Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ask Orucu...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeÇarş. Kas. 02, 2011 4:05 pm

Hikayenin adı:Aşk Orucu


Türü:Romantik-Dram

Karakterler:

Jung
Hye:18 yaşında lise son sınıf öğrencisi.J.Hye çok masum ve saf bir
kızdır.Tüm olumsuzluklarda bardağın dolu tarafından bakmasını bilir ve
yüzeyseldir..Hye’nin ailesi son derece zengin ve adı bilinir bir
ailedir.Bu yüzden hye biraz sımarık büyütülmüştür ama hye son derece
mütevazi bir kızdır.

Baek Mi:Jung hye’nin en yakın
arkadaşıdır aslında tek arkadaşı da denebilir.Çocukluktan beri Jung hye
ile beraberdirler. lise son sınıfa kadar beraber okurlar.Üniversiteye
beraber gitme hayalleri vardır.Baek mi’nin ailesi zor şartlarda
geçiniyordur.Babası bir inşaatta işçi olarak çalışır anneside gündelikçi
olarak evlere temizliğe gider.Bunun yanında Baek mi,cesur ve fazlasıyla
hırslı bir kızdır.

Song Ki:Jung Hye’nin takıntılı
aşığıdır.Lisenin ilk senesinden beri J.Hye’ye aşıktır.Onu elde edebilmek
için senelerdir uğraşmış lise üçüncü sınıfta jun hye ile çıkmaya
başlamıştır.
Song orta derceli bir ailenin zeki çocuğudur her ne
kadar iyi niyetli ve dürüst olmaya çalışsa da bazen hırsları ve nefsi
onu kötü bir çocuğa dönüştürebiliyordur.

..
..
..
..
Bölümler ilerledikçe yeni kişiler eklenecektir.

-Yazarın Ağzından-

O gün hava çok güzeldi.
Yavaş yavaş yaz geliyordu ve güneş yüzünü göstermeye başlamıştı
O
günün güzelliğinden yararlanmak isteyen tüm insanlar Pazar gününün de
vermiş olduğu fırsat ile kendilerini sokaklara,parklara,sahillere
atmıştı…

Jun-hye sabah yüzüne vuran güneşin etkisiyle
gözlerini yavaşça açtı.yatakta bir süre gerindikten sonra ayılabilmek
için kendini balkona attı ve o güzel havayı içine çekti.Hava gerçekten
çok güzeldi.Bugün Baek-mi ve Song ile sahile gideceklerdi.İçeri geçip
hazırlanmaya başladı.

- Jung hye-

-Anne ben çıkıyorum..

Annem
arkamdan bir şeyler söyledi ama onu duymadım bile kendimi bir an önce
dışarı atmak o güzel havanın tadını çıkarmak istiyordum...ahhh hava ne
kadar da güzel.
Bugünümü sevgilim ve en iyi arkadaşım ile geçirecektim.
Onlarla buluşmak için sahile gittim
Neden hala gelmemişlerdi
..Hem neden beni song gelip almak yerine direk buraya gelmemi istedi ki normalde hep gelir alırdı.
Üff nerde kaldı bunlar.Sanırım biraz erken geldim..
Bugün
dışarısı ne kadar da kalabalık böyle.Şuradaki sevgililer çok hoş,
kayalıklara oturmuşlar kız başını sevdiği adamın omzuna yaslamış denizi
seyrediyorlar..
Onlara hayran hayran bakarken arkamdan baek mi ve song’un sesi geldi..

-jung hye nereye bakıyorsun öyle dalmış?
-ahh baek mi siz miydiniz neden bu kadar geç geldiniz.
-aslında geç gelmedik sevgilim sen erken gelmişsin bence.

Ama bir dakika neden song ve baek aynı anda geldiler beraber mi gelmişlerdi yani.
Her halde yolda karşılaştırlar.

-song baksana şurdaki güller ne kadar güzel açmış hadi orda bir fotoğraf çekinelim hı?
-olur aşkım
-baek mi songla fotoğrafımızı çeker misin al makineyi.
-olur tabi

-song niye uzak duruyosun
-niye uzak duriyim aşkım…baek mi sende gel makineyi ver birine
-ama song biz berabe-
-tmm geliyorum

Baek mi makineye birine vererek yanımıza geldi. Ama benim yanıma gelmeliydi neden song’un yanına geçti ki.
Fotoğrafımızı
çeken bayan çekmek için üçten geriye sayıyordu ama ben kafamı song ve
baek mi’ye bakmaktan çeviremedim..bu yüzden fotoğrafta song ve baek mi
poz verirken bende onlara bakarken çıkmıştı.

Aslında üçümüz bir araya geldiğimizde her zaman çok eğlenirdik.
Ama nedense bugün çok gergin bir ortam vardı ve canım sıkıldı.
Günü
erken bitirerek evlerimize dağıldık.Eve vardığımda çok yorgundum direk
odama geçerek kendimi yatağımın yumuşak kollarına bıraktım.Yavaşça
gözlerimin kapanırken içimde bir huzursuzluk vardı…çok garip diye
mırıldanırken uyuya kaldım.


Bu benim ilk hikayem
onun için bir çok hata bulabilirsiniz.Bu tanıtım olduğu için kısa yazdım
ve sanki biraz sıkıcı oldu gibi ama diğer bölümler daha güzel
olucaktır.Bu arada her türlü eleştiriye açığım lütfen yorumlarınızı
esirgemeyin



Ask Orucu... 386469_240286239360854_169201539802658_646465_1217928301_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeÇarş. Kas. 02, 2011 4:05 pm

Aşk orucu…!(Baek mi-ya)

Bölüm 1

-Jung hye-

Bu
sabah ateş,halsizlik ve mide bulantısıyla uyandım.Kendimi berbat
hissediyorum.Yataktan kalkmaya kesinlikle mecalim yoktu.Ama okula
gitmeliyim zaten lise hayatımın bitmesine son bir ay kalmıştı.Bu son
günleri kaçıramam.Zorla da olsa hazırlanıp okul için yola
koyuldum.Kendimi zor taşıyordum gerçekten.

Dün gayet
iyiydim.Acaba gece cam açık yatmıştım çarptı mı ki?Bunları düşünürken
okula varmış olduğumu fark ettim.Hızlıca sınıfa çıktım.İçeri girmemle
kafama kalem yemem bir oldu.


-heyyy
-üzgünüm hye..haha


Aishh bu sınıfın çocukları..Hala büyüyemediler.Söylene söylene sırama oturdum baek mi hala gelmemişti.
Biraz
sonra sınıfa hoca girdi.Baek mi gelmeyecek mi acaba?Hoca derse
başlamıştı bile, karneler nerdeyse hazır ama bu adam hala ders
peşinde.Hocanın tahtaya dönmesini fırsat bilip baek mi’ye mesaj çektim.


“Baek mi-ya nerdesin?”

“Evdeyim.”

“Neden gelmedin?”

“Kendimi iyi hissetmiyorum.”

“Aa gerçektenmi?Geçmiş olsun çıkışta song ile uğrarız merak etme hehe.”

“Yok uğramanıza gerek yok yarın görüşürüz”
“Tamam”


Neden gitmeme istemedi ki?Bugünlerde gerçekten tuhaf davranıyor acaba benden sakladığı bi sorunu mu var?

Neyse bende tenefüste sevgilimin yanına giderim.

Hocanın sıkıcı dersi bitmiş zil çalmıştı.Hemen sınıftan çıkarak song’un sınıfına gittim ama onu göremedim.
sınıftan bir öğrenciye sorduğum da gelmediğini söyledi.


-Aish
bu ne ya kimse okula gelmemiş bende bu hasta halimle sırf onları görmek
için okula koştum salak gibi.Song bey haber bile vermiyo.
Bende eve giderim yatarım canıma minnet hıh.


Okuldan çıkıp eve doğru caddeden yürüyordum ama oda ne..
Buu baek mi değimli?Deli kız hasta hasta dışarı çıkmış.Hoş hiçte hastaya benzemiyor ya neyse hehe..

-Bae..


Hıı oda kim?Baek mi bir erkeğin elini mi tutuyor?

Aish arkası da dönük yüzünün göremiyorum ki. Kim bu?

Bu deli kız benden habersiz sevgili yapmış demek ki.Çok alındım insan en yakın arkadaşından saklar mı.
Dur sen şimdi görüsün sana bi süprizim var baek mi..bakalım beni karşında görünce ne yapacaksın hehe.


Yavaş yavaş arkalarından onlara yaklaşıyordum.

Ama
bir anda başım dönmeye başladı. Bu da nerden çıktı şimdi..Ahh çok kötü
hissediyorum sanki bacaklarımda ki tüm güç çekiliyor..Ah hayır lütfen
burada bayılamam.Ah gözüm kararıyo.Son gücümle baek mi’ye seslendim


-Baek mi-yaaa


En son gördüğüm ama bulanık olan manzara baek mi ve yanında ki çocuğun bana koşuyor olmasıydı..


Arkadaşlar bu benim ilk hikayem.O yüzden lütfen iyi kötü yorum yapın.Her türlü eleştiriye açığım:)
İlk bölüm olduğu için bu kadar kısa diğer bölümler uzun olucak.

Ask Orucu... 316172_240286429360835_169201539802658_646466_878677746_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:38 pm

Aşk Orucu…!(- 1 Ay Sonra – )


Bölüm 2



Yavaş yavaş kendime gelirken, burnuma gelen ilaç ve serum kokularından hastanede olduğumu anlamıştım.

Gözlerimi yavaşça açarken odadan bir erkeğin çıktığını gördüm.

Bu song olmalıydı sanırım.



Ahh
doğruya bayılmadan baek mi’ye seslenmiştim, kesin beni hastaneye baek
mi ve yanındaki çocuk getirdi ve baek mi sonra’dan song’a haber vermiş
olmalı.

Song endişelenmiştir.



Yatakta doğrulmaya çalışırken içeri bi doktor ve hemşire girdi.



“uyanmışsınız, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”

“iyiyim sadece biraz halsiz hissediyorum”

“bu normal”

“neyim var peki? Neden bayıldım”



Doktorun cevabını duyamadan kapıdan gürültüyle annem ve babam girdi.

Ahh canım annem çok korkmuş olmalı hemen yanıma gelerek bana sarıldı.



“kızımın neyi var doktor? Yaşayacak değil mi?”

“abartma baba”

“ne demek abartma kızım, gelene kadar aklım çıktı.”

“merak
edecek bir şey yok beyefendi sadece küçük bir soğuk algınlığı o
kadar,kızınız aşırı ateşten dolayı güçsüz düşmüş ve bayılmış..endişe
edecek bir durum yok.”

“ohh tanrıya şükürler olsun”

“tamam annecim bir şeyim yok korkma.Bu arada size baek mi’mi aradı?”

“Hayır,bizi hastaneden aradılar.”

“ha?”

“yaka kartında yazan isminle kimliğini araştırıp bize ulaştılar”



Ama nasıl olur beni hastaneye baek mi getirmedi mi yani?Onu gördüğüme eminim.

Kesinlikle o kız baek miydi.



“hastayı eve götürebilirisiniz ancak bol bol dinlenmesi lazım ve yazdığım ilaçları düzenli kullansın”


“peki doktor bey teşekkürler”



“jung hye hadi kızım hazırlan da evimize gidelim”

“hı?”

“sen iyi misin kızım?”

“evet evet iyiyim.”




Annemin de yardımıyla giyinip arabaya bindik ama beni kafam hala karışıktı.

O kız baek miydi eminim onu nerde nasıl halde olursa olsun tanırım,

ama o kız baek mi ise neden beni hastaneye getirip aileme haber vermedi?




Ayrıca odam dan çıkan çocuk song ise ona kim haber verdi?

Song değilse kimdi?

Song ise neden uyanmamı beklemeden gitti?



Aishhhh çıldırıcam şimdi neler oluyorrr??



Ben bu düşüncelerle boğuşurken eve gelmiş odama çıkmıştım bile.



“kızım hadi yat iyice dinlen”

“tamam anneciğim”

“istediğin bir şey varmı?”

“yok anne sadece uyumak istiyorum”

“peki canım”




Aslında hiç de uyumak istemiyordum.

Sadece yalnız kalıp iyice düşünmem gerekiyordu ama bu böyle olmayacaktı..

Bu soruları kendime yönelterek cevaba gidemem ki baek mi’yi aramalıyım.



Beşinci çalışından sonra telefon açıldı ve diğer tarafta ki kişi ses verdi


“alo”

“baek mi?”

“efendim jung?”

“ıı ben şey..nasılsın?”

“iyiyim bir şey mi oldu?”

“hayır sadece nasıl olduğunu merak ettim hastayım demiştin iyi oldun mu?”

“biraz daha iyiyim”

“baek mi ben bir şey soracaktım?”

“evet”

“bugün acaba dışarı çıkmış olabilir misin?”

“hayır”

“emin misin yani sen bugün dışarı çıkmadın mı hem de bir erkekle?”

“ne
saçmalıyorsun sen jung aptalca konuşup canımı sıkmak için mi
aradın..git can sıkıntını giderecek başka birini bul kapatıyorum”

“baek mii.”



Kapattı…


Sorunu neydi bu kızın hiç benimle bu şekilde konuşmazdı.

Bana yalan da söylenmezdi,yalan söylüyordu o kızın baek mi olduğuna eminim çünkü..

O kız baek miydi ve yanında biri erkek vardı.

Baek mi’ye bunu itiraf ettiricem ve o çocuğun kim olduğunu bulucam..




- 1 Ay Sonra –



Bir aydır hala baek mi’yi o çocuğun kim olduğunu itiraf ettirmeye çalışıyorum.



Ama
bir türlü söylemiyor, ne o kızın kendisi olduğunu kabul ediyor ne de o
çocukla ilgili bir şey söylüyordu.Zaten baek mi artık eskisi gibi
değildi benimle fazla konuşmuyordu çok soğuktu ama ben hala nedenini
anlamış değilim.



Song’tan hiç bahsetmek
bile istemiyorum beyefendi bu aralar havlarda,benimle ilgilenmiyor okula
giderken bile beni alma zahmetinde bulunmadı son bir aydır.



Bu akşam mezuniyet balomuz var ve song’u ben davet ettim.

Yoksa beni davet etmeye hiçte niyeti yok gibiydi.



Akşam için çok heyecanlıyım

Balo saat sekizde başlayacak, ama ben sabah sekizden beri ayaktayım…



Sabah uyanır uyanmaz terziden elbisemi almaya gittim,

Aslında terzilik bir işi yoktu sadece biraz eteğinin kısalması gerekiyordu,

Sanırım biraz kısa bir kızdım..



Terziden elbisemi aldığım gibi direk yoon ju teyzenin yerine saçlarımı yaptırmaya gittim.


Sanırım orda üç saat geçirmiştim saç makyaj derken anca tabi.


Daha sonra şoför beni alıp eve getirdi akşam için kesinlikle hazırdım ve sanırım süperdim.



Bakalım song bey beni böyle görünce ne diyecek çok merak ediyorum.

Ben bile aynaya bakınca kendime aşık olmamak için zor duruyorum.



Ehem tamam biraz abartmışta olabilirim ama güzelim ya..

Belime kadar hafif dalgalı koyu kahve saçlar, kahve büyük gözler..


1,63’de olsa, boyumda fena sayılmaz hani ama en azından fiziğim güzel.

Neyse biraz fazla övündüm sanırım , kendimle vakit geçirirken saatin sekize geldiğini fark ettim.


Nerde kaldı bu çocuk eğer biraz daha geç gelirse partiye en son giden en güzel kız olacağım.


Baek mi’den de ses yok.


Ahh ikisi de telefona çıkmıyor ki ağız tadıya bi hesap soralım.



En iyisi baek mi’ye gitmek zaten hemen aşağı sokakta oturuyor..




“Anne ben çıkıyorum”

“Song mu geldi canım”

“hayır henüz gelmedi ben baek mi’lere gidiyorum,ordan baloya geçeriz.”

“tamam canım geç kalma”

“anneeee”

“tamam tamam bugünlük istisna”

“ben çıktımmm”




Baek mi’lerin kapısına geldiğimde içimi nedenini bilmediğim bi korku sardı.

Herhalde balonun heyecanıdır diyerek zile bastım.


Kapıyı Baek mi’ninn annesi seol teyze açtı,

Ama neden ağlamıştı gözleri kan çanağı olmuş,burnu kıpkırmızıydı.



“İyi akşamlar efendim”

“iyi akşamlar hye”

“baek mi balo için hazır mı?”

“hı?”

“Baek mi?”

“hye..sen..sen bilmiyor musun?”



Seol
teyze yeniden ağlamaya başladı, karşımdaki en fazla 35 yaşında olan bu
kadın şuan gözüme 40,50 yaşında biri gibi gözüktü, ağlarken o kadar
bitkin ve çaresiz duruyordu ki..



“seol teyze neler oluyor baek mi nerde?”

“hye..baek mi gitti.”

“Nee?”

“nasıl nereye gitti hiçbir şey anlamıyorum”

“Kaçtı ,giderken not bırakmış, sevdiğim adamla gidiyorum beni aramayın diye.”




Hayır bu olamaz…

Bunu duyar duymaz koşmaya başladım..Song’a gidiyorumdum..



Ama
neden polise gitmek ya da orada kalıp seol teyzeyi teselli etmeye
çalışmadım bende bilmiyorum, neden song’a gidiyorum neyi kontrol
edecektim?



Taksiye binip song’ların kapısına geldim..

Hemen zili çaldım..

Kapıyı song’un açması için içimden deli gibi dua ediyorum..lütfen tanrım lütfen…



Ama kapıyı yine ağlamış gözlerle bana bakan bir anne açtı..

Hayır..

Kesin
soğan doğrarken gözleri yaşardı..ya da içerde drama da izliyor
olabilir, bizim kore dramaları kadar ağlak drama yoktu değil mi?

Evet neden bunlar da biri olmalı…



Sesim titreyerek sordum..


“Song..?..Song evde mi?”



Karşımdaki gözü yaşlı anne benim duygularımı düşünmeden hemen bütün cevabı verdi..


“song gitti ..giderken not bırakmış..yazmışki..”


Devamını ben getirdim..



“Sevdiğim kadınla gidiyorum beni aramayın.”




Evet..size uzun bir bölüm yazdım bu sefer..umarım sıkılmamışsınızdır..

Evet tahmin edildiği gibi song ve baek mi kaçtı ne diyorsunuz?

Ama hikaye asıl bundan sonra başlıyor..Lütfen beğeni ve yorumlarınızı benden esirgemeyin..





Ask Orucu... 375958_240886652634146_169201539802658_648557_540216283_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:39 pm

---

Aşk Orucu…!(3.Bölüm - Siz hayatımda tanıdığım, gerçekler içinde çırpınan bir yalansınız…! )


Aşk Orucu…!( Siz hayatımda tanıdığım, gerçekler içinde çırpınan bir yalansınız…! )




Sesim titreyerek sordum..

“Song..?..Song evde mi?”

Karşımdaki gözü yaşlı anne benim duygularımı düşünmeden hemen bütün cevabı verdi..

“song gitti ..giderken not bırakmış..yazmışki..”

Devamını ben getirdim..

“Sevdiğim kadınla gidiyorum beni aramayın.”


- Bölüm 3-



Hiç bir şey söylemeden arkamı dönüp evin bahçesinden çıktım.


Gözlerimin görevini yerine getirircesine salmıştı yaşlarımı dışarıya, yanaklarımı ıslatmaları için.



İnsanların arasına karıştım..



Ağlayarak yürürken bacaklarım beni daha fazla taşıyamadı, dizlerimin üzerine çöktüm..



Ağlamak istiyorum,,bağırarak,,içimdeki tüm nefreti kusarak ağlamak..



Etraftaki insanlara aldırmadan bağırmaya başladım.



“hayır bu bir yalan değil mi?.”



“Benim song’um bunu bana yapmaz, yapamaz”



“Benim Baek mi’m bunu bana yapmaz, yapamaz”



“YAPAMAZLAR”



Caddenin ortasında oturmuş deli gibi ağlıyordum..



Sonra yakışıklı ama serseri tipli bir çocuk yaklaştı yanıma



“İyi misin güzel kız?..Senin gibi güzel bir kız niye böyle ağlıyor..Bak eğer istersen seni rahatlatabilirim hı?”



“Hayır dersem senelerce peşimden koşar mısın?


Her gün okula giderken beni evden alır mısın?


Her gece uyumadan bana seni seviyorum der misin?


Ama sonra en yakın arkadaşımla kaçmak yok hı?


Ama zaten artık öyle bir arkadaşım yok haha…”



“Deli galiba”




Yakışıklı ama sapık olan çocuk beni deli zannederek yanımdan ayrıldı..



Ben tekrar ayaklanarak yürümeye başladım..



Etrafta ki tüm insanlar beni izliyordu ama aldırmadım..




Bilinçsizce yürüyerek sahile geldim..Bi kayalığın üstüne çıktım..


Atlayacak mıydım?


Atlasam bile değer miydi ki?




Hayır değmez di…Ama..

Neden hala anlayamıyorum…Neden?



Hoş ihanetin mazereti olamaz değil mi?



Seni sevdim, beni sevdiğin için sana taptım, bu kadar alçak olduğunu nasıl göremedim…



Aldattın beni .



Sadece beni değil sana dair kurduğum hayalleri de..



Senin için Kök Salmış Umutlarımı Kopardın içimden,

Acımadan Götürdün ihanetinle.




Hiç bir şey bırakmadınız bana geride..bir hiç olarak kaldım arkanız da.




Ama gerçekten merak ettiğim iki şey var…



“Baek mi-ya , gerçekten dostumdun da arkamdan mı vurdun?.Yoksa başından beri düşmanım mıydın?”


“Song, beni gerçekten sevdin de ben mi sana yetmedim.Yoksa en başından beri şerefsiz miydin?”




Siz hayatımda tanıdığım, gerçekler içinde çırpınan bir yalansınız…!




Eve geldiğimde herkes uymuştu.


Sessizce odama çıktım…Gücüm kalmamıştı arık



Sanki birkaç saat için birkaç sene yaşlanmıştım..


Yatağıma doğru ilerlerken çalışma masamın üstündeki banyodan yeni çıkmış resimlere baktım..



Bir tanesini seçti gözüm aralarından..O gün çekildiğimiz resim..




-Geriye bakış-



-song baksana şuradaki güller ne kadar güzel açmış hadi orda bir fotoğraf çekinelim hı?

-olur aşkım

-baek mi songla fotoğrafımızı çeker misin al makineyi.

-olur tabi




-Geriye bakış bitti-





İçimden bir şeyleri koparıyorlardı sanki ..


Acısına daha fazla dayanamayarak çığlık atmaya başladım…


Elime ne geçerse fırlatıyordum..




Biraz sonra odama telaşlı bir şekilde annem ve babam girdi bense kendimi onların kollarına bıraktım…!




- 4 yıl Sonra –




O berbat gecenin üstünden tam dört yıl geçti…


Ama acısı hale içimde tazeliğini koruyordu…



O
gecenin ardından tam üç ay boyunca hiç konuşmadım….adeta bir robot gibi
yaşıyordum, sadece yemek yiyen sonra onları içinde öğütüp dışarı atan..




Başka hiçbir şey yapmıyordum..Tüm gün hastanede ki odamdan dışarı bakıyordum



Bir kliniğe yatmış terapi görüyordum..ama terapilik bir işim yoktu benim…


Deli değildim ben sadece aldatılmıştım..Benim çarem doktorlar da değil di…




Daha sonra doktorlar artık benim için bir şey yapamayacaklarını söyleyip beni eve gönderdiler…


O gün eve geldiğimiz de, o berbat üç ayın ardından ilk defa konuştum.


Söylediğim ilk şey..


“BABAAAA”




Eve girdiğimizde babamın ceseti salonumuzun ortasındaydı.



Cehennem gibi bir yaz yaşamıştım



Sevgilim ve en yakın arkadaşım birlikte kaçmışlardı.Babam ise meçhul bir cinayete kurban gitmişti..



Tüm bu olayların üstünden tam 4 yıl geçti…



Ben şuan Seul Üniversitesi Hukuk Bölümü 4. sınıf öğrencisiyim.




Hukuk seçmemin nedeni ise babamdı..

Dört yıldır hala cinayetinin suçlusu bulunamamıştı..



Bu sene avukat olarak mezun olacaktım..Ve kesinlikle suçluları bulacağım.




Bugün son senemin ilk günüydü hazırlanıp evden çıktım..

Umarım bu sene çabuk geçer ve bir an önce mezun olabilirim.



Okulun önüne geldiğimde..biraz ileri de duran bi grup genç dikkatimi çekti..



Üst başlarından, tavırlarından sokak serserileri oldukları belliydi..

Onlara
aldırmadan önlerinden geçerken gözlerinin üstümde olduğunu
hissediyordum..Adımlarımı hızlandırdım ama birkaç tanesi çevremi
sarmıştı bile..




“Hey güzelim az eğlenelim mi?”



“Defolun başımdan…”



Sesimi
ne kadar tok ve kendimden emin tutmaya çalışsam da biraz
çatallaşmıştı..Sanırım biraz da olsa ürktüğümü anlamışlardı ki kahkaha
atıyorlardı..Lanet olsun….




“Korkma
güzelim bizden sana zarar gelmez biraz eğleneceğiz o kadar.Hee ama
istemiyorsan atacaksın birkaç yolluk ki bizde yolumuzu bulalım”



Neyce konuşuyor bu serseri..Yolluk ta ne?

Beni düşüncelerimden çıkaran bir ses oldu..



Biraz ilerimizde ki çocuk bana seslendi

Elleri cebinde gayet rahat bir şekilde konuşuyordu..



“hala ne duruyorsun istediklerini versene yoksa ellerinden kurtulamazsın”




Bu ukala da kim şimdi..



Serserilerden biri konuşmaya başladı..




“Bak süt kuzusu güzel dedi hadi ver istediğimizi de bırakalım seni”




Sanırım bu süt kuzusu lafı bizim ukalanın hoşuna gitmemiş ti..


Çünkü bir anda ne olduğunu anlamdan…Ukalayı serserilerle kavga halinde buldum..



Yumruklar havada uçuşuyordu resmen..



Bense hiçbir şey yapmadan direk tabanları yağladım, derse geç kalacaktım.

Yoksa yani tabi ki de yardım ederdim dimi?

Ederdim herhalde..



Aish kimi kandırıyorum ki korktuğum için kaçtım..

Umarım ukalaya bir şey olmaz…



Sınıfa nefes nefese girdiğim de profesör henüz kürsüye yeni geçmek üzereydi..



Sessizce amfi’deki yerimi aldım..


Daha sonra profesör konuşmaya başladı..



“evet
arkadaşlar bir döneme daha başlıyoruz..ve bu sizin son
seneniz..Biliyorsunuz ki son senenizde derslerinize birkaç tane hem
avukat olup hem de öğretim görevlisi olarak çalışan kişiler girecek..”




Sınıftan hep beraber


“evet”


Nidası yükseldi…



“Evet ilk dersimizde bize eşlik edecek olan avukat bey birazdan burada olur”


Profesör’ün lafını bitirmesiyle kapı açıldı..


İçeri ye az önceki ukala girdi..


Ama o da ne sanki biraz dayak mı yemiş ne..Dudağı kanıyor ve sanırım kravatı yırtılmış..



“öhhöm..özür dilerim profesör bir sorun çıktı da”



Profesör şaşkın bir şekilde ukalaya bakıp hiçbir şey söyleyemedi..sonara toparlanıp cevap verdi.


“neyse tamam sorun değil..Kendini tanıt.”



“Merhaba..Ben Avukat Choi Min Ho..Bu sene boyunca sizinle birlikte olacağım umarım iyi geçiniriz”



“Neeeeee?”



Hayır ben sesli mi bağırmıştım?



Sanırım evet çünkü tüm gözler bana çevrildi ve tabi ki adı choi min ho olan bay ukalanın da


Göz göze geldiğimizde şaşkınlıktan gözleri yuvalarından çıkacaktı..



Eliyle beni işaret ederek bağırmaya başladı..



“heyyy sennn.”



Sanırım yine tabanları yağlamam lazım..!!




Umarım beğenirsiniz..!

Lütfen beğeni ve yorum istiyorum..Yoksa insanın hevesi kaçıyor:)

Nasıl buldunuz bu bölümüSmile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:39 pm

4.Bölüm

Aşk Orucu!( Egonu tatmin etmek isterdim ama maalesef ben aşk’a oruçluyum. )


Göz göze geldiğimizde şaşkınlıktan gözleri yuvalarından çıkacaktı..

Eliyle beni işaret ederek bağırmaya başladı..

“heyyy sennn.”


Sanırım yine tabanları yağlamam lazım..!!



-Bölüm 4-


Aishh kahretsin ya nereden çıktı şimdi bu…


Hııı…bu..bu.bana doğru koşmaya başladı ahhh…


Koş hye kızım aklın varsa kaç


Amfilerin arasında resmen kovalamaca oynuyorduk..


Sınıf ise gülmekten kırılıyor, profesör’ün yüzünü düşünmek bile istemiyorum..


Ukalanın da bacakları o kadar uzun ki çok hızlı koşuyor..Onun bir adımı benim beş adımıma denk herhalde..


Hayır
yani bu kadar hırs yapmasını anlamıyorum ne bu hız..Sanki
olimpiyatlardayız..Altı üstü onun yüzünden dayak yediğin kızı
yakalayacaksın dimi yani..


Tam kapıya geldim açıp çıkacaktım ki…


“Ahhh saçımmmmm”



- Choi Min Ho –


Hah ilk günümden şu halime bak..


Hep o uğursuz kız yüzünden..ne diye çekip gitmedim ki..


Derse de geç kaldım zaten..


Üstüme çeki düzen verecek zamanım bile yok..


Neyse
kapıyı açıp sınıftan içeri girdiğim de profesörden özür diledim..Başta
biraz sinirli gözükse de önemli olmadığını söyleyip kendimi tanıtmamı
istedi..


Sınıfa dönüp hafifçe eğildim.


“Merhaba..Ben Avukat Choi Min Ho..Bu sene boyunca sizinle birlikte olacağım umarım iyi geçiniriz”


“Neeeeee?”


Arka sıralardan bir kız bağırmıştı…


Ama bir dakika ..bu ..bu o kız…


Elimle onu işaret ederek bağırdım


“heyyy sennn.”


Buraya gel ..sen şimdi görüsüsün..


Ufaklığa bak ya..nasıl kaçıyor.


Merak etme fazla bir şey yapmayacağım..biraz saçını falan yolacağım o kadar..


Kapıya koşuyor…ahh hayır seni elimden kimse kurtaramaz küçük hanım..


Saçları da mübarek boğaz köprüsü boyun da o kadar uzun ki yolmak yorucu olacak anlaşılan.


Ahh bi dakika saçları tabi..haha


Kapıya doğru koşarken savrulan saçlarını elimle kavradığım anda acı bir çığlık bastı..haha



“Ahhh saçımmmmm”


Sen kendin kaşındım uğursuz şey..gel bakalım buraya..


Onu tuttuğum gibi kendime çevirdim ama..Oooo hayır



-Jung hye-


Ahh..gerizekalı saçlarıma yapıştı..


Bir anda döndürüp çekti beni kendine doğru..


Ama…hoppp


Al işte olacağı buydu..Beni çekerken dengemi kaybettim ve bay ukalanın üzerine düştüm..


Vee…evet
o klasik sahneler den biri yaşanmak üzereydi ki...dudaklarım ukalanın
eli üzerindeydi..Çünkü beyefendi dudaklarım dudaklarına değmesin diye
eliyle kapattı..


Kafamı hafif kaldırıp yüzüne baktım..hala üstündeydim.


Ne sanıyor bu geri zekalı onu öpmeye bayıldığımı mı..Bir de eliyle kapatıyor..


Sanki dersin o kız da ben erkeğim..


Sinirle kalktım üstünden ve sınıftan çıktım.


-Choi Min ho-


Ahh az kalsın dudaklarımın üzerine düşücekti dudakları..


Zaten dudağım patlak iyice fane olacaktı..ve ayrıca kanlıydı da ıyy iğrenç..


Hemen elimle kapadım dudaklarımı ama..


Haha bir dakika bizim uğursuz sinirlen dimi ne?..


Sanırım beni öpemediği için üzüldü...


Ehh normal tabi..


Sinirle sınıftan çıktı..bekle küçük hanım kurtulduğunu sanma..


Bende hemen peşinden sınıftan çıktım..


Koridorda hızla ilerliyordu..Hızla koşarak kolundan tutup çevirdim..



- Jung hye-


Ah bu da kim..yine mi bu salak


“ne var ne istiyorsun?”


“Ne demek ne istiyorum..Senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı..Özür dile benden.”


“Hah niye özür dileyecekmişim?”


“Yaaaa..Bu halim senin yüzünden..Sen kurtulucan diye benim başım belaya girdi”


“Şuna baka görende beni kurtarmak için dayak yedi sanır..Sen sana dediklerini hazmedin diye dayak yedin canım”


“Birincisi
ben dayak yemedim kavga ettim.ikincisi sen o çocukların hallerini
görmedin bile. Ee sanırım şuan hepsi hastane dedir.”


“Hmm tabi..her neyse benim seninle uğraşacak vaktim yok.”


“Dur.dur..tamam özür dilemiyorsun anladık..Ama bir şey soracağım.”


Aishh bi düşmedi yakamdan ya..Her ne soracaksa artık pis pis sırıtıyo..Sırıkkk


“Az önce..hayal kırıklığına uğradın değil mi?”


“Hıı?”


Ne demek istiyor bu bay ukala?


“ Yani beni öpemediğin için..”


Ehhhhh?…delinin zoruna bak ne zannediyor bu kendini.


Hayal kırıklığına uğramışım da...onu öpememişim de .blah blah..


“Ne zannediyorsun sen kendini be?..Ne hayal kırıklığına uğrayacağım..bilhassa çok memnum oldum”


“Ah
tamam küçük hanım utandın tabi..Neyse kendini kötü hissetme ben bu
duruma alışığım..Tüm kızlar bu dudakları öpmek için deli oluyor.Sende bu
durum için deli olmuş olabilirsin.Belki de etkilenip aşık
olabilirsin.Seni yargılamam”


Hahaha hiç gülesim yoktu..


Ukala olduğu kadar kendini beğenmişte.


“İyi
o zaman bay ukala sana o tümm kızlarla, ve o patlak ayrıca kanlı
dudaklarınla iyi öpüşmeler. Egonu tatmin etmek isterdim ama maalesef ben
aşk’a oruçluyum.”


Hah anlamadı tabi bay ukala..


Elini saçlarının arasına koyup kendi kendine düşünmeye başladı..hıh


“Aşk orucu mu?..Bu bir tür dini inanç falan mı?...Ayrıca bir dakika sen bana ukala mı dedin?”


Daha yeni düştü jeton bizim ukalanın..


Hiç bir şey demeden arkamı dönüp yürümeye başladım arkamdan hala bağırmaya devam ediyordu


“yaaa..biri konuşurken dinlemelisin..hangi ülkenin insanısın sen..Yaa sana diyorum uğursuz dursana”


Neee uğursuz mu?


Hah başıma ağrılar girmeye başladı artık...Ama dönüp cevap vermedim..


Yoksa daha fazla dayanamayacağım..


Hızla çıktım okuldan..


Bir an önce eve gidip sıcak bir duş almak istiyorum..


Daha ilk günden başıma gelenlere bak..


Sinirlerim laçka oldu resmen..


Hızla evime giden yolda yürüyordum..


Önümden yürüyen iki çift vardı, onları görünce yavaşladım..


İki sevgiliyi izleyerek arkalarından yavaşça yürüyordum..

Ama ..hı..kızın cebinden telefon süsü düştü..


Süsü yerden alıp hızlıca iki sevgilin yanına koştum..


“pardon bunu düşürdünüz”


Çocuk ve kız sesimi duyduktan sonra bana döndüler.


Ama..bunlar..bunlar..Song ve baek mi.


Hayır kabus görüyorum..beynim yine bana oyun oynuyor değil mi?


“Senn..junggg?”


Hayır beynim bu sefer benimle oynamıyordu..


Benimle oynayan bu sefer kaderimdi..


Evet kader onları yeniden benim karşıma çıkarmıştı


Song’un sesiyle kendime geldim..


“Jung.bu sensin..”


Hızlıca arkamı dönüp yürümeye başladım..


-yazarın ağzından-


Jung hızlıca arkasına dönüp yürümeye başladı.


Song ise baek mi’ninn elinden kendi elini çekerek jung’a doğru koştu ve jung’u kolundan tutup hızlıca kendine çevirdi.


“jung..şeyy..uzun zaman oldu..nasılsın?”


“sen benimle dalgamı geçiyorsun..seni tanımıyorum bile..defol başımdan.”


Jung kolunu song’tan kurtarıp tekrar yürümeye başladı..


Song yeniden peşinden gitmeye yeltense de baek mi song’un kolunu kavrayıp gitmesine izin vermedi…

- Jung hye-


Sabah uyandığımda dün olanların sadece bir kabus olduğuna inandırmaya çalışıyordum kendimi..


Evet dün olanların hepsi bir kabustu..


O iki lanet insanı görmedim ben..


Kendimi bu şekilde teskin etmeye çalışırken merdivenler iniyordum..


Annem kahvaltıyı hazırlamıştı bile..


Artık evimiz de hizmetçilerimiz yoktu..


Babamın ölümünden sonra şirkette bir çok hissemizi kaybetmiştik..


Şimdi daha müstakil bir evde sadece annem ve ben yaşıyorduk.


“gel kızım kahvaltı hazır.”


“Canım bu sabah poğaça çekiyor.Gidip aliyim annecim sıcak sıcak yeriz hı?”


“Bir sürü şey var kızım bunlardan ye”


Dudağımı büküp şirin gözükmeye çalıştım.


“ama canım poğaça çekiyor”


“tamam koca bebek git al..ama çabuk ol.””


Annemin yanağına bir öpücük kondurarak dışarı çıktım..



Pastane hemen alt cadde de olduğu için hemen gelmiştim..


İçeriye girip en sevdiklerimden birkaç tane alıp paket yapmalarını istedim.


Poğaçaları beklerken arkamdan gelen sesle irkildim..


“jung hye”


Sesin geldiği tarafa döndüğümde..seslenen kişiye lanet yağdırıyordum..


Bu baek mi’ydi


“tanışıyormuyuz?”


“Böyle yapma jung..tanıştığımızı ikimiz de biliyoruz.”


Hah birde sırıtıyor,şeytan diyor yapış şura da saçlarına.Bir güzel benzet..


Ama ben şeytana uymayacağım..


Düşüncelerimle boğuşurken paketlerim gelmişti hızlıca alıp kapıya yöneldim


Ama o lanet bir türlü susmak bilmiyordu


“Her şey senin olsun istiyorsun değil mi?”


Ne zırvalıyor bu..


Arkamı dönerek cevap verdim


“Ne diyorsun sen?”


“Senden
song’u çaldığımı sanıyorsun ama ..Hayır ben song’u çalmadım..Song bana
geldi.O beni seçti tamam mı..Her şeyin en iyisi senin olsun
istiyorsun..En güzel kıyafetler..en güzel evler..en iyi notlar...hatta
en iyi sevgili senin olsun”


“Senin saçmalıklarını dinlemeyeceğim.”



“Ama olmadı işte bak..Song benim oldu..BENİMM”


“Al song’unu da başına çal..Defolup gidin hayatımdan anladınmı.”



Baek mi cevap vermek için ağzını açtığında yan masadan bir ses geldi..


“hey uğursuz”


Hah bir bu eksikti şimdi.


Masadan kalkıp yanıma geldi bay ukala..


Ama bu gün seninle uğraşacak gücüm yok maalesef


Kısık bir sesle cevap verdim


“ne var”

“ne yapıyorsun burada?

“Sanane”


Baek mi yanımıza gelerek söze atıldı..


“Jung beni arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?”


O sırada kapıdan song girdi ve yanımıza geldi.Suratını görmek bile midemi bulandırıyordu..


Çekinerek konuştu


“Selam..Baek mi ne yapıyorsun burada..hadi gidelim”


“Bir dakika aşkım..Jung bizi arkadaşıyla tanıştıracak”



Aşkım..Bunu baekmi den duymak çok tuhaftı..


Bunu eskiden ben söylerdim..


İyice sinirlerim tepeme çıkmıştı


Lanet kız


Bazen aklıma ilk gelen şeyi yapardım.ve çoğunlukla sonradan pişman olurdum ama..


Yine aynı şeyi yaptım..


Bir anda ukalanın koluna girerek kendimden emin bir şekilde cevap verdim..



“Bu yakışıklı benim sevgilim. Avukat CHOİ MİN HO”



Ahh ne yaptım ben…




Evet bu bölümü yazarken ben çok eğlendim..Umarım siz de eğlenirsiniz..Lütfen beğeni ve yorum istiyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:39 pm

5.Bölüm Part1

Aşk Orucu…!( “İtiraf et sana yetmiş beş bile büyük geliyor değimli? )



Bazen aklıma ilk gelen şeyi yapardım.ve çoğunlukla sonradan pişman olurdum ama..


Yine aynı şeyi yaptım..


Bir anda ukalanın koluna girerek kendimden emin bir şekilde cevap verdim..



“Bu yakışıklı benim sevgilim. Avukat CHOİ MİN HO”



Ahh ne yaptım ben…


-Bölüm 5-




Aishh inanmıyorum ne dedim ben..



Sırf baekmi’ye sinirlendim diye ukalanın benim sevgilim olduğunu söyledim..kendime inanmıyorum



Ama bana inanamayan bir tek ben değildim..yani bana şaşkınlıkla bakan tam üç çift göz vardı…



Min ho’nun gözleri yuvalarından çıkacak gibi bana bakıyordu..Onla da kalmayıp sanki beni öldürmek istiyor gibiydi..



Baek
mi ve song’da aynı şekilde şaşkınlardı..Min ho’yu anlıyorum da siz niye
bu kadar şaşırıyorsunuz acaba, ne yani arkanızdan tam dört yıl yas
tutacağımı mı sandınız, sırf en yakın arkadaşım ve sevgilim kaçtı diye
aşka olan inancımı mı yitirseydim..hıh



Ne diyorum ben..bu söylediklerim hepsi doğru, zaten böyle yapmamış mıydım?



Evet yapmıştım ama yinede bunu o ikisinin bilmesine gerek yoktu…



Sessizliği baek mi bozdu.



“Gerçekten sevgilin mi ?”




“Evet, neden bu kadar şaşırdığını anlayamadım.”




“Peki, ne kadardır birliktesiniz?”



Şuna bak ya birde hesap sorar gibi sorguya çekiyor.




Ne kadardır birlikteyiz dersem daha çok şaşırırlar..ımm..ahh buldum



“Dört yıl oldu”




“gerçekten dört yıl mı oldu?”



Yolacağım şimdi saçını bir kapasana çeneni sen..


Min ho’ya dönerek cevap verdim..



“evet dört yıl oldu değil mi min ho?”



Lütfen evet de sadece kuru bir evet..yalvarırım..



“Ta..Tabi ki Aşkım”



Ehh aşkım mı?



Kuru bi evet demiştim ama olsun..bu iyi oldu



Evet evet doğru taktik bu, şuan şaşkınlıkları ikiye katlanmış durumdaydı..hehe..



Şeyy tabi min ho’nunda.



Şükürler olsun ki uyuzluk yapıp da pot kırmıyor…ya da şaşkınlıktan dili tutuldu.



“Ama nasıl olur biz ayrılalı zaten dört yıl oldu?”



Song beye bak sen…




“Dilin sürçtü herhalde…Biz ayrılmadık song sen bana, pardon siz bana ihanet ettiniz”




Sözümü bitirdiğim gibi Min ho’yu da peşimden sürükleyerek dışarı çıktım..



Evet hye kendi ölüm fermanını kendin hazırladın kızım..



Bu
ukalanın dilinden nasıl kurtulacaksın bakalım..Bir şey sormamasını
umarak hızlıca önden önden yürüyordum ama bu tabiî ki de mümkün değildi…



Bizim ukala şoku üzerinden atmıştı ve büyük ihtimal şuan bana yapabileceği olası işkenceleri düşünüyordu..



-Choi Min Ho-



Ben yanlış mı duydum..Yoksa bu kız gerçekten az önce içerde beni sevgilisi olarak mı tanıtmıştı…



Evet bu bir gerçekti ve bende buna katıldım..Ona aşkım dedim..



Şuan çok sinirliyim bana bir açıklama borçlu değil mi?




-Jung Hye-



“Hey artık yürümeyi bırak da bana açıklama yapmaya başla?”




Hah tamam artık ümitlenmeye başlamıştım sormayacak diye ama nerde..




“Ne açıklaması istiyorsun?”

“Hah..yaaa
her seferinde aynı şeyi yapıyorsun ilk önce benim başımı belaya
sokuyorsun sonra da ne bir özür diliyorsun nede bir açıklama yapıyorsun”



“Yaa içerde olanları anlayamadın mı…Bende seni akıllı bir şey sanırdım..Sevgili rolü yaptık işte bu kadar.”



“Peki neden benim haberim olmadı bundan?”



“içerde pekte şikayetçi gözükmüyordun..AŞKIMM”



Aşkım kelimesini vurgulayarak söylemiştim..



Ama fark ettim de bunu söylemeli yıllar olmuştu ve tuhaf hissettiriyordu




“Hemen sevinme ufaklık ne diye seslenecektim..Daha adını bile bilmiyorum.”



“Bir şekilde hitap etmene gerek yoktu sadece evet de diyebilirdin”



“her neyse uzatıp konutu saptırma.”




“Jung hye”




“Hı?”




“Adım..jung hye”




“Peh adında senin gibi bir şeye benzemiyormuş..haha”



Nee..sanki kendi adı çok güzelmiş gibi bide bana ukalalık yapıyor..



“Ne sanki senin ki çok mu güzel..Min ho..Gumiho gibi..hehe”



“Ha ha çok komik..bir kere alaka yok oradaki Mİ HO..benim ki MİN HO…ahh göründüğünden daha aptalsın..”



Bu çocuk sanki beni delirtmek için dünyaya gelmiş gibi davranıyor..Aptalmışım



“Kes be..Sırıkk”



“Cüceee”



Gerçekten çok seviyeli bir konuşma yapıyorduk..



“Patlak göz”



“Koca burun”



Yaa benim burnumun neresi koca ..



“Heyy benim burnumun nesi varmış..hokka gibi bir kere..hıh”




“ha.ha
güleyim de boşa gitmesin..Hokkaymış..Sen şimdi Gözlerim badem,burnum
hokka, dudaklarım Anjelina, göğüslerim nadide , kalçalarım da Jennifer
dersin..”



Resmen dilim tutuldu..şunun söylediklerine de bakın..



Ne yapıyor bu gözlerini kısmış vücudu mu süzüyor..



Şimdide etrafımda dolanıp iyice bakıyor..Ahh gerçekten sabrım tükeniyordu artık..



Arkamdan kulağıma doğru konuştu



“İtiraf et sana yetmiş beş bile büyük geliyor değimli?”



Ehhhhhh?....Ne diyor bu..



Ellerimle göğüslerimi siper edip konuştum



“Se..sen yoksa SAPIK MISIN?”



“Yaaaa..oradan sapığa benzer bir halim mi var”




“Tabi ki EVETT”



“Avukatım ben avukat”



Pehhh avukatmış



“Bir tarafımla gülerim ben buna”



“Ne tarafınla?”



Ahh bu çocuk gerçekten çok saf..



Arkamı dönüp yürümeye başlarken cevap verdim...



“Hani şu oturmaya yarıyor..haha”



Hızla ilerleyip sokağı döndüm kurtulmuştum o ukaladan…ohh be



Eve gittiğimde yemek yiyecek iştahım kalmamıştı tabiî ki de..



Annem
de zaten kahvaltısını yapmış küçük bir not bırakarak dışarı
çıkmıştı..Bende odama giderek okul için hazırlanıp yola koyuldum.




Okula
giderken sürekli kafamda sabah ki olanlar canlanıyordu…Baek mi’nin
söyledikleri..Benim min ho’yu sevgilim gibi tanıtmam..Tabi min ho’yla
olan kavgam..



Sabah sabah ne çok şey yaşamıştım…bu tempoyla yaşarsam fazla ömrüm kalmadı demektir..



Okula varmış sınıfa doğru ilerliyordum..Telefonum çaldı, annem arıyordu..



“Efendim anneciğim”



“Hye, canım sana bir şey söyleyeceğim”



“Söyle anne…nedir?”
5.Bölüm part2

“Ben şuan havaalanındayım ve Japonya’ya teyzenlerin yanına gidiyorum sanırım orada bir ay kadar kalmam gerekecek”



“Ne? Bu da nereden çıktı..sabah notta alışverişe gittiğini yazmıştın japonya’ya değil.?”



“Biliyorum tatlım ama inan teyzenin şuan bana ihtiyacı var her şeyi gelince anlatacağım..Kendine iyi bak tatlım tamam mı?”



“peki anne dediğin gibi olsun”



Annem telefonu kapattı ben de sınıfa girdim…




--4 saat sonra—



Ahh sıkıcı derler bitmişti bu gün sadece 3 dersim vardı..



Ayılmam için bir kahve içmem gerekiyor..



Kafeteryaya gidip bir kahve istedim



Kahvemi beklerken arkamdan biri bana seslendi..



“öğrenci hye”



“efendim?”



Döndüğümde seslenenin min ho olduğunu gördüm…kurtuluş yoktu anlaşılan bundan..



“ahh sen miydin ne var ne istiyorsun?”



“Aaaa çok ayıp hocanla nasıl konuşuyorsun sen öyle?”



Yanına yaklaşıp sadece onun duyabileceği bir şekilde cevap verdim



“ne hocası be..senden hoca falan olmaz olsa olsa şam babası olur”



Haha bu söylediğime kendimde gülmüştüm..



“Şam babası da ne?..iyi bir şey mi?”



Hıh bu çocuk gerçekten hiçbir şey bilmiyor…



“Sen nerden geldin ya ..uzaydan falan mı.”



“Hı?”



Gözlerini açmış şaşkın şaşkın bakıyor…hehe nasıl da tatlı



Ne..tat..tatlı mı..hah niye böyle bir şey geçirdim ben içimden..



Hayır hayır hiç de tatlı değil ..çok..çok çirkin



Evet evet çirkin..



“Ne düşünüyorsun öğrenci hye?”



“Ya..bana böyle seslenmeyi kes”



Kahvemi alıp ilerleyecektim ki ,



Bugün kabuslar benden taraf anlamıştım..



Karşımda baek mi bana bakıyordu..Nereden çıktı şimdi bu beni mi takip ediyor.



Hah şuna bak bir el sallıyo..



İstemeye istemeye gittim yanına



“Ne var..ne işin var senin burada.?”



“İnsan ilk önce bir hoş geldin der?”



“Burada okuduğumu nerden biliyorsun?



“Aaa şu sevgilin min ho değimli..Min Ho sshi.”



Hah şuna bak ya benim sevgilime sesleniyor..



Kızın kanın da var rahat duramıyor ki..



Yani yapmacık ta olsa baek minin yanında sevgilim..



Min ho baek mi’yi görünce surat ifadesi değişti…



Baek mi ise hala bana inanmış gibi göxükmüyordu.



“İtiraf et hye o senin sevgilin falan değil.”



“Onu da nereden çıkardın sevgilim hem de dört yıllık.”



“Şuna
bir bakar mısın, çocuk oldukça uzun ve çok yakışıklı üstelik avukat.Sen
onu hak edecek niteliklere sahip değilsin.Neden seninle birlikte olsun
ki?”



“aşkın bu tür kalıplara ihtiyacı yoktur..Biz min ho’la sevgiliyiz ve birbirimizi seviyoruz..”



Lanet olsun..işler daha da kızışıyordu..


Neler saçmalıyorum ben böyle



“Tamam şuan sevgili olsanız bile min ho sshinin bunu ciddiye aldığını sanmıyorum..”



Bilerek mi yapıyordu anlamıyorum sanki sürekli beni kızdırmak için konuşuyor..


Ağzını her açtığında beni delirtiyor resmen..



“Üzgünüm baek mi tahminlerin doğru değil min ho bu ilişkiyi ciddiye alıyor.”



“Kanıtla”



Neden sana bir şeyler kanıtlamak zorundayım ki sanki..



“Bi..Biz
min ho’yla aynı evde yaşıyoruz hatta oldu mu?...İlişkimiz bu kadar
ciddi ve ileri de.Ayrıca sana bir şey kanıtlamak zorunda da değilim.”



Haha suratının hali görülmeye değer..


Min ho’yla aynı evde yaşıyoruz deyince şok oldu kız..neee ben ne dedim..

Yine aynı şeyi yaptım..Neyse ki min ho duymadı..



“Hmm,
iyi o zaman bu akşam misafir kabul edersin değil mi?..Uzun zaman sonra
arkadaşların gelmiş ne de olsa..Adres için mesaj atarım.görüşürüz”



Heyy ne diyoru bu…Cevap vermeme fırsat bile vermeden dönüp gitti.



Ne yapacaktım şimdi ben.



Baek mi olmaz dersem yalan olduğunu anlar ..



Olur dersem bay ukala benim derimi yüzer bunu asla ona söyleyemem..



Ne yapacağım ben şimdi.



Ama…sanırım söylememe gerek kalmadı..



Arkamı döndüğümde burnumun dibinde min ho vardı..



Ne yani tüm konuşma boyunca arkamda mıydı?



Dişlerini sıkmış bana bakıyordu..



“Öğrenci hye…”



“E.e.eevet hocam”



Tanrım lütfen bu şekilde ölmeyi hak etmiyorum ben..



Bağırarak cevap verdi



“SEN BİTTİNNN”


Beğeni lütfen ama:(((
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:40 pm

6.Bölüm Part1

Aşk Orucu…!( 6.Bölüm Bu kadar yeter..Defolun buradan )



Dişlerini sıkmış bana bakıyordu..



“Öğrenci hye…”



“E.e.eevet hocam”



Tanrım lütfen bu şekilde ölmeyi hak etmiyorum ben..



Bağırarak cevap verdi



“SEN BİTTİNNN”



-6. Bölüm-




“Mi..min ho sakin ol lütfen..”



“Sakin
olayım öyle mi?..Nasıl sakin olabilirim, ilk önce sevgilin olduğum
yalanını uyduruyorsun bu da yetmezmiş gibi bir de aynı evde yaşıyoruz
diyorsun.nasıl sakin olayım?”




Bu sefer ukala haklı..




Ama napayım baek mi beni öyle bir gaza getiriyor ki ne dediğimi bilmiyorum



“Şey haklısın..ama ..yani senden bu akşam evime gelip sevgilim gibi davranmanı istemeyeceğim korkma.




Aslında istiyordum..




“Tabi ki de istemeyeceksin..hele bir iste de gör.”



Sinirle döndü gidiyordu.




Hayır ama istemek zorundayım..Biliyorum beni öldürecek ama baek mi yalan olduğunu anlarsa ben zaten kendimi öldürürüm.



Yani kaybedecek bir şeyim yok..



Arkasından seslendim..



“Min hoo”



Tam dönmeden kafasını çevirip gözünün ucuyla ne var dercesine baktı..



Şirin gözükmeye çalışarak




“Lütfen” dedim.



Hadi yalvarırım evet de..



Cevap vermiyordu , yeniden ben konuştum..



“Eğer bu akşam evime gelir sevgilim gibi davranırsan ne istersen yaparım..lütfen..lütfen”




Bir süre ifadesiz bir şekilde suratıma baktı…daha sonra suratında sinsi bir gülümsemeyle bana döndü..



“Tamam..Adresi ver.”




Ne..inanmıyorum dalgamı geçiyor acaba…



“Sen ciddi misin?”



“Vazgeçmeden hemen adresi ve saati söyle.”




“Ta..tamam adresi mesajla yollarım saat yedi’de orda ol.”



“İyi..ama bir şartım var.”




Heh..ben de nasıl oldu da kabul etti diyordum çıkarcı pislik..



“Neymiş o?”




“Daha karar vermedim.”




“nee..sen benimle dalgamı geçiyorsun?”




“Hayır
sen ne istersen yaparım demedin mi..Ben de daha ne istediğime karar
vermedim. Karar verince söylerim..Akşama görüşürüz öğrenci hye.”



Göz kırpıp uzaklaştı yanımdan..



Bense olduğumdan yere çakılmış gibi kıpırdayamadım bir süre.




Neler yapıyorum ben ..



Ahh bi dk hemen gidip evi temizlemem lazım..



Ama ondan önce alınması gereken birkaç şey vardı..diş fırçası, jilet, tıraş losyonu gibi hehe..



Madem oyun oynuyoruz gerçekçi olsun dimi ama.




-Choi Min Ho-



Bu kızla ne yapacağım ben..



Her dakika başıma bir belaya sokuyor.




Şimdi de akşama onun evine gidip sevgili rolü yapacağım..haa bir de üstelik aynı evde yaşıyoruz tabi..



Bir şartım olduğunu söyleyerek kabul ettim..



Ama aslından bir şartım yoktu..Ben sadece ona yardım etmek istedim.



Yani o kızla olan durumunu o gün pastane de anlamıştım..Çocuk hye’nin eski sevgilisi ve kız yakın arkadaşı.




Gerçekten
berbat bir durum..O gün anladığımı çaktırmamak için yalandan kavgaya
tutuştum onunla..eğer anladığımı anlarsa karşımda gururu incinebilirdi.



Ona bu durumdan oldukça rahatsız oluyormuş gibi gözüküyordum yoksa ona acıdığı mı düşünebilir değil mi?



Her neyse sonuçta ben bir öğrencime yardım ediyorum bunda ters bir şey yok..



Evet hye benim öğrencim di bende onun öğretmeni..



Bunu kendime sık sık hatırlatmalıyım..yoksa…



Yoksa ne?



-Jung hye-



Ohh çok yorulmuşum..



Kendimi salondaki koltuğa atınca bu kadar yorulduğumu mu fark ettim..




Her şey tamamıyla hazırdı..



Odamdaki yatak iki kişilik olduğundan o konuda bir sorun yoktu..Sadece aynamın önüne birkaç erkek parfümü alıp yerleştirdim.



Daha sonra banyoya diş fırçası ve tıraş losyonu falan koydum..



Annemin odasını ise kilitledim..



Bu baek mi’nin işi belli olmaz.



Sorarsa ardiye diyecektim..



Saat ise yediye gelmek üzereydi..



Bizim ukala da gelmek üzeredir .



Adresi mesajla yollamıştım , umarım bulur



Beni düşüncülerimden ayıran kapının zili oldu. Koşarak kapıya gidip açtım..Min ho karşım daydı.


Ve oldukça hoş gözüküyordu..Sanırım biraz özenmişti..hehe



İçeri davet ettim..Min ho salona geçerken ona iceçek bir şeyler getirmek için mutfağa gittim.



Elimdeki meyve suyu ile min ho’nun yanına oturdum.



Meyve suyunu ona uzatarak.




“Geldiğin için teşekkür ederim.” Dedim.


6.Bölüm part2
O ise sadece tebessüm etti.



Çok
garip bağırıp çağırması gerekmiyor muydu?.Ben o haline alışmıştım, bu
yüzden bu anlayışlı tavrı beni biraz tuhaf hissettirdi.



Şaşırmış bir şekilde Min ho’nun yüzüne bakarken kapı çaldı..



Baek mi ve song olmalıydı.



Min ho’ya dönerek..



“Lütfen bir şey çaktırma ve elinden geldiğince az konuş..tamam mı?”



“Bir şey çaktıracak olsam burada olmazdım.”




Hemen sinirlen zaten..




“Tamam. Ben kapıyı açmaya gidiyorum.”




Derin bir nefes alarak kapıyı açtım..Ve evet o iki insan karşımdalar dı, kol kola.



Bir şey söylemeden elimle içeriye geçmelerini işaret ettim.



Baek mi salına salına geçti yanımda..Song ise bu durumdan pek memnun gözükmüyordu.



Onları hemen bahçede hazırladığım sofraya davet ettim.



Baek mi dakikasın da konuşmaya başlamıştı bile.



“Eviniz güzelmiş.”



“hmm eve öyledir” dedim.




“Ne kadardır birlikte yaşıyorsunuz?”



Baek mi bu soruyu bana değil min ho’ya yöneltmişti.




Min ho gayet sakin ve doğal bir şekilde tebessüm ederek cevap verdi.



“3 yıl oldu. Çıkmaya başladıktan bir sene sonra aynı evde yaşamaya karar verdik.”




Song beklemediğim bir atak yaptı ve.



“Neden” diye sordu.




Min ho ise bana fırsat vermeden cevabı yapıştırdı.




“Çünkü birbirimizden daha fazla ayrı kalmak istemedik” dedi ve elini omzuma attı.



Ben hem şaşırmış hem de sevinmiştim çünkü bu cevap baek mi’nin sorgularına bir son vermişti.



Baek mi sürekli yorulmadan song ile olan aşkını anlatıyordu…



“Birbirimizi o kadar seviyoruz ki. Beş dakika yanından ayrılsam hemen arıyor..”



Konuşurken sürekli gözlerimin içine bakıyordu..



Söylediği sözler kalbimi deliyordu sanki..




Ama o devam ediyordu..




“Bazen neden daha önce birlikte olmadık bile diyoruz..haha”



Hafif ince ve iğrenç bir kahkaha attı..



Benim ise sabrım tükenmek üzereydi.Gözlerim dolmuştu iyice ama onların karşısında küçük düşmek istemiyordum..



Bir an önce defolup gitmelerini istiyordum..



Tam müsaade isteyip masadan kalkacaktım ki..



Min ho bir anda masaya vurarak ayağa fırladı..



Baek mi’nin gözlerine bakarak..



“Bu kadar yeter..Defolun buradan”



Min ho resmen burnundan soluyordu.




Ben ise nemli gözlerimle şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum.




Baek mi de en az benim kadar şaşırmıştı..Ama song hiçbir tepki vermedi şaşırmadı bile,


sessizce ayağa kalkıp baek mi kolundan tutarak kaldırdı.Ve çıkıp gittiler.




Ben hala şaşkındım.Min ho neden böyle yapmıştı.Hala sinirli gözüküyordu.



“Neden yaptın?” diye sordum.




Gözlerinde anlayamadığım bir ifade ile bana baktı.




“Nasıl bu kadar saf olabiliyorsun?”



“Anlamadım.”




“O
kız sırf seni deli etmek için konuşup durdu. O kadar yüzsüz ki ben bile
dayanamadım ama sen ağzını açıp bir tek laf bile söylemedin.”




Haklıydı..



Baek mi karşımda kibirle song’la aşklarını anlatırken ağzımı açıp hiç bir şey diyememiştim.




“Hye.”



“Hı?”



Sessiz ve güven dolu bir ses ile cevap verdi..



“Güçlü gözükmek zorunda değilsin..Lütfen kendini tutma.”




Ağlamak istediğimi anlamıştı…



Cümlesini
bitirdiği anda saldım göz yaşlarımı dışarıya..Evet onların karşısın da
güçlü gözükmek istiyordum. Ama şuan yanımda nedenini bilmesem bile, ona
bu gecelik güven duyduğum bir adam vardı.




Yavaşça elini başıma götürerek hafifçe göğsüne doğru çekti..Bende ona yaslanıp daha çok ağladım…



-Choi Min Ho-



Neden bu kadar zorluyordu ki kendini anlayamadım..



O kız, karşısında iğrençleşirken hiçbir şey söyleyemedi..



Ama ben bu manzaraya daha fazla katlanamadım ve onları evden kovdum.



Şimdi ise göğsümde ağlayarak uyuya kalmıştı. Onu yavaşça Kucağıma alarak salondaki kanepeye yatırdım.




Üstünü örtmek için bir şey bulamazdım.Başkasının evindeydim sonuçta.Ceketimi üzerine örterek sessizce evden çıktım.



Bahçenin kapısı örterken biri kolumdan tuttu.



Dönüp baktığımda, bu az önce evden kovduğum çocuktu.



Ne istiyorsun dercesine baktım..



Anlamış olacak ki cevap verdi.



“Gel benimle”





Bu sefer sizi bekletmek istemediğim için hemen yazdım..

Ask Orucu... 376945_242944152428396_169201539802658_655218_1956004104_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:40 pm

7.Bölüm part1


Aşk Orucu…!( 7.Bölüm Min ho, ona iyi bak)





Bahçenin kapısı örterken biri kolumdan tuttu.



Dönüp baktığımda, bu az önce evden kovduğum çocuktu.



Ne istiyorsun dercesine baktım..



Anlamış olacak ki cevap verdi.



“Gel benimle”




- Bölüm 7-



-Choi min Ho-



Adı song olan çocuğu tam on dakikadır takip ediyorum ama bir türlü gideceğimiz yere gelemedik..



Nereye gittiğimiz konusunda ise en ufak bir fikrim yok.



En sonunda sahilde durduk..



Kayaların üzerine çıkıp bana döndü



“Gelsene” dedi.



“Niye oraya gelirsem beni denize mi iteceksin” dedim



Güldü


“Saçmalama, sadece konuşacağız.”



Elini uzattı, bende tutarak kayalığa çıktım.



Taşın üzerine oturdu banada oturmam için işaret yaptı.



Bende oturdum, ilk onun konuşmasını bekliyordum..



Ama o öylece dalmış denizi seyrediyordu.



“Neden buraya getirdin beni?” dedim.



Yüzüme bakmadan cevap verdi.



“Burası hye’nin benim teklifimi kabul ettiği yerdi…Ben hye’nin peşinden tam iki yıl boyunca koştum.”



“Sonra haince onu terk ettin.” Dedim kendime hakim olamayarak.



Yüzüme baktı, gözlerin de hüzünlü bir bakış vardı.



“Hayır ben hye’yi terk etmedim..Ben kendimi terk ettim”



Söylediklerinden hiç bir şey anlayamıyordum.



“Ne demek istiyorsun..Hiç bir şey anlamadım?”



“her şeyi anlatacağım lütfen sadece dinle.”




“Peki bekliyorum.” Dedim.



Gerçekten anlatacaklarını merakla bekliyordum.Bir süre denizi seyir ettikten sonra konuşmaya başladı.



“Hye
teklifimi kabul ettiğinde benden daha mutlusu yoktu. Sanki dünyalar
benim olmuştu.Onu o kadar çok seviyordum ki. Onsuz nefes bile
alamayacağımı düşünürdüm.

Her sabah onu evinin önünden
alırdım , çünkü korkuyordum , onun güzelliğini başkaları da fark edecek
diye..Her gece uyumadan ona seni seviyorum dedim. Çünkü uyandığında beni
unutmasından korkuyordum..Kısacası ben hye’yi kaybetmekten çok
korkuyordum.”



Daha fazla dayanamayıp lafa atladım.



“O zaman niye aldattın?”



“Sadece dinle lütfen..” dedi.



“peki” dedim..



Devam etti;



“Mezun
olmamıza iki ay kadar vardı. Mezuniyet günü ona evlenmek teklif
edecektim, biliyorum daha üniversite okumak isteyecekti ama ben yine de
edecektim.Ama bir sabah çok şiddetli bir baş ağrısıyla uyandım tarif
edilemez bir sancıydı.doktora gittiğim de beynimde tümör olduğunu
söylediler şaşırmamıştım çünkü babam da bu hastalık yüzünden ölmüştü
doktor bunun irsi olduğunu söylemişti.Tedavi olmak istedim ama çok geçti
tümör büyümüştü ve artık tedavisi yoktu.”




Neler anlatıyor bu çocuk böyle…




“Kesinlikle
yaşamak için bir umudum yoktu ölecektim, bunu hye’ye söyleyebilecek
cesaretim yoktu. Sadece buradan gitme kararı aldım hye’nin benim ölümümü
görmesini istemiyordum.




“Ama neden sana destek olabilirdi, siz birbirinizi seviyordunuz sonuçta.”




“Evet
kesinlikle bana destek olacaktı biliyorum ama ben öldükten sonra ne
olacaktı.?..Bir ömür boyu yasımı tutacak hayata küsecekti, onu
tanıyorum. Ama öyle sesiz bir şekilde ortadan kaybolamazdım eğer sessiz
sedasız ortadan kaybolursam bende nefret etse bile bekleyeceğinden
korktum. Öyle bir şekilde gitmeliydim ki benden ölümüne nefret
etmeliydi, etmeliydi ki beni unutsun ve hayatına devam etsin.”



Şimdi yavaş yavaş anlıyordum..



“Ve siz de baek mi ile plan yapıp kaçmış gibi yaptınız öyle mi?”




“Hayır baek mi’nin hastalığımdan haberi bile yok..Baek mi Hye ile çıkmaya başladığımızdan

beri
bana karşı tuhaf davranışlar sergiliyordu. Başka bir deyişle bana
asılıyordu aslında. Bir gece baek mi’ye sahilde buluşmayı teklif ettim
hemen geldi. Ve her zaman ki gibi yakın davranmaya çalışıyordu. Bende
ona Hye olduğu sürece birlikte olamayız dedim. Tahmin ettiğim gibi
kaçalım dedi.Bu şekilde kaçtık işte.”




“Baek mi ile gerçekten birlikte olmadınız mı?...Yani hani bilirsin..”




Güldü..



“Olduk.
Yani olmuşuz o öyle diyor.Ben yine hye’nin özleminden içmiş bir şekilde
eve gelmiştim.Sabah uyandığımda baek mi yanımda çıplak yatıyordu.
Birlikte olduğumuzu söyledi ama ben hiç bir şey hatırlamıyordum aslında
umurumda da değildi.”




“Dört yıl boyunca ona gerçek bir sevgili gibi davranmadın ama baek mi hala yanında öyle mi?”




“Baek mi hırsları uğruna dünyayı yakabilecek bir kız. O beni sadece hye’nin sevgilisi olduğum için sevdi.”




“Peki şimdi neden döndünüz?”




“Çünkü
artık benim vaadim doldu..Doktorlar sadece birkaç ay daha
yaşayabilirsin diyorlar. En azından ölmeden kendi ülkemde kendi
hatıralarımla ölmek istedim. En azından bu kadarını hak ediyorum değil
mi?.”




Kafam kesinlikle allak bullak olmuştu..Anlattıkları içimi acıtmıştı.



Şimdi karşımda duran bu çocuğa yağmurda kalmış bir köpek yavrusu gibi şefkat hissediyordum..



Yüzünü bana dönerek konuştu..



“Min ho”




“Efendim?”



“Lütfen bu oyuna devam edin.”



Ne yani oyun olduğunu biliyor muydu?.



“Nasıl yani?” dedim.




“Gerçekten sevgili olmadığınızı biliyorum.Ama bu oyuna devam edin en azından ben..ben ölene kadar.”



“İyi ama neden böyle bir şey istiyorsun?”




“Eğer
baek mi hye’nin bir sevgilisi olduğunu düşünürse onunla uğraşmaz. Çünkü
benim hye’ye geri döneceğimden korkuyor.Söylediğim gibi baek mi
hırsları uğruna her şeyi yapar. Sizi sürekli kontrol edecektir, yani bu
gece o evden çıktığını gören ben olduğum için şanslısın..”



Son cümlesini gülerek söylemişti..



“Nasıl yani benden hye ile aynı evde yaşamamı mı istiyorsun?”



“Hye’nin iyiliği için.”




Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum..

Song ayağa kalkıp kayalıktan atladı..gidiyordu, biraz ilerledikten sonra geri dönüp bana seslendi.




“Min ho, ona iyi bak”




Umarım ona iyi bakabilirim.




.



-Jung hye-



Sabah uyandığımda her tarafım tutulmuştu..Niye koltukta yatıyorum ben.



Bu cekette kimin?



Ahh doğru ya dün gece olanlar..şimdi hatırladım..



Sanırım beni koltuğa min ho yatırdı..evet bu ceket dün gece üstündeki ceket.



Başımda çok ağrıyor, ne kadar ağlamıştım kim bilir…

Okula gidecek mecalim yoktu.



Bugün kendime tatil verdim.Tüm gün dinlenip televizyon izleyerek geçiricem.

Ahh acıkmışımda karnımdan gurul gurul sesler geliyor.



Şimdi güzel bir ramen iyi gider.Mutfağa gidip dolabı açtım..Ama büyük bir hayal kırıklığı.

7.Part2

Evde yiyecek hiçbir şey kalmamış, şimdi kim gidip alacak..üff üşeniyorum da.

Salondan telefonumun melodisi duyuldu.



Koşarak içeri gittim.annemin arıyor olmasını umut ediyordum ama arayan min ho’ydu.



“Alo”



“Uğursuz neredesin sen?”



“evimdeyim ne var..yoksa beni mi merak ettin?”



Hehe..bu ukala beni mi merak etti şimdi.



“Ne seni merak edeceğim. Ben sadece ceketimi merak ettim.O iyimi?”



Allah’ın odunu ne olacak..



“Evet gayet iyi.



“Gece iyi uyumuş mu?”



Uyuz direk iyi uyudun mu desen ne olur ki sanki.



“Hayır iyi uyuyamamış çünkü düşüncesiz biri onu yatağına götürmek yerine kanepeye atıp gitmiş.”



Tahmin ettiğim gibi hemen sinirlenip bağırmaya başladı..




“Yaaa..Ne kadar da nankörsün sen..Hem yatağına götürsem bu sefer odama girdin deyip sapık muamelesi yapacaktın.”



Hehe oltaya düştü balık…




“Biz ceketten bahsetmiyor muyduk.?”



Bir süre ses gelmedi..



“Hey min ho..orada mısın.”




“Kes sesini ceketime iyi bak kapatıyorum”



Dıt dıt dıt…



Hahah nasılda köpürdü…İyi oldu ama sana..Tam üzerimi giyinmek için odama çıkacakken kapı çaldı.



Gidip kapıyı açtım.



“Hey..Senin burada ne işin var?”




Gelen min ho’ydu.Beni iterek içeri geçti.

Bende kapıyı kapatıp peşinden salona gittim.



“Neden geldin..Hem telefonla konuşurken buraya mı geliyordun yani?”



“Acıktım yemek yemeye geldim.”



“Buranın lokantaya benzer bir hali mi var, zaten evde yiyecek bir şey yok..hadi git.”




“Merak etmek yiyeceklerimi yanımda getirdim” dedi ve elindeki poşetleri salladı..




Poşetlerde bir sürü ramen vardı..ımm şimdi onları yemek ne kadar da güzel olurdu zaten açım.



“Git kendi evinde ye niye buraya geliyorsun?”




“Okul evime çok uzak , ama senin evin yakın.”



“Okulda ye o zaman.”



“Yaa..ben bir öğretmenim okulun ortasında nasıl ramen yapıp yiyebilirim.”



Dişlerimin arasından konuştum.



“Ramen yeme sende.”



O ise aldırmaz bir şekilde elindekilerle mutfağa ilerliyordu.




“Banane canım ramen çekti.”



Ahh kesinlikle bu çocukla başa çıkılmıyor.



“İyi o zaman ramenini ye ve git.”




Sinirle salona geçir oturdum.


Beş dakika sonra elindeki ramen ile salondaki masaya kuruldu.



“Sen de ister misin?”



Ahh ne kadar da güzel koktu..



“Hayır istemez” dedim



“Emin misin? “ dedi elindeki çubuğa dolamış olduğu rameni sallandırarak.



“Hayır ısrar etme istemiyorum” derken çoktan masaya geçmiş çubuğu elinden kapmıştım bile.



O ise bir kahkaha patlattı.



Ne kadar da güzel olmuş..Ukala bu işi iyi biliyor.

Ama bir anda çubukları elimden kaptı.



“Yaa ne yapıyorsun ver onları bana?”dedim



“Sen ne kadar pis bir kızsın böyle..Ben onları kullandım.”



“Bir şey olmaz ben öyle şeylere takılmam hadi ver şunları açlıktan bayılacağım.”



Bu sefer pis pis sırıtmaya başladı..


Gittikçe suratıma yaklaşıyordu.



“Ne yapıyorsun sen?”



“Biz şimdi ne yaptık biliyor musun?”dedi.



“Ne yaptık?” dedim.



“Aynı çubukları kullandık.”



“Yani?”



“Dolaylı yoldan öpüştük.”dedi.



Ehhhh…ne diyor bu salak.



“Ya ne saçmalıyorsun sen..Sana bir sapık olduğunu söylemiştim.”



Elinden çubukları kapıp yemeğe devam ettim.



“O zaman sana kötü bir haberim var.”



“Ne?” dedim.



“Senden istediğim şarta karar verdim.” Dedi.



“Neymiş o?” dedim ağzım dolu bir şekilde.



“Bundan sonra bu sapık ile beraber, burada yaşayacaksın.” Dedi.



Bense ağzımda ki tüm erişteleri min ho’nun suratına saldım..







Nasıldı bu bölüm?

Song’un durumu sizi şaşırttı mı yoksa bekliyor muydunuz?

Ask Orucu... 382668_243296109059867_169201539802658_655802_2038329038_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:40 pm

Aşk Orucu…!( 8. Bölüm "Dün gece olanları hatırlamıyormusun?" )




“Senden istediğim şarta karar verdim.” Dedi.



“Neymiş o?” dedim ağzım dolu bir şekilde.



“Bundan sonra bu sapık ile beraber, burada yaşayacaksın.” Dedi.



Bense ağzımda ki tüm erişteleri min ho’nun suratına saldım..



8.Bölüm-



Tabi min ho suratına erişteleri fışkırttığım için hemen köpürdü.




“Yaaaaaa…ne yapıyorsun sen. Bu iğrenç.”




“Ne yapabilirim sende mantıklı şeyler söyle, öyle bir anda şaka yapınca şaşırdım.”dedim.




Şaka olmasını umut ediyordum.




“Şakaymış,
çok beklersin sen. Bundan sonra bende burada yaşayacağım evimden okula
gitmek zor oluyor burası yakın. Boş yere şaka olması gibi hayaller
kurma.”




Şuna bak ya ne kadar da rahat konuşuyor. Üstelik sinirleniyor da, haklıymış gibi.

Hayır buna izin vermezdim..Min ho ve ben aynı evde



Hayatta olmaz..




“Hayır izin vermiyorum , böyle bir şey asla olmayacak..Benim evimde yaşama kararı alırken bana sordun mu.?” Dedim.




“İzin isteyen kim, hele bir karşı çıkta gör.”dedi.




Ne zannediyor bu kendini.




“Ne olurmuş karşı çıkarsam”



Bu sefer sırıtmaya başladı.




“Şu baek mi denen kızın numarası kaç?”



Ne demek istiyor şimdi bu?




“Sen beni tehdit mi ediyorsun?”




“Yok canım ne tehdidi sadece ufak bir uyarı..Neyse ben şimdilik gidiyorum, akşama eşyalarımı toplar gelirim, merak etme.”





“aman ne olur çabuk gel, çok merak ederim.”



İnanmıyorum ya resmen çıkmazdayım, eğer aynı evde yaşamazsak baek mi’ye her şeyi anlatacak. Beklenir bu ukaladan.



Napalım kaderimiz böyleymiş katlanacağız, zaten hayatım da bir şeyler de yolunda gitse şaşıracağım.




-Choi Min ho-



Haha şuna da bakın nasılda şaşırdı..Aslında şaşıracağını zaten biliyordum..



Ama benim hesaplarım da kesinlikle suratıma yapışan vıcık erişteler yoktu.



Resmen ağzındaki tüm erişteleri suratıma saldı..



Bu kadar erişteyi nasıl ağzına sığdırmış merak ediyorum..Suratımda ki eriştelerle ben doyabilirdim.



Şakaymış, ne yani şaka yaptığımı mı sanıyor bu saf?



Eşyalarımı toplayıp geri dönmek üzere evden ayrıldım.

Eve gidip bavullarımı hazırlayıp, birkaç işimi daha hallettikten sonra eve geri döndüm.



Yani artık yeni olan evime…!



-Jung hye-




“ya…bu bavullar da ne böyle. Bir ömür boyu burada kalmayı mı düşünüyorsun sen?”



Bir kız olduğum halde toplasam şu bavulların içindeki kadar kıyafetim yoktur.



Gören sanki buraya yerleşecek sanır.





Hey kes söylenmeyi de yardım et. Şunları odaya çıkaralım.”




“Emredersiniz, evime yerleştiğin yetmiyor bide yerleşmen için yardım mı bekliyorsun.”



Bunu söyledikten sonra..Merdivenler ki yukarı taşımak için bocaladığı bavulunu bırakıp bana döndü.



Ve sinirli bir bakış fırlattı.İstediği zaman gerçekten de korkunç olabiliyor.



Hemen yerdeki bavullardan en ufak olanını alıp merdivenlere yöneldim.



Abartısız tam altı tane bavul getirmişti…Bey efendi bavullarını taşıtmakla da yetinmeyip..Yerleştirmeye de yardım ettirdi.



Eee altı bavulu ancak iki saate yerleştirebildik.Daha sonra salonda ki koltuğa yayıldık ikimiz de.




“Söylesenw nasıl bu kadar çok kıyafetin olabiliyor” dedim.



“Ben
önemli bir kişiliğim, sürekli görüşmelerim var.Yani anlayacağın ben
birinin sevgilisi gibi davranacak kadar önemsiz biri değilim.”dedi.




Heh..illa bir laf sokacak yoksa çocuğun içi rahat olmuyor ki.

Kendini beğenmiş,ukala,megolaman,insanlıktan nasibini almamış varlık seni.



İçimden bunları sayarken onun yüzüne doğru bakıyordum..



Artık suratım nasıl bir hal aldıysa..




“Yine içinden ne sayıyorsun bana.” Dedi.



“Hiçbir şey” dedim.



“Uydurma suratın muşmula yemişe benziyordu aynı.” Dedi.




“Muhteşem kişiliğinin analizini yapıyordum.” dedim sahte bir gülümseme ile.




“İyi benim mükemmel kişiliğimin analizi bitti ise kalk bana bir kahve yap, çok yorgunum.”



“Uşağın mı var senin karşında,kalk kahveni de kendin yap.” Deyip katlım koltuktan.




Bir anda bileğimi kavrayıp durdurdu.



“Ben şimdi banyo’ya gireceğim, çıktığım da kahvem hazır olsun . yoksa..gerisini sen biliyorsun zaten” deyip göz kırptı.



Pislik, nasıl da kullanıyor beni..

Ama hepsi benim suçum, kendim sardım bu belayı başıma.



Ah hye ah, sen hiç akllınmıcaksın kızım, çek şimdi cezanı böyle.



Söylene söylene mutfağa gidip kahveyi hazırlamay başladım, bir tane de kendime yaptım.



Kendi kahvemi alıp bahçedeki salıncağa oturdum, min ho'nun kahvesini salondaki masaya bırakmıştım görmesi için.



İçmek için kahvenin soğumasını bekliyordum, am bizim ukala hala aşağıya inmemişti.




Kahve buz gibi oldu neredeyse, sonra beyefendi yeniden yaptırıcak.

Tabi kesin planı bu, bana işkence çektirmek.Min ho'yu çağırmak için yukarı kata çıktım.



Min ho'nun odasınn kapısına vurdum.



"Heyy, hala giyinemedin mi, hagi kahven soğıyor."



Ses gelmedi.



"Sana diyorum, bak eğer soğursa bir daha yapam ona göre.."



Daha sonra min ho'nun sesi duyuldu, ama odadan değil tam arkamdan geliyordu ses.



"Sen kimle konuşuyorsun?"



Dönüp min ho'ya bakmamla gözlerimi kapama bir oldu.



Min ho belinde küçücük bir havlu ve üstü çıplak bir şekilde karşımda duruyordu.



"Senin bornaz bi icattan haberin yokmu?"



Gözlerim kapalıydı ama min ho'nun suratının şuan umursamaz bir ifade de olduğunu biliyordum.



"Ne o korktun mu?"dedi.



"Bana bak bu evde öyle yarı çıplak dolaşamazsın tamam mı."



"Niye?...heee tamam anladım, sende haklısın bu mutheşem vücudu görürsen gece uyuyamazsın dimi."



Bu çocuk kesinlikle kendine aşık artık bundan eminim.




"Her neyse bay sapık seninle uğraşamıcam, kahven aşağıda hazır soğumadan gel de iç."



Yavaşça gözlerimi açtım, ama karşımda kimse yoktu.

Ne
yani beni dinlemeden çekip odasına mı gitti, ben bu çocukla yaşarsam
kesinlikle sinir hastası olurum.O kadar sinirlendim ki, odasının
kapısına dönüp bağırdım.



"Seni kendini beğenmiş ukala dümbeleği"



anında kapı açıldı, min ho kafasını uzatıp sinirli bakışlarıyla;



"


Ne dedin sen?"



Hemen tabanları yağlayıp merdivenlerden aşağıya koştum.



-Choi Min ho-



Haha beni havluyla karşısında görünce nasılda korktu, ufaklık.



Aslında
onu yadırgayamam, ben bile bazen aynaya baktığım da kendime hayret
ediyorum.Nasıl bu kadar mükemmel olabilirim.Tanrı beni özenip bezenip
yaratmış.



Onu orada kendi kendine
konuşurken bırakıp odama üzerimi giyinmeye gittim, ama şu kızın çenesi
hiç durmuyor ki.Şimdi de arkamdan saydırıyor aklı sıra.



Kapıdan kafamı uzatıp sinirli bakış attığım gibi hemen kaçtı.



Haha bu bakış bu kızda işe yarıyor.Aslında sinirlenmemiştim, ukala olduğumu biliyorum.
8.Bölüm Part2

Üzerimi giyinip aşağıya indim, kahvem masanın üzerindeydi.



Hye bahçedeki büyük salıncağa oturmuş elindeki kahvesiyle gökyüzünü seyir ediyordu.



Bende kahvemi alıp yanına oturudum.



-Jung Hye-



Geldi bay ukala, bakalım şimdi ne tür işkencelerle beni zıvanadan çıkarmayı planlıyor.



"Hye." dedi



"Efendim?"



"Bana kendini anlatsana?"dedim.



Şaşırmıştım, sakin bir şekilde konuşuyordu ve kendimi anlatmammı istiyordu.



"Neden?" dedim.



"Yanında yaşadığım , ve zaman zaman sevgilim olan insanı tanımak isterim." dedi.



Sanki ben seni çok tanıyorum.



"İlk
önce sen kendini anlat, hakkında avukat olduğunu ve adının cho min ho
olduğundan başka hiç birşey bilmiyorum. Ayrıca evime yerleşende sensin,
nezaketen kendini tanıtmalısın." dedim.



Hiç itiraz etmeden;



"Tamam" dedi.



Merakla anlatacaklarını bekliyordum, gerçekten hakkındakileri merak ediyordum.

Nasıl biri, nelerden hoşlanır, neleri sevmez, kaç kardeş ve bir çok şey daha...




"Okuldan
geçen sene mezun oldum.Kendime ait bir bürom var, orada
çalışıyorum.Babam bir iş adamı ve oldukça zenginiz.Ama ben babamın
yanında çlaışmak istemediğim için ayrı bir yer açtım.Aslında babamla pek
anlaşamayız, o daha çok abimi sever."



"Bir abin mi var?"dedim.




"evet
benden dört yaş büyük, Üniversite de babamın isteği üzerine ekomoni
okudu ve şimdi babamla birlikte çalışıyor.Babamın sağ kolu ve bir
numaralı yağcısıdır."dedi.



Son cümlesini hafif alay edercesine söylemişti.Abisinden pek hoşlanmadığnı sezmiştim.



"Peki sen neden avukat olmak istedin?"dedim.



"Babam..yani gerçek olan, biyolojik babam da avukattı.Çok başarılı bir avukat."



Çok şaşırmıştım, ne yani min ho'nun şu anki babası üvey mi?



"Şuan ki baban üvey mi?"dedim.



"Hayır
öyle sayılmaz, ben aslında evlatlığım.Annem beni doğuruken vefat etmiş,
biz babamla birlikte yaşıyorduk.Babam ülkenin en iyi avukatlarından
dı.İşini o kadar iyi yapardı ki, onun bu başarısı benim avukat olma
istediği doğurmuştu, o zamanlar henüz altı yaşındaydım.Ama ne olmak
istediğime karar vermiştim.Kesinlikle bir avukat olacak ve babam kadar
başarılı olacaktım."dedi.



Çekinerek sordum.



"Peki baban şimdi nerde?"



"O
sene ben altı yaşındayken bir trafik kazasında öldü.Annemde olmadığı
için, Devlet himayesine alındım, ama orada da çok kalmadan evlat
edinildim.Ve şuan ki ailemin yanına yerleştim."dedi.




Bir
an min ho'yla kaderlerimizi benzetmiştim.İkimizinde babası ölmüştü ve
ikimizde babalarımızdan ötürü avukat olmak istiyorduk.Tek farkımız benim
hala bir annem vardı, onun ise hiç olmamıştı.




Min
ho'ya baktığım da gözleri buğulanmış gökyüzüne bakıyordu, elim
istemsizce minhonun saçlarına gitti, sanki karşımda şuan o altı
yaşındaki küçük min ho varmışcasına saçlarını sevdim.



Şaşırmış bir şekilde bana baktı, bense hemen elimi çekip gözümden akan damlayı elimin tersiyle sildim.



"Saçında bir şey vardı" dedim.



Aslında
olmadığını oda biliyordu, sessizce tekrar dan yıldızları seyiretti.Bir
süre yıldızlara baktıktan sonra, yüzünde buruk bir gülümseme ile bana
döndü.



"Şimdi sıra sende, hadi anlat" dedi.



"Tamam" dedim.



Ve ona tüm hikayemi anlattım.Oda ikimizi benzetmiş olacak ki;



"Demek sende benim gibi baban için avukat oldun" dedi.



"Evet" dedim.



Gülümsedi.



"Artık yatalım mı geç oldu"dedi.




"Tamam" dedi.



İkimizde
odalarımıza çekildik.Ama bütün gece min ho'nun anlattıklarını
düşündüm.Bu şekilde sevgisiz büyümüş bir çocuk, nasıl bu kadar güçlü
olabiliyor.Bir çocuğu besleyen ona ailesinden verilen sevgi değil midir?



Belki de göründüğü kadar güçlü değildir.



-Choi Min ho-



Uyumak
için odalarımıza çekildik, ama tüm gece hye'nin anlattıklarını
düşündüm.Bu kız bu kadar şeyi nasıl kaldırmış.O kadar duygusal,
kırılgan,zayıf ve narin duruyor ki.



Belki de göründüğü kadar zayıf değildir.





-Jung hye-



Sabah günün ilk ışıklarıyla gözümü açtım.Bugün cumartesiydi ve okul yoktu.

Ohh be biraz da olsa dinlenebileceğim.



Banyoya gidip elimi yzümü yıkadım.Acaba min ho uyanmışmıdır ki.Kapısına vursammı ki?

Yok belamı aramıyim sabah sabah.Yavaşça aşağıya inip kahvaltı için mutfağa yöneldim.



Mutfağa girdiğimde min ho buzdolabının önünde dikilmiş duruyordu.



"Ne arıyorsun oarada" dedim.



Bana döndü ve sinirlice.



"Nasıl olurda evde yiyecek bir gram bir şey olmaz."



Sabah sabah nasıl bu kadar sinirli olmaya başabiliyor bu çocuk.Dün gece nasıldı, şimdi nasıl.

Kesin kişilik bölünmesi var bu çocukta, gece si gündüzüne uymuyor.



"alışveriş yapılması gerekiyor, unutmuşum."dedim.




"Nasıl kızsın sen, bu gidişle evde kalırsın söyliyim."




"Senin tavsiyelerine ihtiyacım yok, çıkar alırım şimdi oldumu"




"Dur bende geliyorum, sen şimdi gereksiz şeyler alırsın"



Üzerimizi giyindikten sonra evden çıkıp markete gittik.


Bu çocuk nasıl bu kadar şey bilebiliyor ben hiç birşeye dokunmadım, herşeyi o seçti.

Bi
kadın gibi tüm yiyecekler anlıyor, ağzım açık kaldı.Ama işime geledi de
değil.alışveriş yapmaktan nefret ederim, min ho sayesinde elimi bile
sürmedim.


Elimi sürmedim derken alırken sürmemiştim, ama gıcık neredeyse tüm poşetleri bana taşıttı.


Eve vardığımızda belim kopmak üzereydi.Poşetleri mutfağa götürüp hepsini boşalttık.Teker dolaba yerleştiriken kapı çaldı.



"Ben bakarım."dedim.



Koşarak kapıya gittim.

Kapıyı açtığımda karşımda baek mi vardı.



"Baek mi?"



Hızlıca içeri geçti.Davet bile etmemiştim.Salonda ki koltuğa oturarak konuştu.Gözleri dolmuştu..


"Song ile kavga ettik, gidicek başka yerim yoktu, bu gece burada kalacağım"



Ne diyor bu?Kalacağım da ne demek, kalabilirmiyim bile değil.



"O zaman otelde kal"..



Bunu ben değil salonun kapısından giren min ho söylemişti.



Baek mi Min ho'ya dönüp konuştu.


"Hayır otelde kız başıma kalamam, sadece bir gece merak etmeyin sizi rahatsız etmem."



Kız başına kalamazmış, yalanını yesinler senin.



-Choi Min ho-



"Tamam ama sadece bir gece" dedim.



Hye şaşırmış bir şekilde bana baktı.

Song haklıydı bu kız bizi gerçektn gözetliyordu.Çaktıammamzı gerekiyordu.Bir geceden bir şey çıkmaz.



Hye hızlıca kolumu kavrayıp mutfağa sürükledi beni.



"ne demek tamam nasıl kalmasına izin verisisin.Unutma burası benim evim."dedi.



"İşkillenmesini mi istiyorsun bir geceden birşey olmaz."dedim.



İkna olmuşa benziyordu.



Baek mi tüm gün televizyon seyretti.Hye ve ben salondaki masada der çalılıyorduk.Arada bir gözünün ucuyla bizi kontrol ediyordu.



"Benim uykum geldi,siz yatmıyomusunuz?" dedi baek mi.



"şimdi bizde yatıcaktık" dedi.



Baek mi'ye yatacağı oadyı gösterip bizde hye'nin odasına girdik.



-Jung hye-



Ahh başım çok ağrıyor.Bacağımda ki ağırlıkta ne böyle.Zorla gözlerimi araladım.




Ehhhhhhhh...Mii...min
honun benim yatağımda ne işi var.Niye bana sarılmış uyuyor.Ve neden
üstü çıplak.Benim ,,,benim üzerimdeki hırka nerede neden ben atlet ve
şortlayım.Hemen yatakta doğrulup oturdum, dün gece olanları hatırlama
çalışıyordum.



Min ho kıpırdanarak gözlerini açtı.Hemen göğüsüne bir şapalk geçirdim.



"Seni pis sapık, ne yaptın aban çabuk söyle" dedim.



Ona vuran ellerimi tuttu ve bana yaklaştı.


"Dün gece olanları hatırlamıyormusun?"....




yorumlarınızı bekliyorum.

Ask Orucu... 382023_243897832333028_169201539802658_657195_2004811133_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:41 pm

Aşk Orucu...!( 9. Bölüm "Irzıma geçtin." )



Ehhhhhhhh...Mii...min
honun benim yatağımda ne işi var.Niye bana sarılmış uyuyor.Ve neden
üstü çıplak.Benim ,,,benim üzerimdeki hırka nerede neden ben atlet ve
şortlayım.Hemen yatakta doğrulup oturdum, dün gece olanları hatırlama
çalışıyordum.



Min ho kıpırdanarak gözlerini açtı.Hemen göğüsüne bir şaplak geçirdim.



"Seni pis sapık, ne yaptın bana çabuk söyle" dedim.



Ona vuran ellerimi tuttu ve bana yaklaştı.



"Dün gece olanları hatırlamıyormusun?"....




-9. Bölüm-



"Ne saçmalıyorsun sen? Dün gece ne oldu?"



"Gerçekten de hatırlamıyormusun?"dedi.



Tanrım neler olmuştu, hiç bir şey hatırlamıyorum.



"Hatırlamıyorum dedim sana"



"Ama ben her anını beynime kazıdım"




Bunu
pis pis sırıtarak söylemişti.Hayır tahmin ettiğim şey olamaz değil mi?.
Bunu yapmak için aklımı yitirmiş olmalıydım.Hem nasıl olur da hiç bir
şey hatırlamam, yok..yoksa bu sapık suyuma ilaç falan mı kattı.



Ahh saçmalama hye, min ho ne kadar uyuz da olsa bu tür bir insan değil.




"Ben..ben gerçekten hatırlamıyorum min ho. Dün gece neler oldu?"



umut dolu gözlerle ona baktım, lütfen şaka yaptığını gece hiç birşey olmadığını söyle.




"Sana sadece bir şey söyleceğim hye,Şarap"




"Şarap mı?"dedim.




"Olmayan beynini iyice bir yokla bakalım, sana neler anlatacak."




Şarap mı?..



Bir dakika, tabi ya şarap..



Dün gece min ho ile odaya girdiğimizde yatak kavgası ediyorduk, daha sonra odanın kapısı çaldı.

Min ho kapıyı açtığından baek mi elinde şarapla bize bakıyordu. Kavga seslerimizi duymuş ve bize şarap getirmiş.

Aklı
sıra bizi gevşetip yakınlaştıracak tabi.en son hatırladığım, min ho'nun
lavaboya gittiğiydi.Ve giderken bana sakın şaraptan içme demişti.



-Dün gece:)-



-Jung hye-




"Ben
lavaboya gidiyorum, sakın şaraptan içme.Senin gibi daha önce içki
içmemiş birini fena halde çarpabilir." dedi min ho ve odadan çıktı.




Hıh, çarparmış. Sanane ki, hem tadını merak ediyorum bir yudum dan bir şey çıkmaz.




-Choi Min ho-




Lavabodan çıkıp odaya girdiğim gibi üzerime bir şey atladı.




"Hye?..Ne yapıyorsun sen..Heyyyyyy neden kulağımı ısırıyorsun"





"Min ho-yaaaa...m-i-n h-o...hehe ukala min hoooo....min ho-yaaa"





İnanamıyorum, beş dakika içinde nasıl bu kadar sarhoş olmayı başarabilmiş.Hey bu..niye üstünü çıkarıyor.





"Hye, dur çıkarma."





"Çok sıcak"




Şükür ki sadece hırkasını çıkardı.




Hırkayı
suratıma fırlattıp, üzerime yürümeye başladı...Sanırım niyeti bozdu bu
kız..Bana iyice yaklaştıktan sonra.Bir anda saçlarıma yapıştı.





"Ne yapıyorsun sen..Aaaaaaaaaaa acıyor hye bırak, bak yoksa çok fena olucak, sana diyorum gülmeyi kes ve saçlarımı bırakkk."





"Acıdımı,
min ho-ya...Oh olsun sana , sende benim saçlarımı böyle çekmiştin
dimi..Bırakmazsam ne yaparsın, baek mi'yimi arıyacaksın.heheh..O zaten
yan odada.Ziyarete gidelim mi.."




"hye, bırak dedim acıtıyorsun."




Bir
anda gözleri doldu, kedi yavrusu gibi suratıma bakıyordu.Sonra yavaşça
saçlarımı kavramış olan ellerini yanağıma doğru kaydırdı.




"Min ho-ya, acıdımı?...Min ho ben sana bakarım, hem ben çocukları çok severim."




Şimdide saçlarımı okşuyordu, sanırım beni altı yaşında ki min ho sanıyordu şuan.




İyice
fena oluyordu,şimdi de klasik şarhoş hareketlerine başladı, yanağımdan
öpüp duruyor ama arada bir tokat atmayı da unutmuyor.




"Min ho hadi şarap içelim..hık..hık."




hıçkıra hıçkıra dibinde az kalmış olan şarabı eline aldı.




"min ho al iç."




"istemiyorum, hye hadi banyoya gir duş al, ayılmalısın" dedim.




Ama o hala ısrarla bana şarabı içirmeye çalışıyordu.

al işte kalan son şarabıda üzerime boca etti.Hah bir de gülüyor.




Üzerimi çıkardım, ama odama gidip kıyafet alamazdım çünkü baek mi vardı.




Bunun yanında da yarı çıplak duramam ki , daha çok döver beni.

en iyisi yatağa girmek diyerek, yatağın içine girip yorganı üzerime çektim. Ne hali varsa görsün, ben uyuyacağım.




Uyumaya çalışırken, üzerimde bir ağırlık hissettim, evet tahmin ettiğim gibi hye hanım üzerimde sızmıştı.




Yavaşça
onu yan tarafıma yatırdım, alnına düşmüş saçlarını çektim.Sanırım
sadece günün bu saatinde melek oluyor. Çünkü çenesi kapalı, ve bir bebek
gibi uyuyordu.



Yine yavaş hareketlerle kolumu başının altına koyup, onu koltuklarımın altına çektim.



-Sabah-



-Jung hye-




Evet
şimdi herşeyi yarım da olsa hatırlıyorumsum.Min ho'nun kulağını ısırıp
saçlarını çektim, tokat attım ve en önemlisi onu sürekli öpüp durum.

Neden yaptım ki şimdi bunları, of hye off




"Ne o, herşeyi hatırladın heralde. Suçlu gibi dudaklarını kemirdiğine göre."dedi.




Eğer hatırladığımı söylersem, ona yaptıklarımı burnumdan fitil fitil getirir bu. En iyisi sonuna kadar inkar.




"Hayır , malesef ki hiç bir şey hatırlayamıyorum." dedim.




İnanmamış gözlerle bana baktı.




"Gerçekten hatırlamıyormusun?"




"Evet"




"O zaman dün bana söylediklerini'de hatırlamıyorsun?" dedi.




Dün ona söylediklerim mi?




"Hayır, ne dedim ki?"




"Aslında,
bunun çok özel bir gece olduğunu söyledin , yani benimle aynı oda da
kalamk seni çok heyecanlandırmış.Ve sanırım ben hoşlanıyormuşsun"dedi.




Hah...Pisliğe
bak hiçte böyle şeyler söylemedim. Nasıl da bir şey hatırlamamdan
fırsat bilip neler uyduruyor.Özel geceymiş, heyecanlıymışım, ondan
hoşlanıyormuşum.



"Yok devenin bale papucu, ne zaman dedim ben böyle."




Sırıtmaya başladı.




"Hatırlamadığını sanıyordum"




Ahh, nasıl düştüm ben bu tongaya...




"Eee ben şey..." nasıl kıvırsam ki bilemedim.




"Bak,
kulağıma iyi bak.Diş izlerini görüyormusun.Üst tarafı düz, alt köpek
diş hafif yamuk bir iz, bunlar senin dişlerin olduğunun kanıtı."




Haklıydı, tüm dişlerimin röntgen filmi min ho'nun kulağındaydı.



"Şey, üzgünüm"dedim



Sinirle devam etti.




"Peki, yanağımda ki, beş adet parmak izini görüyormusun. Uzun ve çıta parmaklar."



Evet elimin izide yüzündeydi.Neler yaptım ben böyle.



"Üzgünüm."



"Ya gömleğime ne demeli, üstelik beyaz. Ve sen üzerine şarap boca ettin.bu gömlek çok pahalı."



İyice başımı eğmiştim, kısık bir sesle.



"Üzgünüm."




"Veee, en önemlisi.."




"Nedir" dedim.



"Irzıma geçtin."



Ağzım beş karış açıldı..Ne saçmalıyor bu, ne demek ırzıma geçtin.



"Irzına mı geçtim???"



"Evet, beni yanağımdan öpüp durdun, bakk..bak yanağımda ruj izleri var"



"Geri zekalı falan mısın sen..Yanaktan öpmekle ırzına geçilirmi insanın.Ne var bunda hem."



"Bir şey yok öylemi.Tamam o zaman bende canım istediğimde seni öpebilirim, anlaştık."



"Söylediklerimden bunu nasıl çıkardın. Saçmalama."




Sinirle yataktan kalkıp, banyoya attım kendimi.



-Choi Min ho-



Haha nasılda büzüldü karşımda.



Sürekli
üzgün olduğunu söyleyip durdu, başı iyice eğilmişti bense gülüyordum.
Başını kaldırdığında ise ona sinirli gözükmeye çalışıyordum.



Bu kız neden bu kadar sevimli?



Yataktan kalkıp kapıya yöneldiğimde aşağıdan bağırış sesleri geliyordu, hızlıca odadan çıktım.



Hye'de duymuş olacak ki, banyodan koşarak çıktı. İkimizde birbirmize bakıp ne oluyor dedik.Daha sonra hızlıca salona indik.



İçeri girdiğimizde , song ve baek mi kavga ediyordu.

Bu kızdaki rahatlık beni öldürüyor, nasıl izinsiz song'u eve alabiliyor.Hoş kalmak için bile izin istemediki.




"Baek mi saçmalıyorsun, yürü gidiyoruz" dedi song ve baek mi'nin kolunu kavradı.




Baek mi sakin duruyordu ama bizi gördükten sonra zıvandan çıkmış gibi bağırmaya başladı.



"Bırak beni song, şuan seni affedebileceğimi sanmıyorum, bir kaç gün ayrı kalalım." dedi.



Song'sa kesinlikle çok şaşkındı, bir şeyler yanlış gittiğini anlamıştım.



"Song benimle gelirmisin" dedim.




Anlamamış gibi yüzüme baktı. Bende onu kolundan tuttuğum gibi bahçeye sürükledim.



"Neler oluyor burada?" dedim sinirle.




"Dünden beri baek mi'yi arıyorum, burada olduğunu tahmin etmeliydim. Dün geceden beri yok ortada."




"Kavga ettiğiniz için ayrılmış yanından."




"Ne kavgası min ho. Yalan söylüyor, biz kavga falan yapmadık."




"Bu kız gerçekten korkutucu"dedim.




"Sanırım sırf sizi gözetlemek için yalan söyleyip burada kalmaya çalışıyor."




"Min ho?"



Bu seslenen hye'ydi.




"Efendim?"




"Neler oluyor?Ne konuşuyorsunuz?"

"Sen içeri geç canım, biz geliyoruz" dedim.




Hye bir şey demeden içeriye geçti.




"Benim yanımda bu kadar gerçekci oynamanıza gerek yok. Bu rahatsız edici" dedi song.




"Anlamadım."




"Ona bakışlarından bahsediyorum min ho, rolüne bu kadar kapılma."




"Bunu isteyen sendin song ,unutma"




"Biliyorum ama yine de kolay değil, en azından benim yanımda ona olan duygularını belli etme" deyip içeriye geçti.




Ona olan duygularım mı?

-Jung hye-



Song'u ve min ho'yu bırakıp içeriye geçtim.Neler konuştukları merak ediyorum.



Salondan
girecekken song önümden hızlıca geçerek salona girdi ve baek minin
kolundan tuttuğu gibi sürüklemeye çalışıyordu, ama baek mi o kadar inat
ki yerinden kıpırdamıyordu.




O sırada min ho geldi, ikimizde sesszice song ve baek mi'yi izliyorduk.Song bir süre sonra pes edip, koltuğa oturdu.



"Ne yapmak istiyorsun baek mi?" dedi song.




"Söylediğim gibi song , bir süre ayrı kalalım"




"Ne kadar bir süre?" dedi song sinirli bir şekilde.




Baek mi ise song'un tersine gayet sakin ve rahattı, oda yavaşça song'un yanına oturdu ve ellerini tuttu.




"Bak song, bir süre ayrı kalmak ikimize de iyi gelecek, biliyorum senin için zor ama lütfen"




Song'a söylüyordu bunları ama neden benim gözüme bakarak konuşuyordu ki.?




"Ben bir kaç gün burada kalacağım, bu süre de ikimizde sakinleşiriz" dedi yeniden baek mi.




Song iyice sinirlenmişti




"Saçmalama baek mi?Burada kalabileceğini mi sanıyorsun?"




"Neden olmasın? Değil mi hye?..Beni sokağa atacak değiller ya.."




Niye atmayacakmışım, bal gibi de atarım.Defol git başka yerde kal, banane ki senden.




"Tabiyki de kalabilir" min ho yine hangi akla hizmet burada kalmasına izin veriyordu.




Heleki dün gece olanlardan sonra. Bu çocuğun sorunu ne?



"Gördün mü aşkım sen benim için endişelenme"




"İyi" dedi song pes etmiş bir şekilde.




"Hadi hep beraber sinemaya gidelim, bugün pazar" dedi son derece keyüfil bir şekilde.




"Bir süre ayrı kalacağımızı sanıyordum" dedi song.



"Ayrı derken, ayrı evleri kastediyorum song, ayrılıktan bahsetmiyorum. Biz ayrılmıyoruz."




Son cümlesini, song'un gözlerine bakarak baskın bir şekilde söylemişti.




Min ho bir anda elimden tuttu ve;




"Evet hadi sinemaya gidelim, hepimiz çok gerildik."




Ne söylüoyr bu saf, ne yani onlarla sinemaya gitmemimi söylüyor bu?




Nasıl
bu kadar vurdumduymaz olup, onlarla arkadaş gibi gezip eğlenebileceğimi
düşünebilir anlamıyorum. Bazen gerçekten çok salaçk davranıyor.

Sinirli bakışlarımı onun üzerine yönelttim.




O ise sorun yok dercesine gözlerini hafifçe kapatıp açtı.




Ne kadar gitmek istemesemde, kendimi sinema salonunda film seçerlen buldum.




"Romantik-komedi olsun" dedi baek mi.




Hiç romantik ve komedi havamda değildim.




"Bence korku filmine girelim" dedim.




Hepsi şaşkınca bana baktı.




"Hey, hye şuarada çifler olarak sinemaya gelmişiz, korku filmine mi gireceğiz" dedi beak mi.




"İyi siz seçin o zaman" dedim sakince.




Çünkü filmi izlemeyip uyumayı düşünüyordum.




üçününde ortak fikri ile "Petty Romance" adlı bir filme girdik.




Konusu hiç ilgimi çekmemişti.



İki tane sex yazarının hayatını ve salaklıklarını anlatıyordu ve açıkcası o kadar da iyi bir film değil.Yani hani o manada..




Sürekli gözlerimi kapatmak ve kulaklarıma kadar kızarmak zorunda kalıyordum.




Song ve baek mi filmi el ele izliyorlardı.




Filmden iyice sıkılmıştım.Uyumak için gözlerimi kapadım.




Biraz sonra min ho başımı hafifçe alıp omzuna koydu.




Gözlerimi açıp kafamı kaldırıp yüzüne doğru baktım.O ise sadece tebessüm edip, başımı yeniden omzuna koydu.




Bense onun omzunda uyuya kaldım.



"Hye..uyan"




Min ho'nun kadifemsi sesi ile gözlerimi açtım..Sanırım film bitmişti.




Çünkü Salonda bir tek ikimiz kalmıştık.




"Hadi uyandıysan çıkalım artık." dedi.




Sadece
kafamı sallamakla yetindim. Çünkü hala uyku sersemiydim.Salonun
kapısından çıktığımızda song ve baek mi biraz ileri de bizi
bekliyorlardı.




Gözlerimi ahal açmakta zorlanıyordum, tam olarak ayılalamıştım sanrım.

Bir an sersemleyip min ho'ya tutundum.

Oda hemen kolunu omzuma atıp, kendisine dayanmamı sağladı o şekilde song ve baek mi'nin yanına gittik.




Bir cafede oturup bir şeyler içmeye karar verdik.

Bir kahve içsem ayılmam için iyi olacaktı.

Song ve min ho Baek mi ve bana kahve almak için yanımızdan ayrıldılar.



-Choi Min ho-



"Bir americano lütfen?" dedim.



"hye sıcak çikolata sever" dedi song.



Bu sinirimi bozmuştu.



"Benim yanımda duygularını gösterme demiştim min ho" dedi song.




"Gösterdiğimi sanmıyorum song"




İkimizde birbirimize sinirle bakıyorduk.




"bunu hye'ye belli etmeni istemiyorum"



Bu söz beni daha da sinirlendirmişti.Bu oyunu uzatmamı isteyen kendisiydi.



Yüzüne iyice yakalaşarak konuştum.




"Üzgünüm song, ama ben hye'den hoşlanıyorum ve bunu saklamak gibi bir niyetim yok"





Aslında bu bölümü biraz daha geç verecektim çünkü geçen bölümün beğeni sayısı düştü, artmasını bekleyecektim.

Ama beğenen ve yorum yapan arkadaşlara haksızlık olduğunu düşünerek verdim bölümü.

Sizde lütfen en azından kısa bile olsa yorum yapamazmısınız?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:41 pm

Aşk Orucu...!( 10. Bölüm... Song! Lütfen Ölme)



İkimizde birbirimize sinirle bakıyorduk.




"bunu hye'ye belli etmeni istemiyorum"



Bu söz beni daha da sinirlendirmişti.Bu oyunu uzatmamı isteyen kendisiydi.



Yüzüne iyice yakalaşarak konuştum.




"Üzgünüm song, ama ben hye'den hoşlanıyorum ve bunu saklamak gibi bir niyetim yok"


-10. Bölüm-
Part1



-Choi Min Ho-



Ne hakla bana karışıyordu ki, bu oyunu devam ettirmemi hatta onunla aynı evde kalmamı isteyen kendisiydi.

Şimdi ise kalkmış, hye'ye duygularımı belli etmeme mi istiyor.


Ondan hoşlanıyorken bunu nasıl saklayabilirdim ki?Zaten bunu saklamak için elimden geleni yapmıyormuydum?




"Gerçeği
söylemek gerekirse hye'den onu ilk gördüğüm andan hoşlanmaya
başladım.Onu ilk gördüğümde etrafı serseriler tarafından çevrilmişti,
aslında en başlarda beni büyüleyen güzelliğiydi, ama şimdi güzelliği
değil, her şeyi ile ondan hoşlanıyordum ve bunu kimse değiştiremezdi.
Ne sen ne de bir başkası.

Onu sevgimle, aşkımla korumak
istiyorum. Bu duyguya engel olamam. Onu bu yaralarından kurtaracağım, o
her ne kadar aşk'a oruçluda olsa önemli değil.Her ne olursa olsun
hye'yi bekleyeceğim."



bunları bir çırpıda
söyleyip, song'a sırtımı dönüp yürümeye başladım. Hye'yide alıp
gidecektim.Ama kırık bir bardak sesi ile arkamı döndüm.




Song elinde ki kahveyi yere düşürmüş, kafasını ellerinin arasına almış yerde oturuyordu.

Hemen yanına koştum.



"Song..song iyimisin"




Cevap vermiyordu..Ama yüzünden çok acı çektiği belliydi, sanırım tümör yüzünden sancı çekiyordu.Ne yapmalıydım.




Kızlar bize doğru koşuyolardı.Onlara ne söyleyecektim.?




"Song neyin var" diye sordu baek mi endişeyle.




Aklıma ilk gelen yalanı attım.




"Migreni tuttu".




Umarım migrenin vardır song.




"İyi de song'un migreni yok ki" dedi hye.




Buna sinir olmuştum. Ne yani onu çok mu iyi tanıyorsun , son dört yıldır görüşmediniz o süre de olmuş olamaz mı?




"Hayır yanılıyorsun, song'un migreni var" dedi baek mi zafer kazanmış bir edayla.




Sanırım bu acı dolu nöbetler de song'da aynı yalanı uyduruyordu.




Hızlıca song'u arabaya bindirdik.




Hastahaneye geldiğimizde song'u odaya alıp bizi dışarıya çıkardılar.




"Bir migren yüzünden böyle olabilir mi min ho?




Bunu bana hye soruyordu.Aslında migren hakkında bir bilgim yoktu, ama uydurdum.




"evet olur" dedim.




O
sırada doktor odadan çıktı.Song'un kendine geldiğini onu
görebileceğimizi ama çok kalmamızı söyledi.Şükür olsun ki hastalığı ile
ilgili bir şey söylememişti.




Hemen odaya girdik.Song yatakta doğrulmuş oturuyordu.




Baek mi yanına koşarak sarıldı song'a.




"aşkım iyimisin?




song yorgun bir şekilde cevapladı.




"İyiyim"




Daha sonra bakışlarını bana yöneltti, sinirle bakıyordu.




"İyi olduğuna sevindik, o halde biz gidelim" dedim.




"Evet iyi olduğuna sevindim , aşkım.Yarın ziyarete gerlirim."dedi baek mi.




Ne yani, sevgilisini bu halde bırakıp peşimizden mi gelecekti?




Düşüncelerime tercüman olan hye oldu.




-Jung Hye-



"Yanında kalman gerekmiyormu baek mi?"dedim.




"Neden" dedi anlamamış gibi yaparak.




"Nasıl neden, onu nasıl bu halde bırakırsın?"dedim.




"Sanırım
sen yanında kalmak için can atıyorsun hye.Ama şunu bil, öyle sevgiline
fazla ilgi gösterip şımartmıyacaksın, sülük gibi de yapışmayacaksın,
yoksa senden sıkılır .Aynı song'un senden sıkılıp bana koştuğu gibi"
dedi.




Ne olduğunu anlamadan, baek
mi'nin suratına okkalı bir tokat yerleştirdim.Neye uğradığını
şaşırmıştı.Aslında bu yaptığıma bende şaşırmıştım.




Sinirle ve yüksek sesle konuştum.




"Nasıl bu kadar yüzsüz olabiliryosun anlayamıyorum. en azından bana karşı mahçup olman gerekmiyormu?"




Sinirle bana baktı bir eli yanağındaydı.





"Neden mahçup olacakmışım".dedi.





"Çünkü
sen benim dostumdun baek mi..18 yıllık dostumdun.Sana song'dan daha
çok kızıyorum biliyormusun. Çünkü song hayatıma sonradan girmiş bir
yabancıydı, ama sen..sen benim..ailemdin."




eğer orada daha fazla kalırsam ağlayacağımı biliyordum , bu yüzden bir an önce odadan çıkmak istedim.

Kapıya yöneldiğimde baek mi kolumdan kavradı.




"Dur bakalım, sadece sen konuşumazsın benimde söyleceklerim var".




Sinirle kolumu kurtarmaya çalıştım.




O sırada song yataktan kalkıp.Baek mi'den kolumu kurtardı.



bu baek mi'yi daha çok sinirlendirmişti.




"Sen ne yapıyorsun song?..Yoksa onun tarafınımı tutuyorsun.?"




Song'da bağırarak cevap verdi.




"Yeter
artık baek mi, hala anlayamıyormusun kalın kafalımısın sen?Biz hye'ye
ihanet ettik, sen en yakın arkadaşıydın bense sevgilisi. Biz onu
arkasından bıçakladık. Nasıl şimdi hiç bir şey olmamış gibi gelip
yeniden hayatına girebiliriz.Salakça davranıyorsun, evinde kalıyorsun,
onunla sinemaya gitmek istiyorsun.Nasıl bu kadar aptal olabilirsin."
dedi song.




Aslında song'un
dedikleri beni şaşırtmıştı.Ama umursamadım.Min ho'ya bakıp gidelim
dercesine baktım, anladı ve kapıyı açtı.hızlıca odadan çıkıp koridora
attım kendimi.




İşte şimdi nefes aldığımı hissediyordum.




Min ho bir anda yanağımdan makas aldı.Şaşkınca ona baktım.




Güldü ve saçlarımı karıştırarak.




"Aferin ufaklık, çok iyiydin" dedi.



Bende gülmeye başladım.




"Bunu daha önce yapmalıymışım, harikaydı. O kadar rahatladım ki anlatamam.hehe."




-Baek mi-



"Sana inanamayorum song?Neler söylüyorsun.Hye bana tokat attı ama senin kılın bile kıpırdamadı?"



"Çünkü kılım kıpırdamak istemedi baek mi." dedi.



Bu daha da şaşırmama neden olmuştu.



"neden" dedim.



"Çünkü bunu hak ettin baek mi. Bende hakettim. Hak ettikk."



Yıllar sonra bu pişmanlık duygusu da nerden çıktı..Ne yani song hye için pişman ve mahcupmuydu.



"Yanlık kalmak isitoyrum baek mi git."




"Anlamadım."




"Git diyorum sanaa"




Lanet olsun tamam mı..Bunun olacağını biliyordum, eğer kore'ye dönersek song'un yeniden hye'ye dönmek isteyeceğini biliyordum.



Hye senden nefret ediyorum..NEFRET.

-Jung Hye-





Min ho ile sahilde yürüyerek dondurma yiyorduk.Eee bu kavganın üzerine soğuk bir dondurma güzel gider dedik.




Çünkü artık bu geceden sonra içimde ki ateşin tamamiyle sönmüş olduğunu anladım.

Artık onlara kızmıyordum, nefret bile edemiyordum.




Ben bunları düşünüp zevkle dondurmamı yerken, burnumda bir ıslaklık hissettim.




"Heyy, niye dondurmanı yemek yerine burnuma sürüyorsun" dedim min ho'ya.




"Ne düşünüyorsun öyle?"




"Miin ho?




"Hı?"




"Neden bir şey sormadın?"





"Hangi konuda?"




"Bake mi ve song hakkında.Herşeyi bildiğini biliyorum, ama hiç bir şey sormadın neden?"dedim.




"Çünkü sorup seni daha fazla üzmek istemedim" dedi.




"Peki neden hastahanede bana engel olmadın."




"Engel olmadım çünkü bunu yapmanı bende dört gözle bekliyordum.Ancak bunu yaparak rahatlayabilirdin"dedi.




Neydi bu çocuk, bazen uyuzun ve ukalanın önde gideni bazen ise bir melek gibi davranıyordu.





Bu davranışları kalbimin ritmini değiştiriyordu.




"Ne o yine içinden bana sövüyormusun, niye bana öyle bakıyorsun" dedi min ho.




"Hayır bu sefer ki bakışlarım da minnet var min ho" dedim ve yürümeye devam ettik.




-Song Ki-



Yine bir sancı nöbeti geçirmiştim.Hastahneye geldikten sonra doktor, artık çok kısa bir süremin kaldığını söylemişti.



Ne yani bu şekilde ömrüm son mu buluyordu?





  • Sevdiğim kız, hayatımın tek aşkı benden nefret ederken ölmek istemiyorum.




    Evet biliyorum, bu yolu ben seçtim ama şimdi pişmanım.Keşke hiç böyle bir şeye kalkışmasaydım.
    Keşke hiç hye'nin yanından ayrılmasaydım.



    Şimdi ölecek bile olsam, sevdiğim kadının arkamdan beni iyi hatırlamasını istiyorum.



    Evet, hye'ye her şeyi anlatmalıyım.Onu neden terk ettiğimi, neden geri döndüğümü.



    Her şeyi en başından anlatacağım.



    En azından şu az kalan süremde belki yanımda olabilirdi ve bende sevdiğim kadının gözlerine bakarak bu hayattan gidebilirdim.



    -Jung Hye-



    Sabah uykumdan çalan kapının sesi ile uyandım.Saat'e baktığımda henüz sabahın altısıydı.



    Kimdi şimdi bu gelen.



    Üzerime bir hırka alarak kapıyı açmaya gittim.Açtığımda karşımda song vardı.



    "Song?Ne işin var senin burada?"



    "Hye, konuşmalıyız."



    "Bu saatte bu kadar önemli olan ne?Ayrıca konuşcak bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum."



    "Hye lüt..."



    Cümlesini tamamlayamadan yere yığıldı.



    Ne yapacağımı şaşırmıştım.Onu tokatlamaya başladım.



    "song...song beni duyuyormusun, aç gözlerini..songg."



    İşe yaramıyordu.Hızlıca min ho'nun odasına gittim.



    "Min ho..uyan."



    Min ho gözlerini zorla açarak konuştu.



    "Neler oluyor?"



    "Min ho yardım et, song kapıda baygın bir şelilde yatıyor"



    "ne"



    Min ho hemen telaşla yataktan kalktı.Arabanın anahtarlarını almayıda unutmadı.



    Hızlıca song'un yanına indik.Min ho Song sırtına alarak arabaya bindirdi.Bende arabaya bindiğim gibi hemen arabayı çalıştırdı.



    On
    dakika sonra hastahaneye varmıştık.Song'u hemen acil servise
    aldılar.Neler olduğunu anlayamıyordum.Bir insan nasıl bir migren
    yüzünden sürekli nöbet geçiridi.



    Biraz bekledikten sonra song'u hızlıca yoğun bakıma aldılar.Birşeylerin ters gittiğini anlamıştım.



    "min ho, sen gerçeği biliyorsun değil mi?"



    "ne gerçeği?"



    "Min ho bir şeylerin ters gittiğinin farkındayım..song'un nesi var?"



    "Şey, hye...Sanırım sana her şeyi anlatmalıyım."



    Herşeyi anlatmalımısın?Neler saklıyordu benden...



    Merakla anlatacaklarını bekledim.



    "Ama önce şuaraya otur ve sakince beni dinle" dedi.



    Onu dinleyip oturdum..




    -Choi Min Ho-


    Sanırım, artık ona her şeyi anlatmalıyım.



    İlk önce onu oturttum ve song'un bana anlattığı herşeyi anlatmaya başladım.



    Hiç sözümü kesmeden dinlemişti, sözümü kesen sadece onun yaşları olmuştu.



    Göz yaşlarını gördükçe, boğazımda bir şey düğümlendi ve anlatmakta zorlandım.



    Şimdi karşımda daha şiddetli ağlıyordu..



    "Aptal....song sen bir aptalsın.Nasıl yaptın bunu, neden bana söylemedin ki.."



    Hye karşımda song için ağlarken benim elimden hiç birşey gelmiyordu.



    "Song..Lütfen ölme"



    Evet, hye song'un ölmemesi için dua ediyordu.



    Bu beni kızdırıyordu ve acı çekmeme neden oluyordu.



    Daha bir kaç gün öncesine kadar ondan nefret ederken şimdi karşımda onun için gözyaşı döküyordu.



    Bende hye için...



    Yoğun bakımın kapısı açıldı ve içeriden doktor çıktı.



    Hye hızlıca doktorun koluna yapışarak



    "Nasıl durumu?İyi değilmi?"



    Doktor üzgün gözlerle baktı ve;



    "Çok üzgünüm, başınız sağolsun!"




    evet tam yerinde bıraktım biliyorum..hehe
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:42 pm

Aşk Orucu...!( 11.Bölüm Hoşçakal aşkım.Seni seviyorum ve sonsuza kadar da seveceğim )



Yoğun bakımın kapısı açıldı ve içeriden doktor çıktı.




Hye hızlıca doktorun koluna yapışarak




"Nasıl durumu?İyi değilmi?"




Doktor üzgün gözlerle baktı ve;




"Çok üzgünüm, başınız sağolsun!"




-11. Bölüm-



-Choi Min Ho-



Doktor song'un öldüğünü söyledikten sonra gitti.Hye is hiç bir tepki vermedi.Olduğu yerde dikiliyordu.




"hye."




Cevap vermiyordu sadece sessizce ağlıyordu, sanırım şoktaydı.




"Song nerdee?" bunu söyleyen baek mi'di. Koşarak geliyordu.




Hye bir and baek mi'ye döndü.




Bak mi'ye koşarak onu yere itti.




Üzerine çıkarak vurmaya başladı.




"Lanet
olsun sana tamam mı, nefret ediyorum senden.Song senin yüzünden öldü
anlıyomusun senin yüzünden. Eğer ona yanaşmasaydın, onun aklına böyle
bir oyun gelmezdi, eğer onunla kaçmasaydın, yanımda olurdu gitmezdi
tamam mı?.Sırf beni üzmemek için kendi hayatından vazgeçmezdi.

Belki...belki
onu iyileştirebilirdik..En azından ölene kadar yanında olabilirdim.
Ölürken elini tutabilirdim.Bunların hepsi senin suçun."




Zorla hye'yi bakemi'nin üzerinden kaldırım, hala direnip saldırmaya çalışıyordu.




Baek mi ise hiç bir tepki vermiyordu. Sanki hye'nin kendisini dövmesine izin verir gibiydi.Ama ağlamıyordu da.




Hye'yi üzerinden aldığım halde o hala yerde yatıyordu, bense hye'yi zor zaptediyordum.




"Tanıdığım en sağlam orospusun"





Hye iyice zıvanadan çıkmıştı , acıdan ne dediğini bilmez hale gelmişti.




"Git burdan baek mi" dedim




Yavaşça ayağa kalkarak gitti.





hye'ye sarılarak onu sakinleştirmeye çalışıyordum.




"Hye, tamam geçti..Herşey iyi olacak.Tamam."





"O
öldü min ho, song öldü.Beni terkettiğinde ondan nefret ettim, kızdım.
Ama içimdeki sevgiyi söndüremememiştim..Ama şimdi ona bunları
söyleyemeden, ona onu affettiğimi söyleyemeden gitti."





Hıçkırıklarını göğüsümde bastırmaya çalışıyordu.





Bende ağlıyordum, ama song için miydi, ya da sevdiğim kadının göğüsümde başka bir erekek için ağladığında mı bilmiyorum.




Şu
durumda kıskançlık için ağlamak bencillik olurdu, evet bende song için
ağlıyordum. En azından sevdiği kadının onu affettiğini öğrenip huzurla
kapatabilseydi gözlerini.





-Baek Mi-



O öldü, song gitti. Şaka gibi geliyor, song artık yok...



Yaşamamam neden olan adam artık yok, artık onunla aynı sabahlara uyanamayacağım.Aynı gökyüzünün altına değiliz artık, o yok...




Hastahaneden çıkıp caddede yürüyordum...




İçimde bir ateş vardı sanki, ama göz yaşlarım bir türlü akmıyordu.




Demek Song beni hiç sevmemişti. Sırf hye hayatına devam etsin diye beni kullanmıştı.




Hye'nin hayatı mahvolmasın diye benim hayatımı harcamayı göze aldı.




Ben..ben bu kadar değersiz birimiyim?




Benim içinde üzülen birileri yokmu?




Hayır var, vardı.




Ama sen onu kendi ellerinle kaybettin baek mi..




Kendi hırslarına yenildin, ve tüm sevdiklerini kaybettin.



-Yazarın Ağzından-



Baek mi etrafına bakmadan cadde de yürüyordu.




Bir an durup caddenin karşına geçmek istedi.Ama etrafını kontrol etmek aklına bile gelmemişti.




İşte o anda tüm caddeyi, onun acı dolu çığlıkları doldurdu.




Baek mi'ye karşıdan hızla gelen bir kamyon çarpmıştı.




Evet
Song Ki ve Baek Mi bu iki insan Jung Hye adlı kızın hayatını
değiştirmişlerdi..Ama bu iyi yönde mi yoksa kötü yöndemiydi buna siz
karar verin...




Ama bu iki genç aynı gün gözlerini yumdular, ebedi hayata geçiş yaptılar.




Belki de kaderleri bir yazılmıştı.





Yinede gittikleri ebedi hayattaki yerleri, sizce de aynımıdır?




-Jung Hye-



"Hye, uyan"




Yavaşça gözlerimi açtığımda, hastahanenin koridorundaki sandalyenin üzerindeydim.




"Hyee"




Biri bana sesleniyordu, ama onu göremiyordum.




"Hyee"




Ses..ses sanki çok uzaklardan geliyordu..




"Hye"




Ses gittikçe yaklaşıyordu.




"Hye"





Evet ses tam şuan da arkamdan geliyordu.




Hızla arkamı döndüğümde karşımda song vardı.





"Song, sen..ama sen öldün?"





"Evet hye, ben öldüm"






"Peki ama nasıl burada olabiliyorsun?"





"Hye, lütfen beni affettiğini söyle,, söyle ki huzurla gidebiliyim..Lütfen.."






"Song..ben.."





"Biliyorum, sana çok acı çektirdim hye..Ama lütfen affet."





"Song ben seni zaten affettim.Sana kızgın değilim."





Song'un yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı.





Yüzü sanki ay parçası gibiydi, o kadar güzel ve temiz duruyordu ki..





Baştan aşağıya bembeyaz giyinmişti.





"Teşekkür ederim, hye. Teşekkür ederim."





minnet dolu gözlerle bana baktıktan sonra arkasını döndü gidiyordu.





"Song hayır, gitme lütfen."






"Gitmeliyim hye, ama merak etme her zaman yanındayım."






"song, korkuyorum"






"Korkma aşkım, inan herşey senin için daha güzel olacak. Sen..Sen min ho'ya emanetsin.O seni seviyor hye.Ona güven ."





"Gitme"





"Hoşçakal aşkım.Seni seviyorum ve sonsuza kadar da seveceğim...Hye...Lütfen mutlu ol."




"song gitmee.."



Beni
dinlemeden yavaşca ileride ki ışık hüzmesine doğru ilerledi...Işığın
önüne geldiğinde, son kez arkasını dönüp bana gülmsedi.



Bense tüm gücümle ona seslendim.



"Gitmeeeeeeeee"

-Choi Min Ho-




Hye'yi ne kadar ikna etmeye çalışsam da bir türlü eve gitmeyi kabul etmedi.





Hastahenenin o rahatsız sandalyelerinde kıvrılıp uyudu, bende uyumasını fırsat bilip onu kucağıma aldım ve arabaya götürdüm.





arabayı sürerken bir yandan onu kontrol ediyordum.





Yüzü şekilden şekile giriyordu, sanırım rüya görüyordu.




eve vardığımızda hala uyuyordu, yavaşça onu kucaklayarak odasına çıkardım.




Yatağa bıraktığımda bir anda fırladı.





"Gitmeeeeeeeeeeeee"




Terden sırılsıklam olmuştu.


11.Bölüm Part2

"Hye, tamam sadece bir kabus, geçti."



Sakinleşmesi için sırtını sıvazladım.



Bir süre birşey demeden durdu.Sonra bana baktı ve;



"Hayır bir kabus değildi min ho, çok..çok güzel bir rüyaydı."




Güzel bir rüyadan bu şekilde mi uyanırdı insan.Nasıl bir rüyaydı bu.?






"Ne gördün" dedim.






"Song'u
gördüm min ho, gitti ama ..ama benden af dilemek için geri gelmişti.Ona
onu affettiğimi söyleyebildim. Çok..çok rahatladım gerçekten.Şimdi
huzurlu bir şekilde uyuyabilir değil mi? Ama ona gitmemesini söylediğim
halde gitti."






Son cümlesini söylerken yüzü yeniden düşmüştü.





"Böyle
olması gerekiyormuş hye, herkezin biçilmiş bir kaderi vardır. Bunu biz
değiştiremeyiz. Lütfen kendini daha fazla yıpratma"





Çünkü sen karşımda bu şekilde oldukça, bende iyi olamazdım.





"Teşekkür ederim min ho"





"Ne için"





"Her şey için, sen belki farkında değilsin ama, benim için çok şe yaptın. Gerçekten çok teşekkür ederim"




-Jung Hye-




"Her şey için, sen belki farkında değilsin ama, benim için çok şe yaptın. Gerçekten çok teşekkür ederim"dedim.





Min ho ise tüm mütevaziliyle başını eğdi.





"Hey bu hallerine alışık değilim, ukalalık yapman gerekiyordu. Ateşin falan mı var." dedim.





Zorlada olsa bir tebessüm yerleştirdi yüzüne, eli hala sırtımdaydı.





"Bende senin bu hallerine alışık değilim ufaklık."





"Nasıl olmalıyım peki" dedim.





"Sürekli
konuşup beni deli etmelisin mesela, sonra bende seni
sinirlendirmeliyim, sende bana sinirlenip tatlı olmalısın bende içimden
kıs kıs gülmeliyim."





"beni tatlı mı buluyorsun?" dedim.





"O da nerden çıktı şimdi"





"Sen dedin ya."





"hah , ne zaman öyle demişim."





"Yaa, deli etme beni iki saniye önce demedin mi. Sinirlenip tatlı olmalısın diye"






"Pehh, kendine iltifat edecek başka birini bul, ben seni hiçte tatlı bulmuyorum."





"Tatlı olduğumu söyledin"





"Söylemedim"





"Söyledin"





"Söylemedimmm"





"Tatlıyımmm."





"Değilsin"





"Tatlıyım.."





"Değilsin"





"Tatlı değilim."





"Tatlısın."





"Değilimmm"





"Tatlısın, çok tatlısın ve güzelsin"




"Hahahaha"



Kırdığı potu kendide farkedip, kahkahlarıma eşlik etmeye başladı.




Sinirlemirimiz iyice alt üst olmuştu.




Şimdide salakça gülüyorduk, gözlerimizden yaşlar gelmeye başlamıştı artık.





gülemekten bitap düşmüş bir şekilde konuştu





"İşte şimdi ikimizde normal halimize döndük değil mi?"






gülemekten kesilmiş olan nefesimle cevap verdim.




"sanırım evet."



"Tamam o zaman madem herkes iyi, artık uyuma vakti geldi."




"Tamam, iyi geceler" dedim.





"İyi geceler" dedi ve yanağıma küçük bir buse kondurup odadan çıktı.





Bense bir elim yanağımda bir süre durdum.




Kendime geldikten sonra yatağımın içine süzüldüm.




bugün berbat başlamıştı, ilk aşkımı kaybetmiştim ve nedenini bilmeden büyük bir vicdan azabı çekiyordum.





Ama gördüğüm rüya ile tüm sıkıntımdan kurtulmuştum, evet song ölmüştü ama huzurluydu.




Buda benim içimi rahatlatmıştı.




Daha sonra aklıma birşey geldi.




song rüyamda benim min ho'ya emanet olduğumu onun beni sevdiğini söylemişti değil mi?




İçimdeki huzur ile gözlerimi kapadım.




Ding dong ding dong





Sinir bozucu kapının zili ile açtım gözlerimi.





Kimdi bu sabah sabah, bu sabah zilleri pek hayra alemet olmuyor ama bakalım.




Sallana sallana merdivenleri inip kapıyı açtım.




Karşımda yirmili yaşlarda, son derece güzel ve çekici bir kız duruyordu.





"Pardon kimi aramıştınız" dedim.





"Min ho burada mı" dedi, tüm sevimliliğiyle.




"evet, ama siz kimsiniz" dedim.




Hafifçe eğilerek selam verdikten sonra;




"Merhaba ben Ah Jung, min Ho'nun eşiyim".

Ask Orucu... 309613_244439385612206_169201539802658_658477_676514112_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:43 pm

Aşk Orucu…!( 12.Bölüm Kıskandım…!! )


"Min ho burada mı" dedi, tüm sevimliliğiyle.


"evet, ama siz kimsiniz" dedim.


Hafifçe eğilerek selam verdikten sonra;


"Merhaba ben Ah Jung, min Ho'nun eşiyim".


-12. Bölüm-


Ne??Eşimi??


"pardon anlayamadım, eşiyim mi dediniz"


yine aynı sevimliliği ile cevap verdi.


"evet"


"yani bunun anlamı..."


"min ho benim kocam"


Ne hissedeceğimi bilemedim.Son günlerde tüm sabahlarım berbat geçiyordu.


Bu sabah ise güzel bir kız kapıma gelmiş min ho'nun karısı olduğunu söylüyor.


Ben onun bir sevgilisi olduğunu bile düşünmemiştim, yâda düşünmek istememiştim bilemiyorum.


Tek bildiğim şuan min ho'nun evli olduğu düşüncesinin beni deli ettiği ve canımı acıttığı.


Sakin bir ses tonu ile konuşmaya çalıştım


"anlıyorum, içeri geçin lütfen ben min ho'yu çağırayım"


"teşekkürler"


Ona salonu göstererek beklemesini söyledim ve min ho'yu çağırmak için yukarı çıktım.


Odasının kapısına geldiğimde aklımdan salakça fikirler geçiyordu aşağıya inip kıza min ho seni görmek istemiyor desem mi?


yada min ho gitmeni söyledi boşanma evraklarını daha sonra yollayacakmış??


ah ne saçmalıyorsun hye, böyle bir şeyi neden yapıyım ki.


En sonunda kendimi toplayıp odanın kapısını tıklattım ama ses gelmedi.
uyuyor olmalıydı.
Kapıyı açıp içeri girdim


Evet tahmin ettiğim gibi hala uyuyordu, tüm yakışıklılığıyla

Ama demek ki seninde bir sahibin vardı.

O
zaman bana yardım etmeyecektin min ho, kalbimin ritmini
değiştirmeyecektin, göğüsün de ağlamama izin vermeyecektin, beni
arkadaşça da olsa öpmeyecektin, kısaca beni kendine aşık etmeyecektin.


Yavaşça yatağa yaklaşıp seslendim.


"min ho"


duymadı,bu sefer daha yüksek bir sesle bağırdım


"MIN HO"


işe yaramıştı bir anda fırladı.


"noldu?noldu?"


sanırım telaşlanmıştı


"dur telaş yapma."


"yine ne var niye bu saatte uyandırdın beni"


"aşağıda karın olduğunu söyleyen bir kız var, deli sanır...!"


cümlemi bitirmeme izi vermedi.


"ne ah jung burada mı"


Neydi simdi bu, o kadar çok sevinmişti.
tüm 32 dişini göstererek gülüyordu.


Üzerini bile giyinmedim odadan fırladı.
doğruya üst kısmının çıplak olması onlar için sorun değil nede olsa karı kocalar.


Ben de hızlıca min ho’nun arkasından aşağıya indim.
min ho kızı gördüğü gibi sarıldı.


"oppa seni çok özledim"dedi kız


"ah jung bende seni çok özledim"


bu manzaraya daha fazla katlanmak istemedim



"Başka yerde aşk yaşasanız olmazmı"dedim sakinliğimi korumaya çalışarak.


min ho kızdan ayrılarak bana döndü ama eli hala onun omzundaydı.


"ah pardon hye heyecandan sizi tanıştırmayı unuttum"


Karşımda heyecanını bu kadar belli etmene gerek yoktu.


"hye , bu sevimli kız Ah Jung.Benim ..."


cümlesini kız tamamladı


"eşiyim"


bunu söylemekten büyük haz oluyor olmalı, ağzını her açtığında aynı şeyi söylüyor.

min ho devam etti.


"yaa , her yerde şunu söylemeyi kes"


"oppa benimle evlendin unutma"dedi kız.


min ho ufak bir kahkaha atarak cevap verdi.


"ah jung o zaman daha yedi yaşındaydık"


nasıl yani??
yedi yaşında nasıl evlenebilirlerdi ki?

daha fazla dayanamayarak sordum.


"ben hiçbir şey anlamadım, siz evli misiniz?"


"evet"dedi kız.


"hayır"dedi min ho.


"hanginizin ki dogru"dedim sinirle.


min ho cevapladı.


"ah
jung benim yetimhaneden arkadaşım,ikimizde aynı gün gelmiştik oraya, o
gün ah jung bahçede ağlıyordu,yanına gidip neden ağladığını sorduğumda
elindeki gelinlik giymiş barbie bebeğini gösterdi, ve damadını
kaybettiğini söyledi bende isterse onu damadı olabileceğimi söyledim ve
çimenlerden yüzük yapıp evlendik"


ardından yine bir kahkaha kopardı.


İnanmıyorum bumuydu yani.
nasılda korkmuştum oysaki.
içime su serpildi bende neşeyle bir kahkaha patlattım.


tek gülmeyen ah jung'du.


"yaa oppa, yapmacıkta olsa evlendik sen benimsin"dedi


min ho’nun koluna yapışarak.

min ho ise sadece saçlarını karıştırıp gülmeye devam etti.


Bu kız gittikçe sevimliliğini kaybediyordu gözümde.


"peki bu kız kim oppa"dedi gözleriyle beni işaret ederken.


min ho'nun beni ne olarak tanıştıracağını merak ediyordum.


bir süre sadece gözlerime baktı,heyecanla söyleyeceğini bekliyordum.


"bu kız...şey...hye benim.. "


evet ben senin neyinim min ho?


"öğrencim"

Bir anda tüm umutlarım yıkıldı.
evet ben min ho'nun gözünde sadece yardım ettiği öğrencisiydim.


Ne bekliyordum ki zaten.
hye benim sevgilim demesini mi yada o benim sevdiğim kız mı?


Kendini kandırma hye ve toparlan.

-Choi min ho-

Sabah uyandığımda ah jung buradaydı.
Onu çok özlemiştim öyle ki onunla özlem giderirken onu hye'ye tanıştırmayı bile unutmuştum.


Ah jung her gittiğimiz yerde evli olduğumuzu söylerdi yine aynı şeyi yapıp hye'ye evli olduğumuzu söyledi.


ama ben hemen bunu doğru olmadığını söyleyip açıkladım.


Hye'nin yanlış anlamasından korktum.
Çünkü Ah Jung benim için sadece küçük bir kız kardeşti.


Umarım ah jung'un gelişi hye ile arama mesafe koydurmaz.
ona henüz yeni yeni yakınlaşıyorken böyle bir şey olsun istemezdim.


"Oppa bir kaç gün yanında kalabilir miyim"dedi ah jung


cevap vermeden önce hye'ye baktım.
kaşlarını hayır anlamında kaldırıp indiriyordu.
12.Bölüm Part2

"tabi kalabilirsin"dedm


Napıyim olmaz diyemezdim ki.
hye'nin yüzüne bakmıyordum çünkü şuan bana gözleriyle ateş saçtığını tahmin edebiliyordum.


Bugün hye akşama kadar odasından çıkmamıştı.
Bizde ah jungla oturup görüşmediğimiz günlerin acısını çıkarıyorduk.
birbirimize anlatacak o kadar çok şey birikmişti ki.
konuşurken gece etmiştik bile.


"oppa benim uykum geldi,ben nerde yatacağım?"


"sen benim odamda yatacaksın bende burada salonda yatacağım"


"tamam"dedi.


Ah jung’a odayı gösterdim kendime de yastık ve çarşaf alp iyi geceler diledikten sonra odadan çıktım.


Hye'nin odasının önünden geçerken durdum.
acaba uyumuş mudur ki, kulağımı kapısına dayadım ne duymayı bekliyordum bilmiyorum.
hiç bir seste yoktu zaten uyumuş olduğunu düşünerek aşağıya indim.


-Jung hye-


Tüm gün odamdan çıkmadım.
Onların vıcık vıcık özlem giderme tabloları beni deli etti .


Bir dakika birbirlerinden ayrılmadılar arada bir yukardan kafamı uzatıp salona baktım.
hep aynı pozisyonda konuşuyorlardı.


Acaba şuan napıyorlardır?hala konuşyolarmıdır ki?
saat geç oldu yatmışlar herhalde.


Ama yinede dayanamadım, bakmak için çıktım odadan.
salondan hiç ses gelmiyordu yavaş adımlarla girdim odaya
ama kimse yoktu.


Kanepede çarşaf seriliydi ama dümdüz hiç bozulmamıştı.
bahçede olabilecekleri aklıma geldi hemen bahçeye çıktım.


Min ho battaniye ye sarılmış büyük salıncakta tek başına oturuyordu.
yanına gittim


"ne yapıyorsun tek başına"


geldiğimi görmemişti , yerinden sekti.


"hey, korkutun beni, sen uyumamış mıydın?"


"uyku tutmadı, ya sen?"


"aynen"


üzerine sarmış olduğu battaniyeyi kaldırarak


"gelsene"dedi.


"senin gibi bir sapıkla aynı battaniyeye sarılmamı mı istiyorsun"


"yaa, ne zaman şu sapık lafından vazgeçeceksin gerçekten bir sapık olduğumu mu düşünüyorsun?"


bu sefer kızmıştı, gönlünü almak için hızla konuştum


"sadece şaka yapıyorum "dedim


ama yüzü hala asktı.


Çabuk hareketlerle battaniyenin altına girdim.
şaşırmış gözlerle bana baktı.


"uzak dur her an üzerine atlayabilirim" dedi sitemkar bir ses ile.


iyice yanına yaklaştım


"tamam ama uzatma, özür dilerim."dedm.


hiçbir şey demeden sadece güldü.
kesinlikle muhteşem bir gülüşü vardı

.

"eşin nerede" dedim imalı bir şekilde.


"uyudu" dedi.


"eşin olduğu fikrine alışmışsın bakıyorum"


"senelerdir böyleyiz zaten"


"aman ne iyi, ilerde gerçektende evlenirsiniz siz"


"ne o yoksa kıskandın mı?"dedi gülerek.

"hah, ne kıskancam be"


yüzüme iyice yaklaşıyordu her ne kadar yüzüm ona dönük olmasa da anlıyordum.
Omzuyla omzumu dürtüp


"itiraf et, beni kıskandın" dedi


"kıskanma..."


Cümlemi söylerken yüzümü ona döndürmek istemiştim.
ama bu kadar yakınımda olduğunu fark etmemiştim.
yüzümü çevirdiğimde burnum burnuna çarptı.


Şaşkın gözlerle ona baktığımda onun gözleri gülüyordu.
yüzümü ısıtan ve çilek kokulu nefesiyle konuştu.


"kıskandın"


nefesiyle büyülenmiştim sanki başım dönüyordu adeta.


"kıskandım" dedim ve
min ho dudaklarını dudaklarıma mühürledi.


yavaşça gözleri mi kapadım , onu tüm benliğimle hissediyordum şuanda.


bu...bu aşkın tadı olmalıydı çok güzel,heyecan verici ve aynı zaman da baş döndürücü bir duyguydu.


o an kalbimden bir çok duygu geçti.Aşk ,sevgi,şefkat,heyecan, şehvet ve tarif edemedim bir çok duygu.
daha önce tatmadığım bir çok duygu.


Bu öpücük ile anladığım tek şey ben ona asık olmuştum.



-Choi min ho-


Bana o güzel gözleriyle bakıp tatlı nefesinin yüzüme çarpmasına izin verirken daha fazla dayanamadım ve onu öptüm.


bu...bu benim ilk öpücüğümdü.
evet bir erkektim ve 25 yaşındaydım ama daha önce hiç bir kızı öpmemiştim.


şimdi anlıyorum karında uçuşan kelebekleri,sırttan inen buzları,yanan vücutları.


tüm bu duyguları ilk defa onun ile yaşıyordum.


şuan ki duygularım ve mutluluğum tarif edilemez bir safhadaydı.


tek söyleyebileceğim ben ona aşık olmuştum.


-yazarın ağzından-


o gece bu iki genç aşk tohumları ekmişlerdi birbirlerinin yüreklerine.


ama kaderin onlar için oynadığı oyundan henüz haberleri yoktu...!



Nasıl buldunuz bu bölümü.??

Sizin için küçük bir vuslat yaptım:)

Ask Orucu... 384198_244821545573990_169201539802658_659839_839260512_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:43 pm

Aşk Orucu…!( 13.Bölüm "Seni seviyorum" )


o gece bu iki genç aşk tohumları ekmişlerdi birbirlerinin yüreklerine.


ama kaderin onlar için oynadığı oyundan henüz haberleri yoktu...!


-13. Bölüm-


-Jung Hye-


Min ho yavaş hareketlerle dudaklarıma bastırdığı dudaklarını çekti.


Gözlerim hala kapalı, alnım onun alnındaydı.


Yavaşça gözlerimi açtım, min ho'nun gözleri hala kapalıydı.


Gözlerini açmadan ellerini yanaklarıma yerleştirdi, yüzünde tebessüm vardı.


O da yavaşça açtı gözlerini, gözlerimin içine baktı.Nedenini bilmeden doldu gözlerim, bir damla düştü gözlerimden.


Min ho yanağıma düşen damlayı yakalayıp öptü.
Ama aksine daha çok akmaya başladı yaşlarım.


"Ama ağlamaya devam edersen her damlayı öpemem" dedi yüzüme doğru.


Alnını alnımdan ayırmıyordu.
Gülümsedim.


"Şuan hiç etik bir şey yapmıyorsun" dedim.


"Ne yapıyormuşum?"


"Bir öğrencini öpüyorsun"


"Hayır, şuan öğrencimi öpmüyorum."


"Kimi öpüyorsun peki?"


"Şuan da, bana hayatımda ki tüm ilkleri yaşatan kadını öpüyorum.
İlk defa aşık olduğum kadını öpüyorum.
Onun için deli olduğum kadını öpüyorum.
Beni ben olmaktan çıkaran kadını öpüyorum.
Ben şuanda hayatımın ilk ve son aşkı olan kadını öpüyorum."


Tüm bunları söylerken göz yaşlarımın durması mümkün müydü sizce.

Hangi kadın sevdiği erkekten böyle güzel sözler duyup ta etkilenmez.
Kalbim ağzımda atıyordu sanki , o kadar ki yerinden çıkacak gibiydi.


O tüm bunları söylerken ağzımı açıp tek bir laf bile söyleyemiyorum.
Dilim tutulmuştu adeta.


"Hye" dedi kadifemsi sesi ile.


"Efendim" dedim zorla çıkmış olan sesimle.


Sonunda alınlarımızı ayırdı, gözlerime daha derin baktı.
Ben..ben bu gözlerin içinde kaybolabilirdim.


Ve en sonunda kalbimin atışını durduracak olan o iki kelimeyi söyledi.


"Seni seviyorum"


Bunu gerçekten de söylemişti değil mi?
Ben yanlış duymadım değil mi?


Min ho beni sevdiğini söylemişti.
Peki ben ne demeliydim?


Bende seni seviyorum mu?
Ama korkuyorum...!


Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken min ho yavaşça elini belime kaydırarak , beni kendine çekti ve sarıldı.


"Bir şey söylemek zorunda değilsin hye. En azından şimdilik."


Aklımı mı okuyordu bu çocuk.


"Kendini
cevap vermeye zorunlu hissetme ben sadece duygularımı bilmeni
istedim.Yaşadıkların kolay değildi hazır olmadığını söylersen seni
anlarım. Ben seni beklerim hye.Yeter ki sonunda bana geleceğini
biliyim."


Bu sözlerin ardından bende ona sarıldım.
Neden bu çocuk bu kadar anlayışlı olmalıydı ki. Bu gece beni ağlatmaya niyetliydi anlaşılan.


"Teşekkür ederim"dedim.


Yavaşça ayrıldı benden ayağa kalktı elini uzattı.
Elini tutup bende ayağa kalktım.


"Hadi bakalım ufaklık uyku vakti."


"Bana ufaklık deme"


"Tamam demem ufaklık"


"Yaa"


Bir şey demeden yürüyerek beni de peşinden sürükledi.


Odamın kapısına kadar elimi bırakmadı.


Kapıya geldiğimizde öbür elimi de tuttu ve alnımdan öptü.


"İyi geceler prenses"


"İyi geceler"


Sarhoş olmuştum sanki odaya girip kapının arkasına yaslandım.


Tanrım lütfen uyandığımda tüm bunlar bir rüya olmasın.


-Choi Min Ho-


Bu kesinlikle tarifi imkansız bir duyguydu.
Aşk bu kadar güzel miydi?


Ama o zaman neden tüm insanlar aşktan nefretle bahsediyor.
Aşkın sürekli acı verdiğini söylerler ama yinede her zaman aşk'a aç yaşarlar.


Peki
şimdi ben gerçekten aşk'ı bulmuş muydum, ama bir terslik yok muydu bu
adı aşk konulan duygu beni acıtmak yerine mutlu ediyordu.


Ya da en azından şimdilik bu böyleydi.


-Yazarın Ağzından-

13.Bölüm Part2


Min ho ve hye bahçede duygularını itiraf edercesine aşk yaşarken, kendilerini izleyen bir çift gözden habersizlerdi.


Ah jung pencereden bahçede olan min ho'yu hayranlık ile izlerken, yanına hye geldi.
Ve ah jung’un beklemediği bir anda öpüşmeye başladılar.
Ah jung bu sahneyi izlerken ona göz yaşları eşlik ediyordu.


Sabah tüm evde Shinee-Romantic şarkısı yankılanıyordu.

Ah jung ve hye gözlerini bu güzel şarkı ile açtılar.


Min ho ise çoktan uyanmış güzel bir kahvaltı için mutfağa geçmişti.
Aslında zaten tüm gece uyuduğu da söylenemezdi.


Ah jung ve hye aynı anda neşeyle odalarından çıktılar.
Hye aynı neşeyle ah jung'a gülümseyip


"günaydın" dedi.


Ah
jung ise hye'yi gördüğü anda tüm neşesini kaybetti.Tüm gece durmadan
ağlamıştı ve bunun sebebi şuan karşında olup ona neşeyle selam veren
kızdı.


"günaydın" dedi zoraki bir sesle.


Hye bu durumu umursamadan aşağıya indi.Bir an önce min ho'yu görmek istiyordu.


Salona girdiğinde kimse yoktu.Hemen mutfağa yöneldi min ho önlük takmış kahvaltı hazırlıyordu.


"Günaydın" dedi hye tüm enerjisiyle.


Min ho arkasında duran hye'yi gördüğünde , zaten yüzünde olan tebessümü yayıldı.
Hye'nin yanına giderek yanağından öptükten sonra.


"Günaydın, çok güzel bir sabah değil mi" dedi.


Hye ise utançtan kızarmış yanaklarını tutup kafasını eğdi.

-Jung Hye-


Sabah gözlerimi en sevdiğim şarkı ile açtım.
Bu bir tesadüf müydü yoksa min ho bunun benim en sevdiğim şarkı olduğunu nerden bilecekti ki.


Dün gecenin ve şuan çalan şarkının vermiş olduğu neşe ile min ho'nun yanına indim.


Yine aynı şeyi yaptı beni yanağımdan öpüp başımı döndürdü.

Bana yaklaştığında vücudumda ki tüm kanlar yanağıma çekilmiş gibi kızarıyordum.


Evet bu çok güzel bir sabahtı, çünkü sen yanımdasın.
Bu belki de bir rüyaydı bilmiyorum ama umarım bu rüya hiç bitmez min ho.
Umarım hep yanımda olursun.


Bu romantik hava ah jung'un mutfağa gelişiyle son bulmuştu.


"Günaydın oppa"dedi.


Biraz önce yukarda suratı asık değil miydi?
Min ho'yu görünce nasılda güller açıyor yüzünde.


"Günaydın, hadi bakalım kahvaltı hazır." dedi min ho.


Ah jung ve ben masaya geçtik min ho da rameni alıp masaya geldi.
Ve tabiî ki benim yanıma oturdu.
Ah jung'da tam karşısındaydı.


Min ho rameni tabağıma servis ettikten sonra gülerek eliyle ye işareti yaptı.
Bende ona güldüm, bir süre o şekilde birbirimize baktık.


Ah jung'un yapmacık öksürüğü ile ayırdık gözlerimizi.


Yemek yerken arada gözüm ah jung'a kayıyordu.
Bu kızın min ho'ya olan bakışları beni rahatsız ediyordu.
Tüm yemek boyunca gözlerini min ho'dan ayırmadı.
Min ho ise bana bakmaktan bakışlarını ona çivilemiş olan ah jung'u fark etmiyordu bile.


"Oppa bugün beni gezdirir misin?"dedi bir anda.


"Olur tabi bugün okuldan sonra gezebiliriz" dedi.


"Doğru ya sen nerde okuyorsun unni" dedi bu soru banaydı.


"Öğrencim olduğunu söylemiştim aynı okuldayız" dedi min ho bana fırsat vermeden.


Ah jung'un daha çok yüzü asıldı.


Kahvaltıdan sonra hazırlanıp min ho ile okul için yola koyulduk.
Ah jung'u okuldan sonra almak üzere evde bırakmıştık.


Yol boyunca hiç konuşmamıştık , sadece birbirimize kaçamak bakışlar atıyorduk.
Zaten çok sürmeden okula varmıştık, okul kapısına geldiğimizde


"Derste görüşürüz öğrenci hye" diyerek yanımdan ayrıldı min ho.


Bugün üç dersim vardı ve ilk dersim min ho ileydi.

Buda güne daha hevesli başlamamı sağlamıştı.


Sınıfa girdikten beş dakika sonra min ho tüm karizmasıyla sınıfın kapısında belirdi.
Yine kalbim hızlanmaya başlamıştı.


Kürsüye çıkıp hemen derse başladı, derste oldukça ciddi disiplinliydi.


Ama arada sırf konuşmak için soru soran kızlara deli oluyordum, tüm dersler boyunca min ho'yu yiyecek gibi bakıyorlardı.
Evde ayrı okulda ayrı ben bu çocuğu kızların bakışlarından nasıl koruyacağım.


Şükür ki ben birilerine dalmadan ders bitmişti.


-Ah Jung-


Min ho oppa ve hye adlı kız gittikten sonra , hyenin odasını karıştırdım ama işe yarar bir şey bulamadım.


Aradığım şey beni onun en zayıf noktasına götürecek bir ipucuydu.


Düşün ah jung düşün, çalıştır kafanı senelerdir sevdiğin çocuğu şimdi bir kıza kaptıramazsın.


-Choi Min Ho-


Sonunda tüm dersler bitmişti.İlk dersten sonra hye'yi göremedim, onu özlemiştim.


Beni çıkışta bekliyor olmalıydı, hızlıca sınıftan çıkıp çıkışa yöneldim, tahmin ettiğim beni kapıda bekliyordu.


Hızlı adımlarla yanına gittim, aslında ona o anda sarılmak istiyordum ama bunu okulda olduğumuz için yapamam.


Sadece yanına gidip gidelim dedim oda bana o güzel gülümsemesiyle cevap verdi.


Kısa bir yürüyüşten sonra eve geldik, geldiğimizde ah jung hazır bir şekilde bizi bekliyordu.


"Oppa çok canım sıkıldı bir an önce çıkalım"


"Tamam üzerimi değişip geliyorum" diyerek yukarı çıktım.


-Jung Hye-


Eve geldiğimizde ah jung hazır bir şekilde bizi bekliyordu yada sadece min ho'yu.


Salonda oturmuş min ho'nun aşağıya gelmesini bekliyorduk.


"Unni biraz konuşabilir miyiz?" dedi.


"Ne konuşucaz?" dedim merakla.


Sevimli bir yüz ifadesi ile başladığı cümleyi şeytanı bir ifadeyle sonlandırdı.


"Unni...sadece oppanın hayatından defolup gidemez misin?"


"Ne saçmalıyorsun sen?"


"Ben oppayı tam yedi yaşımdan beri seviyorum ve onu kaybetmek istemiyorum" dedi.


"Bu beni neden ilgilendirsin ki?" dedim sinirle.


Bir anda tüm ifadesi değişti.


"Unni
özür dilerim bir an saçmaladım biliyorum, ama senden bir ricam var
bugünü oppayla tek geçiremez miyim bunu veda olarak düşün" dedi.


Suratında ki ifadeyi anlayamamıştım , samimiydi yoksa yapmacık mıydı.


"Hadi çıkalım" dedi min ho merdivenlerden inerek.


"Ben gelmiyorum" dedim.


"Neden?"


"Yapmam gereken ödevler var"dedim.


Tamam deyip ah jung ile çıktılar evden.
Umarım iyi yapmışımdır, ama içimde kötü bir his vardı.


Mutfağa su içmek için gittiğimde çöpün koku yaptığını duydum.
Çöpü alarak atmak için dışarı çıktım.


Bahçenin kapısına yürürken bir anda bir el ağzımı kapattı, dirensem de elinden kurtulamadım ve gözlerim yavaşça kapandı.

Yorum:(
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:43 pm

Aşk Orucu…!( 14.Bölüm )

Mutfağa su içmek için gittiğimde çöpün koku yaptığını duydum.
Çöpü alarak atmak için dışarı çıktım.

Bahçenin kapısına yürürken bir anda bir el ağzımı kapattı, dirensem de elinden kurtulamadım ve gözlerim yavaşça kapandı.

-14. Bölüm-

-Choi Min Ho-

Hye gelmeyeceğini söyleyince ah jung'la beraber evden çıktık.

"Oppa arabayla gitmeyelim yürüyelim olur mu?"

"Tamam o zaman sahile gidelim"

"Tamam"

hiç konuşmadan yürüyorduk aklım hye'deydi.

Keşke şuan beraber baş başa olsaydık.
Ne yapıyordur acaba.?

Ne yaptığını merak edip mesaj atmak için telefonuma yöneldim, ama telefonum yoktu.

"Ah telefonu mu evde unutmuşum.Gidip alalım." dedim

"Oppa sen git seni bekliyorum" dedi ah jung.

Tamam diyerek ayrıldım yanından, sahil zaten evin iki alt sokağındaydı.
Hemen gidip gelebilirdim, hem böylece hye'nin ne yaptığına bakarım.

Hızlı adımlarla evin olduğu sokağa döndüm.
Evin önün iki tane siyah araba vardı.

Ben eve yaklaşırken bahçe kapısı açıldı, önce ızbandut gibi iki adam çıktı.
Daha sonra arkalarından başka biri daha çıktı kucağında birini taşıyordu.

Ama bu..bu hye.
Hızla arabaya bindiler, hemen onlara doğru koşmaya başladım.

"Hyeee"

Yetişemedim arabayı çalıştırdılar.
Hemen evin önündeki kendi arabama atladım.

Bunlar da kim?

Benim hye'mden ne istiyorlar.

-Ah Jung-

"Her şey yolunda mı?"

karşıdan görevlendirdiğim adamın sesi duyuldu.

"Evet efendim her şey yolunda."

"güzel, min ho birazdan yanımda olur elinizi çabuk tutun."

"Tabi efendim"

Umarım ellerine yüzlerine bulaştırmadan hallederler.

-Yazarın Ağzından-

Hayatlarını
saçma emirleri yerine getirerek yaşayan üç gereksiz adam hye'yi
bayıltıp , emire göre gitmeleri gereken yer için yola koyuldular.

Min ho ise hye'nin kaçırıldığını görmüş onları takip etmeye başlamıştı bile.

Arabayı süren adam bir anda telaşla konuşmaya başladı.

"Arkada bizi takip eden arabaya bakın"

Yanında oturan diğer adam hemen dikizden onları takip eden arabaya baktı.

"Lanet olsun bu bay choi, ne yapacağız şimdi?"

"hemen efendiyi ara ve ne yapmamız gerektiğini sor" dedi diğeri.

Arkada oturan diğerlerine nazaran daha kısa ve çelimsiz olan adam tuşları çevirdi.

"Efendim bay choi bizi takip ediyor ne yapalım?"

Bir süre hiç konuşmadan karşı tarafı dinledi.

"Peki efendim" diyerek kapattı telefonu.

"Arabayı hızlandır ve bir anda dur kızı arabadan atıp gideceğiz" dedi çelimsiz adam.

"Ne, nasıl yani kızı kaçırmıyor muyuz?"

"Sadece dediğimi yap, efendinin emri bu."

-Choi Min Ho-

Hızla onları takip etmeye devam ediyordum.

Ama
araba bir anda hızlandı ve durdu.Kapı açıldı gidecekleri geldiklerini
düşünmüştüm, ama sadece hye'yi arabadan atıp hızla uzaklaştılar.

Hemen arabadan inip hye'nin yanına koştum.
Yerde baygın bir şekilde yatıyordu.

Kendine gelmesi için onu tokatladım.
"hye, beni duyuyor musun?Hyee"

İşe yaramıyordu.Onu kucağıma alıp arabaya koydum.

Bende direksiyonun başına geçtim, dönüp arkada yatırdığım hye'ye baktım.

Bunu yapanları öldüreceğim, onları kesinlikle bulacağım.

Kimsenin onu incitmesine izin veremem.


-Ah Jung-


Bir saat oldu neredeyse ama min ho oppa hala gelmemişti.
Telefonunu on üç kere aramış olsam da açmadı.

Gelmeyeceğini düşünüp eve gitmeye karar verdim.

Oysa bu akşam için planlarım vardı, oppaya onun için olan duygularımı söyleyecektim, onun için bir sürprizim bile vardı.

Hye unninin yanında kalmayı tercih etmiş olmalıydı.

Eve gelip zile bastım, kapıyı min ho açtı.

"Ya oppa beni nas..."

kapıyı açtığı gibi içeri koştu,beni dinlemedi bile.

Peşinden salona gittim, hye unni kanepede yatıyordu oppada başında sürekli ismini çağırıyordu.

"hye...hye...hye"

sesi gittikçe çatallaşıyordu.

"oppa neler oluyor" dedim.

Dolmuş gözleri ile baktı.

"Eve geldiğimde bahçede baygın buldum.Önemli bir şey yok."

Önemli bir şey yok diyordu ama çok telaşlı olduğu belliydi.

"oppa öyle başında durup çağırmakla uyanmaz, git bir kolonya getir bende mutfaktan soğan alıyim"dedim.

"o zaman ayılırmı ki?" dedi küçük bir çocuğun meraklı sesi ile.

"git getir"

Hemen koşarak çıktı, bende mutfaktan bir soğan alıp geri salona döndüm.

Soğanı unninin burnunu tuttum.
Oppa elinde kolonya ile koşarak geldi.

"getirdim."

"bileklerine sür ve arada burnuna götür koklat" dedim.

bunları yaptıktan iki dakika sonra unni gözlerini açtı.

"Unni iyi misin" dedim.

Ama min ho cevabına fırsat vermeden hızla unniye sarıldı.

"özür dilerim seni yalnız bırakmamalıydım.Hye özür dilerim."

Unni ise onu sakinleştirmek için oppaya sarılmak için sırtına koyduğu elini hafif ritimlerle vurdu.

"ben iyiyim min ho sakin ol."

min ho oppa hye unniden ayrılarak elini tuttu.

"gerçekten iyi misin?"

"evet iyiyim, ama bana ne oldu?"

min ho oppa bir anda telaşlandı, ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.

"Şey bahçede bayılmışsın canım."

"hmm öyle mi..ama sanki ben birinin ağzımı kapattığını hatırlıyorum."

"yanlış hatırlıyorsun" dedi min ho.

ve yeniden sarıldı hye unniye.
bense sadece tebessüm edip ayrıldım yanlarından.

14.Bölüm Part2

-Choi Min Ho-

Eve geldiğimizde ah jung’unda yardımı ile hye ayılmıştı.

Ne ah jung’a ne de hye’ye gerçeği söylemedim.Eğer hye kaçırıldığını öğrenirse korkabilirdi.

Ama ben bunun peşini bırakamaya niyetli değilim. Bunu yapan hesabını verecek.

“Hye, gerçekten iyi hissediyorsun değimli” dedim tekrardan.

Gerçekten iyiyim min ho bu kadar abartma"

yanına oturup sıkıca tutum ellerini.

"sana bir şey oldu diye çok korktum hye."

güzel gözleriyle tebessüm etti sadece.

"hye, özür dilerim .Bundan sonra bir dakika bile yanımdan ayırmayacağım seni."

yine sakin bir tebessümle kafa salladı.

"hey nasıl oldu da itiraz etmedin"dedim

"bu yanımdan hiç ayrılmayacağın anlamına geliyor buna nasıl itiraz edebilirim."

-Jung Hye-

"o zaman bu akşamdan başlayalım ne dersin" dedi sinsice.

"anlamadım" dedim

"yanından bir dk bile ayrılmayacağıma göre bu akşam beraber uyuyoruz"

şuna bak nasılda sırıtıyor.

"çok beklersin sen evlenmeden olmaz hıh"

"ya
ne dedim de evlenmeden olmaz diyorsun senin aklın fesat bir kere, ben
sadece elini tutup uyumak istiyorum çok mu" dedi dudağını büzerek şuan
ki halini görmenizi isterdim o kadar tatlı ki.

Kim bu tatlılık karşısında hayır diyebilirdi.

"peki tamam ama yaklaşmak yok" dedim.

hemen sevinçten ellerini çırparak

"söz, söz"

ah deli çocuk.
Ne yapacağım ben senle aklımı başımdan alıyorsun resmen.

"Hadi uyuyalım" dedi hevesle.

"benim uykum yok" dedim.

"var var gelmiş ben anladım" diyerek zorla peşinden sürükleyerek odaya çıkardı beni.

-Ah Jung-

Odadan hiç çıkmadım.
Aşağıda ki havayı bozmak istemedim.
Bugün min ho oppanın kalbinde bana yer olmadığını anladım.

o kalbindeki yeri çoktan hye unniye vermişti bile, bunu sadece oppanın gözlerinden bile anlayabilirdiniz.

Hye unniye bakışları o kadar güzel ve manalı ki , sadece bir kerecik bana da öyle bakması için nelerimi vermezdim.

Tüm hayatım boyunca sadece onu düşünerek yaşadım, bu gece ona olan duygularımı söyleyecektim.
Onun için açık hava sineması kiralamıştım, film bizim küçüklükten bugüne olan fotoğraflarımız olacaktı.

Ama artık tüm bunlara gerek yok.
Min ho oppanın hayatında bana yer yok, yarın buradan gideceğim.

-Jung Hye-

"Ya min ho sana yanaşmak yok demedim mi?"

"Aşkım yanaşmadım ki elini tutuyorum sadece"

"sen..ne dedin?"

"elini tutuyorum sadece dedim"

"hayır onu demiyorum ondan önce ne dedin?"

"Hee aşkım dedim Aşkım"

"he..hey bana öyle seslenme"

"neden?"

"tuhaf hissettiriyor, yani heyecanlandırıyor deme"

"tamam demem aşkım"

"yaaa"

yatağın bir ucunda o bir ucunda ben, ama ellerimiz ortada birleşik yatıyorduk.

Min ho'nun gözleri kapalıydı, bense onu izliyordum.
Bir anda bana doğru yanaşmaya başladı gözleri hala kapalıydı uyuyor numarası yapıyordu zeki.

iyice yanıma sokularak kollarının arasına çekti beni.

Uyumadığını biliyordum ama hiç itiraz etmeden bende onun göğsüne sindim.

-Choi Min Ho-

Uyumadığımı bildiği halde hiç ses çıkarmadı.

Onu kollarımın arasına aldım ve kendimi uykuya bıraktım.

-Jung Hye-

sabah çalar saatin sesi ile uyandım iyide ben saati kurmamıştım ki.

Zorla gözlerimi açarak etrafa bakındım, min ho yoktu ama yastığın üzerinde not vardı.

"Uyan bakalım uykucu, saati ben kurdum.Aşağıda kahvaltı hazır güzelce ye"

İyide bu nereye gitti ki.
Üzerime bir hırka geçirip kapıya yöneldim, kapının üstünde de yapıştırılmış bir not vardı.

"ben nereye mi gittim.?bir görüşmem var sen kahvaltını bitirene kadar dönmüş olurum AŞKIM"

ah uyuz şey ,nasılda deli ediyor beni.
kapıyı açmak için kolu tuttuğumda elime bir not daha yapıştı.

"uyuz sensin"

bu çocuk benim aklımı okuyor.Bazen bir cin olduğundan şüpheleniyorum.

-Choi Min Ho-

sabah aceleyle çıktım ve kendi evime geldim kapıyı kahya lee açmıştı.

"babam odasında mı?"

"evet efendim" dedi kahya lee

hızla babamın odasına girdim.

Masada oturmuş her zaman ki gibi çalışıyordu.

"oo hoş geldin evlat" dedi gülerek.

sinirle dişlerimi sıktım

"Hye'den uzak dur"

Nasıl buldunuz bu bölümü..Hye’yi bayıltan adamları ah jung tuttu sandınız değil mi?..kke:)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:44 pm

Aşk Orucu…!( 15.Bölüm Ben seni çok seviyorum ! )


sabah aceleyle çıktım ve kendi evime geldim kapıyı kahya lee açmıştı.


"babam odasında mı?”

"evet efendim" dedi kahya lee

hızla babamın odasına girdim.

Masada oturmuş her zaman ki gibi çalışıyordu.

"oo hoş geldin evlat" dedi gülerek.

sinirle dişlerimi sıktım


"Hye'den uzak dur"


-15.Bölüm-


-Choi Min Ho-


"hye'den uzak dur".


anlamamış gibi baktı gözlerime.


"ona zarar vermene asla izin veremem"


"şiişt...ilk önce sakin ol bakalım evlat, ben kimseye zarar vermeye çalışmıyorum."


"hye'yi kaçırmaya çalıştığını biliyorum" dedim bağırarak.


O her zaman ki ve benim kıl olduğum gülümsemesini yerleştirdi yüzüne.


"ben kimseyi kaçırmaya çalışmadım, sadece ileride gelinim olacak kızı evime davet etmek istedim o kadar."


sinirden başıma ağrılar girmişti.
titrek bir sesle konuştum.


"o senin gelinin olmayacak, çünkü ben senin oğlun değilim."


"cık cık hiç yakışıyor mu bu sözler sana min ho, ben seni böyle mi yetiştirdim."


"sen beni değil abimi yetiştirdin.
Son
kez söylüyorum hye'den uzak dur eğer onu üzersen canını yakarım."dedim
ve kapıyı çarparak çıktım arkamdan attığı tiz kahkahayı duymuştum.

Eğer bir gün katil olursam sebebi bu adamdı.

Kapıya giderken kahya Lee’ye hızla selam verip dışarı çıktım.

Bu evde ki tek doğru insan kahya Lee idi.

Bahçede arabama giderken arkamdan abim seslendi.


"kimleri görüyorum bu başarılı avukat choi min ho değil mi"

"havamda değilim abi yağcılığını babana sakla" diyerek sinirle arabaya bindim.


yarım saatlik yolu o sinir ve hız ile onbeş dakika da gelmiştim.

Şuan tek istediğim eve girmek sevdiğim kadına sıkıca sarılmak.


-Jung Hye-


Kahvaltı için aşağıya indiğimde ah jung masada oturuyordu.


"günaydın" dedim çekingen bir sesle.

Nasıl tepki vereceğini bilemiyordum çünkü.


"günaydın unni" dedi sevimli bir şekilde.


şaşırmıştım


"iyi hissediyor musun?"

"e.evet iyiyim saol" diyerek oturdum masaya.


masada hiç bir şeye dokunmamıştı


"neden bir şey yemedin" dedim.


"seni bekledim" dedi.


bu kız hakkında ne düşüneceğimi bilemiyordum.


"unni özür dilerim, geçen gün saçmaladım"


"önemli değil"


"min ho oppa benim zayıf noktam, yani düne kadar öyleydi."


"dünden bugüne ne değişti?" dedim.


"Dünden
itibaren min ho oppadan vazgeçtim unni, onun seni gerçekten sevdiğini
gördüm.Eğer oppa senin yanında mutlu olacaksa senin yanında kalmalı."


Bir anda içimdeki ah jung'a olan öfke sönmüştü.
O kötü biri değildi, sadece aşıktı.

Hepimiz
aşkımız uğruna zaman zaman kötü bir insana dönüşebilirdik, ah jung'da
sadece kendince onyedi yıllık aşkını korumak istemişti.


Ama şimdi sevdiği adamın mutluluğu için ondan vazgeçebilmesi bile onun iyi biri olduğunu göstermez miydi.


İçim bir anda neşeyle dolmuştu.


"hadi yiyelim artık seni beklerken acıktım" dedi.


bende gülümsememle cevap verdim.
tam çubuklarımı elime almıştım ki kapı çaldı


"ben bakarım" diyerek kalktım masadan ve kapıyı açtım.


Gelen min ho’ydu içeri girdiği gibi sıkıca sarıldı bana, bende ona sarıldım.

Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum ama ah jung'un bize seslenmesiyle ayrıldık


"aşk dolu gösterinize kahvaltıdan sonra devam etseniz" dedi.


bizde gülerek mutfağın kapısından bizi izleyen ah jung'a baktık.


"kurt gibi açım hye beni besle" dedi min ho dudaklarını büzerek.


"gel bakalım kuçu kuçu" dedim dalga geçerken.


hep beraber oturduk masaya ama ben min ho'yu yedirmekten yiyemiyordum, küçük çocuk gibi onu yedirmemi istiyor.


Birde vermeyince bebek gibi büzmüyor mu suratını, işte o an yanaklarını koparana kadar sıkasım geliyor.


"oppa bir saat sonra uçağım kalkıyor" bunu ah jung söylemişti.


İkimizde şaşkın gözlerle ona bakıyorduk,bu kadar çabuk gideceğini tahmin etmemiştim.


"gidiyor musun?" dedi min ho hayal kırıklığı ile.


"Evet bir saat sonra Sydney’e uçuyorum" dedi yapmacık bir neşe ile.


min ho'nun üzüldüğü yüzünden belli oluyordu, ah jung onun içinde değerli olmalıydı.


"ee o zaman çabuk yiyelim daha uçağa yetiştireceğimiz bir Sydney yolcusu var" dedim.


şaşırmış gözlerle bana baktı ah jung.


"unni beni yolculamaya mı geleceksin?"


"tabi ki küçük kardeşimizi tek yollayacak değiliz" dedim.


"teşekkür ederim unni" dedi gülerek.


Kahvaltıyı bitirip havaalanı için yola koyulduk.


Vardığımızda uçuşa on dakika kalmıştı hızla işlemleri yapıp, ah jung'un gideceği kapıya geldik.


Ah jung min ho'ya sarıldı ağlıyordu, min honun gözleri dolu ve kırmızıydı.


"oppa kendine iyi bak"


"yine gel ah jung" dedi min ho.


"kendime senden daha yakışıklı bir sevgili bulana kadar görüşmeyelim oppa" bunu hem gülerek hem ağlayarak söylüyordu.


"o zaman hiç bir zaman görüşemicez" dedi min ho


"neden?"

"çünkü
benden daha yakışıklı birini bulman imkansız dünyadaki en yakışıklı
adam zaten benim" dedi her zamanki tatlı ukalalığı ile.


"görüşürüz oppa" diyerek ayrıldı min ho'dan .


Benim yanıma gelip beklemediğim bir şekilde sarıldı.


kulağıma fısıldadı.


"unni
oppaya iyi bak,üzülmesine izin verme.O kadar mutlu olunki oppadan
vazgeçtiğim için asla pişmanlık duymayayım.Söz ver unni" dedi.


Kendime engel olamadım ve akmak isteyen yaşlarımı serbest bıraktım.Bende ona sarıldım.


"söz veriyorum ah jung bunu senin için değil kendim için yapacağım" dedim


"bu söz rahatlatıcı" dedi gülerek ve ayrıldı benden.


son kez min ho'ya bakarak el salladı ve arkasını dönüp gitti.


Göz yaşlarım daha çok aktı, ah jung için üzülmüştüm.


Min ho yanıma gelip elini omzuma atarken giden ah jung'a bakıyorduk.


"min ho biliyor musun, ah jung aslında sana..."


"biliyorum hye, bunu yedi yaşımdan beri biliyorum" dedi.

15 part2

-Ah Jung-


Hoşçakal Min Ho oppa.
Umarım kalbimdeki yerini dolduracak başka birini bulabilirim.

Seni çok seviyorum-dum.


-Choi Min Ho-


Ah jung gitti, bu zamana kadar ailem gibi kabul ettiğim tek insandı o.


Küçük kız kardeşimdi o benim.


Ama onun bana aşık olduğunu biliyordum.


Özür dilerim ah jung, seni senin istediğin gibi sevemedim.


Onu bir daha asla göremeyeceğimi bilmek canımı acıtıyordu.


Hoşçakal ah jung, umarım seni çok sevececek birini bulursun, benim küçük kardeşim
-Jung Hye-
"hadi seni bir yere götürmek istiyorum " diyerek çekiştirdi beni min ho.


"nereye gidiyoruz" dedim ama cevap vermedi.


tüm yol boyunca aynı soruyu tekrarladım.


"nereye gidiyoruz?"
"min ho nereye gidiyoruz?"
"nereye gidiyoruz min ho?"


ama o inatla cevap vermedi.


en sonunda arabayı dağlık bir tepede durdurdu.
Buraya ne için gelmiş olabilirdik ki.


Arabadan indik, min ho elimden tutup yürümeye başladık.


Merakla buraya niye geldiğimizi anlamaya çalışıyordum.


min
ho durdu ve bir yere bakmaya başladı bende onun baktığı yere baktığımda
şaşkınlıktan olduğum yere çakılmıştım göz yaşlarım akıyordu.


Burası...burası song'un mezarıydı.


min ho elimi bırakıtı, bu hareketi onun yanına git demekti.


Yavaş adımlarla mezara yaklaştım, yanına çömelip toprağa dokundum.


"song.. iyisin değil mi" dedim.


göz yaşlarımın arasından gülmeye çalışıyordum.


"ben gerçekten çok iyiyim benim için endişelenme, min ho emanetler konusunda oldukça iyi."


"evet o konuda üstüme yoktur" dedi min ho arkamdan yaklaşarak.


ayağa kalkıp elinden tuttum.


"ona gözüm gibi bakacağım song, emanetin bende güvende" dedi ve arabaya yürümeye başladık.


"teşekkür ederim min ho." Dedim.


"aslında sana söylemek istediğim bir şey var" dedi


"nedir?" dedim merakla.


"ben
bir süredir bir davayla ilgileniyorum, aslında dört sene önce kapanmış
ama ben yeniden açılması için başvurdum ve kabul edildi." dedi.

"kimin davası" dedim.

"Lee Dong Chae"

Ama bu...bu benim babam.


“Ama bu benim babamın davası min ho?” dedim şaşkınlıkla.


“Biliyorum
aşkım işte bu yüzden yapıyorum zaten, senin istediğinde bu değil
miydi?..Babanın davasını yeniden açmak ve gerçek suçluları bulmak”dedi.


“Ama ben bunun için mezun olmayı bekliyordum.”


“Beklemeye
ne gerek var, ben bir avukatım hye ve sende bir avukatın bilebileceği
her şeyi biliyorsun. Bu davayla ben ilgilenebilirim , bunu beraber
yapabiliriz.”


“Min ho..”


Hızla boynuna atladım.


“Teşekkür
ederim min ho, teşekkür ederim. Babamın yolladığı bir hediye olmalısın.
İyi ki hayatıma girdin min ho.Ben..ben seni çok seviyorum.”


Beni kendinden ayırıp, şaşkın gözlerle bana baktı.


“sen ne dedin?”


“Seni çok seviyorum dedim min ho. Ben seni çok seviyorum”


Sevinçle kucakladı beni.Havaya kaldırıp döndürmeye başladı.


“Hey, ne yapıyorsun..” dedim.


Kendi kendine bağırmaya başladı..

“hye, beni seviyor…hye beni çoook seviyorrr hahaaa”


“Hey aptal seni sevmediğim mi sanıyordun?” dedim.


Beni yere indirerek cevap verdi.


“Sadece bekliyordum hye, beni seveceğin günü bekliyordum ama o günün bu kadar çabuk geleceğinin tahmin edemezdim.”


-Choi Min Ho-


Beklediğim gün gelmişti, hye beni sevdiğini söyledi.


Hayır hye beni Çook sevdiğini söyledi.


O an içimdeki tüm kelebekler uçuşa geçti


Sevinçle onu kucakladığım gibi döndürmeye başladım.Aynı filmlerdeki gibi.


Onu yere indirdiğimde, gözlerine baktım.


Ve hye’nin o anda bana verdiği buseyi hissettim.


Yorumm:(
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:44 pm

Aşk Orucu…!(16.Bölüm“Evlenmeden olmaz sanıyordum” )


Beklediğim gün gelmişti, hye beni sevdiğini söyledi.


Hayır hye beni Çook sevdiğini söyledi.


O an içimdeki tüm kelebekler uçuşa geçti


Sevinçle onu kucakladığım gibi döndürmeye başladım.Aynı filmlerdeki gibi.


Onu yere indirdiğimde, gözlerine baktım.


Ve hye’nin o anda bana verdiği buseyi hissettim.


-16.Bölüm-


-Jung Hye-


Şuan karşımda ki adam için her şeyimi verebilirdim.


Min ho hayatıma girdiğinden beri her şey daha da güzel olmaya başlamıştı.


Onun sayesinde song hakkında her şeyi öğrenmiş onu güzellikle uğurlayabilmiştim.


Onun sayesinde yeniden sevmiştim,yeniden gülüp yaşamaya başlamıştım.


Ve şimdi de onun babamın davasını çözecektik.


Min ho benim için gerçekten bir hediye olmalıydı.


Onu öperken tüm bunları düşündüm,sonra ayırdım dudaklarımı.

"hadi gidelim" dedi gülerek.


Kafamı sallayarak cevap verdim,arabaya bindik.


"Nereye gitmek istersin?" dedi.


"Okula gitmiyor muyuz?"


"Benim bugün dersim yok" dedi.


"Ama benim var, gitmem lazım derslerden geri kalmam" dedim.


"Senin karşında Seul üniversitesi hukuk eğitmeni var ne geri kalmasından bahsediyorsun"


ah doğru ya min ho benim öğretmenimdi.


"Sen bizim öğretmen öğrenci ilişkimizi unutmuş olmalısın öğrenci hye" dedi öğretmen edasıyla.


"Iyy
bana şöyle deme bir tuhaf oluyorum, öğretmenimle kırıştırıyormuşum gibi
geliyor.ıyy" dedim kollarımı sıvazlarken tüylerim diken diken oldu.


Yüzüme doğru yaklaşıp pis pis sırıtarak


"Kırıştırmıyor musun?" dedi.


Kafasına bir şaplak indirdim.


"Yaaa,ne saçmalıyorsun"


"Aish acıdı" dedi kafasını ovalarken.

"Neyse,bugün seni kaçırıyorum aşkım"dedi.


"Nereye kaçıyoruz"dedim gülerek.

"Imm, bende bilmiyorum" dedi.


İkimizde gülmeye başladık.


"O zaman doğu sahiline gitmeye ne dersin" dedim.


"Süper fikir , hem bu akşam kalırız orada olmaz mı?"dedi.


"Kalmak mı?"


"Evet bir günlük tatil, hem buralardan uzaklaşmak ikimize de iyi gelecek."


Aslında haklıydı kısa bir tatil benim içinde iyi olacaktı.


Hem de min ho ile baş başa,kulağa hiçte fena gelmiyor.

Min ho arabayı çalıştırmış eve doğru ilerliyorduk.


Eve geldiğimizde bir kaç eşya aldık kendimize ve yeniden yola koyulduk.


Sahile geldiğimizde güneş batmak üzereydi, min ho hızla arabayı pansiyonun önüne çekti.


Arabadan indik,min ho yanıma gelerek elimi tuttu.


"hadi koş batışı izlemeliyiz" diyerek sahile doğru koşmaya başladı.


Güneşin batışına sadece dakikalar kalmıştı,sahile oturduk.

Başımı min ho'nun omzuna koydum,oda elini omzuma attı.
Bu şekilde izledik batışı.


Güneş batmış hava kararmıştı, bizde min ho ile ayakkabılarımızı çıkararak el ele sahilde yürümeye başladık.


"Annenin nerede olduğunu hiç sormadım.Annen nerede hye?" dedi.

"Japonya da, teyzemin yanına gitti"


"Hmm,ne zaman dönecek peki"


"Bilmiyorum neden?"


"Annen geldiğinde yanında kalamam değil mi?" dedi hayal kırıklığı ile.


"Tabii ki de kalamazsın,annem evde bir erkekle kaldığımı duysa beni keser." dedim.


Dudaklarını büzdü.


"O zaman biz de evleniriz" dedi.


Gözlerim bir anda fal taşı gibi açıldı.

"Nee" dedim.


"Evet evet.Evlenelim hye.Olmaz mı?" dedi.


"Evlenmek mi?" dedim heyecanımı gizlemeye çalışarak.


"Evet evlenmek hye,kendi dünyamızı kurmak yani.Düşünsene sadece sen ve ben,hiç ayrılmadan hı?" dedi cevap bekleyen gözleriyle.


Seslice yutkundum.


"Yaa böyle evlenme teklifi mi olurmuş kabul etmiyorum" dedim ve elini bırakarak önden önden yürümeye başladım.


Koşarak önüme geçti kollarımı açmış gitmemi engelliyordu.


"Tamam haklısın böyle olmadı ama bana söz ver güzel bir şekilde teklif ettiğimde kabul edeceksin" dedi.

"Bunu yapınca düşünürüz" dedim umursamaz görünmeye çalışarak.


"Sana öyle bir teklif yapacağım ki kesinlikle ret edemiceksin" dedi.


Gerçekten ret etme ihtimalimin olduğunu mu düşünüyor bu çocuk, sadece düşüncesi beni kalbimi pır pır etmeye yetmişti.


"Görücez" dedim.


-Choi Min Ho-


Evet hye sana öyle bir teklif yapacağım ki kesinlikle hayır diyemiceksin.


"Pansiyona dönelim mi artık yorgunum" dedi.


"Tamam" dedim.


Kısa bir yürüyüş sonrası pansiyona geldik.


Odaların olduğu kata çıktık.


"Hangi oda" dedi hye.


5015 numaraları kapıya yöneldim.


“Burası” dedim ve kapıyı açtım.


İlk önce hye içeri girdi bende peşinden girdim.


“Sen niye geliyorsun” dedi.


“Nasıl niye geliyorum” dedim.


“Sakın bana tek oda tutum deme” dedi.


“Tabii ki de tek oda tuttum, unuttun mu senin yanından bir dakika bile ayrılmayacağımı söylemiştim.”


“hmm, iyi.”dedi itiraz etmeden.


“Tamam o zaman ben banyoya giriyorum.” Dedim.


Bir anda kolumdan çekti.


“Ni..niye banyoya giriyorsun..Bak min ho sana evlenmeden olmaz demişti.” Dedi ürkekçe.


Haha ne diyor bu kız.


“Aklından neler geçiyor senin, sadece duş alacağım terliyim. Bu terli adamla aynı yatakta yatmak ister misin?” dedim gülerek.


İterek banyoya soktu beni.


“Iyy pislik çabuk yıkan.”dedi.


-Jung Hye-


Ahhh ne rezillik ama, yanlış anladım min ho’yu.

Kesinlikle bir sapık olduğumu falan düşünecek.

Neyse o çıkmadan giyeniyim.


Yanımıza
aldığımız küçük çantadan geceliklerimi çıkarıp yatağın üstüne attım,
sonra üstümdeki tişörtü sıyırdım o anda bir kapı sesi oldu.Ama tişört
kafamdan geçtiği için etrafı göremiyordum.

Balkonunda ki kapının çarpmış olduğunu düşünerek umursamadım.


Kafamı tişörtten kurtardığımda karşımdaki min ho’yu gördüm, gözlerini şaşkınlıkla açmış bana bakıyordu.

Aish kahretsin.


“Yaaa..sen nereye baktığını zannediyorsun” diye bağırdım ellerimle üstümü kapatmaya çalışırken.


Hemen arkasını döndü.


“Üzgünüm giyindiğini bilmiyordum.”dedi.


“Nasıl bu kadar çabuk çıkabildin” dedim geceliğimi giymeye çalışırken.


“Sadece bir duş alıp çıktım” dedi.


“İyi” dedi kendimi hızlıca yatağa atıp yorganı kafama çekerken.
-Choi Min Ho-


Hızlı bir duş alıp çıktım.

Ama çıktığım anda şok oldum hye karşımda üstü çıplak bir şekilde duruyordu, yani çıplak dediysek sutyeniyle.


Olduğum yerde donup kalmıştım, şey..gerçekten çok güzeldi.


Kafasını tişörtten çıkardığında sinirle bağırdı , onun bağırmasıyla kendime geldim ve hemen arkamı döndüm.


Alnımdan soğuk terler akıyordu.


Ah, ne oldu şimdi bana kalbim de hızlandı.


Ah min ho hiç mi kız görmedin sanki, kendine gel.


Yavaşça arkamı döndüğümde hye yatağa yatmış yorganı kafasına kadar çekmiştim.


Çekingen hareketlerle yatağa yattım. Hye’den oldukça uzak duruyordum, yani aslında uzak durmaya çalışıyordum.


Hye yatakta kıpırdandıkça, içim kıpır kıpır oluyordu.


Derin derin nefes al min ho, sakin ol.

Hye bir anda üstündeki tüm yorganı attı.


“Ahhh, çok sıcak.”dedi.


Utancından tüm yorganı kafasına çekmişti ama sıcaktan dayanamadı anlaşılan.

Benimle yatacağını bildiği halde neden sadece kısacık bir şort ve ince askılı bir atlet giymek zorundaydı ki sanki.


“Yaa..hye” dedim bana bakması için.


“Ne var” dedi.


“Git üstünü değiş.” Dedim.


İlk önce üstünü süzdü sonra;

“Niye ki?” dedi.
16 part2


“Şey..bu
üstündekilerde ne böyle hiçbir şey giymeseydin daha iyi olurdu. Hem
güzel bir fiziğinde yok neyi göstermeye çalışıyorsun” dedim heyecanımı
belli etmemeye çalışarak.

“Ne dedin sen” dedi sinirle.


Ahh bir dakika ben ne dedim, resmen saçmalamıştım ona fiziğinin güzel olmadığını söylemiştim, bu gururunu kırmıştı.

Hızlıca kalktı yataktan.
Kendi kafama vurdum, aptal min ho aptal.


Hemen hızlıca kalkıp kolundan tuttum hye’nin.


“Özür dilerim öyle demek istememiştim” dedim.


Yüzüme bakmıyordu, çok incinmişti anlaşılan.


“Bırak” dedi sesinden ağladığını anlamıştım.


“Hye
özür dilerim gerçekten öyle düşündüğüm için demedim, yani ben üzerine
bir şey giymen için abarttım.Şey sen yanımda öyle yatınca, yani işte
anla ben şey…heyecanlandım.”dedim.


Sonunda yüzünü bana doğru döndü.

“Gerçekten mi” dedi.


Yaklaşarak akan gözyaşını sildim.


“Evet, sen gerçekten güzelsin hye.Çok güzelsin” diye fısıldadım.


Bana nemli gözleriyle bakarken yine dayanamadım dudaklarına yaklaştım.Kendini geri çekmiyordu.Ben durdum ve..


“Evlenmeden olmaz sanıyordum” dedim gülerek.


“Benimle evlenmeyi düşünmüyor musun” dedi.


O bu şekilde davetkar konuşurken daha fazla durmam imkansızdı.Onu hızla kendime çekip öptüm.


-Jung Hye-


Sabah min ho’nun kolları arasında uyandım.Buna yaptığıma inanamıyorum,evet ben bunu yapmıştım.


Dün gece kendimi min ho’ya vermiştim, ama buna pişman değilim.


Yavaş hareketlerle uyuyan yüzünü sevdim, kıpırdanıp gözlerini açtı.


“Günaydın” dedi gülerek.


Gözlerimi kaçırarak cevap verdi.


“Günaydın” dedim.


Çünkü utanıyordum.


Alnıma bir buse kondurup kalktı yataktan ve banyoya girdi.Bende onun gitmesinden fırsat bilip hızlıca kalkıp giyindim.


Beş dakika sonra belinde havluyla çıktı.


“Ne çabuk giyindin” dedi.


Bir şey demeden sadece güldü.


“Hemen gidelim mi min ho, ben şey şu dava olayına bir an önce başlamak istiyorum”.dedim.


“Tamam aşkım, giyineyim gidelim” dedi ve giyinmeye başladı.


Min ho’nun hazırlanmasını arabanın yanında bekledim.Sonunda elinde çantalarla gelmişti.


“Kırk saatte hazırlanamadın karı gibisin, kime süsleniyorsun bu kadar” dedim sinirle.


“Sana” dedi gülerek.


Bende güldüm ve arabaya bindik.

-Choi Min Ho-


Dün gece hye ile birlikte olmuştuk, bu hayatımın en güzel gecesiydi.

Çünkü sevdiğim kadın artık tamamıyla benimdi, her şeyiyle.

Hye’yi hayatımın kadınıydı ondan ayrılmayı aklımın ucundan bile geçiremezdim.

En yakın zamanda da evlenme teklifimi etmeyi düşünüyorum, artık hiç ayrılmayacağız hye.


Sabah erkenden kalkıp eve döndük.eve geldiğimiz gibi hye ile dosyaların başına oturduk.


Her şeyi en başından inceliyorduk, polisin raporlarını , adli tıp raporlarını hepsine tek tek baktık.


Ama kesinlikle işe yarar bir şey yoktu.


En az üç saattir bunlarla ilgileniyorduk.


“Bir kahve ister misin” dedi hye.


“Çok iyi olur aşkım” dedim.

Hye mutfağa kahveleri yapmak için gitti.


Bende yorgunlukla koltuğa yayıldım, elimde cesedin fotoğrafları vardı.Sonra dikkatimi bir şey çekti.


“Hye, koş buldum” diye bağırdım.

Telaşla yanıma koştu hye.


“Ne buldun min ho” dedi heyecanla.


“Hye baban sağlak mıydı?Solak mı?”


“Hı?..şey sağlaktı.” Dedi.


“İşte bu hye işte bu..Haha..”


“Neler oluyor min ho bana da söyle.”


“Kurşun
hye, kurşunun çıkış yeri babanın kafasının sağında.Yani eğer baban
sağlaksa ve kendi intihar ettiyse kurşunun çıkışı solda olmalıydı.Yani
baban intihar etmedi hye, öldürüldü.Bunu yeniden mahkemeye sunup
suçluları bulabiliriz” dedim hızlıca.


Hızlıca fotoğrafları aldı elimden inceledi.


“Haklısın min ho, inanamıyorum ama bu nasıl gözden kaçar min ho”dedi.


“Ya da gözden kaçırılmıştır hye.”


“Nasıl yani” dedi.


“Babanı öldüren adamlar işbirliği ile bunu halletmiş olabilirler bu tür insanlar için bu çok basit.”dedim.


“Min ho sen harika bir avukatsın, tıpkı baban gibi” dedi gülümseyerek.


Hye’nin bu sözü ile gözlerim doldu, babam gibi mi?..Bu benim tek istediğim şeydi, babam gibi bir avukat olmak.


“Teşekkür ederim” dedi başımı eğerek kısık bir ses ile.


-Jung Hye-


Min ho kesinlikle çok iyi bir avukattı, onun sayesinde babamın katillerini bulabilecektim.


Teşekkür ederim Min Ho.


Bakın bu sefer gerçekten heyecanlı bir yerde bırakmadım…
Nasıl buldunuz bu bölümü:)Sizce hikaye sıkmaya başladı mı sizin için?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:44 pm

Aşk Orucu…!(17.Bölüm )


Min ho kesinlikle çok iyi bir avukattı, onun sayesinde babamın katillerini bulabilecektim.


Teşekkür ederim Min Ho.


-17.Bölüm-


-Choi Min Ho-


Evet hye'nin babasının intihar etmediğine artık kesinlikle emindik.


Dong Chae beyi kafa tasının sol tarafından silah ile vurmuşlardı ve intihar süsü vermek içinse silahı cesedin eline vermişlerdi.


Ama yaptıkları bir hata vardı silahı sağ eline vermişlerdi oysaki o solundan vurulmuştu.


İyi de böylesine bariz bir ayrıntı nasıl gözden kaçmıştı,ya da benim hye'ye dediğim kaçırttırılmıştı.
Yani belirli bir miktar ile.


Şimdi tek yapmamız gereken dört yıl önce cinayet gününe dönmekti.


Polis raporlarında bay Lee'nin o gün her hangi bir telefon konuşması yapmadığı yazıyordu.


Ama
bir hafta boyunca aynı numaradan çağrı aldığı da rapora not edilmişti
ancak bu da bir işe yaramazdı çünkü Busan şehrinde ki Gwangju
bölgesindeki telefon kulübesinden aranmıştı.


"Hadi hye gidiyoruz" dedim ayaklanarak.


"Nereye?"


"Gwangju bölgesindeki tüm dükkanlara"

"Neden?"


"Hepsinden geçmiş kamere kayıtlarını rica edeceğiz.Elbet telefon kulübesini gösteren bir kayıt buluruz."


"Tamam hadi çıkalım" dedi heyecanla.


Hızla evden çıktık, yarım saatlik bir yolculuktan sonra busandaydık.


“Ayrılıp gezelim hye, çok dükkan var beraber gezmek zaman kaybı olur.”


“Tamam” diyerek ayrıldı yanımdan.


Bende hemen karşımda olan markete girdim.


“Merhaba” dedim selam vererek.


Kasiyerde kısa ve tıknaz kız selam verdi


“hoş geldiniz”


“Müdürünüz ile görüşebiliri miyim?”


Kız anlamamış gözlerle yüzüme baktı.Kartımı çıkarıp gösterdim.


“Ben avukat Choi Min Ho.Müdürün?” dedim.


Sonunda şaşkınlık evresinden çıkıp hareket etmeyi akıl edebildi.


Eliyle yolu göstererek…


“Buradan efendim” dedim.


Gösterdiği yolu takip ettim.Küçük bir odaya getirdi beni.


Odada gençten bir adam vardı.Sanırım müdür bu adamdı.


“Buyurun nasıl yardımcı olabilirim” dedi yardımsever bir ifade ile.


“Merhabalar ben seul’den geliyorum, avukatım. Bir dava süreci için yardımınıza ihtiyacım var” dedim hızlıca.


Yine o bakışlar…Adam anlamamış bir ifade ile baktı sonra;


“Ne gibi bir yardımda bulunabilirim.” Dedi.


“Bana bir eylül 2007 tarihindeki kamera kayıtlarınız gerekiyor dedim.”


“Peki ama neden?” dedi.


“Çünkü dükkanınızın karşısında bir telefon kulübesi var, ve biz …”


Ah her gittiğim yerde bunu açıklamaya kalkarsam bu işin içinden çıkamam.


“Bakın bana o kayıtlar lazım yardımcı olacak mısınız?” dedim sinirle.


“Takip edin beni” dedi.

Sessizce adamı takip ettim.Ardiye olduğunu düşündüğüm bir odaya girdik, adam bir kutu çıkardı.


Tüm kayıtlar orda olmalıydı, sırayla bakıyorduk.2011,2010,2009,2008, heh 2007 temmuz,ağustos..eylül?


“Eylül kayıtlarınız nerede?” dedim.


“Şaşırtıcı bende bilmiyorum” dedi adam.


Nasıl olamaz,Eylülden sonrası vardı ama eylül yoktu.


Cevap vermeden çıktım , marketten.Hye’de koşarak geliyordu.


“Ne oldu neden bu kadar çabuk döndün?” dedi.


“Min ho iki tane dükkana girdim ama çok garip ikisinde de eylül kayıtları kayıp” dedi.


Kahretsin bunu hesaba katmalıydım.Tabii ki’de bunları yapan adam tüm kayıtları toplamış olmalıydı.


“Nasıl bir plan bu böyle” dedim sinirle ayağımı yere vururken.


“Ne yapacağız şimdi” dedi hye.


“Gel benimle” dedim.


Az önce çıktığım markete geri girdim.


Bu sefer müdürün odasını kendim buldum ve girdim.


Adam beni tekrar beklemiyordu bu yüzden şaşırdı.


Gevelemeden direk sordum.


“Dört yıl önce burada ki müdür kimdi?Abiniz mi?Babanız mı?..Kimdi?” dedim.


“Şey, babamdı” dedi genç.


“Peki bizi babana götürüyorsun ufaklık”


Götürümüsün demeye zaman yoktu direk götürmesi için emir verdim, hiç itiraz etmeden tamam dedi.


Evlerinin çok uzak olmadığını söylediği için yürüyorduk, biraz sonra tek katlı bir evin önünde durduk.

Burası evimiz babam evde benim dükkana dönmem gerekiyor diyerek uzaklaştı yanımızdan.


Babasının onu görüp dükkanı bıraktığı için azarlamasını istemiyordu anlaşılan.


Kapının zilini çaldık, yaşlı bir kadın açtı kapıyı.


“Merhaba biz bay..”

Bir an durdum adamın adını sormamıştık ki…


“Şey biz köşedeki marketin sahibi beyefendiyi görmek istiyorduk” dedi hye.


Yaşlı kadın hiç bir şey demeden elleri ile bizi içeriye davet etti.


Salona geçtik, kadın bize burada beklememizi söylemişti.


Biraz
sonra orta yaşlar bir adam geldi salona, ayağa kalkarak selam
verdik.Eliyle oturun işareti yaptı.Kendi de, her zaman oturduğunu
düşündüğüm köşede ki tekli koltuğa yerleşti.


“Beni görmek istemişsiniz, sebebini öğrenebilir miyim?” dedi sakince.


“Biz seul’den geliyoruz, ikimizde avukatız ve bir dava ile ilgileniyoruz aslında dört yıl önce kapanmış bir dava ile.”dedim.


“Benimle ne ilgisi var peki?”dedi adam.


“Bakın bize dört yıl önce eylül ayındaki kamera kayıtlarınız gerekiyor”dedim.


Ama
karşımdaki orta yaşlı adam bir anda huzursuzlanıp yerinde kıpırdanmaya
başladı.Bu durum daha da şüphelenmeme neden oldu. Evet sanırım doğru
adresteydik.


“Yani?” dedi kısaca.


“Ama eylül kayıtlarınız yok, ilginç olan sadece eylül kayıtlarınız yok.Bunun sebebi nedir?” dedim.


İlk salona girdiğinde yüzünde tebessüm olan adam şimdi karşımda sinirden kızarmıştı.


“Bu sizi neden ilgilendirsin” dedi.


“Baştan söylediğim gibi dava için gerekli” dedim.


“Bilmiyorum.” Dedi.


Ahh bu konuşma fazlasıyla uzun sürmüştü, sıkılmıştım.


“Onu para karşılığında birilerine vermiş olabilir misiniz” dedim.


Ama tahmin ettiğim gibi adam bir anda köpürdü.


“Defolun evimden hemen.Siz beni ne ile itham ediyorsunuz hem de kendi evimde bu ne cüret” dedi.


“Bakın efen…”


Konuşmaya devam edecekken, Adam bir anda kalbini tutup kızarmaya başladı.


Yaşlı kadın elinde ilaçlarla hızla geldi.Adam ilacı içtikten sonra yüzü biraz daha iyi oldu.


“Siz hala burada mısınız?” dedi bize bakarak.


Evden çıkarken yaşlı kadına hastalığının ne olduğunu sordum.


“Dört yıl önce bir kalp krizi geçirdi, oldukça ciddi idi.Anju olması gerekiyordu.”


“Olmadı mı” dedi hye.

“Oldu,
önceleri para sıkıntısı yüzünden olamayacaktı ama sonra sorun çözüldü
ve ameliyat oldu.Ama hala sinirlenmemsi gerekiyor, hala kalbi onun için
tehlikeli” dedi yaşlı kadın bıkkın bir ses ile.


Geçmiş olsun diyerek ayrıldık evden.


“Ne yapacağız şimdi?” dedi hye umutsuzca.


“Bu adam kesinlikle para karşılığı sattı kaseti”.


“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun” dedi hye.


“Dört yıl önce ameliyatı için para gerekiyordu ve ona bu şekilde bir fırsat çıktı.Tüm olay bu hye.”

“Hmmm, iyi de adam kesinlikle kabul etmiyor.Nasıl ikna edeceğiz.” Dedi.


İşte bunu bende bilmiyordum.


“Bilmiyorum” dedim.


Ve
eve dönmek için yola koyulduk.Hye yolda uyumuştu.Eve geldiğimizde onu
kucaklayarak yatağına yatırdım.Bense kendime bir kahve alıp bahçeye
çıktım.Düşünüyordum, o adamı nasıl ikna edebilirdim.Kaseti kime
sattığını öğrenmeliydim, ama tabii ilk önce adamın kaseti sattığını bunu
kabul etmesi gerekiyordu.


Neredeyse iki saat
boyunca bahçe de düşündüm ama hiçbir şey gelmiyordu aklıma,yorgun
olduğumu fark ettim.Yatmak için odaya çıktım, hye yatakta yoktu.Banyonun
kapısını tıklattım.


“hye burada mısın?”


Ses gelmiyordu kapıyı açtım, burada değildi.Evin tüm odalarına baktım.
Nerede bu kız.Sakın düşündüğümü yapmasın, hemen ceketimin cebine baktım arabanın anahtarları yoktu.Kahretsin…!

17.Bölüm part2

-Jung Hye-


Uyandığımda
odamdaydım, geri dönmüştük.Ama elimiz boş dönmüştük bu da beni
çıldırtıyordu buna bu kadar yaklaşmışken kaybetmek istemiyorum.


O
adamı ikna etmeliyim bunu ben yapmalıyım o benim babam.Hızlıca aşağıya
indim min ho’nun fortmanto da asılı olan ceketinde arabanın
anahtarlarını aldığım gibi çıktım evden.


Yola çıkalı on beş dakika olmuştu ama min ho hala aramamıştı, sanırım hala yokluğumu fark etmemişti.


Bir
on dakika daha sonra adamın evine varmıştım ve o anda telefonum çalmaya
başladı arayan min ho idi.Meşgulü atıp kapadım telefonumu.


Evin kapısını çaldım saat gece on iki idi.Uyumuş olabilirler miydi?.İkinci çalıştan sonra kapıyı sabah ki kadın açtı.

“Beyefendi ile görüşmem lazım” dedim.


“Görüşmek istemiyor deyip kapıyı yüzüme kapattı.


Kapıyı yumruklarım.


“Lütfen..bu benim için çok önemli”


Ama kapıyı açmadılar.yılmak yoktu benimle görüşene kadar orada bekleyecektim.


Geçip
bahçenin ortasına oturdum yüzüm eve dönüktü.Bir an perde’den adamın
yüzü gözüktü bana bakıp kapadı tekrarda perdeyi.Belki gelir diye
düşünmüştüm ama gelmedi.


Tam bir saattir bahçe de yerde oturuyordum,popom donmuştu artık.Aishh


Tam
artık umudum kalmamıştı ki evin kapısı açıldı ve yaşlı kadın kapı da
göründü, umut ile ayağa kalktım eliyle gel işareti yaptı.


Koşarak eve girdim.Sabah ki gösterdiği salona geçtim, adam beni orada bekliyordu.


Geçip karşısına oturdum.donuk bir ifade ile.


“Sana neden yardım etmeliyim?” dedi.


“Çünkü
bu benim tek amacım, babamın katillerini bulmak.Lütfen bana yardımcı
olun.Ben dört yıldan beri sadece bunun için yaşadım inanın tek istediğim
bu.Lütfen” dedim gözyaşlarıma engel olamayarak.


Cevap vermedi ben devam ettim.


“Dört
yıl önce sevgilim ve arkadaşım kaçtığında hiç konuşmadım bir klinikte
yatıyordum, taburcu olduğum gün babamın ölüsü salonumuz da
yatıyordu.Bize intihar ettiğini söylediler, ama ben bunun doğru
olmadığını biliyordum, babam..babam bizi bırakıp gitmezdi.O bizim hep
mutlu olmamızı isterdi nasıl böyle düşüncesizce kendini öldürebilirdi
ki.O kesinlikle öldürüldü”


Burnumu çekip devam ettim.


“Ama
onu öldüren adamlar şuan dışarı da hayatlarına devam ediyorlar.Peki ya
benim babam..O öldü, onu öldürüp hayatlarına devam etmeleri bu kadar
kolay mı?.”


Dizlerimin üzerine çöküp konuştum


“Yalvarırım
bana yardım edin, onu öldürenlerin cezalarını çekmeleri için bana
yardımcı olun.Babam ancak bu şekilde rahat uyuyabilir”


Hıçkırıklarla ağlıyordum.


Omzumda
bir el hissettim, başımı kaldırdım adam yanıma diz çökmüştü gözleri
doluydu.Sadece kafa salladı.Daha çok ağlamaya başladım.Beni kaldırıp
koltuğa oturttu.


“Eğer ameliyat olmasaydım ölecektim” dedi bir anda.


Soran gözlerle ona baktım.


“Bu
yüzden sattım o kaseti çünkü ölmek istemiyordum, eğer ben ölürsem yaşlı
annem ve oğlum ne yapacaklardı kesinlikle yaşamam gerekiyordu.” Dedi
adam ağlamaklı bir ses ile.


“Ama bunun böyle bir sonuç doğurduğunu nereden bilebilirdim ki.Özür dilerim” dedi elimi tutarak.


Kafamı salladım.


Ah min ho’yu unuttum.Endişelenmiş olmalıydı.Hemen telefonla onu aradım.


Telefonu açtığı gibi bağırmaya başladı.


“Hye
neredesin sen aklını mı kaçırdım, ne kadar korktuğumu biliyor
musun?Kendine bir şey yapacağından, başına bir şey geleceğinden nasıl
korktum.” Dedi sinirle.


Telefonu kulağımdan uzaklaştırarak dinledim konuşmasını.


“Sakin
ol min ho ben iyiyim.Onu ikna ettim min ho.Bana sattığı adamın adını
verdi.Yarın oraya geleceğim, hemen o adamı bulmalıyız.” Dedim.


“Ne demek yarın geleceğim şimdi gelmiyor musun” dedi.


“Bu gece burada kalacağım min ho, bana yatacak yer verdiler” dedim.


“İyi, ama dikkat et odanın kapısını kilitle tamam mı? “ dedi.


“Niye ki?” dedim.


“Yaaa, sabah ki çocuk o evde kalıyor genç biri ve oldukça yakışıklı.” Dedi ezercesine.


“Aishh min ho şimdi kıskançlık yapmanın sırası mı kapat.” Deyip kapadım telefonu suratına.


Şu durumda bile yaptığına bak diyerek güldüm.Daha sonra bana verdikleri odaya geçerek güzel bir uyku çektim.


Sabah uyanır uyanmaz adama ve yaşlı kadına teşekkürlerimi sunarak evden ayrıldım.

Eve döndüğümde min ho hazır bir şekilde beni bekliyordu.


“Adı neymiş adamın” dedi selam bile vermeden.


“Uhm Tae Wong” dedim.

Min ho hemen bilgisayarın başına geçti.Küçük ve hızlı bir araştırmadan sonra eline bir kağıt alarak bir adres not etti.


Hemen yola koyulduk.


Adamın evi on dakikalık bir mesafedeydi.

Ev oldukça harabe bir evdi.Kapıyı tıklattık,Küçük bir kız çocuğu açtı kapıyı.

“Merhaba ufaklık baban evde mi?” dedi min ho.


“İçerde” dedi.

Kızın peşinden içeri geçtik.


İçeri girdiğimizde içkisini içerken televizyona bakıyordu.


“Baba bu ablayla abi seni arıyor” dedi küçük kız.


Adam bize baktı sonra televizyona geri döndü.


“Ne istiyorsunuz “ dedi.

Min ho dire lafa girdi.


“Dört yıl önce Busan şehrinin Gwangju bölgesindeki kamera kayıtlarını toplaman için emir veren adam kim” dedi.


Adam şaşkınca yüzümüze baktı.

“Neden bunu merak ediyorsunuz?”dedi.


“Söyleyecek misin?” dedi min ho.


Adam bir süre düşündü.


“evet size bunu söyleyeceğim” dedi.

Şaşırmıştım nasıl bu kadar çabuk söylüyordu.


“Şaşırmayın
çünkü bende o adamdan nefret ediyorum, yıllarca emrinde çalıştım ama şu
halime bakın o paralar içinde yüzerken ben sefalet çekiyorum.Kahrolsun
pislik” dedi adam nefretle.Daha çok kendi kendine konuşur gibiydi.


Babamın katiline bu kadar yaklaşmam beni heyecanlandırmıştı.


“Peki kim?” dedi min ho.


“Kim Dae Hyun”.

Min ho bir anda elimi tutan elini bıraktı.Şaşırmıştı,

Yüzüne baktım.

“Neden şaşırdın onu tanıyor musun?” dedim.

Yüzüme bakmadan cevap verdi.


“Babam.”


Nasıl bir bölümdü sizce benim pek içime sinmedi ama umarım istediğim gibi ifade edebilmişimdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:45 pm

Aşk Orucu…!(18.Bölüm “HOŞÇA KAL” )


“Kim Dae Hyun”.

Min ho bir anda elimi tutan elini bıraktı.Şaşırmıştı,


Yüzüne baktım.


“Neden şaşırdın onu tanıyor musun?” dedim.


Yüzüme bakmadan cevap verdi.


“Babam.”


-18.Bölüm-


-Jung Hye-


“Baban mı?Ama nasıl olur onun soyadı Kim senin ise Choi?” dedim inanmak istemeyerek.


“Ben öz babamın soyadını kullanıyorum hye.”dedi yine yüzüme bakmadan.


Nasıl yani,şimdi gerçekten de min ho’yu büyüten babası benim babamın katilimiydi?Ama bu nasıl olur, hayır bu doğru olmamalı.


“İyi de baban olduğuna nasıl emin olabiliyorsun ülkede aynı soyadı ve adı kullanan bir çok insan var.”dedim.


Bizim konuşmalarımızı sessizce dinleyen adam konuştu.


“Sen yoksa bizim adamın evlatlık olan çocuğu musun?Hani şu avukat olan.”deyip bir kahkaha patlattı.

İkimizde soran gözlerler adama baktık.Bunda komik olan ne vardı.


“Hey evlat baban hakkında çok iyi şeyler söylerdi haha”


Min ho’nun yüzündeki nefret dalgalarını görebiliyordum.


Sadece “gidelim” dedim.


Ve
çıktık evden.arabaya binip eve geldik, yol boyunca konuşmadık evin
önüne geldiğimizde arabadan indim ama min ho inmeden gazlayıp gitti
hiçbir şey söylemedi.


Ben de sormadım, şu an birbirimizle konuşmaktan kaçınıyor gibiydik.


Nasıl bir kader di bu, babamın katili aşık olduğum adamın babasıydı.Üvey de olsa.


Bunu kabullenemezdim!


-Choi Min Ho-


Aklımdan böyle bir şey asla geçmezdi.


O adamın türlü pislikler yaptığını biliyordum ama bir insan öldürmek bu korkunçtu, ama çok şaşırdığımda söylenemezdi.


Ama böyle olmamalıydı öldürdüğü insan aşık olduğum kadının babası olmak zorunda mıydı?


Ne yapacağım şimdi?


Davaya nasıl devam edecektim?


Kasetleri bulmak için kendi evime mi girecektim ajan gibi?


İçimden
o adama lanet yağdırırken eve geldim.Hızla babamın çalışma odasına
yürüdüm kapıya geldiğim de içeriden gelen sesleri duydum ve durakladım
onları dinledim.


“Efendim busan’daki dükkandan haber geldi.Küçük bey dükkanlara gidip eylül kayıtlarını istemiş”


“Korktuğum başıma geldi yani.Kasetleri kasadan çıkarıp imha edin hemen” dedi babam.


Hızla kapıyı açıp içeri girdim.


“Siz neyden bahsediyorsunuz?”


“Min ho” dedi babam beni beklemediği belli olan bakışlarıyla.


“Sana neyden bahsettiğini sordum ne kaseti bu?”


Babam içerideki diğer adama göz işaretiyle çıkmasını söyledi.


“Neden bu işe karışıyorsun” dedi.


“Sen ne yaptın” dedim gözümden düşen damla ile.


“Min Ho karışma”


“Baba..lütfen yapmadım de, sevdiğin kadının babasını ben öldürmedim de yalvarırım” dedim gözyaşlarım daha çok akarken.


“Onunla
birlikte olmamalıydın , başından beri engellemek için fırsat kolladım
ama kıza öyle bir yapışmıştın ki ayırmak imkansızdı.”


Ne yapmalıydım şimdi, kesinlikle kafam durmuştu hiçbir şey düşünemiyordum.


“Ne
yapacaksın yani bir kız için seni büyüten babanı mı satacaksın
hee…beni..beni ele mi vereceksin babanı hapse mi attıracaksın”dedi
sinirle.


Cevap veremedim çünkü bende ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.


“Üzgünüm” dedim.


“Bu da ne demek oluyor” dedi arkadan bir ses.


Dönüp baktığımda karşımda annem vardı.


“Min ho baban neyden bahsediyor, babanı hapse mi attırıyorsun” dedi donuk bir ifade ile.


“Anne öyle değ..” sözümü bitiremeden yanağımda bir sızı hissettim.


İlk
defa, annem bana ilk defa vurmuştu.on sekiz yıldan beri ilk
defa.Küçükken yaramazlık yaptığımda hatta onun çok değerli Çin vazosunu
kırdığımda bile bana bir kez olsun vurmamıştı.


Ama bu tokat yüzümü değil kalbimi gururumu acıtmıştı.


“Bu
mu emeklerimizin karşılığı?Bize bunu nasıl yaparsın..Seni kendi öz
evladım gibi sevdim büyüttüm sen şimdi bizi arkamızdan mı
bıçaklıyorsun.Sana ekmek veren elimi ısırıyorsun?”dedi ağlayarak.


Hiç bir şey diyemedim.Diyemezdim de.


Annem
haklıydı, o babamdan farklıydı.Beni abimden ayırmadan sevdi büyüttü,
bir gün olsun istediğimi geri çevirmedi.Bu hayatta uğruna ölebileceğim
ikinci insandı o.Birincisi öz babamdı.


Şimdi..şimdi anneme bunu nasıl yapardım hayat arkadaşını, kocasını, babamı nasıl hapise attırırdım.


Babam değil bunu annem hak etmiyordu.Onun için bunu yapamazdım.


Beni affet hye.
Tanrım yalvarırım bana yardım et.!

-Jung Hye-


Tüm gün geceye kadar düşündüm, bunu kabullenmek istemiyordum.


Eğer
gerçekten bunu yapan min ho’nun babası ise ne olacaktı.Min ho kendi
babasını hapise attırmış olacaktı bunu kaldırabilir miydi?Ve bu benim
yüzümden olacaktı.


Belki de vazgeçerdi, ama yapmaz değil mi? Min ho beni yarı yolda bırakmazdı..


Odamda oturmuş düşünürken aşağıdan ses geldi min ho’nun gelmiş olduğunu aşağıya indim.


Min ho sarhoş olmuş bir şekilde sendeleye sendeleye salona yürüyordu.


“Min ho” dedim.


Zorla da olsa bana döndü.


“Hye”


“neden içtin”


“Sana söylemek istediğim bir şey var”


“Nedir?”


“Hye…Ben.. ben özür dilerim.Ama bunu yapamayacağım”


“Nas..ıl yani?


Karşımda ağlamaya başladı.Onu ilk defa böyle görüyordum.


“Yapamam hye anla beni.Kendi babamı nasıl hapise attırırım, sonra annemin yüzüne nasıl bakarım ben”


Dayanamadım yüzüne bir tokat indirdim.Bunu niye yaptığımı bende bilmiyordum ama kendime engel olamadım.


“Defol buradan” dedim bağırarak.


“Özür dilerim” deyip çıktı evden.


Masanın üzerinde olan vazoyu alıp kapıya fırlattım, deli gibi ağlıyordum.
Kahretsin…neden
ben?Niye hep ben olmak zorundayım?Neden her seferinde sevdiklerini
kaybeden ben olmak zorundayım..Tanrım buna katlanamıyorum artık al
canımı...


-Choi Min Ho-


Arabayı sahile çektim bağırarak deli gibi ağlıyordum.


“Aaaaaaaaaaaaahhhhhhh….kahretsin..Nefret ediyorum, dünyadan ,insanlardan her şeyden nefret ediyorum.”


Sahilde
biraz daha durup eve gittim odama çıkarken, babamın odasının önünden
geçiyordum kapısı açıktı ve masasının üzerinde bir siyah poşet dikkatimi
çekti.


Etrafı kolaçan ederek içeriye girdim.Dikkatle poşeti açtığımda şok oldum.


Poşetin içinde en az on tane kaset vardı.Delil bunlardan biri olmalıydı.


-Kim Dae Hyun-


Adamlarıma kasetleri bana getirmelerini istedim onları kendi ellerimle imha edecektim.


İlk
önce tüm kasetleri saydım on tane olmalıydı, hepsinin orada olduğuna
emin olduktan sonra hepsini tek tek kendi ellerimle yok ettim.


Dava
yeniden açıldığı için, yarın mahkeme vardı.Yine de emin olmak
istiyorum.Yarın oraya gideceğim.Min ho’nun ne yapacağını görmek
istiyorum.


-Choi Min Ho-


Sabah uyandığım gibi hemen adliyeye gittim, mahkeme erken saatteydi.Ama ne yapacağımı hala bilmiyordum.


Mahkeme salonuna geçmek için koridordan yürürken hye ile karşılaştım.


Yüzüme nefret ile baktı, işte bu dayanılmaz bir acıydı.


Sevdiğim kadının benden nefret etmesi.


İkimizde birbirimize bakmadan salona geçtik.


Babam da oradaydı.

18.Bölüm part2

-Jung Hye-


Mahkeme bugündü.Benim avukatım min ho idi.


Ama o hiçbir şey söylemeyecekti, bir delilin olduğundan söz bile etmeyecek.Babasının adını kesinlikle vermeyecek.

Ama
ben, ben verebilirdim yine de elime bir şey geçmezdi hiçbir kanıt
olmadığı sürece bu dava sürecini uzatmaktan başka hiçbir şeye yaramazdı.


Oraya gittiğimde min ho’yla koridorda karşılaştık.İçimde engel olamadığım bir kızgınlık vardı ona karşı.


Salona geçtik ve mahkeme başladı.


Mahkeme sadece on dakika sürmüştü çünkü dava kapanmak üzereydi elimizde delil yoktu.


Hakim son kez konuştu.


“Karar verilmiştir.Lee Dong Chae adlı kişinin ölümü üzerine yeterli delil olmamasından dolayı davanın düşmesine…”


Hakim
bunları söylerken gözyaşlarıma engel olamıyordum.Tüm umutlarım bitmişti
artık kesinlikle babamın katiline cezasını veremeyecektim, hem de ona
bu kadar yakınken.


Artık hakim son kelimelerini söylerken bir anda min ho konuşmaya başladı.


“Bir dakika,delil…delil var”


-Choi Min Ho-


Ne
yapmalıydım bilemiyorum?Öyle bir çıkmazdaydım ki, bir tarafta her ne
kadar sevmesem de beni büyüten babam ve çok değerli annem , diğer
tarafta ise hayatımın kadını vardı.


Hakim son sözlerini söylerken, hye’ye baktım.Ağlıyordu yüzünde ki ifade çok acı çektiğini belli ediyordu.


Bunu ona yapamazdım.ben onun üzülmesine dayanamam buna izin veremem.Song’a onu üzmeyeceğime dair söz vermiştim.


Hakim lafını bitirmeden söze atıldım ve delili mahkemeye sundum.


Hye çok şaşırmıştı.Hakim de öyle.Delili incelemek üzere oturuma on dakika ara verilmişti.


Babam yanıma geldi.


“Hakime verdiğin kaset neydi” dedi telaşla.


“Delil” dedim.


“Bu imkansız çünkü, çünkü onları kendi ellerimle yaktımmm”


“Bir tanesi hariç” dedim.


“ama onları saymıştım”


“Biliyorum bunun için oraya başka boş bir kaset koydum” dedim.


Babam bir şey söyleyemeden hakim salona geri döndü, oturum yeniden başladı.


-Jung Hye-


Şaşkındım min ho son anda mahkemeye bir delil sundu.Bu gerçek miydi?


Yani babasını gerçekten ele mi veriyordu.


Yanına gidip sormaya cesaretim yoktu,uzakta kaldım.


Mahkeme yeniden başlamıştı ve sonucu göz yaşlarımla dinledim.Bunlar sevinç gözyaşlarımıydı bilemiyorum.


Ama sonunda babamın katili hak ettiği yerde olacaktı.


Hakim delili incelemişti ve kim dae hyun’u tutuklu yargılamıştı.


Min Ho’nun yüzüne bakamıyordum bile.


Sadece hemen oradan uzaklaşmak istiyordum hızla çıktım binadan.


-Choi Min Ho-


Olması gerektiği gibi mahkeme babamı tutuklu yargılamıştı.Babamın elleri kelepçelenirken göz yaşlarıma hakim olamadım.


Her ne olursa olsun, nasıl bir insan olursa olsun, bana nasıl davranırsa davransın o beni büyüten babamdı.


Şuan onun elleri kelepçeleniyordu ve bunu ben yapmıştım.


Annem koşarak geldi, babamın yanına gidip sarıldı ağlıyordu.


Benim kafam ise yerdeydi onlara bakmaya cesaretim yoktu.

Babamı götürürlerken annem yanıma gelerek göğsümü yumruklayarak ağlamaya başladı.


“Hain evlat,hain.Bunu bize nasıl yaparsın”


Anne yalvarırım yapma..Bu benim için o kadar zor ki anlatamam.Kendimden nefret ediyorum.

Annemim bana vuran ellerini tuttum ve ona sarıldım.Hıçkırıklarla ağlıyordu bende ona eşik ediyordum.


“Özür dilerim,özür dilerim.anne çok özür dilerim.”


Ona söylediğim tek şey buydu.


Annemi şoför ile eve yolladıktan sonra bende çıktım binadan.


Arabama doğru giderken bahçe de bankta oturan hye’yi gördüm.

İlk başta yanına gitmekte tereddüt ettim ama yinede gittim.


Yanına gittiğimde oturduğu yerden kalktı.


“Neden yaptın, kararını ne değiştirdi?” dedi.


Cevap veremedim.


“Hye özür dilerim” dedim sadece.


“Babanı ele verdin”dedi.


“Ben sadece görevimi yaptım hye, bu benim işim” dedim donuk bir ifade ile.


“Sebebi bumu yani?” dedi hayal kırıklığı ile.


Diyemezdim
ki, bunu senin için yaptım diyemezdim eğer dersem yeniden yanında
kalmak isteyecektim,sana sıkıca tutunup bırakmak istemeyecektim.Ama
yapamazdım artık.


“Buraya kadarmış değil mi?” dedi.


“üzgünüm”dedim.


Üzgünüm hye, sana her baktığımda içimdeki vicdan azabı ile kavrulacağım,artık yanında kalamam.


-Jung Hye-


“Üzgünüm” dedi.


Bu evet anlamına geliyordu, buraya kadardı.


Artık yan yana olamayız min ho.Birbirimize her baktığımızda acı çekecektik ikimizde.


“O zaman” dedim.


“HOŞÇA KAL” dedi.


Ve arkasını dönüp gitti…!


Bu bölümü Final yapacaktım ama kötü bir final olmasın dedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:45 pm

Aşk Orucu…!(19.bölüm “Hye”)


Artık yan yana olamayız min ho.Birbirimize her baktığımızda ikimizde acı çekeceğiz.


“O zaman” dedim.


“HOŞÇA KAL” dedi.


Ve arkasını dönüp gitti…!


-19.Bölüm-


-Jung Hye-


Onu en son o gün gördüm.Mahkeme gününün üstünden tam bir ay geçti.


Min ho’yu bir kez olsun görmedim.Okulda ki görevinden ayrılmış oluğunu duydum,onun yerine başka bir öğretmen gelmişti.


Sadece bir ay geçti ama bana sanki yıllar geçmiş gibi geliyordu.Onu görmeden geçirdiğim bir saat bile bir asır gibi geliyordu.


Şimdi ne yaptığı hakkında en ufak bir bilgim yok,iyi mi,sağlıklı mı,mutlu mu?


Çünkü ben ne iyiyim ne de mutluyum.


Onu
çok sevdiğimi benim için çok değerli olduğunu biliyordum ama ona yaşama
sebebim olarak bakmamıştım,oysa ki öyleymiş ben min ho olmadan
yaşayamıyorum.


Her gün okula gidip geliyorum tek yaptığım bu,onun dışında evden dışarıya adım bile atmıyorum.


Bugün ise cumartesi okul yok yani evden çıkmayacağım.


Günün yarısını odamda yatarak geçirdikten sonra acıktığımı hissettim,aşağıya mutfağa inerken kapı çaldı.


Bu çok garip bir aydır ilk defa zilin çaldığını duyuyordum.


Gidip kapıyı açtım.Karşımda orta yaşlarda şık giyinmiş bir kadın vardı.


“Kimi aramıştınız?” dedim.


“Jung Hye sen misin kızım” dedi kadın.


“Evet benim.” Dedim şaşırarak ne sebeple beni arıyor olabilirdi ki.


“İçeriye gelebilir miyim?”


“Ah tabi”


Birlikte salona geçtik ona ikram ettiğim kahvesinden bir yudum alıp evi göz ucuyla inceledikten sonra konuşmaya başladı.


“Tek mi yaşıyorsun?”


“Hayır annem ile birlikte yaşıyoruz ama şuanlık tekim”


“Anlıyorum”


Bir şeyler söylemesini bekliyordum,kimdi beni neden arıyordu?


“Min ho nerede kalıyordu?” dedi.


Şaşırmıştım min ho mu?Onun bir zamanla burada kaldığını nereden biliyordu ki?Hem neden bunu soruyordu?


“Anlayamadım,bunu nereden biliyorsunuz?”


“Doğruya ilk önce kendimi tanıtmalıydım” dedi kadın hafifçe gülerek.


O
an fark ettim güzel bir yüzü vardı,yaşından daha genç gösteriyordu
aslında kaç yaşında olduğunu bilmiyordum ama kesinlikle genç
gösteriyordu.


“Ben Min Ho’nun annesiyim” dedi.


Niye bilmiyorum ama bir anda heyecanlandım,elim ayağıma dolandı.Min ho’nun annesi neden evime gelmişti.


“Buraya gelme sebebiniz nedir?” dedi.


“Min ho için geldim” dedi.


“Min ho için mi?”


“Min ho iyi değil hye” dedi kadın üzüntüyle.


“Neyi var,nasıl iyi değil hastamı yoksa?Nesi var?” dedim telaşla.


Kadın beni sakinleştirmek için eliyle dur işareti yaptı.


“Hayır hasta değil hye,benim oğlum sadece aşık.”


“Hı?”


“O günden sonra min ho ölü gibi yaşamaya başladı hye,kendi oğlumu tanıyamaz oldum.Sürekli tüm olanlar yüzünden kendini suçluyor.
Aslında
başlar da bende onu suçluyordum kocamı hapse attırmıştı ama bunların
hepsi acım yüzünden düşündüklerimdi zaman geçtikçe bende anladım bu min
ho’nun suçu değil,ne senin babanın ölmesi nede bunu yapanın babası
olması hiç biri min ho’nun suçu değil.
Bu kader hye sadece kader.” Dedi kadın bilgin bir eda ile.


“Buraya
geldim çünkü oğlumun gözümün önünde acı çekmesine dayanamıyorum onun
sana ihtiyacı var hye ve eminim ki seninde ona ihtiyacın var.”


“Ben..ben onun suçu olmadığını biliyorum ama yaşadıklarımız kolay değil birbirimize bakacak cesaretimiz yok bu yüzden lüt…”


“Min ho gidiyor” dedi kadın sözümü tamamlamama izin vermeden.


Soran gözlerle baktım ona.


“Amerika’ya
gidiyor bu ülkede,bu şehirde daha fazla kalamayacağını söylüyor çünkü
bu ülkede sen varsın hye,o her gün sana gelmemek için büyük mücadele
veriyor bunu kendi gözlerimle görüyorum.
Eğer gelirse sana daha fazla zarar vermekten seni daha fazla üzmekten korkuyor.”


Hiçbir
şey diyemedim,çünkü bende korkuyordum ama ben onun tarafından
üzülmekten veya zarar görmekten korkmuyordum bende onu üzmekten
korkuyordum.


Çünkü her bana baktığında vicdan azabı çekip üzülmesinden korkuyorum.


“Yarın saat ikide gidiyor hye sadece bunları söylemek istedim” diyerek ayağa kalktı min ho’nun annesi.


Yanıma yaklaşarak omzumu sıvazlayarak bana rahatlatıcı bir tebessüm sunup çıktı evden.


-Choi Min Ho-


Onsuz yaşayamayacağımı biliyordum, yine de katlanırım sanıyordum.


Ama
katlanamıyorum ben hye’siz olmaya katlanamıyorum her gün defalarca
ayaklanıp ona gitmek istiyorum ve her defasında vazgeçiyorum.


İşte bu yüzden birazdan kalkacak olan uçakla Amerika’ya gidiyorum her gün ona koşmaya çalışmamak için.


Ne zaman dönerim ya da döner miyim bilmiyorum.


Yapılan son çağrı ile uçağın giriş kapısına ilerledim son kez dönüp baktım arkama.


Hoşçakal hye Seni Seviyorum…!
-Jung Hye-


Uçağın kalkmasına yarım saat var,min ho yarım saat sonra gidiyor.


Gidip onu durdurmak,gitme ben sensiz yapamıyorum demek için büyük bir istek var içimde.


Ne yapmalıyım?


Eğer gitme dersem kalır mı?Kalsa bile biz yeniden başlayabilir miyiz ki?


Bunların cevabını ondan almalıyım evet,onu durdurmalıyım yoksa bir daha onu görmem için bir şansım olmayacak.


Hızla dışarıya çıkıp gördüğüm ilk taksiyi çevirdim hızla havalimanına ilerledik.


Ama
uçağın kalkmasına sadece beş dakika kalmıştı ve trafik vardı parayı
verip indim taksiden ve koşmaya başladım.Ona yetişmeliyim.


Havalimanın kapısından girdiğimde Amerika uçağı için yapılan son çağrıyı duyum hılz uçağın giriş kapısına koştum.


Ama
onu göremedim önümde beni engellemeye çalışan görevlilerden bakmaya
çalışırken min ho’yu arkasından gördüm gidiyordu,var gücümle ona
seslendim.


“Min Hoooo”


Duymadı bir kere daha bağırdım.


“Min Hooo”


Yine duymadı ve kapıdan çıktı.


Gitmişti ona yetişemedim,o gitti.


Bir daha asla min ho’yu göremeyecektim.Artık onunla aynı şehirde değildik,aynı güne uyanmayacaktık.


Hoşça kal min ho Seni Seviyorum..!

19 part2

-2 Yıl Sonra-


-Jung Hye-


Kore’den ayrılalı bugün tam iki yıl oldu.


Evet min ho’dan bir gün sonra bende Kore’den ayrılıp Japonya’ya annemin yanına geldim.
Bir yıldır buradayız , min ho’dan en ufak bir haber almadım.Zaten nereden alacaktım ki değil mi?


Bugün,
birazdan annemle birlikte Kore’ye iniş yapacağız. Ben kalmak istiyordum
ama annem dönmek için ısrarcıydı 2 yıldan daha uzun bir süredir
Japonya’da.


Oraya dönmek istemiyordum çünkü
korkuyorum evdeki hatıralarla acı çekmekten korkuyorum onu her gün daha
fazla özlemekten korkuyorum.


Uçak sonunda Kore’ye iniş yaptı ve uçaktan indik.


İndiğim anda garip bir his kapladı yüreğimi sanki ona kavuşmuş gibi hissettim.


Ama aslında o buralardan çok uzaktaydı.


-Choi Min Ho-


Bugünle birlikte onu görmeyeli tam iki yıl oldu.


Amerika’ya gittikten tam bir gün sonra geri döndüm.


Evet
Amerika maceram çok kısa sürmüştü,havalimanı’ndan çıkmadım bile uçaktan
indiğimde büyük bir pişmanlık hissettim bavullarımı alma gereği bile
duymadan tekrar’da Kore’ye dönen uçağa bilet aldım.


Kore’ye iniş yaptığımda hemen bir taksi’ye atlayıp hye’nin evine gittim.Kapıyı uzun uzun çaldım ama kimse açmadı.


Evde
olmadığını düşünmüştüm beklide benim geldiğimi ve kapıyı açmıyor
demiştim ama yan bahçeden yaşlı bir kadın, ben gelmeden bir saat önce
hye’nin bavullarıyla evden çıktığını söyledi.Nereye gittiğini
bilmiyordu.


Ama sonuç olarak hye gitmişti ona gelmek için geç kalmıştım.


O
günden beri aksatmadan her gün gidiyorum evine belki bugün gelir
diye,ama tam iki yıldır hiç gelmedi.Bende artık iki günde bir gidiyordum
her gittiğimde yan tarafta ki yaşlı kadın söyleniyordu.Boş yere
geliyormuşum,takıntılı bir deli olduğumu düşünmeye başlamıştı.


Hye
yoktu ama bahçede ki güller hala duruyordu her gittiğimde onları
suluyordum solmalarına izin veremezdim hye döndüğünde onları solmuş
görürse üzülür.


Bugün sabah yeniden gittim evine,yine yoktu çiçekleri sulayıp geri döndüm.


Eğer hye dönerse ona anlatacak o kadar çok şeyim vardı ki.Kore’ye döndükten bir hafta sonra çok şey değişti.


Babam hapisten çıktı.Nasıl mı?


Yatalak
olan amcam beni aradı ve onu ziyaret etmemi istedi.Onu ziyaret ettiğim
de her şey açıklığa kavuştu,Hye’nin babasının öldürülmesi için emri
babam değil amcam vermişti ama suçu babam üstlenmişti.


Çünkü abisi geçen sene yatalak olmuştu.Hem de o cinayetten bir gün sonra.Buna da adalet diyorlar sanırım.


Bana her şeyi itiraf ettikten sonra polislere de itiraf etti her şeyi ve babam hapisten sadece bir hafta sonra çıktı.


Ama çıktığın da girerken haline nazaran daha iyi gözüküyordu hehe…


Sadece
bir hafta da çok şey öğrendiğini söyleyip duruyor bir senedir sürekli
bana onu oraya gönderdiğim için teşekkür edip duruyor.


Vicdan
azabı çekmemem için mi bunu söylüyordu bilemiyorum ama şundan
kesinlikle eminim babam eskisi gibi değildi.Bana karşı,insanlara karşı
daha iyiydi.Sanırım hapis ona gerçekten de yaramıştı.


-Jung Hye-


Sonunda evimize varmıştık taksiden inip bavullarımızı aldık ve bahçeye girdik.


Girdiğimiz
anda ikimizde şaşırmıştık çünkü bahçe kesinlikle bıraktığım gibiydi.Tüm
güller daha çok açmış bahçe daha güzel olmuştu oysa biz çok
solacaklarını düşünmüştük.


“Buraya kim bakmış böyle?” dedi annem.

“Bilmiyorum” dedim.


“Yanda ki teyze sulamış olmalı” dedi annem.


Evet sanırım yandaki yaşlı teyze yapmıştı.


Eve
girdiğimizde her yer tozluydu,hemen annemle işe koyulduk ve evi baştan
aşağıya temizledik ama cıvkımız da çıkmıştı.Hem acıkmıştık ta ama evde
doğal olarak hiçbir şey yoktu.


“ah kim şimdi markete gidip bize ramen alacak canım da bir çekti ki” dedi annem imalayla.


Bu bana bir sahneyi hatırlatmıştı.


-Geriye bakış-


“Acıktım yemek yemeye geldim.”


“Buranın lokantaya benzer bir hali mi var, zaten evde yiyecek bir şey yok..hadi git.”


“Merak etmek yiyeceklerimi yanımda getirdim” dedi ve elindeki poşetleri salladı..


Poşetlerde bir sürü ramen vardı..ımm şimdi onları yemek ne kadar da güzel olurdu zaten açım.


-Geriye Bakış Bitti-


Yüzümde bir tebessüm kalmıştı.


“ne sırıtıyorsun öyle” dedi annem


“hı?..hee yok bir şey ben gider alırım sen dinlen” deyip çıktım evden.


Marketin olduğunu caddeye girdim,cadde çok kalabalıktı.Bir oyuncakçı dükkanının açılışı varmış.


İnsanların arasından geçerken arkamdan biri bana seslendi.


“Hye”


Bu ses,bir anda olduğum yere çakılmıştım.Korkarak arkamı döndüm.


Evet bu..bu sesin sahibi min ho’ydu bana sesleniyordu.


Bana sesleniyordu ama neden bana bakmıyordu.

Başka bir yere bakıyordu,gözlerini takip ederek baktığı yere baktım.


Küçük bir kız kollarını açmış min ho’ya koşuyordu.


Min ho’da yere çömelerek kollarını açtı.


Küçük kız hızla boynuna atladı min ho’nun.


“Baba hadi şu bebekten’de al bana..lütfen”


“Ama hye daha yeni bir bebek aldık sana”dedi min ho kucağındaki küçük kızın yanağını sıkarak.


Bir anda tüm vücudumdan kanların çekildiğini hissetmiştim.


Kız min ho’ya baba demişti…

Yorummmmm:(Sad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:45 pm

20. Bölüm

Küçük kız hızla boynuna atladı min ho’nun.


“Baba hadi şu bebekten’de al bana..lütfen”


“Ama hye daha yeni bir bebek aldık sana”dedi min ho kucağındaki küçük kızın yanağını sıkarak.


Bir anda tüm vücudumdan kanların çekildiğini hissetmiştim.


Kız min ho’ya baba demişti…


-20.Bölüm-


Yanlış duymamıştım değil mi,küçük kız gerçekten de min ho'ya baba demişti.


Demek ki evlenmişti ben her gün onun özlemiyle yanarken o evlenmiş bir çocuğu bile olmuştu.
Ama neden adı hye'ydi?


Min ho kızı kucağından indirip elini tuttu,bana doğru yürümeye başladılar bense olduğum yerden kıpırdayamıyordum bile.


İki adım attıktan sonra min ho karşıların da dikilmiş olan beni gördü.
Göz göze geldik.

Gözleri...gözlerini özlemiştim büyük,siyah ve sıcak bakışları vardı.


Beni görünce şaşırdı ve yürümeyi bırakıp olduğu yerde durdu,aramızda beş adımlık mesafe vardı.


Şimdi ikimizin de gözleri birbirine özlem ile bakıyordu.
O anda sadece ikimiz vardık sanki etraftaki herkes donmuştu bir anda,zaman durmuştu belki de.

Keşke zaman gerçekten dursa ve ben şuan ki gibi hep onun gözlerin de olsam.


Bir süre bir şey demeden sadece bakıştık çünkü ikimiz de şaşkındık.

Sanki biraz zorlanırcasına konuştu.

"Hye"


evet bu sefer bana sesleniyordu bana bakıyordu,onun sesinden ismimi duymayalı o kadar olmuştu ki bunu bile özlemiştim.

Gözlerime bakıp ismimi söylemesi,küçük bir çocuğun şeker yerken ki duyduğu haz kadar tatlı ve güzeldi.


Daha içimde hissetmek istercesine kapadım gözlerimi.

İkinci seslenişinde açtım yavaşça.


"Hye" bunu derin bir nefes alarak söylemişti.


Yanında ki ufak kız ise min ho'ya şaşkınlıkla bakıyordu.


"Baba" dedi.

Belki de oda benim biraz önce sandığım gibi babasının ona seslendiğini sanıyordu.

Ama min ho ufak kızla ilgilenmeden tekrar gözlerime bakarak konuştu.


"Uzun zaman oldu,nasılsın?" dedi özlem dolu gözleriyle.

Cevap veremedim,yeniden küçük kıza kaydı gözlerim.


Güzel bir yüzü,beline kadar inen kahve dalgalı saçları,güzel büyük gözleri vardı.
Belki de annesine benziyordu.


Min ho bakışlarımın küçük kızda olduğunu anlamış olacak ki.


"Bu küçük hanım hye" dedi.

Kızını bana tanıtarak.

Yine cevap vermedim.Tekrardan min ho konuştu gülüyordu bu sefer.

Niye güldüğünü anlayamadım.

"Yeğenim,abimin kızı." dedi.


Şimdi anlamıştım yanlış anladığımı anladığı için gülüyordu.

İçime bir anda gelen neşe ile bende gülmeye başladım.

"İkimize de baba diyor" dedi tekrardan.

Sadece tebessüm ettim.

"Hye uzun zaman oldu,oturup konuşabilir miyiz biraz" dedi.


"Olur" dedim evde açlıktan ramen bekleyen annemi düşünmeden.


Yakınlarda ki bir cafe'ye oturduk.

"İyi misin?" dedi.

"Evet" dedim.

Sanki yeni sevgilisi olan kızın ilk randevu da ki heyecanı vardı içimde.

"sen nasılsın?"

"iyiyim" dedi.


"a.amerikadan ne zaman döndün?"


"amerikadan mı?oraya gittiğimi biliyor muydun" dedi şaşkınca.


"Evet"


"Aslında hemen geri döndüm bir gün sonra"


gözlerim bir anda şaşkınlıkla açıldı nasıl yani gittiği gibi dönmüş müydü?O döndü ve ben gittim öyle mi?


"Aslında uçaktan iner inmez sana geldim hye ama gitmiştin" dedi üzgünce.

"Aslında o gün sana arkandan seslendim min ho ama beni duymadın"dedim.

Onunda gözleri benimki gibi şaşkınlıkla açıldı.

"Sen...sen beni durdurmak için geldin mi hye?"


"geldim min ho ama yetişemedim"

güldü,sevinmişti belliydi.

"Hye sana anlatmam gereken bir şey var" dedi.


Min ho anlatmaya başladı o anlattıkça sanki içimdeki sevinç çığ gibi büyüyordu.

"Sonuç olarak babam suçsuz hye." dedi.

Güldüm.

"Çok sevindim min ho.Senin adına" dedim.


Gözlerime daha derinden baktı.

"sadece benim adıma mı hye?" dedi.


Cevabımı veremeden küçük kız lafa atladı.


"Baba gidelim artık çok sıkıldım"


Min ho bana baktı.Kafa salladım.


"Bana numaranı ver hye ve akşam sekizde sahilde ol" dedi hızlıca.


Öylece yüzüne bakarken hızla masanın üzerindeki telefonumu alıp kendi telefonunu çaldırıp hızla gitti.


Bense şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra dükkandan çıktım,marketten ramenleri alıp eve gittim.

Girdiğim gibi kafama bir terlik yedim.


"Nerede kaldın sen he...açlıktan öldüm burada" diye bağırdı annem.


Elimdeki poşeti anneme fırlatıp merdivenlere yöneldim.

"Sen yemiyor musun?"


"Hayır" diyerek girdim odama.


İçimde durduramadığım bir heyecan ve sevinç vardı.

Bir saat sonra tekrar min ho'yu görecektim çünkü.


-Choi Min Ho-


Büyük bir sevinçle eve girdim,salondan çıkan annemi kucaklayıp öptüm kollarımdan kurtulup popoma bir şaplak indirdi.


"Seni koca çocuk nerede kaldın bakim"


"Anne hye geldi.Hye geldi" deyip annemi tekrar kucaklayarak havada döndürdüm.

Oda sevinmişti gülüyordu.

"İndir beni deli aşık"


annemi indirdiğim gibi odama hazırlanmak için koştum,tüm hazırlıkları yapmam için sadece bir saatim vardı.


Hye geri dönmüştü ve ben bir saat sonra onun yanında olacaktım.


Kendimi
yeniden doğmuş gibi hissediyorum,sanki iki yıl boyunca nefessiz kalmış
ama bugün tekrardan nefes almaya başlamış gibiyim.


Meğer
hye o gün beni durdurmak için gelmiş ama yetişememiş benim geldiğim gün
ise o gitmiş.Ama artık bunların bir önemi yok,çünkü o geri dönmüştü.

20 part2


İki yıl ayrı kalmıştık ama şuan içimde en ufak bir acı kırıntısı bile kalmamıştı

Belki de bu ayrılık bizim için iyi olmuştu çünkü ikimizde yaraları zamanla kabuk bağlamıştı.


Ve eğer istersek şimdi yeni bir başlangıç yapabilirdik.


Tüm bunları düşünürken bütün hazırlarımı da yaptırmıştım.

Son kez aynaya bakarak çıktım odadan.


Tam evden çıkıyordum ki annem seslendi.


"Min ho bekle"


"ne oldu anne acelem var"

Annem elinde bir siyah kutu ile yanıma yaklaştı.Kutuyu bana uzatarak
"Bunu hye'ye ver oğlum"

Şaşkınca anneme baktım.

"Ama anne bu ananemin sana verdiği.."

"Al oğlum" dedi annem tekrardan.

Sıkıca sarılıp teşekkür ettim anneme.

Annemden ayrıldıktan sonra merdivenlerin başında bizi izleyen babama baktım.


"İyi şanslar evlat" dedi gülerek.

Bende ona gülerek çıktım evden.


Hızla arabamı sahile çekip hye'nin gelmesini bekliyordum ki.


Yine tüm güzelliğiyle geldi karşıma.


-Jung Hye-


Saat tam sekizde çıktım evden,sahile indiğin de min ho arabasına dayanmış denizi seyir ediyordu.

Geldiğimi görünce bana doğru yaklaştı.

"geldin" dedi gülerek.

"geldim" dedim gözlerinin içine.

Daha da yaklaştı aramızda neredeyse mesafe yoktu.


Sadece birbirimizin gözlerine bakıyorduk,onlar konuşuyordu bizim yerimize.


Daha fazla dayanamadım min ho'nun boynuna atıldım gözümdeki hasret damlası ile.
Oda sıkıca kavradı beni.


Öyle sıkı sarılıyorduk ki,sanki birinin bizi ayırmasından korkarcasına.


Canım acıyordu ama umursamadım,onu bırakmak istemiyordum onu bir daha kaybetmekten korkuyordum çünkü.

Omzuma doğru fısıldadı.

"Seni çok özledim.......Aşkım"


İçimdeki son keder parçaları da yok olup gitti bu cümleden sonra.


"Bende seni çok özledim....Aşkım"


"Bir daha ayrılmayalım"dedi.
"Bir daha ayrılmayalım" dedim.


"Sonsuza kadar birlikte olalım" dedi
"Sonsuza kadar birlikte olalım" dedim.

Daha da sıkı sarıldık.

Sonra bir gürültüyle ayrıldık birbirimizden,havai fişek patlıyordu.

Sonra fark ettim bu fişekler gökyüzünde kalp şeklinde oluyordu.


Sonra
bir anda bir helikopter geçti tepemizden denizin üzerine doğru yol
aldı,bir afiş asılıydı bacaklarında,ilk başta okuyamadım ama okuyunca
şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirdim.


Üzerinde,Hye Benimle Evlenir misin yazıyordu.


Min ho'ya döndüm ama o yere çömelmiş cebinden bir şey çıkarıyordu.

Siyah bir kutu çıkarıp açtı,bu çok güzel bir yüzüktü.


"mi..min ho"


"Benimle Evlenir misin Hye.Sonsuza kadar benimle olur musun?" dedi.


Ama benim dilim tutulmuştu bir şey diyemiyordum.


"min ho ben ne diyeceğimi bilemiyorum" " dedim kekeleyerek.


Bir anda ayağa fırladı sinirle konuşmaya başladı.

"Yaaa güzel bir teklif yaptığımda kabul edeceğine söz vermiştin"


Gülümsememi bastırarak konuşmaya çalıştım.

"Ne zaman söz vermişim düşünürüz demiştim"

"Ne yani şimdi kabul etmiyor musun?" dedi dudaklarını büzerek.

Bense cevabımı dudaklarımızın arasında ki mesafeyi kapatarak verdim.

O ise karşılık vermekte hiç gecikmedi.

Bu öpücük tamamıyla özlem kokuyordu.


Özlem uzun olduğundan olmalı öpücükte uzundu.

Dudaklarımızı ayıran ben oldum,yoksa sabaha kadar böyle kalacak gibiydik.


İkimizde birbirimize bakarak gülüyorduk.
Sonra aklıma merak ettiğim bir şeyi sormak geldi.


"Abinin kızının adı neden hye?" dedim.

Güldü.

"Ben koydum çünkü."

"Tamam da neden hye koydun?"

"Bir
türk romanında okumuştum,adam sevipte kavuşamadığı kızın adını kendi
kızına koymuştu.Sırf özgürce adını söylemek için.Bende bu yüzden adını
hye koydum,özgürce adını söyleyebilmek için" dedi.


Bu gece bir kez daha aşık olmuştum ona.


Tekrardan bastırdım başımı göğsüne.


Peki bu bölüm nasıl sonunda kavuştular birbirlerinize..Kavuşmaları şerefine bol bol yorum istiyorum bak ayırırım ona göre hehe:)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:45 pm

Aşk Orucu…!*21.Bölüm Ve Birlikte Mutluluğa Erişmek*



"Bir
Türk romanında okumuştum,adam sevip de kavuşamadığı kızın adını kendi
kızına koymuştu.Sırf özgürce adını söylemek için.Bende bu yüzden adını
hye koydum,özgürce adını söyleyebilmek için" dedi.


Bu gece bir kez daha aşık olmuştum ona.


Tekrardan bastırdım başımı göğsüne.



-21.Bölüm-


-Choi Min Ho-


Bu gece hayatımın en güzel gecesiydi.
Sevdiğime yeniden kavuştum ve sonsuza kadar birlikte olmak için söz vermiştik.


Gece
saat on iki olmuştu ama biz hala birlikteydik,evlerimize gidip uyumaya
bile korkuyorduk,ikimizde bir kez daha ayrı kalmaktan korkuyorduk.


Gece ve sahilin vermiş olduğu soğukluk nedeniyle arabada oturuyorduk,ellerim elinde başı omzumdaydı.


"Artık seni hayatta bırakmam hye"


"Yaa sen istesen de ben seni bırakmam zaten,sakız gibi yapışıcam sana" dedi gülerek koluma daha çok sarılırken.

Bir elimle omzuma dayanmış olan yüzünü sevdim.


"Sensizlik çok zordu" dedi yüzünde olan elimin içini öperken.


"İyi ki döndün" dedim alnına bir buse kondururken.


-Jung Hye-


Arabanın içinde sarmaş dolaş oturuyorduk,bir o beni başımdan öpüyor bir ben onu yanağından.


Sonra usulca yanağımı okşuyor bende yüzümde olan elini kokluyordum.


Birbirimizi o kadar özlemiştik ki,bir dakika bile ayrılmak istemiyorduk.


"Artık gidelim mi,annem merak eder" dedim her ne kadar gitmek istemesem de.


"Gitmesek"


"Napıcaz gitmeyip hem annem" dedim tekrardan.


"Sabaha kadar burada beraber kalalım,lütfen hye.Anneni ara haber ver hı?hı?"


Küçük çocuk gibi sızlanıyordu karşımda.


"Aklını mı kaçırdın anneme ne diyecem ben bu gece sevgilimle arabada uyucam,bu mu?"


"O zaman bir arkadaşım da kalcam de,yaa birbirimizi bu kadar özlemişken kavuştuğumuz ilk gün ayrımı uyucaz"


Aslında bende yanından ayrılmak istemiyordum.


"Puf,tamam bekle az" diyerek indim arabadan.


Annemin numarasını çevirdim üçüncü çalışında açtı.


"hye nerde kaldın kızım?"

"Anne sahildeyken üniversiteden kızlarla karşılaştık bu gece birlikte takılcaz merak etme diye aradım"


"Hmm,tamam canım kendine dikkat et"


"Tamam" diyerek kapadım telefonu.


Arabaya binmek için arkamı döndüğümde min ho'nun arabadan inmiş olduğunu gördüm.


"sen niye indin?"


"Arkaya geçmek için,hadi gel" dedi arka tarafa binerken.

Bende peşinden arabanın arka tarafına bindim.


Min ho koltukta yayılmış bacaklarını ön tarafa uzatmıştı.


Gözüyle göğsünü işaret ederek.

"gel"


Hiç itiraz etmeden usulca başımı göğsüne dayayıp kollarımı beline doladım.

Min ho yavaş hareketlerle saçlarımı okşarken kendimi uykunun kollarına bıraktım.


-Choi min Ho-


Bütün gece boyunca uyumadan göğsümde uyuyan kadını seyrettim.


İpek gibi yumuşak saçları vardı iki yıl boyunca biraz daha uzamış olduğunu fark ettim,hiç kestirmemişti demek ki.


Alınmamış ama çok güzel kaşları vardı,kirpikleri uzun kıvrıktı,burnu küçük ve tatlı,dudakları hafif dolgun ve kırmızıydı.


Yüzünde hiç makyaj yoktu tamamiyle doğaldı.


Şimdi de doğan güneşin ilk ışıkları o güzel yüzüne vururken daha da güzel gözüküyordu.


Hafifçe kıpırdanarak açtı gözlerini,bense hemen kapadım gözlerimi.


-Jung Hye-


Sabah güneşin yüzüme vuran ışıklarıyla açtım gözlerimi.


Min ho ise hala uyuyordu,onu uyandırmadan önce yüzünü seyretmek istedim.


Siyah yandan perçemli saçları vardı,bu stil ona çok yakışıyor.Kaşları çok kalın değildi ama çok ince de değildi,güzeldi.


Kirpikleri bir erkeğin olması gerektiğinden uzundu,ama en güzel yeri dudaklarıydı küçük ve tatlı.


Ama yine de en çok gülüşünü seviyorum, o küçük dudaklarının arasından gülüşü kalbimi eritiyor.


Onu bu şekilde hayranlıkla izlerken gözleri kapalı bir şekilde konuştu.


“Hep beni uyurken izleyen bir kadınla evlenmek istemişimdir”.


Koluna bir cimdik attım.


“Yaa,madem uyumuyorsun niye numara yapıyorsun”.


Kolunu sıvazladı.



“Hye, hadi annenle tanışmaya gidelim” dedi birden.


“Ne?”


Şaşırmıştım çünkü bunu beklemiyordum.


“Ne demek ne?Evleneceğin adamı annenle tanıştırmayacak mısın?Unuttun galiba dün gece evlenme kararı aldık”.



“Ahh,unutmadım tabi ama…yani ben anneme bunu nasıl diyeceğimi bilemiyorum sadece”


“Ne var ki bunda,yoksa annen evlenmeni istemiyor mu?” dedi gözlerini korkuyla açarak


Elerimi havada sallarken;


“Hayır,hayır onun çok mutlu olacağına eminim sadece ben çekiniyorum o kadar.”


“Ben kendimi tanıtırım sen çekinme hadi gidelim.”


“Yaaa,şimdi mi hayır.”


Her ne kadar itiraz etsem de beni dinlemedi.Hemen direksiyonun başına geçerek arabayı evin önüne çekti.


Arabadan inip bahçeye girdik.Min ho üstü başını düzeltti.


“Nasıl görünüyorum”


“Muhteşem” dedim cesaret vererek.


“Offf çok mu heyecan yaptım bir anda ya,içim bir tuhaf karnım ağrımaya başladı.”
21 part2


“Hahahaha”


“Ne gülüyorsun ya.”


“Hadi gidelim bak yoksa vazgeçicem”


“Tamam tamam hadi” diyerek elimden tuttu,birlikte kapıya gelip zili çaldık.


Biraz sonra annem üzerinde sabahlık ile kapıyı açtı.


Min ho hemen selam verip konuşmaya başladı.


“Merhabalar efendim ben Choi Min Ho avukatım ve hye’yi seviyorum biz evlenmeye karar verdik”


Hepsini bir çırpıda söylemişti,annemle ikimiz de şaşkınca min ho’ya bakıyorduk.


Şaşkın bakışlarımızı anlayıp elini kafasına götürüp saçlarını karıştırdı.


“Ah şey biraz hızlı bir giriş oldu galiba,ben heyecandan ne yapacağımı bilemedim.”


Annemle biz ise min ho’nun bu şaşkın haline gülmeye başladık,gerçekten çok komik gözüküyordu.


“Sabah sabah aşkınız başınıza mı vurdu sizin” dedi annem tatlı sert bir şekilde.


“Şey anne min ho seninle tanışmak istedi,ben de…”


“Tamam tamam geçin bakalım içeriye” dedi annem.


Min ho’yla birlikte salona geçtik,annem de üzerini değiştirip yanımıza geldi.
“evet sizi dinliyorum,ne zaman dan beri birliktesiniz,nerede tanıştınız hepsini duymak istiyorum” dedi annem


Derin bir nefes alarak anlatmaya başladım,bazen min ho bazen de ben anlatıyordum.


Annem tüm hikayemizi dinledikten sonra,gözünden bir yaş geldi bu beni çok şaşırtmıştı.


“Anne…neden ağlıyorsun?”


“Seni deli kız,bu kadar şeyi tek başına nasıl kaldırabildin neden bana bir şey demedin” dedi omzuma vurarak.


“Anne ben…”


“Ama ben onun hep yanındaydım efendim” dedi min ho.


Annem min ho’nun yanına oturup elini tuttu.


“Teşekkürler,hye’ye destek olduğun için,onu hayallerine kavuşturduğun ve onu sevdiğin için.Teşekkür ederim.”


“Ben hye’yi çok seviyorum efendim ve ölene kadar da seveceğim.O bana emanet”.


Annem ise cevap vermeden minnet dolu bakışlarla min ho’ya baktı.



O
gün min ho ve annemi tanıştırdıktan sonra ben min ho’ların evine gidip
ailesiyle tanıştım.Min ho o kadar aceleciydi ki her şeyi hemen yapmak
istiyordu.


Ondan evlenme teklifi aldığım günden bu
yana bir ay geçti ve bugün düğünümüz var.Aslında bu kadar çabuk
evleneceğimizi düşünmemiştim ama min ho dediğim gibi her şeyi aceleye
getirdi.Neymiş benden bir dakika bile ayrı kalmak istemiyormuş,tamam
bende ondan ayrı kalmak istemiyorum ama yinede evlilik beni korkutuyor.



Gelinlik
odasında törenin başlamasını bekliyordum daha sonra içeriye görevli kız
girerek törenin başladığını gelini beklediklerini söylediği anda
karnıma bir ağrı saplandı,çok heyecanlıydım.Elim ayağıma dolanıyordu.


Derin
derin nefes alarak salona girdim.Benimle min ho’ya doğru yürüyüşü min
ho’nun babası yapacak ve benim elimi min ho’ya o verecekti.


Müzik
eşliğinde yavaş yavaş yürümeye başladık,ileri de min ho bekliyordu o
kadar yakışıklı olmuştu ki,ona doğru yaklaştıkça daha çok
heyecanlanıyordum.


Min ho’nun yanına geldiğimiz de
elimi min ho’nun eline verdi.Min ho’nun elini tutup karşısına geçtim.Ve
söylenenleri tekrarladık beraber.



Bundan
böyle,ikimiz birbirimizin en yakınıyız.Yalnızlığımızda ilk birbirimizi
bulacağız.Sırlarımızı önce birbirimize açacağız. Sevinçlerimizi birlikte
çoğaltacağız.


Bundan böyle,ikimiz birbirimiz için
en iyi kılavuzuz.Hep birbirimizin iyiliğini istiyor olacağız.Olur da
şaşırırsak doğruyu birlikte bulacağız.Olur da düşersek birlikte ayağa
kalkacağız


Bundan böyle birbirimizin en büyük
yardımcısıyız.Eksiklerimizi birlikte tamamlayacağız.Kusurlarımızı örtüp
hatalarımızı hoş göreceğiz.Yuvamızı birlikte şenlendireceğiz.


Bundan
böyle:Birbirimizi daha çok seveceğiz.Birbirimizi seçtiğimize daha çok
sevineceğiz… Bundan böyle;İkimiz birbirimize emanet olacağız.


Son
sözümüzü de söyledikten sonra birbirimize yüzüklerimizi taktık,ve min
ho dudaklarıma küçük bir buse bıraktı alkışların eşliğinde.



Daha sonra Min ho’nun babası kısa bir konuşma yapmak üzere yanımıza geldi.



“Artık
yağmurda hiç ıslanmayacaksınız; çünkü her biriniz bir diğeriniz için
sığınak olacaksınız. Artık hiç üşümeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir
diğeriniz için sıcaklık olacaksınız. Artık hiç yalnızlık
çekmeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğerinize yoldaş olacaksınız.
Artık bir bedensiniz; çünkü önünüzde tek bir hayat var. Şimdi yuvanıza
gidin, birlikteliğinize tanık olacak günlere başlayın. Her gününüz
mutlulukla dolsun, ömrünüz mutlulukla uzasın.”



Onu saygıyla selamladıktan sonra,yanımıza annem geldi.


Ama annem ağlamaktan konuşamadı bile sadece kısaca;



“Zaman
çok kısa, yaşam boyu birlikte olmaya söz verdiğiniz bugünden itibaren
birbirinizin kalbini kırmamaya ve hep sevgi dolu olmaya özen
gösterin..Çok mutlu olun.” Diyerek ayrıldı yanımızdan.



Tören bitiminden sonra Min Ho ile jeju adası için yola çıktık.
Otele vardığımız da yorgunluktan ölmek üzereydim odaya çıkıp direk uyumak istiyorum.



Min ho’nun önceden ayırmış olduğu odaya çıktık.


Ben direk yatağa bıraktım kendimi ama min ho beni dürtüp duruyordu.


“Yaa,ne yapıyorsun sen.Uyumaya çalışmıyorsun herhalde değil mi?” dedi imalı bir sesle.



“Tamda öyle yapmaya çalışıyorum ne var”



“Ne demek ne var,farkındaysan biz evlendik ve balayındayız bu sana bir şey hatırlatıyor mu?”



“Ya,min ho..bugün uyusak” dedim dudak büzerek.


“Bana
bak ,sakın kızların ilk gece korkusu numaraları çekmeye kalkma
biliyorsun bu bizim ilk gecemiz değil” dedi sinsice kaşlarını
oynatırken.


Bir anda yanaklarım kızardı.


“Ya,beni utandırmaya mı çalışıyorsun sen,sapık ne olacak” dedim sinirle.



“Heyyy,yine
mi şu sapık.Hah,tamam ben bir sapığım evet.Senin sapığın o yüzden bu
gece elimden kurtulamazsın” dedi üzerime doğru yürürken.



Bense hemen yatağın diğer tarafına koştum.



“Min ho yaklaşma.”


“Üzgünüm canım,gel buraya”



“Min hoooooooo”


Sonunda evlendiler be ohh,böyle bitti ama merak etmeyin özel bölüm gelcek hemen:)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ask Orucu... Empty
MesajKonu: Geri: Ask Orucu...   Ask Orucu... Icon_minitimeSalı Kas. 22, 2011 6:46 pm

Aşk Orucu(ÖZEL BÖLÜM)

“Heyyy,yine mi şu sapık.Hah,tamam
ben bir sapığım evet.Senin sapığın o yüzden bu gece elimden
kurtulamazsın” dedi üzerime doğru yürürken.



Bense hemen yatağın diğer tarafına koştum.



“Min ho yaklaşma.”


“Üzgünüm canım,gel buraya”



“Min hoooooooo”


-22.Bölüm-


-Jung Hye-

"Min hoooo"

Ben
geri geri gittikçe min ho yaklaşıyordu.En sonunda gidecek yerim kalmadı
duvara yapıştım.Min ho ise pis pis sırıtmaya başladı.

"Şimdi nereye kaçıcaksın bakalım karıcığım"

Karıcığım lafı tuhaf hissettirmişti,evet artık o benim kocamdı değil mi?


Min ho en sonunda dibime kadar gelip kavradı belimi.Yavaşca gözüme düşmüş olan saçlarımı çekerek sevdi.

Burnu
burnuma çarpıyordu,ellerimi saçlarının arasına kaydırdım.Burun buruna
gözlerimiz kapalı,sadece birbirmizin kokusunu içimize çekerek
duruyorduk.

Fısıltıyla ve yüzüme çarpan sesiyle konuştu.Gözlerimiz hala kapalıydı.

"Seni Seviyorum"

Ömür boyu duymaktan asla bıkmayacağım cümle buydu.

"Seni Seviyorum" dedim

Onunda bir ömür boyu bundan bıkmayacağını umarak.

Sonra minik hareketlerle dudaklarıma dokundu dudakları.

Gözlerini açıp gözlerime baktı.Sonsuza kadar bu gözlere bakarak yaşamak istiyorum,onun gözlerinin derinliklerinde kaybolmak.

Dudaklarımız ait oldukları yeri buldular yeniden,bu seferki daha tutkulu ve hızlı
bir öpücüktü.

Kendimden geçmiş gibiydim öyle ki ne ara öpüşmeye yatakta devam etmeye başladık hatırlamıyorum.


Şimdi ise min ho'yu tüm benliğimle hissediyordum.Bu duyguyu sevdiğim adamla yaşamak tarif edilemezdi.

Onunla ilk beraber olduğum geceye nazaran daha cüretkar hareketler sergiliyordum.


Bunun adı "Aşk"...Evet yaptığımızın adı "Aşk"...!

-Choi Min Ho-

Onu hissederken,pamuk tenini tenime bastırırken içimden garip dalgalar geçiyordu.

Bunu onunla yaşamak,sevdiğim kadınla yaşamak çok özeldi.


Nefesini boynumda hissetmek,sadece benim olduğunu bilmek...


Sevdiğim kadınla "Aşk"...Yaptığımız tamda buydu "Aşk"...


-Jung Hye-


Sabah onun kollarında uyandım,ama artık her sabahım zaten böyle olacaktı değil mi?
Her sabah min ho yanımda uyanacak,güne onunla başlayacak,gece yine onun kollarına girecektim.

"Günaydın hayatım" dedi gözlerini açarken.

"Günaydın aşkım,hadi kahvaltıya inelim" dedim ve birlikte kalktık yataktan.


Bir hafta jeju'da balayı yaptıktan sonra evimize döndük.
Yani artık sadece bizim olan evimize.

Bu evi düğün hediyesi olarak min ho'nun babası almıştı.Dublex havuzlu ve büyük bahçeli bir evdi.

Odalardan iki tanesini çocuk odası yaptırmıştı bile,buda bize biran önce torun istiyoruz mesajıydı.

Odaları
ilk gördüğümde şok olmuştum ama min ho'nun çok hoşuna gitmişti.Şimdi de
sürekli babamın sózünden çıkamam ben deyip sürekli odaya çıkarıyor beni
beyefendi,sonra sapık deyince de kızıyor bide hıh...

Bu sabah kocamın yapmış olduğu kahvaltının kokularına uyandım,evlendiğimizden beri bir kere bile kahvaltı hazırlamadım.

Min
ho her sabah müthiş bi kahvaltı ve gül ile yatağa geliyordu.Bende
geçici olan bu ciciş dönemin tadını çıkarıyordum,nasıl olsa bir ay sonra
bu kahvaltılardan eser kalmayacak.Bu evliliklerin yıkılamaz kaderi.


Kahvaltımdan bir lokma daha aldıktan sonra min ho'ya döndüm.

"Min ho,sence de birini ziyaret etmemiz gerek miyor mu?" dedim.

Ne demek istediğimi anlamıştı.

"Tamam aşkım,hazırlanıp çıkalım" dedi.

İkimizde hazırlanıp çıktık evden,giderken yolda bir demet beyaz gül aldık ve song'un mezarına gittik.


Mezarın üzerine itinayla koydum gülleri.Min ho elimi tutarak konuştu.Birleşmiş ellerimizi havaya kaldırdı.

"O
sana emanet demiştin song ben sözümü tuttum,bu yüzden sende mutlu
olmalısın.Onu hep mutlu edeceğim aksi takdirde hayaletim olacağını
biliyorum" dedi gülerek.


"Teşekkür ederim
song,beni ona emanet ettiğin için teşekkür ederim.Ben bu insan sayesinde
mutluyum hem de çok bu yüzden sende mutlu olmalısın." dedim.


-Choi Min Ho-

Bugün song'un mezarına gittik,hye'ye her baktığımda içimden songa minnet hissediyorum.

Ama
bunu ona hiç söyleyemedim,aslında nasıl diyeceğimi bilemedim.İyi ki
hasta oldun ve onu terkettin bende böylece hye'yi tanıdım ve aşık oldum
mu?


Ona nasıl bir teşekkür sunacağımı bilmiyordum,ama bugün hye'nin söylediklerinden nasıl teşekkür edeceğimi anlamıştım.


Song'a hye'yi bana emanet ettiği için teşekkür etmeliydim.Teşekkürler song,teşekkürler.


Eve gittiğimizde direk mutfağa geçtik çünkü bu akşam annem,babam,abim,yengem,küçük hye ve benim hye'min annesi gelecekti.

Tüm hazırları bitirmiş muhteşem bir sofra hazırlamıştı,bizimkiler gelir gelmez direk sofraya geçtik.


Tüm karınlar doyduktan sonra da hep beraber evimizin geniş salonuna yayıldık.


"ee hye kızım bize ne zaman torun veriyorsunuz bakalım" dedi babam tüm neşesiyle.


Hye ise her zaman ki gibi hemen kızardı.


"oda olur babacığım" dedim hye'yi bu durumdan kurtarmak için.


"Ben bir şey söylemek istiyorum" dedi hye tüm gözlerin ona yönelmesini sağlayarak.

Şimdi herkez merakla hye'nin diyeceğini bekliyordu bende öyle tabi.

Ayağa kalktı ve elini karnına götürdü.

"Şey aslında ben...ben hamileyim.Henüz bir haftalık"


Ben daha hye'nin dediklerini algılamaya çalışırken evde sevinç nidaları yükselmeye başlamıştı.


Bense şaşkın bir şekilde hye'nin karnına bakıyordum.Abim hızlıca koluma bir yumruk geçirdi.

"Baba oluyorsun oğlum" dedi sevinçle.

"Hı...e.evet baba değil mi?..Baba"

Sonunda
idrak edebilmiştim ben baba oluyordum,işte o anda bu sefer benim
çığlıklarım duyuldu.Hızla hye'yi kucağıma aldığım gibi döndürmeye
başladım.


"Baba oluyorum haha ben baba oluyorum"

Hye'yi yere bırakıp etraftakilere sarılmaya başladım,mutluluk sarhoşu olmuştum resmen.

"Baba duydun mu bende baba oluyorum" dedim babama sarılırken.

Annem ve hye'nin annesi ise sevinçten ağlıyordu.

Küçük hye'yi kucakladım.

"Duydun mu ufaklık sana kardeş geliyor" ama bizim küçüklük pek sevinmişe benzemiyordu hehe.

Hepimiz sevinç içindeyken kapı zili çaldı,hye kapıyı açmak için ayaklandı.

"Sen dur aşkım ben bakarım,otur sen yorulma"

"Abartma min ho" dedi gülümseyerek ve kapıyı açmaya gitti bende peşinden gittim.

Hye kapıyı açtığında karşımızda bir kadın vardı.

"Seol teyze" dedi hye şaşkınlıkla.


part2

-Jung Hye-

"Seol teyze" dedim şaşırarak.Onu yıllardır görmemiştim,baek mi'nin annesiydi.

"Iyi aksamlar hye" dedi.

"Buraya neden geldiniz?" dedim direk.

Bir şey demeden bir zarf uzattı.Zarfı aldım.

"Nedir bu?" dedim.

"Baek mi,ölmeden bir gün önce yazmış" dedi.

Ölmeden önce mi?Biran başım döndü min ho'ya tutundum.

"Ne demek ölmeden önce?"

"Baek
mi...iki yıl önce,songun öldüğü gün trafik kazası geçirdi hye.Bu
mektubu da ölmeden bir gün önce song'a yazmış,sana vermem gerektiğini
düşündüm.Seni daha önce aradım ama seul'de olmadığını söylediler"

Hiç bir şey diyememiştim,baek mi ölmüş müydü?Hem de song'un öldüğü gün.

"Ben sadece bunu vermek istemiştim" diyerek uzaklaştı kapıdan.

Bense hala şaşkındım,min ho kapıyı kapatarak beni kolumdan tutarak odaya götürdü.


Elimdeki
zarfa bakıyordum,üzerinde büyük harflerle song yazıyordu.İlk önce
tereddüt ettim ama açmaya karar verdim.İtinayla yırttım zarfı,içindeki
dörde katlanmış kağıdı çıkardım.


Ve okumaya başladım.


"Song...!
Aslında söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum.Ama bir yerden söze girmek
zorundayım.Biliyorum benden ölesiye nefret ediyorsun,ben senin gözünde
en yakın arkadaşına ihanet etmiş bir kızım,belki de bir fahişe.Ama şunu
bilki song,ben seni gerçekten çok sevdim.Ama artık ben bu sevgiyi
kaldıramıyorum,her gün gözlerinde ki hye özlemini görmeye
dayanamıyorum.Sen bunları okurken ben çoktan sonsuzluğa uyumuş
olacağım.Söylemek istediklerim henüz bitmedi,biliyor musun aslında biz
hiç birlikte olmadık o gün sana yalan söylemistim.Bir kez olsun bana
dokunmadım,ben senin aşkınla yanarken sen inatla hye'ye ihanet etmedin
ama bu sadık halin beni daha çok bağlıyordu sana daha vazgeçilmez
oluyordun benim içim.Şimdi...şimdi vazgeçiyorum senden song çünkü
anladım,ben ne yaparsam yapayım senin içinde ki hye aşkını söküp
çıkaramam.
Hee birde lütfen şimdi söyleceklerimi hye'ye ilet."

gözümden düşen yaşları silerek arka sayfayı çevirdim.

"Hye!Biliyorum
ben günahkar bir kızım,ben en yakın dostunu...hayır...tek dostunu
,kardeşini sırtından bıçaklamış bir insanım.Senden af dilemiyceğim,çünkü
biliyorum eğer iki güzel söz söylesem,hemen gözlerin sulanıcak ve o
pamuk kalbin hemen eriyecek ve beni af edeceksin.Ama ben af dilemiyorum
çünkü beni affetmeni istemiyorum hye,beni affetme sakın.Affetme
ki,cezamı çekebiliyim.Sana son sözlerim,sen iyi bir kızsın hye ve umarım
min ho ile mutlu olursun.

HOŞÇAKALIN... "


Göz yaşlarımı ve hıçkırıklarımı durduramıyordum.

Baek mi ölmüştü ve eğer o gün ölmeseydi zaten intihar edecekti,her ne kadar ona kızgın olsam da şuan içimde ki ateş bambaşkaydı.


Ben onunla tüm çocukluğumu paylaşmıştım ve şimdi o insan ölmüştü ama ben onun mezarını bile bilmiyordum.

Hıçkırıklarımı min ho'nun göğsünde bastırdım,o ise saçlarımı okşuyarak beni sakinleştirmeyd çalışıyordu.


"Şiişt...tamam hayatım..sakin ol tamam"

Sonunda sakinleşip elimi yüzümü yıkadım ve giden annemleri yolculadım.

Daha sonra yatağa girip min ho'nun göğüsüne iliştim.

Sevincimi bile buruk yaşamıştım ama iyi ki yanım da min ho vardı, her zaman ki gibi.


2 YIL SONRA-

"Aşkım ben çıkıyorum"

Elimdeki sabunlu tabağı lavaboya atıp,ellerimı hızla sildikten sonra kapıda ayakkabılarını giyen kocamın yanına koştum.

"Song uyudu mu aşkım?" dedim bir yandan kocamın yamulmuş kravatını düzeltirken.


"Uyudu aşkım,tüm gece uyumayıp nasıl gündüz uyumayı başarıyor bu kerata" dedi sinirle.

"Aşkım
çocuk o tabi öyle olacak,, sen böyle yaparsan eğer kızın alınıcak ama,
sonra gelmesini istemediği sanıcak" dedim dudak büzüp karnımı tutarken.

Min ho hızlıca karnıma bir öpücük kondurdu.

"Olur mu öyle şey,baba biraz yorgun kızım o yüzden öyle dedi.Sende bir an önce gel ve ailemize katıl" dedi karnıma konuşarak.

Daha sonra bana dönerek bir buse bıraktı dudaklarıma.

"Akşama görüşürüz aşkım" diyerek çıktı evden.


Bu da benim her gün ki sabahlarımdan biriydi.
Size son iki yılda olanları anlatıyim,bir oğlan bebeğimiz oldu ve adını ikimizinde ortak kararı ile song koyduk.

Yoo
rin ise yolda,daha doğmadan adını koydu min ho,onu doğuran annesinin
adı.Bu arada annem ikinci baharını yaşıyor,evlendi ilk başlarda
kabullenemedim ama daha sonra alıştım.


Anlıyacağınız
ailemiz gün geçtikçe büyüyor,bizse min ho'yla her gün bir kez daha aşık
oluyoruz birbirimize.Bizden bu kadar bizim hikayemizi dinlediğiniz için
teşekkürler.


Umarım bu hikayeyi dinleyen herkez bir gün gerçek min ho'sunu bulur!


-SON-


Hey,hey daha ben konuşmadım.

Merhaba
ben avukat,uzun,yakışıklı,karizmatik,romantik ve mütevazi Choi Min
Ho.Tamam biraz fazla övündüm ama kendime engel olamıyorum,bazen aynaya
baktığımda ben bile aşık oluyorum.Ehem neyse,aslında sevgili karım tüm
hikayeyi anlattı bana söyliyecek bir şey kalmadı ama yine de şunu
söyliyim.

Eğer 28 yaşındaysanız ve aşık olduğunuz insanla evliyseniz hayat çoook güzel!


Sevmek...
Sevmek... Rabbin bize bağışladığı en yüce duygulardan bir tanesi
Yaşamımıza renk katan yegane şey. Sevmek ve sevildiğini hissetmek
hissettirmek Ama sevgimizi dile getiremiyoruz yeterince. Hep içimizde,
yüreğimizde saklı tutuyoruz nedense kullanmayıp saklıyoruz Halbuki ne
güzel iki kelimedir Seni Seviyorum diyebilmek Bu gizemli kelimeyi
kullanmaktan korkmasa, içimizden geldiği gibi ve hissettiğimiz anda
söyleyebilsek keşke sevdiklerimize..Sevemekten korkmayın ve
sevdiklerinize özgürce Seni Seviyorum deyin..


Umarım hepiniz bir gün min ho'nuzu bulursunuz!


Evet
sonunda bitti arkadaşlar,bu benim ilk hikayemdi açıkçası bitirirken
biraz burkuldum sanki.Bu zamana kadar bana yorumları ve beğenileriyle
destek ve cesaret veren tüm arkadaşlara çok teşekkürler.


Ask Orucu... 385304_249648941757917_169201539802658_673225_208422238_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ask Orucu...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: