Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Gökkuşağının Bütün Renkleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gökkuşağının Bütün Renkleri Empty
MesajKonu: Gökkuşağının Bütün Renkleri   Gökkuşağının Bütün Renkleri Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 4:16 pm

Adı: Gökkuşağının Bütün Renkleri.



Oyuncular: Kim Nana, Moon Jae Shin.



Tür: Romantik, dram.



Yazar: JeJe Fatoş Sarıgül.





~~~~~•*•*•~~~~~



"İyi misin?"



Jae Shin bakışlarını yerden kaldırıp tepesinde dikilen saçları at kuyruğu
toplanmış, gözleri toprak gibi bakan, küçük kıza çevirdi. Ayağı taşa takılıp
yere düşmeden önce de kendiyle yaşıt olduğunu düşündüğü kızı izliyordu ve dalıp
gittiği için taşa takılıp düşmüştü.



"İyiyim." Jae Shin'in ağzından çıkan tek şey bu olmuştu. Aslında
avuçlarını yere çarpmamak için siper etmişti ve acıyordu, ama karşısında ona
kocaman gülümseyen kıza bakınca hiçbir şey hissetmiyordu.



"Sana yardım edeyim." Ufak kız üstünün kirlenmesine aldırmadan ve
Jae Shin'in bir şey söylemesine izin vermeden koluna girdi.



"Nana, geç kalıyoruz kızım." Biraz arkada siyah arabanın yanında
bekleyen orta yaşlı adam seslenene kadar Jae Shin rüyada olduğunu düşünüyor,
deli gibi gülümsüyordu. Nana'da harika gülümsemesi ile karşılık veriyordu, ama
aniden arkadan gelen sese yöneldi.



"Görüşürüz." Küçük kız el sallayarak hızla giderken Jae Shin yerde
ufak rengarenk bir bileklik fark etti. "Tıpkı gökkuşağı gibi..." diye
geçirdi içerisinden ve Jae Shin teşekkür edemeden küçük kız arabaya binip
oradan uzaklaştı. Küçük çocuk arabanın arkasından bakarken dalgın bir şekilde
yürümeye başlamıştı ki, ona doğru gelen arabayı fark etmedi bile...



Jae Shin, on yaşında küçük bir çocuktu, ama hiç tanımadığı, sadece adının
Nana olduğunu bildiği, gülümsemesinin gökkuşağı gibi olduğu, kendi yaşlarında
belki bir daha hiç göremeyeceği çok güzel bir kıza aşık olmuştu. Küçük bir
çocuğun aşkı bu kadar kısa süremezdi değil mi?



~~~• 10 YIL SONRA •~~~



Eski bir çiftlik, hala ayakta ve sağlam görünüyor olması tuhaftı, ama
içerisinde yaşayanlar bu evde mutluydu. Bahçesi o kadar büyük değildi, ama sağ
kısmı ufak otlar ve çiçeklerle dolu bir bahçeydi.



"Sana kaç kez söyledim, böyle ortalardan kaybolma diye! Beni öldürmek
mi istiyorsun, neden hiç sözü mü dinlemiyorsun?" Bayan Min Jung'un yüzü
artık yaşlandığını ele veren belirtiler gösterirken bağırarak, genç bir adamı
dövüyor olması pek normal değildi, ama genç adam yirmi yaşının verdiği kadar
olgun hareketler göstermiyordu.



"Jae Shin üzgün, bir daha yapmayacak, anne. Gerçekten çok üzgün."
Genç adam ikiye katlanmış kağıt gibi bedeniyle kapısı küçük bahçeye açılan evin
salonunun ortasında, yerde yatıyordu.



"Jae Shin-ah, bir daha yapma. Lütfen." Bayan Min Jung oğlunun
hizasına geldi ve yüzünü avuçlarına alıp üzgün olduğu belli olan bakışları ile
genç adama baktı. Yaşlı kadın oğluna ne kadar kızarsa kızsın onu çok seviyordu
ve onun için çok endişeleniyordu. Yıllar önce geçirdiği bir kaza yüzünden
beynine aldığı darbeler sonucu Jae Shin asla büyüyememişti. Hep yaşıtlarından
geride kalmıştı.



Genç adam sol elini dağınık saçlarının arasına atıp küçük bir köpek gibi
kaşınmaya başladı. Tatlı surat ifadesi ile annesine bakarak "Jae Shin
şimdi oynamaya gidebilir mi?" dedi.



Bayan Min Jung oğlunun kaşındığını görünce "Kaç gündür banyo
yapmıyorsun, önce banyo yapmalısın." diyerek oğlunun elini tutmak istedi,
ancak Jae Shin banyo yapmaktan nefret ediyordu ve annesinin elini hızla iterken
bağırmaya ve kaçmaya başladı.



"Hayır! Jae Shin banyo yapmak istemiyor! Hem de hiç istemiyor!"



"Jae Shin-ah!" Bayan Min Jung koşarak kaçan oğlunun arkasından
yetişmeye çalıştı, ama Jae Shin daha bahçeden çıkamadan takılıp yere düştü.



~~~••~~~



Genç kız elinde valizi ile çiftliğin kapısını inceledi ve üzerinde yazan
eski yıpranmış isimi okuyup teyid edince içeriye girmek için kendine cesaret
verdi, ama takılıp önüne düşen üstü başı kirli adam yüzünden bütün cesareti
gitmişti.



"İyi misin?" Güzel kız yere düşen Jae Shin'e elini uzattı, ama
genç adam hiçbir şey yapmadan bakıyordu. Jae Shin'in kalbi sıkışmıştı.
Hisettiği bu lanet duyguyu hiç bilmiyordu, ama o an hatırladığı tek bir şey
vardı; küçük bir kızın ona el uzattığı ufak bir an...





~~~ Geri Bakış ~~~



"İyi misin?"



Jae Shin bakışlarını yerden kaldırıp tepesinde dikilen saçları at kuyruğu
toplanmış, gözleri toprak gibi bakan, küçük kıza çevirdi.



~~~ Geri Bakış Son ~~~





Genç adam ona uzatılan eli tutmadan yerden kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi
annesine bağırmaya devam etti. "Hayır, Jae Shin banyo yapmayacak! Banyo
yapmaktan nefret ediyor!"



Bayan Min Jung oğlunun kolunu sakince tutarak "Pekala, Jae Shin banyo
yapmayacak." diyerek genç ve güzel bayana döndü. "Bir şey mi
istediniz?" Genç bayan Jae Shin'in hareketlerine bakarken Bayan Min
Jung'un söylediklerini biraz geç fark etmiş ve ne diyeceğini şaşırmıştı.



"Ah, ben... Ben Seoul'den geliyorum, kalacak bir yere ihtiyacım var,
ama buraları hiç bilmiyorum. Kasabada bana sizin yardım edebileceğinizi
söylediler, Bayan Min Jung değil mi?" diyerek konuşmadan sıkıldığı belli
olan, annesinin elinden kurtulan Jae Shin'e bakarak devam etti. "Bu arada
adım Nana."



Jae Shin bir anda olduğu yerde kaldı. Arkasına doğru ciddi bakışlar atarken
Nana'nın korkudan gözleri küçüldü. Genç adam sol kolundaki bilekliği sağ eliyle
sıkıca tutarken kafasını sağa sola sertce sallayıp, sanki başının
içerisindekileri atmak ister gibi yürümeye devam etti. Genç kız tuhaf bulduğu
bu hareketlere fazla takılmadan yaşlı kadının dediğini yaptı.



"Buyurun, içeriye girin lütfen. Yol yorgunusunuzdur, biraz
dinlenin."



"Teşekkür ederim."



~~~~~•*•*•~~~~~



"Kaç gün kalacaksınız?" Bayan Min Jung elindeki eski su
bardaklarını, bardaklardan daha eski sehpanın üzerine bıraktı.



"Kaç gün kalacağımı bilmiyorum, ama para konusunda sıkıntınız olmasın.
Param var."



"Öyle demek istemedim, parası önemli değil." diyerek ne diyeceğini
bilemedi, Bayan Min Jung ve önündeki bardağı genç kıza uzatarak devam ett.
"İçin lütfen, susamış olmalısınız."



"Teşekkür ederim." Nana gülümseyerek suyu içerken Jae Shin salonun
bahçeye açılan kapısından güzel kızı izliyordu. Genç kız elindeki bardağı
sehpaya bıraktığı zaman kapıda ona bakan Jae Shin'i fark etti. Nana'ya göre
saçları ve üstü dağınık gencin yüzü çok tatlıydı ve gözleri farklı bakıyordu.



"Merhaba, ben Nana. Senin adın ne?"



Jae Shin gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi kapının önünde öylece
bekliyordu. Genç kız oturduğu yerden kalktı ve şaşırmış olan genç adamın yanına
yaklaştı. Jae Shin geriye doğru kaçarken genç kız korkmasın diye daha fazla
yaklaşmayı bırakıp olduğu yerde yere çömeldi.



"Korkma. Sana zarar vermem. Hadi, bana ismini söyle."



"Jae Shin." Genç adam konuşmadı, ancak annesi araya girdi. Nana
Bayan Min Jung'a bakıp bakışlarını tekrar genç adama çevirdi. Genç kızın
gözlerinin içi gülüyordu.



"Jae Shin... Çok güzel isim. Ben de Nana tanıştığımıza sevindim, Jae
Shin." Genç kız biraz daha yaklaştı ve nezaketen elini uzattı, ancak Jae
Shin çekinerek, zorla da olsa genç kızın elini tutmayı başardı, ama hemen sonra
utanarak geri çekti.



Nana Jae Shin'in hasta olduğunu anlamıştı, yüzü bu kadar güzelken kaderi
nasıl bu kadar kötü olabilirdi? Genç kız onun için gerçekten üzülmüştü.



~~~••~~~



"Burası senin odan. İstediğin gibi dinlen."



"Teşekkür ederim."



Nana Bayan Min Jung'un odadan çıkar çıkmaz "Jae Shin-ah! Nereye
kayboldun yine?" diye bağırmalarını duydu. Genç kız sıcak bir gülümseme
ile valizinden çıkardığı rahat bir şeyler giymek istedi, ancak camda onu
dikizleyen genç adamı görünce irkildi. Aslında Jae Shin Nana'dan daha çok
korktu.



"Bir şey mi söyleyeceksin?" Genç kız üzerinde ki şaşkınlığı atınca
konuştu.



Jae Shin konuşmadan "Hayır." anlamında kafasını salladı.



"Neden geldin?" Nana cama doğru yaklaşırken Jae Shin cebinden tek
bir papatya çıkardı ve genç kıza uzattı.



"Bana mı?" Jae Shin bu kez "Evet." anlamında başını
salladı. Genç kız kendisine uzatılan tek bir dal papatyayı alıp koklarken
tekrar konuştu.



"Neden benimle konuşmuyorsun?" Jae Shin konuşmuyordu, çünkü ne
diyeceğini bilmiyordu ve kızgındı. Nana bu kez konuşmasını beklerken Jae Shin
yine konuşmadı ve arkasını dönüp gitti. Nana genç adamın arkasından
gülümseyerek baktı. Nedense Jae Shin'den hoşlanmıştı. Çok saf ve iyi biriydi.



"Eh?" Nana aniden çalan telefon sesi ile irkildi. Bu telefonu
zaten bekliyordu, ama genç adamın arkasından daldığı sırada çalmasını
beklemiyordu.



"Yobuseyo."



"Biliyorum, buraya neden geldiğimin farkındayım." Nana telefonun
diğer tarafından gelen sesi dinleyip ona cevaplar veriyordu.



"Anladım. Çiftliği satın alacağım, merak etme."



"Görüşürüz."

Jae Shin sabah erken kalkmıştı, öyle ki mutfakta kahvaltı hazırlayan annesi
bile son bir haftadır oğlundaki bu değişimi fark etmişti. Öğlene kadar uyuyan
oğlunun şimdi neden erken kalktığını anlamıyordu. Genç adam bahçede taze sebze
topluyordu, en azından yaşlı kadın bunun kahvaltı için olduğunu anlamıştı.



"Günaydın." diyerek odasından çıkıp mutfakla salonun bir olduğu
evde, salonun ortasına kadar geldi, Nana.



Genç kız bahçede kendisine gülümseyen dudakları çok net görebiliyordu.
"Günaydın, Jae Shin-ah."



Jae Shin elindeki tabağı annesinin hemen solundaki tezgaha bıraktı ve genç
kıza gülümseyerek "Günaydın." der gibi başını eğdi. Nana Jae Shin'in
neden konuşmadığını anlamıyordu. Kimseyle mi konuşmuyordu, yoksa sadece
kendisiyle mi konuşmuyordu?Bir hafta konuşması için uğraşmıştı, ama Jae Shin
konuşmuyordu. Nana bir kez bile sesini duymamıştı.



"Yanlış anlamazsanız bir şey sormak istiyorum, Bayan Min Jung?"
Nana tekrar bahçeye çıkan Jae Shin'e bakarak genç adamın duymadığına emin
olduğu zaman konuştu.



"Elbette, sorabilirsiniz." Bayan Min Jung bir saniyeliğine
bakışlarını genç kıza çevirdi ve hemen işine geri döndü.



"Jae Shin hiç konuşmaz mı?"



Yaşlı kadın acı ile gülümseyerek elindeki işi bıraktı ve bakışlarını genç
kıza çevirmeden konuştu. "Jae Shin daha on yaşındayken bir kaza geçirdi
ve..." Bayan Min Jung bir an sustu ve ne diyeceğine karar verdigi zaman
konuşmaya devam etti. "Fark etmiş olmalısın, o hasta ve normal insanlardan
biraz daha duygusal, daha saf ve daha geç algılıyor."



"Üzgünüm, Bayan Min Jung. Sizi üzmek istemedim." Nana bu yaşlı
kadını gerçekten üzmek istememişti.



"Normalde çok konuşur, ama senden çekiniyor olmalı. Ona kızma,
lütfen." Bayan Min Jung genç kızın gözlerine bakarak konuştu. Oğlunu
gerçekten çok seviyordu ve onun zarar görmesini, üzülmesini hiç istemiyordu.



"Hayır,ona kızmadım, ben Jae Shin'i gerçekten sevdim. O gerçekten
harika bir çocuk." Nana bütün bunları üzgün bakan yaşlı gözleri teselli etmek
için söylememişti, gerçekten böyle hissediyordu. Yaşlı kadının kolundan tutup
destek olmak istedi, ama...



"Jae Shin'in annesi, neyin var, ağlıyor musun?" Jae Shin elinde
başka bir tabakla gelmişti ve yaşlı annesinin gözlerindeki yaşları görünce
paniklemişti.



"Hayır, oğlum ağlamıyorum. Gözüme toz kaçtı, Nana-shi yardım
ediyordu." Yaşlı kadın az önce ağlayacak olan kendisi değilmiş gibi oğlunu
korkutmamak için hemen gülümseyerek konuştu.



Nana ortamı unutup genç adamın tatlı sesini duyduğuna sevinmişti. Genç adam
Nana'ya bakarak "Teşekkürler." deyince genç kızın sevimli yüzü biraz
şaşırdı. "Ö...önemli değil."



"Pekala, Jae Shin-ah Bayan Nana'yı elini yüzünü yıkaması için çeşmeye
götür müsün?" Jae Shin yaşlı kadının gülen gözlerine çok daha parlak gözlerle
bakarak onayladı.



~~~••~~~



"Teşekkürler, Jae Shin-ah." Nana çeşmeden geri dönerken her
seferinde onu çeşmeye getiren genç adama bir kez daha teşekkür etti. Jae
Shin'de son bir haftadır olduğu gibi başını, konuşmadan "Önemli
değil." anlamında salladı.



"Hala küsmüyüz?" Nana Jae Shin'e küçük bir çocuk gibi dudaklarını
büzerek baktı.



Jae Shin genç kızın üzgün gözlerine bakarak ani bir refleksle "Hayır,
küs değiliz." diyerek karşılık verdi. Daha sonra utanarak bakışlarını yere
eydi.



"Sonunda benimle konuştun, Jae Shin-ah." diyerek sevinçle devam
etti, genç kız. "Gerçekten arkadaşım olamaz mısın?"



"Eğer istersen..." diyerek kısık sesle konuştu, Jae Shin.



"Çok isterim." Nana kendinden emin bir şekilde konuştu.



"Olur o zaman." Jae Shin'in dudakları mutluluktan yukarıya doğru
kıvrıldı. Daha sonra adımlarını sevinçle hızlandırarak bağırmaya başladı.
"Nana ve Jae Shin çok iyi arkadaş!" diyerek tekrar tekrar bağırdı ve
olduğu yerde dönüp koşmaya devam etti.



~~~~~•*•*•~~~~~



"Çiftliği almak istemiyorum. Tek geçim kaynakları bu çiftlik, onu
ellerinden alamam."



"Bu işi için uygun olup olmamakla alakalı değil. Bu çiftlik onlar için
önemli. Neden anlamıyorsun?"



"Bunu yapmana asla izin vermem. Anladın mı beni?"



"Alo... Alo..." Nana telefonu kapatıp sertce yere fırlattı ve
küfürler etmeye başladı. "Lanet olsun! İnatçı keçi, pis paragöz!"
diyerek babasına söyleniyordu. Evet, babası hayattaki tek varlığıydı, ama yaşlı
adamın çok kötü huyları vardı ve Nana bundan nefret ediyordu.



"Nana-shi!" diyerek aniden Jae Shin odaya girdi ve Nana babasına
olan sinirle bağırdı. "Ne var?"



"Jae Shin'in en iyi arkadaşı ona neden kızdı? Jae Shin onu kızdıracak
bir şey mi yaptı? Jae Shin çok çok üzgün." Genç adam suç işlemiş gibi
ellerini önünde birleştirip üzgünce bekledi. Jae Shin Nana'nın konuştuğu hiçbir
şeyi duymamıştı, ama Bayan Min Jung elinde malzemelerle camın önünden geçerken
her şeyi duymuştu. Yinede sesini çıkarmadı ve duymamış gibi yaptı.



Jae Shin'in bu masum halini görünce bir kez daha -bu kez kendine- küfür
etti, Nana. Jae Shin'i üzmek istememişti. "Üzgünüm, Jae Shin-ah bağırmak
istemedim. Sen beni hiç üzmüyorsun, seninle çok mutlu oluyorum, hep
gülüyorum."



"Nana Jae Shin'le mutlu. O zaman Nana'yı kim üzüyor?"



"Kimse." diyerek gülümsedi, genç kız ve devam etti. "Sen
neden geldin, bana bir şey mi söyleyecektin?"



"Iıı... Jae Shin neden geldiğini unuttu." diyerek düşünür gibi
kafasını kaşıdı, genç adam.



"Madem unuttun, hadi sana banyo yaptıralım."



"Hayır! Jae Shin banyo yapmayı sevmez!" Jae Shin fazla bağırınca
Nana biraz irkildi. Genç adam banyo yapmaktan nefret ediyordu, ama Nana'yı
üzdüğünü görünce daha normal bir sesle konuşmaya devam etti. "Jae Shin bu
kokuyu seviyor. Jae Shin'in arkaşı Nana'da sever mi?" Jae Shin arkadaşının
gönlünü anlamaya çalışır gibi saçlarını, koklaması için başını Nana'ya uzattı.



"Nana bu kokuyu sevmez. Nana bu kokuyu sever." diyerek bu kez
Nana, kendi saçlarını Jae Shin'in burnuna doğru uzattı. Jae Shin ciğerlerine
çektiği mükemmel orman kokusu ile büyülenmişti. "Jae Shin'de böyle, çok
çok güzel kokmak istiyor. Nana gibi."



Nana yüzündeki zafer kazanmış ifadesiyle Jae Shin'in saçları ile oynadı.



~~~••~~~



"Jae Shin'in kafası yandı!" Jae Shin yıkanmak için başını biraz
eğmişti ve gerçekten sıcak olan su başından aşağı dökülürken yandığını
hissetmişti.



"Üzgünüm, suyu hemen soğutuyorum." Nana suyu soğutmak için
muslukla uğraşırken Jae Shin kenarda duran şampuanı alıp Nana'nın üzerine sıktı
ve "Nana'da yıkanmalı." diyerek bağırdı.



"Ah! Jae Shin-ah, bunu neden yaptın?" diyerek elleri, şampuan
olmuş üzerine değmesin diye özenerek kollarını yukarıya kaldırdı, Nana.



"Nana'da Jae Shin ile yıkanmalı." diyerek bu kez bir tas suyu
Nana'nın üzerine döktü, genç adam.



"Öyle mi? Seni uyarıyorum Jae Shin-ah. Sen başlattın. Bundan sonra
olacaklar benim suçum değil." Nana kızmış gibi yaparak Jae Shin'in üzerini
ıslatdı. Daha sonra Jae Shin Nana'nın üzerine su attı. Sonra yine Nana...
Birbirlerini sırılsıklam edene kadar oynamaya devam ettiler.



~~~••~~~

"Şimdi Jae Shin'de Nana gibi kokuyor." diyerek sevinçle saçını
kurulayan annesine konuştu, Jae Shin.



"Nana'yı çok mu seviyorsun?"



"Çok. Nana'da Jae Shin'i seviyor." Jae Shin küçük bir çocuk gibi
heyecanla konuşuyordu.



"Nana bir gün gidecek, Jae Shin-ah."



"Hayır! Nana arkadaşı Jae Shin'i bırakıp asla gitmez." Jae Shin
annesinin önünde oturmuş saçlarını daha fazla kurutmasına izin vermeden olduğu
yerden sinirle kalktı. "Anne çok kötü. Jae Shin'i üzüyor." diyerek
bahçeden çıkıp gitti, genç adam.



Nana bütün konuşmaları duymuştu, çünkü o sırada elinde havlu ile ıslak
saçlarını kurutarak salona geliyordu, ama konuşmaları duyunca olduğu yerde
kalmayı tercih etti. Olduğu yerde, çıkıp giden Jae Shin'e baktı. Neden
bilmiyordu, ama gözleri dolmuştu. Genç kız kendinden bir kez daha nefret etti.



~~~~~•*•*•~~~~~



Nana ağacın altında uzanmış bir şeyler yazıyordu ve Jae Shin'de yere
çömelmiş çimleri inceliyordu.



"Nana-shi!" diyerek olduğu yerde dönerek elindeki dört yapraklı
yoncayı dünyanın en değerli çiçeğiymiş gibi koruyarak genç kızın yanına geldi
ve devam etti. "Bak... Dört yapraklı yonca."



"Çok güzel... Peki, ne anlama geldiğini biliyor musun?" Nana Jae
Shin'in elinden aldığı yoncayı parmaklarının arasında ileri geri oynatmaya
başladı.



"Ne anlama geliyor, Jae Shin bilmiyor."



"Dört yapraklı yoncayı bulan birinin dilekleri gerçekleşirmiş. Al
bakalım, bu senin yoncan, bir dilek dile."



"Hayır hayır. Jae Shin bunu Nana için aldı. Nana dilemeli." Jae
Shin parmaklarını birbirine dolayıp ellerini arkasına sakladı.



"O zaman... Nana ve Jae Shin'in arkadaşlığı hiç bitmesin. Dileğim
bu." Nana yoncayı avuçlarında tutarak dileğini diledikten sonra yoncayı
cebine sakladı.



"Nana ve Jae Shin sonsuza dek arkadaş!" Jae Shin mutluluktan
bağırarak koşmaya başladı.



"Jae Shin-ah, yavaş. Düşeceksin." Nana genç adamın arkasından
endişe ile seslendi. Jae Shin olduğu yerde durup geriye doğru döndü ve aynı
hızla Nana'nın yanına geri koştu. "Nana Jae Shin'i düşünüyor. Nana çok
iyi." diyerek çocuk gibi konuştu, genç adam.



"Evet, Nana Jae Shin için endişeleniyor ve Jae Shin'de çok iyi. Nana
Jae Shin'i seviyor." Genç kız tek kaşını kaldırarak devam etti. "Peki
ya, Jae Shin?"



"Jae Shin'de Nana'yı çok çok seviyor." Jae Shin'in devam eden
mutluluk bağırışlarına Nana kocaman gülümsemesi ile karşılık verdi. Jae Shin
bir anda genç kızın gülen dudaklarına baktı ve sağ eli istemeden sol kolundaki
bilekliği sıkıca sardı. Daha sonra Jae Shin'in gülümseyen dudaklarının
arasından çıkanlar, Nana'yı çok daha mutlu etti. "Nana gökkuşağı gibi...
Rengarenk gülüyor." Jae Shin bu kez söylediğinden utanmamıştı, ama genç
adamın kalbi deli gibi atıyordu.



Nana Jae Shin'in kolunda sıkıca tuttuğu bilekliği fark etmişti ve bu
bilekliği çok iyi hatırlıyordu.



~~~~~•*•*•~~~~~



Jae Shin ve Nana evde yokken Bayan Min Jung'ta etrafı toplamak istemişti,
ama davetsiz gelen bir misafir her şeyi mahvetmek üzereydi.



"Burayı bize satmak zorundasınız." Orta yaşlı, takım elbiseli ve
düzgün konuşan bir adam tam salonun ortasında oturuyordu.



"Buna zorunlu olduğumu sanmıyorum." Bayan Min Jung'da kendisini
Kim Song Min olarak tanıtan adamın hemen karşısında oturuyordu.



"Zorluk çıkarmanızın anlamı yok, burası zaten şirketin. Böyle bir
durumda bile size para teklif ediyoruz."



"Paranıza ihtiyacımız yok. Bu çiftliği asla size vermem."



"Siz vermezsiniz, ama ben almasını bilirim." diyerek orta yaşlı
adam tam kalkmış gidiyordu ki Jae Shin bahçede her şeyi duymuştu ve bağışta
başladı. "Defol evimizden! Pis adam!"



Bay Kim arkasını dönüp Jae Shin'e kötü kötü bakarken Nana şaşkın gözlerle
Bay Kim Song Min'e bakıyordu. "Baba?"



"Seninde artık burada kalman için bir neden yok. Bundan sonrasını
kendim hallederim, sen geri dön." Bay Kim gayet ciddi bir sesle konuşarak
kızına baktı. Onun ne düşündüğü ya da söylediği önemli değildi. Kızını hiç
dinlemeden arabasına doğru yöneldi.



"Asla!" Nana onu dinlemeden geride bırakan babasına kızgınlıkla
bağırdı. Gerçekten Seoul'den kalkıp buraya kadar gelmişti.



"Jae Shin-ah?" Jae Shin arabaya binen Bay Kim'in arabasına taş
atmaya başladı ve Nana şaşkınlıkla genç adamın peşinden koştu. Şoförün ona
zarar vermesini istemiyordu. "Tamam, merak et..."



"Bırak beni!" Jae Shin kendisini sakinleştirmek için kolunu tutan
Nana'nın elini itti.



"Jae Shin-ah?" Nana şaşkın bir ifadeyle ve kısık bir sesle
konuştu. Şaşkındı.



"Sus! Nana yalancı! Jae Shin Nana'dan nefret ediyor!" diyerek
koşmaya başladı, Jae Shin. Annesinin bağırmalarını bile dinlemedi. Kimseyi
dinlemeden koşmaya devam etti.



Nana öylece Jae Shin'in arkasından bakarken kolundan arabaya bindirmeye
çalışan babasını umursamadı ve gözlerinden dökülen yaşları elinin tersi ile
silip genç adamın peşinden koştu. "Bırak beni!" Nana babasını geride
bırakıp koşmaya başladı. Nana Jae Shin'i asla üzmek istemezdi. Üzmezdi. Nana
Jae Shin'i çok çok... Seviyordu.



~~~••~~~



Nana hala cebinde olduğuna dua ettiği dört yapraklı yoncayı, avuçlarında
dikkatle tutuyordu ve ağacın altında çömelmiş ağlayan genç adama sessizce
yaklaştı.



"Jae Shin en iyi arkadaşını bir kez olsun dinlemez mi?" diyerek
genç adamın yanına çömeldi, Nana.



Jae Shin olduğu yerden hızla kalktı ve bağırmaya başladı. "Nana Jae Shin'in arkadaşı değil! Nana
kötü! Jae Shin Nana'yı sevmiyor!"



"Jae Shin'in arkadaşı Nana hatalı ama çok üzgün. Jae Shin onu affetmez
mi?" Genç kız gözlerinden isyan ederek kaçmaya çalışan mahkumlar gibi
akmak isteyen yaşları zor tutuyordu.



"Nana kötü! Jae Shin'i üzdü. Evini öldürmek istedi. Annesini öldürmek
istedi. Jae Shin'i öldürmek istedi. Nana Jae Shin'i hep öldürüyor."



"Hayır! Nana Jae Shin'i çok çok seviyor ve ona asla zarar vermez."
Genç kız bu kez mahkumların isyanına boyun eydi ve gözlerinden dökülen yaşları
silmeden konuşmaya devam etti. "Nana Jae Shin ile artık arkadaş olmak
istemiyor. Jae Shin onu sevsin istiyor."



"Nana artık gökkuşağı gibi rengarenk değil, Jae Shin Nana'yı sevmiyor.
Nana yok olsun istiyor!"



Nana genç adamın sol kolundaki gökkuşağının bütün renklerini barındıran
bilekliğini tutarak konuştu. "Ben seni asla bilerek incitmem. Seni çok
seviyorum, Jae Shin-ah... Al, gerçekten istiyorsan yok olmamı dile."
diyerek elindeki yoncayı Jae Shin'in avuçlarına bıraktı ve arkasını dönüp
yürümeye devam etti.



Nana yürümeye devam ederken Jae Shin, bir sol kolundaki bilekliğe bir avucundaki
yoncaya baktı ve her şeyi anladı. Nana'nın o küçük kız olduğunu biliyordu,
artık Nana'da biliyordu ve Jae Shin'i seviyordu. Ne olursa olsun onun saf
duygularını seviyordu. Jae Shin Nana'yı yeni doğan bir çocuğun saflığı gibi
seviyordu ve kızgınlığıda bir çocuğun kırgınlığı kadar kısa sürmüştü. Genç adam
koşup Nana'yı kolundan yakaladı ve yoncayı avuçlarında havaya kaldırıp deli
gibi bağırmaya başladı.



"Nana yine yalan söylüyor! Dört yapraklı yonca dilekleri
gerçekleştirmiyor. Öyle olsa Nana hep Jae Shin'in yanında olurdu."



"Jae Shin isterse Nana asla gitmez." Jae Shin'in çağırmasına
rağmen Nana sakin cevap verdi.



"Nana ve Jae Shin sonsuza dek birlikte olsun, birbirlerini hep
sevsinler! Nana her zaman gökkuşağının bütün renklerini gülüşünde saklasın ve
sadece Jae Shin görsün!" Genç adam içtenlikle dilediği dilekten sonra
yoncayı fırlatıp uçmasını sağladı.



"Nana Jae Shin'i hep sevecek."



"Jae Shin'de Nana'yı hep sevecek."



Nana genç adamın son sözlerinden sonra hep öpmek istediği dudakları öptü.
Jae Shin öpüşmeyi bilmiyordu, ama önemli değildi. Artık hiçbir şey önemli
değildi. Jae Shin'in gökkuşağı sonsuza dek yanındaydı. Genç adamın kaderi o
kadar da kötü değildi.



~~~~~•*•*•~~~~~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gökkuşağının Bütün Renkleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: