Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Onun Kalbi

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimePaz Eyl. 11, 2011 7:39 pm

Konunun ilk mesajı :

Adı: Onun Kalbi


Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha


Yazan: Cassie


Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi


NOT: Hiçbir oyuncu şimdiki gibi ünlü DEĞİL.





TANITIM





Bu hikayede niyetim, okuyanların Soo Jin karakterinden nefret etmesidir.





♥♥





“Na yapıyorsun?”





“Orada mıydın? Her şeyin ne kadar güzel olduğunu gördün mü?”





“Fena değildi. Neden?”





“Ben de öyle bir düğün istiyorum. Çok güzeldi!”





Küçük kız etrafına bakındı. Insanlar hala kilisenin önünde yeni evlenmiş
çift ile beraber resim çekiniyorlardı. Küçük kız ve yanındaki küçük oğlan ise
binanın arka tarafına saklanmışlardı.





“Senin de böyle bir düğünün olabilir,” diye önerdi küçük tombul yanaklı kız.





“Gerçekten mi?” Küçük oğlanın gözleri ışıldamaya başladı.





Kız birden oğlanın elini tutup yakınlarda duran büyük bir ağaca götürdü.
Pembe tüllü elbisesinin minik ceketini çıkardı ve ağacın bir dalına astı. Sonra
küçük oğlanın elinden tutup onu kendine doğru çekti. Şimdi ağacın önünde yan
yana duruyorlardı.





“Bu ceketli dal o siyah elbiseli adam olsun.”





“Adam elbise mi giymişti?” diye sordu küçük oğlan şaşkın gözlerle.





“Evet, öyle görünüyordu,” diyerek omuzlarını silkti küçük kız. Vantrilogun
düğün töreninde dediği şeylerden hatırladığı her şeyi tekrarlamaya başladı.





Küçük oğlan kıkırdamaya başladı. “Bitti mi şimdi?”





“‘Blah, blah, blah, şimdi birbirinize parlak yüzük verebilirsiniz!’”





Küçük oğlan etrafına bakındı ve alt dudağını büzdü. “Parlak yüzüklerimiz yok
ki.”





Küçük kız elbisesinin kirleneceğini umursamayarak yere çömeldi ve ağacın
etrafındaki çimenden birkaç sap kopardı. Bir dakikada topladığı çimenleri bir
yüzüğe dokudu.





“Al işte!” diye gülümseyerek çimen yüzüğünü küçük oğlana uzattı. “Bu daha
güzel çünkü bu yeşil!”





Oğlan sevinçle güldü ve elleriyle kızı alkışladı. “Şimdi güzel düğünümü
bitirelim!”





Küçük kız yine ayağa kalktı ve yaptığı çimen yüzüğünü oğlanın yüzük
parmağına soktu. Yüzüklerden sonra törenin devamını hatırlamaya çalışırken
işaret parmağıyla yanağına vurdu hafifce.





“Şimdi ne yapacağız?” diye sordu küçük oğlan.





“Daha çok konuştular, ‘Blah, blah, blah’ ve sonra…” diye iyice hatırlamaya
çalıştı küçük kız. Sonra parmaklarını şıklattı. “Ah, evet! Adam, ‘Gelini şimdi
öpebilirsiniz’ demişti!”





“Ah, tamam! Gelin ben miyim?” diye sordu küçük oğlan.





“Olur,” diye omuzlarını silkti küçük kız. Kimin gelin kimin damat olduğunu
bilemeyecek kadar küçüktü ikisi de. Kız oğlana yaklaşarak dudaklarına masum bir
öpücük kondurdu. “Gördün mü? Kendi düğünün oldu şimdi!”





“Bekle, bekle, son olarak ne demişti adam?” diye sordu küçük oğlan
meraklıca.





Uzun, kıvırcık saçlı kız hatırlamaya çalıştı yine. Her şeyi tekrar
hatırladığında ağaca döndü ve gülümseyerek, “Ağaç şimdi bizi karı koca ilan
ediyor!” dedi.





Küçük oğlan güldüğünde gamzeleri belli oluyordu. “Ama bu nasıl olur? Sen bir
‘kadın’ değilsin. Sen de benim gibi bir çocuksun!”





“Hm,” diye mırıldandı küçük kız. “O zaman ben ‘kadın’ olacak yaşa gelince
yine oynarız bu oyunu!”





“Söz mü?”





“Evet, söz!”





“Tamam! Küçük parmak yemini!”





Küçük kız gülümseyerek küçük parmağını havaya kaldırdı. Başparmakları
birleştiğinde sonsuz bir söz verdiler birbilerine.





Arkalarından araba sesleri duymaya başladıklarında koşarak kiliseye
döndüler.





“Annemi görüyorum. Gitmeliyim, hoşcakal!”





“Bekle! Adını söylemeyi unuttun!”





♥♥





Cheonsa ismini Soo Jin'e degistirdim. Umarim simdiye kadar okuyanlar icin
kafa karistirici olmaz, ama böyle olmasi gerekiyordu. Her gün bir bölüm
verecegim / vermeye calisacagim, bilgisayara girebilirsem. Giremezsem de,
telefonuma kaydettigim icin baska bir admine gönderebilirim ve o yayinlar.
Yorumlarinizi bekliyorum!





Cassie
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Şub. 22, 2012 2:30 pm

Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: Cassie
Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi



23. Bölüm (2. Part)

♥♥

Soo
Jin şok içindeydi ama anne ve babasının onun için endişelenmesini
istemiyordu. Bu yüzden onlara başka bir mesele yüzünden kafası karışık
olduğunu ve dert etmemelerini söyledi. Onlara akşam tekrar gelip onu
ziyaret etmeden önce eve gidip uyumalarını söyledi. Soo Jin’in 180
derece değişimine o kadar şaşırmış görünüyorlardı ki, genç kız kendini
çok suçlu hissetmişti.

Onlar gider gitmez yatağından
kalkıp ön masaya gitti. Güçsüz ve bitkin hissediyordu kendini, ama
doktor bunun normal olduğunu söylemişti.

Soo Jin durumu
hemşirelerden birine anlattı ve vericinin ailesiyle ve kazada yanında
olan arkadaşıyla konuşup onlara özel olarak teşekkür etmek istediğini
söyledi. Oda numarasını alır almaz neredeyse heyecandan koşmaya
başlayacaktı fakat bir köşeyi döndüğünde bir anda durdu.

Koridor boştu. Sadece tam ortasında bir kadın duruyordu. Siyah gözlü bir kadın.

"Min Ra..." diye mırıldandı Soo Jin.

"Merhaba, Soo Jin,” diye gülümsedi Min Ra. Içten bir gülümsemeydi, sıcacıktı.

"Neler oluyor, Min Ra?”

"O
odaya bir anda girersen Joong Ki’yi korkutacaksın. Ben buraya senin ona
kötü bir ‘ilk an’ vermeni engellemek icin geldim,“ diye açıkladı genç
kadın.

"Ne? Anlamıyorum. Joong Ki ölmedi mi? Onun kalbine
sahip değil miyim?” Bunu söylediğinde Soo Jin elini kalbinin üzerine
koydu. “Neden doktor verici kişinin sen olduğunu söyledi?”

"Sen
bir gün Joong Ki’nin kalbine sahip olacaksın, ama sadece mecazi
anlamda. Şimdilik benim kalbime sahipsin… gerçek anlamda,” diye açıkladı
Min Ra.

Soo Jin keskin bir nefes aldı ve elini ağzına götürdü. O siyah gözlerin içine baktı ve, “Sen öldün,” dedi.

Min Ra hafifçe gülümsedi, “Evet, o araba kazasında ölen bendim. Onu tırdan korudum.”

"Ama… nasıl… Ben… Ben anlamıyorum…”

Min Ra etrafına baktı. “Birileri senin havayla konuştuğunu görmeden önce odana gitsek iyi olur.”

Soo
Jin sağa ve sola baktı. Sonra aklına hemşirenin ona verdiği oda
numarası geldi. Şu an Joong Ki’yi görmek istiyordu, ama kendini kontrol
etmeliydi.

Genç kız başını sallayarak onayladı ve kendi
odasına doğru geri yürüdü. Kapıyı ardından kilitledi. Min Ra o
girdiğinde bir sandalyede oturuyordu bile.

Soo Jin yatağına oturup hayaletin ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinledi.

"Ben
her şeyi kontrol ettim. Senin için her şey benim kontrol ettiğim bir
rüyaydi. Ben öldüğümde gardiyanım bana bir dileğim olduğunu söyledi.”

"Gardiyan mı?”

"Sana onun hakkında pek bir şey söyleyemem, bu yüzden sorma. Senin zamanın geldiğinde sen de gardiyanını göreceksin."

"Böyle mi oluyor bu iş?”

"Evet.
Ölüyorsun ve seni yönlendiren bir gardiyanın oluyor. Ben Joong Ki’yi
kurtaracağım diye öldüğüm için benim gardiyanım bana bir dileğim
olduğunu söyledi.”

"Peki neydi dileğin?”

"Joong
Ki’nin gerçek aşkı bulmasını istiyordum. Gardiyanım bana Joong Ki’nin
kiminle yollarının birleşeceğini ve aşık olacağını gösterdi.”

Soo Jin’in içi bir anda mutluluk ve umutla doldu. "Bu kişi bendim, değil mi? Değil mi?”

"Evet
o kişi sensin," dedi Min Ra gülümseyerek, sanki Soo Jin’in mutluluğunu
onaylıyor gibi. "Seninle iki yıl sonra tanışacaktı, ama iyi bir
başlangıç olmayacaktı.”

"Neden?”

"Çünkü sen
kendini beğenmiş bir şımarıksın. Joong Ki’nin o kadar uzun süre
beklemesini istemedim. Benim ölümümün suçluluğunu taşımasını istemedim.
Senin gibi bir şımarıkla baş etmesini istemiyordum. Seninle iki yıl
sonra tanışacaktı fakat senin kişiliğinin değişmesi bir yıl daha
sürecekti. O seni o halinle hiç sevmezdi.”

"Ama biz birbirimizin kaderinde yazılıyız. Sonunda onun için değişecektim.”

"Biliyorum,
ve Joong Ki’nin seninle mutlu olacağını da biliyorum. Öyleyse neden iki
yıl bekleyelim? Neden ona o iki yılı hediye edip şimdiden mutlu
olmasını sağlamıyorum? Onun daha uzun yaşamasını isteyemezdim dileğimde,
ama hayatının daha çoğunu mutlu geçirmesini dileyebilirdim."

"Yani
zamanı kısaltıp bizim beraber olma zamanımızı uzattın,”diye belirledi
Soo Jin. Min Ra başıyla onayladığında genç kız gülümsedi, "Teşekkür
ederim, Min Ra. Çok teşekkür ederim.”

"Bana teşekkür etmek istediğinden emin misin? O rüyada sana büyük acılar verdim."

"Evet
ama benim daha çabuk değişmemi sağladı. O kadar mutluyum ki beni
değiştirdiğin için. Joong Ki’nin eski Soo Jin’le baş etmesini ben de
istemezdim. Çok teşekkür ederim, Min Ra.”

"Senin ona değer
vereceğini şimdiden biliyorum. Ve sana kesinlikle garanti verebilirim;
rüyanda gördüğün insanlar gerçek hayatta da aynen öyle, karakterleriyle.
Gerçek Joong Ki’ye aşık oldun.”

Soo Jin gülümsedi. Joong
Ki rüyasında mükemmel değildi, onun da hataları vardı, ama Soo Jin ona
yine de aşık olmuştu. Ikisinin de kaderi birbirleriyle beraber olmaktı.

Soo Jin’in aklına başka bir düşünce geldiğinde gülümsemesi yavaş yavaş küçüldü. "Peki Min Hyuk ve Eun Cha?"

Min
Ra başını çevirip pencereden dışarı baktı. "Onlar gerçekten
birbirlerine aşık. Sanırım o rüyayi kullanarak kendime Min Hyuk ile
biraz daha zaman ayırdım. Birazcık bencil olmama izin vardı.”

"Bu çok acımadı mı?” diye sordu Soo Jin.

"Bana
acıma. Ben anılara sahibim ve onların beraber mutlu olacaklarını
biliyorum. Benim tek istediğim Min Hyuk Tokyo’dan geri geldiğinde ve…
onu beklemediğimi anladığında çok üzülmemesi.”

"Bu imkansız.”

"Biliyorum,"
dedi ve iç çekti. "Ama bu böyle çalışıyor. Bazı çiftler bir hayattan
diğer hayata kadar sürekli beraber olurlar, bu kaderlerinde yazılıdır.
Bazıları ise birkaç hayat boyunca birbirlerini bulurlar, ama birkaç kez
tekrar doğduktan sonra yabancı olurlar birbirlerine.“

"Ben
ve Joong Ki de öyle çiftlerden miyiz?” Min Ra gözlerini tekrar Soo
Jin’e çevirdiğinde Soo Jin bu sorunun ne kadar bencilce olduğunu anladı.
"Yani..."

"Önemli değil. Bu kadar kısa zamanda tamamen
değişemezsin ve bencil olmak doğaldır. Hem sen Joong Ki için de
bencilsin. Ama sana söyleyemem, çünkü bilmiyorum. Bildiğim tek şey Min
Hyuk ve benim sonum olduğu.”

Min Ra Soo Jin’e bunun Joong
Ki ile beraber olduğu son hayat olduğunu anlatmamayı seçti. Birbirlerine
aşık olacaktılar, fakat trajik bir sonla bitecekti bu aşk. Soo Jin bunu
bilmemeliydi… ve Min Ra’nın bunu ona söyleme izni de yoktu zaten.

"Min Ra..."

"Bana acıma.”

"Bu imkansız.”

"Biliyorum,"
Siyah gözlü kadın tekrar iç çekti. Soo Jin’in gergince hastane
gömleğinin ucuyla oynadığını gördü ve gülümsedi. "Git Joong Ki’yi
ziyaret et. Onu korkutacak bir şey yapma.”

Soo Jin bir anda sırıtmaya başladı. "Teşekkür ederim! Seninle sonra konuşurum tekrar. Sen… benimle gelmek ister misin?”

"Hayır, sen git.”

Genç
kız başıyla onayladı. Min Ra’ya onlar için yaptığı şeyler için teşekkür
etmek istiyordu. Ama biliyordu Soo Jin, Min Ra’ya gerçekten teşekkür
etmenin tek bir yolu vardı o da Joong Ki’yi mutlu etmekti.

Genç
kız yatağından kalktı ve Joong Ki’nin odasına doğru yürüdü hızlı
adımlarla. Ziyaretçisi yoktu (Min Ra bunu biliyordu herhalde) ve Joong
Ki uyuyordu. Vücudu hala yaralarla kaplıydı ama sargılarını
çıkarmıştılar. Rengi soluktu. Bu haliyle bile Soo Jin’in hatırladığından
daha da güzeldi.

Soo Jin sessizce Joong Ki’nin yatagının
yanındaki sandalyeye oturdu ve uyuyan adama sevgi dolu gözlerle bakti. O
kadar güzel, o kadar yakışıklı, o kadar… üzgündü ki. Genç kız birden
Joong Ki’nin kaşlarını çattığını fark etti ve elini kaldırıp alnına
dokunarak düzeltti. Joong Ki bir kabus görüyor olmalıydı.

"Sshhh, her şey düzelecek…" diye fısıldadı.

Joong Ki’nin gözleri yavaşça açıldı ve ilk defa konuştu. "Min Ra?"

"Hayır,
özür dilerim," dedi Soo Jin ve elini ondan ayırdı. Joong Ki’nin yumuşak
teni parmaklarının ucundaydı sanki hala. Ona dokunmayı özlemişti.

Joong Ki kendine geldiğinde, "Siz kimsiniz?" diye sordu.

Bu
acımıştı, ama şimdiki acı Soo Jin’in Joong Ki onu rüyasında terk ettiği
acının yanında hiçbir şeydi. "Benim ismim Kim Soo Jin. Tanıştığımıza
memnun oldum.”

Soo Jin gülümseyerek elini uzattı. Joong Ki yatma pozisyonundan kalkıp oturma pozisyonuna geçti yatağında. "Kim Soo Jin?"

Genç kız Joong Ki’nin gözlerinin göğsüne, Min Ra’nın kalbinin olduğu yere kaydığını fark etti. "Evet, Kim Soo Jin.”

Üzgün
bir gülümseme oluştu Joong Ki’nin dudaklarında ve gözlerini kaldırıp
Soo Jin’inkilere baktı. "Tanıştığımıza memnun oldum. Song Joong Ki.”

Soo Jin bu anın sırıtmak için doğru olmadığını biliyordu, bu yüzden hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Ismin güzelmiş.”

Joong Ki’nin gülümsemesi daha da büyüdü ve bakışları yumuşadi. "Teşekkür ederim."

"Bir şey ister misin? Su? Yemek?"

"Kendini
nasıl hissediyorsun?" diye sordu Joong Ki birden ve tekrar kısaca Soo
Jin’in göğsüne baktı. Genç kız Joong Ki’nin bunu sorduğunda sürekli sağ
kulağına dokunduğunu fark ettı.

"Kendimi iyi hissediyorum. Min Ra’ya bana bu şansı verdiği için sonsuza kadar minnettarım.”

Joong Ki hafif ıslak gözlerini kırptı birkaç kez ve gülümseyerek başını saladı. "Bu iyi… Bunu bilseydi mutlu olurdu.”

"Özür dilerim, senin için çok zor olmalı,” diye konuştu Soo Jin yumuşak bir ses tonuyla.

"Senin sayende kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Min Ra kalbinin bu kadar sevimli birine gittiğine sevinirdi.”

Soo
Jin kendinle gurur duyuyordu. "Teşekkür ederim. Um… Bir şey yemek ister
misin? Kafeterya’ya inip yemek alıp buraya getirebilirim. Şey…
Konuşabiliriz. Bana Min Ra’dan bahsedebilirsin.”

Bunu söylediğinde Joong Ki’nin gözleri ışıldamaya başladı ve Soo Jin doğru konuyu seçtiğini anladı. “Gerçekten mi?"

"Evet, tabii ki.”

"Tamam, peki ne yiyebiliriz sence?”

"Ddok Bbuk Gi’ye ne dersin?”

"Tamam!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mart 30, 2012 2:58 pm

Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: Cassie
Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi



24. Bölüm
♥️♥️

"Sürekli senin hakkında konuştu. Kıskandım.”

Min Ra kıkırdadı, “Bu iyi bir şey. Sana bu kadar kolay açıldığına şaşırıyorum.”

"Belki
senin kalbine sahip olduğum için bir bağ hissediyordur aramızda. Ama
benim istediğim tek şey beni senin boşluğuna doldurmak için bir yedek
olarak görmemesi. Ben onun sadece en iyi arkadaşı olmak istemiyorum…”

"Onun kalbinde hiçkimse benim boşluğumu dolduramaz,” dedi Min Ra gurur dolu bir sesle.

Soo Jin gülümsedi, “Biliyorum.”

"Ağladı mı?”

"Çok
ağladı, ama ben gitmeden önce bana teşekkür etti. Onu dinlediğim için
ve duygularını serbest bırakmasına izin verdiğim için. Sanırım senin
hakkında ailesiyle konuşmamayı tercih etti, çünkü onların
endişelenmesini istemiyordu.“

"O ve ben birçok noktada aynıyız.”

“O
da senin gibi deli mi?” diye sordu Soo Jin gülümseyerek. “Senin bana
deli ve canına susamış biri olmanı göstermene hiç gerek yoktu bence.“

“Gerek yoktu, evet,” diye onayladı Min Ra.

“Öyleyse neden yaptın? Çok korkunçtu arabadaki o an.”

Min Ra gülümseyerek omuzlarını silkti, “Komikti. Ben çocukken bir film yapımcısı olmak istemiştim, biliyor musun?”

Soo Jin genç kadının espirisine gülümsedi. “Bilmiyordum, ama Joong Ki’nin bana bunu bir gün anlatacağından eminim.”

“Anlatacak,”
deyip başıyla onayladı Min Ra. “Onun beni hiçbir zaman unutmasını
istemiyorum, ve biliyorum unutmayacağını. Benim tek isteğim, onun
gelecekte beni hatırladığında mutlu olması.”

“Bu çok zaman alacak.”

Min Ra tekrar başını salladı. “Evet, bu çok zaman alacak.”

Tekrar
sessizlerdi birkaç uzun saniyeliğine, sonra Soo Jin yine konuştu, “Bana
aşık olması ne kadar sürecek? Yani… zaten kaderimizde birbirimize aşık
olacağımız yazılı.”

Min Ra’nın dediği tek şey yine, “Bu çok zaman alacak,”tı. Soo Jin kendini bu cevaba gülümserken yakaladı.

Yine birkaç saniye geçti aralarından ve Soo Jin yine konuştu.

“Bana
aşık olmadan önce… yani, şimdi… Joong Ki’nin hoşlandığı biri var mı?”
Soo Jin ‘aşık’ kelimesini kullanmak istemiyordu. “Rüyada senden
hoşlanıyordu. Gerçek hayatta da senden hoşlanıyor mu? Yani, muhtemelen
hiç itiraf etmedi hislerini, ama belki sen de onun sana aşık… pardon,
onun senden ‘hoşlandığını’ bilmiyorsundur.”

Min Ra önünde
doğru düzgün bir cümle kuramayan gergin kadına baktı ve bir kaşını
kaldırdı. Soo Jin’i bu kadar aşık bir insan yaptığı için gurur duyuyordu
kendiyle.

Genç kadın Soo Jin’in daha öğrenmesi gereken
birçok şeyin olduğunu biliyordu; Soo Jin ve Joong Ki’nin arasında daha
bir sürü boşluk vardı. Sadece aşk yeterli değildi. Zamanla, Soo Jin ve
Joong Ki o boşlukları güvence, arkadaşlık ve sefkatle doldurmayı
öğrenecekti.

“Orta okulda benden hoşlanıyordu, ama onu hemen atlattı.”

“Gerçekten mi? Neden?”

“Beni
bir kere evine çapırdı ve odasındaki her şey hakkında kötü şeyler
söyledim,” diye hatırladı Min Ra konuşurken, ve gülümsedi.

Soo Jin gözlerini kırptı. “Odası dağınık mıydı?” diye tahmin etti.

“Hayır. Bütün odası Mashimaro oyuncaklarıyla doluydu. O şişko tavşanı sevmediğimi söyledim ve ertesi gün bana çiçek aldı.”

Soo Jin’in kafası karışmıştı. “Ne? Niye?”

“Çiçekleri suratıma tuttu ve, ‘Özür dilerim. Sadece arkadaş kalabiliriz,’ dedi.”

“Ayrılma
hediyesi olarak mı aldı yani o çiçekleri? Ayy, çok şirin…” dedi Soo Jin
ve küçücük bir Joong Ki’nin elinde bir buket çiçek tuttuğunu hayal
etti.

“Zaten esas bir çift bile olmamıştık,” dedi Min Ra.

“Oh,
olsun. Bu daha da tatlı. O çok şirin,” dedi Soo Jin ve kocaman sırıttı.
“Çok şirin ve masum bir orta okul öğrencisiydi herhalde.”

Min Ra güldü. “Hayır, o çiçekleri benim çiçeklere karşı allerjim olduğunu bile bile suratıma soktu.”

“Oh…”
diye mırıldandı Soo Jin. Buna nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu,
ama birkaç saniye geçtikten sonra, “Yine de çok şirin,” dedi.

Min Ra gözlerini devirdi. “Tabii ki. Ne tür kötülük yaparsa yapsın, senin gözünde hep ‘şirin’ kalacak.”

Soo
Jin deli gibi sırıttığında, Min Ra genç kızın yüzündeki mutluluğu
gülümseyerek izledi. Soo Jin Min Ra’nın bakışını fark edince sırıtmayı
bıraktı ve dudaklarını büzdü. “Özür dilerim.”

“Neden özür diliyorsun?”

“Sen… böyleyken ben mutlu görünmemeliyim.”

“Kırık
bir kalbin önünde bu kadar mutlu görünmek doğru değil,” dedi Min Ra,
Soo Jin’in söylemek istemediği sözleri. “Ama benim kırık bir kalbim yok
ki.”

Soo Jin o an kalbinin takla atışını hissettiğinin bir hayal olup olmadığını merak ediyordu. “Sen inanılmazsın, Min Ra.”

Min
Ra gözlerini yere çevirdi ve birkaç saniye sonra tekrar Soo Jin’e
baktı. “Gitmeden önce sana başka bir şey daha söylemeliyim.”

Soo Jin, Min Ra’nın gideceğinin haberine çok üzülmüş gibi bakmamaya çalıştı. Min Ra onun üzüldüğünü görmek istemezdi. “Peki…”

“Joong Ki ve ben evlendik.”

Soo Jin’in gözleri bir anda o kadar büyüdü ki, deliklerinden düşebilirlerdi. “Ne? Ne zaman? Kim?”

“Evlendirilk, ikimiz de çok küçükken, bir ağaç tarafından”, diye cevapladı Min Ra her soruyu sabırlıca.

“Huh?”

[GERİ BAKIŞ]

“Na yapıyorsun?”

“Orada mıydın? Her şeyin ne kadar güzel olduğunu gördün mü?”

“Fena değildi. Neden?”

“Ben de öyle bir düğün istiyorum. Çok güzeldi!”

Küçük
kız etrafına bakındı. Insanlar hala kilisenin önünde yeni evlenmiş çift
ile beraber resim çekiniyorlardı. Küçük kız ve yanındaki küçük oğlan
ise binanın arka tarafına saklanmışlardı.

“Senin de böyle bir düğünün olabilir,” diye önerdi küçük tombul yanaklı kız.

“Gerçekten mi?” Küçük oğlanın gözleri ışıldamaya başladı.

Kız
birden oğlanın elini tutup yakınlarda duran büyük bir ağaca götürdü.
Pembe tüllü elbisesinin minik ceketini çıkardı ve ağacın bir dalına
astı. Sonra küçük oğlanın elinden tutup onu kendine doğru çekti. Şimdi
ağacın önünde yan yana duruyorlardı.

“Bu ceketli dal o siyah elbiseli adam olsun.”

“Adam elbise mi giymişti?” diye sordu küçük oğlan şaşkın gözlerle.

“Evet,
öyle görünüyordu,” diyerek omuzlarını silkti küçük kız. Vantrilogun
düğün töreninde dediği şeylerden hatırladığı her şeyi tekrarlamaya
başladı.

Küçük oğlan kıkırdamaya başladı. “Bitti mi şimdi?”

“‘Blah, blah, blah, şimdi birbirinize parlak yüzük verebilirsiniz!’”

Küçük oğlan etrafına bakındı ve alt dudağını büzdü. “Parlak yüzüklerimiz yok ki.”

Küçük
kız elbisesinin kirleneceğini umursamayarak yere çömeldi ve ağacın
etrafındaki çimenden birkaç sap kopardı. Bir dakikada topladığı
çimenleri bir yüzüğe dokudu.

“Al işte!” diye gülümseyerek çimen yüzüğünü küçük oğlana uzattı. “Bu daha güzel çünkü bu yeşil!”

Oğlan sevinçle güldü ve elleriyle kızı alkışladı. “Şimdi güzel düğünümü bitirelim!”

Küçük
kız yine ayağa kalktı ve yaptığı çimen yüzüğünü oğlanın yüzük parmağına
soktu. Yüzüklerden sonra törenin devamını hatırlamaya çalışırken işaret
parmağıyla yanağına vurdu hafifce.

“Şimdi ne yapacağız?” diye sordu küçük oğlan.

“Daha
çok konuştular, ‘Blah, blah, blah’ ve sonra…” diye iyice hatırlamaya
çalıştı küçük kız. Sonra parmaklarını şıklattı. “Ah, evet! Adam, ‘Gelini
şimdi öpebilirsiniz’ demişti!”

“Ah, tamam! Gelin ben miyim?” diye sordu küçük oğlan.

“Olur,”
diye omuzlarını silkti küçük kız. Kimin gelin kimin damat olduğunu
bilemeyecek kadar küçüktü ikisi de. Kız oğlana yaklaşarak dudaklarına
masum bir öpücük kondurdu. “Gördün mü? Kendi düğünün oldu şimdi!”

“Bekle, bekle, son olarak ne demişti adam?” diye sordu küçük oğlan meraklıca.

Uzun,
kıvırcık saçlı kız hatırlamaya çalıştı yine. Her şeyi tekrar
hatırladığında ağaca döndü ve gülümseyerek, “Ağaç şimdi bizi karı koca
ilan ediyor!” dedi.

Küçük oğlan güldüğünde gamzeleri belli oluyordu. “Ama bu nasıl olur? Sen bir ‘kadın’ değilsin. Sen de benim gibi bir çocuksun!”

“Hm,” diye mırıldandı küçük kız. “O zaman ben ‘kadın’ olacak yaşa gelince yine oynarız bu oyunu!”

“Söz mü?”

“Evet, söz!”

“Tamam! Küçük parmak yemini!”

Küçük kız gülümseyerek küçük parmağını havaya kaldırdı. Başparmakları birleştiğinde sonsuz bir söz verdiler birbilerine.

Arkalarından araba sesleri duymaya başladıklarında koşarak kiliseye döndüler.

“Annemi görüyorum. Gitmeliyim, hoşcakal!”

“Bekle! Adını söylemeyi unuttun!”

[GERİ BAKIŞ – SON -]

“Yani o kız sendin ve erkek Joong Ki’ydi?”

“Hayır, o kız SENDİN ve erkek Joong Ki’ydi,” diye konuştu Min Ra ve Soo Jin’e anlamlı bir bakış attı.

Soo Jin gözlerini kırptı, ve sonra ne demek istediğini anladı.

“Bunu yapamam. Anlar…”

“Hayır,
bilmiyor. Ben bu anı hatırlıyorum, çünkü o zaman ondan daha büyüktüm. O
bu anı sen ona anlatana kadar hatırlamaz. Bu hikayeyi ona bütün
detaylarıyla anlatabilirsen, o zaman o kızın sen olduğuna inanır.”

“Sen hatırlıyorsan neden ona söylemedin?”

“Ben
bunu o yüzümce çiçekleri soktuğundan sonra hatırladım. Mashimaro’yu
sevmediğim için beraber olamayacağımıza karar verdi ve ben bu anı ona
hatırlatmanın bir lüzumu olmadığını düşündüm,” diye açıkladı Min Ra.

“Ama… hayır, yapamam. Ben… yapamam.”

“Soo Jin, bu kimseye zarar vermez. Aksine, Joong Ki’nin sana daha çabuk aşık olmasını sağlayacak.”

“Ama bana zaten aşık olacaksa, neden yapayım? Yani, zaten birbirimizin kaderinde yazılıyız…”

Min
Ra elini kaldırıp gözlerinin arasındaki bölgeyi ovmaya başladı. “Soo
Jin… Sana bunu söylemek istemiyordum, ama… son dileğimin seni ve Joong
Ki’yi birleştirmenin nedeni… sizin bu ömrünüzde beraber kalmayacağınız.
Birbirinize aşık olacaksınız, ama aranızda bazı şeyler yüzünden
ayrılacaksınız.”

Soo Jin keskince nefes aldı ve bir eliyle
ağzını kapladı. Bunu beklememişti. “Ama… ama senin bunu bize zaman
kazandırmak için yaptığını söylemiştin…”

“Sana bunu anlatmam yasak aslında,” diye itiraf etti Min Ra.

Soo Jin’in gözleri birden etrafına bakındı. “Oh, hayır, birileri öğrenir mi bunu? Cezalandırılır mısın?”

“Önemli
değil, onu boşver,” dedi Min Ra. “Lütfen, Soo Jin. İkinizi birleştirmek
için elimden geleni yapmak istiyorum. Güçlü bir bağ kurmak için bu
zamanı kullan; yanlış anlaşılmaların ya da güvensizliğin sizi ayırmasına
izin verme.”

Soo Jin’in bakışı yumuşadı ve bir elini uzatıp Min Ra’nın elini tuttu. “Min Ra, teşekkür ederim.”

“Bana, Joong Ki’yi mutlu ederek teşekkür edebilirsin. Sensiz mutlu olmayacağı kesin.”

Soo Jin başıyla onayladı. “İlişkimizi korumak için elimden geleni yapacağım, söz veriyorum.”

Min
Ra küçük bir gülümseme verdi ve bunları Soo Jin’e söylediğine pişman
olmayacağı için dua etti. Ama çok zamanı yoktu, bu yüzden bunu yapmak
zorundaydı.

♥️♥️

“Benimle… Min Ra’nin mezarlığını ziyaret etmek ister misin?” diye sordu Joong Ki ve gergince kulağını kaşıdı.

Soo Jin ona sıcak bir gülümseme sundu ve, “Elbette,” dedi.

Joong Ki’nin gergin gülümsemesi minnettar bir sırıtışa dönüştü bir anda. “Teşekkür ederim.”

“Ona götürmek için birkaç şey almaya gidelim mi?” diye teklif etti Soo Jin.

Joong
Ki, Soo Jin’in Min Ra’yı hayatında hiçbir zaman görmediği halde (en
azından Joong Ki böyle sanıyordu) onu da bir arkadaş olarak görmesine
çok seviniyordu. “Herhangi bir şey olabilir… çiçek olmadığı sürece.”

Soo
Jin bu cevabı bir süreliğine düşündü. Sonra küçük bir Joong Ki’nin
kücük Min Ra’nın yüzüne çiçek tutmasının resmini hayal etti. Kendine
engel olamadan kıkırdamaya başladı.

Joong Ki ona bir kaşı havada baktı, “Komik olan ne?”

Soo Jin gülmeyi bıraktı. “Hiç… Ben sadece merak ettim… neden çiçek olmasın?”

Genç kız bu soruyu sorduğu için kendinden nefret ediyordu. Joong Ki’ye yalan söylüyor gibi hissediyordu kendini.

“Min
Ra’nın çiçeklere karşı allerjisi var,” diye açıkladı Joong Ki hemen.
Ölmüş arkadaşı hakkında konuşmak onu mutlu ediyordu. “Bir keresinde orta
okulda…”

Soo Jin çoktan bildiği o hikayeyi Joong Ki’den tekrar duyduğunda dikkatle dinledi, sanki yeni duyduğu bir şeymis gibi.

“Oh, çok kötüsün!” diye tepki verdi Soo Jin.

Joong Ki’nin o anki gülüşü Soo Jin’in kalbinde müzik gibiydi. “Onun suçuydu! Mashimaro hakkında kötü şeyler söyledi!”

“Mashimaro’yu hiç mi sevmedi?”

“Hayır,
Mashimaro’yu sevdiğini bir kez dahi söylemedi; bunu söyleyeceğime
ölürüm daha iyi dedi…” Joong Ki bunu söylerken sesi kısıldı ve
gülümsemesi soldu. Sağ kulağını kaşıdı ve derince nefes aldı. Sonra
elini kulağından ayırıp tekrar Soo Jin’e baktı gülümseyerek. “Hazır
mısın? Gidebilir miyiz?”

Soo Jin Joong Ki’ye sarılmak ve
hiç bırakmamak istiyordu. Min Ra’nın cenaze töreninden sonra biraz daha
iyileşmişti. Konuşuyordu ve gülüyordu (konu ölmüş arkadaşı hakkında olsa
bile). Ama Soo Jin onun derinlerinde hala acı çektiğini biliyordu;
hiçbir zaman birdaha en iyi arkadaşını göremeyeceğini düşündüğünde
üzüldüğünü biliyordu.

Bu zaman alacaktı. Soo Jin beklemekten korkmuyordu. Joong Ki’ye güç vererek bu fazı atlatmasına yardımcı olacaktı.

Soo
Jin’in odasından dışarıya yürümeye başladılar (Soo Jin Joong Ki’nin
birkaç CD seçebilmesi için onu evine çağırmıştı). Sonra genç kız birden
durdu. Joong Ki de onsuz yürümeyi bıraktı.

“Ne oldu?”

“Um…”

“Soo Jin?”

Soo Jin utangaç bir gülümsemeyle başını eğdi. “Şey… Ben… Ben sadece Mashimaro’yu çok şirin bulduğumu söylemek istemiştim.”
---NOT:
Finalin yaklastigini anlayabilirsiniz yavas yavas, degil mi? Cünkü
bütün acik sorulari cevapliyorum yavas yavas. Mesela bu bölümde
tanitimda yazdigim o 'evlenme' sahnesini acikladim. Smile Yeni bölüm ya
yarin gelir, olmazsa da Persembe mutlaka. Bir yorum yazarsaniz cok
sevinirim!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mart 30, 2012 2:58 pm

Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: Cassie
Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi



25. Bölüm

♥♥

“Nasılsın?”

“Iyiyim, teşekkür ederim,” dedi Min Hyuk yumuşak bir sesle. Yanında duran Eun Cha ona destek olmak için bir elini omuzuna koydu.

“Bunu bilseydi sevinirdi,” dedi Joong Ki.

Min Hyuk başıyla onayladı ve zoraki bir gülümseme sundu. “Evet, o bizim sürekli üzülmemizi istemezdi. O Min Ra.”

Ve
söylenmesi gereken tek şey de buydu zaten. ‘O Min Ra’ ve yakın
arkadaşları, Min Hyuk ve Joong Ki bu üç kelimenin ne anlama geldiğini
biliyordu. Çok zaman alacaktı, ama ne tür yas tutmak uzun sürmezdi ki?

Ve Min Hyuk’a destek olacak Eun Cha vardı, tıpkı Joong Ki’ye destek olan Soo Jin olduğu gibi.

“Bunu beraber atlatacağız,” demişti Joong Ki Min Hyuk’a o gün, Min Ra’nın cenaze töreninde.

Soo
Jin, Min Hyuk ve Eun Cha’nın Tokyo’dan geri geldiği günü hatırlıyordu.
Min Hyuk tıpkı rüyada olduğu gibi deli gibi bağırıp kendinden geçmişti
ve Eun Cha onu rahatlatmaya çalışmıştı. Min Ra onları o kadar iyi
tanıyordu ki… tepkilerini o kadar iyi biliyordu ki…

“Bizim gitmemiz lazım. Yarın akşam yemeğe ne dersiniz?” diye davet etti Eun Cha ve önce Joong Ki’ye, sonra da Soo Jin’e baktı.

Soo Jin, hem Eun Cha hem de Min Hyuk ile çok iyi anlaştığı için çok mutluydu. Gerçekten rüyadaki insanlar gibilerdi.

“Tamam, Min Hyuk ve ben yemeği hazırlarız,” diye teklif etti Joong Ki.

“Bu tehlikeli,” dedi Soo Jin bir yandan.

“Min Hyuk yaptığı için mi?” diye şakalaştı Joong Ki. Min Hyuk ona bir kaşını kaldırarak baktı.

“Sen
yaptığın için!” dedi Soo Jin ve Eun Cha aynı anda. Joong Ki dudaklarını
büzüp onlara küsmüş gibi baktı. Diğerleri ise güldü.

Gülmeye ihtiyaçları vardı hepsinin. Bazen ‘sahte mutluluk’ değildi bunun adı. Bunun adı ‘kendini mutlu olduğuna kandırmak’tı.

Ortada bir fark var.

♥♥

Min
Ra’nın mezar taşının yanında oturuyorlardı. Soo Jin, hayaleti ona Joong
Ki ve onun o çocukluk anısını anlattığından sonra birdaha görmemişti.
Kendi cenazesine bile gelmemişti. Soo Jin bunun hayaletin ona
söylememesi gereken o sırrı söylediği için olmadığını umuyordu. Belki de
Min Ra bir sonra ki hayatına geçiş yapmıştı bile.

Joong
Ki mezarda duran Min Ra’nın resmini bir bezle siliyordu. Birden hafif
bir rüzgar esti. Soo Jin’in içine tuhaf bir his yerleşti ve başını eğip
yere baktığında ayakkabılarının üstünde birkaç çimen parçasının olduğunu
fark etti. Bunlar daha önce de orada mıydılar?

Uzun çimen
sapları… O gün (Min Ra’yı gördüğü son gün), hayalet ona çimen
saplarıyla bir yüzük örmeyi öğretmişti. Bu çimenlerin orada olması bir
tesadüf olamazdı. Bu Min Ra’nın ona gönderdiği bir ipucuydu.

Soo Jin eğilip ayağının ucundaki çimenleri alıp bir yüzüğe dokumaya başladı.

“Nereye
gitmek isters…?” diye başladı Joong Ki, fakat gözlerini Soo Jin’e
çevirdiginde bir anda sustu. Genç kızın elinde yeşil çimenlerden oluşan
bir yüzük duruyordu. Bu Joong Ki’ye çok tanıdık geliyordu. “Soo Jin?”

Soo
Jin bitirdiği yüzüğe bakmayı bıraktı (çok da zor değildi artık, çünkü
Min Ra ona bunu öğrenmesi için en az 50 kere tekrarlatmıştı). Başını
kaldırıp Joong Ki’nin gözleriyle karşılaştı. Gözlerinin içinde
karışıklık ve şüphe görüyordu… ama aynı zamanda gerçekleşme ve umut.

“Bunun nasıl yapıldığını çoğu kişi bilmiyor,” diye mırıldandı genç adam.

“Ben…
ben bunu çocukluğumdan beri biliyorum,” diye yalan söyledi Soo Jin ve
tekrar elinde tuttuğu yeşil yüzüğe baktı, çünkü yalan söylerken Joong
Ki’nin gözlerine bakamıyordu.

Ama sonra Min Ra’nın
sözlerini hatırladı, ‘Joong Ki’nin sana aşık olmasını istiyorsun, değil
mi? İlişkinizi korumak için sabit bir başlangıç istiyorsun, değil mi?’

“Ne komik. Bana çok tanıdık geliyor…” diye sesli düşündü Joong Ki ve sağ kulak memesini kaşıdı.

“Sen bana orta okuldan bir hikaye anlattın. Ben de sana çocukluğumdan bir hikaye anlatayım,” dedi Soo Jin.

“Tamam.”

Soo Jin o çocukluk hatırasını tüm ayrıntılarıyla Joong Ki’ye anlattı.

“Soo Jin! Soo Jin, o çocuk bendim!” diye hatırladı Joong Ki. “Buna eminim! Oh, Tanrim, buna inanamıyorum!”

“Çok küçüktün,” dedi Soo Jin zoraki bir gülümsemeyle.

“Ama… sen benden daha küçük değil misin?”

Soo
Jin panikledi. “Benim… iyi bir aklım vardır,” diye uydurdu hemen.
“İnsan beyni işte böyle. Bazı insanlar çok küçüklüğündeki olayları
hatırlıyor, bazıları hatırlamıyor.”

“Bu doğru,” deyip başıyla onayladı Joong Ki, ve sırıtmaya devam etti. “Um… o benim olabilir mi?”

Soo
Jin gülümseyip Joong Ki’ye yüzüğü verdi. Joong Ki yüzüğü parmağına
taktı ve tekrar Min Ra’nın mezarına dönüp gülümseyerek elini kaldırdı,
sanki Min Ra’ya ‘bak, Soo Jin ne yapabiliyor’ der gibi.

Bu kadar iyi bir yalancı olduğu için Soo Jin kendinden nefret ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. Nis. 19, 2012 10:11 pm

Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: Cassie
Türü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi


26. Bö
lüm
♥️♥️

“Bunlar senin icin,” diyerek Joong Ki kocaman bir gül buketini Soo Jin’e dogru tuttu. “Begendin mi? Heebon bana bunlari secmekte yardim etti.”

Joong Ki, Heebon’un bu cicekleri ‘diger yarisina’ verecegi düsüncesiyle sectigini söylememeyi tercih etti. Dün iki kardes beraber cicek alisverisi yapmisti ve Joong Ki bebek kardesine kötü kötü bakislar atmak zorunda kalmisti. Heebon ona ‘Soo Jin’den hoslaniyorsun!’ deyip durmustu, ama Joong Ki ona bunun bir yalan oldugunu söyleyememisti.

Soo Jin cicekleri hafif bir bas sallamayla kabul ettiginde yanaklari kizarmisti. “Tesekkür ederim, ama… bunlar ne icin?”

Hala ‘resmi’ bir cift degildiler. Joong Ki hicbir sey söylememisti simdiye kadar ve Soo Jin de cok erken olup olmadigini bilmedigi icin sormamisti… Arkadasliklarinin daha da güclü olmasini istiyordu ilk olarak.

Ama Soo Jin biliyordu; Onu Joong Ki’ye cikma teklifi yapmaktan alan baska bir sey daha vardi…

“Bugün tam alti ay önce ilk defa tanistik birbirimizle,” diye hatirlatti Joong Ki, üzgün gözlerle.

“Oh! Unuttugum icin özür dilerim!” dedi Soo Jin hemen ve kendini suclu hissetti (son zamanlarda hic de yabanci degildi bu his).

Joong Ki kikirdadi, “Bana iyi bir hafizanin oldugunu söylemistin hani?”

Soo Jin gergince gözlerini camin kenarinda duran bir kusa cevirdi. Dogru, Joong Ki’ye iyi bir hafizasinin oldugunu anlatmisti, o cocukluk hatirasini anlattigi gün. O günden sonra o hatira hakkinda tekrar konusmamisti. Bu dogru hissetmiyordu…

Ama Joong Ki hala onun icin cimenden dokudugu yüzügü bir yerde sakliyordu, cünkü onun icin cok degerliydi.

“Ben… özür dilerim,” dedi Soo Jin bir süre sonra.

“Soo Jin, sadece saka yapiyordum, kendini suclu hissetme. Ben sadece… bu tür seyleri hatirlamayi ve kutlamayi seviyorum. Ve… tanistigimiz gün icin cok mutluyum… ve tabii ki sonra gelen günler icin de,” bu sefer yanaklari kizaran Joong Ki’ydi. “Benim söylemek istedigim… hep yanimda oldugun icin ve bana her seyde yardim ettigin icin cok tesekkür ederim. Senin gibi bir arkadasa sahip oldugum icin cok sansliyim.”

“Ben de senin gibi bir arkadasa sahip oldugum icin sansliyim,” diyerek gülümsedi Soo Jin.

“Ve… söylemek istedigim baska bir sey daha var.”

Soo Jin güllere bakiyordu, ama Joong Ki’nin sözlerini duyunca gözlerini önündeki adama cevirdi. “Hmm?”

“Benimle… sey… bu aksam yemege cikar misin?” diye sordu Joong Ki utangacca ve bir eliyle sag kulagina dokundu.

Soo Jin gözlerini kirpti saskinca. “Neredeyse her Cuma aksami yemege gidiyoruz. Sormana gerek yok. Oh, bu arada, bu aksam anne ve babamin gelemeyecegini söyleyecektim. Is ile alakali bir seyleri varmis.”

Ama bu önemli degildi. Soo Jin daha önce de Joong Ki’nin ailesiyle yemege cikmisti.

Joong Ki panik icinde gibi görünüyordu. “Yani… ‘cikmak’ anlaminda demek istemistim.”

“Joong Ki, iyi misin?” diye sordu Soo Jin ve bir elini kaldirip Joong Ki’nin alnina dokundu. Atesi yoktu.

“Yani ‘cikmak’ anlaminda. Bir ‘randevu’… arkadas olarak degil.”

Soo Jin kendini biri ona tekme atmis gibi hissediyordu o an. Joong Ki ona cikma teklifi yapiyordu… Ve bu da…

“Sey, önemli degil. Anliyorum. Arkadasligimizi bozmak istemiyorum, cünkü benim icin gercekten önemli. Arkadasligimiza cok deger veriyorum. Arkadas kalabiliriz. Lütfen, arkadasim kal?”

Soo Jin, Joong Ki’nin gözlerindeki korkuyu görünce aglamak istiyordu. Aptal.

“Aslinda, senin kiz arkadasin olmayi tercih ederim…” diye basladi Soo Jin, fakat cümlesini bitiremeden Joong Ki ona sikica sarilmisti bile.

Joong Ki’nin sevinc dolu gülüsü Soo Jin’in kulaklarinda müzik gibiydi. Mutluydu. Artik beraberdiler… bir ‘cift’ olarak!

Ama yine de Soo Jin hissedecegini düsündügü mutlulugu hissedemiyordu.

Joong Ki’ye sikica sarilirken, Soo Jin gözlerini gökyüzüne cevirdi. Sessizce yalvariyordu… ‘Min Ra, bana ne oluyor? Ne yapacagimi bilmiyorum. Ne yapacagimi söyle bana!’

♥️♥️

“Önemli degil.”

“Özür dilerim.”

“Gercekten önemli degil.”

“Ama…”

“Gercekten, gercekten önemli degil.”

Yine uzun bir sessizlik. Soo Jin cenesini avucuna almisti ve gözleri etraftaki manzaraya bakiyordu. Cok güzel bir geceydi, mükemmel bir randevuydu… en azindan simdiye kadar.

“Nefesim mi kokuyor?” deyip Joong Ki sessizligi bozdu.

Soo Jin bu soruya sasirmisti ve gözlerini arabayi süren Joong Ki’ye cevirdi. “Ne?”

“Daha önce agzima bir sürü nane spreyi siktigimdan eminim ve cok hijyenik bir insanim…”

“Joong Ki, sorun bu degil…”

Joong Ki arabayi yolun kenarina sürdü ve durdu. Sonra el frenini cekip emniyet kemerini cikardi ve vücudunu Soo Jin’e cevirdi. “Öyleyse sorun ne? Neden seni öpmeme izin vermiyorsun?”

Soo Jin basini egdi ve kaslarini catti üzgünce. “Ama… ‘gercekten, gercekten önemli degil’ demistin.”

“Yalan söyledim. Sana ‘önemli degil’ demek ise yaramiyor ve bu sözleri kendime tekrarlamak daha da etkisiz,” deyip ic cekti sag kulagina dokunan genc adam.

“Özür dilerim.”

Joong Ki bir elini saclarindan gecirdi. Bu saclarini dagitmisti ve Soo Jin uzanip onlari düzeltmek istiyordu. Ama yapmadi.

“Kendime yalan söylemek, sana yalan söylemekten daha kolay,” diye mirildandi Joong Ki sessizce.

Soo Jin Joong Ki’ye katilmiyordu. Kendisine ve Joong Ki’ye yalan söylemek zordu, cünkü birine yalan söylemek, digerine yalan söylemekle ayniydi onun icin.

“Joong Ki…”

“Üc ay oldu. Baskalari ikinci randevuda sonra öpüsüyor,” diye anlatti Joong Ki Soo Jin’e, sanki basit bir matematik problemini anlatiyormus gibi. Soo Jin’in anlamasini umuyordu.

Soo Jin ic cekti ve gözlerini arabanin arka aynasinda asili olan Mashimaro oyuncagina odakladi. “Joong Ki, gercek su ki…”

“os ver,” diye lafini böldü Joong Ki. “Gercek seni kaybetmeme sebep olacaka, o zaman hic bilmek istemiyorum. Önemli degil. Gercekten degil. Birbirimizi öpmeyiz. Sevgiyi göstermenin baska yollari da var…”

Ama sözlerini bitiremeden, Soo Jin ellerini Joong Ki’nin yanaklarina koymustu ve dudaklarindan öpmüstü bile.

Ilk defa öpüstüler… Cünkü bu, gercegi anlatmaktan daha kolaydi.

Ayrildiklarinda, Joong Ki’nin yüzünde bir gülümseme vardi. Soo Jin’in de gülümsedigini gördügüne mutluydu. Mutluluk saklanamazdi.

♥️♥️

“Eun Cha sonunda Min Hyuk’a askini itiraf etti. Simdi beraberler. Ben bunda kücük bir rol oynadim, ama… sadece kücük bir rol,” diye konustu SOo Jin mezar tasina. Basini cevirip Joong Ki’nin tuvaletten geri gelip gelmedigine bakti.

Joong Kid aha dönmemisti, bu yüzden Soo Jin konusmaya devam etti.

“Min Ra, ne yapacagim ben? Kafam cok karisik. Bunun ironisi… o kadar yanlis ki. Iliskimizi korumak icin elimden geleni yapmak zorunda oldugumu biliyorum, sonsuza kadar beraber olabilmemiz icin bunu yapmam gerektigini biliyorum. Ama… ayni zamanda, bunu yapmiyorum. Iliskimizi korumaya calisiyorum, ama ayni zamanda iliskimizi parcalayan dab en olacagim gibi hissediyorum. Anliyor musun, Min Ra?”

Soo Jin ic cekti ve burnunu ovdu. Her gün hissettigi pismanlik daha da agirlasiyordu. Bunu görmezden gelmek, aklinin karanliklarina atmak ya da itmek kolaydi, ama her zaman seni bulurdu.

“Beraber oldugumuz ilk üc ay onun beni öpmesine izin bile vermedim. Onun beni öpmesini istemedigimden degil. Istiyorum, gercekten istiyorum. Ben de onu öpmek istiyorum. Ama bu… yanlis hissediyor, bunu hak etmiyormusum gibi. Ben bir seytanmisim ve bir melekten bir öpücük caliyormusum gibi hissediyorum. Onu öpmek istemedigim icin benden ayrilabilirdi hatta.”

Soo Jin gözlerini kapatti cünkü kafa agrisi gercekten dayanilmazdi. Sonra paranoid bir hirsiz gibi etrafina akindi, Joong Ki’nin etrafta olmadigina emin olmak icin.

“Bunu yapamam. Ona her baktigimda ona yalan söyledigim aklima geliyor. Aramizda hicbir yalanin olmasini istemiyorum, özellikle o bana karsi bu kadar dürüstken. Sanki… bu seylerin hepsini ben ayarladigim icin aramizdaki ask gercek degil gibi hissediyorum. Gercek ne? Ben gercek miyim? Neden son dokuy aydir öyle davrandim? Ben gercekten böyle oldugum icin mi böyle davraniyorum? Yoksa Joong Ki’nin bana asik olmasini saglamak icin yapmam gereken rolü mü oynuyorum? Joong Ki kime asik oldu? Senin dedigin gibi gercekten birbirimizin kaderinde yazili miyiz?”

Soo Jin tekrar ic cekti ve biraz ürperdi. Birden hafif bir esinti vardi mezarlikta.

“Min Ra, seni aptal. Bizim beraber olmamizi, mutlu olmamizi istedigini biliyorum, ama bak ne yaptin! Benim ona yalan söylememi zorladin! Bana o cocukluk hatirasi yüzünden mi asik oldu? Bu hic iyi olmaz. Bunu istemiyorum ben! Ona ne zaman aksam, aklim bana bunu hak etmedigimi söylüyor, cünkü ben büyük bir yalanciyim!”

Soo Jin yüzünü ellerine gömdü ve ofladi.

“Neden eskisi gibi bencil bir aptal olamam? Neden bana pismanlik hissetmeyi ögrettin? Kendimi pisman hissetmeyi bilmeseydim, hayatim cok daha kolay olurdu!”

“Ne icin pismansin?”

Soo Jin neredeyse soktan bayiliyordu. Hemen sesin geldigi tarafa döndü ve Joong Ki’nin arkasinda durdugunu ve ona merakli gözlerle baktigini gördü.

“Ne?” diye sordu Soo Jin… sesini tekrar bulduktan sonra. Joong Ki ne kadarini duymustu?

“Ne icin pismansin?” diye tekrarladi Joong Ki, hala merakli gözlerle.

Soo Jin’in gözleri ilk mezar tasinin üzerindeki resime bakti, sonra da erkek arkadasina. Agzini actiginda Joong Ki’ye yine her zaman oldugu gibi bir yalan söyleyecegini biliyordu.

Bu yalan onu öldürmeyecekse, ondan sonraki öldürürdü kesin. Cünkü Soo Jin bu yalanlarla yasayamiyordu artik.

Tüm cesaretini toplayip, “Bunu… cevaplamasam olmaz mi?” diye sordu.

Joong Ki gözlerini kirpti saskinca. Hafifce kaslarini catti ve Soo Jin kendini onun cevabini beklemeye zorladi.

Sonunda, Joong Ki hafifce gülümsedi ve basini sallayarak onayladi. “Peki.”

Soo Jin kalkip Joong Ki’ye sikica sarildi. Joong Ki de sailmasina karsilik verdi.

Genc kiz Joong Ki’den sakladigi bir sirrinin oldugunu belli ettigi icin kendini pisman hissediyordu. Ama bu pismanlik, Joong Ki’ye yalan söylemenin pismanligindan daha hafifti.

♥️♥️

“Eee, dügün ne zaman?”

“Henüz dört aydir beraberiz,” diye belirtti Joong Ki. Soo Jin ise öksürerek yuttugu yemegin sokundan kendine gelmeye calisiyordu.

“Soo Jin, iyi misin?” diye sordu Mrs. Park ve genc kizin sirtina hafifce vurarak ona bir bardak su uzatti.

“Tesekkür ederim,” deyip saygilica egilerek suyu can atarcasina kabul etti genc kiz.

“Umarim Joong Ki sana evlenme teklifi edince de böyle hevesli olursun,” dedi Mr. Park gülerek.

Soo Jin tam da ilk yudumunu almisken tekrar öksürmeye basladi. Joong Ki kaslarini catarak, “Appa! Sus!” dedi.

“Cok sirin,” dedi Mr. Park ve Soo Jin’in sirtini oksadi, tipki genc kizin kendi annesi gibi. Soo Jin ona minnettardi, gercekten. Ona ‘Umma’ diyebilecegi günü sabirsizlikla bekliyordu, ama… SOo Jin o günün gelip gelmeyecegini bilmiyordu.

Gelecekti… Soo Jin kendine Joong Ki’yi yalanlarla dolu bir evlilige davet etmeye izin verebilince.

“Anne ve baban nerede, SOo Jin?” diye konuyu degistirdi Mr. Park ve gülümsedi.

Soo Jin’in gözleri yere bakti… Genc kiz onlara gercegi söylesem mi diye düsünüyordu. Sonunda gercegi söylemeye karar verdi, “Bir is ortaginin dügününe gittiler.”

Herkes basi egik Soo Jin’e bakiyordu. Soo Jin ise önündeki yemegi birden cok enteresan bulmustu.

“Eee laf yine dügünlere geldigine göre…” dedi Heebon gülerek.

Joong Ki hemen bir parca ekmek alip kardesinin agzina soktu. Annesi bugün Itayan yemegi yapmisti, ve Joong Ki kardesinin agzina ekmek sokabildigi icin annesine minnettardi.

“Tekrar öksürmeye baslarsa masadan kalkariz,” diye tehdit etti Joong Ki. Soo Jin kendini bu durumun komikligine gülmemeye tutuyordu.

“Oha tabii, sevgilinle git ve alien ikinci siraya at,” diye sakalasti Heebon ve küsmüs rolü yapti.

“Bu hicte fena bir fikir degil,” dedi Joong Ki ve kardesine dilini cikardi. Masanin altinda Soo Jin’in elini tutuyordu. Heebon gözlerini devirirken, anne ve babalari masadaki cifte mutlu gözlerle bakiyorlardi. Soo Jin’e baktiklarinda gözlerinde mutluluk ve güven vardi.

Fakat bu, Soo Jin’in kalbinde gittikce daha da büyüyen pismanlik hissini azaltmadi.

♥️♥️

“Sen onlara bakma. Onlar sadece saka yapiyordu,” diye söyleme geregi duydu Joong Ki.

“Joong Ki, bunun hakkinda endiselenmene gerek yok. Onlari seviyorum ve anliyorum,” dedi Soo Jin.

“Beni sevdigin kadar cok mu?” diye siritti Joong Ki.

“Hmm?”

“Onlari beni sevdigin kadar cok mu seviyorsun?” diye acikladi.

“Yine romantic bir ask itirafi mi istiyorsun?” deyip bir kasini kaldirdi Soo Jin.

“Her zaman,” deyip güldü genc adam. Birlesik elleri ikisinin arasinda sallaniyordu.

“Seni seviyorum,” dedi Soo Jin drüst bir sesle ve gülümsedi.

Joong Ki’nin gülümsemesi büyüdü ve hemen sevgilisinin dudaklarina bir öpücük kondurdu, “Ben de.”

Parkta el ele yürümeye devam ettiler. Aralarindaki sessizlik rahat olurdu… Soo Jin’in kalbindeki o canavar olmasaydi.

Joong Ki su an ne düsünüyordu?

Bir ay önce, Soo Jin gercek olmayan bir askin pismanliginin yükünü tasiyordu. Son bir ayda (Min Ra’nin mezarligindaki olaydan sonra), Soo Jin’in omuzlarina bir yük daha eklenmisti.

Joong Ki’nin bircok sorusunun oldugunu biliyordu. Joong Ki’nin genc kizin neden hep icine kapandigini bilmek istedigini biliyordu. Joong Ki’nin ilmek istedigini, ama bilmek istiyor gibi davranmadigini biliyordu, cünkü Joong Ki gerceklerin aralarindaki iliskiyi bozmasindan korkuyordu. Joong Ki’nin sabirlica Soo Jin’in ona acilacagi günü bekledigini biliyordu.

Daha ne kadar bekleyecekti?

Soo Jin icindeki bu pismanligin ve korkunun gitmesi icin dua edebilir miydi? Neden bunlari unutup, hayatinin geri kalanini Joong Ki ile mutlu bir sekilde gecirmiyordu?

Neden?

Soo Jin yürümeyi birakti ve Joong Ki de yaninda durdu. “Soo Jin?”

Genc kiz basini egmisti, cünkü Joong Ki’nin gözlerine bakamiyordu.

Joong Ki endiselenmeye basladi. Soo Jin’in önünde durdu ve elleriyle cenesinden tutup gözlerine bakmasini zorladi.

Soo Jin, Joong Ki’nin gözlerinde ne buldugunu bilmiyordu, ama Soo Jin geriye kalanin ne oldugunu da bilmiyordu zaten. Geriye ne kalmisti ki?

“Bana sormak istedigin bir sey var mi?” dedi sonunda genc kiz, tüm cesaretini toplayarak.

Joong Ki sevgilisinin yanaklarini bas parmagiyla oksadi. Ay isiginin yansimasini Soo Jin’in gözlerinde görebiliyordu. Ama ay isiginin güzelligi, Soo Jin’in gözlerindeki duygulari örtmeye yetmiyordu; Soo Jin artik daha fazla duygularini saklamaya calismiyordu.

Joong Ki ne diyecegini bilmiyordu. Sormak istedigi cok soru vardi, hepsine bir cevap istedigi. En önemli soru neydi?

Biraz düsünmekten sonra bulmustu.

“Ikimiz gercekten birbirimize asik miyiz?”

Soo Jin gözlerini kirpti. Ikimiz mi? Kendisinin Joong Ki’ye asik oldugunu biliyordu, ama neden Joong Ki bu soruyu Soo Jin’in onun icin cevaplamasini bekliyordu?

Soo Jin, “Ben seni gerçekten seviyorum” diye cevapladı, ama Joong Ki’nin gözlerinde aniden beliren hüznü beklemiyordu.

Joong Ki, “Sana duyduğum sevginin doğruluğuna inanmıyor musun?” diye fısıldadı, sormaktan korkuyormuş gibi.

Soo Jin kalbinin parçalandığını hissetti. “Joong Ki…”

Joong Ki, “İkimizin de ikimizin birbirine gerçekten aşık olduğunu söyleyebilmesi; bunu diğeri adına da söyleyebilip, aynı zamanda doğruluğuna inanabilmesi için daha ne kadar zaman geçecek?” diye mırıldandı. ”Ne zaman sana aşık olduğumdan emin olacaksın? Ne yüzünden benim aşkımı sorguluyorsun? Lütfen, sana olan sevgimden şüphe etme. ”

Soo Jin başını öne eğdi ve başka yöne bakmak istedi. Joong Ki’nin aşkından şüphe ediyor muydu? Evet, ve sorun da buydu. Soo Jin, söylediği onca yalan yüzünden, Joong Ki’nin ona aşık olmasını istemiyordu.

Joong Ki ondan ellerini uzaklaştırıp, bir adım geri attığı anda başını yeniden kaldırdı. Bir adım. Çok fazla uzak.

“Joong Ki…”

Şimdi yere bakan Joong Ki’ydi. Acı bir şekilde gülerek, “Ben tam bir fiyaskoyum. Bunca vakti bu ilişkide neyin hatalı olduğunu anlayabilmek için harcadım. Ama başından beri bendim. Seni güvende hissettiremedim, senin için güvenilir olmayı beceremedim. Elimden gelenin en iyisini denedim. Ama tek yapabildiğim halkalar çizmek çünkü neyin seni benim aşkımdan şüphe ettirebileceği konusunda bir fikrim yok.”

“Joong Ki, öyle değil…”

“Seni seviyorum, gerçekten seviyorum, ” diye konustu acı çeken, yaralı bir sesle “Başka nasıl seni buna inandırabilirim bilmiyorum. Ama… benimle olmak seni yalnızca şüphe içinde tutacaksa… Sana bunu yapmayı istemiyorum.”

Soo Jin kalbinin sıkıştığını hissetti. Joong Ki yıkılmış görünüyordu. Haftalar süren merakın, akıl karışıklığının sonunda, tüm suçu kendisine yüklemeye başlamıstı. Ama Joong Ki Soo Jin’i suçlamayı düşünmezdi, ilişkilerinin Soo Jin yüzünden bunalıma gireceğini hayal etmezdi.

Joong Ki kendini zorlayarak, “Beni sevmek için kendini zorlamamalısın. Seni incitmek istemiyorum…” dedi ve bunu söylerken kulağına dokunan eli çok kuvvetli sıktığından canı yandı. Bu sıradan hareket bile gerginliğini yatıştırmakta başarısızdı.

Soo Jin, “Seni esas inciten benim,” diye araya girdi. Bir adım öne attı, ama aynı zamanda Joong Ki’nin geriye attığı adım canını acıttı.

“Sorun değil.”

“Hayır, öyle. Çünkü seni incitmek en az kendimi incitmek kadar kötü. Sana da kendime de zarar veren benim,” Soo Jin derin bir nefes verdi ve ellerini saçlarının arasından geçirdi. “Benim… sana söylemem gereken bir şey var. Eğer sonrasında beni hala sevebilirsen o zaman…”

O zaman ne? Joong Ki gerçekten onu hala sever miydi?

Soo Jin bilmiyordu. Joong Ki’nin elinden tutarak onu parkın ortasındaki fıskiyenin oraya sürükledi. Taşa oturdular ve ay ışığı ikisinin üstüne serpiliyordu, karanlıktaki her şeyi açığa çıkararak…

Joong Ki sabırla bekledi. Bunun için çok uzun zamandır bekliyordu. Birkaç saniye daha neydi ki? Ama içinde hala o korku hissi vardı, gerçeklerden korkuyordu.

“Ben…” Soo Jin konuşmayı başlatmaya çalıştı. Bunu yapmak zorundaydı. Yapmalıydı. Joong Ki ile güzel bir geleceğin mümkün olmasını istiyorsa, yapmak zorundaydı. Yoksa, Joong Ki’yi sonsuza dek kaybedebilirdi.

“Seni seviyorum,” Joong Ki bunu söylemeye ihtiyaç duydu; en azından Soo Jin’e biraz güven verebileceğini umarak. Ama Joong Ki, Soo Jin’in sözlerine inandığından emin olamıyordu. Nerede yanlış yapmıştı?

Soo Jin Joong Ki’nin gözlerinin içine baktı ve neredeyse ağlamak istedi. Aşk gerçek olduğunda bunu nasıl anlayabilirdin? Aşk böyle bir şey miydi?

“Ben, senin ben olduğumu sandığın kişi değilim. Korkuyorum ki sen ben olduğumu sandığın kişiye aşık oldun.”

“Ne?”

“Sana kilisenin arkasında çimenlerden yüzük yapan o kız ben değilim.”

Joong Ki gözlerini kırpıştırdı. Daha fazlası olduğunu biliyordu. “Ve?”

“Korkarım ki sen benim o kız olduğumu sandığın için bana aşık oldun. Ama değilim. Ve… tüm o ne kadar çok ortak noktamız olduğunu düşündüğün zamanlar… aslında onlar da öyle değil. En sevdiğim yemek, en sevdiğim film, hobilerim; onları önceden sevdiğini biliyordum ve ben de onları seviyormuş gibi davrandım. Seni çok ortak noktamız olduğuna inandırmak istedim. Böylece… böylece bana aşık olabilirdin.”

“Bu korku filmlerini ya da rameni sevmediğin anlamına mı geliyor?”

Soo Jin aşağı rahatsızca kıpırdayan ellerine baktı. Henüz zor kısma geçmemişti. “Evet, sevmiyorum.”

“Ama kendini tüm bunları yapmaya mı zorladın?” Joong Ki sorularına okunamaz bir sesle devam etti. “Peki bunun hissettiğin güven eksikliğiyle ilgisi ne?”

Soo Jin iç geçirdi ve Joong Ki’nin gözlerine yeniden baktı. “Güvensiz hissetmiyorum. Bana sadık bir şekilde eşlik edip bana ihtiyacım olan tüm güveni sağlayabileceğinden bir şüphem yok.”

“Öyleyse sorun ne?”

“Aramızda yalanlar ve sırlar olsun istemiyorum, ama tüm bu zaman boyunca, senden sır saklıyordum. Bu beni öldürüyor…”

“Anlat bana.”

“Keşke bu kadar kolay olsaydı,” Soo Jin tekrar iç çekti. Ya Joong Ki ona inanmasaydı? Joong Ki hayaletlere inanır mıydı? Ya aklını kaçırdığını düşünseydi?

“Söz veriyorum, birden sonuca varmayacağım. Söylemek istediğin her şeyi sonuna kadar dinleyeceğim.”

Soo Jin başını salladı. “Senin hakkında onca şeyi biliyorum çünkü… bana onları Min Ra söyledi. O bana bu ilişkiyi sahnelememde yardım etti.”

Soo Jin nefesini tuttu. Joong Ki kaşlarını biraz buruşturdu ve doğru duyup duymadığını merak etti. “Bir dakika, ne dedin? Kulaklarım tuhaflaştı sanırım.”

“Hayır, kulaklarında bir sorun yok. Min Ra’nın bu ilişkiyi sahnelememde bana yardım ettiğini söyledim. O bana seni nasıl çabucak aşık edebileceğimi öğretti ve ben tüm hedefleri sırasıyla gerçekleştirdim. Bu yüzden… bu yüzden bana hissettiğin sevginin… doğru sebeplerden olmadığından korkuyorum. Onların gerçek ‘ben’e ait olmadığından… Söylediklerim bir şey ifade ediyor mu?”

“Hayır, nasıl… Min Ra’yı ölümünden önce tanıyor muydun?” Joong Ki’nin kafası karışmıştı. O ve Min Ra kardeş gibilerdi. Eğer Soo Jin Min Ra’nın arkadaşı olsaydı kesinlikle Joong Ki’nin de arkadaşı olurdu.

İşte bu zor olan kısımdı. Soo Jin cesaret kazanmak için derin bir nefes aldı, “Ben Min Ra ile… öldükten sonra tanıştım.”

Joong Ki gözlerini kırptı. Bir kez daha kırptı. Soo Jin aşağı ellerine bakmaya başladı; en azından Joong Ki hala ellerini tutmasına izin veriyordu.

“Yani Min Ra’nın hayaletini gördüğünü mü söylemeye çalışıyorsun? Bunun başka türlü nasıl mümkün olabilecegini bilemiyorum… ” diye mırıldandı Joong Ki.

“Evet,” Soo Jin devam edip her şeyi Joong Ki’ye açıkladı.

10 dakika sonra, elleri hala birbirine kenetli bir şekilde sessizce oturuyorlardı. Soo Jin’in bırakmaya niyeti yoktu ve Joong Ki çekmek için bir girişimde bulunmadı.

“Ben… bilemiyorum…” diye kekeledi Joong Ki.

“İnanması çok zor… ve oldukça saçma değil mi?” Soo Jin rahatsız bir şekilde gözlerini kaçırdı.

“Evet.” diye yanıtladı Joong Ki, hala öğrendiklerinin şoku altında. “Yani Min Ra öldü ve sen komadayken gelecek için bir düş yarattı… çünkü son dileği ikimizi bir araya getirmekti.”

“İkimizin birlikte olmak için yaratıldığını söyledi, bu hayat ve sonrasında.” diye ekledi Soo Jin hemen. Joong Ki’nin dudaklarında beliren ufak gülümseme içini rahatlattı.

“Bu hala… çok tuhaf,” Joong Ki hala öğrendiklerini bir sıraya sokmaya çalışıyordu. İnanması çok zordu, ama aşırı tepki vermenin veya inanmamanın Soo Jin’in duygularını inciteceğinin farkındaydı.

“Ben deli değilim, Joong Ki. Bunlar gerçekten oldu. Bunları ben uydurmuyorum. Lütfen deli olduğumu düşünme.”

“Min Ra şimdi nerede?” Joong Ki merak ediyordu, “Onu hala görüyor musun? Neden onu ben göremiyorum?”

“O gitti. Onu uzun zamandır hiç görmedim. Sanırım karşıya geçip, yeniden doğmuş olabilir. Emin değilim, ama sanırım onu benim görebilmemin sebebi… onun kalbini taşıyor olmam.” Soo Jin başını öne eğip göğsünde oraya baktı.
---Uzun bir beklemeden sonra uzun bir bölümle karsinizdayim! Gercekten kusura bakmayin, cok beklettim sizi, biliyorum. Umarim cok kizmamissinizdir bana. Bu bölümdeki son kismi (kisacasi Türkce harfli olan kisim Very Happy), K-RP Team grubundan tanidigim ve U-Know Yunho'yu oynayan arkadasim cevirdi benim icin. Ona coooook cok cok cok cok tesekkür ediyorum, ona minnettarim! Smile O yardim etmeseydi belki hala cevirmekle ugrasiyor olurdum, haha.Bir sonraki bölüm final olacak. O bölümün yarisini da yazdim zaten. Birkac gün sonra yayinlarim. Yorum yazarsaniz cok sevinirim arkadaslar. :)Cassie
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Onun Kalbi - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Onun Kalbi   Onun Kalbi - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Ağus. 01, 2012 2:13 am

Adı: Onun Kalbi
Oyuncular: Soo Jin, Joong Ki, Min Ra, Min Hyuk, Eun Cha
Yazan: CassieTürü: Romantik, Dram, Doğaüstü, Mucizevi

27. Bölüm (FINAL)

♥♥

Joong Ki de ayni bölgeye bakiyordu. Titreyen bir sesle fisildamaya basladi, “Son dilegini benim icin kullandi.”

Soo Jin basiyla onayladi. “Min Ra iyi bir arkadas.”

Joong
Ki Soo Jin’in ona anlattigi bazi seyleri hatirladi. “Benim bir
yaramazla bas etmemi istemedigi icin beni korudu yani? Gercekten o kadar
kötü bir insan miydin? Hayal edemiyorum…”

“Evet, bu gercek,” diye itiraf etti Soo Jin. “Ve… sana o cimenden yüzügü yapan kiz ben degildim… Min Ra’ydi.”

Joong
Ki yüzünü egip birlesik ellerine bakti ve yüzügü hatirladi. “Ah… Ben…
Bana o aniyi anlattiktan sonra seni farkli bir isikta görmüstüm.”

“Bana
asik olmanin sebebi bu muydu? Cünkü sana o aniyi anlattiktan sonra bana
karsi daha rahatca acildin,” diye hatirlatti Soo Jin istemsizce.

Joong
Ki yalan söylemek istemiyordu, “Sanirim evet. Romantizme bayildigim
icin…” diye gülümsedi, “O cocukluk hatirasinin, bir masal hikayesinin
baslangici gibi görmüstüm iliskimiz icin…”

Ama Joong Ki
biliyordu, Min Ra ona o yüzügü yapanin kendisi oldugunu söyleseydi, hala
Min ra’ya asik olmazdi. Onlar gercekten sadece arkadas kalmaliydi.

“Bu bir masal hikayei degil… Özellikle iki kalbin arasinda sirlar sakliysa,” dedi Soo Jin.

“Benden sakladigin baska sirlarin var mi?”

Soo Jin iyice bir düsündü ve sonunda basini salladi, “Hayir, yok.”

Joong
Ki her seyi düsünmek icin birkac saniye sustu. Sonra bütün güvencini
Soo Jin’e karsi hissettigi sevgiye koyup elini tuttu, “O zaman simdi bir
masal hikayesi.”

Soo Jin Joong Ki’ye uzunca bakti. “Yani…?”

“Senin
neden korktugunu anliyorum. Sana o cocukluk hatirasi yüzünden asik
olmus olabilirim, fakat su an sana sen oldugun icin asigim. Iliskimizin
bir plan oldugunu hissediyorsun, ama gercekten oynanilamayan seyler
vardir hayatta. Benim sevdigim seyleri seviyormus gibi yaptin, ama bu
seylerden benimle beraber zevk aldigin bir gercekti.”

Soo
Jin gözlerini kirpti. Bu dogruydu. Korku filmleri ve ramen sevmiyordu,
ama Joong Ki ile beraber oldugu icin, Soo Jin o anlardan gercekten zevk
almisti.

“Yani benim deli oldugumu düsünmüyorsun?”

“Bu
gercekten tuhaf, ama… hayir, senin deli oldugunu düsünmüyorum. Min
Ra’nin hayaletini gördügünü söylüyorsan, o zaman Min Ra’nin hayaletini
görmüssündür. Dört aylik iliskimiz ve bir cift olmadan önce birbirimizi
tanidigimiz onca aylardan sonra, hayir, deli oldugunu düsünmüyorum.”

Soo
Jin Joong Ki’ye sikica sarildi. “Tanrim! Joong Ki, sen neden bu kadar
mükemmel bir adamsin? Sana daha önce söyleseydim, bu kadar aciyi bosuna
cekmezdim!”

Joong Ki gülerek ellerini Soo Jin’in uzn saclarindan gecirdi. “Bu senin sucun. Yapman gereken tek sey benimle konusmakti.”

“Simdi
biliyorum. Ama, um… bu ikimizin arasinda kalsin. Baska birinin bunlari
duydugunda benim deli ya da kocaman bir yalanci oldugumu düsünmeyecegini
sanmiyorum.”

“Cok kötü bir yalancisin. Co cabuk vicdan azabi cekiyorsun,” diye güldü Joong Ki.

“Bu iyi bir sey degil mi?” diye sordu Soo Jin.

“Benim icin iyi,” diye cevapladi genc adam.

Soo Jin güldü ve sevgilisine daha da siki sarildi. “Hala salak hissediyorum kendimi. Seninle daha önce konusabilirdim!”

“Bilmem.
Bunlarin hepsini ilk tanistigimizda söyleseydin, o zaman senin akil
hastasi oldugunu düsünürdüm. Ama… su an, aramizda o kadar güclü bir bag
var ki, senin bana gercekleri anlattigina inaniyorum.”

Soo Jin siritti. Evet, ve bu itiraf da iliskilerini güclendiren yeni bir bag olacakti.

“Hmm…
Simdi aramizdaki bu bagin güclü olduguna gore, masali tamamlastirmak
icin bir saraya ne dersin?” diye gözünü kirpti Soo Jin.

Joong Ki kocaman gözlerle sevgilisine bakti. “Yani…?”

“Bir saray, bir ev, bizim evimiz?”

Joong
Ki nasil cevap verecegini bilemiyordu. Son bir aydir, Soo Jin’in bir
sey sakladigini bildigi icin, kendisini hazirlamisti. Hatta kendini, Soo
Jin’in bir seri katil oldugunu aciklamasina bile hazirlamisti! Ama bu…
cok beklenmedikti. Yani onun… kocasi mi olacakti?

“Cok
fazla düsünme. Sadece benimle yasamaya davet ediyorum seni. Beraber olan
insanlar, beraber yasarlar, bilmiyor musun?” diye acikladi Soo Jin
kikirdayarak.

Joong Ki kendini aptal hissetti. “Ah…”

“Ama tabii evlenmek istiyorsan…” dedi Soo Jin ve basini egerek Joong Ki’nin saclarla kapli yüzüne bakmaya calisti.

“Hayir, hayir, sadece dört ay oldu. Biraz erken olabilir. Evet, beraber yasamak. Bu iyi,” diye kekeledi genc adam.

Soo Jin güldü, “Benimle öylesine beraber mi yasayacaksin? Ya sana tecavüz edersem?”

“Bu
cok enteresan olurdu,” diye güldü Joong Ki. Sonra dramatik bir sekilde
ic cekti, “Ama bu benim sucum olurdu. Herkese kolayca güveniyorum.”

“Herkese güvenmemelisin,” dedi Soo Jin gülümseyerek. “Ama senin sansina, pek iyi bir yalanci degilimdir.”

Joong Ki siritti. “Mükemmel. Birbirimiz icin mükemmeliz.”

“Ama ben korku filmleri ve ramen sevmiyorum.”

“Yine de birbirimiz icin mükemmeli,” dedi Joong Ki basini sallayarak.

“En sevdigin rengi de sevmiyorum. Sana kirmizi, maviden daha cok yakisiyor.”

Joong
Ki omuzlarini silkti. En sevdigi rengi Soo Jin icin degistirmezdi, ama
yine de, “Hala birbirimiz icin mükemmeliz,” dedi. “Tamamen ayni
olsaydik, cok bunaltici bir masal hikayesi olurdu.”

Soo Jin güldü. “Mükemmel!”

Biraz
daha birbirlerine yaklastilar. Ay isiginin altinda birbirlerine
sarildilar. Soo Jin basini Joong Ki’nin omuzuna yasladi ve kollarini
beline sardi.

Joong Ki Min Ra’yi düsündü, ve en iyi
arkadasinin onaylayici bakisini hayal etti. Soo Jin mükemmeldi. Artik
bir yaramaz degildi, hatta daha da iyiydi. Bencil degildi ve en
önemlisi: Joong Ki’ye yalan söylemekten nefret ediyordu.

“Ay bu gece ne güzel.”

“Hm
hm,” diye cevapladi Soo Jin, ama sevgilisinin sözlerini pek
dinlemiyordu. Su an Joong Ki’ni tisörtüne, tam kalbinin üzerine bir kalp
cizmekle mesguldu.

“Bir gercek kalbin sekli öyle degil.”

“Biliyorum,” diye mirildandi Soo Jin. Kalbin icine kendi isminin ilk Hangeul karakterini yazmaya basladi.

Joong Ki gülümsedi ve Soo Jin’in diger karakteri de yazmasina izin verdi. “Min Ra’ya gercekten borcluyuz.“

“Biliyorum,” diye gülümsedi Soo Jin. “Her sey icin, ve özellikle bana kalbini verdigi icin.”

“Evet, onun kalbi,” Joong Ki daha da siki sarildi ve cenesini Soo Jin’in kafasina koydu.

“Onun kalbi bende. Peki senin kalbin kimde?” diye sordu Soo Jin gülerek.

“Bunu sen cevaplayabilirsin,” dedi Joong Ki.

Soo Jin basini kaldirip sevgilisinin dudaklarina kücük bir öpücük kondurdu. “Bende.”

♥♥

Onun Kalbi - Sayfa 2 554056_390769677645842_635504299_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Onun Kalbi
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: