Hikaye Adı: Sana İhtiyacım Var./FİNAL BÖLÜMÜ
Bölüm Şarkıları:https://www.youtube.com/watch?v=erywPdFfORE&ob=av2e
https://www.youtube.com/watch?v=hLQl3WQQoQ0&ob=av2eYazar
Notu: Arkadaşlar, biliyorum belki de beklemiyordunuz bu finali ama
artık zamanı gelmişti. 25 bölüm boyunca benimle olan, Jae ve Myung'u
seven, Soo Min'e küfreden, Yun Hee'yi kız kardeş gibi gören, Soo Min'in
babasının silahlarını merak eden bütün herkese çok teşekkür ederim. Bu
benim sonunu getirebildiğim ilk hikayem. O kadar tuhaf geliyor ki, sanki
bir yerlerde bir Soo Min, bir Jae Sun bir Myung Dae yaşıyormuş gibi
hissediyorum ve bana bu yolda destek olan sizleri çok ama çok seviyorum.
Bana şans dileyin, size şans diliyorum -tabi birer Jae Sun ve Myung
Dae'de keke^^-. Ve şunu söylemek istiyorum; belki de karakterlerimizle
bir röportaj yaparak bunu ek bölüm niyetine araya sokuşturabilirim, ne
dersiniz? Neyse çok yazdım, çocuğumu son kez okuyun ve sonunda ağlayın
olur mu? (:
25. Bölüm-Final
Gözlerimi odada
açmıştım, Myung karşımdaki koltuğa oturmuş vaziyette uyukluyordu. Jae
Sun neredeydi? O sırada kapı açıldı ve Jae içeri girdi.
“Merhaba.”diyerek yatağıma yaklaştı, kafamı Myung’a çevirdim, uyuyordu
tamamen. “Çok yordun onu.”dedi ve anlayışlı bir şekilde gülümsedi.
“Neredeydin?”dedim söylediklerini duymamış gibi. “Sevgilimle
konuşuyordum.”diyerek kafasını cama çevirdi. Jae’nin sevgilisi mi vardı?
Bu sorumu seslendirince “Evet, yaklaşık altı aylık.”diyerek gülümsedi.
“Huzurlu görünmenin nedeni belli oldu.”dedim ve gülümsedim. “Yanında
birilerinin olması insana huzur veriyor.”dedi ve kafasını Myung’a
çevirip “Belki de yanılmıştım.”dedikten sonra bana dönerek “Benimle
evlenseydin üçüncü ayda boşanmak isterdin.”deyip gülümsemesini
genişletti, “Evlenilecek adam olmadığımı anladım, bu konu beni çok
sıkıyor.”dedi ve eliyle önüme gelen saçı geriye attı. “Seni iyi bir anı
olarak hatırlayacağım Soo Min.”dedikten sonra kapı açıldı ve hemşire
içeriye kafasını uzattı. “Küçük anne uyandı mı?”diyerek gülümsedi,
kolları değil sadece başı görünüyordu. Jae hızlıca Myung’un yanına gidip
onu dürttü ve uyandırdı. “Bebek geldi.”diyerek gülümsedi ve yüzüme
baktı. O sırada dışarıda bir gürültü koptu ve Yun Hee’nin hemşireye “Biz
içeri girene kadar bekle!”diye bağırdığını duydum. O sırada Myung’un
telefonu öttü ve gelen mesajı okuyunca bir kahkaha attı.
“Mesaj
kimden?”diye sordum. “Clara’dan. Bizi tebrik ediyor.”dedi ve yanıma
geldi, bebeğimi hala görememiştim. Yun Hee ve Hyun Ki önde, hemşire
arkada odaya girdiler ve hemşire kuzenimin arkasından çıkarak bana,
elindeki küçük bedenle yaklaşmaya başladı. “İşte bebeğiniz.”diyerek
meleğimi kucağıma bıraktı.
Sanki onu ilk defa görüyordum. O
kanla kaplı bebek gitmiş, temizlenmiş, kafasında mavi bir bere olan
dünyalar tatlısı bir bebek gelmişti kucağıma. “Merhaba.”dedim elini
serçe parmağıma dolayarak. Sanki anında anlamış gibi sıkıca parmağımı
kavradı ve bu gülümsememi genişletmeme neden oldu. Odadaki herkes bir
mucizeye bakar gibi bizi izliyordu. “O… Çok güzel.”dedim söylediklerime
inanamayarak. “Tanrım!”dedi Yun Hee ve “Çok sevimli!”diye devam ederek
Hyun Ki’ye sarıldı. “Ben de bir tane istiyorum bundan.”
“Pazarda
satılan bir şey değil bu Yun Hee.”dedi Myung ama sesi keyifli
çıkıyordu. “İşiniz ne bir tane daha yapın bana verin.”diyerek dil
çıkardı Yun. “Senin işin ne? Git sen yap bir tane.”dedi Myung gözlerini
kısarak. “Vücudumu bozamam.”diyerek Hyun’un yanağına bir öpücük kondurdu
ve sonra bana doğru eğilerek bebeğimin kolunu tuttu. “Teyzeciğim… Ben
geldim.”dedi bir melodi mırıldanır gibi. Bebek hemen ağlamaya başladı,
Yun Hee’nin saçlarından rahatsız olmuştu. “Babası kılıklı.”diyerek geri
çekildi arkadaşım ve bebeğim anında sustu. Bu odadaki herkesi
güldürmüştü. “İnsandan anlıyor benim oğlum.”dedi Myung ve o da bebeğe
uzandı. “Oğlum… Min Sung.”dedi ve gülümsemesini genişletti. “Min Sung?
Emin misin kocacığım?”diyerek kaşlarım çatık bir şekilde ona baktım.
Myung telefonundaki mesajda istediği bölümü buldu ve telefonu bana
çevirdi.
“-Bu kısmı Soo Min’e okut.-
Hey Soo Min!
Çocuğa Hyun Jun adını koyacağını duydum. Hamilelik seni iyice aptal
yapmış, doğru düzgün bir isim bul çocuğa. Acıdım gerçekten.”
Sonuna
da bir resim iliştirmişti. Arkasında kaslı bir Avustralya erkeği bana
dil çıkarmış bir şekilde bakıyordu ve bir not bırakmıştı, “Benim
Myung’um seninkinden daha kaslı.” Bu kahkaha atmama neden oldu. Clara
ülkesine geri döndükten sonra okulu yarım bırakıp model olmaya karar
vermişti ve şimdi –çok ünlü olmasa da- başarılı bir modeldi.
“Yakışıklıymış.”diyerek kafamı Myung’a çevirdim. Kaşları şaşkınlıkla
kalktı ve “Benim kadar değil!”dedikten sonra odadaki herkesin kahkaha
atmasına neden oldu. Jae yatağın ucunda bizi izliyordu, bu haline
dayanamamıştım. “Jae, sevmek ister misin?”diye sorarak bakışlarımı
bebeğe çevirdim. Yavaş adımlarla yanımıza yaklaştı, bu onayladığı
anlamına geliyordu. Kafasını eğip oğluma baktı ve “Babasına daha çok
benziyor.”diyerek gülümsedi. Daha sonra çalan telefonu nedeniyle odanın
bir köşesine gitmek zorunda kaldı, telefonu açtığında iş hakkında
konuşmaya başlamıştı, anlam verememiştim bu yüzden dediklerine. “Min
Sung olacak değil mi?”dedi Myung gözlerimin içine bakarak. “Sen… Sen
nasıl istersen.”dedim ve onu öpmek için uzandım ama bebeğim buna engel
olmuştu. Bir süre daha oturduktan sonra hemşire bebeği beslemem
gerektiğini söyledi, bu yüzden erkekler odayı terk edip dışarı çıktılar.
Onlara kulak misafiri olan Yun Hee’den duyduğuma göre Myung ve Jae
aralarındaki buzları eritmeye çalışıyorlarmış. Eskide olan eskide kalır
sözü geçerliydi sanırım.
-4 Yıl Sonra-
“Min
Sung! Bırak o elindekini!”diyerek oğlumun arkasında koşuşturuyordum. O
ise inadım inat bir şekilde çevirmekte olduğum kitabı eline almış evde
koşuşturuyordu. “Sana tatlı yok.”diyerek kendimi koltuğa attıktan sonra
göz ucuyla onu izlemeye başladım. Dudaklarını büzerek elindeki kitaba
baktı ve kaşları düşmüş bir şekilde bana yaklaşarak kitabı uzatıp “Özür
dilerim anneciğim, bir daha yapmayacağım.”diyerek kitabı koltuğa attı ve
karşımdaki koltuğa geçip efendi bir şekilde oturdu. Bu haliyle aynı
babasına benziyordu. “Min Sung,”dedim ve oğlum gözlerini hemen bana
çevirdi, “Sana asla tatlı vermezlik yapmam.”diyerek ona gülümsedim ve o
da koşarak gelip boynuma atlayarak “Annelerin en birincisi!”diye
bağırmaya başladı. “Tamam, sakin.”dedim ve sırtını sıvazlamaya başladım.
O sırada kapı açıldı ve Myung yorgun bir şekilde içeri girdi. “Oh, hem
anneyi hem evi aldın küçük bey, mutlu musun?”diyerek az önce Min’in
oturduğu koltuğa oturup dudaklarını büzdü ve kaşlarını indirdi. Min ile
birbirimize baktıktan sonra kahkahalar atmaya başladık çünkü aynı yerde
aynı hareketleri az önce yapan Min’di. “Anne oğul bana gülersiniz
ha!”diyerek bize yaklaştı Myung ve gıdıklamaya başladı. “Baba yapma… Söz
bir daha gülmeyeceğim.”derken bile kahkaha atıyordu küçük bey, ben
kolay yırtmıştım. “O kadar kolay değil.”dedi Myung yüzünü bana çevirerek
ve Min’e dönüp “Anneye, saldır!”dedikten sonra ikisi beni gıdıklamaya
başladı. Biz kahkahalar içindeyken çalan kapının sesini duydum ve
“Geliyorum!”diyerek iki erkeğin ellerinden kurtuldum. Kapıyı açtığımda
karşımda Hyun Ki ve Yun Hee vardı.
“Soo Min!”diyerek
kucağıma atladı küçük Da Eun. “Özledin mi sen beni?”diyerek yeğenimin
burnunu sıktım ve gülümsedim. Yun Hee ben doğum yapınca dayanamamış ve
hemen Hyun’u nikâh masasına oturttuktan sonra hamile kalmıştı ve dünyaya
iki buçuk yaşındaki bu şirin bebek gelmişti. Annesinin tersine fazla
zekiydi, zekâ testi yapan doktorlar Da Eun’un IQ’sunun 160 olduğunu
söylemişlerdi, ailede küçük bir deha vardı yani. Da Eun arkamdaki Min
Sung’u görünce kucağımdan indi ve ona sarıldı. “Oppa! Özledin mi
beni?”dedi, oysa Min hiç oralı olmadan “Uzak dur benden.”diyerek kızı
tersledi ve salona doğru koştu. Evet, Da Eun’un tek zaafı; Min Sung.
Bizim çocuklarımızdan da bu beklenirdi.
Akşam yemeğini
birlikte yedikten sonra Yun Hee ile masayı toplayıp bulaşıkları
yerleştirmiştik ki Min mutfağa girerek “Anne, Clara yine
televizyonda!”deyip pantolonumdan çekiştirmeye başladı beni. Min’in de
zayıf noktası Clara’ydı. Ona anlaşılamaz biçimde bir bağlılık duyuyordu.
“Şu çocuğun beynin patlatacağım.”diyerek öfkeyle televizyona baktı
küçük adam. “Min Sung.”diyerek uyardım onu ve Da Eun yerinden kalkarak
paytak adımlarla Min’in yanına gidip “Oppa, söz ben böyle erkeklerle
gezmeyeceğim.”diyerek koluna yapıştı ve bu bizi gülme krizine soktu.
“Annesi kılıklı.”dedi Myung ve Yun Hee gözlerini kısarak ona baktıktan
sonra gülmeye devam etti.
-3 Yıl Sonra-
“Hatırlıyor
musun,”dedi Myung bana arkadan sarılmış şekilde aynadaki yansımamızı
izlerken, “O falcıya gitmemizin üstünden tam on yıl geçti. Ve şimdi
büyük karşılaşma tekrar olacak.” Tıraş losyonu kokan yanağına bir öpücük
kondurdum ve “Zaman hızla geçiyor sevgilim.”diyerek gülümsedim. “Hazır
mısın?”dedi çantamı uzatırken. “Hazırım.”dedim ve bana uzattığı elini
tuttum. Bu akşam Jae Sun dünya evine giriyordu. Bir Fransız ile
evleniyordu; düğün hem Fransa hem de Kore’de yapılıyordu ve biz Kore
ayağındaydık. Bana evliliğin kendisine göre olmadığını söyleyen Jae
şimdi damat olmuştu işte. Eskileri hatırladığımda sadece gülüşünü
hatırlıyordum, bana acı verecek, onu kıskanmamı sağlayacak hiçbir hatıra
yoktu nedense. Düğün salonuna girdiğimizde beni tanıyan birkaç kişi
kitaplarımın başarısı nedeniyle bine tebrik etti, sadece tebessüm ederek
teşekkür ettim. Ve konuklar yavaşça yerlerine geçtiğinde Jae Sun
mihraptaki yerini aldı. Damatlık içinde çok farklı görünüyordu;
eskisinden daha olgundu, bir adam olmuştu şimdi. Gözleri benimle
buluştuğunda gülümsedi ve ben de ona gülümsedim. Heyecanla titreyen
ellerini görebiliyordum. Ve gelin ona giden yolda adımlarını atmaya
başladı. Tam Jae’ye yakışacak değerde, güzel bir kızdı. Onlar
yeminlerini ettikten sonra diğer konuklarla birlikte onları alkışlamaya
başlamıştım.
Belki geçmişte yaptığım hatalar birçok kişinin –benim de dâhil- canını yakmıştı ama şimdi herkes mutluydu.
Ya
da ben öyle sanıyordum. Çünkü biricik oğlum Clara’nın evleneceği
haberini alınca yıkılmıştı. Yine de toparlanmış ve bu sefer kafayı
Victoria’s Secret mankenlerine takmıştı. Yun Hee her seferinde çocuğuma
‘babası kılıklı’ diyerek Myung’la dalga geçiyordu, atışmalarına
alışmıştım.
Jae evlendikten iki sene sonra da bir kız çocuğu
dünyaya getirdim. Onlar Fransa’da yaşadıkları için pek sık görüşemesek
de irtibatı koparmıyorduk.
Sonunda ihtiyacım olan şeyi bulmuştum.
Huzura ihtiyacım vardı.
Ve huzur ailemin yanındaydı.