Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Aklın Başına Geldi Mi?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aklın Başına Geldi Mi? Empty
MesajKonu: Aklın Başına Geldi Mi?   Aklın Başına Geldi Mi? Icon_minitimePtsi Eyl. 05, 2011 8:37 pm

Aklın Başına Geldi Mi? [One-Shot]








Yazar: Dila Aydoğan








Not: Bu One-Shot’u, okuduğu anda “Bu benim olmalı!” diyen biricik Demet’ime
ithaf ediyorum.





Diğer Not: Ben “Bayan Pamuk Şeker ve Bay Lolipop” one-shotunun yazarıyım. O
hikâyemdeki güzel görüşleriniz için teşekkür etmek istedim. Her yazarın bir
isteği olan yorumlardan ben de istiyorum. Kısacık da olsa lütfen görüşlerinizi
belirtin. Beğenmeniz dileklerimle… İyi okumalar!








…***…***…***…***








“Ne diyecek merak ediyorum doğrusu! Seni aldatmadım mı? Ya da seni
seviyordum, bu bir hataydı mı?” az önce beni aldattığını öğrendiğim sevgilimin
başarısız bir taklidini yaparken sinirden köpürüyordum.





Tencerede kaynamaya başlayan bir yemek nasıl bir süre sonra taşma noktasına
gelirse ben de o noktaya varmıştım. Son bir adım kalmıştı. Ama atmamak için
direnen ayaklarım ve mantıklı davran emrini veren beynime uydum.





Jae Eun üzgünce suratıma bakıyordu. Haklıydı tabii elinden ne gelecekti ki?
En yakın arkadaşımı neden aldattın diye gidip Dong Geun’u dövemezdi değil mi?
Yoksa döver miydi? Eğer dövmeye giderse ben de onunla gideceğim. Son darbeyi
ben atacağım! Bacak arasına sert bir tekme onu akıllandırırdı. Ya da akıllanmak
zorunda kalırdı!





Jae Eun üzgün ifadesini sinsi gülüşlerle kötü çocuk ifadesine sokarken
merakla ona bakıyordum. Bu halimi fark edip seslice bir kahkaha attı. Yolun
ortasında olmamız onun için bir şey değiştirmezdi sonuçta.





“Beyinsiz Ukala, Pislik Yalancı, Aldatan Gerzek, Katıksız Odun ve-“ onun
ilginç lakaplarını dinlemeye niyetim yoktu. “Sadede gel canım!” özür dileyen
bakışlar atıp devam etti.





“Kısaca o senin bu gerçeği bildiğini bilmiyor. Ona bir ders vermek için
ideal zaman yani. Aklını başına getirmelisin. Bu tarz davranışları yapmayı
aklına bile getirmemeli.” nasıl yani tarzında attığım bakışlar görevini yerine
getirmişti. “Benim bir fikrim var aslında.”





Ellerimde bir sürü paket varken yürümek zor oluyordu tabi. Zorla kapıyı açıp
içeri girdim. Aldıklarımı bir çırpıda odama çıkardım. Onunla aynı evde yaşamak
çok güzeldi ta ki bu eşekliği yapana kadar. Ancak dostumun fikri gerçekten
uygulamaya değerdi bunu denemeliydim. Aldığım birbirinden ilginç ve benim
tarzımın yanından bile geçmeyen kıyafetleri sırayla dolaba dizdim.





Evden hızlıca çıkıp arkadaşımla sözleştiğimiz yere gittim.





“Hazır mısın Eun Bi?” hazır olduğumu ifade eden bir kafa sallama
merasiminden sonra hızlı adımlarla hastaneye yürüdük. Kapıda bizi bekleyen
adamla hastane merdivenlerini çıkarken detayları konuşuyorduk.





“Aşkım! Ne oldu sana?” endişeli yüz ifadesiyle odaya dalan sevgilime
ifadesiz surat ifademle eşlik ettim. Boş bakışlarımı anlamlandırmaya
çalışıyordu. Yanıma yaklaştı ve eğilmeye başladı. O hareketini yapamadan tiz
bir çığlık attım. Yaptığım bu hareketle afallamıştı. Çığlığımın ardından odaya
dalan dostuma yalvarırcasına konuştum. “Bu adamdan kurtar beni!”





Olanlara şaşırmış gözüken sevgilim ağzı beş karış açık söylediklerimi
dinliyordu. Üzgünüm sevgilim, cezanı çekeceksin!





“Dong Geun çık odadan. Eun Bi… Sakinleş hayatım!” yanıma gelip elime tutan
dostuma sevecen bir gülümseme attım. Ardından bakışlarımı Dong Geun’a çevirdim.
Tükürürcesine konuşma çabalarıma başlamıştım. O anda, duyduğum haberi
hatırlatıp bu rolü de başardım. “Bayım, derhal defolun odamdan!”





Sözlerimle bocalayan sevgilim hüzünle başını eğdi ve odadan çıktı. Hastane
odasındaki bu roller beni heyecanlandırıyordu. Dostum oyunun gereğini yerine
getirmek için odadan çıkarken olacakları hayal edip gülümsedim.





“Ne oldu ne tepki verdi?” soruma aldığım yanıt gözlerimin sevinçten
açılmasını sağlamıştı.





Geriye Bakış^^





“Eun Bi ciddi şekilde kafasını çarptı. Ona çarpan arabanın etkisiyle savruldu
ve başını kaldırıma çarptı. Kanama olmadı fakat darbenin yol açtığı bir sorun
var. O, hafızasını kaybetti. Ben kendimi tanıştırdığım için iyi davranıyor.
Zaten beni birazcık hatırladı. Çocukluk yıllarıyla ilgili hatırladığı şeyler
var. Doktorlar sadece birkaç yılı hatırlayabileceğini söylediler. Belirtiler bu
yıl aralığının bizim on ve on iki yaş aralığımız olduğunu gösteriyor.” Genç kız
başını hüzünle yere eğdiğinde görünmediğinden emin olduğu ve saçlarının
gölgesine sığınan gülümsemesi ile yere bakıyordu.





Genç adam şok dalgasının uzaklaşması ile olayları anlamlandırma çabalarında
idi. Ama sonuç sıfırdı.





Geriye Bakış Son^^





Eve dönüş yolunda ön koltukta oturmanın verdiği serbestlik ile camdan
dışarıya sarkmaya başladım. “Heyoo! Yaşasın!” bu sözleri bağırarak söylerken
susmam için elinden geleni yapan hatta eliyle ağzımı kapatan sevgilime sinirle
baktım. “Geri zekâlı velet! Çek ellerini ağzımdan!” elleri arasından söylediğim
şeyleri zor da olsa anlamıştı. Yüzü düştü. Sebebini biliyordum. Eskiden bunu
yaptığında avuç içine ufak bir buse kondururdum. Sonra dudaklarımız buluşurdu,
bu bir gelenekti. Şimdi böyle yapmam onu şaşırtmış dahası üzmüştü tabi.





Eve girdiğimizden beri oyunun getirileri doğrultusunda hareket ediyordum.
Kaçık bir ergen gibi davranıyordum. Etrafta koşuyor bağırarak şarkılara eşlik
ediyordum. Ama uydurma sözlerimle… Bu halimle cidden eskiye dönüş yaşadığımı
hissediyordum.





Etrafta bağırarak gezerken bir yandan da cips paketindekileri sırayla ağzıma
tıkıyordum. Peşimden koşan annem kılıklı sevgilimi umursamamaya çalışıyordum.
Bizi büyük bir zevk alarak izleyen dostuma göz kırpıp saçma sapan isyanlarımdan
birini daha ortaya attım. Dong Geun’un canı çıkana kadar koşacaktı. Ben de
yorulacaktım belki. Ama değerdi!





“Hadi koca bebek bugün üçüncü gün! Evdeyiz her dakika. Hem dışarı çıkmış
olacağız hem de doktor ablanın yanına uğrayacağız!” Dong Geun’a sinirle baktım.
Salak mıydı? Evet, kesin salaktı! Benden bir yaş büyük bir kadına abla diyordu.
Çocuk taklitlerimin bu denli başarılı olacağını tahmin edemezdim gerçi.





Psikologun binasından uzaklaşırken içeride durduğum iki buçuk saatin
tamamını kadına durumu izah etmek ve yeni taktikler almakla geçirmiştim. Odadan
çıktığımda kadın hafızamın tazelenemediğini ancak yaşım gereği davranışlar
sergileyeceğimi belirtti sevgilime. Üzüntüyle bakışlarını bir noktaya
sabitleyen hali bile beni sarsmaya yetmişti. Ama burada bırakamazdım.





Arabadaki sessizliği evde bozdum, üstüme bir şeyler giyip dışarı çıkmayı
teklif ettim. Odaya çıktım. Artık burada tek kalıyordum. Onu hatırlamadığım
bahanesi ile olayları unutmaya çalışıyordum. Üstüme son derece mini bir etek ve
göbeğin belli bir kısmını açıkta bırakan bir gömlek giydim. Bu halimle cidden
seksi göründüğümü itiraf etmeliyim. Bacaklarım uzundu ve düzgündü. Şu halimle
kendime baktıramayacağım bir erkek yoktu herhalde. Ahmak beni aldatmanın nelere
sebep olacağını öğrenecekti.





Merdivenlerden aşağı indiğimde bakışlarını üzerimde gezdirdi. Sırıtması tüm
yüzüne yayılırken yavaşça yanıma geldi. Sapık ıslıklarından birini çaldı ve
sapık ses tonuyla konuşmaya başladı. “Aslında düşündüm de dışarıya sonra mı
çıksak ki? Ben yorgunum. Beraber odamıza çıkıp yatsak mesela…” kafasına bir
tane geçirdim. Bunu hak etmişti! “Pis sapık! Bara gitmek istiyorum ben!”





“Sen daha sabah on iki yaşındaydın! Ne çabuk on sekizler gibi takılmaya
başladın? Keşke şu psiko-bilmem ne bozuntusuna gitmeseydik!” o söylenirken ben
de kıs kıs gülüyordum içimden.





Bara girdiğimizde dediğim gibi oldu. Her erkek bakışlarını uzunca süre
üstümde gezdirdi. Özellikle barmenin karşısına geçtiğimde özel bir çaba harcadı
benim için.





Tüm geceyi benimle konuşmak isteyen erkeklerle konuşarak hatta bazılarıyla
ciddi manada flörtleşerek geçirdim. Sevgilimin kıskanç bakışlarını saymıyorum.





Eve döndüğümüzde sarhoş olduğumu düşünmesini sağladığım için biraz
pişmandım. Çünkü düşerim endişesiyle belimi kavramıştı. Ona bu kadar yakınken
kokusunu almamak elde değildi. Kokusu burnuma doldukça özlemim katlanıyordu.
Oyun dışı olacaktı ama bir elimi boynuna doladım. Kıskandırmayı ihmal etmeyerek
birkaç erkek ismi söyledim. Sinirle iç çekerken bir şeyler mırıldanıyordum.





Odaya çıkıp da yatağa yöneldiğimizde öldürücü darbeyi yaptım. “Benimle yat.”
Bu emrime uymaz diye düşünürken konuşmasıyla sevinçle doldu içim. “Pekâlâ, koca
bebek.”


Yatağa kıvrılırken üstümdekilerin rahatsız edici olduğu için uyuyamadığımı
fark ettim. Sarhoş adımları olduğunu umduğum, sarsak adımlarla dolabıma gittim.
Kısa bir şort ve bir sporcu atletiyle ışığı açmak için düğmeye yöneldim. Işığı
açıp masumca gözlerimi kırpıştırırken sevgilimin beni izlediğini fark etmemiş
gibi davranıyordum. Üstümdekileri çıkarıp da iç çamaşırımla kaldığımda pis pis
sırıttığını da görmezden geldim. Ardından pijamalarımın içine girdim ve yatağa
doğru yöneldim. Kapatmayı unuttuğum ışığı kapatmaya geri döndüğümde yatakta
sabırsızca bekleyen sevgilim ofluyordu. Yatağa döndüğümde ondan olabildiğince
uzağa yattım. Güçlü kolları bedenimi ahtapot gibi sarıp kendine çekerken kaçma
çabalarım görülmeye değerdi. Kalbim gitmemek için beynimse oyuna devam etmem
için yalvarıyordu.





Beynime itaat edip de kendimi güvenli bölgeye attığımda üzüldüğüm şeyler
birer birer canlandı. Şu anda aynı yatağı paylaştığım ve delicesine sevdiğim
adam beni aldatmıştı. Buna tepkisiz kalmamalıydım. Oyun tatmin etmiyordu.
Ağlama isteğim hat safhadaydı. Kendimi daha fazla durdurmadım ve hıçkıra
hıçkıra ağlamaya başladım.





Neler olduğunu anlama çabası içindeki Dong Geun ise endişeyle sorunumun ne
olduğunu soruyordu. Yalandan bahanelerle onu oylamak kolaydı. Başımın
ağrıdığını söyledim. Ağzı kesici getirdiğinde içtim.





Ancak bu kalp ağrısıydı. Bir ağrı kesici, aldatılmışlık duygusunu süpürüp
giderebilir miydi? Cevabı belli değil miydi sanki? Tabi ki hayır!





Sabah müzik sesiyle uyandım. Telefonumu kurduğumu hatırlamıyordum. Ancak
çalanın en sevdiğim şarkı olması bu saçma merakımı yendi. Neşeyle göz
kapaklarım aralanırken ve gözlerimi gün ışığı sızan odada gezdirdiğimde elinde
çiçekle dikilen Dong Geun’u buldum.





Tüm günüm onun beni eğlendirme çabaları ve benim üzüntümle geçti. Sürekli
kendini hatırlatmaya çalışıyordu. Bu hallerinden çıkaracağınız ilk sonuç beni
sevdiği falan olabilirdi. Bense durumu şöyle yorumluyorum. Vicdanını
rahatlatmak için aldattığı sevgilisini mutlu etmeye çalışan bir sevgili!





Sıkıntılı düşüncelerimden sıyrıldım. Artık oyunun son aşamalarıydı.





Evden çıktığımızda yine oldukça açık ve güzel bir şekilde giyinmiştim. Yolda
yürürken ritmik şekilde sesler çıkaran topuklularım “Beni giyen kadına bakın!”
dercesine tıngırdarken yanından geçtiğimiz insanların bana bakmaması neredeyse
olanaksızdı. Hatta şöyle açıklamalıyım bana bakmayan tek kişi kör bir adamdı!








Sevgilim yine kıskançlık triplerine girmişti. Geçirdiğimiz bir haftada
hafıza kaybı oyunum epey işe yaramıştı. Hatta öyle ki sevgilim eskisinden de
eve bağlıydı. Dışarıya bensiz çıkmıyordu. Çıktığımızda da bana bakmaktan
etrafındaki diğer kızları göremiyordu. Evet, amacım buydu! Beni kıskanması ve
onu unutmamamı fırsat bilip kaçmamasıydı.





Belki de hafıza kaybımı fırsat bilir de kaçar gider diye düşünmüştüm. Ama
hayır! O tüm bağlılığıyla benimle kalmış ve kendini hatırlatmak için elinden
geleni yapmıştı. Peki, tüm bunlar nedendi? Gerçekten beni seviyor muydu? Yoksa
yalnızca vicdanını rahatlatmak için bir oyun muydu?





Cevabını bilmediğim sorulardan nefret ederim. Bu nedenle öğrenmeye karar
verdim. Oyunun son kısmını gerçekleştiremeyecek olmam sorun değildi. Sorumun
cevabı şu an yaşanan her şeyden bin kat önemliydi.





Akşam yemeğini yediğimiz şık restorandan çıkarken düşüncelerimle geçirdiğim
birkaç dakika bir karar vermemi sağladı. Yavaş bir tempoyla attığımız
adımlarımız bizi göl kıyısındaki bir banka getirdiğinde sormadan oturdum. O da
yanıma yerleşti. Başımı göl üstünde ahenkle dans eden ışıklara çevirdiğimde
onun da aynı yere odaklandığını gördüm. Düşüncelerim ve kötü hislerim gözlerimi
tuttuğum yaşları serbest bırakması için zorlarken ben de bu baskıya
direniyordum. Kaybeden olmuştum. Gözyaşlarım yavaşça yanaklarımdan süzülürken
konuşmak, yapmak istediğim son şeydi.





Bir süre sonra bakışlarını gölden bana çeviren sevgilimin neşeli konuşması
yanağımda gördüğü yaşlarla soldu. Başımın ağrıdığını sanıp yanında getirdiği
ağrı kesiciyi uzattı. Yavaşça ittirdim elini. Yaklaşıp da sarılmaya
çalıştığında öncekinden oldukça sert bir tavırla ittirdim bedenini. Bu ani
hareketimle afallamıştı. “Ne oldu?” derken sesinde hayal kırıklığı vardı.
Anladığımdan veya yapacağım konuşmanın ehemmiyetinden endişe etmiyordu. Çünkü
beni hala hafızası kayıp sevgilisi sanıyordu.





Titreyen ellerimle uyumlu titrek sesimle sorduğum soru onu kendine
getirmişti belli ki. “Beni neden aldattın? Sana ne yaptım da beni böylesine
üzdün? Söyler misin hangi davranışım seni buna itti?” gözlerimden akan yaşlar
hız kazanıp yerle buluşurken yanaklarımda bıraktıkları izler acımın dışa vurumu
gibiydi.





“Ben ne dediğini-“ derken böldüm lafını. Aldatmıştı. Yalan da söylemesini
dinleyemezdim. “Bal gibi de biliyorsun! İki günlüğüne gittim ve sen bunu fırsat
bilip aldattın beni! Hem de kendi evimizde! Lanet olsun! Senden ölesiye nefret
ediyorum!”





Sözlerim yüzüne tokat gibi çarparken geriledi. “Sen hatırlıyorsun… Hafızan
geri mi geldi?” alayla gülümsedim. Konuşurken bu gülümseme acı bir hal
alıyordu. “Evet hatırlıyorum! Hayır, hiç kaybetmediğim hafızam geri gelmedi!
Ben de seni kandırdım. Oyun oynadım sana. Ama gerçek olmasını o kadar çok
isterdim ki… Seni sonsuza dek unutmayı o kadar çok isterdim ki… Sana duyduğum
nefretin son bulmasını ve sensiz tertemiz bir hayata başlamayı çok istiyorum!
Ama olmuyor! Kahretsin!”





Hüzünle yere eğdiği yüzünden geçen duygu maskeleri iyi ve çalışılmış bir
oyunun ürünleriydi belli ki. O zaten her şeye hazırlıklı olmasıyla hep beğenimi
kazanmıştı. Eminim başka bir kadınla olduktan sonra bunları öğrenirsem nasıl
tepki vereceğini de prova etmişti! Ayna karşısında acıklı tonla kendini haklı
çıkarma ya da mazeret üretme çalışmaları da yapmıştı büyük ihtimal. O hep
hazırlıklıydı! Beni kandırana kadar vazgeçmezdi. İkna olana kadar devam ederdi.
Ama ben artık eski Eun Bi değildim! Onsuz da bir hayatım olabiliyordu. Dışarı
çıktığımda peşimde koşacak onlarca erkek vardı. Zavallı ve aldatan bir sevgili
umurumda dahi olmazdı!





Tabi bunlar yalnızca yalanlardan ibaretti! Ben onsuz yapamazdım. Nasıl
olduysa bu adama aptal gibi âşık olmuştum! İşte bu yüzden bu kadar acı
çekiyordum.





Söylediği şeylerin bir harfini bile dinlemedim. Ağır bir şekilde yerimden
doğruldum ve acımın bir kısmını ona aktarırcasına yüzüne bir tokat geçirdim. O
tokadımın etkisiyle başını başka tarafa çevirirken ben de bakışlarımı ondan çok
uzak bir noktaya dikmiştim. Sesime acımasız bir ton yükleyip sertçe konuştum.
“Elveda Dong Geun. Bir daha sakın karşıma çıkayım deme! Söylediğin hiçbir
bahane yaptığının yanlış olduğunu değiştirmeyecek. Sonsuza dek elveda!”





Attığım emin adımlar ondan uzaklaştıkça güçsüzleşiyordu. Artık yorulan
bedenim uzun süredir yapmayı planladığı şeyi yapıp yere yığılırken etrafta
duyduğum hiçbir şey önemli gelmiyordu. Hızla korna çalan araba bile…





Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Beyaz ve ferah görünen hastane
odasındaki sessizlik içimi acıtmıştı. Sessizce söylediğim kelimelerle
hareketlendi oda. Tavandan ayırmadığım gözlerim odada gezindiğinde kim olduğunu
bilmediğim bir adam ve biricik dostum buradaydı.


Jae Eun ile gözlerimiz buluşunca yerinden doğruldu ve gelip bana sarıldı.
Genç adam da oturduğu koltuktan kalkıp yanıma geldi. Onun endişeli yüzüyle
dostumun endişeli yüzü birbiriyle yarışabilirdi. Benim için bu kadar
endişelenin kim olduğunu merak etmiştim doğrusu.





“Bu bey kim?” sorum üzerine ufak bir tebessüm etti dostum. “Bu Ji Hoon.
Bayıldığında arabasıyla yoldan geçiyormuş. Sen kafanı kaldırıma çarpınca hemen
hastaneye getirmiş. Bana da o haber verdi.” Minnettar bakışlar atan Jae Eun’a
karşılık hafifçe başını eğen adama teşekkür ettim. Önemli olmadığı konusunda
bir şeyler geveleyip güldüğünde gamzesini fark ettim. Çok yakışıklı olduğunu da
ancak şimdi anlayabilmiştim.





Hastane muhabbetimin ardından yaklaşık iki hafta geçti. Her günümü beraber
geçirdiğim dostumun evine taşınmış bulunuyorum. Daha doğrusu o beni taşımış.
Dong Geun ile acılı ayrılığımızı atlatmamın ve acımın azalmasının kolay olması
için türlü şebeklikler yapıyor. Aynı evde kalmak sandığımdan da eğlenceli
geliyor şu an. Kafamı kaldırıma çarpmış olmamın bir etkisi var mı bilemiyorum.
Ama Dong Geun’u çok hızlı unutuyorum. Ya da o kadar iyi rol yapıyorum ki ben
bile inanmaya başladım.





Bana çarpan kişi yani Ji Hoon ise çok yakın arkadaşım artık. Yakışıklı
bulduğum doğru ama Jae Eun ile aralarındaki çekimi de hissediyorum. Yakışıklı
olması bir şeyi değiştirmeyen en iyi ikinci dostum oldu. Şu iki haftada
birbirimize kardeş muamelesi gösteriyoruz. O hayatımı kurtardı ya da öyle bir
şey yaptı. Ona borçluyum. Ona borcumu dostumla aralarını yaparak ödeyeceğim. O
bunu bilmese de bu güzel bir ödeme!





Aynadaki hoş bayana neşeyle baktım. Gerçekten de güzel gözüktüğümü ifade
etmeliyim. Ayrılık sonrası kilo almadım ve gözlerim hala aynı boyuttalar.
Ağlamadım ya da krize girmedim. Öyle ki yaşamdaki sevgili boşluğumun yerini
mutluluk aldı. Tüm gündüz dans ediyorum. Şarkı söylüyorum. Geceleri ise yalnız
başıma yatağa girdiğimde onu düşünmemek için uyumaya çalışıyorum. Rüyalarımdan
bile kovdum onu. Bir tabela asılı oluyor hep gördüğüm düşlerde. “Dong Geun’lar
giremez!” gerçekten bilinçaltıma işledi bu aldatma ve ayrılık olayı. Gerçekten
saçma şeyler olduklarını da düşünüyorum. Neyse çok konuştum. Aşağıda beni
bekleyen ikiliyi daha fazla bekletmeden inmeliyim.





Sinema çıkışı filmin berbat olduğu konusunda bir sohbete giriştik. Sohbet
giderek yön değiştirirken Ji Hoon ile uyuşmayan fikirlerimizi tokuşturuyorduk.
En sonunda şaka dolu anlar başladı. O beni kovalarken ben de ona dil
çıkarıyordum. Çimlik bir bölgeye geldiğimizde üzerime atladı ve ikimiz de yerde
yuvarlandık. O beni gıdıklarken ben de Jae Eun’dan yardım dileniyordum. Sonuç
başarısızdı! Ardından ayağa kalkan ve beni kucağına alan yeni dostuma dil
çıkarmaya devam ettim. Eve yürürken hala onun kucağındaydım. “Beni indirir
misin lütfen! Yürüyeceğim!” olumsuz bir şekilde başını salladığında sıkıntılı
rolümle iç çektim. O da güldü. Sonra bir parkın girişinde durdu. Yapacağı şeyi
anlamıştım. Ona gülümseyerek baktım ve göz kırptı. Her birimiz ayrı bir
oyuncağa giderken eğlencemiz doruktaydı.





Kaydıraktan kayarken mutluluktan göklere ulaşmıştım. Jae Eun ise onu
sallayan Ji Hoon’a aşkla bakıyordu. İşte o an ayaklarım yere bastı. Ben mutlu
falan değildim. Rol yapmak içime işlemişti. Acımı yaşayamamıştım. Bu yüzden
kalbim acıyordu. Rüyalarımda bile onu engellediğim için canım yanıyordu. Bu aşk
acısını hiçbir şey düzeltemiyordu. Ama bunu da gizlemeliydim. Yeni bir oyun
daha sergilemeliydim.





Eve dönüş yolunda birbirlerine aşkla bakan iki dostuma gitmelerini ve benim
de birazdan geleceğimi söyledim. Yavaşça göl kıyısına ilerlerken yaptığım
rollerin bedenimden ayrılmasıyla üstüme çöken hüznü dağıtmaya çabalıyordum. O
gün oturduğumuz yerin az ilerisinde bir banka doğru ilerlerken bir ses duydum.
Bir adam ağacın altına oturmuş bir şeyler söylüyordu. Merakıma yenik düştüm ve
yaklaştım sessizce. “Ben nasıl yaptım bunu! Keşke hiç içmeseydim… Seni hiç
üzmeseydim keşke Eun Bi! Aşkım ne olur geri dön! Yalvarırım gitme! Ben seni çok
seviyorum! O yalnızca bir hataydı. Lütfen evimize geri dön. Ne olur beni böyle
tek bırakma…” bu sesi nerede duysam tanırdım. Yüzüne de bakmama gerek yoktu.
Ağladığını sesinin tonundan anlıyordum. Yavaşça adımlarımı ona doğru yönelttim.
Önüne gelince durdum. Sakalları çıkmıştı. Saçları dağınıktı. Gözlerinde üzgün
bir ifade vardı. Bakışları yere sabitlenmişti ve o kadar donuktu ki eskiden ona
baktığımda ışıldayan gözlerindeki fener sönmüş gibiydi. O sanki ışığını
kaybetmişti… Benim rol yapmayan halim gibiydi. O da aşkını kaybetmişti.





Bakışlarını bana çevirdiğinde bir umut gördüm gözlerinde. “Aşkım! Geldin!”
ona acıyla baktım. “Ne yapıyorsun Dong Geun?” sözlerimi anlaması zaman almış
gibiydi. Bir süre sonra konuştu. “Seninle barışıyordum.” Gülümsedi acıyla.
Gerçekten sarhoştu. Olmayan benle barışmıştı!





“Gel evine gidelim. Sarhoşsun…” ellerini belime dolayıp beni kendine çekti.
“O gece de çok sarhoştum. O kadınla isteyerek birlikte olmadım. Sen yokken
arkadaşlarla kafayı çekmeye gittik. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Ne olur affet
beni. Seni çok özledim sevgilim.” Sözleri kalbimdeki yaraları kapatıyordu birer
birer. Söylediklerinde yalan yoktu. Bunu sarhoşluğun verdiği dürüstlük
sağlıyordu. Onu iyi tanıyordum. Sarhoşken çok dürüsttü.





“İnanıyorum. Seni affettim!” sözlerimle gerileyen sevgilim yüzüme ifadesizce
baktı. Ardından sevinçle aradaki mesafeyi kapattı. Bana sımsıkı sarılırken
ayrılmamak ikimizin de istediği şeydi.





Gözlerimi açtığımda kocaman sırıtan sevgilime gülümsedim. Dudaklarıma
kondurduğu nazik öpücüğüyle enerji depolandım ve yataktan kalktım. Barışmamızın
üzerinden haftalar geçmişti. Sorunu resmen çözmüş olmaktan mutluydum. Şimdi
hazırlanmalı ve randevumuza geç kalmamalıyız! Bugün çifte buluşmamız var. Ji
Hoon ve Jae Eun çiftiyle hep beraber takılacağız. Ah söylemeyi unuttum! O gece
onlar da yakınlığın boyutunu değiştirdiler. Artık sevgililer.





Dileğim şu: Bu randevu gibi düğünümüzün de çifte olması. Bir de nesli
tükenmekte olan hayvanların korunması!





Sonuncusu alakasız mı geldi? Şaşırmayın! Toplumsal mesajları severim! Fırsat
bulmuşken söyleyiverdim! Ee hadi oyalamayın beni! Hazırlanmalıyım!





*** SON ***


Yayınlayan Admin:Minhae
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Aklın Başına Geldi Mi?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: