Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop Empty
MesajKonu: Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop   Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop Icon_minitimePtsi Eyl. 05, 2011 8:36 pm

Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop [One-Shot]





Yazar: Dila Aydoğan


Yayınlayan: DD!





Not: Bu hikâyeyi “Fikir Danışmanım” Demet Hancı’ya ithaf ediyorum. İyi
okumalar…





Rafların arasında gezinirken gözlerini dikmiş bana bakan market görevlisi
adamı umursamamaya çalıştım. Sonuçta onun görevi ben bir şey istediğimde yardım
etmekti. İstemediğim halde peşimde kuyruk olmak değil!





Haylaz çocukların yaptığı gibi dil çıkarmak istiyordum. İçimdeki dürtü
bastırılamayacak kadar fazlaydı. Ne yapsam ki diye düşünürken aradığım şeyi
bulduğumu anladım.





Elimi uzatıp kutuyu alacakken yan gözle görevliye bakmayı ihmal etmedim
tabi. Bakmadan sepete attığım kutuyla alışverişim son buldu. Kasaya varıp da
ödeme yaparken o uyuz görevlinin hala peşimden geldiğini fark ettim. Kasada
aldıklarımı poşetlere koyarken yardım eden görevliye sinirli bir ifadeyle
baktım.





“Salak değilim! Ayrıca lütfen artık peşimde dolaşmayı bırakın! Yeter ya!
Takiptesiniz resmen!” sinirle yanaklarımı şişirdiğimde görevli hafifçe
gülümsedi. “Zekâ sorunlarınızla ilgilenmiyorum. Ayrıca takipte değilim! Bu
benim görevim!”





Sinir şey ben sana gösterirdim ya görevi neyse. Gitmeden önce istediğim son
şeyi yapmalıydım. Poşetlerimi elime aldım ve görevlinin yanından gitmeden önce
küçük çocuklar gibi dil çıkarmayı ihmal etmedim. “Gıcık şey ne olacak!” derken o
gülmeye başlamıştı bile.





Hızlı adımlarla eve vardım. Apartmanın kapısının açılması için tüm gücümle
iterken gıcırtılarını önemsememek için büyük çaba sarf ediyordum. Her gün bu
kapıyı açmak için kullandığım kollarım haltercilerinkine taş çıkaracak kadar
şişmişti resmen. Kas yığını gibi hissettiğim kollarımla poşetleri havaya
kaldırdım.





Gerçekten güçlüydüm! Vay be!





Kapının önünde sırıtarak dikilmemin mi yoksa psişik güçlerimin mi kapıyı
açtığını bilmiyorum. Ama eminim ki küçük kardeşimin aniden açılan kapıyla bir
ilgisi yoktur. Kapının kolunu tutuyor olması da bir tesadüftür eminim!





Bana gülümseyerek bakan Jae Hyun’a gülümsememle karşılık verdim. İçeri
geçmeme izin vermeden elimdeki poşetleri tek eline aldı ve içeri taşıdı. Hayır!
Yedi yaşındaki kardeşim de benim kadar kaslı mıydı? Yoksa ben kendimi kaslı
sanan bir saf mıydım? Veya o güçlerini ilginç bir taştan alan bir Superman
çakmasıydı ve şu anda aldığı o güçle bu poşetleri taşımıştı?





Cevap veriyorum! “C” şıkkı. Evet, kardeşim bir süper kahraman olmadan onları
taşıyamaz. Sonuçta benim kadar kasa sahip olması imkânsız!





Poşetlerde gezintiye çıkardığım elim yavaşça kutuyu kavradığında poşetlerine
haline bile bakmadan banyoya koştum. Karton kutusunu yırtarak ortaya çıkardığım
metal kutuya neşeyle baktım. Renk tonunu gösteren bir fotoğraf koymaları fena
olmazdı. Dümdüz gümüş renkli bir kutu pek de iç açıcı değildi sonuçta!





Uzun uğraşlar sonucu saçlarımı tamamıyla boyamıştım. Kendimle gurur
duyuyordum. Güzel kıvırcık saçlarım artık istediğim gibi kızıl olacaktı. Bu
fikirle heyecanlanıyordum. Şarkı söyleyerek evin içinde turlar atıyordum.
Sürenin dolduğunu haber veren bir biçimde öten saatime sevinçle baktım ve
saçlarımı yıkamak için duşa girdim.





Gözlerim kapalı el yordamıyla odamı bulmaya çalışıyordum. Kesinlikle aynaya
bakmalıydım. Yoksa nasıl olduğumu görürdüm. Sürpriz gibi olmalıydı. Odadaki
aynamın üstünü önceden örttüğüm için sevinçliydim. Hızlıca üstümü giyindim ve
zaten taramaya ihtiyaç duymayan saçlarımı kuruttum.





Ellerimle kıvırcıklığını kontrol ettiğimde artık bakma vaktinin geldiğini
anladım.





Aynanın üzerine örttüğüm t-shirt ellerimin seri hareketiyle yere düşerken
ben de kapadığım gözlerimi bir anda açtım.





Şaşkınlık ve korku dolu çığlığım tüm evi inletirken ağlamamak için kendimi
zor tutuyordum. Saçlarım pembenin tüm alacalı havasıyla “Bak! Ben buradayım!”
diyordu.





Çığlığımla koşarak odama giren kardeşim kıkırdarken bir anda saçlarımı
unuttum. “Ne diye gülüyorsun?” bana sevimli bir ifadeyle bakarken konuştuğunda
ağlama havam kahkaha atmaya hazır modumla yer değiştirmişti.





“Saçların pamuk şekere benziyor! Pembe ve kabarık!” kahkahalarımla ona eşlik
ederken nasıl böyle bir hata yaptığımı anlamaya çalışıyordum. Olayları geri
sarmalıydım.





“Psişik güçlerim! Yardım edin!” sessiz çağrım tabi ki cevap bulmadı. Benim
psişik olmadığımı bilmeyen bir mahalle sakini bile yoktu.





Markete gittiğimde rafların arasında gezmiştim. Tam kızıla elimi uzatmışken
o görevli bozuntusuna bakmıştım. Evet, sanırım o sırada yanlış kutuyu almıştım.
Benim hedefimin yaklaşık beş santim yanında bulunan bir kutuyu almam tuhaf
değildi. Hep o görevli yüzündendi. Yakışıklı olmasaydı ona yapacağımı bilirdim
ya neyse!..





Eve gelince de tam bir deha tavrı sergilemiş kabına bakmaya fırsat tanımadan
yırtıp çöpe atmıştım. “Ah salak kafam! Ne zaman akıllanacağım ben?” ağlamaklı
ses tonum aynayı dile getirmişti. Aynamın dediklerini kulaklarımı açmış
dinlerken söylediklerinde bir mantık arıyordum.





“Saf çocuğum! Hadi kalk da almayı unuttuğun şeyleri almak için markete dön!”
aynaya merakla baktım. “Senin bu sahnede söylemen gereken şeyler bunlar değildi
ki! ‘Sen pembe saçlarınla da güzelsin… Güzelliğin dillere destan... Pamuk
prenses yanında halt etmiş be!’ falan demeliydin. Hayallerimi yıktın! Vicdansız
ayna!” ayna çemkirmeyi de kesmedi.





“Hyo Jin! Çıldırtma beni! Ben ayna değilim! Annenim yavrum! Kalk da dediğim
gibi markete git artık!” kapıda dikilen anneme bakışlarım onu biraz ürkütmüşe
benziyordu. Bana deli tanısını koyan ilk kişi annem olduğu için belirtilerini
de iyi biliyordu. Bu davranışlarım, tanısını kesinleştirmek için bir kanıt daha
vermişti eline o kadar.





Böyle şeyleri takmıyordum zaten. Delilik daha iyiydi belki de. Sonuçta
akıllı olmak bir marifetse neden deliler daha çok konuşuluyordu insanların
içinde? Özeldi deliler! Özeldik biz deliler! Yaşasın! Özel olmayı hep
sevmiştim.





Markete adımımı atar atmaz kafamda bir ampul yandı. Elektriksiz ilk ampulün
böyle olacağını düşünüyordum. Sonuçta saçmalıklarla dolu hayal dünyamız isterse
olurdu! Gözlerimi tavana diktim. Önüme bakmadan yürürken tavandaki lambaların
saçtığı ışıkların metal cisimler üzerindeki yansımasıyla oluşan ışık oyununu
izliyordum.





Sert bir cisme çarpınca durdum zorunlu olarak. Bana çarpan ya da çarptığım
cisme umursamadan yürümeye devam edecektim ki bir el bileğimi sardı. Raf
olmadığının farkına vardığım bu cisim elleri olan bir şey olmalıydı. Acaba
neydi? Bir peri falan olabilir miydi ki? Belki… Nihayet bakmayı akıl ettiğimde
uyuz ama yakışıklı görevli çocuğa çarptığımı fark ettim.





Saçlarımda sabitlenen bakışlarını yüzüme indirdiğinde gülmeye başladı. Elini
uzattı kibar bir biçimde. Bu hareketi beni oldukça şaşırttı. Konuşmayı öğrenen
bir şempanzeyi dinlediğimde vereceğim tepkiyi vermiştim. Şaşkınca ona bakarken
konuşmaya başladı. “Ben Ji Hyun! Senin adın nedir?” ben sorduğu soruya nasıl
bir cevap vereceğimi düşünüp düşünmemem arasında gidip geliyordum. Bence
cevabımı düşünmemeliydim. Aklıma gelen ilk şeyi söyledim. “Ben de Bayan Pamuk
Şeker!” çocuk şaşkınlıkla suratıma bakarken ben de onun suratına bakıyordum.
“Kardeşim saçlarımın pamuk şekere olan benzerliğiyle bana bu ismi taktı. Ama
aynam yani annem bana Hyo Jin der.” Çocuk gülmeye başlayınca ben de gülmeye
başladım.





Alacaklarımı alana kadar geçen seferki gibi eşlik etti bana. Ama bu sefer
durum farklıydı. Sohbet ediyorduk. O sırada şeker ve çikolataların olduğu
reyona gelmiştik. Sevinçle koştu ve lolipopların olduğu yerde durdu. Eline
aldığı birkaç lolipopu sevinçle sepetime attı. Merakla bakan gözlerime hitaben
cevap verdi. “Lolipop bu dünyadaki en güzel şeydir. Benim en sevdiğim şey!”
onun bu söylediklerine güldüm.





“Şapşalsurat! O zaman kendine alsana!” gülümserken ellerini cebine attı.
Kabarıklığı uzaktan da rahatça belli olan ceplerden bir sürü lolipop çıktı.
“Ben her zaman yerim zaten. Her sabah gelen ilk kolinin yarısını ben alırım.”





Bu sohbetin üstüne onun da adı “Bay Lolipop” oldu.





4 Ay Sonra ~~~





Kardeşim çizdiği resmi sevinçle bana uzatırken vereceğim tepkiyi merak
ettiği yüzünden belli oluyordu. Resme ilk baktığımda bir şey anlayamadım. Ancak
beynimin uzun süredir kullanılmayan mantıklı bölümü iş başına geçince olayı
kavradım.





Minik velet bir lolipop çizmiş ve bıyık yapmıştı. Bu erkek olduğunu belirten
bir işaretti. Gözlerini ve burnunu özenle çizdiği belli oluyordu. Hemen yanında
ise bir pamuk şeker vardı. Çubuğun sonuna etek eklemişti. Bu kız olduğuna
işaret ediyordu o halde. Kaşını gözünü de çizdiği pamuk şekere baktıkça aklımda
canlanan görüntülere mani olmadım.





Bunlar bizdik. Sevgilim ve ben... Yani Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop!





Eğer bir gün evlenirsek diye çocuğumuzun adını da düşünmüştük. Küçük
Jelibon!





Bizim ilginç sayılabilecek yaşam öykümüz de bu kadar. Eğer bir gün
evlenirsek, benim hayal gücümü ve babasının güzel bir özelliğini -güzel bir
özelliği varsa- alacak olan çocuğumuz Jelibon’u da anlatırım. Şekerleme
ailesinden saygılar! Kendinize iyi bakın sağlıcakla kalın.





-**-Son-**-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: