Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ukala Kız, Ukala Erkek

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:43 pm

Ukala Kız, Ukala Erkek

Tanıtım



Kim Dongyul (Esas oğlan)

Park Mina(Esas Kız)

Park Ha-jonk(Büyükbaba)

Kim Jung Woo(Dongyul'un babası)

Yazan: Melis Kılıç

~

Normal ve basit bir hayatım varken bir gün gerçeklerle karşılaşınca aslında
hayatımın hiçte normal olmadığını öğrendim.Ailemin aslında benim ailem
olmadığını 17 yıl sonra öğrenmek... Zor... Çok zor... Gerçek ailemi hiç
tanıyamamak, onların öldüğünü öğrenmek... Doğumdan sonra bebeklerin karışması,
gerçek aileme ölen bebeğin verilmesi, beni büyüten aileye benim verilmem...

Şimdi beni büyüten aileye mi üzüleyim çocuklarının öldüğünü bunca
zaman sonra öğrendikleri için. Yoksa hayatımın bir anda değişmesine ve anne,
babamın acısına mı katlanayım?



Birde büyükbabam var. Beni tam bir hanımefendi gibi yetiştirecekmiş.
Bir eğitimden geçmeden beni kimseye tanıtmayacakmış.. Benden utanıyorsa
bıraksın beni eski hayatıma o zaman! Onu sevmiyorum ama gitmek zorundayım her
şeyi geride bırakarak ...



Beni Kore'nin en iyi okuluna kaydettirdi. Ama okuldaki hiç kimse benim onun
torunu olduğumu bilmeyecekmiş.. Daha sonra 18. yaş günümde beni bütün Kore'ye
tanıtacakmış...mış...mış...mış... Banane bütün bunlardan benim hayatım alt üst
olmuş beni neden düşünen yok ???

Ha birde o zengin züppelerle uğraş işin gücün yoksa offf.....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Geri: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:43 pm

Yazan: Melis Kılıç

Tür: romantik komedi



~

Büyükbabamla kahvaltı masasındaydık. Hiç konuşmuyoruz. Upuzun bir masa. Bir
ucunda o oturuyor bir ucunda ben. Eh aramızda 1500 kilometre var nerdeyse
maşallah.





Bu eve geleli 1 ay oluyor.
Pardon pardon işkence hayatıma başlayalı 1 ay oluyor. Oturma - kalkma, yürüme
dersleri, ok atma, ata binme, konuşma, golf ve karete gibi bir sürü ders
görmeye başladım. Ama en çok kareteyi seviyorum. Karete benim sanatım.
Eskidende kareteye gidiyordum zaten. Kara kuşağım bile var. Karete hocamla
yaşadığımız çeşitli aksiyon dolu olaylar benim burada tek mutlu olduğum anlar.





Kahvaltıyı her ne kadar
görgü kurallarına uygun yapmaya çalışsam da yine sonuç hüsran. Neymiş
efendim çatal sol elle tutulurmuş. Bıçak sağ elle tutulurmuş. Kaşık şöyle
tutulurmuş. Yerken ağzını şapırdatmamalıymışım. Her içeceğin ayrı bir bardağı
varmış, falan da filanmış.



Of yemek ne için yenir ki? İnsanın karnını doyurması için. Bu kadar uğraş
niye, anlamıyorum.



Neyse kahvaltımı bitirdim.

" Afiyet olsun." diyerek masadan kalkıyordum ki büyükbabam "
Bugün okula otobüsle gideceksin. Asla senin benim torunum olduğunu
bilmeyecekler. Ailenle ilgili asla ayrıntıya girmeyeceksin. Sadece büyükbabamla
yaşıyorum diyeceksin. Eve arkadaş getirmek yok. Tam saatinde okuldan
geleceksin. Hayatınla ilgili bunlardan başka bir ayrıntıya girmeyeceksin.
Anladın mı?"



Of büyükbaba bunları kaç kere söyledin ? Anladık herhalde. Ama tabi böyle
diyemedim. Sadece " Tamam." dedim.





Evden çıkıp otobüs durağına yürüdüm. Her ne kadar zenginliğimi göstermek
istemesem de o zenginlerin içine otobüsle gitmek istemiyorum.



---------------



0tobüsten inip okulun kapısından içeri girdim. Sağ tarafımda gıcır gıcır bir
sürü araba vardı. Onlara bakarken içim gitti resmen. Bir an önce ehliyet almam
lazımm...





Ayrıca bahçedekilerin bana uzaylıymışım gibi bakmaları ne alaka??



Acaba yanlış bir şey mi giydim? Yoo, hayır!





" Hey! Sen, yeni kız! Uzaydan mı indin buraya? Özel okula otobüsle
gelmek?? Bari yürüyerek gelseydin. "



Bu sözler bana söyleniyordu. Sesin geldiği yöne baktım. Bir çocuk yanında da
üç-beş arkadaşıyla siyah bir AUDİ A6'ya yaslanmış gülüyorlardı. Arabalardan da
anlarım.



Çok sinir oldum. Ama çocuk da çok yakışıklıydı yani hakkını vermek
lazım.





Uzun boylu, siyah okul pantolonlu, siyah saçlı, siyah gözlü,... Ayrıca beyaz
gömlekle çok çekici duruyordu. Bana hala gülüyorlardı. Sonra tekrar konuşmaya
başladı.



" Sende mi yakışıklılığımdan etkilendin. Söyle. Bak söz, dalga
geçmeyeceğim. Bir dakika ya. Sen... Sen nereye bakıyorsun öyle?" diyerek
vücuduna bakmaya başladı.





" Fermuarın açık kalmış . Hahaha." dedim kahkaha atarak.



" Saçmalama. Yok öyle
bir şey. Hem... "



" Hahaha, yedi
aptal." dedim.

Ben böyle söyleyince
sinirle yanıma geldi.



Bu arada etraftaki gözleri
üzerimde hissediyordum.



Çenemden tuttu ve
"Benimle dalga geçmek ne demek göstereceğim sana." dedi.



Bende sinirime hakim
olamadan yüzünün ortasına bir yumruk çaktım. Ohh iyi oldu.





Ya daha okulun ilk gününden
dikkatleri üzerime çekmiştim.

OFF.



[Bölüm Sonu]



Not: Bu benim ilk hikayem.
Amatörce yazmış olabilirim. Bana hatalarımın söyleyin. ^^

Şimdiden beğeni ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Wink)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Geri: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:43 pm

UKALA KIZ, UKALA ERKEK (2.BÖLÜM - Beni kendine yamamaya mı çalışıyor?... )



Bende sinirlerime hakim olamadan yüzünün ortasına bir yumruk çaktım. Ohh iyi
oldu.



Ya daha okulun ilk gününden bütün dikkatleri üzerime çekmiştim.

OFF.



-------



~ Ona aldırmadan okul bahçesinde salına salına yürüyordum. Arkamdan sesler
geliyordu ama aldırmıyordum. Herkes yine bana bakıyordu. Rahatsız ve sinir
edici bakışlarla. Altı üstü bir çocuğun gözüne yumruk attım yani. Bunda bu
kadar abartılacak ne var?

-------



Müdürün odasına girdim. Off bu okulda amma büyük ve karışık. Okul mu
yapmışlar labirent mi yapmışlar belli değil.

Müdürün önünde eğildim. Tamam, tamam. Hazırım! Evet! Hazırım. Bir sıkıcı
müdür konuşması daha başlayabilir. İzin veriyorum.





" Park Mina, lütfen otur canım." dedi yumuşak bir sesle.

Aigoo! Canımm ?? Bu ne bee! Bu da zenginim diye beni kendine yamamaya mı
çalışıyor?



Yok, aptal Mina! Zengin olduğunu bilmiyordur ki...





" Seninle açık açık konuşacağım. Büyükbabanın Park Ha-jong olduğunu
biliyorum. Ama bunu saklayacağız. Al, bak bu da okulun krokisi. " dedi ve
bana bir kağıt uzattı. Kağıdı açmadan aldım.



" Sen bizim için çok önemlisin. Asla başına bir şey gelmemeli. Bu
yüzden kendine dikkat et ve belalardan uzak durmaya çalış. "



Bela mı? Ben galiba belaya bulaştım bile.

" Peki efendim. " dedim ve odasından çıktım.





Krokiyi bir açtım bir kapattım. Bir açtım bir kapattım. Evirdim, çevirdim.
Bu okulun krokisi mi? Mübarek okul tuvaletlerinin sifonlarını bile çizmizler.





Ayrıca sınıfım: 12-F. 12-F'ye doğru yürümeye başladım. İçeride 1, 3, 7, 5,
9, 11 kişi vardı. O da ne?! O çocukta var! Yanında da bir kız var. Sanırım
yüzünde ki mini minnacık kızarıklığı kapatmaya çalışıyor. Amma da abartmış be!
Hiç mi yumruk yememiş bir kızdan??





Benim geldiğimi farketti. Öldürücü bir bakış attı bana. Genelde böyle
çocuklar öldürücü gülücükler atarlar ama...



Arkalarda ücra bir köşeye geçtim.



---------



Öğretmen sınıfa girdiğinde gözü bana ilişti.

" Yeni bir öğrencimiz var demek. Buraya gel ve kendini tanıt."
dedi sertçe.



Yerimden kalktım. Ve kendimi tanıtmaya başladı.



" Adım Park Mina. Buraya ChungJu Ulusal Lisesi'nden geldim. Büyük
babamla yaşıyorum." dedim kısa özet geçerek ve yerime geçmek için hamle
yaptım.

Ama bu öğretmenin beni kolay kolay bırakacağı yoktu.



" Burslu musun? "

Ne alaka ya?

" Hayır."



Tekrar sırama oturmaya kalktım. Ama bu kez de bana " Hobilerin ne?
" diye sordu.

Derin bir nefes koyverdim.



" Futbol oynamayı, şarkı söylemeyi, piyano çalmayı ve kareteyi çok
seviyorum. "

Yumruk attığım çocuk lafa atıldı.

" Karete ve sen öyle mi? " dedi sırıtarak.



Başka bir çocukta benim yerime cevap verdi.



" Dongyul, oğlum sence sen bu sorunu cevabını almadın mı? " dedi
gözünü göstererek.



