetmedi bile. Bir anda yere çömeldi. Yerdeki çimenleri koparıyor,
daha da sinirlenip toprağı dövüyordu. Daha fazla dayanamadım ve onu kaldırıp,
sakinleşmesi için sarıldım. Ne olduğunu anlamamıştım. Bakışlarım yandaki ağaca
çizilmiş şekle kaydı. Eriyen bir dondurma çizilmiş ve “en sevdiğim dostumla”
yazıyordu.

Acaba Mi Na, bunu görünce mi kendinden geçti? O zaman beni hiç unutmadı.

Geç verdiğim için üzgünüm. Yeni bölümü erken vermeye çalışacağım. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Arkadaşıma Aşığım
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sanırım Aşığım

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: