5. Bölüm
Yazar: Melis Kılıç
~
" Sen ne dersen de ben bu yarışmaya katılacağım."
" Ya demek öyke küçük hanım. Sen benim sözümü mü çiğneyeceksin? "
dedi büyükbabam bağırarak.
" Hayır sadece kendi istediğimi yapacağım. "
Büyükbabam koltuğuna oturdu.
" Saçmalama. Asla o yarışmaya katılamazsın. Basın da oraya gelecek. Sen
herşeyi mahvetmeye mi çalışıyorsun ha? Yarışmaya katılırsan kazanırsın. Kareten
çok iyi. Basın da " Kim bu kız? " diyerek seni araştırmaya başlar ve
bulur hanımefendi! "
" Öyle mi? İzle ve gör büyükbabacığım." dedim ve odama çıktım.
Çok sinirliydim. Bir şeyleri kırmak dökmek istiyordum. Ahh! Senden nefret
ediyorum Park Ha-jong.
Sonra elime ne geçtiyse attım, kırdım, döktüm, fırlattım, parçaladım, tuz
buz ettim. Bütün oda mahvolmuştu. Sinirim biraz geçtikten sonra odaya şöyle bir
baktım. Harbiden kötü olmuş.
Eski evimde olsam annem beni keserdi.
Neyse bu harabe oda da üstünde onlarca toz, parça, kırık olan yatağımı
buldum. Pikeyi yere attım.
Bu halde uyumaya çalıştım.
------
Bugün hava sanki benim duygularımı anlatıyormuş gibi bulutluydu. Birisi ona
dokunca sanki yağmur yağacak gibi. Çünkü bugün hayatım boyunca hiç görmediğim,
dokunmadığım gerçek ailemin 16. ölüm yıl dönümü.
Bir çocuğun anne babasını hiç tanıyamaması ne demek biliyor musunuz?
Her gece hiç tanımadığım anne babama üzülmek..
Acı veriyor. Hemde çok.
Ama onları kalbimde hissediyorum. Her zaman yanımda olduklarını
hissedebiliyorum.
--------
Bugün çok mutsuzum. Sınıfa girdiğim zaman Dongyul bana laf attı ama
aldırmadım hatta duymadım bile.
Sessizce sırama geçtim. Başımı sıraya koyup artık saklayamadığım
gözyaşlarımın akmasına izin verdim.
Dongyul ve diğerleri bu halime şaşırmış olacak ki hakkımda konuşmaya
başladılar.
Ama onlarda umrumda değil. Bugün hiç kimse umrumda değil.
---------
Okulun arka bahçesinde bir meşe ağacı var. Koskocaman. Buraya kimse gelmiyor
ve ben bu ağacı çok seviyorum. Gölgesinde oturmak güzel... Huzur verici...
Sonra bir anda kafama bir şeylerin düştüğünü hissettim. Of, ne oluyor?
" Ağaç yoksa sende mi üzülüyorsun benim halime? " dedim sanki
ağaçtan cevap alacakmışım gibi.
" Evet. Üzülüyorum. Baksana kahroluyorum. " diye cevapladı ağaç.
Bir dakika. Ağaç mı?
Kafamı yukarı kaldırdım. Ağaçta biri var: Dongyul. Gülüyor bana.
" Ne işin var orda gerizekalı? "
" Yavaş yavaş kendine gelmeye başladın demek. Gerizekalı dediğine
göre." dedi ve ağaçtan indi. Aynı maymun gibi hıphızlı indi.
" Ne zaman çıktın oraya?" diye sordum.
" Sen burda hüngür hüngür ağlarken. Beni duymadın bile."
" Sen beni mi takip ediyorsun?"
" Evet. Çünkü o kadar duygusuz biri değilim. Her ne kadar seninle iyi
anlaşamasamda.. Ama bugün ' Her derde deva Dongyul'a ihtiyacın var. Aramızda ki
herşeyi unutup, bana olanları anlatabilirsin. " dedi ondan hiç
beklemediğim bir sesle. Gerçekten samimi gözüküyordu.
Birden ona sarıldım. Ağlayarak olanları anlatamaya çalıştım ama ağlamam
konuşmamı engelliyordu. Hıçkırıyordum.
_Dongyulun'un Ağzından_
Ne yapıyor bu kız böyle? Ne oldu ki? Bende sarılsam mı? Evet, evet. Bana
ihtiyacı var.
Kollarımı beline sardım. Hüngür hüngür ağlıyordu.
Onu kollarıma aldığımda savunmasız ve çok korunmaya ihtiyacı var gibiydi.
Onu gerçekten korumak istedim. Onu üzen neyse bugün ona, bunu unutturmak
istedim. O zaman, zaman benim için durmuş gibiydi.
Onu bana ait hissettiriyordu.
Arada bir ağlarken yüzünü görüyordum. Kalbim neden bu kadar tuhaf tepkiler
veriyor.
Sonra yavaşça kollarımın arasından ayrıldı. Ağlamaktan gözlerı kızarmıştı.
Daha sonra yavaşca ellerimi yüzünde gezdirdim ve gözyaşlarını sildim. Artık
ağlamasını istemiyordum.
" Benimle kaçar mısın? " dedim.
Garip garip yüzüme baktı.
" Yani okuldan? " diye düzelttim.
Gülümsedi ve kafasını evet der gibi salladı.
------
_Mina'nın Ağzından_
" Dongyul nereye gidiyoruz?" diye sordum. Ama cevap vermedi.
Orman gibi bir yere gidiyorduk. Bir kaç kulübe ve bir göl vardı biraz
ilerimizde.
Ve en önemlisi köpek havlamaları duyuluyordu. Iyy. Köpekler!
" Dongyul köpekler geliyor." dedim korkuyla.
" Korkma yanında ben varım." dedi.
" Hah! Köpekler asıl seni görünce saldırırlar."
Gözlerini devirdi.
" Merak etme, köpeklerle aram iyidir." dedi.
Güldüm. " Yani köpek olduğunu kabul ediyorsun? " dedim. Bu kez
Dongyul'da güldü. Bayağı bayağı güldük.
-----
Yürüye yürüye gölün kenarına geldik. Su çok güzel parlıyordu.
Dongyul yakınımızda ki bir kulübeye girdi. Ve elinde bir olta ve bir kovayla
dışarı çıktı. Yanıma gelince ona " Balık mı tutacağız? " dedim.
" Hayır. Sörf yapacağız. Sence? Oltayla ne yapılır Mina? "
Bu arada kendisi oltayı hazırlıyordu.
" Balık tutmayı biliyor musun? " diye sordum.
" Hemde çok iyi."
Oltayı göle fırlattı.
10 dakika sonra*
" Neden hala balık yok."
" Daha erken çünkü."
30 dakika sonra*
" Neden hala tutamadın."
" Birazdan gelecekler oltaya."
1 saat sonra*
" Dongyul galiba tutamayacaksın."
" Saçmalama."
2 saat sonra*
" Hah! Bak bir tane balık geldi." dedi. Sonunda.
Oltayı gölden çıkardı. Daha sonra balığı kovaya attı. Tekrar kulübeye gitti.
Bende balığa acıdım ve tekrar göle attım hazır Dongyul yokken.
Yazık hayvancağıza boşu boşuna ölmesin.
Dongyul kulübeden çıktı. Gelince boş olan kovaya baktı.
" Minaaaaa! Burdaki balık nereye gitti?" dedi sinirli bir sesle.
Valla korktum. En şirin halimle ona durumu açıkalamaya çalıştım.
" Dongyul, zaten bir taneydi. Hem yazık hayvancağıza. Boşu boşuna
ölecekti. Bende kıyamadım, attım onu." Dudaklarımı büzerek üzgün görünümü
vermeye çalıştım.
" Ona kıyamadın ama bana kıydın. Açım ben aç!" dedi.
Onun bu hali güldüm ve çok sevimliydi.
Aniden onun koluna girdim. Bayağı şaşırdı. Konuşa konuşa yürüyorduk. Bana
küçükken yaptığı yaramazlıkları anlatmaya başladı.
" Küçükken benden 17 yaş büyük birine aşık oldum. Ona aşkımı itiraf
etmek için evinin önünde, yağmurun altında bekledim. Sonra annem geldi. Bana
orda çok kızdı. Sonra hastalandım. Hastanede yattım bir süre. Aşık olduğum kız
ziyaretime geldi ama sevgilisiyle. Bende sonra depresyona girdim, çok ağladım.
"
Of, çok güldüm. Aptal çocuk. O yaşta aşk nedir daha bilmeden aşık olmuş. Ve
bu tek aşkıymış hayattaki.
---
Birden yanımıza çiçekçi bir kadın yaklaştı.
" Güzel sevgilisine bir çiçek al oğlum. " dedi Dongyul'a. Şu an
%100000 ihtimal kızarmıştım.
" Biz sevgili değiliz... " diyecekken, Dongyul kadından kırmızı
çiçeği aldı ve bana verdi.
Kalbim neden bu kadar tuhaf atıyor?
Kadın tekrar konuşmaya başladı.
" Hadi sizin el falınıza bakayım." dedi ve bizi bir banka çekti.
Dongyul'un yüzünde gülümseme vardı. Ama çok tatlıydı. Of. Ne diyorum ben?
Dongyul göstereceğim bunu sana.
Kadın tekrar konuşmaya başladı.
" Aslında el falına bakmaya ihtiyaç yok gözlerinizden bile anlaşılıyor.
Aşıksınız siz. Ama ben yine de bakayım. Sizin kaderiniz beraber
yazılmış..."
[ Bölüm Sonu ]
Not!: Hehe. Kore'de böyle fal bakan çiçekçi kadınlar var mı bilmiyorum. Ama
ben yapmak istedim.
Ayrıca Dongyul'a amma benzetme yaptı Mina.
Köpek Dongyul, ağaç Dongyul, maymun Dongyul, balıkçı Dongyul...
Lütfen okuyan herkes yorum yapsın. Düşüncelerinizi merak ediyorum. İlk
bölüme ne kadar yorum gelmişti. Yoksa o yorumlar sırf etiket için miydi?
fesat okuyucularım benim
ayrıca şu soruyu cevaplamanızı istiyorum.
* Hikayenin türü daha çok ne üzerine?
- Komedi üzerine.
- Romantizm üzerine.
- Macera üzerine.. :DD
Bir dahaki bölüme görüşmek üzere..