Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 In Heaven...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

In Heaven... Empty
MesajKonu: In Heaven...   In Heaven... Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 7:43 pm

In Heaven (One Shot)


Yazar:Havva KILIÇ


Soo
Hee, elindeki çiçekler ile güneşi kapatan gri bulutların altında ağır
adımlarla yolda yürüyordu. Havanın buruk olduğu gibi onun da kalbi
buruktu. Ağacın yanındaki mezara yaklaştıkça kalbi daha cok sızlıyor ve
gözlerinde yaşlar birikmeye başlıyordu. Gözlerinde biriken yaşlardan
kurtulmak için gözlerini yumdu ve yaşlardan kurtulmayı başardı.



Mezarın
yanına vardığında gözlerindeki bakışta; hüzün, özlem, biraz kızgınlık
ve aşk vardı. Oysa sadece bir yıl önce bu mezarda yatan adama aşkla
bakarken şimdi neden böyleydi? Yine gözlerinde biriken yaşlara meydan
okuyarak gözlerini yumdu ve yine başarılı oldu.



Soo
Hee, elindeki çiçekleri eğilerek mezarın üstüne koydu ve mezarın
üzerine düşmüş yaprakları toplarken " Bugün nasılsın? İyisin değil mi?"
dedi ve yaprakları temizledikten sonra "İyi olmalısın." diye ekledi.
Mezara uzun uzun baktıktan sonra aklına gelen anıyla yüzünde buruk bir
gülümseme oluştu.



"Seninle nasıl
tanıştığımız aklıma geldi. Hatırlıyorsun değil mi? İkimizde ailelerimiz
tarafından zorla evlilik görüşmesi için bir restorantta buluşmuştuk.
İkimizde birbirimize kötü kötü bakışlar atıyorduk. Hatta ben sırf seni
zor duruma düşürmek için menüdeki en pahalı yiyeceği sipariş etmiştim
üstelik ne olduğunu bile bilmeden. Tabii gelen kocaman tabakla ikimizde
şok olmuştuk. Sen bana " Hepsini yiyemeyeceğine bahse girerim." diye
bakarken ben de bozuntuya vermemek için sana " Acaba doyabilecek miyim?"
demiştim. Eğer o gün aç olmasaydım o tabağı bitiremezdim.


Hala
tabaktan başımı kaldırdıktan sonra ki yüz ifadeni hatırladıkça
gülmekten kendimi alamıyorum. Gözlerini ve ağzını kocaman açmış
şaşkınlıkla bana bakıyordun. Bense zafer kazanmışçasına gülümsemiştim.
Sonraları sen benimle ne çok dalga geçmiştin o koca tabağın hepsini
yediğim için. Başlangıçta birbirimizden ne kadar hoşlanmasakta daha
sonra birçok ortak yönümüzün olduğunu fark etmiştik.


Ben
sana, beni eve bıraktığında bana gülümseyip "Tekrar buluşuruz değil
mi?" dediğin an âşık oldum. Daha önce hiç kimsenin gülüşü bana bu kadar
güzel gelmemişti. Sonra ki buluşmamızda beni buraya getirmiştin.
Burasının senin için özel olduğunu ve burada huzur bulduğunu
söylemiştin. O gün burası bizim özel yerimiz olsun demiştik. Öyle de
oldu zaten değil mi?" dedi Soo Hee ve dolan gözleri ile etrafına baktı.


Etraf
yemyeşil çimenler ile kaplıydı ve mezarın yanında yaprakları yeni yeni
dökülmeye başlayan yaşlı bir ağaç vardı. Gerçekten de insana huzur veren
bir manzaraya sahipti. Soo Hee burada yaşadıkları anıları gözünde
canlandırdı.



Gerçektende burası onların
özel yeri olmuştu. Buluştuklarında çoğu zamanı burada geçirirlerdi.
Burada onları gülümseten birçok anıya sahiptiler. Burada birbirlerine
ilk öpücüklerini vermiş, ilk kez burada birbirlerine söz vermiş,
geleceğe dair hayaller kurmuş, ilk kez birbirlerine burada seni
seviyorum demiş, Sang Ju, Soo Hee' ye
burada evlenme teklifi
etmiş, ilk kavgalarını burada yapmış ve burada daha bir sürü şey
yasamışlardı. Soo Hee' nin gözünden bir kaç damla yas düştü. Şu ana
kadar bütün içinde tuttuklarını gözyaşlarıyla birlikte serbest bıraktı.
Bir yıl boyunca yeterince dayanmıştı ama artık kalbi bu acıyı
kaldıramayacak kadar çok yorgun düşmüştü.



•Geçmiş•



Bundan
bir yıl önce bugün, Sang Ju, Soo Hee' ye evlenme teklifi edeli bir
hafta olmuştu. Soo Hee o gece içindeki kötü histen dolayı bir türlü
uyuyamamıştı. Tavana boş gözlerle bakarken telefonunun çalmasıyla
endişeyle bakışlarını komidinin üzerinde çalan telefonuna çevirdi.
Yatakta doğruldu ve telefonunu eline alıp kimin aradığına baktı.


Normalde
bu arayan kişiyi bir saniye bile bekletmeden telefonu açardı ama içinde
daha çok büyüyen bu kötü his yüzünden kararsız kalıyordu. Kötü bir
şeyin olmamış olmasını umarak cevapla tuşuna bastı ve telefonu kulağına
götürdü. Arayan kişinin ona bir şeyler anlatmasından sonra beyninden
vurulmuşa döndü.



Çünkü Soo Hee sevdiği
adamın sesini duymayı beklerken başka biri ona, Sang Ju' nun bir trafik
kazasında öldüğünü söylüyordu. Karşıdaki Soo Hee' ye seslenirken, Soo
Hee elinden telefonu düşürdü ve dolmuş gözleriyle karşıya boş boş
bakmaya başladı. Uzun bir süre yatakta hareketsiz oturdu. Beyni hala
Sang Ju' nun ölmüş olabileceğini kabullenemiyordu. Bir süre sonra bu
karanlık odada duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlamıştı. Daha fazla bu
odada kalırsa her an boğulabilecekmiş gibi hissediyordu.


Kendini
evden dışarı attığında üstünde pijamaları vardı ve ayakları çıplaktı.
Nereye gittiğini bilmeden karanlık sokaklarda yürümeye başladı. Uzun bir
süre yürüdükten sonra her zaman ki yere geldiğini fark etti. Güçsüz bir
şekilde olduğu yere kendini bıraktığında, gözlerinden yaşlar boşalmaya
başlamıştı bile. Uzun bir süre ağladıktan sonra kafasını kaldırıp ağaca
doğru baktı ve ağacın altında Sang Ju' nun ve kendisinin hayali belirdi.



Yine
burada buluştukları bir gündü. Sang Ju, Soo Hee' nin saçlarını
okşayarak manzarayı seyrediyordu. Soo Hee' ye de sevdiği adamın omzuna
başını yaslayıp gözleri kapamış gülümsüyordu. Bu mutlu anı Sang Ju' nun
sesi bozmuştu " Soo Hee, biz de bir gün öleceksek ben ölmüş olsakta
senin yanında olmak istiyorum. Yani mezarlarımız yan yana olsun. Ölmüş
olsak bile yan yana olalım, hiç ayrılmayalım. Hatta bir gün öldüğümüz
zaman bizi buraya gömsünler. Tam buraya, bu ağacın altına. Tek
vasiyetimiz bu olsun olur mu?" Soo Hee gülümseyerek " Olur." dedi.



Soo
Hee, kaybolan hayallerinin ardından yine göz yaşlarına boğuldu.
Hıçkırıklar arasında " Peki ben ne yapacağım? Sen orada yatarken ben
nasıl nefes alacağım? Sana kavuşabilmek için, seni tekrar görebilmek
için ölümü mü bekleyeceğim ha?! Beni ne halde bırakıp gittiğinin
farkında mısın? Kendinle birlikte kalbimi de alıp gittin. Beni sensiz
bırakıp gittin." Soo Hee uzun süre ağladıktan sonra yorgun düşüp olduğu
yere bayıldı.


Ertesi sabah gözlerini hastanede
açmıştı. Başında annesi duruyordu. O da yaşlı gözlerle kızına bakıyordu.
Kızının uyandığını görünce sevinçle kızının elini tutup " İyisin değil
mi Soo Hee? İyi olacaksın kızım merak etme iyi olacaksın. Her şey
düzelecek. Biz senin yanındayız." diyordu. Soo Hee başını çevirip
sessizce ağlamaya başladı. Hayır, hiçbir şey düzelmeyecek, hiçbir şey
eskisi gibi olmayacaktı.



Soo Hee, Sang Ju'
nun ölümünden sonra 3 ay boyunca kimseyle konuşmamış, doğru düzgün
uyumamıştı. Bir yıl boyunca her gün Sang Ju' nun mezarına gelmiş ve her
gelişinde de çiçek getirmeyi ve Sang Ju' yla konuşmayı ihmal etmemişti.
Evet, tam bir yıl olmuştu ama hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı ve
olmayacaktı. Soo Hee bu süre zarfında yaşadığının bile farkında değildi
ki her şey eskisi gibi olsun.




•Geçmiş Son •




Soo
Hee, gözünden akan son damlaları da sildikten sonra "Biliyor musun dün
gece seni rüyamda gördüm ama bu diğerlerinden farklıydı. Sen ve ben göl
kenarında bir bankta oturmuş, manzarayı seyrediyorduk. Etrafta bir sürü
ağaç ve güzel çiçekler vardı. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Ben her
zaman ki gibi başımı senin omzuna yasladım ve seni çok sevdiğimi
söyledim. Sen de her zaman ki gibi benim saçlarımı okşayarak "Ben de
seni çok seviyorum." dedin. İkimizde eskisi gibi mutlu ve huzurluyduk.
Rüyam böyleydi. Gerçekten diğerlerinden farklıymış değil mi?"



Soo
Hee derin bir nefes alarak devam etti "Sang Ju, eskisi gibi omzuna
başımı yaslamayı özledim, saçlarımı okşayışını özledim. Eskisi gibi bana
huzur veren o gülümsemeni özledim. Sang Ju- ah. Seni özledim."



Soo
Hee mezara uzun uzun baktıktan sonra ayağa kalktı ve "Sanırım artık
gitme vaktim geldi. Yarın yine geleceğim. Hoşça kal." dedi ve arkasını
dönüp yürümeye başladı. Beş dakika kadar yürüdükten sonra caddeye çıktı
ve karşıya geçmek için ışıkların olduğu yere geldi. Yayalar için yanan
yeşil ışığı gördüğünde hemen harekete geçti fakat hızla gelen arabayı
fark etmesiyle arabanın Soo Hee' ye çarpması bir olmuştu. Arabanın
çarpmasıyla yolun üç beş metre uzağına sürüklenen Soo Hee, yerde
hareketsiz sırt üstü bir şekilde yatıyordu. Gözleri açık yerde yatan Soo
Hee' nin gözlerinin önünde Sang Ju' nun hayali belirdi.



Sang
Ju eskisi gibi Soo Hee' ye gülümsüyor ve ona elini uzatmış yanına
çağırıyordu. Soo Hee' ye de sevdiği adama gülümsüyordu. Çünkü bir yıl
deli gibi özlediği bu adama artık kavuşuyordu. Artık geceleri onun
yokluğunun verdiği rahatsızlıktan dolayı uyanmayacaktı, Sang Ju’ yu
düşünürken ve onu özlediği zaman içi yanmayacaktı, eskisi gibi Sang Ju’
nun o gülümsemesini özlemeyecekti ve artık her gün onun mezarına
gitmeyecekti çünkü artık bu iki âşık hem bu dünyada hem de cennette hep
yan yana olacaklardı. Eskiden olduğu gibi hemen birbirlerinin yanında
omuz omuza, hep birlikte olacaklardı.



•SON•


Öncelikle
umarım hikâyeyi beğenmişsinizdir. Bu benim yazdığım ikinci hikâye /one
shot. Aslında ilk yazdığım ilk ve son olacaktı ama aklıma gelen bu
kurguyu değerlendirmek istedim. Hikâye hakkında ne düşündüğünüzü merak
ediyorum. Bu yüzen iyi kötü yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim.^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
In Heaven...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: