Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Zehirli Kirazlar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Zehirli Kirazlar Empty
MesajKonu: Zehirli Kirazlar   Zehirli Kirazlar Icon_minitimeÇarş. Ekim 12, 2011 5:09 pm

Hikayenin Adi: Zehirli Kirazlar


Yazar: Cassie


Tür: Gerilim, Dram, Cinayet


Oyuncular: Haneul (Panic!), Taemin, Minhye





NOT: Bu hikayeyi sevgili Panic! adminimizin doğum günü için
yazdım. Daha önce bu tür bir hikayemi sayfada yayınlamamıştım. Iyi bir değişim
olacaktır. Doğum günün kutlu olsun tatlım! Geç geldi, biliyorum. Hanguk Iyagi
ailesi seni cok seviyor! (Benim Word'üm Ingilizce oldugu icin bazi Türkce
kelimeleri direkt 'düzeltiyor', daha dogrusu bozuyor. Geri gidip düzeltmek icin
zamanim yoktu. Ayrica, Alman klavyesiyle yazdigim icin geri dönüp Türkce
harfleri eklemeye zamanim yoktu.)








Zehirli Kirazlar





Birini öldürmek o kadar kolay ki. Bu kişi kendi kız kardeşinizse bile.
Kardeşimin ismi Minhye. Daha doğrusu Minhye ‘idi‘. Şu an, vücudu rigor mortisin
erken bir devresinde. Gözlerimin önünde bedeninin gittikçe daha da
katılaştığını görebiliyorum, tıpkı kuruyan cibs gibi. Ruhsuz gözleri sanki bir
yere odaklanmış, ama körler.





Vücudum bir ağlama kriziyle titriyor. Ama korkmayın. Üzgün değilim. Polis
burada, biliyor musunuz? Demek ki iyi bir şov sergilemeliyim.





“Hiçbir fiziksel etki izleri yok vücudunda,“ diyor uzun boylu polis memuru.





Adli hekim başını sallıyor. “Hiçbir şey.“





“Yani doğal bir ölüm olduğunu mu söylüyorsunuz?“ diye soruyor uzun boylu
memur.





“Olabilir. Ama bunun için çok genç görünüyor.“





Memur gözlerini bana çeviriyor. “Kız kardeşiniz kaç yaşındaydı?“





Boğazıma dokunuyorum ve konuşmak cok zor geliyormuş gibi davranıyorum.
“Yirmi… yirmi iki, efendim.“





“Hastalıklı mıydı?“





“Minhye’nin çoğu zaman fiziksel problemleri vardı,“ diyorum. Bu aslında pek
de yalan sayılmaz. Ölümüyle alakalı olmasa bile, hastalıklı bir kadındı. “Kalp
problemleri.“





Polis adli hekime dönüyor ve ikisi de birbirine onay verircesine başını
sallıyor.





Ardından aramızda rahatsız bir sessizlik oluşuyor, ama kısa bir süre sonra
arkamızdan gelen bir çığlıkla bozuluyor. “Neler oluyor?! Beni içeri bırakın!
Içeri bırakın dedim!”





Bu Taemin’in sesi. Taemin! Taemin’im, sonunda! Odanın içine koşuyor ve şok
olmuş bir ifadeyle yerde yatan cesete bakıyor. Yüzü buruşmuş bir halde.
Oyunculuğuna hayranım! Tabii ki şok olmadı. Burada neler olduğunu çok iyi
biliyor. Bilmek zorunda.





“Aman Tanrım,” diye kekeliyor. Bence çok inandırıcı bir şekilde. Taemin
dizlerine düşüyor, sanki biri ona arkadan tekme atmış gibi ve acıyla buruşmuş
yüzünü polise doğru kaldırıyor. “Ne oldu? O…?”





“Siz Lee Taemin misiniz?”





“Evet.”





“Üzgünüm, ama karınız öldü.”





Elini göğsüne koyuyor ve çok ikna edici bir şekilde zorlukla nefes almaya
çalışıyor. “Ne? Ama bu imkansız!”





Taemin kısa bir anlığına bana bakıyor. Odadaki diğer insanlar, şok olmuş ve
çok acı çeken bir adamın yardım aradığını düşünüyorlardır. Ama ben bunun
gerçeğini biliyorum. Çünkü Taemin beni seviyor. Kardeşimle sadece mirası için
evlenmişti. Babam Minhye’yi benden daha çok seviyordu ve bütün mirasını ona
bırakmıştı öldükten sonra. Ama şimdi benim. Taemin’in bakışı bana her şeyin iyi
olduğunu, beni sevdiğini ve bunca zamandan sonra nihayet beraber
olabileceğimizi söylüyor.





“Üzgünüm, ama bu gerçek,” diyorum hala perişan abla rolümle.





Gırtlaksı ve acı dolu bir ses çıkıyor ağzından, duyunca benim de acı
çektiğim, ama aynı zamanda beni oyunculuğuna tekrar hayran bırakan bir ses.
Tabii ki planladığım şeyleri ona anlatmadım. Içimde tuttum, sakladım. Taemin ve
benim aramda platonik bir aşk var, bilmelisiniz. Temiz bir aşk. Sadece
gözlerimizle yaşayabildiğimiz bir aşk. Taemin, karamel rengi saçları ve
çikolata gözleriyle uğrunda ölünecek kadar yakışıklı bir erkek. Gerçekten ölünecek
kadar.





Birbirimizi hiç öpmedik. Yine de aşığız. Ne zaman bakışlarımız birleşirse
hissedebiliyorum. ‘Seni seviyorum,’ diye fısıldıyordu gözleri. ‘Kardeşin
aramızda duruyor. O kadar mutlu olabilirdik, ama…’





Bu yüzden onu öldürdüm işte.





Ah, tabii. Nasıl yaptığımı merak ediyorsunuzdur. Çok basit! Zehirle. Teknik terimi
Arbetamocine. Çok zor kanıtlanabilen bir maddedir, çünkü sisteme girdiğinde,
kalp krizinin belirtilerine çok benzeyen etkiler gösterir. Arbetamocine’nin
etkisi birkaç saat içinde yayılır, ve sonra, wow, işte – mükemmel bir kalp
krizi.





Tabii ki zehiri Minhye’nin bardağına koymadım. Bu çok belli olurdu. Fakat
zavallı Minhye’nin dudakları her zaman yaralıydı. Sürekli yanında kiraz aromalı
dudak balsamı taşırdı. Öyle kolaydı ki! Bir ilaç firmasında çalışıyorum. Yani
laboratuvardan bir şişe yürüttüm, ve reklamda dediği gibi: Sadece bir damla…





Kiraz tadı zehirin iğrenç kokusunu örtecek kadar ağırdı. Ve işin en iyi
yanı: Arbetamocine genelde ten üzerinden etki yapıyordu – bu durumda dudaklar
üzerinden -, ama Minhye balsamı sürdükten sonra şüphesiz dudaklarını yalamıştı
ve madde diline ve böylece de sistemine daha çabuk yayılmıştı.





Polis memuru bizi odadan dışarı götürüyor. Taemin’in elini tutuyorum.
Aptallar. Benim hareketlerimin kardeşimin kocasına bir teselli olarak
gördüklerini çirkin yüzlerinden okuyabiliyorum. Oyunumuz onlara çok mükemmel
geliyor galiba. Biz iki üzgün ve kırılmış insanız, ve birbirimizden güç
alıyoruz. Böyle düşünüyordur bu aptallar.





Ama ben Taemin’in sıcaklığını ve tutkusunu teninin altında hissedebiliyorum.
Nihayet bu hislerinin patlayacağını hissedebiliyorum. Sabırsızlanıyorum! Bu
oyunculuğumuzun bitmesi için, nihayet yalnız kalmamız için, zengin olmamız için
ve, ah, sonunda mutlu olmamız için.





Cesurca üstesinden geldim bu görevin. Ona her şeyi anlattığımda Taemin çok
şaşıracak. Kimsenin hiçbir zaman şüphesi olmayacak. Klişelerden ne kadar nefret
etsem de, gerçekten mükemmel cinayeti işlediğimi söylemeliyim.





Yani, neredeyse mükemmel. Küçücük bir hata yaptım çünkü.





Polisi çok erken aradım.





Kardesimi yerde ölü bir halde gördügümde, cok sesli bagirdim. Bu benim
planimin bir parcasiydi. Eve geliyorum, onun cesedini buluyorum, komsularin
beni duyabilecegi kadar sesli bagiriyorum, ve polisi ariyorum. Aynen öyle
yaptim. Ama bunlari yaparken aklimdan bir sey kacmisti.





Kiraz tadindaki dudak balsami.





Minhye’nin ölümünün natürel olmadigini kanitlayan tek sey. Taemin ve benim
aramda duran tek sey. Balsami saklayacaktim aslinda, bilmelisiniz. Ama biraz
hizli davrandim. Cok erken bagirdim. Bu yüzden de hemen polisi aramak
zorundaydim. Yine de polis gelene kadar dudak kalemini bulmak icin birkac
dakikam vardi. Tek yapmam gereken sey, dudak kalemini Minhye’nin her zaman
koydugu cantasindan almakti. Ama cantasini karistirirken, kalemi bulamamistim.
Sonra Minhye’nin komodinini ve tuvaletteki dolabini karistirdim. Hicbir sey.
Polis’in yolda oldugu on dakika boyunca bir deli gibi ariyordum lanet olasi
balsami. Ama bulamamistim. Bir anda icime cok büyük bir panik duygusu yerlesti.
Bir hata yapmistim. Ve bu hata beni mahvedebilirdi.





Yine de rahatlayabilmistim. Kalemi ben bulamadiysam, polis de
bulamayacaktir. Birazdan Minhye’yi odadan tasiyacaklardir. Polisler biraz
etrafa bakinacak, ama bir sey bulamadiklari icin gideceklerdir. Kalemi bulsalar
bile, kim düsünür ki bu kadar zararsiz bir seyi incelemeyi?





Panik yapmak icin hicbir nedenim yok, diyerek kendimi rahatlatmaya
calisiyordum. Simdi ben ve Taemin koltukta oturuyoruz. Ikimiz de agliyoruz.
Memur bey cok anlayisli. Taemin benden bile daha iyi bir aktör. Yaslari sel
gibi akiyor gözlerinden. Burnu sismis. Benzi bembeyaz. Belki ona planimdan
anlatmaliydim, onu hazirlamaliydim. Belki o cok kirilgan bir insandi. Belki o
bir ceset gördügünde sok olan ve kendine gelemeyen insanlardandi – ölü olan
insandan nefret ediyorduysa bile.





Polis memuru hala konusuyordu. Benim aklim ise coktan gelecege ucmustu.
Tabii ki Taemin ve ben bu olaydan hemen sonra evlenemeyiz. Uygun bir yas süresi
uzak durmaliydik birbirimizden – tabii sadece disariya dogru. Gizli hayatimiz
baska bir mesele. Taemin ve ben birbirimize asigiz. Birbirimize olan askimizi
cok fazla gizli tutmustuk. Sizlere demis olayim; böyle bir tutkuyu sadece belli
bir süreligine saklayabilirsiniz. Daha fazla icinizde tutamayacaginizi
anladiginizda önünüzdeki tüm engelleri ortadan kaldirmalisiniz…





Zaman cok yavas ilerliyor. Biz de bize sorulan sorulari cevaplamakla
mesgulüz. Sonra Minhye’nin cesedinin oldugu plastik kaplamanin fermuari
cekiliyor ve bir torba cöp gibi disari götürülüyor – zaten cöpten farki kalmadi
artik.





Cesetin oldugu yatak bizim yanimizdan sürülürken Taemin bakislarini yere
ceviriyor ve taze yaslar yanaklarina akiyor. Ben ise, hem bir gülüsü, hem de
Minhye’ye elimi sallama istegini bir kenara atiyorum. Gitmeden önce polis
memuru bize tekrar bassagligi diliyor.





Taemin ve ben simdi yalniziz. Sessizce koltukta oturuyoruz. Taemin’in bir
sey demesini bekliyorum, bana beni sevdigini söylemesini, bana tesekkür
etmesini. Ama ifadesiz gözlerini yerden ayirmiyor.





“Birkac arama yapmaliyim,“ diyor.





“Yardima ihtiyacin var mi?“





“Hayir, Haneul, sag ol.“





Ona gülümsüyorum, ama o buna karsilik vermiyor. Beni kollarina almasini
bekliyorum, ama buna benzer hicbir sey yapmiyor.





“Taemin?“ diyorum.





“Efendim, Haneul.“





“Simdi yalniziz.“





Tedirgin görünüyor. “Biliyorum.“





“Artik daha fazla oyun oynamali degiliz.“





“Oyun oynamak mi?“





Bir sey söylemek icin agzimi aciyorum, ama onun saskinligi o kadar gercek
görünüyor ki, yine agzimi kapatiyorum. Hala sok icinde, diye düsünüyorum. Ölü
vücudunun görüntüsünü aklindan silememis, alisamamis. Keske ona bu planimi
önceden anlatip onu hazirlasaydim bu sürprize.





“Ben yukari gidiyorum,“ diyor.





Tekrar aglamaya basliyor. Merdivenleri cikiyor ve sonra onun yukari odadaki
telefonu kullandigini duyabiliyorum. “Minhye öldü,“ diyor birkac kisiye. Sesi
hala bogulmus gibi geliyor. “Ben onsuz ne yaparim?“





Gülümseyerek basimla onayliyorum. Taemin simdiden her seyi düsünmüs demek ki
– birileri süphelenmesin diye hala soktaymis gibi davraniyor. Bunu anliyorum. O
beni seviyor, bana asik. Ve, oh, ben de onu seviyorum, hem de cok. Bütün
kalbimle. Düsünüyorum da, onu ilk gördügüm andan beri ona asigim. Dört yil önce
Minhye cadisi – o zamanlar daha nisanli bir cadi – onu benden calmisti.
Üniversiteye giden ve benim hic tanismadigim sözlüsünü bir aramayla silip atti
ve Taemin’imi benden caldi. Kardesim iste böyle birisiydi. Yeni bir sey
görmüstü, parlayan bir sey – benim olan bir sey -, ve tabii ki hemen atladi bu
firsata.





Taemin’i ilk gören bendim oysa, biliyor musunuz? Bir arkadasim bizim icin
bir Blind Date ayarlamisti. Ama birkac kez bulustuktan sonra Minhye, sözlü
orospu kardesim, ikimizden daha ‘güzel‘ olani, gelip onu benden almisti, gözünü
kirpmadan. En azindan ben öyle oldugunu düsünüyordum. Ama sonra Taemin’in bir
dahi oldugunu anladim. Minhye’nin parasi vardi. Ve Taemin bu yüzden onunla
evlenmisti. Biraz zaman gectikten sonra onu öldürüp, benimle beraber zengin bir
hayat yasamak icin.





Ve bu da simdiki durumumuz.





Taemin’in telefonu kapattigini duyuyorum. Sonra birkac adim. Tekrar burnunu
cekiyor. Ah, Tanrim, biraz abartiyor, degil mi? Onun iyi olup olmadigini
kontrol etmeye karar veriyorum. Merdivenleri sessizce cikiyorum. Tekrar burnunu
cektigini duyuyorum. Yatak odasinda. Kardesimle paylastigi yatak odasi. Ben ise
hep ücüncü katta uyurdum. Yalniz. Alttan gelen gülüsleri ve, iste anlarsiniz,
sey yaptiklarini duyardim.





Yatak odasinin kapisi kapali. Tekrar burnunu cekiyor. Sessizce kapiya
vuruyorum, ama cevap yok. Bir elimi kulba koyup kapiyi aciyorum. Kapi yavasca
aciliyor ve ardinda, bana kalbimin atislarini bogazimda hissettiren bir seyle
karsilasiyorum.





“Hayir!“ diye haykiriyorum.





Taemin’in sag elinde – bas parmak ve isaret parmaginin arasinda – dudak
balsami duruyor. Üstüne üstlük kalemi agzina dogru götürüyor!





Bir anda donuyor ve yüzünü bana ceviriyor, “Ne? Ne oldu?”





“Lütfen, o elindekini geri koy.” diyorum.





Yine bana kafasi karismis bir bicimde bakiyor. “Ne sacmaliyorsun? Bu sadece
bir dudak balsami.”





“Lütfen, Taemin, geri koy onu.”





Bir anligina gözleri beni süzüyor. “Minhye yüzünden kafan karisik senin,”
diyor. “Bunu iyi anliyorum. Ama bu sadece Minhye’nin dudak balsami, Haneul.
Rahat ol.“





Bunlari dedikten sonra kalemi tekrar dudaklarina dogru götürüyor.





“HAYIR!“





Hemen odanin diger tarafina dogru kosuyorum, ama ayni zamanda
yetisemeyecegimi anliyorum. Kendimi onun üzerine attigim anda, kalem
dudaklarina dokunuyor. Üzerine atlayisimla homurdaniyor, ama umurumda degil.
Yüzümü kaldirip ona bakiyorum, ve üzerine atladigimda kalemin agzinin icine
girmesine sebep oldugumu fark ediyorum.





“Hayir, olamaz…“ diye fisildiyorum korku dolu bir sesle.





Onu kolundan sikica tutuyorum. “Gel, gel cabuk. Agzini yikamalisin.“





“Ne? Ne sacmaliyorsun?!“





“Dudak balsami! O zehirli! Bununla yaptim iste!“





Taemin bir anda donuyor. Yüzü tedirginligin ve korkunun bir maskesi gibi.
“Ne yaptin?“





“Zamanimiz yok, Taemin. Lütfen.“





“NE YAPTIN?!“





Ona ciddi ciddi bakiyorum. Her gecen saniye onu ölümüne yaklastiriyor,
anlamiyor mu?!





“Minhye’yi öldürdüm tabii ki. Her zaman planladigimiz gibi.“





Yüzü birden cözülüyor sanki. “Planladigimiz gibi mi? Deli misin sen?“





“Beni seviyorsun sen, Taemin. Bunu biliyorum. Bunu bizim icin yaptim. Seni
öfkelendirmek icin sana bir sey söylemek istememistim. Ama o simdi öldü.
Nihayet beraber olabilecegiz. Tatillere cikacagiz, evlenecegiz. Ama bunlari
sadece senin yasadigin sürece yapabiliriz sevgilim. Sadece…“





Arkamdan gelen bir ses donmama neden oluyor. Odanin kapisi aciliyor ve iceri
polis memuru giriyor. Taemin’in gözleri normalinden iki kat daha büyüktü
saskinliktan.





Polis gülümsüyor. “Her seyi kameraya cektik.“ Basimi kaldirip dolabin üstüne
baktigimda, direkt bir kamerayla karsi karsiya geliyorum.





Taemin kafasini salliyor. “Anlamiyorum.“ Gözlerini bana ceviriyor. “Neden,
Haneul?“





Bu sefer benim saskin olan. “Cünkü biz birbirimizi seviyoruz, Taemin,“
diyorum. “Her zaman sevdik birbirimizi.“





Burusmus yüzü biraz yumusuyor ve derin korkusu merhamet ile yer
degistiriyor. Uzun boylu polis memuru beni bilegimden tutuyor ve kollarimi
sirtima getiriyor. Omuzum acimaya basliyor ve kelepceler kilidine oturuyor.





“Lütfen, onu acitmayin,“ diyor Taemin. “O,“ diyerek duraksiyor birkac
saniyeligine. “O hasta.“





Gördünüz mü? Beni gercekten seviyor.





*-*-*-*-*





Birkac saat sonra Taemin polis memuruyla beraber koltukta oturuyordu.
“Sucunu itiraf etti mi?“





Polis basiyla onayladi. “Itirafini aldim biraz önce.“





“Ama Haneul’un yapabilmis olacagini nereden anladiniz?“





“Anonim bir ipucu verildi bize,“ diye acikladi memur. “Haneul’un ilac
firmasinda calisan biri onun siseyi laboratuvardan caldigini görmüs. Fakat biz
buraya bes saat önce geldigimizde, kariniz coktan ölmüstü. Elinde hala dudak
kalemi vardi. Beni sasirtan da buydu zaten. Derhal kalemi laboratuvarimiza
inceltmeleri icin gönderdim ve üzerinde Arbetamocine oldugu tespitlendi.“





Taemin saskinca gözlerini kirpti. “Zehir dudak kaleminde miydi yani?“





“Tabii ki size verdigim kalemde degildi. Zehirli kalem karakolda güvende.
Haneul’u yalniz yakalayamazdik. Bu yüzden planimda sizi de kullandim. Böyle bir
olay tabii bizim standart arastirmalarimiza benzemedigi icin, her seyi gizli
tutmaya calistim. Bu yüzden sizden de kimseye söylememenizi istedim – ve
gördügümüz gibi, her sey yolunda gitti. Kim Haneul’un sucunu itiraf etmekten
baska caresi yoktu.“





“O hasta bir kadin.“





Polis memurunun yüzü eksidi. “Cocukken cok sevgi görmedi galiba, hm?“





“Aynen öyle. Bu yüzden profesyonel yaridma ihtiyaci var.“





Memur omuzlarini silkti. “Bu beni ilgilendirmez. Ama bana sorarsaniz, bence
bir katil yaptigi suc icin cezalandirilmali. Ne sekil olursa olsun. Göz göze…
anlarsiniz iste.“ Kollarini kaldirip parmak uclarini gerdi. “Cok basit bir
felsefe, degil mi? Neyse, ben yine yola cikayim. Bütün bu isleri basiniza
actigim icin özür dilerim, Mr. Lee. Ve yardiminiz icin tesekkürler.“





Taemin sessizce oturmaya devam etti. Memur’un ardindan kapanan dis kapiyi
duydugunda, koltuguna yaslandi ve derin bir ic cekerek masada duran humidoru
acti ve icinden bir puro cikardi – kübadan tabii ki.





Yüzünde yavas yavas sinsi bir gülümseme olustu. Beklediginden biraz daha
uzun sürmüstü, ama sonunda plani ise yaramisti. Minhye’nin moruk babasi
öldükten sonra kizina milyonluk mirasin sahibi yapmisti. Minhye’nin ölümünde ya
da bir bosanmada paralar kocasina degil, haneul’e kalacakti. Ama simdi haneul
kendi kardesini öldürmüstü. Neydi o ata sözü? Bir cinayetin meyvelerinin tadini
cikaramazsin, daha dogrusu ‘zehirli‘ bir agacin meyveleri. Ya da ona benzer bir
sey. Kendi kendine güldü Taemin.





Paranin tümü artik onundu, bu kadar basit. Gercekten mükemmeldi, bir
dahiydi. Tek yapmasi gereken, ara sira Haneul’e anlamli bakislar atmak ve ona
onu sevdigini inandiracak hareketler yapmakti. Sonunda Haneul de bekledigi gibi
davranmisti. Bunca zaman boyunca Taemin Haneul’u izlemisti, ve böylece onun
planini anlayabilmisti.





Minhye’yi ölü bulan ilk kisi Taemin’di. Kiraz tadindaki dudak balsami
cantasinin icindeydi. Bu yeterince belli etmiyordu olayi. Bu yüzden kalemi alip
cesedin eline koymustu. O uzun boylu geri zekali memur bile anlardi kalemin bu
olayla alakali oldugunu. Sonra, ise giden yolda, bir telefon kulübesinden
anonim olarak karakolu arayip ilac firmasindan bir calisan oldugunu söyleyerek
onlara Haneul’un zehiri aldigini söylemisti.





Harika.





Tereyagindan kil ceker gibi kolay olmustu bu onun icin. Tabii, Minhye’nin
avukati Taemin’i suclardi ve onun bu islerin arkasinda oldugunu söylerdi, belki
de Haneul ile beraber bu isi planladigini öne sürerdi. Ama az önce cekilen
videodaki olaylari görünce, o da ikna olurdu. Zaten Haneul sucunu itiraf
etmisti.





Taemin purosunu icine cekti. Tadi mükemmeldi, ama bir anda gögsüne daraltici
bir his yerlesti. Puro elinden yere düstü. Keskin bir aciydi. Sanki biri
kalbini avucuna almis sikiyordu.





Evin kapisi tekrar acildi ve yine polis memuru girdi oturma odasina.





“Dudak kalemini karinizin eline koymak,“ diye basladi, “Biraz fazlaydi.
Sonra da ölümüne bu kadar yakin zamanda anonim olarak bir ipucu vermeniz.
Evinizden is yerine giden yoldaki ücüncü telefon kulübesinden aramaniz da
gercekten harika bir düsünce. Mükemmel! Ama bunlarin hepsi sadece yersiz kanit
olacakti. Hicbiri sizi mahkemede hapise attiracak kadar yeterli olmazdi. Peki
benim elime ne kalacakti? Kecileri kacirmis katil Haneul’un itirafi mi? Hicbir
yeminli bunu bana inanmazdi.“





Taemin yere düstü. Ölüm damarlarina sarilmisti ve onu havasiz birakiyordu.





“Tabii ki zehirli kalemi size verdim. Ama bunu kimse kanitlayamayacak. Sunu
bilmelisiniz ki, bu hizli operasyon hakkinda bizim ikimizden baska kimsenin
haberi yoktu – ve kimse de ögrenmeyecek. Haneul de sucunu itiraf ettigine
göre, video kasetini yakabilirim. Zehirli dudak balsami kanit nesneler odasinda
güvende simdi. Ve sizi birkac gün sonra burada ölmüs halde bulduklarinda yine
bana dönecekler, olayi cözmem icin. Ne diyecegim, biliyor musunuz? Biricik
karinizin ölümü sizin icin cok fazlaydi, ve bu yüzden öldünüz. Yine de
kaninizda ki zehiri bulabilirlerse, onlara Haneul’un sizi de zehirledigini
söyleyecegim. Bu yatak odasi olayindan hicbir haberi yok onun. Belki de sucu
kendine atacak öldügüüzü duyunca.“ Diyerek siritti memur. “Nasil bir istihza,
degil mi?”





Uzun boylu memur egilip Taemin’in gözlerine bakti. “Dedigim gibi, Taemin.
Bir katil yaptigi sey icin ceza cekecek, ne sekilde olursa olsun. Tipki en iyi
arkadasinin sözlüsünü calan bir adam gibi.”





Taemin’in öldügü anda gözleri iceri dogru döndügünde, memur memnun bir
sekilde gülümsedi.





“Göz göze demistim, Taemin,” diye fisildadi ölü vücuda. Yine kollarini
kaldirip parmak uclarini gerdi. “Cok basit bir felsefe, degil mi?”








---





NOT: Memur sadece bir memur. Minhye’nin eski sözlüsü filan degil. Kafaniz
karismistir belki diye aciklayayim dedim. Smile


Lütfen bir yorum birakin. Bakin, biz adminler 36 tane yarisma hikayesine
uzun uzun yorumlar biraktik. Siz de zaman ayirip benim hikayeme bir yorum
birakiverin. Smile





Cassie
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zehirli Kirazlar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: