| . |
| | Umudun Gölgesinde Ask | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:53 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** Tür: Romantik-Komedi- Dram Karakterler: Ji Hoo,Tiffany, Seon Yoonve bay bayan Kim Yazar: Mehtap Arık Jİ Hoo: 25 yaşında, yakışıklı, zengin ailenin tek çocuğudur. Şimdiye kadar ailesinin hiçbir istediğini yapmamıştır. Üniversiteye başladığında hayatının değişeceğini sanan Ji Hoo, ailesi yüzünden üniversiteyi bırakır, ailesi Ji Hoo’nun başka bir bölümde okumasını ister. Ji Hoo daha fazla dayanamayıp çok sevdiği bölümünü bırakır. Hayat ona bakalım hangi oyunu oynayacak. Tiffany: Anne babasını çok küçük yaşta kaybetmiştir ve yetiştirme yurdunda büyümüştür. 19 yaşında güzeller güzeli bir kızdır. Tek hayali, ailesine verdiği sözü tutup üniversiteye gitmektir. Ama hayat daha ona oyunlarını oynamamıştır. Seon yoon: Jİ Hoo’nun ilk aşkı aynı zamanda çocukluk arkadaşı. Ji Hoo ona aşkını itiraf ettiğinde onu bırakıp yurt dışına çıkmıştır. Şimdi ise hayat ona ikinci bir şans verir diye geri döner. Bakalım hayat ona 2. şansı verecek mi? Bay ve Bayan Kim: Jİ Hoo’nun anne ve babası. Oğullarının hep bir mühendis olmasını hayal ederken Ji Hoo’nun konservatuvar kayıt yaptığını öğrenirler, daha sonra Ji Hoo’nun okulu bırakmasına sebep olurlar. Hayatın bu kadar kısa olabileceğini düşünemezdim… Herkes gibi çapkınlık yapıp sonra da hayatımın aşkı ile karşılaşıp çocuk sahibi olmak istemiştim. Ama bunlar artık benim için sadece hayal, hem de imkânsız bir hayal… Ben şimdi bu koca dünyada tek başıma ne yapacam çok korkuyorum anne, baba… Ne olur beni yalnız bırakmayın… Ama bu hayatta daha fazla kalacağımı düşünmüyorum, anne baba bekleyin, yanınıza geliyorum, ne olur bana kızmayın, bu hayatta yapacağım son şey! Elveda hayat, artık ait olduğum yere gidiyorum… Hayat bu iki kişiye son oyununu oynamamıştır. Sizce hayat bu iki kişiye acı yüzünü mü yoksa bir kere olsun diğer yüzünü mü gösterecek? | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:54 pm | |
| *** Umudun Gölgesinde Aşk *** Tür: Romantik-Komedi- Dram Karakterler: Ji Hoo,Tiffany, Seon Yoonve bay bayan Kim Yazar: Mehtap Arık 1. Bölüm “Ben nasıl ölebilirim? İnanamıyorum! Neden, neden, neden ben, tam mutlu olacağım sırada böyle olmak zorunda mıydı? Mutluluk sadece bir rüya mıydı?” Ji Hoo bunları düşünürken trafik ışığının kırmızıda olduğunu bilmiyordu, çok dalgın olduğu için yoluna hızla devam ediyordu. Tam o sırada genç kız karşıya geçmek için hazırlanıyordu ki arabanın karşıdan geldiğini bilmiyordu, arabayı gördükten sonra her şeyin çok geç olduğunu anlamıştı. Jİ Hoo ise genç kızın bağrışlarıyla kendine gelebilmişti. Ji Hoo hemen arabadan inip kızın yanına gitti, genç kız kanlar içinde yerde yatıyordu. Jİ Hoo ise ne yapacağını şaşırmıştı. ( Acaba bunlar gerçek mi? Yoksa hepsi bir oyundan ibaret mi? ) Jİ Hoo kızı alıp hemen hastaneye götürdü hastaneye giderken kız sayıklıyordu. --Anne ne olur bırakma beni, bak yanına geliyorum! Bunları duyduktan sonra arabayı daha hızlı sürmeye başladı çok geçmeden hastaneye varabildi. Kızı doktorlara teslim edip beklemeye başlamıştı. O sırada “neden yine ben?” diye kendi kendine konuşuyordu yanına hemşirenin geldiğini bile fark edememişti. Hemşire: Beyefendi arkadaşınızın durumu iyi ancak, vücudunda morluklar var bide sol ayağı kırılmış, ayağını alçıya almak zorunda kaldık, bu süre zarfında arkadaşınızın çok dikkatli bakılması gerekiyor. Bide memur beyler size kaza hakkında sorular soracaklarmış? Ji Hoo ne yapacağını bilemez halde polislerin yanına giderken kızın bağrışmalarını duymuş ve hemen odaya girmişti. Polislerde Ji Hoo’nun arkasından, genç kız susunca polisler soru sormaya devam ederler. Jİ Hoo susmuştur, ‘ah memur bey 6 aylık ömrümün kaldığını öğrendim tam onları düşünürken ışığı fark edemeden arabayı sürmeye devam mı ettim, diyecem’ diye içinden geçiriyordu. Bunu söyleyemezdi, eğer bunu söylerse son günlerini demir parmaklıklar arasında geçirecekti. Memurlar uzun bir süre Ji Hoo’dan ses çıkmadığını görünce --Beyefendi, beyefendi beni duyuyor musunuz? diye sormaya başladılar. Kız olduğu yerden daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı, memurlara olayın onun hatası olduğunu ve şikâyetçi olmadığını söyledi. “Evet memur beyler, arkadaşın dediği gibi, hepsi benim suçum kıza ben çarptım, beni tutuklayabilirsiniz.” Dediği sırada kızın söyledikleri beyninde yankılanıyordu. -Neee Memurlar çoktan odayı terk etmişlerdi, Ji Hoo bugün şok üstüne şok geçiriyordu. Bunların yanı sıra Ji Hoo, ne kadar iyi bir kız diye düşünürken, (Safım Ji Hoo bunlara aldanma bunlar senin sonun olabilir haha. )kız konuşmaya başladı. -Hey sersem! Kendine gelsene, gören arabanın sana çarptığını sanacak, bide erkek olucak, bir altına yapmadığın kaldı, diyip dilini çıkardı. Ji Hoo sinirden deliye döndü Sen kime sersem diyorsun aptal kız diye yanına yaklaştı, bizim kız durur mu ? Jİ Hoo’yu daha çok sinirlendirmek için elinden geleni yapıyordu. -Eğer bana dokunursan seni polislere ihbar ederim. Bunları duyduktan sonra olduğu yerde kalmıştı, genç kız ise kahkahalar atmaya başlamıştı. Jİ Hoo sinirden ne diyeceğini bilmiyordu kıza onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. En sonunda kızla sakin konuşmaya karar vermişti. --Peki benden ne istiyorsun çocuk? Genç kız bunları duyunca daha fazla dayanamayıp konuşur. -Birincisi ben çocuk değilim, 19 yaşındayım ve benim bir adım var; Tiffany. İkincisi Senden hiçbir şey istemiyorum sersem! ‘Şapşal ne olucak ben sana gösteririm, bunu sen istedin.’ Tiffany bunları düşünürken Ji Hoo dışarı çıkmıştı hastane masraflarını ödedikten sonra yine Tiffany’nin yanına gitti. Odaya girdiğinde Tiffany uykuya dalmıştı, sessizce Tiffany’nin yatağına oturdu. -Çokta güzel bir kız, simsiyah upuzun saçları, kırmızı dudakları ve küçücük burnu ile adeta masallardan fırlamış bir prenses gibi. Tiffany’nin hareket ettiğini görünce hemen oradaki koltuklardan birine oturup söylediklerinin duymaması için dua ediyordu, suçüstü yakalanmış küçük bir çocuk gibi dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Tiffany uyandıktan sonra veda edip konuşmasına izin vermeyerek odadan çıktı. --Bir an kalbimin duracağını sandım. Hemen arabaya binip evine gitmeye karar verdi arabasına bineceği sırada sanki arabasının arka kapısının açılıp kapandığını sandı! Ama bir anlam veremeden yola koyuldu. Evine gittiğinde hemen yatağına attı kendini, uyumak sadece uyumak istiyordu. Ji Hoo üstünü değiştirip yatağına yattı, çok geçmeden kendini uykunun sıcacık kollarına teslim etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde aşağıdan gelen seslerle uykudan uyandı, hemen yataktan kalkıp seslerin olduğu yöne doğru gitmeye başladı, sesler mutfaktan geliyordu. Işığı yaktığında gördükleri karşısında şoka girdi. Ji Hoo kimi gördü sizce… | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:54 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** Tür: Romantik-Komedi- Dram Karakterler: Ji Hoo,Tiffany, Seon Yoonve bay bayan Kim Yazar: Mehtap Arık Gecenin ilerleyen saatlerinde aşağıdan gelen seslerle uykudan uyandı, hemen yataktan kalkıp seslerin olduğu yöne doğru gitmeye başladı, sesler mutfaktan geliyordu. Işığı yaktığında gördükleri karşısında şoka girdi. Ji Hoo kimi gördü sizce… ***2. Bölüm*** --Sen... sen buraya nasıl geldin! Burada ne arıyorsun?! Ve de mutfağımda... Tiffany’den ses çıkmayınca Ji Hoo sinirinden daha çok köpürdü. Tiffany ağzındakileri bitirip konuşmaya başlar. ---Hey sersem, beni öyle bırakıp gidebileceğini mi sandın? Senin yüzünden 1 ay boyunca ayağım alçıda kalıcak, böyle çabuk kurtulamazsın. Ji Hoo ise sinirden renkten renge giriyordu... --Neee! Sen ne diyorsun sana hastane odasında sormuştum. Benden bir şey istemediğini söyledin? Şimdi ne istiyorsun benden?! Yok yok bu rüya olmalı kolumu çimcikliyeyim, kendime gelirim o zaman… Evet evet bu çok iyi bir fikir. Bizimki bunları söylerken Tiffany hemen Ji Hoo’nun kolunu çimcikledi. Ji Hoo acı içinde kıvranırken, ( Tabi Ji Hoo bunları sessiz düşündüğünü zannediyordur. ) ---Hey cadı ne yapıyorsun , neden beni çimcikliyorsun sana bunu yap diyen oldu mu? ---Yahhh sersem sen demedin mi? Beni çimcikle diye çimcikledim sana iyilikte yaramıyor. Ji hoo karşılık vermedi, Tiffany’nin kolundan tutup kapı dışarı etti. --- Oh be bir an bu kızdan hiç kurtulamıyacağım sandım. Tiffany ise hala kapıyı çalıyordu. ---Aç kapıyı sersem yoksa! Seni şikayet ederim. Ji Hoo bunları duyduktan sonra kapıyı açtı şaşkınlıktan ne diyeceğini bilmiyordu. Tiffany ‘nin tişörtünden tutup onu salona götürdü , Tiffany’nin karşısına oturup… --Sen başımın belası mısın? diye sorar, Tiffany bunu duyduktan sonra kahkaha atar. --Evet, ben senin baş belanım, bunu bana çarpmadan önce düşünecektin. diyip dilini çıkarır. Ji Hoo sinirden kıpkırmızı olmuştur . Çok geçmeden konuşmaya başlar. ---Bak kızım benim seninle oyun oynayacak ne vaktimnede zamanım var. Hastayım yakında öleceğim. ‘’Öleceğim’’ kısmını o kadar sessiz söylemiştir ki! Tiffany anlamamıştır. Ji hoo kendine gelip… ---Bak kızım sana güzelcene söylüyorum evine git sana istediğin kadar para veririm ama yeterki git! Hem senin ailen yok mu? Onlarda seni merak ederler. Tiffany Ji Hoo’nun söylediği sözlerden ne kadar üzülmüş olsada umursamamış gibi yapıp ---Nerde yatıcam ben çok uykum geldi . Jİ Hoo bu sözlerden sonra bir şey söylemeyip odasına çıkar. Odada o kadar dolanır ki bir an başı döner ve yatağına uzanır. Bunların hepsi bir rüya şimdi yatarsam sabah bu cadı kızı burda görmemiş olacam. Evet evet, bu çok iyi bir fikir! Hemen uyumalıyım. Bir süre sonra uykusuna yenik düşerek uykuya dalar sabahın erken saatlerinde ( Yani Ji Hoo’ya göre erken ) kahkaha sesleriyle yatağından fırlar hemen aşağı inip kahkaha seslerinin olduğu yere doğru ilerler. Gördüğü manzara karşısında şok olmuştur. ---Sen rüya değilmiydin! Hala evimde ne arıyorsun? Hem anne senin ne işin var burada? Anne sen Tiffany’i nerden tanıyorsun? diye soru sormaya başlar. Annesi oğlunun yanına gelip kafasına vurur. ---Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Hemde bize haber vermeden kimden izin alıpta bunu yaptın? ---Ben ne yapmışım, ne izini, ne haberi? Anne hiçbir şey anlamadım, ne diyorsun açık konuşsana. ---Sen, sen nasıl yaparsın bunu? Sizce Ji Hoo ne yapmıştır? Annesi ne diyordur? Ee bide bizim küçük cadımız var o ne kadar masumdur? Bu bölüm nasıldı.Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyor olucam. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:54 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** ( 3. Bölüm ) Tür: Romantik-Komedi- Dram Karakterler: Ji Hoo,Tiffany, Seon Yoonve bay bayan Kim Yazar: Mehtap Arık Gördüğü manzara karşısında şok olmuştur. ---Sen rüya değil miydin!? Hala evimde ne arıyorsun? Hem anne, senin ne işin var burada? Anne, sen Tiffany’i nerden tanıyorsun? Diye soru sormaya başlar. Annesi oğlunun yanına gelip kafasına vurur. ---Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Hem de bize haber vermeden kimden izin alıp da bunu yaptın? ---Ben ne yapmışım ne izini ne haberi anne hiçbir şey anlamadım, ne diyorsun açık konuşsana. ---Sen-sen nasıl yaparsın bunu? 3. Bölüm… Bize evlendiğini neden söylemedin? Baban Japonya’dan geldiğinde ne yapıcam bunu düşündün mü? Ji Hoo ise Tiffany’e bakıyordur içinden bunlar kabus, Ji hoo birazdan uyanacan ve hayatına devam ediceksin, gözlerini ovar ama rüya (kabus) bitmek bilmiyordur, galiba bu gerçekti. (Haha sonunda hiç anlamayacaksın sandım. ) Bayan Kim oğlunun kafasına bir daha vurur. Anne bana vurmayı keser misin? Ben çocuk değilim! --Tabi çocuk değilsin ama onlardan betersin, kim evlendiğini ailesine söylemez? Biz sana ne yaptık!? Tiffany daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı. --Ah anneciğim üzülmeyin babam Japonya’dan geldiğinde onun içinde düğün yaparız. Ji Hoo daha fazla dayanamayıp Tiffany’i kolundan tutup mutfağa götürür. (Çocuklar Duymasın’daki mutfak gibi hissettim bir an. ) --Sen ne yaptığını sanıyorsun hem nerden çıktı bu evlilik meselesi anneme nasıl böyle yalan söylersin. --Yahhhhhh ne yapabilirim, sabah erkenden kapı çaldı, bende kapıyı açtım karşımdaki kadını görünce senin sevgilin sandım sonra kadın gülmeye başladı, beni görünce boynuma sarıldı. “Sonunda Ji Hoo’nun kalbini çalan biricik gelinimi gördüm, ölsem de gam yemem” dedi. Benim konuşmama bile izin vermedi, sonra evlilik ne zaman diyince bende evlendiğimizi söylersem bizi rahat bırakır sanıyordum ama annen söylediklerimi ciddiye aldı. Ben ne yapabilirim! Tamam, annemin yanındaki o tavırların neydi peki? Bide babam geldiğinde ayrı bir düğün yapacakmışız, başka emriniz küçük hanım?! İsterseniz bide çocuğumuz olduğunu söyleyelim nasıl fikir böylece annem artık bizi hiç rahat bırakmaz! --Yahhhhhhhh kızım sen gerçekten aptalsın! Bir anneye hele benim anneme nasıl böyle bir şey söylersin! Annem beni artık hiç rahat bırakmaz. Ne yapacam ben şimdi kafayı yiyecem. Onlar bunları konuşurken Ji Hoo’nun annesi yanlarına gelir hadi oğlum içeri gelinde nasıl tanıştığınızı anlatın bana. Tiffany hemen Bayan Kim’in koluna girip salona doğru yürürler Ji Hoo onları takip eder ve koltuğa oturur. Annesi ‘’ Ee kim anlatacak?” tam Ji Hoo konuşmaya başladığı sırada Tiffany konuşmaya başlar. --Annecim ben anlatayım, Ji Hoo şimdi utanır… Çok güzel bir gündü ben tam karşıdan karşıya geçerken dediği sırada Ji Hoo’nun içmekte olduğu su boğazına kaçar, nefes almakta güçlük çeker bu sırada Tiffany hemen yanına gidip sırtına vurur. --Ahh canım, iyi misin? --Yahh sen ne yapmaya çalışıyorsun anneme her şeyi mi söyleyeceksin? --Anlatayım dimi super olur, sonra sen hapse girersin. Diyip dilini çıkarır. Sonra Bayan Kim’in yanına geçip tekrardan anlatmaya başlar. Güneşli bir günde, ben karşıdan karşıya geçmek için yoldan geçiyordum ki bir araba bana çarptı, bana çarpan adam beni bırakıp ordan kaçtı, o arada benim centilmen kocam beni görüp hemen yanıma gelmiş ve beni hastaneye götürdü, hep benimle ilgilendi. Tabii hastaneden çıkınca da peşimi bırakmadı . Tiffany bunları anlatırken Ji Hoo ise onu öldürecekmiş gibi bakıyordu, ama elinden bir şey gelmiyordu Tiffany Jİ Hoo’ya bakmamak için hep Bayan Kim’le konuşuyordu Ji Hoo’ya bakmaya korkuyordu. O konuşmasına devam ediyordu bir yandan… Ahh annecim, biliyormusun? Senin bu oğlun çok sulu gözlü, ondan ayrıldığım gün sabaha kadar ağlamış! Ji Hoo bunları duyduktan sonra sinirden ne yapacağını şaşırdı. --Yahh sen ne diyorsun aptal, bide kim ağlıyormuş? Tiffany bunları duyduktan sonra dudaklarını büzüp konuşmaya devam etti. --Anne bak evlendiğimizden beri Ji Hoo değişti… Eskiden bana kıyamazdı ama şimdi görüyorsun annecim, nasıl bağırıyor bana. Bunları söylerken gözyaşı dökmeyi de unutmadı. Annesi bu olanlar karşısında ayağa kalkıp Ji Hoo ‘nun yanına gitti. --Seni ben böyle mi büyüttüm! Eşine nasıl böyle davranırsın? O sırada Ji Hoo’nun kulağından tutup çeker, “Şimdi eşinden özür dile çabuk, yoksa bu kulağını koparırım.” Tiffany bu olanlar karşısında gülmeye devam ediyordu, kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Yoksa bütün söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkardı. Annesi Ji Hoo ‘ya bakıp --Hadi çabuk eşinin önünde diz çök ve özür dile! Tiffany benim kıro oğlum bir daha böyle bir şapşallık yaparsa bana söyle, ona ben yapacağımı bilirim. Tiffany kafasını sallar sadece, çünkü gülmekten kendini alamıyordur. Ji Hoo Tiffany’den özür diler tabi annesinin zoruyla, tam ayağa kalkacağı sırada Tiffany’nin kulağına. “Annem gittikten sonra ben sana ne yapacağımı bilirim! Ölümlerden ölüm beğen. “ Tiffany hemen Bayan Kim’in yanına gidip kulağına bir şey söyler! Tiffany acaba Bayan Kim’e ne söyledi? | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:55 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** ( 4.bölüm ) Hadi çabuk eşinin önünde diz çök ve özür dile! Tiffany benim kıro oğlum bir daha böyle bir şapşallık yaparsa bana söyle ona ben yapacağımı bilirim. Tiffany kafasını sallar sadece, çünkü gülmekten kendini alamıyordur. Ji Hoo Tiffany’den özür diler tabi annesinin zoruyla, tam ayağa kalkacağı sırada tiffany’nin kulağına: Annem gittikten sonra ben sana ne yapacağımı bilirim! Ölümlerden ölüm beğen. Tiffany hemen Bayan Kim’in yanına gidip kulağına bir şey söyler! 4. Bölüm… Tiffany tırsmaya başlamıştır, hemen Bayan Kim’in yanına gidip kulağına eğilir. --Anneciğim, bugün burda kalsanız ne güzel olur, uzun uzun konuşuruz, hem o koca evde tek başınıza ne yapıcaksınız? Babamda yok, hadi ne olur! Bayan Kim bunlara çok sevinir. Hem gelinini çok sevmiştir hem de nasıl bir kişilikte olduğunu merak ediyordur. Ji Hoo bu olanlar karşısında bir şey yapamamaktan deliye dönüyordur ama elinden bir şey gelmiyordu, bu manzaraya daha fazla dayanmak istemediği için evden dışarı çıkar. Arabaya atladığı gibi sahil kenarına gider, sakin sakin düşünmeye ihtiyacı vardır, orda bulunan banklardan birine oturup düşünmeye başlar. --Bu kız ne yapmaya çalışıyor! Deli bu kız, kesin raporu vardır. Bunun başka bir açıklaması yoktur, ya hayatımın, son zamanlarında bunları yaşamak zorunda mıyım? İnanmıyorum oysa ben daha bunu hazmedememişken, ailem, canım ailem onları yalnız bırakıp gideceğim bu hayattan şimdiye kadar hep üzdüm onları, annemin yüzündeki o gülümsemeyi yıllardır görmemiştim bu benim çok hoşuma gitti. Yaaaaaaaaaaaa ben neler düşünüyorum hep o deli kızın yüzünden başıma gelenlere bak, bu gidişle bu hastalıktan ölmesem bile bu deli kız yüzünden bu gencecik yaşımda öleceğim. Ji Hoo oğlum kendine gel neler düşünüyorsun. ( Sen daha zor gelirsin kendine Tiffany yanındayken. ) Bunlar düşünürken telefonu çalar. --Yobuseo (Efendim) --Yahh Ji Hoo, yemek hazır hadi seni bekliyoruz, çabuk eve gel! --Sen, sen benim numaramı nereden buldun! --Hey ben senin eşinim, nasıl numaranı bilmem . Ji Hoo telefonu kapatır bir hışımla arabaya biner eşimmiş! Benim gibi yarı ölü bir adamın, kim eşi olmak ister? Ji Hoo bunları düşünürken eve geldiğinin farkında bile değildir, kapıya kadar geldiğinde birden kapı açılır ve Tiffany Ji Hoo’nun boynuna atılır. -- Oppa nerede kaldın, seni çok merak ettim. Jİ Hoo şaşkınlık içinde etrafına bakıyordur Tiffany Ji Hoo’dan ayrılıp koluna girer ve onu salona götürür, “Bak kocacığım sana büyük bir sürprizim var” der. Ji Hoo ise karşısında duran kişiyi görünce ne yapacağını şaşırır. Tiffany Ji Hoo’nun koluna vurarak onu kendine getirir. Bak kocacığım arkadaşın bizi ziyarete gelmiş ona bir hoş geldin demeyecek misin? Ya kusura bakma normalde böyle değildir ama son birkaç gündür böyle durgun. Ji Hoo biran ne diye Tiffany ‘e sordu Tiffany hemen Ji Hoo’nun koluna vurur ikinci kez, Ji Hoo acı içinde kıvranırken Seon Yoon’nun yanına gider. Seon Yoon ise Ji Hoo’ya bakıyordur. Ji Hoo umursamaz gibi görünmeye çalışsa da Seon Yoon ‘nun neden geldiğini merak ediyordu . Seon yoon Ji Hoo yanına yaklaşıp, “Eşin çok tatlıymış Ji Hoo” bunu duyunca kalbi paramparça olmuştu ama umursamaz bir şekilde gülmeye çalıştı, ve cevap verdi. --Evet çok iyi birini seçmişim bütün zor zamanlarımda yanımda oldu. Seon Yoon bunları duyunca ağlayarak evden çıkıp gitmişti, Ji Hoo Seon Yoon gittikten sonra daha fazla dayanamayıp koltuğa oturdu, sanki bütün dünyanın acılarını bir bir ona vermişlerdi. Tiffany ise ne olduğunu anlamadan sadece baka kalmıştı. Ji Hoo neden bu kıza böyle davrandı? Kız neden ağlayıp gitti? Diye aklından geçiyordu ama Ji Hoo kız gittikten sonra daha kötü olmuştu sanki dokunsan ağlayacak gibi… Ama ben neden üzülüyorum kalbim niye acıyor! Ji Hoo Seon Yoon gittikten sonra kendi kendine konuşuyordu, yine aynı şeyi yapıp beni bırakıp gittin diye konuşuyordu. Tiffany olduğu yerden kalkıp Ji Hoo’nun yanıa gitmek istiyordu ama ne söyleyecekti, Ji Hoo bana güven, her şeyi söyleyebilir misin mi? Diyecekti ama neden bana güvensin ki sonuçta ben onun için büyük bir sorunum, en kısa zamanda burdan gitmek istiyorum… Ji Hoo çok geçmeden odasına gitti Gecenin ilerleyen saatlerinde Tiffany Ji Hoo’nun bağrışlarıyla uykusundan uyanmış ve Ji Hoo’nun odasına gitmişti , Yanına gidip ne olduğunu anlamaya çalıştı, Ji Hoo eli ile kafasını tututor sanki kafasını koparmak istermişçesine sıkıyordu da. Tiffany hemen ji Hoo’ya sarılıp sakinleşmesini sağladı. --Ji Hoo korkma ben burdayım! --Sende beni bırakma, olur mu? Tiffany bunları duyduktan sonra kalbinin deli gibi atmasına sebep olmuştu, neler oluyor bana demeden edemedi. Ji Hoo artık uykuya daldığında Tiffany odadan çıkmaya çalışırken Ji Hoo kolundan tutup “gitme” diyebilmişti. Tiffany’i kolundan tutup onu kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Tiffany ise olanların şokundan ne yapacağını şaşırmıştı, bir süre sonra uykuya dalmıştı. Sabah olduğunda ilk uyanan Ji Hoo olmuştu, yanında Tiffany‘i görünce ne olduğunu anlamaya çalıştı, tam o bunları düşünürken Tiffany uyanmış ve Ji Hoo’yu görünce şaşkınlıktan bağırmıştı. Ji Hoo’ya tekme vurup onu yataktan atmıştır. Umarım beğenirsiniz, beğeni sayısı çok az hikayem güzel değil mi? Diye düşünmeden edemiyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:55 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk****( 5.bölüm ) Ji Hoo artık uykuya daldığında Tiffany odadan çıkmaya çalışırken Ji Hoo kolundan tutup “gitme” diyebilmişti. Tiffany’i kolundan tutup onu kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Tiffany ise olanların şokundan ne yapacağını şaşırmıştı bir süre sonra uykuya dalmıştı. Sabah olduğunda ilk uyanan Ji Hoo olmuştu, yanında Tiffany ‘i görünce ne olduğunu anlamaya çalıştı, tam o bunları düşünürken Tiffany uyanmış ve Ji Hoo’yu görünce şaşkınlıktan bağırmıştı. Ji Hoo’ya tekme vurup onu yataktan atmıştır. 5.Bölüm… Ji Hoo yataktan çok kötü düşmüştü Tiffany’de hemen üstünü örtmüştü Ji Hoo o halini görünce gülmekten kendini alamadı. Tiffany ise kızarmıştı. Açıklama yapmak istedi. --Ji Hoo özür dilerim, dün senin bağrışlarını duyunca odana girmek zorunda kaldım. Ji Hoo Tiffany’nin öyle masum bakmasına dayanamadan kendini banyoya atmıştı, bu kız bana neler yapıyor? Diye içinden geçiriyordu. --Neden öyle oldum şimdi? Tiffany hemen aşağıya inip kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Ji Hoo mutfağa geldiğinde Tiffany ona kahvaltıya gelmesini söyler, birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Ji hoo hemen salona geçip televizyon izlemeye başlar, Tiffany bulaşıkları da yıkadıktan sonra o da salona Ji hoo’nun yanına gidip karşısına oturdu. Ji Hoo birden Tiffany’e baktı. Tiffany de ne diye sordu. Ji Hoo --Sen hala neden burdasın ? --Hey sersem gidecem, zaten meraklı değilim sana , hem akşam öyle demiyordun, gitme diye yalvarıyordun! diyip gülmeye başladı Ji Hoo sinirlenmişti. --Yahh kim sana odama gel dedi! --Uff seninle uğraşamam gidecem ama ayağım bu durumdayken çalışamam dimi o yüzden biraz daha katlanıcaksın, diyip dilini çıkardı. Ji Hoo dışarıya çıkmak için kapıya yöneldiğinde kapı çaldı kapıyı açtığında donup kalmıştı. Anne Baba neden geldiniz? Hem bu bavullar neyin nesi sakın düşündüğüm şeyi yapacağız demeyin! --Ah oğlum anneni babanı sokakta mı bırakacaksın, evimizi ilaçladığımız için birkaç gün sizde kalıcağız. --Hey, eşek sıpası! Kapının önünden çekil de eve girelim hem sen utanmıyor musun anne babana hesap sormaya? demişti babası. Ji Hoo hemen kapının önünden çekildi., Tiffany onları görünce hemen ayağa kalkıp selam verdi mükemmel oyunculuğunu burda da konuşturmalıydı. --Anne Baba hoş geldiniz! Kocamın kusuruna bakmayın son günlerde hep böyle agresif. Bayan Kim bunları duyduktan sonra kahkaha atmaya başladı kocasına dönüp hayatım sana ne demiştim, gelinimiz çok tatlı ve güzel bir kız. Tiffany ise utancından kıpkırmızı olmuştu. Ji Hoo ise olanlar karşısında ne yapacağını bilemiyor sadece susmayı tercih ediyordu hem seviniyor hem de üzülüyordu, çünkü biricik ailesini ve hayatına giren baş belasını bırakıp gitmek istemiyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Evet, o ölüme mahkum biriydi, hiçbir şeyi değiştiremezdi. Babasının konuşmasıyla düşüncelerinden sıyrılıp yanına gitti birlikte bahçeye çıkıp konuşmaya başladılar. Babası hem oğluna kızgındı hem de çok mutluydu . Hayatta en çok istediklerinden birini yapmıştı! Evlenmişti! --Oğlum neden bize evlendiğini söylemedin bu kadar mı bizden nefret ediyorsun. Evet, bizim yüzümüzden okulu bıraktın ama en mutlu gününde annen baban olarak yanında olamaz mıydık? Ji Hoo konuşacağı sırada Bayan Kim onları yemeğe çağırdı Bay Kim oğlunun omzuna vurup hadi gidelim dercesine bir bakış attı. Mutfağa geldiklerinde ikisi de şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar, Bayan Kim anlamış olucak ki açıklama gereği duydu. Bana öyle bakmayın ben hiçbir şey yapmadım hepsini güzel gelinim yaptı, bende çok şaşırdım gelinim hem güzel! Hem de çok hamarat! Hepsi yemeğe oturdular. Bayan Kim eşine oğlu bide gelinin nasıl tanıştığını anlatıyordu. Ji Hoo hala bunları yaşadığına inanamıyordu. Hala ne yapacağını bilemiyordu artık düşünmekten başına ağrılar girmişti daha fazla dayanamayıp odasına çıkmak için izin istedi. Tiffany ne olduğunu anlamamıştı dün bide bugün Ji Hoo’nun hep başı ağrıyordu hem dün gördüklerinden sonra kafası baya karışmıştı. Bayan Kim Tiffany’nin Ji Hoo’nun arkasından baktığını görünce. --Kızım istersen eşinin yanına git belli ki kendini kötü hissediyor. Tiffany’nin itirazlarına rağmen onu dinlemeyip odaya kadar eşlik etti ona. Tiffany korkarak kapıyı açarken Ji Hoo’nun çıplak olduğunu gördü, kalbi deli gibi atmaya başladı kendini at yarışında birinci giden at gibi hisseti. Kalbine artık bir dur demenin zamanı gelmişti içinden eski ritmine geri dön yoksa seni… Bir an ne kadar saçma düşündüğünü fark etti kalbi ile tartışıyor bide yetmezmiş gibi konuşuyordu. Ji Hoo ise Tiffany kapıyı kapatınca hemen gömleğini giydi. --Hey aptal kız şimdide beni mi gözetliyorsun? --Hııh sersem şey kim seni gözetleyecek annen beni zorla getirdi yoksa sana meraklı değilim. Tamam artık gidebilirsin, beni gördün yeter artık git, anneme iyi olduğumu söyle bir daha odama girme tamam mı? Girme kısmını o kadar sert bir şekilde söylemişti ki bir an dişlerinin hepsinin kırılacağını sandı Tiffany. Tiffany ne yapacağını şaşırmıştı aşağı inse Bayan Kim’in sorularına ne cevap verecekti. Ji Hoo’nun odasına girip kapıyı kapattı . --Hey hey sen neden odama girdin? Ve kapıyı neden kapattın? Burda kalmayı düşünmüyorsun değil mi? --Sersem ne yapabilirim şimdi aşağı insem, annen bir sürü soracak ve bizden süphelenecek . --Bu senin sorunum benim değil. Şimdi odamı terk et! --Gitmiyorum, ne yapıcaksın? Hem ayağım bu durumdayken nasıl aşağı inerim zor yukarı çıktım sen istersen aşağı gidebilirsin. --Burası benim odam ben niye gidiyorum. --Aa unuttun mu ben senin eşinim! Hem annenler gidene kadar burda uyuyacağım. Bende seninle kalmaya meraklı değilim. --Sen sen aptal kız seni öldürürüm, bağrış seslerini duyan Bayan Kim hemen kapıyı çaldı. Bir şey mi oldu çocuklar? Neden bağırıyorsunuz? Bayan Kim gördükleri karşısında hemen odanın kapısını kapattı. Acaba bayan kim ne gördü. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:55 pm | |
| --Sen sen aptal kız seni öldürüm bağrış seslerini duyan Bayan Kim hemen kapıyı çaldı. Bir şey mi oldu çocuklar? Neden bağırıyorsunuz? Bayan Kim gördükleri karşısında hemen odanın kapısını kapattı. 6. bölüm… Aslında Bayan Kim’in gördükleri hoşuna gitmişti, çıkarken en kısa zamanda torun istiyorum demeyin! unutmadı. Geriye bakış Bayan Kim tam kapıyı açtığında Tiffany Ji Hoo’nun dudaklarına yapışır, Ji Hoo şaşkınlık içerisinde dir. Geriye bakış son. Bayan kim onları o şekilde görünce hemen dışarı çıkar dışarı çıkarken söylediği sözler karşısında Tiffany kahkaha atmaya başlar. Ji Hoo ise artık ‘bunlara katlanmak istemiyorum’ der, ve kapıyı çarpıp gider. --Haha biliyordum bunun işe yarayacağını Yürü anca gidersin Ji Hoo sersemi. Ji Hoo koltukta uyuduğu için her tarafı tutulmuştur, Tiffany onun inlemeleri karşısında kahkahalarına hakim olamıyordu. Ji Hoo onu böyle gülerken sinirlerine hakim olamayıp evin içinde tiffany’i kovalamaya başlar. Tiffany koşamadığı için önüne çıkan bütün eşyaları deviriyordu. Ji Hoo önündeki engelleri aşmaya çalışıyor bir yandan da Tiffany’i neden hala yakalayamadığı için daha çok sinirleniyordu. --Seni yakalayayım ölümlerden ölüm beğen Tiffany cadısı! --Haha Ji Hoo sersemi beni zor yakalarsın. --Yakalayınca görürsün cadı. --Ayağım bu durumdayken bile beni yakalayamadığına göre beceriksizin önde gidenisin, bütün Kore senin beceriksizliğini konuşuyordur şimdi! --Aha yakaladım işte ne yapıcaksın bakalım ölümlerden ölüm beğen nasıl bir ölüm istersin derini mi yüzeyim? Yada seni boğayım mı? Aa bak boğmak güzel bir fikir . --Yahh sen ne dediğinin farkında mısın? Bana bir şey olursa ailene ne diyeceksin bakalım. --Benim sevgili karıcığım bunları düşünmeyi bana bırak, sen ölümün tadını çıkar. Tiffany bunları duyduktan sonra korkudan ne yapacağını bilemez haldeyken kapının açılmasıyla derin bir ohhhh çekti. Bay bayan Kim olduğunu görünce kıs kıs gülmeye başladı. --Ah anne baba hoşgeldiniz, kusura bakmayın küçük oğlunuz oyun oynamak istedi de! Bayan Kim evin halini görünce önce sinirlendi sonra gülmeye başladı, tabi bunlar fırtına öncesi sessizliğin ip uçlarıydı. Aniden bağırmaya ve emir verip evi yarım saatte topladılar, ev temizlendiğinde derin bir nefes alıp koltuklara oturdular. Tiffany olanlara anlam veremiyordu melek gibi bir kadın birden şeytana nasıl dönüşebilirdi diye düşünüyordu. Bayan Kim Tiffany’nin tuhaf tuhaf baktığını görünce gülmeye başladı, tiffany artık iyice korkmaya başlamıştı. Bayan Kim gülmeyi kestikten sonra konuşmaya başladı. --Kızım kusura bakma ben evi dağınık görünce kendimi kaybederim de. --Ahh önemli değil anneciğim benim bunu bilmem gerekirdi. --Nerden bileceksin kızım oğlum söylememiş besbelli. --Ee siz bütün gün böyle evde oynamadınız değil mi? Biz artık babanızla sizden torun istiyoruz. Ji Hoo dayanamayıp ne çocuğu çocuk falan yok biz daha evli değiliz derken Tiffany eliyle ağzını kapatıp --Anneciğim ama daha erken değil mi? Biz daha yeni evlendik. Tamam ama çocuklar en yakın zamanda torun sevmek istiyoruz babanızla. --Peki anneciğim. Ee siz ne yaptınız bütün gün ? --Biz mi? Bayan bayan Kim birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Ji Hoo Tiffany hiçbir şey bilmeden onlara bakıyorlardı.. Bugün bu evde herkes tuhaf… Ji Hoo Tiffany’e bakıp. --Hep senin yüzünden anne ve babamın kalan diğer akıllarını da başlarından aldın, ben şimdi ikisiyle ne yapacağım? --Ya ben ne yaptım, neden yine ben suçlu oldum. Birazda kendine bak kesin senin yüzünden delirdiler. Bukadar dayanmaları bile bir mucize! Diyip dilini çıkardı. Bayan kim çok geçmeden konuşmaya başladı siz aniden evlendiğiniz için düğün yapamadınız ya… --Eee Biz düşündükte evde küçük bir davet verelim, böylece seni akrabalarımıza tanıtırız. Ji Hoo ve Tiffany ne kadar itiraz etselerde bayan kim kabul etmemişti. Hem daha suprizim bitmedi sen apar topar evlendiğin için gelinlik bile giyemedin, onun için yarın gelinlik bakmaya gidiyoruz. --Ama anne ayağım bu durumdayken nasıl gidebilirim Ji hoo’da hemen Tiffany’e arka çıkıp konuşmaya başladı. --Evet anne hem bu durumdayken evden de çıkamaz! Hem eşimede yazık değil mi? Bu durumda nasıl gelinlik seçsin. Bayan Kim Ji Hoo’ya hak verdi . --Haklısınız çocuklar ama ne yapabiliriz ki? Ji Hoo bu soruyu bekliyordu zaten… --Anneciğim davet işini erteletsek olmaz mı? Hem tiffany iyileştiğinde yapsak olmaz mı? Bay Kim geldiğinden beri konuşmamıştı. --Biz gidemiyorsak onlar buraya gelir hem bizim içinde daha rahat olur.. Bayan Kim zafer kazanmışcasına eşine sarıldı. --Ahh çok haklısın kocacığım. Çocuklar itiraz istemiyorum yarın ben moda evin haber veririm. Ji Hoo çaresiz bir şekilde susmuştu.Tiffany sahte bir gülümsemeyi yüzüne takmıştı bile oynadığı oyunun bu hale gelebileceğini bilemezdi ki? Bütün akşam boyunca Ji Hoo ve Tiffany hiç konuşmadılar.daha sonra Tiffany yorgun olduğunu söyleyip odasına gitti. (Ji Hoo’nun odasına) çok geçmeden Ji Hoo’da odaya girdi. Konuşabilir miyiz? Ji Hoo sizce Tiffany’ile ne konuşacak? | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:57 pm | |
| EditUmudun Gölgesinde Ask - 7. Bölümby 한국 이야기 / Hanguk İyagi on Tuesday, December 6, 2011 at 11:44am ****Umudun Gölgesinde Aşk**** ( 7. Bölüm ) Ji Hoo çaresiz bir şekilde susmuştu. Tiffany sahte bir gülümsemeyi yüzüne takmıştı bile oynadığı oyunun bu hale gelebileceğini bilemezdi ki? Bütün akşam boyunca Ji Hoo ve Tiffany hiç konuşmadılar. Daha sonra Tiffany yorgun olduğunu söyleyip odasına gitti. (Ji Hoo’nun odasına) çok geçmeden Ji Hoo’da odaya girdi. Konuşabilir miyiz? 7. Bölüm… Tiffany ise sadece başını evet anlamında sallamıştı. --Neden böyle bir şey yaptın bilmiyorum, ama artık bunun geri dönüşü olacağını sanmıyorum.. -- Özür dilerim ben sadece sana çok kızmıştım, bu yüzden bu oyunu oynak istedim buralara kadar geleceğini bilmiyordum zaten yarın buradan gideceğim, sende ailene uygun bir dil ile anlatırsın. --Hayır gitme! -- Neden ama? Ailen elbet bir gün öğrenecek bunları. -- Hayır onlar öğrenmeden zaten ben ölmüş olacağım. Tiffany hiçbir şey anlamamıştı. -- 6 aylık ömrüm kalmış. Ji hoo’nun söyledikleri karşısında Tiffany gözlerinden yaşlar dökülmüştü. Ji hoo tiffany’nin göz yaşı döktüğünü görünce şaşırdı! Hiç tanımadığı biri onun için göz yaşı döküyordu. Halbuki bunu sevdiği kadından beklerdi! Ama o bunu yapmamıştı. Sadece bırakıp gitmişti onu… Senden bana yardım etmeni istiyorum, şimdiye kadar anne ve babamı hiçbir istediğini yapmadım, bunun neden olduğunu sorma zamanı gelince anlatırım sana. -Tiffany kafasını salladı. Birkaç gün önceye kadar ailemden uzak durmak için neler yapıyordum sırf ailemden uzak kalmak için evden ayrıldım , hep onları üzgün görmek beni bir nebze olsun içimi rahatlatıyordu ama birkaç günde anladım ki bunlar çok anlamsızmış hayatta ailenden değerli hiç kimse yok, zamanında çok kızmış olsam da şimdi nedenini çok iyi anlıyorum. Şimdi diyeceksin ki bu sersem neler anlatıyor, işte bu yüzden senden bu oyuna devam etmeni istiyorum, nasıl olsa ailem bizim evli olduğumuzu biliyor ben ölene kadar yada hastalığımın son zamanlarına geldiğim zaman gidersin. Şimdi ben neden bunu yapayım diyeceksin aslında seni zorlamam bu sadece bir teklif ister kabul edersin ister etmezsin. Kabul edersen ben öldükten sonra benim eşim olarak kalır ailemle yaşarsın, yada sana yüklü miktarda para verebilirim. Tiffany tüm konuşma karşısında susmuştu , artık dayanamayıp konuşmaya başladı. --Senin paranı isteyen kim? --Bu hayatta sadece para yok anladın mı? Senin şimdiye kadar üzdüğün ailenin benim olması için neler vermezdim ben anne babasız büyüdüm, bu birkaç günde annen ve baban sayesinde sahte bile olsa benim annem ve babam gibi oldular. Sen çok şanslısın, aileni böyle üzmeyi nasıl yaparsın? Sen tam bir aptalsın hemde koca bir aptal diyip Ji Hoo’nun göğsünü yumrukluyordu. Bir yandan da gözyaşlarına hakim olamıyordu, Ji hoo daha fazla dayanamayıp ona saldırdı. Evet ben bir aptalım bu yüzden zamanlarda ailemi mutlu etmek istiyorum! Şimdiye kadar yapmadığım her şeyi onlarla yapmak istiyorum. Ne olur bana yardım et!! Ji hoo kendini geri çekip Tiffany’nin yüzüne bakıyordu. Peki kabul edecek misin? Evet kabul edeceğim ama senden tek bir ricam var ben üniversiteyi kazandım ama harcı yatıracak param olmadığı için yatıramadım bu benim ailemin son isteğiydi. --Aslında bunu söylemeye utanıyorum ama benim bu hayatta senden başka güveneceğim kimsem yok… --Tamam kabul ediyorum, bari ölmeden önce senin ailenin istediğini yerine getireyim . dimi diyip Tiffany’e göz kırptı. --Böylece içim rahat giderim, öyleyse yarından itibaren oyunumuza başlıyoruz tamam mı ortak? --Peki. Hadi artık uyuyalım, sabah senin gelinlik provan var. Tiffany ‘uyuyalım’ lafını duyduktan sonra korkmuştu, elleriyle vücudunu saklamıştı. Ji hoo, Tiffany’nin bu halini görünce gülmekten kendini almadı. Hey! Oyun oynayacağız diye seninle birlikte olacağımı sanma ölmeden önce arkamda hamile birini bırakmak istemem, hem sen benim tipim değilsin! Heyy! Sersem sen o küçük beyninle neler kuruyorsun, hem sende benim tipim değilsin. Diyip dilini çıkardı. Hadi artık şu lambayı kapatta uyuyayım. Peki diyip Ji hoo lambayı kapattı sonra yatağın üstüne attı kendini Tiffany Ji hooyu yatakta görünce bağırdı. Heyyy!!! Çabuk çık yataktan, seninle evcilik oyunu oynadım diye aynı yatakta yatacak değilim. Tiffany’nin çığlığından dolayı bay bayan Kim odaya girdiler. Tiffany kızım ne oldu neden bağırıyorsun? Ji hoo Tiffany’ e sarılıp yok bir şey anneciğim, kötü bir rüya görmüşte benim güzel bir eşim. Eşim mi? Ben mi? Ah bu çocuk ne diyor aklından neler geçiyor, benim kalbim niye deli gibi çarpıyor? Tiffany kızım kendine gel. Tiffany bunları düşünürken bay bayan kim çoktan odayı terk etmişti, Ji hoo ise hala Tiffanye bakıp onu anlamaya çalışıyordu çünkü Tiffany’nin yüz ifadesi çok değişkendi bir gülüyor bir üzülüyor o küçük beyninde ne düşünüyor. Hey cadı yine ne düşünüyorsun? Kafayı mı yedin? Yahhh! Sana ne şimdi yataktan in ve git. Ah karıcığım sen neler diyorsun, ben senin kocanım bunlar çok normal diye söylerken bir yandan pis pis sırıtıyordu, hep Tiffany mi onu sinirlendirecekti . Biraz ben onu sinirlendireyim hem bir nebze olsun hastalığımı düşünmem son zamanlarımı güzel geçiririm, cadının yanında mutlu oluyorum. Aaiişh, yine ne düşünüyorum kıza derken kendim aynı şeyi yapıyorum. Uff tamam gidiyorum zaten senin yanında kalmaya hiç niyetim yok. Ama odadan dışarı çıkmam burada yatacağım. Ne kesinlikle olmaz çık odadan. Ya gitmiyorum işte gidersem annemler yalan söylediğimizi anlarlar ben bu koltukta yatarım. Tiffany istemeden kabul etmişti… Artık gerçek bir oyun başlasın dimi… Yorum istiyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:57 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk****( 8. Bölüm - Evet anne Prensesler gibi olmuş. ) Aaiişh, yine ne düşünüyorum kıza derken kendim aynı şeyi yapıyorum. Uff tamam gidiyorum zaten senin yanında kalmaya hiç niyetim yok. Ama odadan dışarı çıkmam burada yatacağım. Ne kesinlikle olmaz çık odadan. Ya gitmiyorum işte gidersem annemler yalan söylediğimizi anlarlar ben bu koltukta yatarım. Tiffany istemeden kabul etmişti. 8.Bölüm Sabah ilk uyanan Tiffany oldu Ji hoo ise hala uyuyordu Tiffany sesini çıkarmadan Ji Hooyu izlemeye başladı . Allahım ne kadar tatlı gülümsüyor bir o kadarda yakışıklı neden o lanet olası hastalık onu buldu ki daha çok genç Allah’ım onu benden alma ne olur. Tiffany kızım ne düşünüyorsun kafayı yedin bence daha çok yemeden sen aşağıya in kahvaltıyı hazırla , yoksa kalan beynin Ji hoo sayesinde gidecek. Tiffany uzun uğraşlar sonucu aşağıya inip kahvaltıyı hazırlamaya başlar Bayan Kim gelip Tiffany’e sarılır. --İyiki senin gibi bir gelinim var. Günaydın anneciğim, böyle düşünmenize çok sevindim. Hadi kahvaltıya geçin! --Ji Hoo nerde kızım? --Biri beni mi çağırdı? --Evet oğlum hadi gel birlikte kahvaltı yapalım. Ji Hoo’da kahvaltıya oturup hep birlikte kahvaltı yaparlar sonra bulaşıkları Tiffany ile beraber yıkayıp salona geçerler çok geçmeden moda evinden çalışanlar gelinlik modellerini göstermeye gelirler, Tiffany ne diyeceğini bilmiyor Bayan Kim ise o kadar heyecanlı bir kadarda mutludur biricik oğlu evleniyordur. En sonunda birkaç gelinlik modelini beğenip Tiffany’e giydirmelerini söyler . Tiffany’nin ayağı alçıda olduğu için çalışanlar ona giyinmesi için yardım ederler. Tiffany o kadar gelinlik giymiştir ki artık dayanamayacağını sanır artık bu eziyetin bitmesini istiyordur. Bayan Kim üzülmesin diye bir şey de söylemiyordur. En son olarak straplez işlemeli kat kat olan bir gelinlik denemiştir. Dışarı çıktığında Bayan Kim hayranlıkla onu izliyordur hemen yanına gidip ona bakar ve de etrafında dönmeye başlar. Hemen kocasını ve oğlunu çağırır Bay Kim ve Ji hooda “bir şey mi oldu diyerek “ gelmişlerdi. Bayan Kim hemen Tiffany’i onlara eli ile işaret eder . Ji Hoo kafasını annesinin işaret ettiği yöne doğru çevirir gördükleri karşısında kalbi deli gibi atmaya başlar. Karşısında gördüğü kişi Tiffany’ dir, hemde beyazlar içinde sanki bir prenses . Ji Hoo Tiffany’e böyle bakınca Tiffany utancından kızarmıştı yanakları al al olmuştu ne yapacağını bilemez bir halde gelinlğini çekiştiriyordu. Ji Hoo düşüncelerinden annesinin sözleri ile uyanmıştır. --Oğlum ne kadar güzel oldu değil mi? -- Hıı ne diyorsun anne? -- Diyorum ki Tiffany ne güzel olmuş değil mi? -- Evet anne Prensesler gibi olmuş. Ji Hoo az önce neler dedin diye içinden geçiriyordur, bunu toparlaması lazımdı. --Şey yani güzel olmuş. Annesi imalı imalı gülüp Bay Kim’e bakar. O sırada kapı çalar Ji Hoo bunun için Allah’a şükrediyordu. Hemen koşup kapıyı açtı. Kapıyı açtığında gördükleri karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. --S-Sen neden geldin? Bayan Kim Ji Hoo’nun kapıda Seon Yoon ile konuştuğunu duyunca hemen Seon Yoon’un yanına gidip onu içeriye aldı. Ji Hoo ise kapıyı kapatıp salona ailesinin yanına gitmişti hemen Tiffany’nin yanına gitmişti sonuçta sahtede olsa onun eşiydi, ve şimdi Seon Yoon da buradaydı ondan intikamını almalıydı. Ama benim bunu Tiffany’e yapmaya hakkım yok o daha çok genç ve ben ölmeden kötü şeyler yapmak istemiyorum.. Ji Hoo bunları düşünürken Seon Yoon’un konuşmasıyla kendine gelmişti. --Ji Hoo konuşmamız lazım. Lütfen çok acil. --N-Neden bizim konuşacak hiçbir şeyimiz kalmadı!!! --Sadece bir kere sonra seni rahatsız etmeyeceğim. --Peki. --O zaman her zaman gittiğimiz Cafeye gel tamam mı? Diyip gitmişti Seon Yoon. O sırada Tiffany gelinliğini çıkarıp, Ji Hoo’nun yanına gelmişti. Ji Hooyu çok üzgün görünüyordu onu böyle görünce Tiffany de üzülmüştü, Ji Hoo’nun elini tutup ona neyinin olduğunu sormuştu. Ji Hoo Tiffany’nin Onun elini tutuğunu görünce önce şaşırmış sonra sevinmişti. Tiffany onun yanında olduğunda kendini mutlu hissediyor , lanet olası hastalığını da unutuyordu. Sonra hastalığı aklına gelince hemen elini çekti. --Bir şeyim yok . diyip gitmişti Tiffany Kızsada hastalığına üzülüyordu . Ji Hoo akşam üzeri giyinip çıkmıştı aslında ne kadar gitmek istemese de gitmeliydi. Seon Yoon’un ne diyeceğini merak ediyordu. Çok geçmeden Cafeye gelebilmişti içeri girdiğinde Seon Yoon’nun arkada bir masada oturduğunu görünce yanına gidip oturmuştu. --Evet geldim. Sizce Seon Yoon ne diyecek. Yorumlarınızı bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:58 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 9. bölüm (Sen benden hoşlanıyorsun?) Sonra hastalığı aklına gelince hemen elini çekti. --Bir şeyim yok . diyip gitmişti Tiffany Kızsada hastalığına üzülüyordu . Ji Hoo akşam üzeri giyinip çıkmıştı aslında ne kadar gitmek istemese de gitmeliydi. Seon Yoon’un ne diyeceğini merak ediyordu. Çok geçmeden Cafeye gelebilmişti içeri girdiğinde Seon Yoon’nun arkada bir masada oturduğunu görünce yanına gidip oturmuştu. --Evet geldim. 9 bölüm… Evet geldim bana söyleyeceğin neyse çabuk söyle gitmem gerek!!! --Ji Hoo ben ben özür dilerim!!! --Neden özür diliyorsun!!! Seni yıllar önce öyle bıraktığım için… Ne olur beni affet!!! Diyip Jİ hoo ‘nun elini tutmuştu. Ji Hoo Seon Yoon onun elini tuttuğunda hiçbir şey hissetmemişti , oysa yıllar önce bunu yapabilmek için neler vermezdi. Şimdi elini tutunca Tiffany’e karşı kendini suçlu hissediyordu. Hemen düşüncelerinden sıyrılıp Seon Yoon’nun tuttuğu elini çekti. --Sen sen çok utanmazsın!!! Yıllar önce seni sevdiğim için utanıyorum , sana daha önce seni sevdiğimi söylediğimde çekip gitmiştin bunca yıldan sonra gelip beni sevdiğini söylüyor birde özür diliyorsun, sence artık bunun bir önemi var mı? ( Yürü be Ji Hoo kim tutar seni. ) --2. bir şans mı istiyorsun? Hem de benim gibi evli bir adama! --Ji Hoo senin evli olduğuna inanmıyorum! Sen benden başkasını sevemezsin. --Kendinden bu kadar emin olma kalbim nasıl seni sevdiyse başka birini de sevebilir hele senden kat kat iyi birini çok daha fazla sevebilir... Dedikten sonra masadan kalkıp gitmişti. Seon Yoon ise öylece orda kalmıştı Ji Hoo ise hemen arabasına atladığı gibi sahil kenarına gitmişti yalnız kalmak istiyordu banka oturup son günlerde yaşadıklarını düşüyordu, bunca şeyi nasıl bu kadar kısa sürede yaşamıştı … Aklına Tiffany gelince yüzünde bir tebessüm beliriyor kalbi daha hızlı atıyordu, Seon Yoon’nun söyledikleri aklına gelince sinirden ne yapacağını bilmiyordu. Daha fazla düşünmeyi bırakıp eve gitmek için yola koyulmuştu. Eve gelince Tiffany’nin odada uyuduğunu gördüğünde yanağına küçük bir öpücük kondurup banyoya gitmişti, üstünü değiştirip uyumak istiyordu, ama bir türlü uyuyamıyordu Ji Hoo bunları düşünürken Tiffany’nin sayıkladığını duydu “Anne baba ve Ji hoo” diyordu Evet Ji Hoo!! Ji Hoo duydukları karşısında şaşırmıştı. Tiffany rüyasında onu mu görüyordu? Ama neden onu görüyordu, Tiffany’nin sayıklamalarının yerini gözyaşları alınca çok üzülmüştü, genç kızın gözyaşlarını eli ile siliyordu diğer eli ile genç kızın elini tutuyordu. Çok geçmeden Tiffany’nin huzurlu bir şekilde uyuduğunu görünce mutlu olmuştu ama Tiffany elini bırakmıyor hatta çok sıkı tutuyordu Ji Hoo ise çaresiz şekilde Tiffany’nin yanında kalmıştı sabah erkenden uyanıp yerine geçmişti. Tiffany’nin her şeyi rüya olarak hatırlamasını istiyordu!!! Tiffany uyandığında Ji Hoo’nun koltukta uyuduğunu görünce akşam gördüğü şeyin rüya olduğunu anlamıştı yüzü düşmüştü onun rüya olmamasını, gerçek olmasını çok istiyordu. Tiffany yataktan çıkıp aşağıya inmişti Bay Bayan Kim çoktan kalkmış kahvaltı yapıyorlardı. Tiffany’i görünce Bayan Kim hemen yanına gidip ona kahvaltı yapmasını söyledi, çünkü bir hafta sonra biricik gelinlerini aileleriyle tanıştıracaklardı. Tiffany hemen onları selamlayıp masaya geçti çok geçmeden Ji Hoo’da gelmişti. Ji Hoo’yu görünce yüzünde gülümseme oluşmuştu, bunu gören Bayan Kim hemen konuşmaya başlamıştı. --Ah kocacığım görüyor musun? gelinimiz oğlumuzu gördüğünde nasıl sevgi ile bakıyor , onu çok seviyor demek!! Ay çok mutluyum aferin sana oğlum kendine çok iyi bir eş seçmişsin. Ji Hoo bunları duyunca gülmeye başladı. Annesinin söyledikleri çok hoşuna gitmişti. Tiffany ise düştüğü durumdan dolayı utanıyordu. Kahvaltı yaptıktan sonra Bay Bayan Kim dışarı çıkmışlardı, aslında Tiffany de gitmek istiyordu, düştüğü durum yüzünden Ji Hoo ‘yla yalnız kalmak istemiyordu. Ji Hoo bu durumdan çok mutluydu. Tiffany’ i kızdırma sırası ondaydı şimdi zafer kazanmış gibi hissediyordu. Ee Tiffany hanım( 1-0) öne geçtim 90 dakika bitmeden daha çok öne geçmeliyim uzatmalara gitmemeli bu maç. Kıs kıs gülüyordu Tiffany onun güldüğünü görünce sinirlenmişti. --Yah! Sersem neden bana bakıp gülüyorsun? --Neden ağlayayım mı? Ah sabahki yüzün aklıma gelince gülmekten kendimi alamıyorum!! --Ya annen yanlış anladı ben o ara gördüğüm rüyayı düşünüyordum ondan öyle gülümsedim. Dedikten sonra eli ile ağzını kapattı Ji Hoo ise mutluluktan uçuyordu. --Demek sen beni rüyanda gördün? Tiffany hemen inkar etmeye başladı. --Yah nerden çıkarıyorsun hem ben öyle bir şey söyledim mi? --Ama elin ile ağzını kapattın bide sabahki olay kesin sen beni rüyanda gördün hem zaten beni anca rüyanda görürsün. Diyip dilini çıkardı. Tiffany çok kızmıştı hemen ordan gitmek istiyordu. Sinirle masadan kalktığı için birden ayağı masaya takıldı tam düşüyordu ki, Ji Hoo onu tuttu ama Ji Hoo da fazla dayanamadan oda düştü ..Tiffany Ji Hoo’nun üstüne düştüğü için fazla canı yanmamıştı ama aynı şey Ji Hoo için geçerli değildi sonuçta kötü düşmüş bide Tiffany üstüne düşmüştü, acısını hissetmiyordu!! Sadece Tiffany’nin kokusunu içine çekiyordu Tiffany ise Ji Hoo ya bakıyordu bir süre böyle bakıştıktan sonra Ji Hoo Tiffany’i öpmek için ona yaklaşıyordu, Tiffany Ji Hoo’nun ona daha çok yaklaştığını görünce gözlerini kapatmıştı, gözlerini kapattığını gören Ji Hoo kahkaha atmaya başladı Tiffany düştüğü durumdan çok utanıyordu. Ji Hoo’nun üstünden hemen kalkıp salona geçti.. Ji Hoo hemen arkasından gitmişti. Tiffany koltuğa geçip oturdu televizyonu açtı. Ji hoo hemen karşısına geçmiş gülmeye devam ediyordu. Tiffany onu görmezden geliyordu , ama elinde olmadan sinirleniyordu , çok geçmeden Ji Hoo konuşmaya başladı. --Sen benden hoşlanıyorsun? ♥♥ Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:58 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 10. Bölüm Ji Hoo’nun üstünden hemen kalkıp salona geçti. Ji Hoo hemen arkasından gitmişti. Tiffany koltuğa geçip oturdu televizyonu açtı. Ji hoo hemen karşısına geçmiş gülmeye devam ediyordu. Tiffany onu görmezden geliyordu , ama elinde olmadan sinirleniyordu , çok geçmeden Ji Hoo konuşmaya başladı. --Sen benden hoşlanıyorsun? ♥♥ 10. bölüm… Tiffany bunu duyduğunda hemen ordan ayrılmak istemişti bir süre cevap vermedi çünkü yaşadıklarından sonra Ji Hoo ‘nun bunları düşünmesi normaldi. Ji Hoo onun cevap vermediğini görünce daha çok güldü . Tiffany’nin onu sevmesi onu çok mutlu ediyordu, Ji Hoo’da ona karşı boş değildi ama hastalığı aklına gelince kahkahasının yerini hüzün aldı. Tiffany ise daha yeni konuşmaya başlamıştı. ---Ben mi Senden hoşlanıyorum. Ha ha ha hiç güleceğim yoktu, çok sağ ol sabah sabah beni güldürdün... Ya da sen benden hoşlanıyor olmayasın? Haha bu söylediğine sen inanıyor musun senin gibi boş boğaz biri benim tipim olamaz aslında böyle şeyler yaşadığımız için şükretmelisin. Bu fırsat hayatta bir daha eline geçer. Tiffany bunları duyunca çok sinirlendi. Sinirden olduğu yerden hızla kalkınca ayağının acısıyla olduğu yere düşmüştü. Acı içinde kıvranıyordu, Ji Hoo Tiffany’nin gözlerinden yaşlar geldiğini görünce hemen yanına koştu. --Tiffany iyi misin? Ne oldu? --Sanane defol git başımdan hem sen benim gibi boş boğaz biriyle konuşmamalısın. --Ji hoo söylediği sözlerden dolayı pişman olmuştu, ama artık iş işten geçmişti… Hemen telefonu eline alıp doktoru aradı çok geçmeden doktor gelmişti. Tİffany’nin ayağına baktıktan sonra gitmişti. Ji Hoo ya Tİffany’nin çok dikkatli davranmasını , ani hareketlerden kaçınmasını söylemişti. Ama Tiffany doktoru dinlemeyip ayağa kalmak için isteyince , Ji Hoo onu hemen koltuğa oturttu sonra yanına oturup söylediği sözlerden özür diledi. Tiffany’nin yüzünün güldüğünü görünce çok mutlu olmuştu. Ee sevgili karıcığım bugün yemek yapamayacağına göre dışarıdan pizza istiyelim. Tiffany başını sallamıştı. Acıdan konuşamıyordu. Çok geçmeden pizzacı gelmişti birlikte pizzaları yedikten sonra Tiffany’nin çok uykusu gelmişti koltukta uykuya dalmıştı. Ji Hoo üstünü örttükten sonra oda odasına geçti yatağına oturduğunda Tiffany ile geçirdiği olaylar aklına gelmişti yüzünde küçük gülümseme belirdi. Yatağına uzanıp uyumaya çalıştı ama bir türlü uyuyamıyordu yıllardır kapağını açmadığı piyanosunun başına geçti çalmaya başlanca eski günler aklına geliyordu ailesi yüzünden bıraktığı okulu, Seon yoon ile yaşadıkları… Ama artık bunları düşününce üzülmüyordu. Çünkü baş belası hayatına girmişti. Hem de tatlı bir baş belası. Ben onu bırakmak istemiyorum şuan ölmek istemiyorum yani şimdi değil Tiffany’e ne kadar onu sevdiğimi söylemeliyim! Ama ya o beni sevmiyorsa hem neden beni sevsin ki ben yarım bir adamım onun beni sevmesini isteyemem… Bunları düşünmek istemiyordu hemen yatağa uzanıp uyudu. ~ 1 Hafta Sonra ~ Aradan bir hafta geçmişti bugün düğün günüydü. Tiffany sabahın erken saatlerinden beri ayaktaydı . saçtı, gelinlikti, ayakkabıydı Tiffany artık hazırdı. Yavaş yavaş davetlilerde gelmeye başlamıştı her ne kadar sahte bir evlilik olsada heyecanlanmıştı eli ayağına dolanmıştı. Birden kapı açıldı Bay Kim içeri girdi. --Kızım seninle biraz konuşalım. --Tabi babacığım. --Kızım anne ve babanı yıllar önce trafik kazasında kaybettiğini öğrendim yıllardır anne ve babasız büyümüşsün ama artık öyle bir şey olmayacak çünkü sen artık bizim kızımızsın hep böyle bir kızım olmasını istemişimdir şimdi sayende her şeyim tamamlandı. Tiffany bunları duyduğuna çok sevinmişti yıllardır anne ve baba sevgisinin eksikliğini yaşıyordu ama son günlerde yaşadıkları sayesinde, anne ve babası gibi gördüğü insanlar tanımıştı… Yanağından süzülen yaşları gören Bay Kim ona sıkıca sarılmıştı. -- Kızım ağlama bak ağlarsan makyajın bozulur. Tiffany bunu duyduğunda gülümsemişti. Kapı açılır Bayan Kim ve Ji Hoo gelince ikiside toparlanmış gülüyordu tabi Ji Hoo Tiffany’i görünce dili tutulmıştu biran aşık olduğunu hissetti. Tiffany’nin yanına gidip koluna girdi aşağıya davetlilerin yanına gidiyorlardı, Tiffany davetlileri görünce ağzı bir karış açılmıştı, bu kadar insanın hepsi mi onların akrabasıydı! --Yah!!! Ji Hoo hepsine selam verecek miyiz? Ben gidiyorum ya bu kadar insanın içine giremem korkarım hem hepsini öpecek miyim? --Yah! Ji Hoo acı bana ne olur hadi gidelim, kaçalım süper fikir. --Tiffany senin yine beynin sulanmış şimdi gidip hepsine selam vereceğiz somurtmayı kes gül. --Tamam be bir kere de beni düşünsen ölürsün. --Hey!! Zaten ölecem şimdi bırakta son günleri mi mutlu yaşayayım. Tiffany bunarlı duyunca üzülmüştü çünkü Ji Hoo’nun yüzü asılmıştı “Kızım Tiffany sen tam bir boş boğazsın!!” --Tamam ama sende gül hadi Ji Hoo. Ji Hoo istemese de güldü çünkü Tiffany yanındayken üzgün olmak elinde değildi. Onlar davetlilerin yanına gidip tek tek hepsiyle selamlaştılar. Daha sonra Tiffany ve Ji Hoo dans etmeye başladılar. ~ Ji Ho’nun Bakış Açısı ~ Allahım ne olur bu an hiç bitmesin bütün hayatım boyunca böyle durabilirim. ~ Tiffany’nin Bakış Açısı ~ Neden canım yanıyor Allahım Ji Hoo ölmesin ne olur… Alma onu benden… Dans bitmişti Tiffany artık ayakta duramayacağını anlayınca oturdu Ji Hoo ise misafirlerle ilgileniyordu. Tiffany’nin yanına Seon Yoon oturdu önce tebrik etti ama sada söyleyecekleri bitmemiş gibiydi. Bakalım Seon Yoon ne diyecek. Hikayem beğenilmiyor anladığım kadarıyla buda beni çok üzüyor yanlışlarımı söylerseniz çok sevinirim. Yorumlarınızı ve beğenizlerini bekliyorum. Dün 2 bölüm yollayacaktım ama aksilikler peşimi bırakamadı anca pc başına geçtim. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:58 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 11. Bölüm ~ Ji Ho’nun Bakış Açısı ~ Allahım ne olur bu an hiç bitmesin bütün hayatım boyunca böyle durabilirim. ~ Tiffany’nin Bakış Açısı ~ Neden canım yanıyor Allahım Ji Hoo ölmesin ne olur… Alma onu benden… Dans bitmişti Tiffany artık ayakta duramayacağını anlayınca oturdu Ji Hoo ise misafirlerle ilgileniyordu. Tiffany’nin yanına Seon Yoon oturdu önce tebrik etti ama sada söyleyecekleri bitmemiş gibiydi. 11. Bölüm. --Ji Hoo’dan uzak dur bu evliliği bitirmek için elimden geleni yapacağım!! Hem Ji Hoo seni sevmiyor! Beni unutmak için seninle evlendi, o benden başkasını sevemez. Tiffany’nin konuşmasına izin vermeden gitmişti.Tiffany duydukları karşınında yıkılmıştı. “ Ji Hoo hala onu mu seviyor!!! Yoo hayır!!” Artık düğün bitmiş davetlilerde gitmişlerdi bütün düğün boyunca Tiffany Seon Yoon’un söylediklerini düşünüyordu. Ji Hoo Tiffany’nin yanına gidip bir şeyi olup olmadığını sormasına rağmen Tiffany ona hiçbir şey söylememişti. Tiffany odaya geçip üstünü çıkarmaya çalıştı, ama bir türlü lanet gelinliği çıkaramıyordu. Hem Seon Yoon’un söyledikleri beyninde yankılanıyor, bide gelinliği de çıkaramayınca oturup ağlamaya başladı. Ji Hoo Tiffany’nin ağladığını duyunca odaya koştu, --Tiffany ne oldu? Neden ağlıyorsun? Ayağın mı ağırıyor? Tiffany konuşmuyor sadece ağlıyordu… --Tiffany konuşsana neden ağlıyorsun? --Ben ben sadece gelinliği çıkaramadım onun için ağlıyorum. --Gelinliği çıkaramadığın için mi ağlıyorsun! Ji Hoo daha fazla dayanamayıp gülmeye başlamıştı. --Tiffany sen çocuk gibisin! İnsan hiç gelinliğini çıkaramıyor diye ağlar mı? --Yaaa neden gülüyorsun ufff sinirlerimi bozuyorsun! Çık dışarı çabuk. Ahhhh unuttun galiba ben senin kocanım burda bende kalıyorum, hem bugün bizim için önemli bir gün değil mi? Diyip pis pis sırıtmaya başladı. Tiffany bunları duyunca daha çok ağlamaya başladı. Jİ hoo ise şaşkın şaşkın Tiffany’e bakıyordu. --Ya tamam şaka yaptım! Neden ağlıyorsun ki? Hem hadi seni neşelendirecek bir şey söyle yapayım!!!! Tiffany bunları duyunca ağlamayı bırakıp gülmeye başlamıştı. Peki diyip kafasını salladı. --Ee hadi düşün bakım ne yapayım? --Immm buldum. Benim için dans et şarkı söyle. Ji Hoo istemeye istemeye kabul etmişti, sonuçta Tiffan yi güldürmek istiyordu. Tiffany sabırsızlanınca kalkıp dans etmeye başladı. Tiffany de ortama ayak uydurup alkış çalıyordu. Artık dans etmekten ayakları yorulan Ji Hoo Tiffany’ e baktığında Tiffany’nin uyuduğunu görünce yüzü asılmıştı. Bir teşekkür bile etmedi. Ama daha sonra Tiffany ‘nin masum yüzünü görünce gülümsemişti. Tiffany’i kucağına alıp yatağına yatırdı, oda yatağın diğer ucuna uzanıp Tiffany’i izlemeye başladı. --Neden bu kadar güzel ve o kadarda masumsun? --Daha önce nerelerdeydin! --Ben seni görünce neden bu kadar mutlu oluyor birde üzülüyorum kalbim gülerken neden gözlerim ağlıyor. İlk defa böyle bir şey yaşıyorum. Ji Hoo bunları düşündükten sonra uykuya dalmıştı. Sabah Tiffany’nin bağrışlarıyla uyanmıştı. ---Yahhhhh! Cadı neden bağırıyorsun kulağımın zarı patlayacak. ---Sen sen niye yatakta, birde yanımda uyuyorsun? Geriye bakış**** Tiffany yavaş yavaş uyandığında birinin nefesini yüzünde hissediyordu. Gözlerini açtığında Ji Hoo yanında uyuyordu. Hemde birbirlerine çok yakın bir durumda… Tiffany çok şaşırmış bir o kadarda heyecanlanmıştı. --Ji Hoo neden yanımda uyuyor? --Benim aptal kalbim neden bu şapşalı görünce ritmi bozuluyor!! --Tiffany düşüncelerinden sıyrılıp bağırmaya başlar. Geriye bakış son**** Tiffany’nin bağrışlarından olabildiğince kaçtım tamam bu kızı seviyorum ama çok şapşal insan nasıl bu kadar bağırabilir, son zamanlarımda sağır olmak istemiyorum. Hem de bu kadar düşüncesiz dün onun için neler yapmıştım bir teşekkür bile etmedi üstüne beni odadan kovdu. Mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamaya başlayacaktı ama galiba onlardan önce birileri kahvaltı olayına el atmıştı. Ji Hoo Tiffany’nin hazırladığını düşünüp sevinmişti. Tiffany ‘i mutfağa geldiğinde Ji Hoo sırıtmaya devam ediyordu. Tiffany ise sinirliydi. Daha fazla dayanamayıp konuştu. --Sersem neden bana bakıp gülüyorsun? --O kadar bağırman beni kahvaltıya kaldırmak için miydi? Başka şekilde uyandırabilirdin? Mesela öperek!! Demişti Ji Hoo. Tiffany önce kahkaha atıp sonra konuşmaya devam etmiştin. --Hahaa işim yok birde senin için kahvaltı mı hazırlayacam! hiç güleceğim yoktu? --Ne yani bunları sen hazırlamadın mı? --Tabiki de hayır. --Peki kim hazırladı. ‘’Ne yani Tiffany kahvaltıyı hazırlamış mıydı? Peki kim kahvaltıyı hazırlamıştı? ‘’ Masanın üzerinde bir not vardı, Ji Hoo hemen eline alıp okumaya başladı. Ama bu not annemdendi. Demek kahvaltıyı annem hazırlamış… Ama bunlarda ne, yanlış mı görüyorum… Hayır anne bunu da yapmış olamazsın. Bu bölüm nasıldı? Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:59 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 12. Bölüm (Anne!! Böyle şeyler ulu orta konuşulmaz.) --Hahaa işim yok birde senin için kahvaltı mı hazırlayacam! hiç güleceğim yoktu? --Ne yani bunları sen hazırlamadın mı? --Tabiki de hayır. --Peki kim hazırladı. ‘’Ne yani Tiffany kahvaltıyı hazırlamış mıydı? Peki kim kahvaltıyı hazırlamıştı? ‘’ Masanın üzerinde bir not vardı, Ji Hoo hemen eline alıp okumaya başladı. Ama bu not annemdendi. Demek kahvaltıyı annem hazırlamış… Ama bunlarda ne, yanlış mı görüyorum… Hayır anne bunu da yapmış olamazsın. 12. Bölüm. Ama bunlar uçak biletiydi. Ne yani Tiffany ile gerçekten balayına mı gitmemi istiyorlar. “Ah benim bu annem bir gün beni öldürecek babam ne kadar sert görünse de annem nasıl onu elinde oynatıyor.” Tiffany konuşmaya başladığında… --Hah kadro tamamlandı. Dedi Tiffany Ji Hoo’nun neden öyle dediğini anlamamıştı. Birlikte kahvaltı yaptıkları sırada Ji Hoo Tiffany balayına gideceğini söyleyince, Tiffany içtiği portakal suyunun hepsini Ji Hoo’nun üstüne püskürdü. --Ah Allah’ım ben bunları yaşamak için ne günah işledim de şapşal kızla son günlerimi geçiriyorum… --Aishh!!! Delireceğim balayı da nerden çıktı? Ne balayı biz evli değiliz ki Ji Hoo bak seninle hayatta yalnız bir yere gelmem bunu aklından çıkar tamam mı? --Hayır, kesin sen delirdin, aish nasıl böyle düşünürsün, sanki ben memnunum bu durumdan unutma bu oyunu sen başlattın. --Sende devam ettirdin sana bitirelim demiştim. Ah akıllı beyimiz kendine çok güveniyordu oyunu devam ettirdi. Ah salak kafam ben neden uydum ki buna. --Tiffany keser misin bir şey düşünmeliyiz. Yoksa bunlar bizi balayına gönderecekler. --Uf tamam be sustum! Şu yarım aklınla ne düşüneceksin? --Sus yoksa elimden bir kaza çıkacak bak!!!!! --Tamam, sustum!!! Aradan yarım saat geçmişti Ji Hoo buldum diye bağırmaya başlar. Tiffany heyecanlanmıştır. --Ne buldun çabuk söyle? --Senin ayağının kötü olduğunu söyleriz nasıl fikir? Tiffany Ji Hoo’ ya alaycı gözlerle bakar. --Ji Hoo biliyor musun ? Sen tam bir umutsuz vakasın! Senin gibi birini tarihte kimse yaşamamıştır. --Çok bilmiş o zaman sen bul benden bul. Benden bu kadar! Onlar bunları düşünürken Bay Bayan Kim içeri girmişlerdi. Ji Hoo’nun elindeki biletleri görünce Bayan Kim hemen konuşmaya başlamıştı. --Ne zaman gidiyorsunuz balayına bakım,? Sizin için Türkiye’ yi seçtik orada bol bol gezersiniz hem bizde babanızla zamanında balayını orada geçirmiştik. Diyip kocasına gülmüştü. --Ondan sonra sen doğdun, belki sizde derken Ji Hoo annesine bağırdı . --Anne!! Böyle şeyler ulu orta konuşulmaz. --Ay benim oğlum utanırmış. Diyip yanaklarını mıncıkladı. Ji Hoo annesinden kurtulup koltuğa oturdu. Tiffany de yanına, ikide bir Tiffany ile bakışıyor. Ji Hoo ilk önce sen diyor Tiffany ise sen diyor… Tiffany daha fazla dayanamadan konuştu... --Anne baba, biz balayına gidemiyoruz. --Neden kızım. Demişti bay Kim --Şey babacığım aslında şöyle oldu. --Ne kızım lafı dolandırmadan söyle? --Hani benim okulum var ya. --Ee ne olmuş okuluna? --Onun kayıtlarını yaptırmamız lazım . --Sen bunu mu dert ettin kızım, onu biz hallettik. --Hallettik derken baba? (Sonunda ) konuşmaya başlamıştı Ji Hoo --Sakin olunda anlatalım şimdi , Tiffany okulun geri kalmasın diye okula gidip 1 hafta izin aldık 1 hafta seni idare edecekler. Sonra siz döndüğünüzde geri kaldığın derleri üst sınıflardan bir arkadaş öğretecek. Tiffany’nin bay Kim söyledikleri karşısında dili tutulmuştu “ bunlar ne ara düşündüler bunları” diye düşünmeden edemedi. --Bun sorunda hallolduğuna göre yarın gidiyorsunuz… Ji Hoo ve Tiffany istemeseler de evet demişlerdi. ( Oh olsun güzelim Türkiye kaçınılır mı?) Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. Biraz kısa oldu ama işlerim vardı. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 10:59 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 13. Bölüm Yeni bir güne merhaba diyen Tiffany baş ucunda Ji Hoo ‘yu görünce korkudan küçük dilini yuttuğunu sandı. --Sersem başımda ne dikiliyorsun? --Senin kalkmanı bekliyorum küçük hanım bugün yurt dışına ( balayına) çıkıyoruz, ama sen bir türlü kalkmıyorsun. --Bunun için mi bekliyorsun? Uyandırabilirdin? --Denemedim mi sanıyorsun cadı.Ama bir türlü uyanmıyordun , hem daha yatakta mı kalacaksın yoksa ben tek başıma mı gideyim? --Tamam be kalkıyorum, hem sende odadan çık üstümü değiştireyim yanında soyunmamı beklemiyorsun değil mi? Ji Hoo elini çenesinin altına koyup bir müddet düşündükten sonra. --Hım bak bu iyi fikir hadi soyun nasıl olsa artık biz evli çiftiz hem baksana balayına bile çıkıyoruz, böyle utanmana gerek yok artık hahaha. Diyip gülmüştü. Tiffany sinirle Ji Hoo’yu odadan kovduktan sonra hazırlanmaya başlamıştı, Ji Hoo aşağıda onu bekliyordu ama saatler geçmesine rağmen Tiffany gelmek bilmiyordudaha fazla dayanamayıp Tİffany’i aşağı getirdi. Birlikte havaalanına gittiler, aslında Tiffany ilk defa uçağa bineceği için korkuyordu, ama bunu Ji Hoo’ ya söyleyemezdi. Ji Hoo onunla dalga geçerdi uçaktaki yerlerini aldıktan sonra uçak tam kalacağı sırada Tiffany korkup Ji Hoo’nun koluna yapıştı. Ji Hoo Tiffany ‘nin titrediğini görünce gülmemek için kendini zor tutuyordu hafifçe eğilip Tiffany’e ilk defa mı uçağa bindiğini sordu.Tifafny’den evet cevabını alınca ona yapması gerekenleri anlattı. Tiffany Ji Hoo anlatırken ona öyle bir bakıyordu ki sarılmamak için zor tutuyordu kendini.Ji Hoo anlatacaklarını bitirdiğinde Tifany yavaşça Ji Hoo’dan uzaklaşmıştı. Tiffany korkuyor ama korkusunu belli ettirmek istemiyordu. Hala titriyordu, Ji Hoo Tiffany’nin titrediğini görünce elini tuttu Tiffany şaşkınlıkla Ji Hoo’ya bakıyordu, artık rahatladığını hissedebiliyordu.( demek marifet Ji Hoo’nun ellerindeymiş hahaha.) Uçak yolculuğu bitmiş Türkiye’ye gelmişlerdi.Ji Hoo tüm bavulları tiffany’e taşıttırıyordu. --Yahhh!! Jİ Hooneden bavulları ben taşıyorum, hem ayağım ağırıyor diye söylenemeye başlamıştı. Ji ho ise olanlardan zevk alıyor gibiydi. --Artık ayağın iyi durumda , bavulları taşıyabilirsin. Hem bunların hepsi senin yüzünden oldu bunlar sana ders olsun. Otele geldiklerinde Tiffany bitmiş bir durumdaydı onlar için ayrılan odaya geldiklerine hemen yatağa atmıştı kendini.Ji Hoo da uzanmak istemişti ama Tiffany’nin meşhur tekmelerine dayanamamıştı. Yatakta uyumayı aklından bile geçirme sersem! Senin yanına gelmek isteyen kim? Hem yanında hayati teklikem var. Diyip sırıtmıştı. Ji Hoo odadan çıkıp yeni geldiği ülkeyi öğrenmek istiyordu.Aslında buraya daha önce neden gelmediğini kendine soruyordu, çok güzel bir yerdi.(Ne sandın) Farklı etnik yapıların birbiri içinde bulunduğu, muhteşem yapılarıyla bütün bir şehir. Ji Hoo büyülenmişti adeta yeni geldiği bu ülkeye… Saatin ne kadar geç olduğunu görünce taksiye atladığı gibi otele geri dönmüştü. Odada Tiffany’i göremeyince ne yapacağını bilemez halde onu aramaya başladı. Ordaki görevlilerden birine sorduğunda rahatlamıştı.Çünkü Tiffany akşam yemeğine inmişti. Ji Hoo ‘da hemen yanına gitmek için yola koyulduğunda gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Tiffany ‘nin yanında ne işi var? Neden buraya geldi? Ne yapmaya çalışıyor bu ? Bizim burada olduğumuzu nerden öğrendi? Diye sorular sormaya başlamıştı. Beyni bir anda soru yığınına dönüşmüştü bütün sorular cevapsiz kalıyordu yanlarına gittiğinde Tiffany umutsuz bir şekilde yemek yiyiyordu. Çok üzgün görünüyordu. Tiffany neden üzgün ona bir şey mi dedi? Ji Hoo artık masaya daha çok yaklaşmıştı, Tiffany’nin yanındaki kişi onu görüp yanına koşmuştu. Oppaa… Diye bağırıp sarıldı. Tiffany olanları anlamaya çalışıyordu demek onun söyledikleri doğru peki Ji Hoo neden bu oyunu oynanamızı istedi hasta ise son günlerini insan seviği kişiyle geçirmez mi? Ji Hoo kızdan kurtulup Tiffany’nin yanına gitmişti.Tiffany konuşmuyor sadece önündeki yemeğiyle savaş halindeydi adeta, yemek artık yemekten çıkmış kızgın bir boğanın saldırısına uğramıştı. Ji Hoo Tiffany’e bakarken Seon Yoon da masaya gelmişti . Oppaaa biliyor musun? Tİffany sizin birbirinizi sevmediğinizi söyledi!!! Doğru zaten oppa sen Tiffany gibi birini sevmen olanaksız, hem senin tipin değil? Demişti Tiffany Seon Yoon’a baktığında genç kızın gözlerindeki nefreti görünce zor gülümsemişti daha sonra JiHoo’ya bakıp onun söyleyeceği şeyi merak ediyordu. Böylece onun hakkındaki düşüncelerini öğrenebilirdi. Çook geçemden Ji Hoo konuşmaya başladı. Haklısın biz birbirimizi sevmiyoruz!!! ( Tiffany Ji Hoo’nun söyledikleri karşısında ağlamamak için kendini zor tutuyor, Seon Yoon zafer kazanmış bir bakış atmıştı tiffany’e. Ji Hoo konuşmasını bitirmediğini söyleyince yine pür dikkat ona bakmaya başladı Seon Yoon , Tiffany ise başını önüne eğmişti. Dediğim gibi biz birbirimizi sevmiyoruz adeta tapıyoruz ben onsuz yaşayamam o benim soluduğum hava. O benim hayatımdaki güneşim … Tiffany bunları duyduğunda Ji Hoo’ya sevgi dolu bakışlarla bakıyordu. Aynı şey Seon Yoon için geçerli değildi sinirden köpürmüş olduğu yerden hızla uzaklaşmıştı. Seon Yoon gittikten sonra bir süre sessizlik olmuştu. Tiffany odaya gitmiş Ji Hoo’nun söylediklerini düşünmekten kendini alamıyordu. Hem düşünüyor hemde mutluluktan uçuyordu. Ji Hoo’nun söyledikleri çok hoşuna gitmişti birden Ji Hoo odaya girince Tiffany’nin gülümsediğini gördüğünde söylediği sözler aklına geldi. Bunları açıklaması lazımdı. Ama Tiffany çok mutluydu neden gülümsüyor acaba yoksa oda benden mi hoşlanıyor yoksa onları söylediğimde karşı çıkardı. Uffff Ji Hoo yine uluslar arası transa geçtin , çabuk bunlardan sıyrıl ve ona gerekçeleri söyle. --Tiffany konuşmamız lazım!!! --Ne konuşacağız. --Az önce söylediklerim varya… --Ee ne olmuş söylediklerine… --Aşağıda söylediklerimin hepsi yalandıııı!!! Tiffany bunları duyunca birden yüzü düşmüştü. Ama belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Ji Hoo onun üzüldüğünü fark etmişti , aslında kalbi söylediğinin tersini haykırıyordu adeta ama bunları söylemek zorundaydı çünkü Tiffany’nin ona bağlanmasını istemiyordu. Her geçen gün Tiffany’ e bağlanıyor ama bunu kabul etmek istemiyordu. Ji Hooo konuşmasını bitirdiğinde Tiffany hiç sesini çıkarmamıştı. Ji Hoo Tiffany’nin konuşmadığını fark edince odadan dışarı atmıştı kendini… Ji Hoo odadan çıkınca Tiffany’nin gözlerinden yaşlar süzülmüş yerini hıçkırıklar almıştı. O kadar çok ağlamıştı ki halsiz düştüğünde uykuya dalmıştı… Ji Hoo ise düşüncelere dalmıştı. Aslında bir tek Tiffany’i düşünüyordu. Ama onun iyiliği için bunları yapması gerekiyordu. Onu hayatta bırakıp gideceği için zaten çok üzgündü bu lanet hastalığım olmasa diye düşündü ama vardı işte! Bu acı br gereçekti bunları düşünürken Ji Hoo nun gözlerinden yaşla akmıştı Eliyle gözündeki yaşı silip odaya çıkmaya karar vermişti. Odaya girdiğinde Tiffany’nin uyuduğunu görünce hemen orda bulunan koltukta uyumaya çalıştı. Tiffany’nin hıçkırıklarını duyunca yerinden kalkıp Tiffany’nin baş ucuna gitti… Tiffany’nin ağlamış olduğunu görünce kalbi paramparça olmuştu kendini banyoya atmıştı… Bakalım Jİ Hoo bundan sonra ne yapmaya karar verecek, peki Tiiffany… Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:00 pm | |
| ****Umudun Gölgesinde Aşk**** 14. Bölüm (İyi Eğlen) Ji Hoo ise düşüncelere dalmıştı. Aslında bir tek Tiffany’i düşünüyordu. Ama onun iyiliği için bunları yapması gerekiyordu. Onu hayatta bırakıp gideceği için zaten çok üzgündü bu lanet hastalığım olmasa diye düşündü ama vardı işte! Bu acı br gereçekti bunları düşünürken Ji Hoo nun gözlerinden yaşla akmıştı Eliyle gözündeki yaşı silip odaya çıkmaya karar vermişti. Odaya girdiğinde Tiffany’nin uyuduğunu görünce hemen orda bulunan koltukta uyumaya çalıştı. Tiffany’nin hıçkırıklarını duyunca yerinden kalkıp Tiffany’nin baş ucuna gitti… Tiffany’nin ağlamış olduğunu görünce kalbi paramparça olmuştu kendini banyoya atmıştı… 14.Bölüm. Tiffany benim yüzümden o kadar ağladı. Onu çok üzdüm onu hak etmiyorum! Diyip elini aynaya vurmuştu, kanlar içindeki elinin acısını hissetmiyordu bile… Sadece Tiffany’nin mutlu olmasını isterken onu çok üzmüştü. Eline orda bulunan bir bezi öylesine sarıp koltuğa geçip uyudu. Sabah uyanan Tiffany olmuştu, koltuktaki Ji Hoo’yu kanlar içinde göründüğünde kalbi duracağını sandı, Ji Hoo uyanmıyordu bir türlü, ne yapsa olmuyor. Hemen hastaneye götürdü. Doktorlar çok fazla kan kaybettiğinden dolayı bitkin düştüğünü söylediler. Hemşire odadan çıkınca Tiffany Ji Hoo ‘nun iyi olup olmadığını sordu. Hemşire iyi olduğunu söyleyince sevinçten hemşirenin boynuna atıldı. Hemşire şaşırmıştı ama yinede mutluluğuna ortak olmuştu. Tiffany ile uzun uzun konuşmuşlardı. Hemşirenin adının Amine olduğunu öğrenince telefon numarasını vermişti. --Bir şey olursa arayın. Diye, Tiffany numarayı kaydettikten sonra Ji Hoo’nun yanına gitmişti. Ji Hoo yatakta çok solgun gözüküyordu. Tiffany yanına gidip elini tutmuştu. Gözlerinden yaşlar akıyordu. --Ji Hoo beni bıraktın sandım öyle korktum ki… Beni bırakma olur mu? İlk başlarda senden intikam almak için evine gelmiştim , çünkü ben ölmek istiyordum!! Çok acı çekiyordum, o gün arabanın önüne bilerek atladım ama sen aniden durunca sadece ayağım kırıldı. O gün neden ölmedim diye çok kızmıştım sana!!! Ama şimdi ölmediğim için çok mutluyum, çünkü hayat karşıma seni çıkardı ama yinede benden almak istiyor!!! Neden hep sevdiklerimi kaybetmek zorundayım!!! Neden!!! Diyip ağlamıştı. Ji Hoo uyanmaya başlamıştı Tiffany’i ağlarken görünce üzüldü yine… --Yahhh cadı artık sulu gözlü oldun!!! Neden ağlıyorsun ki? Öldüğümü mü sandın yoksa ? --Yaaa ne demezsin ölmedin diye ağlıyorum!!! Hem senin gibi sersemden kurtulamadım diye. --Tabi kesin öyledir kızım bal gibi beni seviyorsun!!! --Ben ben en iyisi doktoru çağırayım. diyip odayı terk etmişti. Tiffany dışarı çıktığında derin bir nefes almıştı. Ji Hoo’ya ne diyecekti , eğer söylemezse onu sevdiğini anlardı. Tiffany gidip su almış Ji Hoo’nun yanına gitmeye karar vermişti. Kapıya geldiğinde içeride ağlama sesi geliyordu. Bir şey mi oldu diye odaya girdiğinde gördükleri karşısında kalbi paramparça olmuştu. Sanki kalbi cam kırıkları gibi tek tek yere düşüyordu. Tiffany hemen odayı terk etti Ji Hoo ne kadar arkasından bağırsa da Tiffany durmayıp gitmişti. Tiffany bilmediği ilk defa geldiği bir ülkede tek başınaydı… Mutsuzdu… Sevdiği adam başka birini seviyor ve ve devam etmek istemiyordu. Beynindeki düşünceleri çıkarıp atmak istiyordu . Sahil kenarına geldiğinde bir banka oturdu , denizin masmavi rengiyle ile kaybolmak istiyordu. Saatlerce ordan kalkmadı artık gitme vakti geldiğini anlayınca otele gitmek istedi ama Ji Hoo orda olabilir düşüncesiyle gitmekten vazgeçti. Onu görmek istemiyordu! Ondan nefret ediyordu… Tiffany öylece sokakta yürürken biri omzuna dokundu. Tiffany nin kalbi öyle hızlı atıyordu ki kalbi yerinden çıkacak sandı! Arkasını döndüğünde Amine’yi görünce çok mutlu oldu. Amine ile oturup bütün yaşadıklarını konuşmuştu, amine yorgun olmasına rağmen onu sabırla dinlemişti. Tiffany nin hayır demesine rağmen evine getirmişti. Tiffany Amine’nin evine geldiğinde ağzı bir karış açılmıştı. Çünkü ev muhteşemdi evin dışı ne kadar güzelse içi o kadar güzeldi, çok sade döşenmesine rağmen çok şık duruyordu. Bu kısa zamanda Tiffany Amine’yi çok sevmişti, kalbinin güzelliği yüzüne vurmuştu adeta… Bu kadar iyi hayatı olmasına karşın o insanlara yardım etmek için elinden geleni yapıyordu. Tiffany’nin gözündeki değeri daha çok büyümüştü. Amine ise onu tanıdığı ve arkadaş olduğu için çok mutluydu… Tiffany yeni geldiği ülkeyi ve insanlarını çok sevmişti , bu ülke sayesinde çok iyi bir arkadaş edinmişti. Tiffany hayatı doyunca Amine’nin arkadaşı olması için dua ediyordu. Tiffany ile Amine konuşmaktan yorulmuş film izlemeye karar vermişlerdi. Amine’nin büyük bir Kore hayranı olduğunu öğrendiğinde çok şaşırmıştı. Amine’nin elinde bir sürü Kore yapımı filmleri görünce daha da şaşırmıştı. Amine onu peşinden sürükleyerek bir odanın kapısına kadar getirdi. Amine kapıyı açtığında Tiffany gördükleri karşısında adeta nefesi kesilmişti. Kore ile ilgili bütün haberler dergiler ropörtajlar ve sanatçıların posterleri ile doluydu. En çok ss501 üyelerinden Kyu’nun fotoğrafları ile doluydu. Amine’nin en çok sevdiği kişi Kyu ‘muş… Hatta telefonun zil sesi bile Kyu ’nun söylediği bir şarkıydı. Tiffany ile Amine filmi izledikten sonra Uykuları geldiği için odalarına gitmişlerdi. Sabah uyandığında Amine ‘yi görememişti. Mutfakta küçük bir not ve özenle hazırlanmış bir kahvaltı masası vardı. Tiffany notu okuduğunda Amine’nin hastaneye gitmesi gerektiğini ama en kısa zamanda döneceğini yazmıştı. Bunun için özürde dilemişti. Tiffany hemen onu arayıp üzgün olmamasını söylemişti. Telefonu kapatırken Amine Tiffany’e iyi eğlenmesini söylemişti. Tiffany neden öyle dediğini anlamamamıştı. Ama çokta üstelemek istememişti. Amine gelene kadar evde olacağı için nasıl iyi eğlencekti onuda anlamamıştı. O bunları düşünürken kapı çaldı. Amine diye kapıyı açtığında gördüğü kişi karşısında yüzü iyice düşmüştü hatta somurtmuştu. --Nerden buldun burayı? --Amine’den aldım adresi dün neden öyle gittin? Hem açıklama bile yapmama fırsat vermeden . --Neyi açıklayacaksın ben her şeyi gözlerimle gördüm. --Ama sen olanları bilmiyorsun Seon Yoon sana ve bana oyun oynadı. Buna beni de alet etmeyi unutmadı . Senin orda olduğunu bildiği için beni öptü… --Bunları bana açıklamak zorunda değilsin! --Hayır açıklamak zorundayım! Hem açıklamak zorunda değilsin diyorsun hem de ortadan kayboluyorsun bu nasıl bir çelişki Tiffany söylesene. --Konuyu kapatalım lütfen, bu güzel günde gerilmek istemiyorum. --Tamam ama önce beni affetmelisin!!! Tiffany Ji Hoo’dan duydukları karşısında sevinmişti. Ji Hoo onu önemsiyordu. --Tamam hadi geç içeri hep kapıda mı bekleyeceksin? --Hım bir an bu soruyu hiç sormayacaksın sandım. Diyip salona geçti Tiffany ona içecek bir şey getirmek için mutfağa girmişti. Mutfakta tabaktan simasını görünce bir çığlık atmıştı. Nasıl yani Ji Hoo beni bu halimle mi gördü diye içinden geçiriyordu. Ji Hoo ise korku dolu gözlerle Tiffany’e bakıyordu. Tiffany Ji Hoo ‘yu görünce yüzüne sahte bir gülümse takıp gülmüştü, hemen Ji Hoo’yu salona yollamıştı. Üstünü düzelttikten sonra Ji Hoo’ya kahvesini götürdü. Tiffany Ji Hoo’ya elinin nasıl olduğunu sordu. Ji Hoo iyi olduğunu söyleyip lafı değiştirmek istemişti. --Tiffany bugün ne yapalım. Hem buraya balayına geldik değil mi? Diyip göz kırpmıştı. Tiffany yanında ki yastıklardan birini Ji Hoo’nun kafasına atmıştı. --Böyle sapıkça şeyler düşünmeyi kes. --Uff tamam be sana şaka yapmaya da gelmiyor. Tiffany dilini çıkarıp evet demişti. Hemen yukarı çıkıp üstüne değiştirmeye gitmişti. Çok geçmeden beyaz çiçekli bir elbiseyle aşağıya indi. Muhteşem görünüyordu, Ji hoo Tiffany’i görünce kalp ritimlerinde sorun olduğunu sanmaya başlamıştı kalbi deli gibi atıyordu. Tiffany Ji Hoo’nun yanına gidip gidelim demişti. Ama Ji Hoo Tiffany’e bakmaktan soruyu duymamıştı bile!! Tiffany Ji Hoo’yu dürtüp evden çıkarmıştı. Birlikte önce tarihi yerleri gezmiş sultan Ahmet meydanında yürümüşlerdi. Bir sürü kişiyle fotoğraf çekinmişlerdi. Geldikleri ülkenin insanlarının bu kadar sıcakkanlı olması onları şaşırtmış hem de mutlu etmişti. Daha sonra Tiffany’nin ısrarları karşısında eğlence merkezine gitmişlerdi . Tiffany bütün oyuncakları sırayla deniyordu. Birlikte çarpışan arabalara bile binmişlerdi. Tiffany ile birlikte olduğunda hiç olmadığı kadar eğleniyordu.. Bu bölümü sıkılmadan okursunuz inşallah yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:00 pm | |
| -*Umudun Gölgesinde Aşk*- 15. Bölüm *-Ji Hoo ile mutlu bir gün.-* Birlikte önce tarihi yerleri gezmiş sultan Ahmet meydanında yürümüşlerdi. Bir sürü kişiyle fotoğraf çekinmişlerdi. Geldikleri ülkenin insanlarının bu kadar sıcakkanlı olması onları şaşırtmış hem de mutlu etmişti. Daha sonra Tiffany’nin ısrarları karşısında eğlence merkezine gitmişlerdi . Tiffany bütün oyuncakları sırayla deniyordu. Birlikte çarpışan arabalara bile binmişlerdi. Tiffany ile birlikte olduğunda hiç olmadığı kadar eğleniyordu... 15. Bölüm… Tiffany ile Ji Hoo son olarak şık bir restaurantta yemek yemeğe gitmişlerdi. Yemekleri yerken Ji Hoo ile Tiffany bugün yaşadıkları hatırlayıp gülüyorlardı. Ji Hoo daha sonra Tiffany’i dansa kaldırmıştı. İkisi öyle uyumlu bir çift gibi görünüyorlardı ki ordakilerin hepsi onlara hayranlıkla bakıyordu. Jİ Hoo Tiffany’nin beline koyduğu eli ile onu kendine daha çok çekmiş tiffany ise omzuna kafasını koymuştu. Ji hoo ile Tiffany hallerinden çok memnun görünüyorlardı. Müzik bittikten sonra yerlerine geçip hesabı aldılar çok geçmeden otele gitmek için yola koyuldular Yolda giderken çiçekçi kadın karşılarına çıkmıştı. Tiffany ve Ji Hoo kadının ne demek istediğini anlayamıyorlardı. Ama elindeki gülleri gösterince anlamışlardı ikiside birbirine bakıp gülmeye başladılar. Ji Hoo aldığı gülü Tiffany’ ê uzatmıştı. Bugün Tiffany için çok özel bir gün olmuştu. Ji Hoo’dan hiç beklemediği şeyler görmüştü. Tiffany çok mutluydu. Tiffany bunları düşünürken yanından geçen adamın ona çarpması ile elindeki gül düşmüş adamın güle basması ile gül paramparça olmuştu. Tiffany çok üzülmüştü ilk defa Ji Hoo ona bir şey almıştı, oda tanımadığı bir adamın ayakkabısının kurbanı olmuştu. Adam özür dilemiş ve oradan ayrılmıştı. Tiffany yerden gülü alırken gözlerinden yaşlar süzülmüştü. Ji hoo ise ortadan kaybolmuştu. Tiffany Ji Hoo’yu göremeyince yere çöküp ağlamaya başladı. Ji Hoo elinde buketle geri dönmüştü, Tiffany yere çöküp başını öne eğdiği için Ji Hoo’nun geldiğini fark etmedi. Başını kaldırdığında Ji Hoo’nun elindeki buket gülü görünce hemen gözündeki yaşları silip Ji hoo’nun verdiği buketi almıştı sevincinden Ji Hoo’nun boynuna sarılmıştı. Tiffany Bugün çok güzeldi. Ji Hoo ile restaurantta dans ettiğimde nefesim tutulacak sandı. Sonra hesabı isteyip otele gitmek için yola koyulduk. Yolda giderken yanımıza çicekçi kadın yaklaştı ne dediğini anlamasak ta beni işaret edip gülü gösterdi o an kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. Ji Hoo ile birbirimize bakıp gülmeye başladık Ji Hoo kadından gülü alıp bana verdi ondan ilk defa böyle şeyler görmek beni daha çok umutlandırmıştı. Ama sonra hissettiğim sarsılmayla gülün yerde adamın ayağının altında ezilmiş görünce kalbim parçalandı. Ji Hoo ilk defa bana gül almış ama oda mahvolmuştu. Gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca yere çöküp başımı öne eğdim daha şiddetli ağlamaya başladım. Kafamı kaldırdığımda Ji Hoo elinde buket ile bana bakıyordu hemen gözlerimdeki yaşı sildim ve ayağa kalktım Ji Hoo elindeki buketi bana uzatınca hemen Ji hoo nun boynuna sarıldım. Ji Hoo Tiffany’ i mutlu etmek için bugünü ona ayırdım. Zaten yarın eve dönecektik, gitmeden bu geldiğimiz yeni ülkede ona mutlu bir gün yaşatmak istedim. Restauranttan ayrıldığımızda yolda çicekçi kadın ile karşılaştık. Tiffany’i işaret edip ona gül almamı istedi bundan güzel bir zamanlama olamazdı hemen bir tane alıp Tiffny’e uzattım o gülü alınca ne kadar mutlu oldu. Acaba oda benim onu sevdiğim kadar beni seviyor mu? Ama mutluluğu uzun sürmedi ben kadına parayı vermek için arkamı döndüğümde Tiffany’e aldığım gülün yerde parçalanmış görünce adamı orada öldürmek istedim benim biricik aşkımı üzmüştü … Onun gözlerindeki yaşları görünce hemen ordan ayrıldım. Bulduğum ilk çicekçi dükkanından bir buket gül alıp yanına koştum. Gittiğimde yere çöküp başını öne eğmişti. Beni görmedi bile hemen karşına geçtim başını kaldırıp bana baktığında ona gülümsedim hemen gözündeki yaşı silip ayağa kalktı. Buketi ona verdiğimde bana sarıldı kalbim öyle hızlı çarpmaya başladı ki bu ülkeyi bu çarpmayla dolaşabilirdim. Tiffany Ji Hoo’dan uzaklaşıp teşekkür etti. Otele geldiklerinde Tiffany yatağa geçip uyumaya çalışmış ama uyuyamamıştı. --Ji hoo uyuyor musun? --Hııı efendim. --Uyuyor musun diye sordum? --Hayır uykum yok. --Benimde yok ne yapalım. --Hım bir düşünelim --Buldum film izleyelim. Kabul etmişti Ji Hoo’da… Ji hoo hemen fırsat bilip yatağa attı kendini, film koyduktan sonra heyecanla izlemeye başladılar filmi. Tiffany filmi izlerken kah gülüyor kah ağlıyordu. Ji hoo onun bu haliyle hep dalga geçiyordu. Tiffany’de küsüp filmi izlememeye karar verdi. Ji hoo Tiffany’e ne kadar dil dökse de tiffany filmi izlememeye kararlıydı. Ji Hoo tiffany’i gıdıklamaya başladı. Tiffany kahkahalarla Ji hoo’yu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor ama olmuyordu. Ji Hoo Tiffany’i gıdıklarken tiffany daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı dengesini kaybettiğinde Ji Hoo’ ya tutunmaya çalıştı ama olmadı. Bu sefer ikisi de birlikte yere düşmüşlerdi. Tiffany Ji hoo’nun nefesini yüzünde hissedince hemen Ji hoo’yu üstünden kaldırdı. Utancından kıpkırmızı olmuştu. Ji hoo hemen üstünü başını düzeltip filmi izlemeye başladı. Filmin sonundaki sahne korkunç olunca Tiffany korkup Ji Hoo’ya sarılmıştı. Ji Hoo fırsattan yararlanıp iyice sarılmıştı. Tiffany Jİ hoo’ya --Geçti mi? Diyince Ji Hoo sinsice gülüp hayır demişti. Tiffany Ji Hoo’ya sarılmış bir durumda uykuya dalmıştı. Ji Hoo Tiffany ‘ e seslendiğinde sesi çıkmayınca anlamıştı. Tiffany’i kollarının arasından alıp yatağına düzgünce yatırdı. Gitmek için hazırlandığında içindeki sesi dinleyip Tiffany’e sarılıp uyudu. Sabah Tiffany uyandığında Ji Hoo’ya günaydın demişti. ( hala uyanmamış belli ki. ) Ji Hoo ise gülerek karşılık vermişti. (Tiffany’ nin jeton ne zaman düşecek acaba.) Yataktan kalktığı sırada aklı başına gelmiş olacak ki neeee diye bağırmıştı. Ji Hoo bunu önceden tahmin ettiği için kulaklarına pamuk tıkamayı unutmamıştı. ( Bu çocuk çok uyanık.) Tiffany’nin ağzını eliyle kapatıp sakin olmasını söylemişti. --Şimdi elimi indireceğim ama bağırmadan önce beni dinle tamam mı? Tiffany kafasını evet anlamında sallamıştı. --Dün gece filmi izlerken sen kollarımda uyudun bende seni yatağına yatırıp yerime gidecektim ki yalvardın gitme diye bende köşeye geçip uyudum. Tiffany buna anlam veremiyordu neden Ji Hoo’ya gitme diye yalvarmıştı ki. Ama dünkü film aklına gelince yapabileceğini düşünüp, tamam dediğinde Ji Hoo sinsi sinsi gülmüştü. Aşağıya inip kahvaltı yaptıktan sonra Kore’ye gitmek için hazırlanmaya başladılar. Tiffany Ji Hoo’dan Amine’nin evine gidip veda etmek istediğini söyleyince birlikte Amine’nin evine gidip vedalaşmışlardı. Tiffany arkadaşından ayrıldığı için çok üzgündü. Uçağa bindiklerinde artık ilk defaki kadar korkmamıştı. Uzun bir yolculuğun sonunda Kore’ye ulaşmışlardı. Diğer sefer bavulları Tiffany’e taşıttıran Ji Hoo bu sefer aynı tuzağa kendisi düşmüştü. Tiffany ise önden yürüyüp eve girdi. Eve girdiklerinde hemen biri ona sarılmıştı. Bu bayan Kim’den başkası değildi. --Hoş geldin kızım sizi çok özledik. Diyip ağlamıştı. Tiffany Bayan Kim’in ağladığını görünce oda ağlamaya başladı kapıdan giren Ji hoo bu durumlarına gülüp dalga geçmişti. --Sizi görende yıllardır birbirinizi görmediğinizi sanır, 1 hafta yalnız kaldınız. Ji hoo bunları söyleyince annesinin sinirli bakışlarına maruz kalmıştı. Ji Hoo hemen ordan tüymenin zamanının geldiğini anlamıştı izin isteyip odasına gitti. Tiffany’de arkasından gitmişti. Bayan kim ona yardım etmek istediğinde Tiffany buna gerek olmadığını söyleyip ayağının iyi olduğunu söylemişti. Ama odaya girdiğinde Ji Hoo’yu umursamayıp yatakta uykuya dalmıştı. Sabah erkenden uyanmış hazırlanmıştı. Çünkü bugün üniversiteye gidecekti. Çok heyecanlıydı. Ji Hoo onu okula götürdü ama okula adım attıklarından beri okulun erkeklerinin ağızlarının suyu akmıştı. Ji hoo bakışlarına sinirlenip Tiffany’nin elini tutmuştu. Bakalım Tiffany bu duruma ne diyecek. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:00 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** ( 16. Bölüm Sen Sen yalancının tekisin. ) Ama odaya girdiğinde Ji Hoo’yu umursamayıp yatakta uykuya dalmıştı. Sabah erkenden uyanmış hazırlanmıştı. Çünkü bugün üniversiteye gidecekti. Çok heyecanlıydı. Ji Hoo onu okula götürdü ama okula adım attıklarından beri okulun erkeklerinin ağızlarının suyu akmıştı. Ji hoo bakışlarına sinirlenip Tiffany’nin elini tutmuştu. 16. Bölüm… Tiffany Ji Hoo elini tuttuğunu görünce hemen elini çekmişti. Ama Ji Hoo elini bırakmamak için diretiyordu. --Tiffany neden elini çekiyorsun. --Yah ne yapıyorsun. Bu el tutmada nerden çıktı. --Bir yerden çıkmadı sen benim karımsın elini tutamaz mıyım? --Unuttun mu biz gerçekten evli değiliz . --Unutmadık tabîki de ama seni bu aç kurtlara yem etmeyi düşünmüyorum!! Tiffany gülüp konuşmaya devam etmişti. --Sen beni kıskanıyorsun evet evet bunun başka bir anlamı yok, sen beni kıskanıyorsun? Ji Hoo Tiffany’nin söylediklerini duyunca elini çekmişti. --Yah seni kıskanan kim ? Seni koruyan da kahabat diyip sinirlenmişti. --Kim sana beni koru dedi ? Sana ihtiyacım yok anladın mı? --Tamam öyleyse gidiyorum nasıl olsa sen kendini koruyorsun. Diyip hızlıca okuldan hızlıca çıkmıştı. Arabasına bindiğinde kendi kendine konuşamaya başlamıştı. --Onu neden koruyormuşum, ihtiyacı yokmuş sen bilirsin Tiffany hanım senin düşünende kahabat!! Ah salak Ji Hoo hala kadınlara güvenmemen gerektiğini öğrenemedin mi? Hızlıca arabasını çalıştırıp mutsuz olduğunda hep gittiği yere gitmek istiyordu çok geçmeden oraya varmıştı. Gittiğinde kapıda her zamanki gibi onu bekleyen birini görünce hemen koşup ona sarıldı. Yıllardır görmediği bu yaşlı adamı çok özlemişti. Seon amcayı babası gibi görüyordu, zor zamanlarında hep yanında olmuştu tıpkı bir baba gibi, Ji Hoo onu her şeyden çok sever ve bütün sırlarını ona açardı onunla konuştuğunda , dertleştiğinde kendini rahatlamış hissederdi. Üzüldüğünde hep buraya gelirdi yaşlı adamla dertleşmek çok iyi geliyordu. İlk aşkına olan sevgisini burada yaşlı adam sayesinde anlamıştı. İlk aşkına burada onu sevdiğini söylemişti. Ama sevdiği kadın onu reddettiğinde bir daha buraya gelme cesaretini kendinde bulamamıştı. Artık buraya gelecek cesareti kendinde buluyordu çünkü Seon Yoon’a karşı bir şey hissetmiyordu. Yaşlı adamla konuşmaya başladıklarında bunca zaman neden gelmediğini ve neler yaşadığını bir solukta anlatmıştı. Yaşlı adam duydukları karşısın neler hissedeceğini bilmiyordu, karşısında duran genç adam öyle sakin anlatıyordu ki yaşadıklarını o bile inanamıyordu. --Ne yani senin 6 aylık ömrün mü kalmış? Hayır bu olamaz sen o kadar hasta değildin ki en son seni gördüğümde artık eskisi gibi bayılamadığını söylemiştin. --Evet ama senin tavsiyen üzerine gittiğim o doktor bana çok hasta olduğumu ve öleceğimi söyledi. --İnanamıyorum bunlara kesinlikle bir hata olmalı yarın birlikte doktorun gideriz. --Peki Yeon amca. --Şimdi sıra Tiffany’de… --Ee anlat bakalım sen yoksa ona aşık mı oldun? --Yaaaa Yeon amca ben o cadıya aşık olmam o benim tipim değil bir kere. Demişti. Yeon amca Ji Hoo’nun anlattıklarından Tiffany’e aşık olduğunu anlamıştı. Genç adama Tiffany’e aşık olduğunu söylemiş bunu kendisinin de kendine itiraf etmesini hatta genç kızında bunu bilmeye hakkının olduğunu söylemişti. Jİ Hoo ne kadar ısrar etsede yaşlı adamın söyledikleri karşısında susmak durumunda kalıyordu. Çünkü o Tiffany’e aşık olmuştu, ne zaman olduğunu bilmemesine rağmen o bu deli kıza gönlünü çoktan kaptırmıştı. Ama bunu Tiffany’e açıkladığında oda Seon gibi giderse diye de düşünmeden edemiyordu. Yaşlı adamla konuşması içini rahatlatmıştı. Ordan ayrılıp eve gitmek için yola koyulduğunda, yolda durup Tiffany’e çiçek almak istemişti. Ama şimdi alırsa Tiffany yine yanlış anlayabilirdi. Ji Hoo aklına gelen şeytani düşünce ile annesine de çiçek almıştı hem böylece Tiffany ondan şüphelenemezdi. Eve gittiğinde Annesiyle Tiffany’nin oturmuş karşılıklı konuştuklarını görünce annesine birde Tiffany’e aldığı çiçekleri verdi annesi hemen oğluna sarılıp eşine göstererek. --Bak bak oğlun senden daha anlayışlı , sen bana en son ne zaman çiçek almıştın, diyip oğluna daha çok sarılmıştı. Bay Kim oğlunun kulağına eğilerek --Aşk olsun oğlum sende mi layt erkek olma yolunda ilerliyorsun hem nerden çıktı bu çiçek senin yüzünden annenle aramız bozuldu , artık başın etini yer durur. Ji Hoo babasına gülüp, --Ee babacığım ne yapalım siz beni evlendirdiniz. --Seni eşek sıpası evlen dedik de böyle yap mı dedik? Tiffany ise Ji Hoo nun ona ikinci kez çiçek amasına çok sevinmişti. Bayan Kim hemen gelinini alıp Ji Hoo’ya sarılmasını söylemişti. Tiffany gerek olmadığını söylese de Bayan Kim sarılmalarını sağlamıştı. Ji Hoo Tiffany birbirlerinden ayrılıp her ikiside başka yerlere gitmişlerdi. Bayan Kim’in aklına güzel bir fikir gelmişti. Hemen uygulamaya koymak için hazırlıklara başlamıştı. Bahçedeki masada çok güzel bir sofra hazırlayıp gelini için sipariş ettiği elbiseyi de alınca planı yavaş yavaş uygulayamaya koyuyordu. Tiffany’nin odasına bırakıp 1 saat sonra aşağıda onu beklediğini söyledi Bayan Kim. Daha sonra Ji Hoo’nun yanına gidip elindeki takım elbiseyi yanına bırakarak ona giyinmesini söylemişti. Ji Hoo her ne kadar neden olduğunu sorsa da Annesinin ağzından laf alamamıştı. Bayan Kim hemen aşağı inip eşini de alıp evden çıkmışlardı. Gitmeden birkaç not yazmayı unutmamıştı. Tiffany odadan çıktığında kapının üstünde bir not görünce hemen alıp okumaya başladı. Notta şunlar yazıyordu. Şimdi yavaşça aşağıya in, sonra bahçeye çık orda biri seni bekliyor olucak. Tİffany biri bekliyor yazısını okuyunca hemen merdivelerden hızlıca indi. Ayağı takılınca yerdeki nota baktı. --Ben sana yavaşça in demedim mi? Ah bir tek sen kalmıştın beynime girmeyen!! Bahçeye çıktığında hiç kimseyi görmeyince bozulmuştu. --Yalancı hani biri beni bekliyordu orda. Sonra yerdeki notu görünce hemen eğilip aldı. --Bekle ama çok sabırsızsın. ‘’Sabrın sonu selamet ‘’ haha. Bu kim ya benim içimdekileri nasıl okuyor. Ji Hoo odadan çıktığında onu da yerde bir not bekliyordu. --Çabuk aşağıya in orda seni biri bekliyor. Ji Hoo hemen aşağıya inmişti. Notu okuduğundan beri gözleri ışıldıyordu, hemen koşarcasına aşağıya indi bahçeye gittiğinde orda birini görünce heyecanlanmıştı. Hemen yanına gidip Tiffany’nin omzuna dokundu. Tiffany Ji Hoo’yu görünce neler olduğunu anlamıştı. İkisi de bir ağızdan ‘’anne’’ diyince gülmeye başladılar. Ji Hoo Tiffany’nin güzelliğine övgüler yağdırıyordu Tiffany utancından kızarmıştı. Onlar için hazırlanan masaya geçmişlerdi. Tiffany Ji Hoo’nun konuşmaları güzel giderken birden kapı çalmıştı. Ji hoo kapıyı açtığında karşısında Seon Yoon’ görünce sinirlenmişti. --Neden geldin buraya ? Seni görmek istemediğimi söylemiştim!! --Hala neden işleri zora koşuyorsun? Seon hemen Ji Hoo’yu itip içeri geçmişti. Tiffany’i görünce kahkaha atmaya başla. --Senin Ji Hoo ‘nun eşi olamayacağını biliyordum zaten!! Sen Sen yalancının tekisin. Tiffany Seon söyledikleri karşısında şok olmuştu. --Sizin evli olmadığınızı biliyorum. Sen Tiffany hanım yıllarca yetimhanede büyümüş sora bir gün Ji Hoo sana çarpınca ondan intikam almak için evine gelmişsin. Ji Hoo Seon’un kolundan sıkıca tutup onu dışarıya çıkarmaya çalışsa da Seon sanki taş kesilmişti. Seon Ji Hoo’ya dönüp iki eliyle Jİ Hoo’nun yüzünü avuçlarının arasına aldı. -- Senin benden başka kimseyi sevmediğini biliyordum zaten. Ji Hoo şaşkınlık içindeydi Seon bunları nerden öğrendi diye aklından geçirmeden edemiyordu. Tiffany ise ne zaman Ji Hoo ile yakınlaşsalar her seferinde Seon’un ortaya çıkmasından artık çok sıkılmıştı. Ji Hoo Seo’nun yüzündeki ellerini çekip alaycı bir şekilde bakmaya başladı. --Haklısın senden başka kimseyi sevemeyeceğimi söyledim. Uzun zamandan sonra yeni bölüm ile karşınızdayım. Sizce Ji Hoo neler diyiyor yoksa Seon ‘a geri mi dönecek. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:01 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** ( 17. Bölüm İtiraflar ) Seon Ji Hoo’ya dönüp iki eliyle Jİ Hoo’nun yüzünü avuçlarının arasına aldı. -- Senin benden başka kimseyi sevmediğini biliyordum zaten. Ji Hoo şaşkınlık içindeydi Seon bunları nerden öğrendi diye aklından geçirmeden edemiyordu. Tiffany ise ne zaman Ji Hoo ile yakınlaşsalar her seferinde Seon’un ortaya çıkmasından artık çok sıkılmıştı. Ji Hoo Seo’nun yüzündeki ellerini çekip alaycı bir şekilde bakmaya başladı. --Haklısın senden başka kimseyi sevemeyeceğimi söyledim. 17. Bölüm ~ --Sana Türkiye’ de söylediklerimin her kelimesi doğruydu. --Evet ben Tiffany’i seviyorum ona aşığım onun beni sevmediğini bilsem de ben onu deliler gibi seviyorum. Ji Hoo söylediklerine inanamıyordu az önce Tiffany’e olan aşkını itiraf etmişti, hemde Tiffany’nin yanında ama Tiffany öylece bakıyordu bir şey söylememesine çok üzülmüştü. Seon yine geldiği gibi gitmişti, Seon gittikten sonra Ji Hoo hemen oradan çıkmak istedi sevdiği kadına işkını itiraf etmişti ama o bir şey söylememişti. Ji Hoo odasına gidip yatağına utormuştu iki elini başına koyup düşünüyordu. Bunu yapmamalıydı Tiffany’e olan aşıkı onunla mezara gitmeliydi. Bunları düşünmek istemeyip dışarı çıkmıştı. Gittiği mekanda ki içkileri hepsini bir dikişte bitiriyordu yanına yaklaşan bütün kadınları Tiffany gibi görüp onları azarlıyordu. Mekandakiler Ji Hoo’dan rahatsız olunca onu dışarı atmak istediler Ji Hoo zorluk çıkarınca oradakilerden iyi bir dayak yemişti bile. O kadar çok dayak yemişti ki kalkacak hali yoktu zor bela arabasına binip eve gitti kapıyı bir türlü açamıyordu. --Şu delik nerde, hey sen hemen gir şu deliğe yoksa mahvederim. O kapıyı açmaya çalışırken birden kapı açılmıştı kapıya yaslandığı için kapı açıldığında yere düştü Tiffany hemen Ji Hoo’yu kaldırdı onu kanlar içinde görünce hemen odasına çıkardı bezle yüzünde ki kanarlı temizledikten sonra hemen ilk yardım çantasını da getirip pansuman yapıyordu. Ji Hoo acı içinde kıvranıyordu. --Yah!! Sersem nasıl bu hale geldin, ne biçim erkeksin biri seni dövdüğün de onlara teşekkür mü edersin? --Aaa evet senden adam olmaz baksana kendini bile savunamıyorsun, hem neden bu kadar için ha? --Cadı bağırmasana, zaten başım ağrıyor birde seni çekemem. Şimdi defol git buradan diyip kapıyı göstermişti eli ile. Tiffany ise elindeki bezi iyice Ji Hoo’nun yüzüne bastırıp “Çıkmıyorum”’u da ekledi. Ji Hoo ise Tiffany’nin ona yardım etmesine dayanamayıp arkasını dönüp uyumaya çalıştı. Tiffany ne kadar Ji Hoo ya yardım etmek istese de Ji Hoo istemiyordu. Tiffany daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. --Neden böyle davranıyorsun Bırak ta sana yardım edeyim ? Diyip çökmüştü Ji Hoo ise alkolun etkisi ile sızmıştı bile. --B-Ben bende Seni Çok Seviyorum... Hem de Her şeyden! --Sen bana aşkını itiraf ederken neden bir şey söylemediğim için affet çünkü o zaman ne söyleyeceğimi bilmiyordum… --Senin beni sevme ihtimalini bile düşünemezken sen bana aşkını itiraf ettin. Hepsi Senin Hatan.! Diyip daha çok ağlamaya başladı. Ji Hoo uyandığında yanı başında Tiffany’i görünce yanağına bir öpücük kondurup banyoya gitti, kalktığında başı zonkluyordu her tarafı yediği dayaktan dolayı ağlıyordu. Üstünü değiştirdikten sonra aşağıya inip kahvaltıyı hazırladı çok geçmeden Tiffany aşağıya inmişti Ji Hoo’yu kahvaltı hazırlarken görünce derin bir ‘oh’ çekti Ji Hoo’yu gördüğünde yüzünde neden gülümsemenin oluştuğunu artık çok iyi biliyordu kahvaltı boyunca ikisi de hiç konuşmadılar sanki konuşmaya yeminli gibilerdi. Kafvaltılarını yaptıktan sonra Ji Hoo Tiffany’e onu arabada beklediğini söyleyip dışarı çıktı Tiffany hemen üstünü değiştirip arabaya Ji Hoo’nun yanına gitti. Tiffany konuşmak istiyor ama bir türlü konuşamıyordu. Daha fazla dayanamayıp Ji Hoo ya seslendi. --Ji Hoo dün olanlar hakkında konuşabilir miyiz? --Ne hakkında dün her şeyi konuştum sende sustun buda her şeyi açıklıyor o yüzden konuşmak istemiyorum. Hem okula da geldik dersine geç kalacaksın. Tiffany Ji Hoo’nun söyledikleri karşısında hemen arabadan indi gözyaşlarını tutamıyordu. Tiffany arabadan indikten sonra okulun kapısının önünde ağlamaya başlamıştı. Okula istemeyen Tiffany kendini sahil kenarında bulmuştu. O kalabalığın arasında yürüyen Tiffany etrafındaki insanları görmezden gelerek diz çöküp olabildiğince ağlamaya başladı. Yanından geçen insanların ona bakışlarına aldırmayıp daha çok ağlıyordu. --Evet Ji Hoo seni çok seviyorum. Seni kaybetmekten çok korkuyorum. Diye bağırmıştı. Omzuna dokunan bir el ile arkasına baktığında Ji Hoo’yu görünce inanamamıştı. Ji Hoo Tiffany’nin elinden tutup onu ayağa kaldırdı. Tiffany’nin elbiselerini temizleyip elindeki çantayı uzatıp arabada unuttuğunu söyleyip gitmişti. Giderken Tiffany’e gülümsemeye çalışmıştı. Ama yapamıyordu. Tiffany Ji Hoo’nun söylediklerini duymadığı için üzülüyordu. Kendini toplayıp okula gitmeye karar verdi. Sabahtan beri derslerde olduğu için bir an üzüntülerinden uzak kalmıştı. Elindeki telefonu çalınca hemen telefona baktı. Ama telefonda konuşan kişiyi bir türlü çıkaramıyordu. Adamın söyledikleriyle koşmaya başladı. Adamın tarif ettiği yere geldiğinde hemen içeri girmişti. Onun nerde olduğunu sorduğunda adamın işaret ettiği yere gittiğinde Ji Hoo’nun öylece yattığını görünce yanına gidip ağlamaya başlamıştı. Sana sevdiğimi söylemediğim için çok üzgünüm. Seni her şeyden çok seviyorum. Bırakma beni ne olur, sana yalvarıyorum. -Hem insan sevdiğine acı çektirir mi? --Hani beni çok seviyordun? Diyip Ji Hoo’ya vurmaya başlamıştı. Ji Hoo onun ağlamasına dayanamayıp ona sıkıca sarılmıştı. Tiffany birkaç gündür neler yaşıyordu. Ama Ji Hoo’nun iyi olmasına çok sevinmişti. Ji Hoo Tiffany’den ayrılıp gözlerinin içine bakarak onu sevdiğini söyledi. Tiffany gözündeki yaşları silip dudağına küçük bir öpücük kondurmuştu. --Geriye bakış Ji Hoo Tiffany’nin çantasını arabada unuttuğunu görünce ona vermek için arabadan inmişti. Tiffany’nin okula girmyeip sahile kenarına doğru yürüdüğünü görünce onu takip etmişti. Tiffany yolun ortasında diz çöküp ağlamaya başlayınca Ji Hoo hemen yanına gitmek istemişti ama Tiffany bağırıp Ji Hoo’yu sevdiğini söyleyince donmuştu. Demek Tiffany’de onu seviyordu. Kendini bulutların üstünde hissediyordu. Ama Tiffany’e duyduğunu belli etmek istemiyordu. Bu kadar kolay benden kurtulamazsın diyordu… --Geriye bakış son. Tiffany’nin yüzü kızarmaya başlamıştı. Jİ Hoo onun bu halini görünce gülmeye başlamıştı. Tiffany Ji Hoo’nun güldüğünü görünce kafasına vurup arkasını dönmüştü. Ji hoo ise: --Ya Tiffany (aşkım) bana küsme! Sadece yüz ifaden çok komikti. --Yahh sersem ben senin nerden aşkın oluyorum. --Az önce beni sevdiğini söyleyen kimdi? Birde seni öperken hiç rahatsız değildin? --Ama ben senin öldüğünü sanmıştım. Hey cadı seni buralarda bırakıp gideceğimi mi sandın? Buna hiç niyetim yok! Diyip sıkıca sarılmıştı. --Yahh neden şimdi cadı diyorsun hani aşkındım? Jİ Hoo daha çok gülmüştü. Ama Ji Hoo’nun söyledikleri karşısında çok mutlu olmuştu. Kapının açılmasıyla Tiffany hemen Ji Hoo’yu itmişti. Ji Hoo yere düşmüştü. ( Aferin kız elinin ayarı yok senin haha ) Canı yanmıştı Ji Hoo’nun. Seon amcanın onları yemeğe çağırmasıyla ayağa kalkmıştı. Ji Hoo sekerek yürüyordu. Tiffany ise arkadan ona bakıp kıs kıs gülüyordu. Ji Hoo ona kötü kötü bakıp yürüyordu. Masaya oturduklarında ikiside yemek yüzünden kavga etmeye başlamışlardı. Seon amca bu hallerine bakıp gülmeden edemiyordu. Yemek onların atışmalarıyla bitmişti. Tiffany yeni tanıştığı yaşlı adamı çok sevmişti. Aslında Ji Hoo’nun ailesi ve onun etrafındaki herkesi çok seviyordu. Artık konuşmaları sona ermişti. Ji Hoo ve Tiffany tam kapıdan çıkacakları sırada Seon Yoon’u görmeleriyle şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlardı. Ji Hoo Tiffany’nin elini o kadar sıkı tutmuştu ki Tiffany eiinin acısıyla kıvranıyordu. Ji Hoo ya belli ettirmemeye çalışıyordu. Seon Jİ Hoo ve tiffany’i el ele görünce çok sinirlenmişti. Onları ayırmak için kendine verdiği sözü hep hatırlıyordu Seon Ji Hoo’nun yanına gidip konuşmaya başladı. --Onu buraya nasıl getirirsin burası ikimize ait… Ji Hoo bunları duyduktan sonra Seon’a sert bir bakış atıp konuşmaya başlamıştı. --Evet bir zamanlar buranın ikimize ait olduğunu düşünüyordm ama beni terk ettiğin gün buranın sana ait olmadığını bana ispatladın. Şimdi bırak ta sevdiğim kadınla beraber olayım. Sen beni kabul etmeyerek tercihini yaptın bende tercihimi yaptım bunun için sana teşekkür ederim. --Bu ne demek bu kadar basit öyle mi Ji Hoo? Ji Hoo Seon’a cevap bile verme gereği duymadan Tiffany’i alıp oradan çıkmıştı. Tiffany Ji hoo’ya bakıyordu. Ji Hoo’nun gözlerinde hüzün vardı. Ji Hoo Tiffany yol boyunca hiç konuşmamışlardı. Eve gittiklerinde Ji Hoo bir şey demeden odasına gitmişti. Tiffany onun yanına gidip gitmemekte kararsızdı. Sizce Tiffany yanına gitsin mi? Bugünki bölüm nasıldı artık ikiside birbirine itiraf ettiler. Bundan sonra ne bekliyor bakalım. Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:01 pm | |
| Ji Hoo Seon’a cevap bile verme gereği duymadan Tiffany’i alıp oradan çıkmıştı. Tiffany Ji hoo’ya bakıyordu. Ji Hoo’nun gözlerinde hüzün vardı. Ji Hoo Tiffany yol boyunca hiç konuşmamışlardı. Eve gittiklerinde Ji Hoo bir şey demeden odasına gitmişti. Tiffany onun yanına gidip gitmemekte kararsızdı. 18 Bölüm… Tiffany daha fazla dayanamayıp Ji Hoo’nun yanına gitmeye karar verdi. Ji Hoo’nun odasının kapısına geldiğinde durmuştu. Çünkü içeride göreceği manzaraya kendini hazır hissetmiyordu. Ya Ji Hoo o kızı hala seviyor sa? Diye düşünmeden edemiyordu. Düşüncelerine fırsat vermeden odanın kapısını çaldı. İçeriden bir ses gelmeyince Ji Hoo’ya bir şey mi oldu düşüncesiyle hemen odaya girdi , Jİ Hoo’yu balkonda oturmuş öylece etrafı seyredir ken görünce rahatlamıştı. Tiffany hemen ordan bir battaniye alıp Ji Hoo’nun üstünü örttü, oda battaniyenin altına girerek Jİ Hoo’ya sokuldu. Ji Hoo Tiffany’i görünce yanağına küçük bir öpücük kondurup gülümsedi. --Tiffany --Efendim --Çok Teşekkür ederim. Hep yanımda olduğun için… --Neden öyle diyorsun şimdi… Ji Hoo bir süre tiffany’e bakıp cevap vermemişti, öylece onun o güzel yüzüne bakıyordu. Sevdiği kadının onun yanında olması ona mutluluk veriyordu. Ama onu bırakıp gideceği içinde çok mutsuzdu. --Ama Tiffany! Tiffany Jİ Hoo’nun ne söyleyeceğini biliyordu. Eliyle ağzını kapatıp konuşmasına izin vermemişti. --Herşeyi bildiğimi biliyorsun Ji Hoo? Seni sevdiğimi de biliyorsun? Sence bu yeterli değil mi? Hem öleceğini düşünüyorsan yanılıyorsun ben senin baş belan olucağım ölmene izin vermeyeceğim. Ji Hoo Tiffany’nin söylediklerine gülümsemeden edemiyordu. --Hıh kim demiş seninle yaşlanmak istediğini… --Bende benimle yaşlanacak başka birini bulurum. Hem senin gibi boş boğazlık yapmaz. Diyip dilini çıkarmıştı. Battaniyenin altından çıkıp yatağına gitmişti. Jİ Hoo hemen arkasından gitmiş. --Tiffany --Efendim --Tiffany --Efendim --Tiffany --Yah Ji Hoo ne söyleyeceksen söyle yoksa seni şuracıkta öldürürüm. --Tiffany --Hay zıkkımın kökü… ( Zor dayandı kesin bunu söylememek için Tiffany) --Şey Tiffany hani biz birbirimizi seviyoruz ya --Ee --Nasıl olsa herkes bizi evli sanıyor. --Ee Ji Hoo bey… --Diyorum ki 3. aşamaya geçsek. --3. Aşama mı? --Evet 3. Aşama hadi o aşamaya geçelim. --3. Aşama ne ? Önce onu açıklasan diyorum. --Ee anla işte. --Ne eesi konuşsana beni delirtmek mi istiyorsun? Tiffany biraz düşündükten sonra Ji Hoo’nun ne demek istediğini anlamıştı. --Seni pis sapık. Ji Hoo Hadi Tiffany diyip mızmızlanmaya başlamıştı. Tiffany yastıklardan birini alıp Ji Hoo’ya fırlatmıştı. Ji Hoo’da karşılık verince çok geçmeden yastık savaşı başlamıştı. Bir Süreden sonra oda tüylerle dolmuştu. Artık yorulduklarını anladıklarında yatağa uzanmışlardı. --Ji Hoo beni seviyor musun? Diye sormuştu. --Evet seni her şeyden çok seviyorum. Ee Tiffany hanım sen söyle beni seviyor musun? --Hım düşünmem lazım. Evet düşündüm karar verdim ve açıklıyorum. Hayır! --Ne beni sevmiyor musun? --Hayır dedim ya… --Seviyorsun --Sevmiyorum Ji Hoo Tiffany’i gıdıklamaya başlamıştı. --Jİ hoo çok kötüsün en zayıf noktamdan vuruyorsun? --Sende beni sevdiğini söyle? --Söylemeyeceğim! --Bende gıdıklamaya devam ederim --Yahhh oynamıyorum ben. --Beni sevdiğini söyle --Tamam seviyorum --Duyamadım! --Seni seviyorum. --Hah şöyle yola gel. Ji hoo Tiffany’e yaklaşıp onu öpmek isteyince Tiffany eliyle ağzını kapatmıştı. --Hıh sen beni kandırdın bende beni öpmene izin vermeyeceğim. Ji Hoo buna çok bozulmuştu, arkasını dönüp uyumaya çalışmıştı. Tiffany Ji Hoo’dan ses çıkmadığını görünce oda arkasını dönüp uyumuştu. Sabah ikiside duydukları sesle yataktan sıçrayarak uyanmışlardı. Birbirlerine şaşkınca bakıp karşılarında Bayan Yeon’u görünce şaşkınlıkları artmıştı. Ji hoo, --Anne sabahın köründe neden böyle bağırıyorsun hem siz evinize dönmemiş miydiniz? --Evet ama sabah size uğrayıp birlikte kahvaltı yapalım diye gelmiştim ama iyi ki gelmişim bu odanın hali ne böyle çabuk ortalığı toplayın hadi yarım saatiniz var. Yoksa kahvaltı yok size anlaşıldı mı? İkiside birlikte yataktan sıçrayıp temizlemeye başlamışlardı. Tiffany Ji Hoo’yu suçluyor Ji Hoo ise tiffany’i suçluyordu. --Hep senin yüzünden şimdi burayı temizliyoruz. Ji hoo bey --Öylemi Tiffany hanım kim ilk yastığı attı bakalım? --Ben attıysam seninde bana karşılık vermen mi lazımdı. --Yahh ben altta kalamam hem evin reisleri hep en başta olur onun dediğinin üstüne laf söylenmez? --Haha korkak senden evin reisi falan olmaz. Ji hoo oldukça sinirlenmişti. Tiffany’e baktıktan sonra onu kovalamaya başlamıştı. Evin içinde çığlıklar yükselince Bayan yeon onları yakalayıp azarlamıştı. Sonra birlikte kahvaltıya oturmuşlardı. Bayan yeon onlara birkaç günde neler yaptıklarını anlatmıştı. İkiside pür dikkat onu seyrediyorlardı. --Ee ne zaman torun geliyor? Diyince Tiffany ile Jİ hoo ağızlarındaki şeyleri püskürtmüşlerdi. --Siz çocuklar hiç büyümüyecek misiniz? --Ama anne bu konu böyle hemen söylenir mi? Demişti Ji hoo, --Ee sizin yapmanızı beklesem, o zamana kadar ölmüş olurum. --Öyle demeyin anneciğim! --Tamam hadi bu konuyu kapatalım Tiffany okula geç kalıcaksın? Jİ Hoo Tiffany’i okula bıraktığında Tiffany’nin okula girdiğinden emin olduktan sonra Seon amcanın yanına gitmek için hızla arabayı kullanıyordu. O bile bu kadar hızlı gelebileceğini tahmin edemiyordu. Seon amca onu kapıda bekliyordu. Ji Hoo’yu görür görmez gülümseyerek yanına gitmişti. Seon amca Ji Hoo’nun yanına gidince omzuna vurup arabaya binmişlerdi. --Hadi oğlum gidelim de şu işi bir an önce halledelim. Ji Hoo kafasını sallamakla yetinmişti. Ji Hoo… Acaba Seon amcanın dediği gibi bir yanlışlık mı olmuştur? Seon amca olabileceğini söylediğinde içimde bir umut yeşerdi bile. Tiffany ile mutlu bir hayat sürebilirim diye düşünmeden edemiyorum. Onu bu hayatta yalnız bırakmak istemiyorum.Daha gerçek aşkı yeni bulmuşken ona acı yaşatamam… Ji hoo bu düşüncelerle boğuşurken hastaneye geldiğinin farkına bile varamamıştı. Seon amcanın onu dürtmesiyle anca kendine gelebilmişti. Ji Hoo hastaneye nasıl bu kadar etken geldiğini anlayamamıştı. Ji Hoo ağır adımlarla hastaneye yaklaşınca hastalığını öğrendiği ilk günü hatırladı. O günü doktorun söyledikleri hastaneden çıktıktan sonra Tiffany’e çarpması . O güne her ne kadar lanet okusa da, hastalığının Tiffany ile tanışmasına sebep olduğu için şükrediyordu. Kendisi bile bu iki duyguyu nasıl bir anda hissettiğine şaşırıyordu. Seon amca ile doktorun kapısının önüne geldiklerinde iki adamda gördükleri karşısında şok olmuşlardı. Evet hikayemizin son 2 bölümüne girmiş bulunmaktayız. Artık bütün her şey oraya çıkmalı dimi. Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:01 pm | |
| Ji Hoo ağır adımlarla hastaneye yaklaşınca hastalığını öğrendiği ilk günü hatırladı. O günü doktorun söyledikleri hastaneden çıktıktan sonra Tiffany’e çarpması . O güne her ne kadar lanet okusa da, hastalığının Tiffany ile tanışmasına sebep olduğu için şükrediyordu. Kendisi bile bu iki duyguyu nasıl bir anda hissettiğine şaşırıyordu. Seon amca ile doktorun kapısının önüne geldiklerinde iki adamda gördükleri karşısında şok olmuşlardı. 19. Bölüm… İki adamda birbirine bakıp gördüklerinin hayal olmadığını ispatlarcasına dinliyorlardı. Evet Yeon Seon doktorla tartışıyordu. Ji Hoo’nun kafası karışmış neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu. Seon adama yalvarıyor gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyordu. Ama adam onu dinlemiyor acıklayacağını söylüyordu. Ji Hoo tam içeri geçeceği sırada Seon amca onu durdurup susmasını istemişti. Kapının arkasına geçip onları dinliyorlardı. Adamın ikna olmadığını gören Yeon Seon adamı koltuğa oturtup her şeyi anlatmaya başlamıştı. 1 yıl önce… Ji Hoo bana beni sevdiğini söylediğinde onu kabul etmeyip ortadan kaybolmuştum. Çünkü Ji Hoo’dan intikam almak için bunları yapmıştım. Amacım Ji Hoo’ya acı çektirmekti. Çünkü annem babası yüzünden çok acılar çekmişti. Bay Kim babamın davasını yürütmüş ve babamı bir suçlu gibi görüp ölmesine sebep olmuştu. Halbuki babam bir komploya kurban gitmişti. Babamın ortaklarının işlediği suçları babam ödemek zorunda kalmıştı. O günden sonra bende bütün ailesinden intikam almak için söz vermiştim. İlk önce seninle tanışıp arkadaş hatta kardeş gibi oldum sonra Ji Hoo’nun baş ağrısı bayılma gibi rahatsızlıklarını öğrenince bundan iyi fırsat yok demiştim. Öncelikle Seon amcaya senin kartını verip Ji Hoo’yu sana yönlendirmesini istemiştim. Adamın karşısında iki gözyaşı dökmem onun yumuşamasına neden olmuştu. Buda benim için büyük bir adımdı. Ji hoo senin yanına gelip testler yaptıktan sonra onu başka birinin testleriyle değiştirmiş ve 6 aylık ömrünün kaldığını düşünmesini sağladım. Böylece hem Ji hoo acı çekecek hem de anne ve özellikle Bay Kim çekecekti. Ama o salak Tiffany yüzünden bütün işlerim karıştı. O kız ortaya çıkmasaydı bunların hiç biri olmayacaktı. O kızı ne kadar tehtid ettiysem de bunlara kanmadı. Ama artık elimde onu da bitirmek için bir koz var ve bunu ortaya çıkarmak için can atıyorum. Doktor ne koz olduğunu sorunca Seon Yeon açıklamaya başlamıştı. O salak kız ile Ji Hoo çocukluktan beri birbirlerini tanıyorlar. Onlar çocukken aileleri çok yakındı ailesini trafik kazasında kaybedince hafızasını kaybetmişti. İşte ben onu yerine geçip bütün mal varlığına el koyup yerine geçtim. Tiffany’ide bir yetimhaneye gönderdim salak kız oraya gidince bende birkaç ay ortadan kayboldum sonra ortaya çıkıp anne ve babamı kaybettiğimi söyledim tabi Ji hoo ve ailesi buna hemen inandılar bende onların yanına yerleşip intikamımı alacağım günü sabırsızlıkla bekledim. Ama o kız nasıl ortaya çıktı Ji Hoo ile nasıl tanıştılar bilmiyorum. Ama bu intikamımı almam için sorun değil onların evli olmadıklarını biliyorum, bakalım Ji Hoo’nun ailesi bunları öğrendiğinde hala Tiffany hanımı sevecek mi? Yeon Seon bütün her şeyi anlatınca adam ona sadece hayretle bakıyordu. Nasıl bir insan bu kadar gaddar olabilir. Seon amca Ji hoo ile ortaya çıkınca, Yeon Seon gördüklerine inanamamıştı. Geriye bakış… Aslında Seon amca bunun içinde bir oyun olduğunu biliyordu. O yüzden akşam doktoru aramıştı. Telefonla konuştukları sırada doktorun Yeon Seon’dan basedince bunun yeon’un işi olduğunu anlamıştı. Onu kendi tuzağına düşürmek için Ji Hoo’yuda alıp doktora getirmişti. Doktor Seon amcayı kapıda gördüğünde oyununa başlamıştı. Yeon Seon tuzağa düşmüş ve her şeyi anlatmıştı. Geriye bakış son… Yeon Seon Ji Hoo’nun orda olup her şeyi duyduğunu görünce sinirden deliye dönmüştü. Çok geçmeden Ji Hoo acınası bir halde Yeon’a bakınca Yeon bütün nefretini bu sefer Ji Hoo’nun yüzünde kusmuştu. --Oo Ji Hoo bey sizde buradaymışsınız demek. Nasıl intikamım hoşuna gitti mi? Ama burada bittiğini sanma her şeyi öğrenmiş olman beni durdurmana yetmez bunu anla baban ve annene acı çektirmek için elinden geleni yapacağım. --Sana inanamıyorum nasıl böyle kötü olabilirsin. Halbuki bir zamanlar seni sevmiştim. Sen yılandan başka bir şey değilsin senden iğreniyorum. Senin gibi birine aşık olduğum için kendimden de nefret ediyorum. Ve sende bunların hepsinin hesabını elbet vereceksin bakalım polisler burada olduğunda yine böyle konuşacak mısın? --Polislerin beni durduracağını mı sanıyorsun? İntikamı mı almadan bu hayattan gitmeye niyetim yok? --Orasını göreceğiz. Jİ hoo ile Yeon kavga ederken polisler içeri girmişlerdi, Seon’u alıp giderken Seon’un yüzünde ki sinsi bakış Ji Hoo’nun içine kuşku düşürmüştü. Koşup eve gitmişti. Eve gittiğinde Tiffany’i göremeyince annesini aramıştı. Tiffany nin annesinin yanında olduğunu duyunca içi rahatlamıştı. Annesinin evine gitmek için yola koyulunca yolda gördüğü bütün kadınları Yeon sanıyordu. Hepsine tiksinerek bakıyordu. Ama hasta olmadığı aklına gelince yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Çok geçmeden Yeon’u düşününce hemen silimişti. Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilir diye düşünüyordu. --Tiffany kızım yemek hazır gel birlikte yemek yiyelim. --Tamam anneciğim geliyorum. Tiffany’nin telefonu çalınca duydukları karşısında şok olmuştu, çantasını alıp koşmaya başlamıştı. Bayan Kim Tiffany i koşarken görünce hemen arkasından gitmişti. Ama ona yetişememişti. Tiffany gittikten birkaç dakika sonra Ji Hoo eve gelmişti bir hışımla eve girip Tiffany’i sormuştu. Annesinden Tiffany’nin gittiğini öğrenince beynindan vurulmuşa dönmüştü. Annesinin ısrarlarına dayanamayıp olayı bütün gerçeğiyle anlatmaya başlamıştı. --Anneceğim aslında Tiffany ile ben evlideği liz 6 aylık ömrümün kaldığını öğrendiğim gün Tiffany’e çarpmış onu hastaneye götürmüştüm oda benim arkamdan arabaya binip eve girmeyi başardı ondan sonra senin eve gelmen Tiffany’nin benim karım olduğunu söylemesi bütün işleri birbirine karıştırdı. Bende hayatımda ilk defa sizi mutlu etmek için onunla bu oyuna başladım. Oda kalbul etti bundan sonrasını biliyorsun zaten… --Tamam oğlumda neden endişeleniyorsun. Tamam bize yalan söylediniz ama gerekli sebepleriniz var. --Ama anne sen tam olanları bilmiyorsun? --Ee neyi bekliyorsun oğlum? --Hatırlıyor musun? Yıllar önce komşularımız Bay Bayan Lee vardı. --Evet oğlum onlar trafik kazasında ölmüşlerdi. --Evet anne sonra kızları vardı. --E oğlum Seon Yeon o… Bunlar bildiğimiz şeyler neden bahsediyorsun sen? --işte o bizim seon Yeon dediğimiz seon yeon değil aslında o Tiffany’nin yerine geçmiş ve bizim ailemize sıkıp babasının intikamını almak isteyen biri… Bayan Kim duyduklarına inanamamıştı. Kızı gibi büyüttğü kişinin böyle şeyler yaptığını ve onları hiç sevmemesini düşününce acı çekiyordu. Ji Hoo Tüm gerçekleri anlatmayı bitirince Tiffany’i aramak için evden dışarı çıkmıştı. Bayan Kim ise kocasını arayıp her şeyi anlatmıştı. Bay Kim duydukları karşısında yıllar önceki olayı hatırlamıştı. Ama orda haklı bir sebepten dolayı adam ceza almıştı. Sonrada dayanamayıp intihar etmişti adam… Bu olayın yıllar sonra ortaya çıkması onu tedirgin etmişti. Ama Tiffany’nin en yakın arkadaşının kızı olduğunu öğrenince sevinmişti. Yeon’un bunları yaptığına inanamıyordu. Tiffany aldığı telefondan sonra koşarak evden çıkmıştı. Telefondaki kişi Ji Hoo2nun çok kötü olduğunu söylemişti. Onu evlerinin yakınındaki hastanede bekleğini söylemişti. Tiffany hastanenin kapısına geldiğinde adamın ona yaklaşıp ismini söylemesiyle durmuştu. Adama Ji Hoo’nun nerede olduğunu sorunca adam ona arabayı işaret edip gitmeleri gerektiğini söylemişti. Tiffany bunun bir oyun olduğunu anlayınca bağırmaya başlamıştı. Adam onu alıp arabaya sokmaya çalışmıştı. Ji hoo evden çıkıp etrafa bakıyordu. Nereye baktıysa Tiffany’i göremeyince üzülmüştü. En son olarak hastaneye bakmak için yola koyulmuştu. Hastanenin yakınlarına geldiğinde Tiffany’nin bir adamla konuştuğunu daha sonra bağırmaya başlamıştı. Ji Hoo hemen koşmaya çalışsa da yetişememişti. Arabanın arkasından koşup yetişmeye çalışmıştı. Daha sonra kestirme yoldan gidip arabanın önüne çıkmayı düşünüp kestirme yoldan gitmeye başlamıştı. Çok geçmeden arabayı görmüştü arabanın önüne atlayıp arabanın durmasını sağlamıştı ama adamların Yeon’un isteğiyle ahareket etmesiyle Ji Hoo’ ya çarpmışlardı. Tiffany Ji Hoo’nun yerde yattığını görünce arabadan çıkıp yanına gitmişti. Yeon Tiffany’i ne kadar arabaya sokmaya çalışsa da olmuyordu çok geçmeden etraftaki insanlar olayı fark edip Yeon ve adamları gitmek zorunda kalmışlardı. Tiffany Ji Hoo’yu kanlar içinde görünce ağlamaya başlayıp ambulansı çağırmalarını söylemişti. Ambulansın gelmesiyle Ji Hoo’yu hastaneye götürmüşlerdi. Evet hikayemizin bitmesine 1 bölüm kaldı umarım aklınızdaki soru işaretleri kalmamıştır. Sizden yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Umudun Gölgesinde Ask Çarş. Şub. 01, 2012 11:02 pm | |
| ***Umudun Gölgesinde Aşk*** 20. Bölüm (Final) 1 gün önce… --JiHoo beni seviyorsun değil mi? --Tabiki seviyorum Tiffany bunu neden soruyorsun? --Hiç eğer beni bırakıp gidersen seni öldürürüm!!! --Sen beni tehtid etmekten başka bir şey bilmiyormusun? Hem ben seni bırakmam ya sen beni bırakıp gidersen? --Bak senden iyisini bulursam bırakırım!!! --Yahhhh!!! Cadı birde bana beni bırakır gidersen öldürürüm diyorsun sana ne demeli bana bir şey olursa hemen başka birini bulurum diyorsun? --Bütün hayatım boyunca senin için yas tutacağımı mı düşünüyorsun? --Peki öyle olsun arkamdan ağlama tamam mı? JiHoo biricik aşkım neden beni bıraktın deme arkamdan küfredersen, laf edersen iki elim yakanda olur. Öcü olarak rüyalarına gelirim. Diyip gülmüştü. Bundan birkaç gün önce JiHoo’nun hasta olduğunu bile bile bu kadar mutlu iken şimdi çaresiz bir durumda doktorlardan mutlu bir haber bekliyorlardu. Geriye bakış son… JiHoo tam 1 aydır komada artık bütün doktorların umudunu kesmiş olduğu bir durumda sadece 1 kişi umudu yitirmemişti. Sevdiği adamın onu bırakıp gitmeyeceğini iyi biliyordu. Çünkü onlar umudun gölgesinde aşkla birbirlerine bağlanmışlardı. Tiffany günler haftalar boyunca doktorun vereceği bir mutlu bir haberi bekliyordu. Hangi doktorun JiHoo’ya bakıp çıktığını gördüğünde koşup jihoo’nun nasıl olduğunu soruyordu. Doktorlar artık Tiffany’nin sağlığından şüphe duyuyordu. JiHoo’nun anne ve babası artık bitmiş durumlardı. Tiffany’nin gün geçtikçe daha çok JiHoo’nun iyileşeceğini inanmaları onları daha çok üzüyordu. Çünkü doktorlar JiHoo’nun iyileşme ümidinin çok az olduğunu hatta hiç olamayacağını düşünüyorlardı. JiHoo bu 1 ayda hiçbir iyileşme belirtisi göstermemişti. Doktorlar JiHoo’nun artık iyileşmeyeceğini ve bitkisel hayata girdiğini ailesine söylemişlerdi. Ailesinden JiHoo’nun bu durumuna bir son vermeleri gerektiğini söylemişlerdi. Bayan Kim artık bu duruma dayanamayıp bayılmıştı. Bay kim ise biricik oğullarının bu durumda olmasına inanamıyordu. Doktorlar artık bir karar vermesini istiyorlardı. Bay Kim ne karar vereceğini bilmiyordu. Tiffany evden döndüğünde bay kim ve doktorun konuştuğunu görünce için büyük bir umut belirmişti. Koşarak Bay Kim ve doktorun yanına gitmişti. Bay Kim’e ne oluyor dediğinde Bay kim artık gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başlamıştı. TiffanyJiHoo’ya bir şe oldu sanarak hemen yoğun bakıma koşmuştu bütün hemşire ve doktorların itirazlarına karşı çıkıp JiHoo’nun yanına gitmişti. JiHoo öyle görünce gözyaşlarını bir daha akıtmaya başlamıştı. Sevdiği adamın bu hale düşmesi onu kurtarması yüzündendi. Onu böyle görmeye dayanamıyordu. JiHoo’nun elini tutup yanına oturmuştu. Çok geçmeden tüm içinde tuttuğu her şeyi söylemeye başlamıştı. Hatırlıyor musun? Bir gün seninle konuşurken beni sevip sevmediğini sormuştun sen beni sevdiğini söylemiştin aynı soruyu bana sorduğunda ben sırf gıcıklık olsun diye sevmediğimi söylemiştim seni sevdiğimi zaten biliyorsun ama bilmediğin çok şey var ben seni canımdan daha çok sevdim seni anne babamın yerine koydum hayatta sahip olduğum tek kişi sendin. Seni öyle iki kelimeye sığdırıp söyleyemezdim ki nasıl söyleyeyim. O zamanlar senin hasta olduğunu bile bile seninle ne kadar mutluydum. Sen hastalığını bahane edip bana beni bırakıp gideceğini söylerken içim öyle acıyordu ki halbuki senin şaka yaptığını biliyordum yinede çok kötü hissediyordum bende sırf sana inat olsun diye senden daha iyi birini bulurum diyordum. Ben senle gözümü açtım senle gözümü kapatmak istiyorum. Sen benim ilk aşkımsın. Annem ben küçükken hep ilk aşk bir başka olur diyordu. Annemi şimdi çok iyi anlıyorum sen benim için bir başkasın. JiHoo bey artık koca poponu kaldır da ayağa kalk seni beklemekten çok sıkıldım bak eğer kalkmazsan karşıma çıkan ilk erkeğe sarılıp onunla evleneceğim. Bunu yaparım biliyorsun? Ne kadar inatçı olduğumu sen benden daha iyi bilirsin. Diyip dilini çıkarmıştı. Ama daha fazla dayanamayıp dışarı çıkmaya karar vermişti. Kapıya geldiğinde duyduğu ses ile şok olmuştu. Evet bu JiHoo’ nun sesiydi. Hem de Tiffany’le konuşuyordu. Yahhh!!Tiffany bu durumda bile beni bırakıp gideceğim diyorsun. Ben sana ne dedim seni asla bırakmam demedim mi? TiffanyJiHoo’ya şaşkın bir şekilde bakıyordu. Daha sonra farkına varıp koşup ona sarılmıştı. JiHoo’nun inleyişiyle onu fazlaca sıktığının farkına varmıştı. --Cadı!! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun? --Evet seni öldürüp karşıma çıkan ilk erkekle çıkacağım. --Ama az önce öyle demiyordun. Ne olur beni bırakma diye ağlıyordun. --Sen beni duydun mu? --Tabiki duydum. İnsan sevdiğini her yerden duyar ve hisseder. Tiffany kızarmıştı. JiHoo’ onun bun halini görünce gülümsemeden edememişti. Tiffany hemen Bay Bayan Kim’e haber vermeye gitmişti. Bayan Kim ile Bay Kim oğullarının uyandığını duyunca sevinç çığlıkları atmışlardı. Hemen oğullarının yanına gitmek istedilerse doktorların Jihoo’yu kontrol ettiğini gördüklerinde duraksamışlardı. Doktorlar çıktığında JiHoo’nun gayet iyi olduğunu ve normal odaya alıcaklarını söylemişlerdi. Bay bayan kim oğullarının yanına giderken TiffanySeon amcaya haber vermeye gitmişti. Seon amca haberi duyduğunda çok sevinmişti. Seon amca bu 1 ay boyunca polislerle iş birliği yapıp SeonYeon’u tutuklattırmıştı. Seonamca Tiffany ile birlikte hastanaye gitmek için yola koyulmuşlardı. JiHoo’nun yanına geldiğinde JiHoo’nun iyi olduğunu gördüğünde mutluluktan ağlamıştı. JiHooSeon amcanın ağladığını görünce hemen dalga geçmeye başlamıştı. Seon amca ben sana yaşlanıyorsun dediğimde bana kızardın, bak yaşlanıyorsun işte sen eskiden bu kadar sulu göz değildin diyip sırıtmıştı. Seon amca ilk önce bozulmuş sonrada gülmeye başlamıştı. Oğlu gibi sevdiği JiHoo’nun iyileşmesine çok sevinmişti. 1 hafta sonra… JiHoo artık tamamen iyileşmeye başlamıştı. Birkaç gündür annesinden haber alamıyorlardı. Bayan Kim 1 haftadır ortada yoktu. Jihoo ve Tifffany onu çok merak ediyorlardı. Bay Kim’e sorduklarında ise Bay Kim onun işleri olduğunu söyleyip geçiştiriyordu. JiHoo bunun altından bir şey çıkacağına adım gibi emin olsada sesini çıkarmıyordu. Doktor içeriye girip artık taburcu olabileceğini söylemişti.JiHoo doktorun taburcu olabilir kelimesini duyunca hemen ayaklanıp elbiselerini giymeye başlamıştı. TiffanyJihoo’nun soyunduğunu görünce kızarıp arkasını dönmüştü.JiHooTiffany’nin arkasını döndüğünü görünce pis pis sırıtıp konuşmaya başlamıştı. --Tiffany hanım utandın mı? Unuttun galiba ben senin kocanım karı koca arasında bunlar çok normal. --Kim seninle evli olduğumu söyledi. Ben seninle evli değilim ki özgür bir insanım ben. --Sen öyle zannet!! TiffanyJiHoo’nun ne söylediğini anlamamıştı. Ama sorma gereğinde bile bulunmadı. JiHoo kıyafetlerini giydiğinde Tiffany onun takım elbise giydiğini görünce gülmeye başlamıştı. JiHoo onun güldüğünü görünce ‘’sen birazdan olacak olanlara ne diyeceksin bakalım diye içinden geçirmişti.’’ TiffanyJiHoo’nun giydiği takım elbiseyi hatırlıyor ama bir türlü nerde giydiğini çıkaramamıştı. Onlar kapıdan çıkıp hastanenin bahçesine doğru yürüdüklerinde Tiffany bir şeylerin döndüğünü seziyor ama JiHoo’ ya söyleyemiyordu. Jihoo’ya söylediği taktirde onunla dalga geçerdi. Tiffany ile JiHoo ağacın altına geldiklerinde Jihootiffany’nin gözlerini kapatıp yürümeye devam etmişlerdi. Tiffany ne kadar gözünün açmaya kalkışsa da JiHoo eline vurup açmasına izin vermiyorlardı. Biraz yürüdükten sonra JihooTiffany’yi durdurmuş ve gözlerini açmıştı. Tiffany gördükleri karşısında ağzı açıkta kalmıştı. Hastane bahçesi öyle güzel hazırlanmıştı ki. Her yerde orkideler, laleler ve güllerle süslenmişti. En sonda ise büyük bir masa kurulmuştu. Tiffany etrafı seyrederken JiHoo diz çökmüş Tiffany’e bakıyordu. TiffanyJiHoo’nun diz çöktüğünü görünce daha çok şaşırtmıştı. Bugün şaşırma sırası Tiffany’deydi anlaşılan. JiHooTiffany’e bakınca gülmeden edemiyordu. Suratı öyle bir hal almıştı ki, gülmemek elde değildi. TiffanyJiHoo’nun güldüğünü görünce JiHoo’nun kafasına bir şaplak atmıştı. JiHoo başını ovarken Tiffany gülüyordu bu sefer… --Ya!!Tiffanyşurda romantik bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama senin suratın ciddi olmama izin vermiyor. --Ya bende her gün etrafta o kadar güzel şeyler görmüyorum, birde sen hiçbir zaman benim önümde diz çökmezsin. --Evet çökmem ama bugün özel susta beni dinle. Tiffany kafasını evet anlamında sallamıştı. JiHoo Tüm ciddiyetiyle duygularını açıklamaya başlamıştı. --Tiffany hatırlıyor musun bundan 6 ay önce sana araba ile çarpmıştım, daha sonra seni bu hastaneye getirmiştim. O gün hasta olduğumu ve 6 aylık ömrümün kaldığını öğrenmiştim. Seninle tanıştığımda kafam çok karışıktı. Daha sonra sen bir ışık gibi kalbime girmeyi başlamıştın. Bunun farkına geç vardım ama ben sana aşık olmuştum. Öleceğimi bile bile evet sana aşık olmuştum. Çünkü sen doğaldın ve beni ben olduğum için seviyordun öyle bakıyordun bana, zaten Seon yüzünden çocukluğumuzu birlikte geçiremedik. Ama bundan sonra birlikte geçirelim bu sefer bir farkla tabi benim eşim olarak… Tiffany duyduklarıyla şoka girmişti. Öylece JiHoo’ya bakıyordu. JihooTiffany’nin öyle kaldığını görünce korkup onu sarsmaya başlamıştı. Ama Tiffany hala şoktan çıkamamıştı. TiffanyJihoo’nun söylediklerini anlayınca ne diye bağırmıştı. Jihoo’da Sonundadiyip gülmüşlerdi. JiHoo’ya sarılan Tiffany çok mutluydu çünkü sevdiği adam ona evlenme teklif etmişti. JiHooTiffany’nin hala cevap vermediğini görünce öksürmeye başlamıştı. Tiffany cevap vermediğini anlayınca JiHoo’dan ayrılıp başını evet anlamında sallamıştı. --Ne Tiffany yine başını sallamıştı. --Ne tiffany dilin yok mu? Yoksa dilin mi tutuldu? --Kabul ediyorum JiHoo hem de sonsuza kadar… JiHooTiffany’nin kabul etmesine çok sevinmişti. JiHooTiffany’nin elini tutup koşmaya başlamıştı. Tiffany nereye gittiklerini sorsa da JiHoo sadece gülüp koşuyordu. JihooTiffany’i çok güzel bir yere getirmişti. Hemen Tiffany’iordakibaynlara teslim edip oda bir odaya girmişti. Ordaki kadınlar Tiffany’i oturtup makyaj yapmaya başlamışlardı. Daha sonra Tiffany’ e gelinlik giydirmeye başlamışlardı. Tiffany gelinliği görünce ağlamaya başlamıştı. Yere çöküp ağlamay başlamıştı. Ordaki çalışanlar ne olduğunu anlamamışlardı. Diğer odadan JiHoo’yu çağırmışlardı. Jihoo odaya girdiğinde Tiffany’i yere çöküp ağladığını görünce oda çok şaşırmıştı. Tiffany’nin yanına gidip oda diz çökmüştü. TiffanyJiHoo’yu görünce hıçkırıklar eşliğinde konuşmaya çalışıyordu. --JiJiHooo bu benim sizin evdeki davette giydiğim gelinlik… --EvetTiffany o bizim ilklerimizden bende düşündüm ki yine aynı şeyleri giyelim ama bu sefer gerçekten evlenelim. Bak bende aynı gün giydiğim takım elbisemi giyiyorum. TiffanyJiHoo’nun üstündeki takım elbiselere bakınca hemen o günü hatırlamıştı. Gün sahte bir evlilik için giydiği gelinliği bu sefer gerçek bir evlilik için giyiyordu. JiHooTiffany yerden kaldırıp sarılmıştı. --Hadi müstakbel karıcığım uslu bir kız ol da burdaki arkadaşlar seni hazırlasınlar çünkü seninle evlenmek için sabırsızlanıyorum. Tiffany gülümseyip orda çalışanlara ona yardımcı olmalarını söylemişti. Tabi ilk işi JiHoo’yu odadan çıkarmak olmuştu. --Hadi JiHoo bey dışarıyı düğünden önce gelini görmek uğursuzluk getirir. --Yahh!!Tiffany bu ne kadar saçma bir düşünme… --Hiçte bile bunu türkiye gezimizde Amine’den öğrenmiştim. TiffanyAmine’yi hatırlayınca onu özlediğini hatırlamıştı. JiHoo Onu öyle görünce anlamıştı. Bir şey demeden odadan çıktı. Tiffany hemen hazırlanmaya başlamıştı. Saatler geçmesine rağmen Tiffany bir türlü çıkmıyordu. Çalışanların hepsi çıkmış ama Tiffany halen çıkmamıştı. Jihoo daha fazla dayanamayıp odaya girmişti. Tiffany’i elinde telefonla harıl harıl birini birini ararken görünce hemen sormuştu. Tiffany de Amine’yi aradığını ama bir türlü ulaşamadığını öğrenince gülmeye başlamıştı. Hemen Tiffany’nin elinden tutup bahçeye doğru götürmeye başlamıştı. Uzun bir aradan sonra Bayan Kim’i gören Tiffany çok mutlu olmuştu. Hemen koşup ona sarılmıştı. Tiffany hemen sorularını ardı ardına sormaya başlamıştı bile. --Anne bunca zamandır neredeydin? Ne yapıyordun. Bizi ne kadar meraklandırdın haberin var mı? --Kızım önce bir nefes al!! Anlatacağım her şeyi ama önce davetlileri bekletmeyelim. JiHooTiffany’i alıp davetlilerin arasından geçirmişti. JiHooTiffany’i piste çıkarıp hemen dans etmeye başlamıştı. Tiffany dans ederken gözü birine takılmıştı. Defalarca bakmasına rağmen bir daha bakıyordu çünkü gördüğü kişinin o kişi olduğundan emin olmak istiyordu. Daha sonra JiHoo’yu bırakıp Amine’nin yanına koşmuştu. Amine arkadaşına bakıp gülümsüyordu. İkisi de hasretle birbirlerine sarıldılar. TiffanyAmine’den öğrendiklerine adeta şaşkınlıktan dili tutulacaktı. Bayan Kim bundan 1 hafta önce onu aramış ve buraya gelmesini söylemişti. Amine’de hem Kore’yi çok merak ettiği için hem de bizleri görmek için buraya gelmişti. Ama bu 1 hafta boyunca benden geldiğini saklamış, bayan kim’e düğün hazırlıkları için yardım etmişti. Bayan Kim ve JiHoo bu düğünü organize etmişler JiHoo düğünün hastane bahçesinde olmasını istemiş çünkü onunla ilk burada tanışmış ve burda hayatına girmiştim diye düşünmüş. Bayan Kim ve Amine’de bütün hazırlıkları halletmişler. Ama JiHoo bütün bu olanları benden saklamıştı. Tiffany JiHoo yanıma yaklaşıp Amine’ye göz kırpmıştı. Düğün bittikten sonra JiHoo ile bir otele gelmiştik. JiHoo bana bakıp pis pis gülüyordu. Bende korkudan dudaklarımı kemiriyordum daha fazla dayanamayarak kendimi banyoya atmıştım saatlerce ordan çıkmayınca JiHoo kapıyı vurmaya başlamıştı. Ne kadar da çıkmak istemesemde çıkmak zorunda kalmıştım. JiHoo’nun yüzüne bakmadan hemen yatağa geçip uyumaya çalıştım ama birinin elini yüzümde hissedince korkudan bağırmıştım. Jihoo hemen ağzımı kapatıp susmamı söylemişti. Bende başımı salladım elini indirdikten sonra yine pis pis sırıtmaya başlamıştı. --Tiffany artık 3. Aşamaya geçsek diyorum, önümüzde hiçbir engel kalmadığına göre… --Şey JiHoo bugün çok yorgunum.. --YahhTiffany bugün ilk gecemiz ve sen mızmızlık yapıyorsun? --Ama JiHoo!! Tiffany daha cümlesini tamamlayamadan Jihootiffany’nin dudaklarına yapışmıştı. Tiffany ilk başlarda karşılık vermese de sevdiği adam olduğunu düşününce karşılık vermeye başlamıştı. Ateşli öpücükler sonra nasıl sabah olduğunu anlayamamıştı tiffany sabah kalktığında ona sarılan birini görünce önce şaşırmış sonra dün geceyi hatırlayınca kıpkırmızı olmuştu. Sevdiği adama aitti artık hem de sonsuza kadar bunu düşününce gülümsemeden edemiyordu. JiHoo’nun uyandığını görünce hemen gözlerini kapatıp uyuma numarası yapmıştı. JiHooTiffany’nin yanağına öpücük kondurmuştu. JiHoo Tiffany ile hastaneden çıkarken bir ağacın önüne gelince gözlerini kapatıp koşmaya başlamıştım.Tiffany ne olup bittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. İstediğim yere geldiğime Tiffany’nin gözlerini açmıştım. Tiffany gördükleri karşısında şok geçiriyordu. Diz çöküp ona evlenme teklifi ettiğimde bir süre öyle kalmıştı. Onu sarstığımda bana sarılmıştı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki yerinden çıkacağını zannettim başını sallayınca evet dediğini anladım ama onun ağzından duymak istedim. Evet diyince onu hemen görevli kişilere teslim edip takım elbisemi giymeye çalıştım. O sırada görevlilerden biri içeriye girip Tiffany’nin ağladığını söylemişti. Bende hemen koşup onun yanıa gittim yere çöküp ağlıyordu, hıçkırıklar eşliğinde konuşurken gelinliğini göstermişti. Bu gelinlik onunla sahte olarak evlendiğimizde giydiği gelinlikti özellikle o gelinliğin olmasını istemiştim çünkü ben onunla hep ilklerimi yaşamıştım. Bende o gün giydiğim takım elbiseyi giymiştim. Saatler geçmesine rağmen Tiffany odadan çıkmıyordu. Bende hemen odaya girdim elinde telefonla birini arıyordu. Yanına gidip kimi aradığını sorduğumda Amine’yi aradığını söyledi ona söyleyemezdim Amine’nin orda olduğunu elinden tutup davetlilerin yanına gittim dans pistinde dans ederken o beni bırakıp amine’nin yanına gitmişti. Hasretle sarıldıktan sonra amine’den her şeyi öğrenmişti. Düğün bittikten sonra bizim için ayrılan otele gelmiştik. Tiffany’nin stresli olduğu her halinden belliydi, hemen banyoya girdi saatlerce çıkmayınca bende endişelenip kapıyı çaldım kapıyı açtığında korktuğu her halinden belliydi. Hemen uyumak istediğini söyledi ben izin verir miyim hemen yanına sokulup yüzüne dokundum ama hemen bağırmaya başladı elimle ağzını kapatıp susmasını istedim. Susunca ağzını açtım, ona 3. Aşamaya geçelim diye sorduğumda yorgun olduğunu söyledi itirazlarına rağmen dudaklarına yapıştım, ilk başlarda bana karşılık vermemesi beni üzse de daha sonra oda karşılık vermeye başladı. Ateşli geçen öpücüklerden sonra nasıl sabah olduğunu ikimizde anlamamıştık. --JiHoo kravatını takmadan nereye gidiyorsun. Bugün çok önemli bir gün gel çabuk bu kravatını tak yoksa seni öldürürüm. --Yahh cadı ben kravat falan yakmak istemiyorum. --Jihoo eğer şimdi buraya gelmezsen bir daha yüzümü göremezsin? --Hııh çoktaumrumdaydı yüzünü görmek? --Kime diyorum ben. --Ufff tamam geliyorum işte oldu mu? --Hah şöyle yola gel. --Hadi çabuk okula geç kalıyoruz? --Tamam geliyorum. --Kızım heyecanlanma tamam mı sadece kemanını çalıp bitecek. --Kızı heyecanlandırma diyene bak kızı daha çok heyecana sokuyorsun. --Sen sus sana soran oldu mu? --Zaten bana kim soruyor ki bu kızı tek başına mı yaptın Tiffany hanım. --Utanmıyor musun? Kızının yanında böyle konuşmaya. --Haklı olduğumda hep lafı değiştir sen. --Anne baba yeter ben sahneye çıkıyorum. Merhaba ben Youna ben kimmiyimJihoo ve Tiffany’nin kızı. Maalesef annem ve babam hep böyle kedi köpek gibi kavga ederler ama iki dakika sonra unutup aşklarını haykırırlar. Annem ve babam ne kadar tartışsalar da birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini her kes biliyor. Babaannemden nasıl aşık olduklarını öğrendiğimde şok geçirmiştim. Onların aşkı roman olur diye düşünmüştüm Onların aşkı Umudun Gölgesinde bir Aşk’tı. Bugün anne ve babama bestelediğim şarkıyı dinleyecekler çok heyecanlıyım. Şarkımın adı**Umudun Gölgesinde Aşk** Şimdi sahneye çıkmalıyım çok konuştum değil mi? Babam çok konuştuğumda anneme benzediğimi söyler. Tiffany Bugün kızımız tam 14 yaşına girdi. Şimdi sahneye çıkacak Jihoo ve ben çok heyecanlıyız.JiHoo ile ben hala ilk zamanlarki gibi kavga ediyoruz merak etmeyin ikimizde hala küçük çocuk gibiyiz. Ama aşkımız hala ilk gün ki gibi taze. Jihoo.. Nerden evlendim bu kadınla diyeceğimi sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz ben bu hallerini seviyorum. Her zaman doğaldı işte bu hali beni ona aşık ettirdi. İlk günki gibi onu seviyorum artık bir de kızımız Youna var bizim yapamadığımızı yapıp konservatuara gidecek şimdi ise kemanı ile sahnede hayatta benden mutlu bir adam var mıdır? Beni kıskayorsunuz dimi ha ha kötüyüm ben… Hikayemin sonuna geldik. İlk hikayemdi bu benim beni hikayemde yalnız bırakmadığınız için çok teşekkürler. Hikayede en çok sevdiğiniz karakter hangisiydi? Yeni hikayemde görüşmek dileğiyle… | |
| | | | Umudun Gölgesinde Ask | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|