7.BÖLÜM
“Sevgilim olur musun?”
Yoon Shik bu davetsiz misafirin başına bela olucağını daha ilk günden
anlamıştı. İntikamı için zaten onunla görüşecekti ama onun Min Ji Sun'a
bakışlarından çok rahatsız olmuştu. Ona kendisinden başkasının böyle bakması
genç adamı çileden çıkarıyordu.
Kim Yoon Shik artık daha fazla beklememesi gerektiğine karar verdi. Bugün
herzamanki gibi Ji Sun'u almaya gidecekti ve onunla bu konuda konuşacak,
hislerini ona anlatıcaktı. Herzaman onun yanındayken şık olmaya, düzgün
görünmeye özen gösterirdi ama bu sefer daha şık olmalı, onun gözlerini
kamaştırmalıydı. Yakışıklı bir erkek olması ise bu durumu daha da
kolaylaştırıyordu. Yoon Shik uzun boylu, kumral, ve yeşil gözlüydü. Bütün
kızlar onun gözlerine bakarken adeta kaybolurlardı. Etkileyici derin bakan
gözler ve can yakan bir gülüş... Bunların hepsi Yoon Shikte mevcuttu ama sadece
Ji Sun bunu yıllardır farketmemişti.
Genç adam her sabahki gibi Ji Sun'u uyandırmaya gitti. Onu gene yatakta
bulacağından çok emindi ama bu sefer ilk defa yatakla boğuşurken değilde ayna
karşısında buldu genç kızı. Yoon Shik gerçekten çok şaşırmıştı. Çok güzel bir
kız olmasına rağmen kendine hiç bakmayan Min Ji Sun, bugün adeta bir peri kızı
gibi görünüyordu. Düz ve uzun saçlarını dalgalandırıp omuzlarına indirmiş,
hafif bir makyaj yapmış ve adeta baharın gelişini üzerine yansıtır gibi beyaz
diz üzerinde biten küçük çiçekli bir elbise giymişti. Genç adam Ji Sun'u böyle
görünce yeniden aşık oldu. Ama neden bu kadar özendiğini de merak etmeden
edmedi. Kendisi için olmadığı kesindi. Ne de olsa her sabah görürdü onun
yataktaki uyku sersemi hallerini ve genç kızın buna çok ta alındığı
söylenemezdi.” acaba o herif için mi” diye geçirdi içinden ama bu düşünceleri
kafasından hemen kovdu. Bu ihtimali düşünmek istemiyordu.
Min Ji Sun ayna karşısında zaman geçirirken Kim Yoon Shik'in onu izlediğini
farketmemişti. Genç adam hayran hayran onu izliyordu ve bu durum Ji Sun'un
kızarmasına neden oldu ve hemen bu havayı dağıtmak için;
“Sunbae! Ne zaman geldin sen? Hiç farketmedim. Sanırım hayatının şokunu
yaşıyorsun bak bugün yataktan kazımak zorunda kalmadın beni” dedi ve Yoon
Shik'in içini eritmek istercesine samimiyetle gülümsedi.
“Evet açıkcası şok oldum. Ama beni daha da şok eden şey senin bu halde
olman. Seninlekaç yıldır tanışıyoruz ve bir gün bile etek giydiğini görmedim.
Bildiğim kadarıyla nefret edersin sen etek giymekten”
“Ediyorum ama ara sıra değişiklik yapmakta fayda var değil mi?”
“Bugün işim baya zor görünüyo seni bir dakika bile yalnız bırakamam yoksa
kurtlar kapabilir. Hazırsan çıkalım, bugün benimde sana bir süprizim var”.
İki genç herzamanki saatlerinde evden çıktılar. Bugün Ji Sun da bisiklet
konusunu açmamıştı. Son yaşadıkları fiyaskodan sonra bir de etek giydiğini
hesaba katarak, Yoon Shik'in arabasıyla gitmek en uygun seçimdi şüphesiz.
Arabada çıt çıkmıyordu. İkiside bu durumdan rahatsız olduklarını hissettiler
ve aynı anda elleri radyonun düğmesine götürdüler. Yoon Shik ile herzaman
birbirlerine dokunurlar, sarılırlar, ko kola girerlerdi gerçi ama bugün Ji Sun,
onda değişik bir hava seziyordu. Çocukluk arkadaşı ona herzamanki gibi
bakmıyordu ve bakışları daha değişik, daha ciddiydi. Yoon Shik elini aceleyle
düğmeden çekti ve gergin ortamı dağıtmak için konuşmaya karar verdi:
“Bugün senin önemli bir dersin yoktu bildiğim kadarıyla Ji Sun. o yüzden
seni bugünlük kaçırıyorum. Madem sende bugün bu kadar güzel giyindin, hazırlandın,
bugünü okulda harcamak aptallık olur. Hem artık süprizimi de öğrenmenin vakti
geldi”
Ji Sun biraz gerilmişti. Evet önemli bir dersi yoktu ama o gizemli hocayla
tanıştığından beri tarif edemediği hisler içerisindeydi. Onun profesörle
birlikte kampüste oturduğunu biliyordu ve belki onu görürüm ümidiyle böyle
giyinmişti. Ama şimdi bütün planları alt üst olmuştu anlaşılan. Çok fazla
direnmek istemedi zaten dirense de Yoon Shik'in itiraz kabul etmez yapısını
bilirdi ve direncinin bir faydası olmayacağını tahmin ederdi.
Deniz kenarında bir restoranda durdular. Çok şık bir yere benziyordu burası.
Kahvaltıyı burda yapma kararı vermişti Yoon Shik. Herzamanki gibi kararını
vermiş ve Ji Sun'a sorma gereği hissetmeden uygulamaya koymuştu. İçeri
girdiklerinde kimsenin olmadığını farkettiler. Bellki ki buraya gelicekleri
önceden haber verilmişti. Çünkü tam donanımlı bir kahvaltı masası onları
bekliyordu. Ortada herzaman ki gibi güller vardı ve masa denizi ayaklarının
altında gibi hissedicekleri bir yerde kurulmuştu.
“Sunbae neden bu kadar hazırlık yaptırdın anlamadım, alt tarafı bir kahvaltı
edicez. Bugün özel bir gün den ben mi unuttum?”
Yoon Shik: “aslında özel bir gün değil ama senin kararların sonucunda belki
de özel bir gün olabilir. Aslında seninle bunları akşam yemeğinde konuşabilmeyi
isterdim ama biliyorum ki akşam yemeklerini babandan ayrı yemekten
hoşlanmıyorsun. O yüzden ne kadar romantizimden yoksun olsa da kahvaltıda
konuşucaz.”
“romantizm mi? Nerden çıktı şimdi romantizm? Hiçbir şey anlamadım Yoon Shik”
Yoon Shik: “ Min Ji Sun! Birbirimizi 20 yıldır tanıyoruz. Ve şunu itiraf
etmem gerekirse seni tanıdığım günden beri sana karşı çok güzel hisler
besliyorum. Sen benim....”
Min Ji Sun gerilmeye başlamıştı. Aslında böyle bir sohbeti hiç tahmin
etmezdi ama duymak istemiceği şeyler söyleniceği kesindi. Ji Sun Yoon Shik'i
herzaman bir abi olarak görmüştü. Zaten ondan 2 yaş büyüktü ve ona herzaman göz
kulak olmuştu ama şimdi bu da nerden çıkmıştı. O bunları düşünürken genç adam
derin bir nefes aldı ve yarım kalan sözlerini devam ettirdi:
“sen benim ilk aşkımsın Ji Sun. seni ilk gördüğüm günden beri seviyorum.
Çocukluk aşkımdın, büyüdük, ikimizde olgunlaştık şimdi de hayatımı beraber
devam ettirmek istediğim kızsın. Benimkisi gelip geçici bir şey değil. Gözümü
sende açtım ben. Sevgilim olur musun Min Ji Sun?”
Ji Sun ne diyeceğini bilemiyordu gözleri dolu dolu olmuştu. Tek arkadaşı,
çocukluğundan beri her şeyini bildiği ve paylaştığı bu insanla bu duruma gelmek
istememişti. Şimdi olumsuz bir yanıt vermesi aralarını tamamen bozabilirdi. Ama
öte yandan içinde yeni yeni bir kıpırtı hissetme başlamıştı ve daha önce başına
gelmemişti bu.
“Yoon Shik inan seni kırmayı hiç istemiyorum ama ben sana hiç o gözle
bakmadım. Sen benim abim gibisin ve en iyi arkadaşımsın. Böyle kalsak olmaz
mı?”
Yoon Shik:”bana o gözle bakmadığını biliyorum. Zaten bunca sene susmamın
nedeni de buydu ama artık duygularımın önüne geçemiyorum. Herzaman yanında
olmak elini tutmak istiyorum. Hemen cevap vermek zorunda da değilsin, sana
düşünmen için zaman verebilirim. Ne kadar istersen beklerim seni, ama senden
ricam iyi düşün! Tabi bu süre zarfı içinde de benden uzak durma. Bana uzak
olman beni öldürür Ji Sun”
Genç kız sadece başıyla onay vermekle yetindi. Aslında düşünülecek bir şey
yoktu ama kafası iyiden iyiye karışmıştı. O adama karşı ne hissediyordu? Ya da
o Ji Sun hakkında ne düşünüyordu? Bunlar bile kesin değildi. Hem kendi
duygularını da kestiremiyordu. En iyisi düşünmekti. Düşünmek ve bir karara
varmak.
Sessizce kahvaltılarını ettiler ve okula gittiler. Yoon Shik rahatlamış
hissediyordu kendini. Sonunda her şeyi analtmış, üzerindeki bu yükü atmıştı. Ji
Sun'u iyi tanırdı. Onu üzecek bir şey yapamazdı ne de olsa ve eninde sonunda
ister aşkla ister mantıkla olsun bütün oklar Yoon Shik'i gösterecekti.
Ji Sun sessizce sabahki konuşmayı düşünerek sınıfına doğru ilerliyordu. Ama
sonra hiç derse giresinin olmadığınu farketti ve okulun bahçesinde oturup bir
şeyler içerek kafasını dağıtmaya ihtiyacının olduğunu düşündü. Sessiz sessiz
yürürken arkasından birisinin onun adını söylemesiyle irkildi. Bu kişi Yi
Seongtan başkası değildi. Yüzünde o karizmatik gülüşüyle genç kıza bakıyor ve
hızla ona doğru ilerliyordu. Genç kız bir an kalbi durucakmış gibi hissetti. O
yaklaştıkça Ji Sun'un da kalbi daha da hızlanıyordu. Sonunda Yi Seong yanına
geldi ve
“merhaba derse girmediniz sanırım, yarım kalmış bir konuşmamız vardı onu
tamamlamamız mümkün mü?”
Bugünn özelliği neydi böyle herkeste bir Ji Sun la konuşma merakı vardı.
Peki dedi ve banklardan birine oturdular. Hareketlerinden genç adamın gergin
olduğu anlaşılabilirdi. Önce nasıl oturması gerektiğini bilemedi bir sağa döndü
bir sola döndü, sonunda düzgün oturma şekilini yakaladğında da elleri problem
olmuştu. Önce göğsünde bağladı kollarını, sonra dizinin üzerinde birleştirdi.
Genç kız bunları izlerken yorulduğunu hissetti ve o başlamadan söze girdi
Ji Sun:
“Bu kadar gerilmenize gerek yok hocam. Ne konuşacağınızı gerçekten çok merak
ediyorum ve ayrıca neden benimle bu kadar resmisiniz açıkcası anlam
veremiyorum.”
Yi Seong:
” aslında bende sizinle tam da bu konuda konuşmak istiyorum. Ben... Yani bu
nasıl anlatılır bilemiyorum ama zamanda yolculuğa inanır mısınız?”
Ji Sun:
“bu da nerden çıktı şimdi ben size ne soruyorum siz ne diyorsunuz. Biraz
ciddi olamaz mısınız acaba Bay Yi Seong?”
Yi Seong:
“sanırım böyle bir konuya giriş yapmanın imkanı yok o yüzden direk
söyliycem: Bakın Min Ji Sun ben Joseon Hanedanlığı uzmanı falan değilim. Ben
bizzat o devirden geldim. Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok ama oldu işte.
Ve daha da ilginci siz benim devrimde yaşayan Joseon Hanedanlığı prensesi Song
Ji ile aynı yüze sahipsiniz. Sizi ilk gördüğümdeki tavrım sizi rezil etmek ya
da dalga geçmek amaçlı değildi. Sizinde benim gibi buraya geldiğini düşündüm
bir an.”
Şimdi şaşkın gözlerle onu dinleyen kızın gözlerinin içine bakıyordu general.
Ne tepki vereceğini kestiremiyordu ve kızın hala bir şey dememiş olması onu
huzursuz etmişti.
“ee bir şey demiyecek misiniz?”
“Sabah beni çok şaşırtan bir konuşma içerisinde bulunmuştum ve açıkcası
bugün beni bundan daha çok şaşırtacak bir şey olduğunu tahmin etmezdim. Ama
sanırım sizin tedaviye ihtiyacınız var hocam müsadenizle”
Genç kız gülse mi ağlasa mı bilemedi. Arkasından hüzünle bakan adama
aldırmadan soluğu profesörün yanında aldı.
“hocam sizin şu Joseon Uzmanı sanırım kafayı kırmış” diyerek profesörün
odasına giriverdi. Adam ne dediğini anlamamıştı
“ne oldu Ji Sun neden bahsediyorsun?”
“diyorum ki bu adam delirmiş. Bana söylediklerini duysanız gülmekten yerlere
yatarsınız, nerden buldu bunları bilemiyorum hepsi de deli saçması”
“hmm demek sana anlattı”
“ne demek anlattı? Siz yani bu adamın saçmalıklarını biliyor musunuz?”
“gel Ji Sun şöyle otursan iyi olur sana anlatmam gereken şeyler var
anlaşılan Kang seninle henüz konuşmamış ama sanırım bunları benden duyman
gerekicek”
“hocam şimdi cidden merak ettim babamla ne alakası var o deli
saçmalıklarının?”
“ biraz sakin olmaya çalış Ji Sun. artık bunları öğrenmen gerekiyor. Annen
hakkındaki bu gerçekleri bilmek senin de hakkın”
“annem mi?”
“evet annen. Annenin kraliyet soyundan gelen bir prenses olduğunu biliyor
muydun Ji Sun?”
“neeeee prenses mi? Kraliyet mi? Allahım bu bir rüya olmalı ya da bir
kabus......”
7.Bölüm Sonu
Okuyan arkadaşlar yorum yazıp fikirlerinizi dile getirirseniz sevinirim
şimdiden okuyan herkese teşekkürler