Keke~ Sevdim bu çocuğu. Bu arada o çocuğun da adı Dongyul olduğunu öğrenmiş
oldum.

Bende meydan okurcasına " Karete de kara kuşağım var. " dedim.
Sınıftan " Ooo... " gibisinden sesler geldi.



Dongyul'a cevap veren çocuk bu kez bana döndü.

" O zaman fena kapışacaksınız. Dongyul'un da kara kuşağı var. "



Bende bir şey söylemeden Dongyul'a küçümseyici bakışlar atarak sırama
oturdum.

---------



Teneffüste krokiyi elime aldım. Müzik odasını bulmak istiyordum. Hadi iş
başına Mina. Sora sora Bağdat bulunurmuş. Bende bir müzik odası bulurum
herhalde.



----

On beş dakikadır müzik odasını arıyordum. Kafamı bir kaldırdım. Karşımda
kocaman " Müzik Odası " yazıyordu. Tamam, ben bakarkörüm.



Odaya girdim. Allah'tan kimse yoktu. Piyanonun başına geçtim. Ve ellerimi
notaların üzerinde gezdirmeye başladım. Gerisi kendiliğinden geldi zaten. Ve
bir anda dudaklarımdan duygusal bir parça dökülmeye başladı.



------

Şarkıyı söylerken bir anda kapı sertçe kapatıldı ve ardından bir kapı
kitleme sesi geldi. Koşarak kapıya açmaya çalıştım. Ama başaramadım. Aman
Allah'ım kim kitler beni ya?



[ Bölüm Sonu ]



Yazar Notu: Nasıldı? Nasıldı? Yine mi kısa oldu. Uzun yazmaya çalıştım ama
:S

Macera bundan sonra başlıyor. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum.

Ayrıca 1. Bölüm için düşünceleriniz beni çok mutlu etti. Çok teşekkür ederim
hepinize.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Geri: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:44 pm

Yazar: Melis Kılıç

Tür : Romantik Komedi



Şarkıyı söylerken bir anda kapı sertçe kapatıldı. Ardından bir kapı kitleme
sesi geldi. Koşarak kapıyı açmaya çalıştım. Ama başaramadım.



Aman Allah'ım kim kitler beni yaa?





_Dongyul'un Ağzından_



Koridordayken Mina'yı gördüm. Bende vakit intikam vaktidir diyerek onu takip
etmeye başladım. İki saattir yana yakıla bir yeri arıyordu. Doğrusu çok merak
ettim nereyi aradığını. Daha sonra müzik odasına girdi. Ne yani deminden beri
en az 65 defa önünden geçtiği yeri mi arıyordu?

Hah aptal kız!



Bende o gittikten sonra hafif aralık olan kapıya yaklaştım. Piyanonun
notalarına yavaşça dokundu. Daha sonra dudaklarından duygusal bir parça
dökülmeye başladı.



O an neden bilmiyorum ama yüzünü görmek istedim. Ve kapıyı biraz daha
ittirdim. Yüzünü görebiliyordum.



Şuna bak sabahki cadılığından eser yok şu an. Bir insan nasıl aynı günde 2
karaktere bürünebilir? Daha iki saat önce bir cadı, şu an bu şarkıyı söyleyen
bir melek.



Off, ne oluyor bana? Buraya ondan intikam almak için gelmedim mi?

Hemen kapıyı sertçe kapatıp, kilitledim. O da arkadan kapıyı açmaya
çalışıyordu. Bu kız harbiden salak yani kilitli kapıyı nasıl açmayı
düşünüyorsa.

Ve sonra sesli bir kahkaha atıp, konuşmaya başladım.



" Merhaba Mina'cığım, ben Dongyul. Artık kapıyı yumruklamayı kesersen
konuşmaya başlayacağım. "



Mina cevap vermekte gecikmedi.



" Hah. Bunu senin yaptığını anlamalıydım. Sen varya, gerçekten aptalın
tekisin. Bugün yediğin yumruk seni tatmin etmedi galiba Dongyul'cuğum. "
dedi Mina kapının arkasından.

Sesini sevimli çıkarmaya çalışıyordu ama nafile.



" Aaa.. Mina'cığım neden öyle konuşuyorsun? Benden hoşlandığının
kanıtıydı o yumruk. " dedim kendimden emin bir sesle.



Mina kahkaha attı.



" Sen gerçekten aptalsın Dongyul. Bir kız neden hoşlandığı çocuğa
yumruk atsın ki? "



"Genelde kızlar hoşlandıkları çocuğun yanında ellerine kollarına hakim
olamaz. Nasıl davranacağını bilemez sen galiba benden biraz fazla etkilendin de
eline hiç hakim olamadın ve yanlışlıkla yumruk attın." Daha sonra sesli
bir kahkaha atarak uzaklaştım.

Müdürün odasına gitmem gerekiyordu. Karete müsabakaları için. Odasına
girdim. Arkası dönüktü. Galiba telefonla konuşuyordu. Ama ben yine de konuşmaya
başladım.

"Hocam, karete müsabakaları için hazırlıklar..." dedim. Ama dönen
koltuğunda hareket etti. Bana eliyle susmamı işaret etti.

Evet, telefonla konuşuyordu. Hemde hararetli hararetli.



" Peki efendim... Evet, derse girmemiş... Tamam efendim... Evet şimdi
sınıfına gideceğim... Efendim, lütfen bağırmayın... Bulacağız Mina'yı... "



Mina mı? Mina'yı mı arıyorlar?

Telefonu kapatıp bana döndü.



" Dongyul, Park Mina sizin sınıfa yeni geldi değil mi? " dedi.

Kekeleyerek " E-Evet. " dedim. Beraber odasından çıkıp bizim
sınıfa girdik.



-----

" Çocuklar gerçekten 1.dersten beri Mina'yı gören olmadı mı? "
diye sordu müdür tekrar tekrar.

Bende onunla birlikte sınıfın başında ayaktaydım. Ee okul başkanıyım. Binevi
müdürün sağ kolu.

Sınıftanda aynı cevaplar gelmeye başladı.

" Hayır, hocam."

" İlk derse girdi ama sonradan onu görmedik. "



-----



Müdürle sınıftan çıkıp okulda Mina'yı aramaya başladık. Kitlediğim birini
aramak ne kadar da saçma!



" Bunlar da kim? " dedi müdür gelen adamlara bakarak. Okula 7-8
tane siyah takım elbiseli adamlar girmişti. Başları sandığım adam yanımıza
geldi ve bize koca sesiyle bağırdı. Bu arada sınıfta dışarı çıkmıştı Mina'yı
aramak için.



" Siz nasıl olur da Mina Hanım'ı bu okulda kaybedersiniz? Bu işin
sorumlusu kim?!"



Ooo. Sorumlu benim.



Adam beni ezer diye biraz geri çekildim ve müdürü ona doğru ittim.



" Bi.. Bir dakika. Mutlaka okuldadır. " dedi müdür pısırık
sesiyle. Ama gerçekten bende tırsmaya başlamıştım.



Müdür bu kez beni iri yarı adamın önüne atıp, arkama geçti.



Bende korkarak sırıttım.



" Merhaba. "



Müdür beni göstererek konuştu.



" Bu Dongyul. Okulumuzun başkanı. Siz onunla Park Mina'yı
arayabilirsiz. " dedi ve hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaştı.



Alçak müdür alacağın olsun bunu sana gösteririm.



Aslında ben bu adamları döverimde şimdi biraz midem bulanıyor.



-----

Hep beraber okulun katlarını gezdik. Sınıflara, lavabolara baktıktan sonra
müzik odasının olduğu kata geldik. O kattaki sınıflarda bittikten sonra müzik
odasının önüne geldik.



Adam kapıyı açmaya çalıştı. Ama kilitlemiştim ki.

Sonra da kırdı. o.0



--------

Mina içeride bir sandalyede oturuyordu. Gayet hayatından memnun gözüküyordu.
Yanımda ki adamlara dikkatle baktı. Baş sandığım adam yine konuşmaya başladı.



" Efendim, nerelerdesiniz? Büyükbabanız sizi çok merak etti. Hemen eve
gitmeliyiz. Ayrıca sizi kim kilitledi buraya? "



Mina bana baktı.

" Bilmiyorum. Aptalın teki olabilir. "



Hah! Aptal sensin. Benim olduğumu söylemediğine göre benden hoşlandı.
Biliyordum.

-----



Adamlar, Mina ve ben bahçeye çıktık. Mina önden yürüyordu. Adamlarda
arkasından. Ben de peşlerinden Mina ve bir adam arabaya bindi. Diğerleride
başka bir arabaya. Ve okuldan ayrıldılar.



Bu kız kim?



_Mina'nın Ağzından_



Sinirle eve girdim. Büyükbabam büyük evinin, büyük salonunda oturuyordu.
Beni görünce ayağa kalktı.



"Ah! Mina iyi misin?"



"İyiyim ya iyiyim! Zenginliğini belli etmemek için ben otobüslerde
sürüneyim ama sen okula takım elbiseli adamlar gönder, lüks arabalarla
aldır!"



"Mina, sadece birgün
otobüsle gittin. Kaybolduğunu sandığım için o adamları gönderdim. Sen
çok değerlisin."



Sessiz kaldım. Gerçekten onun için değerli miydim? Yoksa bu endişesi bana
bir şey olursa mirasına bir bekçi bulamayacağı için miydi?



"Düşmanlarım senin varlığını öğrenmiş olabilir."



"Tamam büyükbaba sus! Ben odama gidiyorum. Sabaha kadar beni rahatsız
etmeyin. Lütfen!" dedim.



Merdivenleri ayaklarımı vurarak çıktım.



Üstümü değiştirip yatağa yattım. O adamları, mirası, büyükbabamı düşünecek
durumda değildim. Dongyul aklımı doldurmuştu.



--------

Okula girdim. Off çok uykum var. Hep Dongyul yüzünden. Aslında bir tane daha
yumruk atmam gerekirdi ama...



Ona ne diyeceğim?



" Ahh, dün gece seni düşündüğüm için uyuyamadım Dongyul. Çok sinirimi
bozdun. Al sana bir tane daha yumruk. Ohh bu daha iyi oldu." mu diyeceğim?



Sınıfın kapısını açtım. Aigoo! Öğretmen girmiş . Özür dileyerek sırama
geçtim. Zaten en arka sırada oturuyordum. Kafamı sıraya dayadım.

Vee gözlerim kapanıyorrr...



-----

" Park Mina! Derse uyumaya mı geldin? Kalk ve şu soruyu çöz."



Uyumuş muydum?

Başımı yavaşça kaldırdım.

Yanımda Dongyul oturuyor. Onun ne işi var burda? Birde sırıtıyor gerizekalı!

Sinirli bir bakış attım.



Oturduğum yerden soruya baktım. Aklımdan çözmeye çalıştım ama yapamadım.
Çünkü soruda hata vardı.



" İyi de hocam bu soruda hata var."



" Hata falan yok. Yapamadığın için öyle diyorsun."



" O zaman soruyu size bırakıyorum." dedim ve kafamı tekrar sıraya
koydum. Yaklaşık 5 dakika sonra hocadan ses geldi.



" Ahh! Pardon çocuklar şurda bir hata var."



Hah! Ben demiştim hata var diye. Ayağa kalktım ve soruyu çözmeye başladım.



* Yazar Bakış Açısı *



Mina soruyu çözmek için tahtaya kalktı. Kalkmadan önce Dongyul'a da bir
bakmıştı. Aklında tahtadakinden daha farklı bir soru vardı:



" Aşık olmak bu kadar basit miydi?"



Dongyul tahtaya kalkan Mina'ya bakıyordu. Aklında Mina'nınkiyle aynı soru
vardı:



" Aşık olmak bu kadar basit miydi?"



[ Bölüm Sonu ]



Yazar Notu: Allah'm şükürler olsun. Bu bölümü geçirene kadar canım çıktı.
Kaç kere yazdım kaç keree? Ama yazdım ve yolladım.

1. Bölüm tam 200 beğeni almış. Ben şok oldum. O.o

2. Bölümde 185 beğeni almış.

Çok teşekkürler canım okurlarım.

Acaba düşündümde bu bölüm 200'ü geçer mi? Smile

çok çile çektim bu bölümü yazarken.

Neyse çok uzattım. Yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin lütfenn. Wink

Sizleri seviyorum. ♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Geri: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:38 pm

UKALA KIZ, UKALA ERKEK ( 4. Bölüm - Armudun iyisini ayılar yer... )



" Aşık olmak bu kadar
basit miydi?"



4.Bölüm

( Hatırlatma: Dongyul'un
babasının adı Jung Woo. Mina'nın büyükbabasının adı Park Ha-jong )



_Dongyul'un Ağzından_



Uyanmıştım ama canım
kalkmak istemiyordu. Mina'yı düşünüyordum. Yani tamam kız güzel ama aşık olmak
bu kadar kolay değil. Onu neden düşündüğümü de buldum: Dün onunla ilgili çok
şey yaşadım. Aşk falan yok.



Ama onun için aynı şeyi
söyleyemeyeceğim. O kesin benden hoşlandı. Allah kahretsin. Ben neden bu
kadar yakışıklıyım?



Hahaha. Oh be. Neşem yerine geldi. Yataktan kalktım ve alt kata kahvaltımı
yapmaya gittim. Babam birisiyle konuşuyordu. Masaya oturdum.



" Peki Bay Park Ha-jong.." dedi ve telefonu kapattı. Bana sırıttı
ve kahvaltısına döndü. Bu adam yine benim başıma bir çorap örecek ama.





_Mina'nın Ağzından_



Kahvaltı masasına oturdum. Büyükbabam biriyle konuşuyordu.



" Tamam Jung Woo, tamam." dedi ve telefonu kapattı. Bana bakıp
güldü. Ben ise ona dünden kızgındım. Kahvaltımı yapıp, çıktım.



------



Okulda saf saf dolanırken karetd müsabakaları için asılmış afişler dikkatimi
çekti. Karete mi?

İşte benim sporum. Hemen afişlerin yanına gittim ve dikkatlice
incelemeye başladım. Ön elemeler yarındı. Hafta içi normal elemeler vardı.
Hafta sonu cumartesi ise okul spor salonunda bayağı gösterişli bir final
yapılacaktı.





_Dongyul'un Ağzından_



Müdürün odasında karete müsabakaları için ne yapacağımızı konuşuyorduk. Daha
doğrusu müdür beni katılmamam için ikna etmeyd çalışıyordu. Ama nafile tabiki
katılacağım.



" Dongyul 3 yıldır üst üste müsabakaları sen kazanıyorsun. Senin
yüzünden katılız az olacak. Lütfen katılma."



Ah, bu adam. İşi gücü okulun adını duyurmak. Ama ona en iyi reklam ben
olurum. Nasıl olsa bütün Kore beni tanıyor.



" Hocam merak etmeyin. Ben onrala katılmalarını söylerim. Ama bende
tabii ki katılacağım. Dörtte dört yapmak istiyorum. Ve bu ilk olacak. "



Müdürün odasından çıktım. Koridorda yürürken Mina'yı gördüm. Galiba afişlere
bakıyordu. Gizlice arkasına geçtim. Bu sırada kendi kendine mi konuşuyor bu?



"Acaba finallerde saçımı nasıl yapsam?" diyor.



Ah, gerizekalı. Kulağına doğru eğildim.



"Finaller mi? Finallere kalacağını mı sanıyorsun?" dedim.



Aniden arkasını döndü. Hop!

Kafamı çekmesem yüzlerimiz arasında çok az boşluk kalırdı ve kendini tutamaz
beni öperdi.



Ah aman Allah'm ilk öpücüğümü o kızın alacağını düşünmek çok kötü.



"Aah, tabiki kalacağım. Gör bak."dedi ve sınıfa girdi.





_Mina'nın Ağzından_



Artık bir arkadaş edinme vakti geldi diyerek bir çocuğun yanına oturdum.
Çocuk bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı.



"Merhaba ben Mina uzaylı falan değilim, dünyalıyım. Seninle arkadaş
olmaya geldim. Öyle tuhaf bakma." dedim en şirin halimle.



Bunun üzerine birbirimize bakarak gülmeye başladık.



"Merhaba ben de Min Gyu ben de dünyalıyım."dedi el sallayarak.



Sonra havadan sudan, topraktan, börtü-böcekten her şeyden konuştuk.
Gerçekten komik çocuktu. İyi seçim yapışım. Tabi canım ben her zaman iyisini
bulurum. Hahaha.



----



Min Gyu ile kantine gittik. Beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Baya koyu bir
sohbete dalmışken birden kantinin camından Jong'u gördüm. Aman Allah'm
gerçekten o muydu?



İnanamıyorum! Aniden masadan kalktım ve koşarak okul bahçesine çıkıp Jong'la
sarıldım. Hatta sarılmadım baya baya üstüne atladım yani. Ama o benim böyle
davranışlarıma alışıktır. O da bana sarıldı. Bütün okul yine bana bakıyordu.
Başka işleri güçleri yokmuş gibi. Neyse onlarda yakında benim böyle
davranışlarıma alışırlar.



Jong benim eski okulumdaki en yakın arkadaşımı hatta bu hayattaki. En çokta
ondan ayrılacağıma üzülmüştüm zaten buraya gelirken.



" Bugün itiraz istemiyorum, benimsin. İstediğimi yapacaksın, istediğim
yere geleceksin." dedi.



Hayatım boyunca hayır diyemediğim tek insandı ve yine hayır diyememiştim.



Aslında bana değişiklik olurdu.

" Çantamı alıp geliyoru." dedim. Ondan cevap beklemeden kantine
koştum tekrar.



Min Gyu beni bekliyordu.



" Arkadaşımla gidiyorum. " dedim. Ondan da cevap beklemeden
çantamı alıp koridor boyunca çıkmak için yürümeye başladım.



Giderken Dongyul'u gördüm. Bana bakarak:



" Ooo.. Daha yenisin ama maşallah bütün erkeklerle iyi arkadaş
olmuşsun." dedi gülerek.



Bende güldüm.



" Tabii. Bütün iyi çocukları kaptım." dedim bende inadına.



Dongyul bayağı bir kahkaha attı.



" Eee ne de olsa armudun iyisini ayılar yer." dedi ve giitti.

Gerizekalı! Gerizekalı!



Ahh! Sinirden ne yapacağımı bilemiyordum.



" Aptal." dedim arkasından. Ama duymadı.

Sonra Jong'un yanına gittim. Daha sonra da büyükbabamı aradım. Malum yarım
saat ortalıktan kaybolsam ortalığı ayağa kaldırıyor.



Jong'la akşama kadar gezdik, eğlendik. Çook çok güzel bir gün geçirdik. Onu
özlemişim.



---



Eve geldigimde saat biraz geç olmuştu. Büyükbabam yine beni bekliyordu. Yine
bana bağıracak. Onun bana bağırmasına fırsat vermeden ben lafa atladım.



" Büyükbabam ben karete müsabakalarına katılacağım."

" Hayır." dedi.

" Ama büyükbaba... "

" Hayır."

" Neden? "

" Hayhr. Oraya basın gelecek ve seni görüntülerler. Benim torunum
olduğunu anlayınca ne olacak? "



İyi kendin bilirsin büyükbabacığım. Ama o aptal Dongyul'a birinciliği
kaptıramam. Kahretsin!



" Tamam büyükbaba. Sen ne dersen de ben . . . "



[ Bölüm Sonu ]



Yazar Notu: Bu bölüm benim hiç içime sinmedi. Ben beğenmedim ve kötüyüm T.T
Aklıma pek bir şey gelmedi o yüzden.

Yinede sizi bekletmek istemedim.

Yorum ve beğenilerini bu bölümden eksik etmeyin.

Very Happy ♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ukala Kız, Ukala Erkek Empty
MesajKonu: Geri: Ukala Kız, Ukala Erkek   Ukala Kız, Ukala Erkek Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:59 pm

5. Bölüm



Yazar: Melis Kılıç



~

" Sen ne dersen de ben bu yarışmaya katılacağım."



" Ya demek öyke küçük hanım. Sen benim sözümü mü çiğneyeceksin? "
dedi büyükbabam bağırarak.



" Hayır sadece kendi istediğimi yapacağım. "



Büyükbabam koltuğuna oturdu.



" Saçmalama. Asla o yarışmaya katılamazsın. Basın da oraya gelecek. Sen
herşeyi mahvetmeye mi çalışıyorsun ha? Yarışmaya katılırsan kazanırsın. Kareten
çok iyi. Basın da " Kim bu kız? " diyerek seni araştırmaya başlar ve
bulur hanımefendi! "



" Öyle mi? İzle ve gör büyükbabacığım." dedim ve odama çıktım.



Çok sinirliydim. Bir şeyleri kırmak dökmek istiyordum. Ahh! Senden nefret
ediyorum Park Ha-jong.



Sonra elime ne geçtiyse attım, kırdım, döktüm, fırlattım, parçaladım, tuz
buz ettim. Bütün oda mahvolmuştu. Sinirim biraz geçtikten sonra odaya şöyle bir
baktım. Harbiden kötü olmuş.



Eski evimde olsam annem beni keserdi.



Neyse bu harabe oda da üstünde onlarca toz, parça, kırık olan yatağımı
buldum. Pikeyi yere attım.



Bu halde uyumaya çalıştım.



------



Bugün hava sanki benim duygularımı anlatıyormuş gibi bulutluydu. Birisi ona
dokunca sanki yağmur yağacak gibi. Çünkü bugün hayatım boyunca hiç görmediğim,
dokunmadığım gerçek ailemin 16. ölüm yıl dönümü.



Bir çocuğun anne babasını hiç tanıyamaması ne demek biliyor musunuz?



Her gece hiç tanımadığım anne babama üzülmek..



Acı veriyor. Hemde çok.

Ama onları kalbimde hissediyorum. Her zaman yanımda olduklarını
hissedebiliyorum.

--------



Bugün çok mutsuzum. Sınıfa girdiğim zaman Dongyul bana laf attı ama
aldırmadım hatta duymadım bile.

Sessizce sırama geçtim. Başımı sıraya koyup artık saklayamadığım
gözyaşlarımın akmasına izin verdim.



Dongyul ve diğerleri bu halime şaşırmış olacak ki hakkımda konuşmaya
başladılar.



Ama onlarda umrumda değil. Bugün hiç kimse umrumda değil.



---------



Okulun arka bahçesinde bir meşe ağacı var. Koskocaman. Buraya kimse gelmiyor
ve ben bu ağacı çok seviyorum. Gölgesinde oturmak güzel... Huzur verici...



Sonra bir anda kafama bir şeylerin düştüğünü hissettim. Of, ne oluyor?

" Ağaç yoksa sende mi üzülüyorsun benim halime? " dedim sanki
ağaçtan cevap alacakmışım gibi.



" Evet. Üzülüyorum. Baksana kahroluyorum. " diye cevapladı ağaç.



Bir dakika. Ağaç mı?



Kafamı yukarı kaldırdım. Ağaçta biri var: Dongyul. Gülüyor bana.



" Ne işin var orda gerizekalı? "



" Yavaş yavaş kendine gelmeye başladın demek. Gerizekalı dediğine
göre." dedi ve ağaçtan indi. Aynı maymun gibi hıphızlı indi.



" Ne zaman çıktın oraya?" diye sordum.



" Sen burda hüngür hüngür ağlarken. Beni duymadın bile."



" Sen beni mi takip ediyorsun?"



" Evet. Çünkü o kadar duygusuz biri değilim. Her ne kadar seninle iyi
anlaşamasamda.. Ama bugün ' Her derde deva Dongyul'a ihtiyacın var. Aramızda ki
herşeyi unutup, bana olanları anlatabilirsin. " dedi ondan hiç
beklemediğim bir sesle. Gerçekten samimi gözüküyordu.



Birden ona sarıldım. Ağlayarak olanları anlatamaya çalıştım ama ağlamam
konuşmamı engelliyordu. Hıçkırıyordum.



_Dongyulun'un Ağzından_



Ne yapıyor bu kız böyle? Ne oldu ki? Bende sarılsam mı? Evet, evet. Bana
ihtiyacı var.

Kollarımı beline sardım. Hüngür hüngür ağlıyordu.



Onu kollarıma aldığımda savunmasız ve çok korunmaya ihtiyacı var gibiydi.
Onu gerçekten korumak istedim. Onu üzen neyse bugün ona, bunu unutturmak
istedim. O zaman, zaman benim için durmuş gibiydi.



Onu bana ait hissettiriyordu.



Arada bir ağlarken yüzünü görüyordum. Kalbim neden bu kadar tuhaf tepkiler
veriyor.



Sonra yavaşça kollarımın arasından ayrıldı. Ağlamaktan gözlerı kızarmıştı.
Daha sonra yavaşca ellerimi yüzünde gezdirdim ve gözyaşlarını sildim. Artık
ağlamasını istemiyordum.



" Benimle kaçar mısın? " dedim.



Garip garip yüzüme baktı.



" Yani okuldan? " diye düzelttim.



Gülümsedi ve kafasını evet der gibi salladı.



------

_Mina'nın Ağzından_



" Dongyul nereye gidiyoruz?" diye sordum. Ama cevap vermedi.



Orman gibi bir yere gidiyorduk. Bir kaç kulübe ve bir göl vardı biraz
ilerimizde.



Ve en önemlisi köpek havlamaları duyuluyordu. Iyy. Köpekler!



" Dongyul köpekler geliyor." dedim korkuyla.



" Korkma yanında ben varım." dedi.



" Hah! Köpekler asıl seni görünce saldırırlar."



Gözlerini devirdi.



" Merak etme, köpeklerle aram iyidir." dedi.



Güldüm. " Yani köpek olduğunu kabul ediyorsun? " dedim. Bu kez
Dongyul'da güldü. Bayağı bayağı güldük.

-----



Yürüye yürüye gölün kenarına geldik. Su çok güzel parlıyordu.



Dongyul yakınımızda ki bir kulübeye girdi. Ve elinde bir olta ve bir kovayla
dışarı çıktı. Yanıma gelince ona " Balık mı tutacağız? " dedim.



" Hayır. Sörf yapacağız. Sence? Oltayla ne yapılır Mina? "



Bu arada kendisi oltayı hazırlıyordu.



" Balık tutmayı biliyor musun? " diye sordum.



" Hemde çok iyi."



Oltayı göle fırlattı.



10 dakika sonra*

" Neden hala balık yok."

" Daha erken çünkü."



30 dakika sonra*

" Neden hala tutamadın."

" Birazdan gelecekler oltaya."



1 saat sonra*

" Dongyul galiba tutamayacaksın."

" Saçmalama."



2 saat sonra*

" Hah! Bak bir tane balık geldi." dedi. Sonunda.



Oltayı gölden çıkardı. Daha sonra balığı kovaya attı. Tekrar kulübeye gitti.



Bende balığa acıdım ve tekrar göle attım hazır Dongyul yokken.

Yazık hayvancağıza boşu boşuna ölmesin.



Dongyul kulübeden çıktı. Gelince boş olan kovaya baktı.



" Minaaaaa! Burdaki balık nereye gitti?" dedi sinirli bir sesle.

Valla korktum. En şirin halimle ona durumu açıkalamaya çalıştım.



" Dongyul, zaten bir taneydi. Hem yazık hayvancağıza. Boşu boşuna
ölecekti. Bende kıyamadım, attım onu." Dudaklarımı büzerek üzgün görünümü
vermeye çalıştım.



" Ona kıyamadın ama bana kıydın. Açım ben aç!" dedi.



Onun bu hali güldüm ve çok sevimliydi.



Aniden onun koluna girdim. Bayağı şaşırdı. Konuşa konuşa yürüyorduk. Bana
küçükken yaptığı yaramazlıkları anlatmaya başladı.



" Küçükken benden 17 yaş büyük birine aşık oldum. Ona aşkımı itiraf
etmek için evinin önünde, yağmurun altında bekledim. Sonra annem geldi. Bana
orda çok kızdı. Sonra hastalandım. Hastanede yattım bir süre. Aşık olduğum kız
ziyaretime geldi ama sevgilisiyle. Bende sonra depresyona girdim, çok ağladım.
"



Of, çok güldüm. Aptal çocuk. O yaşta aşk nedir daha bilmeden aşık olmuş. Ve
bu tek aşkıymış hayattaki.



---

Birden yanımıza çiçekçi bir kadın yaklaştı.



" Güzel sevgilisine bir çiçek al oğlum. " dedi Dongyul'a. Şu an
%100000 ihtimal kızarmıştım.



" Biz sevgili değiliz... " diyecekken, Dongyul kadından kırmızı
çiçeği aldı ve bana verdi.



Kalbim neden bu kadar tuhaf atıyor?



Kadın tekrar konuşmaya başladı.



" Hadi sizin el falınıza bakayım." dedi ve bizi bir banka çekti.



Dongyul'un yüzünde gülümseme vardı. Ama çok tatlıydı. Of. Ne diyorum ben?
Dongyul göstereceğim bunu sana.



Kadın tekrar konuşmaya başladı.



" Aslında el falına bakmaya ihtiyaç yok gözlerinizden bile anlaşılıyor.
Aşıksınız siz. Ama ben yine de bakayım. Sizin kaderiniz beraber
yazılmış..."



[ Bölüm Sonu ]



Not!: Hehe. Kore'de böyle fal bakan çiçekçi kadınlar var mı bilmiyorum. Ama
ben yapmak istedim. Very Happy

Ayrıca Dongyul'a amma benzetme yaptı Mina.

Köpek Dongyul, ağaç Dongyul, maymun Dongyul, balıkçı Dongyul...

Lütfen okuyan herkes yorum yapsın. Düşüncelerinizi merak ediyorum. İlk
bölüme ne kadar yorum gelmişti. Yoksa o yorumlar sırf etiket için miydi? Smile

fesat okuyucularım benim ♥️

ayrıca şu soruyu cevaplamanızı istiyorum.

* Hikayenin türü daha çok ne üzerine?

- Komedi üzerine.

- Romantizm üzerine.

- Macera üzerine.. :DD



Bir dahaki bölüme görüşmek üzere..

Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ukala Kız, Ukala Erkek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: