Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: Cassie
Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi
26. Bölüm
“Bunlar senin icin,” diyerek Joong Ki kocaman bir gül buketini Soo Jin’e dogru tuttu. “Begendin mi? Heebon bana bunlari secmekte yardim etti.”
Joong Ki, Heebon’un bu cicekleri ‘diger yarisina’ verecegi düsüncesiyle sectigini söylememeyi tercih etti. Dün iki kardes beraber cicek alisverisi yapmisti ve Joong Ki bebek kardesine kötü kötü bakislar atmak zorunda kalmisti. Heebon ona ‘Soo Jin’den hoslaniyorsun!’ deyip durmustu, ama Joong Ki ona bunun bir yalan oldugunu söyleyememisti.
Soo Jin cicekleri hafif bir bas sallamayla kabul ettiginde yanaklari kizarmisti. “Tesekkür ederim, ama… bunlar ne icin?”
Hala ‘resmi’ bir cift degildiler. Joong Ki hicbir sey söylememisti simdiye kadar ve Soo Jin de cok erken olup olmadigini bilmedigi icin sormamisti… Arkadasliklarinin daha da güclü olmasini istiyordu ilk olarak.
Ama Soo Jin biliyordu; Onu Joong Ki’ye cikma teklifi yapmaktan alan baska bir sey daha vardi…
“Bugün tam alti ay önce ilk defa tanistik birbirimizle,” diye hatirlatti Joong Ki, üzgün gözlerle.
“Oh! Unuttugum icin özür dilerim!” dedi Soo Jin hemen ve kendini suclu hissetti (son zamanlarda hic de yabanci degildi bu his).
Joong Ki kikirdadi, “Bana iyi bir hafizanin oldugunu söylemistin hani?”
Soo Jin gergince gözlerini camin kenarinda duran bir kusa cevirdi. Dogru, Joong Ki’ye iyi bir hafizasinin oldugunu anlatmisti, o cocukluk hatirasini anlattigi gün. O günden sonra o hatira hakkinda tekrar konusmamisti. Bu dogru hissetmiyordu…
Ama Joong Ki hala onun icin cimenden dokudugu yüzügü bir yerde sakliyordu, cünkü onun icin cok degerliydi.
“Ben… özür dilerim,” dedi Soo Jin bir süre sonra.
“Soo Jin, sadece saka yapiyordum, kendini suclu hissetme. Ben sadece… bu tür seyleri hatirlamayi ve kutlamayi seviyorum. Ve… tanistigimiz gün icin cok mutluyum… ve tabii ki sonra gelen günler icin de,” bu sefer yanaklari kizaran Joong Ki’ydi. “Benim söylemek istedigim… hep yanimda oldugun icin ve bana her seyde yardim ettigin icin cok tesekkür ederim. Senin gibi bir arkadasa sahip oldugum icin cok sansliyim.”
“Ben de senin gibi bir arkadasa sahip oldugum icin sansliyim,” diyerek gülümsedi Soo Jin.
“Ve… söylemek istedigim baska bir sey daha var.”
Soo Jin güllere bakiyordu, ama Joong Ki’nin sözlerini duyunca gözlerini önündeki adama cevirdi. “Hmm?”
“Benimle… sey… bu aksam yemege cikar misin?” diye sordu Joong Ki utangacca ve bir eliyle sag kulagina dokundu.
Soo Jin gözlerini kirpti saskinca. “Neredeyse her Cuma aksami yemege gidiyoruz. Sormana gerek yok. Oh, bu arada, bu aksam anne ve babamin gelemeyecegini söyleyecektim. Is ile alakali bir seyleri varmis.”
Ama bu önemli degildi. Soo Jin daha önce de Joong Ki’nin ailesiyle yemege cikmisti.
Joong Ki panik icinde gibi görünüyordu. “Yani… ‘cikmak’ anlaminda demek istemistim.”
“Joong Ki, iyi misin?” diye sordu Soo Jin ve bir elini kaldirip Joong Ki’nin alnina dokundu. Atesi yoktu.
“Yani ‘cikmak’ anlaminda. Bir ‘randevu’… arkadas olarak degil.”
Soo Jin kendini biri ona tekme atmis gibi hissediyordu o an. Joong Ki ona cikma teklifi yapiyordu… Ve bu da…
“Sey, önemli degil. Anliyorum. Arkadasligimizi bozmak istemiyorum, cünkü benim icin gercekten önemli. Arkadasligimiza cok deger veriyorum. Arkadas kalabiliriz. Lütfen, arkadasim kal?”
Soo Jin, Joong Ki’nin gözlerindeki korkuyu görünce aglamak istiyordu. Aptal.
“Aslinda, senin kiz arkadasin olmayi tercih ederim…” diye basladi Soo Jin, fakat cümlesini bitiremeden Joong Ki ona sikica sarilmisti bile.
Joong Ki’nin sevinc dolu gülüsü Soo Jin’in kulaklarinda müzik gibiydi. Mutluydu. Artik beraberdiler… bir ‘cift’ olarak!
Ama yine de Soo Jin hissedecegini düsündügü mutlulugu hissedemiyordu.
Joong Ki’ye sikica sarilirken, Soo Jin gözlerini gökyüzüne cevirdi. Sessizce yalvariyordu… ‘Min Ra, bana ne oluyor? Ne yapacagimi bilmiyorum. Ne yapacagimi söyle bana!’
“Önemli degil.”
“Özür dilerim.”
“Gercekten önemli degil.”
“Ama…”
“Gercekten, gercekten önemli degil.”
Yine uzun bir sessizlik. Soo Jin cenesini avucuna almisti ve gözleri etraftaki manzaraya bakiyordu. Cok güzel bir geceydi, mükemmel bir randevuydu… en azindan simdiye kadar.
“Nefesim mi kokuyor?” deyip Joong Ki sessizligi bozdu.
Soo Jin bu soruya sasirmisti ve gözlerini arabayi süren Joong Ki’ye cevirdi. “Ne?”
“Daha önce agzima bir sürü nane spreyi siktigimdan eminim ve cok hijyenik bir insanim…”
“Joong Ki, sorun bu degil…”
Joong Ki arabayi yolun kenarina sürdü ve durdu. Sonra el frenini cekip emniyet kemerini cikardi ve vücudunu Soo Jin’e cevirdi. “Öyleyse sorun ne? Neden seni öpmeme izin vermiyorsun?”
Soo Jin basini egdi ve kaslarini catti üzgünce. “Ama… ‘gercekten, gercekten önemli degil’ demistin.”
“Yalan söyledim. Sana ‘önemli degil’ demek ise yaramiyor ve bu sözleri kendime tekrarlamak daha da etkisiz,” deyip ic cekti sag kulagina dokunan genc adam.
“Özür dilerim.”
Joong Ki bir elini saclarindan gecirdi. Bu saclarini dagitmisti ve Soo Jin uzanip onlari düzeltmek istiyordu. Ama yapmadi.
“Kendime yalan söylemek, sana yalan söylemekten daha kolay,” diye mirildandi Joong Ki sessizce.
Soo Jin Joong Ki’ye katilmiyordu. Kendisine ve Joong Ki’ye yalan söylemek zordu, cünkü birine yalan söylemek, digerine yalan söylemekle ayniydi onun icin.
“Joong Ki…”
“Üc ay oldu. Baskalari ikinci randevuda sonra öpüsüyor,” diye anlatti Joong Ki Soo Jin’e, sanki basit bir matematik problemini anlatiyormus gibi. Soo Jin’in anlamasini umuyordu.
Soo Jin ic cekti ve gözlerini arabanin arka aynasinda asili olan Mashimaro oyuncagina odakladi. “Joong Ki, gercek su ki…”
“os ver,” diye lafini böldü Joong Ki. “Gercek seni kaybetmeme sebep olacaka, o zaman hic bilmek istemiyorum. Önemli degil. Gercekten degil. Birbirimizi öpmeyiz. Sevgiyi göstermenin baska yollari da var…”
Ama sözlerini bitiremeden, Soo Jin ellerini Joong Ki’nin yanaklarina koymustu ve dudaklarindan öpmüstü bile.
Ilk defa öpüstüler… Cünkü bu, gercegi anlatmaktan daha kolaydi.
Ayrildiklarinda, Joong Ki’nin yüzünde bir gülümseme vardi. Soo Jin’in de gülümsedigini gördügüne mutluydu. Mutluluk saklanamazdi.
“Eun Cha sonunda Min Hyuk’a askini itiraf etti. Simdi beraberler. Ben bunda kücük bir rol oynadim, ama… sadece kücük bir rol,” diye konustu SOo Jin mezar tasina. Basini cevirip Joong Ki’nin tuvaletten geri gelip gelmedigine bakti.
Joong Kid aha dönmemisti, bu yüzden Soo Jin konusmaya devam etti.
“Min Ra, ne yapacagim ben? Kafam cok karisik. Bunun ironisi… o kadar yanlis ki. Iliskimizi korumak icin elimden geleni yapmak zorunda oldugumu biliyorum, sonsuza kadar beraber olabilmemiz icin bunu yapmam gerektigini biliyorum. Ama… ayni zamanda, bunu yapmiyorum. Iliskimizi korumaya calisiyorum, ama ayni zamanda iliskimizi parcalayan dab en olacagim gibi hissediyorum. Anliyor musun, Min Ra?”
Soo Jin ic cekti ve burnunu ovdu. Her gün hissettigi pismanlik daha da agirlasiyordu. Bunu görmezden gelmek, aklinin karanliklarina atmak ya da itmek kolaydi, ama her zaman seni bulurdu.
“Beraber oldugumuz ilk üc ay onun beni öpmesine izin bile vermedim. Onun beni öpmesini istemedigimden degil. Istiyorum, gercekten istiyorum. Ben de onu öpmek istiyorum. Ama bu… yanlis hissediyor, bunu hak etmiyormusum gibi. Ben bir seytanmisim ve bir melekten bir öpücük caliyormusum gibi hissediyorum. Onu öpmek istemedigim icin benden ayrilabilirdi hatta.”
Soo Jin gözlerini kapatti cünkü kafa agrisi gercekten dayanilmazdi. Sonra paranoid bir hirsiz gibi etrafina akindi, Joong Ki’nin etrafta olmadigina emin olmak icin.
“Bunu yapamam. Ona her baktigimda ona yalan söyledigim aklima geliyor. Aramizda hicbir yalanin olmasini istemiyorum, özellikle o bana karsi bu kadar dürüstken. Sanki… bu seylerin hepsini ben ayarladigim icin aramizdaki ask gercek degil gibi hissediyorum. Gercek ne? Ben gercek miyim? Neden son dokuy aydir öyle davrandim? Ben gercekten böyle oldugum icin mi böyle davraniyorum? Yoksa Joong Ki’nin bana asik olmasini saglamak icin yapmam gereken rolü mü oynuyorum? Joong Ki kime asik oldu? Senin dedigin gibi gercekten birbirimizin kaderinde yazili miyiz?”
Soo Jin tekrar ic cekti ve biraz ürperdi. Birden hafif bir esinti vardi mezarlikta.
“Min Ra, seni aptal. Bizim beraber olmamizi, mutlu olmamizi istedigini biliyorum, ama bak ne yaptin! Benim ona yalan söylememi zorladin! Bana o cocukluk hatirasi yüzünden mi asik oldu? Bu hic iyi olmaz. Bunu istemiyorum ben! Ona ne zaman aksam, aklim bana bunu hak etmedigimi söylüyor, cünkü ben büyük bir yalanciyim!”
Soo Jin yüzünü ellerine gömdü ve ofladi.
“Neden eskisi gibi bencil bir aptal olamam? Neden bana pismanlik hissetmeyi ögrettin? Kendimi pisman hissetmeyi bilmeseydim, hayatim cok daha kolay olurdu!”
“Ne icin pismansin?”
Soo Jin neredeyse soktan bayiliyordu. Hemen sesin geldigi tarafa döndü ve Joong Ki’nin arkasinda durdugunu ve ona merakli gözlerle baktigini gördü.
“Ne?” diye sordu Soo Jin… sesini tekrar bulduktan sonra. Joong Ki ne kadarini duymustu?
“Ne icin pismansin?” diye tekrarladi Joong Ki, hala merakli gözlerle.
Soo Jin’in gözleri ilk mezar tasinin üzerindeki resime bakti, sonra da erkek arkadasina. Agzini actiginda Joong Ki’ye yine her zaman oldugu gibi bir yalan söyleyecegini biliyordu.
Bu yalan onu öldürmeyecekse, ondan sonraki öldürürdü kesin. Cünkü Soo Jin bu yalanlarla yasayamiyordu artik.
Tüm cesaretini toplayip, “Bunu… cevaplamasam olmaz mi?” diye sordu.
Joong Ki gözlerini kirpti saskinca. Hafifce kaslarini catti ve Soo Jin kendini onun cevabini beklemeye zorladi.
Sonunda, Joong Ki hafifce gülümsedi ve basini sallayarak onayladi. “Peki.”
Soo Jin kalkip Joong Ki’ye sikica sarildi. Joong Ki de sailmasina karsilik verdi.
Genc kiz Joong Ki’den sakladigi bir sirrinin oldugunu belli ettigi icin kendini pisman hissediyordu. Ama bu pismanlik, Joong Ki’ye yalan söylemenin pismanligindan daha hafifti.
“Eee, dügün ne zaman?”
“Henüz dört aydir beraberiz,” diye belirtti Joong Ki. Soo Jin ise öksürerek yuttugu yemegin sokundan kendine gelmeye calisiyordu.
“Soo Jin, iyi misin?” diye sordu Mrs. Park ve genc kizin sirtina hafifce vurarak ona bir bardak su uzatti.
“Tesekkür ederim,” deyip saygilica egilerek suyu can atarcasina kabul etti genc kiz.
“Umarim Joong Ki sana evlenme teklifi edince de böyle hevesli olursun,” dedi Mr. Park gülerek.
Soo Jin tam da ilk yudumunu almisken tekrar öksürmeye basladi. Joong Ki kaslarini catarak, “Appa! Sus!” dedi.
“Cok sirin,” dedi Mr. Park ve Soo Jin’in sirtini oksadi, tipki genc kizin kendi annesi gibi. Soo Jin ona minnettardi, gercekten. Ona ‘Umma’ diyebilecegi günü sabirsizlikla bekliyordu, ama… SOo Jin o günün gelip gelmeyecegini bilmiyordu.
Gelecekti… Soo Jin kendine Joong Ki’yi yalanlarla dolu bir evlilige davet etmeye izin verebilince.
“Anne ve baban nerede, SOo Jin?” diye konuyu degistirdi Mr. Park ve gülümsedi.
Soo Jin’in gözleri yere bakti… Genc kiz onlara gercegi söylesem mi diye düsünüyordu. Sonunda gercegi söylemeye karar verdi, “Bir is ortaginin dügününe gittiler.”
Herkes basi egik Soo Jin’e bakiyordu. Soo Jin ise önündeki yemegi birden cok enteresan bulmustu.
“Eee laf yine dügünlere geldigine göre…” dedi Heebon gülerek.
Joong Ki hemen bir parca ekmek alip kardesinin agzina soktu. Annesi bugün Itayan yemegi yapmisti, ve Joong Ki kardesinin agzina ekmek sokabildigi icin annesine minnettardi.
“Tekrar öksürmeye baslarsa masadan kalkariz,” diye tehdit etti Joong Ki. Soo Jin kendini bu durumun komikligine gülmemeye tutuyordu.
“Oha tabii, sevgilinle git ve alien ikinci siraya at,” diye sakalasti Heebon ve küsmüs rolü yapti.
“Bu hicte fena bir fikir degil,” dedi Joong Ki ve kardesine dilini cikardi. Masanin altinda Soo Jin’in elini tutuyordu. Heebon gözlerini devirirken, anne ve babalari masadaki cifte mutlu gözlerle bakiyorlardi. Soo Jin’e baktiklarinda gözlerinde mutluluk ve güven vardi.
Fakat bu, Soo Jin’in kalbinde gittikce daha da büyüyen pismanlik hissini azaltmadi.
“Sen onlara bakma. Onlar sadece saka yapiyordu,” diye söyleme geregi duydu Joong Ki.
“Joong Ki, bunun hakkinda endiselenmene gerek yok. Onlari seviyorum ve anliyorum,” dedi Soo Jin.
“Beni sevdigin kadar cok mu?” diye siritti Joong Ki.
“Hmm?”
“Onlari beni sevdigin kadar cok mu seviyorsun?” diye acikladi.
“Yine romantic bir ask itirafi mi istiyorsun?” deyip bir kasini kaldirdi Soo Jin.
“Her zaman,” deyip güldü genc adam. Birlesik elleri ikisinin arasinda sallaniyordu.
“Seni seviyorum,” dedi Soo Jin drüst bir sesle ve gülümsedi.
Joong Ki’nin gülümsemesi büyüdü ve hemen sevgilisinin dudaklarina bir öpücük kondurdu, “Ben de.”
Parkta el ele yürümeye devam ettiler. Aralarindaki sessizlik rahat olurdu… Soo Jin’in kalbindeki o canavar olmasaydi.
Joong Ki su an ne düsünüyordu?
Bir ay önce, Soo Jin gercek olmayan bir askin pismanliginin yükünü tasiyordu. Son bir ayda (Min Ra’nin mezarligindaki olaydan sonra), Soo Jin’in omuzlarina bir yük daha eklenmisti.
Joong Ki’nin bircok sorusunun oldugunu biliyordu. Joong Ki’nin genc kizin neden hep icine kapandigini bilmek istedigini biliyordu. Joong Ki’nin ilmek istedigini, ama bilmek istiyor gibi davranmadigini biliyordu, cünkü Joong Ki gerceklerin aralarindaki iliskiyi bozmasindan korkuyordu. Joong Ki’nin sabirlica Soo Jin’in ona acilacagi günü bekledigini biliyordu.
Daha ne kadar bekleyecekti?
Soo Jin icindeki bu pismanligin ve korkunun gitmesi icin dua edebilir miydi? Neden bunlari unutup, hayatinin geri kalanini Joong Ki ile mutlu bir sekilde gecirmiyordu?
Neden?
Soo Jin yürümeyi birakti ve Joong Ki de yaninda durdu. “Soo Jin?”
Genc kiz basini egmisti, cünkü Joong Ki’nin gözlerine bakamiyordu.
Joong Ki endiselenmeye basladi. Soo Jin’in önünde durdu ve elleriyle cenesinden tutup gözlerine bakmasini zorladi.
Soo Jin, Joong Ki’nin gözlerinde ne buldugunu bilmiyordu, ama Soo Jin geriye kalanin ne oldugunu da bilmiyordu zaten. Geriye ne kalmisti ki?
“Bana sormak istedigin bir sey var mi?” dedi sonunda genc kiz, tüm cesaretini toplayarak.
Joong Ki sevgilisinin yanaklarini bas parmagiyla oksadi. Ay isiginin yansimasini Soo Jin’in gözlerinde görebiliyordu. Ama ay isiginin güzelligi, Soo Jin’in gözlerindeki duygulari örtmeye yetmiyordu; Soo Jin artik daha fazla duygularini saklamaya calismiyordu.
Joong Ki ne diyecegini bilmiyordu. Sormak istedigi cok soru vardi, hepsine bir cevap istedigi. En önemli soru neydi?
Biraz düsünmekten sonra bulmustu.
“Ikimiz gercekten birbirimize asik miyiz?”
Soo Jin gözlerini kirpti. Ikimiz mi? Kendisinin Joong Ki’ye asik oldugunu biliyordu, ama neden Joong Ki bu soruyu Soo Jin’in onun icin cevaplamasini bekliyordu?
Soo Jin, “Ben seni gerçekten seviyorum” diye cevapladı, ama Joong Ki’nin gözlerinde aniden beliren hüznü beklemiyordu.
Joong Ki, “Sana duyduğum sevginin doğruluğuna inanmıyor musun?” diye fısıldadı, sormaktan korkuyormuş gibi.
Soo Jin kalbinin parçalandığını hissetti. “Joong Ki…”
Joong Ki, “İkimizin de ikimizin birbirine gerçekten aşık olduğunu söyleyebilmesi; bunu diğeri adına da söyleyebilip, aynı zamanda doğruluğuna inanabilmesi için daha ne kadar zaman geçecek?” diye mırıldandı. ”Ne zaman sana aşık olduğumdan emin olacaksın? Ne yüzünden benim aşkımı sorguluyorsun? Lütfen, sana olan sevgimden şüphe etme. ”
Soo Jin başını öne eğdi ve başka yöne bakmak istedi. Joong Ki’nin aşkından şüphe ediyor muydu? Evet, ve sorun da buydu. Soo Jin, söylediği onca yalan yüzünden, Joong Ki’nin ona aşık olmasını istemiyordu.
Joong Ki ondan ellerini uzaklaştırıp, bir adım geri attığı anda başını yeniden kaldırdı. Bir adım. Çok fazla uzak.
“Joong Ki…”
Şimdi yere bakan Joong Ki’ydi. Acı bir şekilde gülerek, “Ben tam bir fiyaskoyum. Bunca vakti bu ilişkide neyin hatalı olduğunu anlayabilmek için harcadım. Ama başından beri bendim. Seni güvende hissettiremedim, senin için güvenilir olmayı beceremedim. Elimden gelenin en iyisini denedim. Ama tek yapabildiğim halkalar çizmek çünkü neyin seni benim aşkımdan şüphe ettirebileceği konusunda bir fikrim yok.”
“Joong Ki, öyle değil…”
“Seni seviyorum, gerçekten seviyorum, ” diye konustu acı çeken, yaralı bir sesle “Başka nasıl seni buna inandırabilirim bilmiyorum. Ama… benimle olmak seni yalnızca şüphe içinde tutacaksa… Sana bunu yapmayı istemiyorum.”
Soo Jin kalbinin sıkıştığını hissetti. Joong Ki yıkılmış görünüyordu. Haftalar süren merakın, akıl karışıklığının sonunda, tüm suçu kendisine yüklemeye başlamıstı. Ama Joong Ki Soo Jin’i suçlamayı düşünmezdi, ilişkilerinin Soo Jin yüzünden bunalıma gireceğini hayal etmezdi.
Joong Ki kendini zorlayarak, “Beni sevmek için kendini zorlamamalısın. Seni incitmek istemiyorum…” dedi ve bunu söylerken kulağına dokunan eli çok kuvvetli sıktığından canı yandı. Bu sıradan hareket bile gerginliğini yatıştırmakta başarısızdı.
Soo Jin, “Seni esas inciten benim,” diye araya girdi. Bir adım öne attı, ama aynı zamanda Joong Ki’nin geriye attığı adım canını acıttı.
“Sorun değil.”
“Hayır, öyle. Çünkü seni incitmek en az kendimi incitmek kadar kötü. Sana da kendime de zarar veren benim,” Soo Jin derin bir nefes verdi ve ellerini saçlarının arasından geçirdi. “Benim… sana söylemem gereken bir şey var. Eğer sonrasında beni hala sevebilirsen o zaman…”
O zaman ne? Joong Ki gerçekten onu hala sever miydi?
Soo Jin bilmiyordu. Joong Ki’nin elinden tutarak onu parkın ortasındaki fıskiyenin oraya sürükledi. Taşa oturdular ve ay ışığı ikisinin üstüne serpiliyordu, karanlıktaki her şeyi açığa çıkararak…
Joong Ki sabırla bekledi. Bunun için çok uzun zamandır bekliyordu. Birkaç saniye daha neydi ki? Ama içinde hala o korku hissi vardı, gerçeklerden korkuyordu.
“Ben…” Soo Jin konuşmayı başlatmaya çalıştı. Bunu yapmak zorundaydı. Yapmalıydı. Joong Ki ile güzel bir geleceğin mümkün olmasını istiyorsa, yapmak zorundaydı. Yoksa, Joong Ki’yi sonsuza dek kaybedebilirdi.
“Seni seviyorum,” Joong Ki bunu söylemeye ihtiyaç duydu; en azından Soo Jin’e biraz güven verebileceğini umarak. Ama Joong Ki, Soo Jin’in sözlerine inandığından emin olamıyordu. Nerede yanlış yapmıştı?
Soo Jin Joong Ki’nin gözlerinin içine baktı ve neredeyse ağlamak istedi. Aşk gerçek olduğunda bunu nasıl anlayabilirdin? Aşk böyle bir şey miydi?
“Ben, senin ben olduğumu sandığın kişi değilim. Korkuyorum ki sen ben olduğumu sandığın kişiye aşık oldun.”
“Ne?”
“Sana kilisenin arkasında çimenlerden yüzük yapan o kız ben değilim.”
Joong Ki gözlerini kırpıştırdı. Daha fazlası olduğunu biliyordu. “Ve?”
“Korkarım ki sen benim o kız olduğumu sandığın için bana aşık oldun. Ama değilim. Ve… tüm o ne kadar çok ortak noktamız olduğunu düşündüğün zamanlar… aslında onlar da öyle değil. En sevdiğim yemek, en sevdiğim film, hobilerim; onları önceden sevdiğini biliyordum ve ben de onları seviyormuş gibi davrandım. Seni çok ortak noktamız olduğuna inandırmak istedim. Böylece… böylece bana aşık olabilirdin.”
“Bu korku filmlerini ya da rameni sevmediğin anlamına mı geliyor?”
Soo Jin aşağı rahatsızca kıpırdayan ellerine baktı. Henüz zor kısma geçmemişti. “Evet, sevmiyorum.”
“Ama kendini tüm bunları yapmaya mı zorladın?” Joong Ki sorularına okunamaz bir sesle devam etti. “Peki bunun hissettiğin güven eksikliğiyle ilgisi ne?”
Soo Jin iç geçirdi ve Joong Ki’nin gözlerine yeniden baktı. “Güvensiz hissetmiyorum. Bana sadık bir şekilde eşlik edip bana ihtiyacım olan tüm güveni sağlayabileceğinden bir şüphem yok.”
“Öyleyse sorun ne?”
“Aramızda yalanlar ve sırlar olsun istemiyorum, ama tüm bu zaman boyunca, senden sır saklıyordum. Bu beni öldürüyor…”
“Anlat bana.”
“Keşke bu kadar kolay olsaydı,” Soo Jin tekrar iç çekti. Ya Joong Ki ona inanmasaydı? Joong Ki hayaletlere inanır mıydı? Ya aklını kaçırdığını düşünseydi?
“Söz veriyorum, birden sonuca varmayacağım. Söylemek istediğin her şeyi sonuna kadar dinleyeceğim.”
Soo Jin başını salladı. “Senin hakkında onca şeyi biliyorum çünkü… bana onları Min Ra söyledi. O bana bu ilişkiyi sahnelememde yardım etti.”
Soo Jin nefesini tuttu. Joong Ki kaşlarını biraz buruşturdu ve doğru duyup duymadığını merak etti. “Bir dakika, ne dedin? Kulaklarım tuhaflaştı sanırım.”
“Hayır, kulaklarında bir sorun yok. Min Ra’nın bu ilişkiyi sahnelememde bana yardım ettiğini söyledim. O bana seni nasıl çabucak aşık edebileceğimi öğretti ve ben tüm hedefleri sırasıyla gerçekleştirdim. Bu yüzden… bu yüzden bana hissettiğin sevginin… doğru sebeplerden olmadığından korkuyorum. Onların gerçek ‘ben’e ait olmadığından… Söylediklerim bir şey ifade ediyor mu?”
“Hayır, nasıl… Min Ra’yı ölümünden önce tanıyor muydun?” Joong Ki’nin kafası karışmıştı. O ve Min Ra kardeş gibilerdi. Eğer Soo Jin Min Ra’nın arkadaşı olsaydı kesinlikle Joong Ki’nin de arkadaşı olurdu.
İşte bu zor olan kısımdı. Soo Jin cesaret kazanmak için derin bir nefes aldı, “Ben Min Ra ile… öldükten sonra tanıştım.”
Joong Ki gözlerini kırptı. Bir kez daha kırptı. Soo Jin aşağı ellerine bakmaya başladı; en azından Joong Ki hala ellerini tutmasına izin veriyordu.
“Yani Min Ra’nın hayaletini gördüğünü mü söylemeye çalışıyorsun? Bunun başka türlü nasıl mümkün olabilecegini bilemiyorum… ” diye mırıldandı Joong Ki.
“Evet,” Soo Jin devam edip her şeyi Joong Ki’ye açıkladı.
10 dakika sonra, elleri hala birbirine kenetli bir şekilde sessizce oturuyorlardı. Soo Jin’in bırakmaya niyeti yoktu ve Joong Ki çekmek için bir girişimde bulunmadı.
“Ben… bilemiyorum…” diye kekeledi Joong Ki.
“İnanması çok zor… ve oldukça saçma değil mi?” Soo Jin rahatsız bir şekilde gözlerini kaçırdı.
“Evet.” diye yanıtladı Joong Ki, hala öğrendiklerinin şoku altında. “Yani Min Ra öldü ve sen komadayken gelecek için bir düş yarattı… çünkü son dileği ikimizi bir araya getirmekti.”
“İkimizin birlikte olmak için yaratıldığını söyledi, bu hayat ve sonrasında.” diye ekledi Soo Jin hemen. Joong Ki’nin dudaklarında beliren ufak gülümseme içini rahatlattı.
“Bu hala… çok tuhaf,” Joong Ki hala öğrendiklerini bir sıraya sokmaya çalışıyordu. İnanması çok zordu, ama aşırı tepki vermenin veya inanmamanın Soo Jin’in duygularını inciteceğinin farkındaydı.
“Ben deli değilim, Joong Ki. Bunlar gerçekten oldu. Bunları ben uydurmuyorum. Lütfen deli olduğumu düşünme.”
“Min Ra şimdi nerede?” Joong Ki merak ediyordu, “Onu hala görüyor musun? Neden onu ben göremiyorum?”
“O gitti. Onu uzun zamandır hiç görmedim. Sanırım karşıya geçip, yeniden doğmuş olabilir. Emin değilim, ama sanırım onu benim görebilmemin sebebi… onun kalbini taşıyor olmam.” Soo Jin başını öne eğip göğsünde oraya baktı.
---Uzun bir beklemeden sonra uzun bir bölümle karsinizdayim! Gercekten kusura bakmayin, cok beklettim sizi, biliyorum. Umarim cok kizmamissinizdir bana. Bu bölümdeki son kismi (kisacasi Türkce harfli olan kisim
), K-RP Team grubundan tanidigim ve U-Know Yunho'yu oynayan arkadasim cevirdi benim icin. Ona coooook cok cok cok cok tesekkür ediyorum, ona minnettarim!
O yardim etmeseydi belki hala cevirmekle ugrasiyor olurdum, haha.Bir sonraki bölüm final olacak. O bölümün yarisini da yazdim zaten. Birkac gün sonra yayinlarim. Yorum yazarsaniz cok sevinirim arkadaslar. :)Cassie