Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Aşk Mucidi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:45 pm

Yazar:Beyza Yılmaz ,Sinem Bayguş



Oyuncular

Yoon Hana

Park Junso Lee

İlerleyen bölümlerde yeni oyuncular eklenecektir.



YOON HANA

Ben 17 yaşında genç bir kızım. Hayatımda yaşadığım bir olaydan dolayı
erkeklere güvenmem. Onlar kendilerini beğenen, her istediğini elde etmeye
çalışan yaratıklardır. Şuan adını bile anmak istemediğim eski sevgilim beni
aldattı. Artık onun yüzünden kimseye güvenemiyorum. Zaten ondan sonrada
hayatımda kimse olmadı ve olmayacakta. Annem ve ben yeni bir eve taşınıyoruz.
Bunun sebebi de o aptal erkekler yüzünden diyebiliriz. ani her şey babam
denilen adam yüzünden oldu. Orta boyluyum ve simsiyah gözlerim var. Ama hiçbiri
umrumda değil.Saçlarımda gözlerim kadar siyah. Ve 1 hafta içinde yeni ev, yeni
okul ve yeni bir hayat beni bekliyor.

PARK JUNSO LEE

Merhaba, ben Junso Lee.17 yaşındayım ve çok meraklı biriyim. Birgün eğlenmek
için bir oyun tasarladım. Ama nereden bilebilirdim ki bu benim hayatımı başka
bir yola sokacak. Hemde çıkmaz bir yola. Şimdi bir çıkış bulmalıyım ama ben bu
oyunun çıkışı yok ki!










Cama yasladığım kafamı, arabanın tekerlerinin üstünden geçtiği çakıl taşları
yüzünden çektim. Yola çıktığımızdan beri izlediğim sarı-yeşil ağaçlar kafamdaki
düşünceleri bir nebze olsun dağıtmıştı. Ama şimdi o lanet olası küçük çakıl
taşları yüzünden bütün düşünceler formula 1 yarışlarındaki arabalar gibi son
sürat beynime girdiler. Ben kendimi bu denli kötü hissederken acaba o nasıl
hissediyordu. Yüzü solgundu. Ama hastalıktan değildi bu. İhanetin verdiği bir
şey olmalıydı. Babamın onu anlattığından beri yüzü hiç gülmedi zaten. Bense ona
destek olmuyorum. Ama bundan sonra babam benim için bitti. Bize özellikle
anneme bunu nasıl yapar. Ona aşık olduğunu anlatırdı bana her gece babamın aşkı
bu muydu? Eğer babam bile bunu bize yapıyorsa diğer erkeklerin cami cehenneme.
Zaten ben asla inanmam. Erkekler kendi menfaatlerini düşünen adi yaratıklar.
Annem babama boşanma davası açtı ve onunla yaşamak istemediği hatta
istemediğimiz için ayrı bir şehirde ayrı bir ev tuttuk kendimize. Annem evdeki
hiçbir eşyayı istemedi.

Zaten bizde kendimize içinde eşyaları dolu bir ev kiraladık. Akşam olmak
uzereydi ama biz hala gelemedik. Düz bir yola çıktıktan hemen sonra başımı
tekrar cama yapıştırıp etrafa bakılmaya başladım. Üzerine bir ağırlık çöktü.
Annem beni uyandırmaya çalışıyordu. Elini dar pantolonumun cebine soktum.
Telefonun ekranına baktığım da saatin 21.48 olduğunu gördüm. Ben bu saate kadar
nasıl uyudum. Kendimi arabadan dışarı atıp bavullarımı aldım. Sarsıla sarsıla
eve girdim. Annem çoktan eşyalarını yerleştirmişti. Evi kontrol ediyordu. Ev
çok büyüktü. Bavullarımı çekerek üst kata çıktım. Bu katta 2 yatak odası, 2
banyo ve 1 çalışma odasıyla 1 boş oda vardı. Yatak odalarından birinin kapısını
açtım. Ama annem benden önce esyalarini koymuştu bile. Bende diğer odaya
gittim. Sanırım bu odada önceden bir erkek kalıyordu. Her taraf mavi ve siyah
renkti. Kendimi yatağa attığım anda bir tiz çığlık attım. Sırtıma bir şey
batmıştı. Hemen yataktan kalkıp o şeyi elime aldım. Tahta bir kutu vardı.
Üzerinde bir onu vardı. Sanırım bu bir oyun kutusu. Üzerindeki notu okudum.

NOT: Bu oyun korkaklar için değildir. Bu yüzden oynamadan vazgeç. Sonra
pisman olabilirsin. Ama ikinci bir dünya bu oyunun ardında seni bekliyor.

Yazar Notu: Arkadaşlar bu yeni hikayem ve 1. bölümü. Sizden tek istediğim
yorum yapmanız. Yorumlarınız, eleştirileriniz ve düşünceleriniz benim için çok
önemli. Bu yüzden yorumlarınızı bekliyor olacağım. Beğendiğiniz ve
beğenmediğiniz yerleri belirtin. Beğeni sayısına göre kaç günde bir yeni bölüm
göndereceğime karar vereceğim. Smile Şuan hikayemi okuyan ve okuyacak olan herkese
teşekkür ederim...Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:45 pm

Şaşkın bir şekilde elimdeki oyun kutusuna bakıyordum.



"Huh! Ben mi korkağım. Bekle beni oyun! Sana korkak olmadığımı
kanıtlayacağım."



"Kızım yemek hazır. Eşyalarını sonra yerleştirirsin."



"Neyse, "

Şaşkın bir şekilde elimdeki oyun kutusuna bakıyordum.



"Huh! Ben mi korkağım. Bekle beni oyun! Sana korkak olmadığımı
kanıtlayacağım."



"Kızım yemek hazır. Eşyalarını sonra yerleştirirsin."



"Neyse, şimdi annem bağırıyor ama sana korkak olmadığını birazdan
sağlayacağım "



Elimde ki kutuyu yatağının üzerine bırakıp aşağıya indim. Annem harika yemek
hazırlamış. Şu kısa sürede. Birlikte yemeğimizi yemeye başladık. Annem hala
konuşmuyordu. Ama artık ona destek olacağımı söylemem lazımdı.



"Anne, hayatımızda ne olursa olsun ben her zaman senin yanında
olacağım. Artık ikimiz kendi hayatımızı kendiniz kuracağız."



"Kızım, biliyorum artık babam benim hayatımda olmayabilir ama o hala
senin baban. Seni ondan ayırmam. İstediğin zaman onu görebilirsin. "



"Anne? babam bunu sadece sana değil bana de yaptı. Babamı asla
affedemeyeceğim. Onu görmek bile istemiyorum. Şimdi odama çıkmak
istiyorum."



Masadan kalkıp yukarı odama çıktım. Kapıya yaslandım. Babamı düşündükçe
kalbim acıyordu ama bunları kabullenmiyordum.Oyun zamanı Yatağımın üzerindeki
oyun kutusunu tekrar elime aldım. Acaba nasıl oynanıyor? Tek başıma oynayabilir
miyim ki? Kutuyu ters çevirip arkasındaki yazıyı okudum.





«KURAL»



¤Eğer oyuna başladıysan oyun bitene kadar oynamak zorundasın.

¤Oyun zarlarla başlar.

¤Zarın yüzüne hangi sayı gelirse o sayı kadar kare ilerlersin.

¤Sen ilerledikten sonra oyun kutusu sana bir kart verecek.

¤Kartta yazanı 24 saat içinde bulmak zorundasın.

¤Eğer ki bulamazsan oyun dünyasında sana yeni bir görev verilene kadar
beklemelisin.

¤Şimdi gerçekten kendine güveniyorsan oyuna başla... Ama bil ki geri dönüş
yok bu oyunda.

°««««¤»»»»°





Ne kadar ilginç bir oyun bu. Ama böyle oyunlardan korkacak değilim. Hadi
oyun başlasın!



Kutuyu açtım. İçinden deriden yapılmış oyun haritası vardı. Onu serdim ve
kırmızı büyük zarı elime aldım. İçimde büyük bir heyecam vardı. Ve zarı
avucumun içinde sallayıp attım. Gözlerimi kapattım, heyecanla ne çıkacağını
bekledim. Ve yavaşçp gözlerimi açıp gelen sayıya baktım.



°«5»°

Şimdi ilerleme zamanı. Heyecandan elim terlemişti. Yavaşça mavi taşı 5 kare
ilerlettim.

Kutudan anında bir kart geldi. Okumaya başladım.

"Huh! Buda ne?"





Yazar Notu: Arkadaşlar
artık oyun başladı. Yeni bölüm yarın gelir. Ama size yeni bölüm gelene kadar
banada yorum gelse. Smile) Merakla yorumlarınızı merak ediyorum =))










Kalbim ritmini kaybetmişti.
Bu ne saçma görevdi. Zaten aptal bir oyun olduğu en başından beri
belliydi. Ah, Su-jin kim dedi ki sanki sana, bu oyunu oyna diye.



°°«GÖREV»°°



Güneşin doğuş yeri ve batış yeri arasında duracaksın. 5 metre 43 santim olan
çam ağacının tepesindeki kozayı alıp bu noktaya koyacaksın. Bu tırtıl kelebek
olmalı. Eğer görev 24 saat içinde yerine getirilmezse yerin 2. Dünya olacak!





~~~~~~~



Hiç uğraşamam bu saçmalıklarla. Oyunu kutunun içine koyup yatağımın altına
ittim. Hatta fırlattım desem daha doğru olur. Bavulumun içinden kırmızı,
askılı, kısa geceliğimi çıkardım ve elime alıp odamdaki banyoya girdim. Küvetin
içini sıcak suyla doldurup içine rahatlatıcı jeller koydum. Artık üzerimde bir
ağırlık oluşturan kıyafetlerimi bir bir çıkarıp kendimi köpüklü suyun içine
attım. Çok rahatlatıcı bir etkisi vardı. Uzun bir süre banyoda durduktan sonra
çıkıp beyaz, yumuşacık bornozumu giyinip kurulandım. Saçlarımı kurutmam lazım
ama çok uykum var. En iyisi böyle yatmak nasıl olsa gece kururlar.

Üzerime kırmızı saten geceliği geçirip kendimi yatağa attım.



~~~~~°°°~~~~



Çok terlemiştim. Gözlerimi açmak istiyorum ama üzerinde tonlarca ağırlık var
gibiydi. Elimde bir sıcaklık hissediyorum. Biri bana bir şeyler anlatıyor.



"Kim Su-jin, lütfen sana verilen görevi yerine getir. Yoksa çok pişman
olcaksın."



Yavaşça gözlerimi araladım. O an elimdeki sıcaklık kayboldu. Tir tir titriyordum. O aptal oyun
beynimi allak bullak etti. Rüyalarıma bile girer oldu daha ilk günden. Bedenimi
yavaşça yatağımdan kaldırıp ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim. Avuçlarımın
içini sularla doldurup yüzüme çarpıyordum.Yüzümü kurulayıp aynaya bakmamla
korktum. Yüzüm bembeyaz olmuştu. Galiba saçlarımı kurutmadan yatınca ateşim
çıktı. Banyodan çıkıp merdiven kenarlarına tutunarak mutfağa indim. Acaba annem
ilaçları nereye kaldırdı? Arkamı dönmemle masanın üstündeki ilaçları görmem bir
oldu. Ama ilaçların burada ne işi var? Annem ilaçları hiçbir zaman ortalıkta
bırakmaz. Ilaçları alıp içtim. Korkak adımlarla yukarıya çıkmaya başladım. Ama
attığım her adımdan korkar oldum. Sanki biri vardı yanımda, her adımımı takip
eden. Koşarak odama çıktım ve hemen odaya girip kapıyı kilitledim. Gözüme bir
türlü uyku girmiyordu. Ama korkudan gözlerimi açamıyordum. Sabaha kadar
uyumadım. En sonunda annem gelip kahvaltıya çağırdı. Normalde her gün iştahla
yediğim mısır gevreğini yiyemiyordum. Boğazımdan geçmiyordu.



"Su-jin ben bugün bir şirketle iş görüşmesine gideceğim. Ev temiz, sen
sadece kendi odanı temizle ve eşyaları yerleştir tatlım."



Sandalyesinden kalkıp beni öptü ve çantasını alıp evden çıktı.



Anneme "Gitme ben çok korkuyorum." diyemezdim. 18 yasıma girmeme
şurda haftalar var. Bende masadan kalkıp kendimi TV karşısına attım. Bir kaç
saat sonra kalkıp masayı topladım. Elime bir kova su ve bez alıp kendi odama
çıktım. Elime mp4'ümü alıp en sevdiğim grubun şarkılarını açtım. Big Bang
grubunun şarkılarını gerçekten çok seviyordum. Yan odaya gidip elektrikli
süpürgeyi aldım ve odamı süpürmeye başladım. Bir yandanda şarkıya eşlik
ediyordum. Süpürme işi bittikten sonra yerleri silmeye başladım. Arada bir
durup dans ediyordum elimdeki sopayla.





~~~~~~





Uyandığımda kulağımda hala müzik çalar vardı. Yere yatmıştım. Üzerimde ince
bir battaniye vardı. Annem geldi diye düşündüm. Elimdekileri kenara koyup
merdivenlerden indim. Odaları gezdim ama yoktu.



"Anne! Anne geldin mi? Nerdesin?"



Ama annem yoktu. Artık iyice korkmaya başladım. Koltuğa oturup ağlamaya
başladım. Ama ne kadar ağlarsam ağlıyım korkum azalmıyordu. Git gide artıyordu.
Lavobaya gidip elimi yüzümü yıkadım baktım karnım gurulduyo, mutfağa inip ramen
yapmaya başladım. Biraz yedim. Koltuğa yatıp annemi beklemeye başladım. Gece
uyuyamamanın cezasını şimdi çekiyorum. Kafamdaki ses





"Kim Su-jin. Verilen görevi yerine getirmelisin. Son 1 saatin
kaldı." diye inliyordu. Çığlık çığlığa kalktım. Annem karşıdaki koltuktan
kalkıp yanıma geldi. "Su-jin iyi misin? " "İyiyim anne.
Rüyaydı."

"Emin misin? Eğer hastaysan doktora gidelim." "Gerek yok ben
iyiyim. İş görüşmen nasıl geçti?" "Çok güzeldi. Bay Park hemen
başlamamı istedi. Maaşıda çok güzel. " "Senin adına çok sevindim
anne. Saatleri kaç?" "Sabah 9'dan akşam 7.30'a kadar. Şimdi gel de
saçımı saralım yarın şık olmalıyım. Amerikadan müşteriler gelecek." Oturup
annemin saçını sardım. Annem de bana yaşadığı komik olayları anlatıyordu. O
kadar yoruldum ki annemden odama çıkmak için izin istedim. Annem de tabiki izin
verdi. Onu kocaman öpüp odama çıktım. Dün gece oyuna bu saatlerde başladım.
Korkmama rağmen merakıma yenik düştüm ve oyunu yatağın altından çıkartıp saatin
dolmasını beklemeye başladım. Heyecanım git gide artıyordu.

~Son 30 Dakika~ Çok heyecanlıyım. Odada 4 dönüyorum. ~Son 15 Dakika~ Yerimde
duramamıyorum. Oyun kutusunu evirip çeviriyorum.

~Son 5 Dakika~



Avuçlarımın içi terlemeye başladı. Kalbim düzensiz bir şekilde atıyordu.





~Ve Zaman Geldi~



Birden gözlerim kararmaya başladıdı. Etrafımdaki her şey dönüyordu. En son
hatırladığım gözlerimi açamıyordum.





~2.Bölüm Sonu~



NOT: Arkadaşlar yaptığınız yorumlar beni çok mutlu ediyo. Artık 2. ana
karakterimizde oyuna girmeye başladı. Hikaye hakkındaki düşüncelerinizi
alabilir miyim? Bu bölümü diğer bölüme göre uzun yazdım.=))

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyın... Smile) Merakla bekliyorum. Eger yorumlar
cok olursa aksam yeni bir bölüm gnderebilirim =))










Gözlerimi açtığımda ajusshinin biri beni kollarının arasında sıkıca
tutuyordu. Yavaşça gözlerimi açıp kapattım. Biliyorum bütün bunlar bir rüya.

Büyük bir umutla gözlerimi tekrar açtım. Ama karşımda hala bir ajusshi
duruyordu. "Su-jin iyi misin?" "Benim burada ne işim var? Bütün
bunlar rüya dimi? Yada kamera şakası falan." "Su-jin kendine gel. O
oyunu oynamamalıydın. Seni uyardım. Ama beni dinlemedin. Bir daha bana ajusshi
deme ben o kadar yaşlı değilim." "Nasıl ya. Bütün bunlar o oyun
yüzünden mi? Olamaz, o aptal bir oyun sadece. Hem oldukça yaşlısın neden
ajusshi demicekmişim?" "Aigoo! Benim oyunum hakkında öyle diyemezsin.
Hem ben daha 19 yaşındayım." Yavaşça yattığım çimenlerin üzerinden
kalktım. Kahkaha atmaya başladım ama bana öfkeli bir yüzle bana bakıyordu. Onun
bu haline dahada çok gülmeye başladım. Birden bana bağırmaya başladı.
"Yeter, kes gülmeyi. Seni uyardım. Eğer o görevi yerine getirseydin şimdi
burada olmazdın. Bu oyunun kurallarını bile bilmiyorsun daha. Burada geçirdiğin
her 1 haftada 1 yaş yaşlanırsın. Şimdi anladın mı neden bu haldeyim. "
"Ben... Bu olamaz. Ben geri gitmek istiyorum. Lanet olası oyunuda
istemiyorum. Şimdi nasıl giderim onu söyle."



"Geri dönüş hakkını çoktan kaybettin. Şimdi beni suçlamayı bırak ve
sus."



Ağlıyordum. Onun göğsüne vura vura ağlıyordum. Beni kollarının arasına alıp
sarıldı.

"Hey meraklı. Yaşlanıcaksın diye mi ağlıyorsun.Merak etme sen her
halinle güzel olursun. Ve korkma bir çıkış bulacağım."





"Ajusshi yani oppa yani aishhh. Adın ne senin?"



Bana bakıp gülüyordu.

"Bana ajusshi hariç istediğini diyebilirsin. Emin ol oppa dersen daha
çok sevinirim."

"Aishh saçmalama sana neden oppa dicekmişim. Adın ne?"



"Choi Chul Soo "



"Hmm. Şimdi söyle çıkış nerede?"



"Çıkış yok. "



"Şuan şaka kaldıracak havamda değilim son kez soruyorum bu aptal oyunun
çıkışı nerede?"



"Ben de sana son kez cevap veriyorum. Buradan çıkış yok. Eğer bu kadar
meraklı olmasaydın şimdi burada olmazdın. Ağlamayı kes."



Bütün umutlarım teker teker yıkılıyordu. Yine de bunun bir rüya olmasını
diledim. O kadar çok uykum vardı. Sersem bir şekilde kollarımı ısıtmaya
çalışarak çimlerin üzerine oturdum. Chul Soo sımsıcak kollarıyla bütün vücudumu
sardı. Bir an ona sarılıp başımı omzuna yasladım. Chul Soo beni kucağına alıp
bir yere götürdü. Göğsü sıcaktı ve beni kendine çekiyordu. Beni yavaşça yere
bıraktı. Burası yumuşaktı. Kafamı yattığım yere doğru çevirdim. Yerde battaniye
tarzı bir şey vardı. Bir başkasınıda üstüme çekti.



"Şimdi uyu sabah kendini daha iyi hissediceksin. "



Kafamı tamam anlamında salladım. O da biraz ileriye gidip sırtını tahtalara
yaslayıp gözlerini yumdu.

Aslında gözlerinin içine bakınca genç ve tatlı bakışlarla karşılaşıyosun ama
onun bu yaşlı hali insanı şaşırtmaya yetiyorda artıyor. Üzerimdeki battaniyeyi
ve yerdekini elime alıp yanına doğru süründüm. Birini iki kat yapıp onun yanına
serdim ve içine girdim. Diğer battaniyeyi de onun üzerine örttüm. Gözlerini
açıp bana baktı. Bense sadece gülümsedim. Başımı onun dizine koyup gözlerimi kapadım.
Ve o an Tanrı'dan bir dilek diledim.





YAZAR NOTU: Arkadaşlar bugün size 2 bölüm birden verdim. Yorumlarınızı eksik
etmeyin... Ve sorularıma cevap verin. (^_^)

1) Oyunun yeni kuralını nasıl buldunuz?

2)Sizce Su-jin ne diledi?

Sorularım bu bölüm için bu kadar cevap bekliyorum...Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:46 pm

Kollarımda melek kadar güzel bir kız uyuyor. Ve ben ona doyasıya bakmak,
kokusunu doyasıya içime çekmek istiyorum.

Aradan yarım saat geçti ki ancak uyanmaya başladı. Kollarımı -rahat olsun
diye- biraz gevşettim. Mırıldana mırıldana gözlerini açıp bana "Ajusshi
" dedi. Aishh ben o kadar yaşlımıyım. Daha 19 yaşındayım. Ama o da haklı
en az 40 gösteriyorum şuan. Her şey şu lanet olası oyunla başladı. Onu sadece
eğlenmek için yapmıştım ama nerden bilebilirdim ki oyuna ilk başladığımızda
dilediğimiz bir şeyin gerçek olacağını. Burada 6 aydır hapisim. Çünkü bu oyunu
yaparken 2. Dünya'ya bir çıkış koymadım. Hepsi benim hatam ve Su-jin benim
yüzümden burada. Onu buradan kurtarmanın bir yolu olmalı. Aslında ben onunla
bir ömür yaşarım ama o beni bu halimle neden istesin ki? Göğsüme vura vura
ağlıyordu. Acaba geride kimleri vardı? Annesi,babası, belki kardeşi ve bu
güzelliğe karşı koyamayacak bir sevgilisi. Döktüğü gözyaşları onlar için mi?
Onu kucağıma aldım ve kendi yaptığım barınağa götürdüm. Kendi yattığım yere onu
yatırdım ve üstünü örttüm. Kendim de onun yakınına onu rahatça izleyebileceğim
bir yere geçip sırtımı tahtalara yasladım ve gözlerimi kapattım. O uyuyunca
açıcaktım. Sonra üstümde bir sıcaklık hissettim. Örtülerden birini iki kat
yapıp hemen yanıma uzandı. Kafasını dizlerime koydu. Diğer örtüyüde üstüme
örttü. Bana bakıp gülümsedi. Sonra bakışları gökyüzüne kaydı. Burada her gece
milyonlarca yıldız olur gökyüzünde. Ama anlaşılan o ki yıldızın biri merakına
yenilip yeryüzüne benim dizlerime düşmüş. Ve ben o yıldızı gökyüzüne ait olduğu
dünyasına geri göndermek zorundayım. Çünkü o yıldız gözlerimin önünde solsun
istemem.



SU-JIN



Ah Tanrım ben neler yapıyorum. Dizlerinde yatmakta nereden çıktı. Ben ki
erkeklerden nefret eden Su-jin. Ama o yanımdayken ne korkuyorum ne de üşüyorum.
Bana huzur veren bir yönü var. Özellikle gözleri. Ben ağladıkça ağlama der gibi
bakıyor. Gökyüzünden bir yıldız kaydı. Bir dilek tutuyorum. Gerçekleşmeyeceğini
bile bile.



"Choi Chul Soo eski haline geri dönsün."

Dileğimide diledikten sonra gözlerimi kapadım.



~~~~~~



Ya çok dar burası. Sıkıştım resmen.



"Kolunu üstümden çeksene."



Ne kolu üstümde mi? Ben niye öyle dedim. Gözlerimi açıp yanıma baktım.
Aigoo! Yanımda bir çocuk yatıyor. Korkudan altıma yapıcam neredeyse. Ağlamaya
başladım.

"Ajusshi, nerdesin?Imdat!" diye bağırıyordum. Yanımdaki çocuk
tatlı bir sekilde gözlerini ovuşturarak bana baktı.



"Su-jin ne diye
bağırıyorsun? Burdayım ya."



"Ajusshi yani oppa ya
kimsin sen? Chul Soo nerde? Ne yaptın ona?"



"Su-jin iyi misin? Bak korkutma beni. Benim Chul Soo. "



Ellerimi ona doğru uzattım.
Elimi yüzünde gezdirmeye başladım. Ben ona şaşkın bir şekilde bakıyordum. O
ise bana hem şaşkın hem de gülen gözlerle bakıyordu. O Chul Soo olamaz değil
mi? Ama gözleri aynı onun gibi.

Elimi pürüzsüz yüzünden çektim ve konuşmaya başladım.

"Oppa şey... Chul Soo.
Dileğim gerçek oldu."



"Dilek mi? Ne diledin?"



~4.Bölüm Sonu~



Arkadaşlar yorumları ve beğenileri bekliyorum. Bugün yeni bölüm göndermeye
çalısacağim Smile)










SU-JİN



Chul Soo bu halini görse sevinçten havalara uçar.Ama bir sürpriz yapmalıyım
ki daha çok sevinmeli.



"Burada göl falan var
mı?"



"Ne yapıcaksın?"



"Yıkanıcam ."

Birden eliyle gözlerini kapadı.



"Şey... Imm... İleride
var. "



"Tamam hadi beni
götür."



"Ben mi? "

Şaşkın şaşkın bakıyodu. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Onu elinden
tutup çektim.

Birden durdu ve ellerimize baktı. Ben de hemen onun elinden çektim kendi
elimi. Hızlı bir şekilde yürüyerek gölün kıyısına kadar getirebildim onu.



"Hey, gözlerini kapat."



Utangaç bir şekilde bakıp dediğimi yaptı. Onu sırtından göle doğru ittim.



"Şimdi aç gözlerini."



"Su...Su-jin sen... Beni mi diledin?"



"Ben...ben."



Ben daha birşey diyemeden beni kollarının arasına alıp döndürmeye başladı.
Aigoo! Bu çocuk beni kalpten götürür. Gülümseyip duruyordu. Bende fırsattan
istifade onu incelemeye başladım. Boyu benden uzundu. Kestane rengi saçları
vardı. Gözleride saçlarıyla aynı renkteydi. Ama gözleri bambaşkaydı. Sürekli
içi gülüyordu. Çok güzellerdi.

Saçları dümdüzdü ama uçları hafif bir şekilde yukarı kıvrılmıştı. Dudakları
hafif pembe bir renkteydi. Cildi ise hafif bronz bir tendeydi ve pürüzsüzdü.
Ben erkeklerden hatta babamdan nefret ederken nasıl ona karşı koyamıyordum.
Beni durdurdu ve yanağıma o küçük pembe dudaklarından bir öpücük bıraktı.



"Karnın acıktı mı?"



Elimi karnıma götürüp

"Sanırım evet."

Birlikte ormana doğru yürüdük. Burada devasa boyda ağaçlar vardı ve hayvan
sesleri geliyordu. Chul Soo önden gidiyordu. Ona yetişmek için resmen koşmam
gerekiyordu. Birden durdu ve ben de kafamı onun omzuna çarptım. Canım çok
yanıyordu. Kafamı kaldırıp ona doğru baktığımda o hep gülen gözlerde bir korku
vardı.



"Merak etme ben iyiyim."

"Çok özür dilerim ama senin arkamda ne işin vardı?"



"Ben korktum o yüzden..."

"Aigoo! Kaç yaşında kız olmuşsun hala korkuyor musun?"



"Yeter ya iyi ki bir korktuk dedik hemen dalganı geç. Ben kendime yemek
aramaya gidiyorum. Seni daha fazla çekemicem."



Onu dinlemeden ormanın içine doğru yürüdüm. Arkamdan "hava kararmadan
geri dön" diye bağırdığını duydum ama onu takan kim. Ona o kadar
sinirliyim ki yaptığımız iyiliğin karşılığı bu olsa gerek. Önüme gelen taşa
vuruyordum.





CHOİ CHUL SOO



Aissh ben ne kadar aptalım ona nasıl bağırabildim. Ya ormanda başına bir şey
gelirse. Ben ne yaparım o zaman. Barınağın oraya geri dönüp okumu ve yayımı
aldım. Yavaş ve sessiz adımlarla ormanda yürümeye başladım. Avlarımı kaçırmak
istemiyordum. Ama buradaki ilk günlerime bakacak olursak av işinde oldukça
geliştim. Bugün ona güzel bir ziyafet hazırlamalıyım ki beni affetsin. Ve o an
bir sülün kuşu gördüm. İnce parmaklarımın arasındaki oku bıraktığım gibi sülün
yere düştü. Onu alıp hasırdan yapılmış çantanın içine attım. Aklım ondaydı.
Acaba şu an ne yapıyordu. O güzel gözlerini görmek onu tekrar öpmek istiyordum.
Sık ağaçların olduğu yere girip biraz ot ve turp topladım. Hava hafiften
kararmaya başladı. Barınağa gidip ateş yaktım. Avladığım kuşları ucu sivri bir
sopaya geçirip ateşin üzerine dizdim. Hava soğudu. Örtünün tekini kendi

üzerime aldım ve beklemeye başladım. Hava kararmasına rağmen hala
gelmemişti. Oturduğum yerden kalktım ve ormanın içine doğru yürüdüm. Bir taraftan
da bağırıyordum. Bir çıtırtı duydum. Uçurumun oradan geliyordu ses. Koşarak
oraya gittim.





NOT: Beğeniler azaldı mı? Sırf siz istiyosunuz diye günde 2 bölüm veriyorum.
Lütfen Beğen+Yorum =))
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:46 pm

Ses uçurum kenarından geliyordu. Koşarak oraya gittim. Ama ne Su-jin'i
gördüm ne de başka bir şey. Ağaçların arasında gezinmeye başladım. Su-jin
yerdeydi. Elindeki çakıl taşlarıyla ateş yakmaya çalıştığı her halinden
belliydi.Oturduğu yerin hemen yanında avuç dolusu çilekler vardı. Chul Soo çok
endişelendi.



"Su-jin o çileklerden yedin mi?"



Titremekten sesi çıkmıyordu.





"Ha...yır. Chul Soo ü...şü...yorum..."



Ona iyice yaklaştım. O küçük narin bedeninin etrafını sardım. Soğuktan
dişleri birbirine çarpıyordu. Ah Tanrım onu nasıl bırakabildim.



Omuzlarından tutup yüzünü karşıma getirdim. Gözleri kapanmıştı. Rüzgar hala
uğuldayarak esiyordu. Onun o yumuşacık,ipek saçlarını dağıtıyordu. Onu kucağıma
aldım. Başımı eğip alnından öptüm. Cayır cayır yanıyordu. Hızlı adımlarla
etrafı tahtalarla çevrili, yüksek ve geniş barınağın oraya doğru yürüdük. Ona
bir şey olcak diye çok korkuyorum. Üstü başı ıslak ıslak. Onu hemen örtünün
üstüne yatırdım. Bir taraftanda kendi kendime konuşmaya başladım.

"Bu kadar çabuk pes edemezsin. Inatçı keçi hem neden gittin ki. Her an
her dakika yanımda olamaz mısın? O güzel gözlerinle bana bakıp gülemez misin?
Evde tek başınayken yaptığın gibi bana şarkı söyleyip dans edemez miyiz?
Aslında senin hakkında her şeyi bilmek istiyorum ama bakalım sen isteyecek
misin beni, seni istediğim gibi. Ne olur bana kızma.

Bütün bu oyun benim yüzümden oldu ama seni tanıdığım için çok mutluyum ben.
Ben galiba... seni...seviyorum Su-jin. Bu kadar kısa sürede nasıl oldu
bilmiyorum ama ben sana aşık oldum."



Başımı önüme eğmiş gözlerimden akan yaşların toprağa düşüşünü izliyordum.
Konuşmaya başladı. Bende gizlice gözyaşlarımı silip elini tuttum. Hala
titriyordu ve ben bir şey yapamıyordum.





"Ch...chul...soo b...ben... üşü..yorum..."



Onu yattığı yerden doğrultup sıkıca göğsüme bastırdım. Kıyafetleri
sırılsıklamdı. Ama neden? Bugün yağmur yağmadı ki. Elimle omuzlarından tutup
kendimden biraz uzaklaştırdım. Sonra gömleğimi çıkartmaya başladım. Ben
kıyafetlerimi çıkartırken bütün gücüyle bana bağırırdı.

"Ya pis, fırsatçı, adi, sapık ben bu haldeyken benden yararlanmayı
nasıl düşünürsün."



Onu duymamaya çalışıyordum. Bana ne kadar kızarsa kızsın bunu yapmalıyım.
Yavaşça pantolonumu da çıkarttım. Altımda şort vardı, üstümdeyse hiçbir şey
yoktu. Dizlerimin üstüne çömelip karşısına geçtim.



"Hadi çıkart üstündekileri."



"Ölürümde çıkartmam adi sapık."



"Su-jin beni deli etme. Çıkartıyor musun yoksa ben mi çıkartıyım? Sen
seç?"



Zoraki üstündekileri çıkarttı. Eliyle vücudunu örtmeye çalışıyordu. Battaniyeyi
kucağına atıp "bununla daha iyi kapatırsın" dedim.

Sonra onun kıyafetlerini alıp ateşin yakınına serdim kurusunlar diye. Yanına
gidip tekrar oturdum. Başı önüne düşmüş yine titriyordu. Çıkarttığım gömlek ve
pantolonu alıp giydirdim. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Gömleğin
düğmelerini iliklemek için ona doğru biraz eğildim. Şimdi bütün kokusunu içime
çekebiliyordum. Yüzü o kadar yakındı ki düşünmeden edemedim.





"Öpsem kızar mı? O kadar masum ve şirinki yüzüne baktıkça bakasım
geliyor. O küçük burnu

bile çok sevimliydi. Yüzü hafif oval şeklindeydi. Bembeyaz bir teni vardı.
Gözleri altın sarısı ve kahverengi karışımı bir renkti. Saçları uzun ve düzdü.
Arada bir gözünün önüne düşen perçemi vardı." Şu an olduğu gibi. Elimi
yüzüne yaklaştırdım. Bakışları ürkek bir ceylanın bakışları gibiydi. Elimle
gözünün önündeki perçemi çektim. Sonra saçlarını topuz olcak şekilde başının
üstünde topladım ve ince bir çubukla tutturdum. Şaşkın ama bir o kadarda tatlı
bakıyordu. Onu omuzlarından tutup yatırdım. Tam kenara doğru gidip oturcaktım
ki.



"Gitme... Ben hala üşüyorum yanımda kal."dedi.

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutucaktım neredeyse. Yavaşça yanına sokuldum.
Kalbim davula vurulan her bir toprak gibi güm güm atıyordu. Karnımdan kalbime
karıncalar tek şerit yol almışlardı bile. Ben kalbimden gelen sesleri duymasın
diye ondan uzak dururken o bana inatla daha çok yaklaşıyordu. Elini karnımın
biraz üstüne koyup sarıldı. Başınıda kalbimin tam üstüne koydu. İşte şimdi
bütün foyam ortaya çıkacaktı. Ne vardı başını başka bir yere koysa. Kalbimin
onun için ne kadar da hızlı attığını hatta sadece onun için attığını
anlayacaktı. Bana daha da sıkı sarılıp şok geçirmemi sağlayacak bir soru sordu.





"Chul Soo sana oppa diyebilir miyim?"





Not! Uzuun bir bölüm yazdım ve buna karşılık uzuun yorumlar beklerim.Smile)

°°°«YORUM+ BEĞEN»°°°
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:46 pm

Aman Tanrım! Kesinlikle rüya bu. Yoksa bana "sana oppa diyebilir
miyim?" diye bir soru sormadı.



"N..ne?"



"Hani sen benden büyüksün ya sana oppa diyebilir miyim?"



"Ne istiyosan onu de."





Arkamı döndüm ve acıyan kalbimi sakinleştirmeye çalışarak uyumaya çalıştım.
Ama imkansız olmuyordu. O bana bu kadar yakınken, kalp atışlarını, nefes
alışını hissederken nasıl sakin olabilirdim ki. Kollarını yavaşça belime sardı.
O pamuk gibi yumuşak elleri çıplak(yarı çıplak yanlış anlaşılmasın Razz)
vücudumda hissettikçe karnımdaki kazan biraz daha fokurduyordu. Benimle
konuşmaya çalışıyordu. Ama uyumuş numarası yaptım. Sanırım korkuyordu. Bana
daha da sıkı sarılıyordu.



"Oppa... Uyudun mu? "



Uyuyormuş gibi yaptım. Garip garip sesler çıkartarak ona doğru döndüm.
Sanırım çok yakındı yüzlerimiz birden "Huh!" dediğini duydum. Kalbi
daha hızlı atıyordu. Gülmemek için zor dayanıyordum. Ben onu biraz daha
şaşırtmak isterken o beni şaşırttı. O ince parmakları yüzümde geziniyordu.
Keşfe çıkmış bir kaşif edasıyla. Her bir noktaya dokunmak ister gibiydi. Bende
onun yerinde olmak istiyordum. O melek yüzünün her bir noktasına dokunmak
istiyordum. Peki neden böyle yapıyordu? Yoksa beni seviyor muydu? Kulağıma
doğru o ince nefesiyle fısıldadı.



"Sakın beni bırakma. Ben..."



Sen...sen ne? Hadi söyle. Seviyorum de ne olur.



"Ben...ben...nese tatlı rüyalar."

Bana biraz daha yaklaşıp yanağımdan öptü. Ya ne vardı söyleseydin.



Tanrım biri fotoğrafımızı çeksin. Bu an ölümsüzleşmeli. Ki benim için zaten
ölümsüzleşti.





~~~~

SU-JİN



Ah tanrım nasılda uyumuşum. Omooo! Bu ne? Resmen yapışık ikizlere
benziyorduk. Kollarını kaçıcakmışım gibi sıkıca sarmıştı. Ama çok tatlı
uyuyordu. Saçlarına dokunmaya başladım. Saçları nasıl desem...ipek kadar
yumuşaktı. Yüzümde aptal bir gülümseme. Parmaklarımı saçlarının arasından
geçiriyordum. Ah tanrım bu vücut 19'luk bir çocuk için fazla ilgi çekici değil
mi? Göğsü ve karın bölgesi kaslıydı. Çok sert görünüyordu. Dokunup dokunmamak
arasında kararsız kaldım. Aisshhh! Ne düşünüyorum ben ya. Su-jin kendine gel
sapık mısın kızım sen? Tekrar saçlarıyla oynamaya başladım. Kıpırdanmaya
başladı. Hemen gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum. Sanki yaptığım şeyi
anlıcakmış gibi. Onun uyandığını anlayınca gerinerek kalkmaya çalıştım. Yeni
uyanmış izlenimi vermeye çalışarak. Aigoo! Ben ne yaptım? Of Su-jin of. Neden
bu kadar sakar olmak zorundayım. Gerinirken dirseğimle gözüne geçirmiş
bulunmaktayım. Hemen doğruldum ve sesimi küçük çocuklar gibi yaparak konuşmaya
başladım.



"Oppaaa! Kızma ne olur. Bilerek olmadı."





CHOİ CHUL SOO



Ben sana nasıl kızarım. Şu çocuk haline. Ama gözümü oydun resmen. Senin
dirseğin kemik mi beton mu? Gözümü açamıyordum.



"Ahhh... Çok acıyo..."



"Özür dilerim gerçekten."



Dizlerinin üstünde durup elini gözüme tuttu. Aissh. Gözümün acısından değil
ama şimdi kalpten gidicem. Ben bu gömleğin bütün düğmelerini kapatmamış mıydım?
Resmen yarısını açmış her yeri görünüyordu. Çıldırcam şimdi burada kimse olmaya
bilir bizden başka ama benim karşımda da böyle durmamalı. Daha ona açılamadan
beni öldürmek mi

istiyor bu kız anlamadım ki.



"Ben en iyisi sana kıyafetlerini getiriyim "



"Tamam..."



Gidip kıyafetlerini aldım ve ona uzattım. Yavaşça gömleğin kalan düğmelerini
açmaya başladı.



"Dur! Yapma!"



Hemen ellerimle gözlerimi kapattım ve usulca arkamı döndüm.



"Tamam ben hazırım. Sen giyincek misin?"



Birden vücuduma baktım. Sonra onun elinden pantolonumu alıp giyindim.
T-shirt ümü katlayıp bir kenara koydum.



Birlikte ormana doğru yürümeye başladık. Nerede tehlike var onunla
uğraşıyordu.

Ağaç kütüklerinin üstünde tek ayak yürümeye çalışıyordu.



"Dün gece üstün neden ıslaktı?"



"Şey...ben sana balık tutmak istemiştim. Ama ayağım kayınca göle
düştüm. Üstüm başım ıslandı."



"Neden hemen yanıma gelmedin?"



"Yolumu bulamadım."



"Bundan sonra yanımdan bir an bile ayrılmayacaksın. Tamam mı?"



"Tamam oppa."



Bu sefer yanıbaşımda yürüyordu.

Dikkatli bir şekilde yüzüme bakıyordu.





"Ne var ne bakıyorsun öyle. Hem ben trene mi benziyorum."





"Sen bu ormana ne zaman geldin? "

"Tam tamına 6 ay önce."



"Peki, nasıl oldu? O oyun dünyanın her yerinde satılıyor mu
yoksa?"



"Su-jin o oyundan tek bir tane var. Şu an annenin ve senin kaldığın ev
benim. Yani üstünde uyuduğun yatağa kadar."



"Yoksa sende mi evde buldun oyunu?"



"Su-jin o oyun benim."



"Nasıl yani?"



"Ailem ben çok küçükken öldü ben evde teyzemle kalıyordum taki o da
beni bırakıp gidene kadar. 10 yaşımdan bu yana hiç birini görmedim. Ailem
olmadığı için devlet bana para veriyordu. Artık her an, her dakika
yalnızdım."



"Ama artık ben varım yalnız değilsin.



"Bir gün okulda proje verdiler.Hepimiz bir oyun tasarlayacaktık. Bendd
bu oyunu yaptım.Sonra ne olduysa bu oyun gerçek oldu. Hem ben hem de sen buraya
tıkılıp kaldık. Ama artık oyun benim kontrolümde gerçekleşmiyor."



"Ne yani bütün bunlar senin yüzünden miydi? Ahh, inanamıyorum. Her şey
senin yüzünden oldu ve sen bunu bana daha yeni söyledin."



"Su-jin özü..."



Daha sözümü bile bitirmeden bana bir tokat attı. Ağlaya ağlaya bağırmaya
başladı.



"Senden nefret ediyorum."

"Ben sana güvenmiştim. Erkeklerden bu kadar nefret ederken seni
onlardan farklı tutmuştum. Meğer çok yanılmışım. Hayatımı mahveden biri için bu
sevgi fazla. Şimdi sen! Bir daha yaklaşma bana.



"Su-jin ben sen..."



"Sus! Bundan sonra sana inanmamı bekleme benden."





Not: Bu bölüm gerçekten uzundu. Sanırım yorum hakettim Smile) Ya lütfen yorum
yapında biraz moralim düzelsin onları okudukça...Moralim çok bozuk
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:46 pm

Chul Soo



Tahmin etmeliydim böyle olacağını. Ama ondan bir şey saklayamazdım da. Tokat attığı yer değildi acıyan,
kalbimdi. O bunu anlamasada ben onu gerçekten seviyordum. Kalbim resmen o
buraya geldikten sonra atmaya başladı. Her bir kalp atışı onun adını yankı
yapıyordu, bütün hücrelerimde. Önüne diz çöküp yalvarmaya başladım.



"Ne olur beni affet.
Oyun isteğim dışında gelişti. Oyunu ilk başta ben yönetiyordum ama sen bu oyuna
başlamadan önce bütün bu yönetim elimden aldı. Her gün ruhumla kendi evime
gelip bakardım. Ama bir gün geldiğimde karşılaştığım manzara beni can evimden
vurdu. Ama beni anlamadın. Seni ilk gördüğümde başını arabanın camına dayamış
uyuyordun."

O kadar güzel uyuyordun ki. Sırf sen o oyunu oynayıp buraya gelme diye çok
çabaladım, çok ısrar ettim ama sen beni dinlemedin. Şimdi bunların tek suçlusu
ben miyim? Söyle bana..."



"Beni uyaran ses sen miydin?"



"Evet hemde defalarca."



"Eğer böyle bir şey olacağını söyleseydin şu an burada olmazdım. "



"Hala beni mi suçluyorsun?"



"Evet çünkü senin yüzünden buradayım."



"Peki, ayrılalım o zaman. "



"Nasıl yani?"



"Sen yoluna ben yoluma. Her şey benim yüzümden oluyor ya gör bak tek
başına ne yapıcaksın. Eğer yapamayıp gelip özür dilersen seni
affedebilirim."



"Ben mi özür dileyeceğim? Hıh! Daha cok beklersin."





Ben niye böyle dedim. Şimdi gider alır başına belayı. Onu nasıl korurum
şimdi ben?

Arkasını döndüğü gibi gitmeye başladı. Aissh! Bi kere uyum sağlasan olmaz
değil mi?





~Su-jin~





Ben ona nasılda bağlanmışım. Tek güven bulduğum yer yanı başıydı ama
istemiyor beni. Ona neden güvendiysem. Erkek milleti hepsi aynı değil mi? Ya
ağlamak istemiyorum ama bu gözyaşları beni dinlemiyor. Yoksa onun için değil O
aptal için gözyaşı mı dökülürmüş. O beni hatta bir damla gözyasımı bile
haketmiyor. Ama çok canımı yakıyor sebebini anlamasam da. Yavaşça kollarımı
falan koklamaya çalıştım. O kadar sarılmaya belki o güzel kokusu bana da
sinmiştir diye. Ama nafile. Ne kokusu ne başka bir sey derken. Gömleğimin
kolunda onun saçını buldum. Ama bir telcik.(Very Happy)



Elimin içine alıp okşamaya başladım.

Onun o bir tel saçını koklarken aklıma bana sarılıp uyuduğu geldi. Sonra
benim yüzünün her bir noktasına dokunduğum. Ama neden böyleyim bilmiyorum. Aşık
oldun demeyin sakın çünkü aşka inanmam ben. Gerçek aşk diye bir sey yoktur.
Sadece kalp kırıkları vardır. Bunu isteyen kim?

Ama belki o AŞKIN MUCİDİ olabilir. Bana aşkı bulur ve o güzel kalbiyle bana
sunar.





Git git bitmiyordu yol. Ama nereye gittiğimi bile bilmezken daha.

En sonunda bir ağacın dibine oturdum. Derin bir nefes almak için oksijeni
var gücümle içime çektim. Tam o sırada kafama bir sey hopladı. Hemde ağır bir
şey . Belki ağacın bir parçasıdır diye elimi kafama

götürdüm. Ve ardından kocaman bir çığlık. Aaaa diye bağırmam gerekirken
"Chul soo" diye bağırdım. Of simdi gelir dalga geçer. Dakika 1 gol 1.
Hemen işin düştü dimi? Korkudan konuşamıyordum. Gözümden akan yaşlar hızına hız
katmıştı. Sesim çıkmıyordu.

Dizlerimin üstüne çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Elimi kafama götürünce
oradakinin bir canlı olduğunu anlayınca onu alıp ağaca fırlattım.

Yerde öylece yatıyordu. Daha da korktum. Şimdi ben onu öldürdüysem katil mi
oldum?





~Chul soo~



Ya ben onu nasıl gönderirim diye kendime kızarken arkasına bakmadan gitti.
Benden bu kadar mı nefret ediyor yani? Ben onun bir harf demesine sevinirken o
adımı söylüyordu ve kalbimde şimşekler çakıyordu. Aptal kız battaniye bile
almamış. Elime battaniyeyi alıp bakmaya başladım. Biz iki gecedir bir
battaniyenin altında beraber mi uyuduk? Ama beni bırakıp gideceğini bilseydim
ona daha sıkı sarılır kokusunu daha çok içime çekerdim. Onun yüzüme
dokunuşları, o ince parmakları aklıma gelince içim bir hoş oluyor. Yüzümde
aptal bir gülümseme onu benim kıyafetlerimin içindeki halini düşündüm. Hele
sabah ki düğmeler. Aisshh!



Sapık mısın oğlum sen? Kafama bir tane vurdum ve ayağa kalktım. Kalkmamla
Su-jin'im in çığlığını duydum. Hemde Chul Soo diye bağırıyordu.Koşarak onu
bulmaya çalıştım, bir taraftanda "Su-jin" diye bağırıyordum. Ama
cevap yoktu. Bende sesleri dinledim. Ileride ağlıyordu sanırım. O kadar hızlı
koşuyordum ki Avrasya koşusuna katılsam kesin 1. olurum.

Sonunda onu buldum. Bir ağacın dibine çökmüş, bası dizlerine kadar eğilmiş
elleriyle saçlarını yoluyordu. Gidip ellerini tutup kendi ellerimin içine aldım
ellerini. Bir şeyler mırıldanıyordu.





"Ben...ka...til... oldum."



"Evet sen bir katilsin çünkü beni aşkınla öldürüp cennete
gönderdin."



Burnunu çekerek ağlıyordu. Ellerini kalbimin üstüne koydum.

"Sen yokken kalbim atmıyor. Kalbim sensin bir tek. "



Sonra ona doğru yaklaşıp o ince dudaklarına bir buse bıraktım.





~°°°~8.Bölüm Sonu~°°°~





Hey canlarım! Nasıl buldunuz? Herkesten yorum bekliyorum. Dün y.b gnderemdm
ö.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:47 pm

SU-JIN





Kafayı yemiş olmalıyım. Bu gördüklerim birer hayal. Yoksa Chul Soo beni
öpücek falan imkansız. Yhaaa! Nasıl bir hayal bu bitmedi gitti. Görüntüm ve
düşüncelerim zıtlık içerisinde etrafa poz veriyorlardı. Gözlerimden yaşlar akıyor,
kalbimde havai fişekler patlıyor. Elimi tutup kalbinin üstüne koydu.



"Hey! Nasıl hızlı atıyorsun farkında mısın?"





Bir aptal gibiydim. Hala daha yaşadığım şoku üstümden atamadım ve
konuşmalarım gitgide saçmaladı.





"Manyak mısın? Güm güm atan ben değilim kalbin."





"İşte, benim kalbim sensin. Merkezisin hatta. Bunca zamandır kulakların
sağır mıydı yoksa?"





"Neden sağır olcakmışım?"





"Kalbimin sadece senin yanında bu kadar sesli attığını duymuyor musun
yoksa?"





"Chul soo sen..."





"Evet, ben sana aşığım. Hadi, sıra sende sen itiraf et şimdi. "





"Aigoo! Ne itirafı? Nerden çıkartıyosun bunları?"





"Aisshhh. Beni sevdiğini söylesene işte."





"Ben mi seni seviyorum? Hah güldürme beni."





"Yhaa bilirim ben seni. Şimdi söyleyemiyorsun. Ama ben biliyorum Geçen
gece yüzümü okşadığını biliyorum."





"Yüzüne...yaprak düşmüştü. Ben onu aldım."





"Her bir noktasına mı? Özellikle..."



"Özellikle ne?"





"Dudaklarıma."





Dudaklarını ona doğru uzatmış pis pis sırıtıyordu. Ne kadarda tatlıydı
böyle. Kendimi topladım ve ona ciddi bir şekilde cevabımı söyledim.





"Bence aşk diye bir şey yoktur. Ben var olduğuna inanmam. Bu yüzden
önce aşkın olduğuna inanmalıyım. Eğer AŞK'ın MUCİDİ olursan, bana aşkı bulursan
seni svdiğimi anlarım ama şimdi değil. "





"Ben Aşk Mucidi değil Aşk'ının Mucidi olmak istiyorum. "

"Bana aşkı senin öğretmen lazım. Ama bu hemen olmaz, bize zaman
lazım."





"Yani sen bir nevi kabul ediyorsun teklifimi."





"Nedense teklifte bulunduğunu hiç hatırlamıyorum. "





"Peki, sen istedin."





Yha ne yapıcak bu çocuk yani aşk'ımın mucidi. Bana yaklaştı ve öpmeye
başladı. Ama ona istesemde bir karşılık vermedim. Ona karşılık vereceğim gün
aşka inandığım gün olacak. Istemesemde yavaşça kendimden uzaklaştırdım.





"Chul soo ben onu öldürdüm. "





"Sincapı mı?"





"Evet, kafamın üstünde durunca bende onu alıp fırlattım."





Sincapın yanına gitti. İki parmağını sincapın göğsünün üstüne koydu.Kalp
atışlarını kontrol ediyordu.





"Nefes alıyor mu?"





"Bilmiyorum. Hem almıyorsa ne yapacaksın suni tenefüs yapmamı isteme
benden.Hani sen olursan tamam ama bir sincap için asla."





Sincap yavaşça gözlerini açtı. Ayağa kalkıp yürümeye çalışıyordu ama sanırım
ayağına bir sey oldu. Ağlayarak yanına gittim ve onu elime aldım. Buna nasıl
cesaret ettim bilmiyorum ama yaptım işte. Tüylerini okşayarak özür diledim.

"Chul soo ayağı yaralanmış. Ona pansuman yapalım."





"Tamam onu barınağa götürelim ama sende üzme kendini sana söz veriyorum
o minik sincabı iyileştiricem."





Barınağa doğru ilerledik. Chul soo birden kolunu omzuma attı.





"Yha Chul soo çek şu kolunu. Bana ispatlamadan olmaz."





Kızgın ama başarıcam edasıyla bana bakıyordu. Bense gülmemek için kucağımdaki
sincaba bakıyordum. Barınağa gelince onu yere bıraktım. Chul soo elinde otlar
ve sazan saplarıyla yanıma geldi. Birbirine benzeyen birkaç yaprağı taşla ezdi.
Sonra sincabın ince bacağına koyup sazan saplarıyla ip gibi bağladı. Sincap
şimdi seke seke yürüyebiliyordu. Bizde ona bakıyorduk. Zaten ayakları
minicikti. Chul soo elinde iki parça etle geldi. Birini bana uzattı. Tabi bende
açım ya kıtlıktan çıkmış gibi yiyordum.





"Su-jin yavaş ol seni gören sülünler nesilleri tükenecek zannetçekler.
Onları bu kadar iştahla yersen."





"Ne sülün mü?"





Ağzımdakileri dışarı püskürdüm. Ne yani ben şimdi kuş mu yedim? Olamaz...





"Su-jin ne oldu?"





"Ben kuş yemem.

"Ama burada başka ne yiyebilirsin ki? Ceylan yer misin? Bir dahaki ne
onu avlarım."





"Sakın ceylan avlama."





"O zaman bunları ye."





Başımı tamam anlamında salladım.





"Özür dilerim sülüncükler. Ama buradan bir çıkayım size hep yem
getireceğim."





Kafamı yana çevirdiğimde Chul soo'yu gülerken gördüm.





"Ne var? Ne gülüyorsun, komik mi?"





"Evet hem de çok."



Hala gülmeye devam ediyordu.





"Ben senin palyaçon ve ya oyuncağın değilim.Benden bu kadar zevk
aldığını bilmiyordum."



"Su...su...su-jin buda nereden çıktı?Ben sadece güldüm. "





Arkamı döndüm.





"Eğer senin aşkın buysa geri al ben istemiyorum."





"Beni yanlış anladın. Ben asla seni öyle görmedim."





Başını öne eğmiş ellerini yere koymuş başını sallıyordu. Şimdi gülme sırası
bende.Kahkaha atmaya başladım. Galiba biraz fazla abarttım ama o yüzündeki
ifadeye değerdi.





"Bana gülersen bende sana gülerim."





"Yhaa. Su-jin kalbime iniyordu."





"Çok mu korktun?"

Hala gülüyordum. Bana doğru yaklaştı. Yha kahretsin yine öpücek. Gözleriyle
dudaklarıma baktı.

Kalbimin ritmi bozuldu. Gülmeyi bırakıp ona bakıyordum. O ise her an bir
santim daha yaklaşıyordu. Yhaa. Olamaz hıçkırık tuttu. Gülerek yüzünü benden
uzaklaştırdı.

Bende kafamı önüme eğip hıçkırığımın kesilmesini bekledim.





"Merak etme. Sen beni kabul edene kadar seni öpmeyeceğim.Ama beni çok
bekletme"





Kafamı kaldırıp ona gülümsedim.



"Seninle bir oyun oynayalım mı?"





"Tamam, ne oynayacağız?"





"Birbirimizi yakından tanımak için soru soracağız sırayla. Ben sana
soracağım, sen cevap vereceksin.Sonra ben sorduğum soruya kendim cevap
vereceğim. Sıra sana geçecek. Ama tek kural "dürüst"olmak."





"Tamam, ilk sen başla."





"Chul soo bu zamana kadar kaç kişiyle çıktın."



"Imm. 50 yok, 80 değil.Şaka şaka sadece 1 kişi."



"Ben hiç çıkmadım."



"Şu an bana karşı az da olsa sevgi var mı?"



"Evet!"





"Benimde var ama az değil çok, sevgi değil aşk."



"En sevdiğin renk ne?"



"Gözlerin."





"Yha renk dedim."



"Tamam gözlerinin rengi."



"Benim mavi."





"En sevdiğin film ne?"



"A Millionaire's First Love."

"A Moment To Remember."





"En sevdiğin müzik grubu kim?"



"Big Bang"



"Benimde."



Ben onun gözlerine o benim gözlerime bakıyordu. Birden yağmur yağmaya
başladı. Beni kolumdan çekip barınağın altına geçirdi. Oraya yağmur gelmiyordu.





"Buraya ilk defa yağmur yağıyor. Bir şeyler olacak."



Gök gürlemeye başladı.Korkuyla Chul Soo'ya yaklaştım.





"Korkma ben yanındayım."





Birden nereden geldiği belli olmayan bir ses duyduk.





"OYUN BAŞLASIN!"



Aynı anda birbirimize çevirdik bakışlarımızı.





~9.Bölüm Sonu~





Not: Bu bölüm nasıldı? Hoşunuza gitti mi? Uzun yazdım. Ve istediğiniz oluyor
oyunlar başlıyor.Yorumları ve beğenileri bekliyorum.

Ama en çok yorumlarınızı. Smile)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 11:47 pm

10. Bölüm





Şaşkınca birbirimize bakıyorduk. Yoksa burada bizden başka insanlarda mı
vardı? Chul soo'ya iyice yaklaştım. Yağmur hala yağıyordu. Yağmur damlalarının
düştüğü her bir yerden buharlar çıkıyordu. Sanki yağan kar değilde ateş
parçasıydı.





~Yazarın Dilinden~





Onlarla konuşan adam bu sefer onlara gülüyordu. Chul soo onun bu haline çok
sinirlendi. Barınaktan çıkıp bağırmaya başladı. Ama daha istediğini
söyleyemeden

yere düşüp inlemeye başladı. Su-jin onun bu halini gördükçe daha da
korkuyordu. Yerinden fırlayıp Chul Soo'nun yanına gitti. Vücuduna düşen her bir
yağmur damlası derisini aşındırıyordu. Derisi büzüşüyordu. Chul Soo'yu kendiyle
birlikte kendini de barınağın altına çekti. Chul soo hala inliyordu.
Derisindeki kızarıklıklar çok fazlaydı ve yanıyordu. Su-jin'in sadece kollarındaydı
bu kızarıklar ama Chul Soo'nun neredeyse bütün vücudunda vardı. Kahkaha sesleri
hala devam ediyordu.

Su-jin elleriyle kulaklarını tıkamış ağlıyordu. Ama gözleri hep Chul
soo'daydı. Adam konuşmaya başlayınca Su-jin ellerini kulaklarından çekip onu dinlemeye
başladı. Elleri bu sefer Chul Soo'nun ellerindeydi.





"Sevmediğin biri için sencede fazla endişelenmiyor musun?"





"Ben onu seviyorum. "





"Hem kendini hemde onu kandırma."





"Onu seviyorum ama sen kim oluyorsunda buna karışıyorsun?"





"Oyun daha yeni başlıyor her şeye hazır olmalısın. Onun ölümüne bile.
"





"Kapa çeneni lanet olası. Ona hiçbir şey olmayacak. Biz buradan
kurtulucaz."





Sesler kesilmişti tabiki yağmurda. Ama Su-jin'in ağlaması hala devam
ediyordu. İçinde onu kaybetme korkusu vardı.





"Bu kadar kolay mı vazgeçiyorsun? Açsana artık gözlerini. Ben daha sana
söylemem gerekenleri söyleyememişken beni bırakamazsın. Aç gözlerini aç.
Ben..."





"Su...su-jin...ağlama."



Su-jin onun gözlerini açtığını görünce gülmeye başladı.





"Aptal çok korkuttun beni. Nasıl bu kadar güçsüz olabilirsin ha?"





"Benim için mi endişelendin?"





"Tabiki, hem sen olmazsan kim bana yemek yapacak."





"Sadece bu yüzden mi yani?"





"Başka ne olabilir?"





"Ben şey düşünmüştüm."





"Ne düşündün?"

"Beni seviyorsun sanmıştım ama..."





"Ama ne?"





"Sen beni sevmiyorsun."





"Chul soo ben..."





"Sus söyleme daha fazla acı çekmek istemiyorum."





"Özür dilerim"





"Özür dileme Su-jin, beni sevmediğin için özür dileme hemde hiçbir
zaman."





SU-JIN





Neden söyleyemiyorum? Bende seni seviyorum diyemiyorum.Gözlerinin içine
bakıp, ellerini tutup neden haykıramıyorum aşkımı? Asıl güçsüz olan ben miyim?
Beni affet ama kendi cesaretimi topladığım gün bütün gücümle haykıracağım.





"Yürüyebilecek misin?"





"Pek sanmıyorum."





"Tamam, o zaman bana yaslan göle gidiyoruz. Belki temiz su cildine iyi
gelir."



Minik sincabıma dönüp onunla konuştum bu sefer.





"Bir tanem biz göle gidip geliyoruz. Uslu uslu bekle bizi burada."





"Bir gün bir sincapı kıskanacağım hiç aklıma gelmezdi. "





"Nedenmiş?"





"Ona dediğin gibi banada birtanem demen için nelerimi vermezdim."





Sen benim zaten Birtanem'sin. İlk ve son aşkımsın. Ama her şeyin bir yeri ve
zamanı var. Sana en doğru ve en güzel yerde söyleyeceğim.





"Ne düşünüyorsun?"

"Sadece bu beladan nasıl kurtulabiliriz onu düşünüyorum."





Yavaş yavaş yürüyerek onu göl kıyısına gelmiştik. Onu zorla ayakta tutuyordum.
Ayakları kıpkırmızıydı. Bana belli etmemeye çalışsada acı çektiği her halinden
belliydi. Onun önüne geçerek vücudundaki izlere baktım. Her yeri yanmıştı.





"Imm. Başka nerelerinde yanık var."





Ellerini vücudunda gezdirmeye başladı.



"Üstündekileri çıkart."





NOT: Arkadaşlar yorumlar çok azaldı. Lütfen yorum yapın. Yorumlarınızı çok
merak ediyorum. Ama siz yorum yapmayınca çok üzülüyorum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşk Mucidi Empty
MesajKonu: Geri: Aşk Mucidi   Aşk Mucidi Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:50 pm

11. Bölüm:



Hadi soyun!"





"Yha Su-jin sapık falan mısın sen?"





"Evet, hemde
tescilli."





"Huh!"





"Chul soo yha ne
sapığından bahsediyorsun. Seni yıkamamız lazım."





"Hmm. Öyle desene."





Chul soo kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Bende kafam önüme eğik bir şekilde
onu bekliyordum. Oturduğu büyük taşın üstünde adeta kıvranıyordu.





"Su-jin yardım eder misin?"





Başımı kaldırmadan yanına gittim. Dizlerimin üstüne çöktüm. T-shirt ü
çıkaramıyordu. Kolu kaslarından dirseğine kadar yanmıştı ve o yanıklardan
göğsünde de vardı.





"Çok acıyor mu?"





"Sen yanımdayken hayır."





Dudaklarımı öne doğru uzatıp yanıklarını üflemeye başladım. Gülümseyerek
bana bakıyordu. Gülümsemesi çok güzeldi. Gülmeyi sevmeyen bir insan bile o
gülümsedikçe severdi. üzümü tutup kaldırdı.





"Su-jin çok acıyor."





"Neresi?"





Elimi tutup kalbinin üstüne koydu.





"Ama orası üfleyerek acısı dinmiyor. Sen yanımda böyle dururken sana sarılamamak,
o mis kokunu içime çekememek, seni doyasıya öpememek daha da acı veriyo. Ben
böyle acı çekmeye razıyım. Ama bir gün son ver buna. Yoksa bu kalp dayanamaz bu
acıya. Gelen acılar senden gelsin,kabulümdür. Ama bir gün son olsun. Bir gün
bana gel. Ve bitsin."





"Chul soo ben..."





"Bir şey söylemek zorunda değilsin. Sadece söz ver. Bir gün beni
seveceksin."





"Sana söz veriyorum seni sevmeye çalışacağım."





Bana sımsıkı sarıldı. Kolları ve vücudu acır diye sarılmasına karşılık
veremiyordum. Ama zamanı gelince ona daha fazlasını vermeye hazırım.





"Sanırım hala kabul etmedin kalbimi. Ama olsun... Seni bir ömür
beklerim ben."





Beni kendinden uzaklaştırdı ve koluma girip göle doğru yürümeye başladık.
Ayakları bile yanmıştı. Göle önce ayaklarını soktuk. Elimle yanıkları
temizledim. Ben aslında böyle şeylere dokunamazdım ama Chul soo'nun acı
çekmesine dayanamıyorum. Biraz canı yanıyordu ama rahatlamış gibi bir hali
vardı. Elimi onun vücudunda gezdirdikçe karnımda uçuşan kelebekler bu sefer kalbimde
bando takımı kurmuş gibiydiler. Kalbimden gelen sesi duymamasına imkan yoktu.
Kollarına su dökmeye başladım. Arada bir inliyordu ama bana duyurmamak için
dişlerini sıkıyordu. Su yavaş yavaş etkisini gösteriyordu. Bacaklarındaki yanık
izleri kaybolmaya başlamıştı bile.





"Hey, şuna bak. Şimdiden geçiyorlar."





"Senin eller"





"Ne? benim ellerim ne?"





"Senin ellerin değdi ya ondan iyileştim hemen."





"Chul soo dudağının yanında bir yanık var. Şimdi onu temizlicem acırsa
söyle olur mu? canın yansın istemem."





"Tamam söylerim"





Parmaklarımla yanığı temizliyordum. Bir yandan da canı çok yanmasın diye
üflüyordum. Şu an onu öpmemek için kendimi zor baş ediyordum. Ne kadar
gözlerine bakmamaya çalışsam da güzel gözlerin beni izlediğini biliyordum.





"Ahh çok acıyor."





"Özür dilerim. İsteyerek olmadı."





Off ona bakmıcam diye canını yakmıştım.Sürekli dudağına üflüyordum.





"Eğer hemen geçsin istiyorsan öpebilirsin."





"Ben şey..."





"Ben şaka yapmıştım pardon."





ona iyice yaklaştım. Kalbim küt küt atıyordu. Ama sadece benim mi? Onun
kalbide formula 1 yarışlarına katılmış gibiydi. Gözlerimi kapattım ve onu
öptüm.





~NOT~



Arkadaşlar bu bölüm kısa ve kötü oldu sanırım. ama yorumlarınızı bekliyorum.
bir daha ki bölüm daha güzel olcak.e birazda macera olcak.Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Aşk Mucidi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: