Yazar: Berfin
Kahramanlar: Bon Hwa, Mi Na, Mi Na'nın annesi(chung cha).(Şimdilik
kahramanlarımız bunlar. Ama ileleyen bölümlerde artacaktır.)
Tür: Komedi,Romantik, Dram
Adı: Arkadaşıma aşığım 2.BÖLÜM
YOON Mİ NA
5 YIL SONRA
Odanın bir anda soğuduğunu hissedince, yorganımı üstüme çekmeye çalıştım;
ama ortalıkta yorgan diye bir şey yoktu. Yarı uyur bir şekilde yorganımı ararken,
annemin sesiyle yatağımdan hopladım.
"Mi Na, okulun ilk gününde geç kalmaya mı heveslisin?" dedi
bağırarak annem.
Doğru ya. Ben artık üniversiteli bir genç olmuştum.. Hem de Kore'nin en iyi
üniversitelerinden birinde, hemşire bölümünde okuyacağım. Bu bölümü okuyabilmek
için tam tamına dört yılımı verdim. Tabii, bir yıl sınıfta kalmamı saymazsak.
"Mi Na, seni bırakabilirim, istersen?" diye sordu annem. Kapının
ağzından.
O benden bile heyecanlıydı. Bıraksanız benim yerime o gidecekti
üniversiteye. Aynanın karşısına geçtiğimde kendime inanamadım. Göz kapaklarım
mosmor olmuş, ağzım yerinde oynuyordu. Kendime gelebilmek için yüzüme birkaç
tokat savurdum.
"Aigoo, bu böyle olmayacak." dedim ve koşarak banyoya daldım..
Duştan sonra biraz insana benzemiştim.
Saçımı yandan topuz yaptım. Annemin yanağına öpücük konduracaktım ki
elindeki poşet dikkatimi çekti.
"Anne, bu ne?" dedim.
"Haa... bu mu? Sana biraz kimchi yaptım." dedi gülümseyerek.
Ona, üniversite de yemekhane olduğunu, buna gerek olmadığını söylemek istemedim.
Bunu hazırlamak için sabahın köründe kalktığına iddiaya girebilirim. Poşeti
hızla elinden kaptım ve koşarak, evden çıktım.
Evimizin bulunduğu yerden durağa sadece bir sokak vardı. Evimiz tepede
olduğundan, yokuş aşağı koşmak beni hep eğlendirmiştir. Hızla aşağı indim. Son
anda servise yetişmiştim.
Servis, üniversitenin tam önünde durmuştu. Kafamı kaldırdım ve üniversitenin
o ihtişamlı kapısını izledim. Harika bir şeydi. Sanki burası başka bir dünya.
"Afedesiniz, kartınız nerde?" dedi ve önüme bir el uzandı. Kafamı
ona doğru çevirdim. Sağ göğsünün üstünde güvenlik yazıyordu. Kim bilir duymam
için bana ne kadar seslenmiştir. Çantamdan kartı çıkardım ve güvenliğe uzattım.
Şöyle bir baktıktan sonra tekrar bana uzattı. Üniversitenin bahçesi en az celseo
Halı Sahasının on katıdır. Bölümlerin hangi binada olduğunu gösteren birçok
levha vardı. Hemşirelik bölümünü ararken, kendimde olmadan yüksek sesle
düşündüm. Arkamdan tatlı bir ses:
"Acaba sende mi hemşirelik bölümünü arıyorsun?" dedi.
Arkamı döndüğümde, siyah saçlı, beyaz tenli hoş bir kız gördüm. Yanaklarına
pembe allık sürmesi onu sesiyle tam bir uyum içinde göstermişti.
Kafamı salladım ve "evet" dedim.
"Süper, benim adım Hye Min. İçimden bir ses, arkadaş olacağımızı
söylüyor." dedi gülümseyerek.
Bende hiç zaman kaybetmeden ona adımı söyledim.
"Hemşirelik bölümü, ilk kez bu yıl tıp okuyanlarla aynı binada
olacak." dedi. Nerdeyse havalara uçmadığı kalmıştı. O, şaşkın bakışlarımı
farkedince açıklama gereği duydu.
"Aslında ben, moda bölümü okuyacaktım;ama..." kulağıma doğru iyice
yaklaştı. "Tıp bölümündeki tüm erkekler, Kim Hyun Joong'un kopyası."
dedi fısıldayarak.
Ben bunun üzerine nasıl tepki verilmesi gerektiğini bilmediğimden sadece
gülümsedim.
"Elindeki poşette neyin nesi?" dedi. Baş parmağını annemin verdiği
poşete uzatarak.
"Bu mu? Kimchi." dedim.
"İnanmıyorum. Sende mi getirdin yanında yemek. Bende kimse getirmez,
rezil oldum. Diye düşünüyordum. Harika."
Ben sadece bugünlük getirmiştim aslında. Ama ona bunu söylemeye gerek
duymadım. Hemşire fakültesine daha doğrusu artık tıp bölümüyle aynı apartmanda
okuyacağımızdan tıp fakültesine geldik. Fakültenin içi ilanlar, garip,
anlamadığım sözlerle doluydu. Danışmadan kayıtlarımızı güncelleştirdik. Hye Min
1A'da ben ise 1B'deydim. Bunu duyunca çok üzülsede, mutlaka yanıma geleceğini
söyledi.
İkimiz birbirimize telefon numaralarımızı verip, ayrıldık. Danışmanın
elimize birer tane tutuşturduğu haritadan sınıfımı bulmaya çalışıyordum.
Haritaya öyle çok dalmıştım ki birine çarptığımı onun bana bağırmasıyla
anladım.
"Yaa... Önüne baksana be." dedi bir ses. Hala gitmekte olduğumu
farkedip durdum. O ise elinden düşmüş, kağıtları topluyordu. Hatamı düzeltmek
için koştum. Ona yardım edecekken, elimi itti.
"Defol. Aiyh. Al başına belayı" Dedi. Çarptığım çocuk hala
dosyaları toplamakla meşguldü. Bense tepesinde dikilmiş, onun dosyaları
toplamasını bekliyordum özür dilemek için.
Aniden kalktığında göz göze gelmiştik. Ben kafamı hafifçe eğip "özür
dilerim." dedim. Kafamı kaldırdığımda hala bana bakıyordu. Arkamı dönmüş
tam gidecekken benim adımı söylemesiyle kalakalmıştım. Adımı nerden biliyordu
bu çocuk?
Arkamı hızla döndüm. Ama onu göremedim. Bir anda nereye kaybolmuştu ki?
KANG BON HWA
Hayır...hayır...hayır. Bu o olamaz. Bu benim Mi Na'm olamaz. Ama neden beni
tanıyamadı? Ben onu tanımışken, onun gözlerinde sanki ben bir yabancıydım.
"Bon Hwa, duydun mu haberi?" dedi Joon Su.
"Ne haberi?" dedim.
"Bu yıl, anamızı ağlatcak bu profesörler." dedi, saçlarını
dağıtarak. Bunu genelde sinirli olduğu zamanlarda yapardı.
"Neden?" diye sordum. Onunla şu anda konuşacak durumda değildim.
"Hemşirelerle, ikili grup olucakmışız. Düşünebiliyor musun?"
Elleriyle göğsüne vurarak "biz, doktor olan biz." dedi.
Grup olmak?...Hemşirelerle...
"Anlamadım. Ne?" diye bağırıdım Joon Su'na doğru.
Gözlerini kocaman açtı. Beni daha önce böyle bağırırken hiç görmemişti. Ama
ne yapabilirdim ki? Hemşirelerle ikili grup... Bu benim için harika bir fırsat
olabilirdi.
"Peki kimle olacağımız belli mi?" diye sordum. Bu konuyla bu kadar
alakadar olmam Joon Su'yu şaşırtmıştı.
Joon Su meraklı bir sesle, "Yoksa birini gözüne mi kestirdin?"
dedi.
"Saçmalamayı kes."Dedim. Bu, sohbete son noktayı koyan cümle
olmuştu. En iyisi Profesör Lee ile görüşmekti.
YOON Mİ NA
Sınıfımız 'U' şelinde sıralardan ve tam ortasında beyaz bir tahtadan
oluşuyordu. İçeriye girdiğimde herkes kaynaşmış hatta sohbete koyulmuştu. En
uçtaki sıraya çantamı koydum. Başımı eğdim ve ayaklarımı sıranın dışına
uzattım.
"Duydunuz mu? Bu yıl, 2. sınıf tıpçılarla çalışacak mışız." dedi
bir kız.
Bu harika, çok yakışıklılar." dedi başka biri..
Başka bir kız ise, "saçmalamayın. Bu çok saçma." dedi. Bu son
konuşan kıza hak vermemek elde değildi. Bu hiç görülmemiş bir şeydi.
Bir süre sonra içeri, geniş omuzlu, kel kafalı birisi girdi. Tahminimce
pfofesördü. Hızlı adımlarla büstün önünde durdu ve sınıfın susması için elini
çırptı. Sınıf bir anda sessizliğe bürünmüştü.
"Ben Profesör Lee, benimle iyi anlaşacağınızı düşünüyorum. Burada
zamanınızı boşuna geçirmeyeceğinizi, kendinizi her geçen gün daha da
geliştireceğinize inanıyorum. Size bu yıl iyi bir kıyağımızda olacak biz
öğretmenler tarafından."
Sınıfta çıt çıkmıyor, herkes sessizce profesörü dinliyordu.
"Büyük ihtimalle duymuşsunuzdur. Sizin her birinizi 2. sınıf tıp öğrencilerimizle
eşleştireceğiz." dedi ve elindeki dosyayı, ferahlamak için salladı.
"Şimdi, hemen başlayalım."
Sınıftan bir öğrencinin adını söylüyor ve onun ardından ise eşleşeği kişinin
adını söylüyordu. Sıra bana geldiğinde hemen ayağa kalktım. Profesör biraz
bekledikten sonra, "Bon Hwa." dedi.
Herkesin bir anda ağzı açık kalmıştı. Tüm sınıf, nerdeyse beni yiyecekmiş
gibi bakıyordu. Ben ise olanlardan hiçbir şey anlamamıştım. Herkes gibi benimde
grup arkadaşımın adı söylenmişti. Bu kadar ilginç olan neydi ki?
"Öğrenci Yoon." dedi profesör. "Acaba neden...?" dedi.
Ama cümlesini tamamlayamadan zil çalmıştı.
Profesör dışarı çıkar çıkmaz, herkes başıma toplandı.
"Sana acıyorum." dedi bir kız. Başka birisi ise "Keşke Bon
Hwa'yla ben eş olsaydım." der demez birisi, kafasına 'aklını başına al'
dercesine vurdu.
Bu insanların arasından bir sesi tanımıştım. Bu ses Hye Min'indi. Başıma
toplanan bu gurbun arasından zor kurtulmuştum. Hye Min ise hiçbir şey
anlamamış. Ben onu çekiştirirken, o bizim sınıfta başıma toplanan kalabalığa
bakıyordu.
"Anlatsana ne oldu?" diye sordu meraklı bakışlarla.
Onu camın kenarına çektim. Ve, "Söylesene Bon Hwa kim?" dedim.
Birden gözleri kocaman açıldı. Konuşmak için bir kaç kez öksürdü. Kimdi bu
Bon Hwa ve neden insanlar onu duyunca garipleşiyorlardı?
"Yosa onunla mı eşsin?" dedi.
Kafamı "evet" dercesine salladım.
"O... Bu okulun en zeki öğrencisi. Şimdiden ameliyatlara giriyor.
Düşünebiliyor musun?" dedi . "En önemlisi, Kore'nin en zengin holding
sahibinin çocuğu. Yani, arkanı kolla."
Ne demek istemişti Hye Min ve Bon Hwa ismi bana neden bu kadar tanıdık
geliyordu?
beğeni ve yorumları bekliyorummm