Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Pencere.....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Pencere..... Empty
MesajKonu: Pencere.....   Pencere..... Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 7:48 pm

Tek Bölümlük Hikaye
Hikaye Şarkısı:https://www.youtube.com/watch?v=D-A3jjpJ8nk

Tenine
batan tırnaklarla kendine gelir gibi oldu ama durmak istemiyordu.
Bedeninin altında hissettiği, gittikçe azalan kalp atışı ve kızın artık
bir sinek kadar bile rahatsız etmeyen tırnak darbeleri adamın keyfini
kaçırmaya başlamıştı. İlk başta her şey mükemmel gidiyordu; kız
çırpınıyor, çığlık atıyor, adamı üstünden atmaya çalışıyordu ama gücü
tükendikçe bunlara yetememeye başlamıştı. Adam dudaklarını kızın
boynundan çekti ve daha fazla uğraşmak istemediğini belirtir bakışlarla
kızın yüzüne bakıp “Sayanora.”diyerek boynunu çevirdi. Kız hayata
gözlerini yummuştu. Hem de kendi kanıyla kirlenen pembe çarşaflı bir
yatakta, kendi yatağında. Adam üstünü şöyle üstünkörü bir kontrol
ettikten sonra siyah pardösüsünü üstüne geçirip soğuğu içeri taşıyan
pencereye çıktı ve pardösüyü açarak hava akımının kendini sarmasına izin
verdi; süzülerek yere iniş yapmıştı. Tecrübelerinden öğrendiği
kadarıyla üstünde rüzgârı ne kadar içine alacak bir şey bulundurursa o
kadar süzülerek, hafif bir düşüş yaşardı. Hiç arkasına bakmadan,
tereddüt etmeden kendi binasının yanından dolaşarak giriş kapısından
girip dairesine çıktı. Karşıdaki pencerenin uçuşan perdesi ona hiç mi
hiç suçluluk duygusu vermiyordu.

Sabah feryat figan
bağıran kadının sesini duyunca “Tiyatro başlıyor.”diyerek mırıldandı
bıkkın bir sesle ve dairenin arkasında bulunan odasından ön tarafta olan
salona geçti, yine de kadının çığlıkları kesilmek bilmiyordu.
“Kızım,”diye feryat ediyordu, “Ne oldu sana böyle?!” Adam mutfağa dalıp
buzdolabının buzluk kısmını açtı ve bir poşet kanı alıp siyah kapaklı
dolaptan aldığı bardağa doldurmaya başladı; bu aralar doymak bilmiyordu.
Tam iki saat boyunca kadının bağrışmalarını, komşuların dedikodularını,
polisin gelişi ve soruşturmasını dinledikten sonra sıkılıp üstünü
değiştirdi ve aşağıya indikten sonra tekrar fikrini değiştirip yüz
metreden az mesafedeki sahile indi. Lanet olası hava biraz soğuktu;
soğukla bir problemi yoktu ama az önce sıcak olan havadan şimdiki soğuk
havaya çıkınca tekrar acıkacağını biliyordu; ani hava değişimleri iyi
değildi; hem de hiç değildi. Bulduğu bir banka deyim yerindeyse tünedi
ve denizin üstünde dolaşan kuşları izlemeye başladı. Bir süre sonra
arkasından el ele geçen iki sevgilinin konuşmalarını duydu ve tiksinir
gibi güldü. ‘Tatlım, balım, sevgilim’… Ne basit kelimelerdi bunlar!
İnsan sevdiğine balım mı derdi? Bir an onun sevdiği biri olsa ne
diyeceğini düşündü ve zihni böyle gülünç bir sahneyi kabul etmediği için
gülerek tünediği yerden kalktı ve eve giderken bütün karmaşanın bitmiş
olmasını umdu.

Haklıydı. İki saat içinde kalabalık
dağılmış, polisler soruşturmalarını tamamlayıp gitmiş, kadını acısıyla
bir başına bırakmışlardı. Kendini düzeltme ihtiyacı duydu; kızın
babasının da annesinden aşağı kalır yanı yoktu. Adam kendine bir bardak
şarap doldururken yeni komşularının kim olacağını merak ediyordu;
tecrübelerine göre o aile orada uzun süre yaşayamazdı.

Öyle de oldu.

Kızlarının
vefatından iki hafta sonra tüm eşyalarını kamyona yükleyerek evden
ayrıldı acılı aile. Kızlarının ölümünün arkasını araştırmak
istememişlerdi; bu olay gazetelerin üçüncü sayfalarında kalan basit bir
intihar haberiydi, kız sevgilisinden ayrıldığı için kendi canına
kıymıştı. Diş izlerinin açıklaması bile inandırıcı olmasa da fazla
basitti; kız yeni başlayan vampir modasına ayak uydurmuştu. Adam
televizyondaki saçma programı kapatıp parmaklarını kitaplığına doğru
uzattı; programda dans eden yeni yetme müzik grubu çocukları onu hiç ama
hiç alakadar etmiyordu. Eline aldığı sıradan bir kitapla odasına geçti
ve karşıdaki boş pencereye baktı. Yeni komşularının ne zaman geleceğini,
daha doğrusu artık oraya taşınan birinin olup olmayacağını merak
etmişti. Kendine şaşırdı sonra, merak duygusunu uzun süre önce terk
ettiğini sanıyordu. Sonra şaşırdığına da şaşırdı, şaşırmak onun
kitabının pastasında büyük bir dilim tutmazdı.

Tam üç ay
boş kaldı o ev, o oda. Artık onun da canı sıkılmıştı; parmağında
oynatabileceği bir ergen kız yoktu karşıda. Ölen kızı hatırlayınca pis
bir gülümseme kondurdu dudaklarına. Kız onun yüzünü ilk gördüğünde
şaşkın ve hayranlık dolu gözlerini dikmişti, daha sonraysa sürekli o on
altı yaşındaki bedeninin ne kadar kadınsı olduğunu ispatlamaya
çalışmıştı karşısındaki gence. Hatta birkaç kere perdesi açık bir
şekilde üstünü değiştirirken çocuğun gülümsediğini fark edip bunu ondan
hoşlandığına bile yormuştu kız. Oysa adam onun basitliğine gülüyordu.

Ve o gece kızın istediği şey olmak üzereydi.
Tabi kız çığlık atmasaydı.
Belki de ölmezdi.

Aradan
geçen bomboş bir ayın da sonunda karşı evde hareketlilik olduğunu fark
etti adam. O cenaze odasının tozpembe duvarları kemik rengine
boyanıyordu. Rengi çevirmek biraz zor olsa da başarmışlardı. Adam
düşünmeye başlamıştı; yoksa artık karşısında genç bir kız yaşamayacak
mıydı? Bu ihtimali daha önce aklına hiç ama hiç getirmemişti. Evin
temizlik gibi işleri de bittikten iki gün sonra eşyalar yerleştirilmeye
başlandı. Adam perdesinin ardından olan biteni izlerken odaya daha lise
öğrencisi olduğu belli olan bir kız gidi, ardından da iki nakliyat
görevlisi. Kız gözlerini kısıp odanın içine göz gezdirdikten sonra –ki
oda çok da büyük değildi- “Şuraya bırakabilirsiniz.”diyerek pencereye
paralel şekilde bir yeri gösterdi. Adamın keyfi yerine gelmişti; belki
bir oyun umudu daha vardı. Sonra duraksadı; umut mu? Umut eden o
olmazdı, o, umut edenlerin canın alırdı.

Kız gözündeki
gözlükleri çıkarıp boynundan astığı çantanın fermuarını açarak içine
attı ve tekrar kapattı fermuarı. Daha sonra saçlarını topuz yapmasına
yarayan tokayı çıkarıp saçlarını saldıktan sonra onları biraz ovaladı;
saçlarını çok sıktığı için biraz acımışlardı. Bu sırada nakliyat
görevlileri dolaplarını odaya taşıyor, kız bir yandan saçlarını adam
etmeye çalışırken bir yandan da adamlara direktif veriyordu. Ayakta
durmaktan yorulunca yatağının ucuna oturdu ve ellerini bedeninin yan
tarafına koydu. “Hayır oraya değil.”diyerek elini uzattı ve ayağa kalktı
bir süre sonra. “Burada durursa güneş ışığından daha rahat
yararlanabilirim.”diyerek gülümsedi nakliyatçıya. Adamın kalbinin
teklediğini duyunca dakikalardır pencerenin arkasında onları izleyen
adam kahkaha attı, komiğine gitmişti bu durum. On yedi yaşlarında bir
kız kırklı yaşlarında bir adamı zor durumda bırakıyordu. Hem ne güneş
ışığından bahsediyordu ki kız? Apartmanlar dip dibeydi bu semtte, güneş
ışığını kim görmüştü ki o bulsun? Kız ondan biraz büyük olan bir adamın
elindeki küçük çantaları alıp yatağına yerleştirdi ve “Oppa, teşekkür
ederim.”diyerek çocuğun yanağına bir öpücük kondurdu. Çocuk da elini
kızın beline sardı ve “Özlemişim bunu.”diyerek kızın burnunu sıktı.
Adam, bunu izlemek canını sıkınca pencerenin kenarından çekilip
salondaki kitaplığına doğru yola koyuldu; başka bir cilde başlasa iyi
olacaktı.

Tam bir hafta üç gün boyunca kızın tavırlarını
izlemekten gözüne uyku girmiyordu. O yanında gördüğü çocuk sadece iki-üç
gün kızın yanında dolandıktan sonra ortadan kaybolmuştu ve adamın
dinlediklerinden anladığı kadarıyla o çocuk kızın abisiydi. Kız odasının
penceresinin açık olup olmadığını hiç umursamıyordu, bir genç kızınkine
göre daha geniş olan kitaplığından kitap seçip okuyor, sürekli gülüyor
ve şarkı söylüyordu. Ve adamın moralini bozan bir şey vardı; kız onun
penceresine hiç bakmıyordu. Tuhaftı, her gece yatmadan önce sabah
kalktığında penceresini açıp derin bir nefes çekiyordu kız, sonra
dakikalarca gökyüzüne bakıyordu. Adam o kızı hiç mi hiç anlamıyordu.

Bir
gece kızın odasına bir süre bakmamaya karar verdi ve bir haftalığına
tatile çıktı. Gittiği tatilden de hiçbir şey anlamamıştı aslında;
aklında sürekli o kız vardı. Kafasını gökyüzüne kaldırdığında gerilen
boynu, şarkı söylerken mutlulukla kıvrılan dudakları, kitapları okurken
merak ve şaşkınlıkla büyüyen gözleri… Adam istediğinden çok kızın
kendini etkilemesine izin vermişti. Bu kızın yaptığı fazlaydı artık.
Gelişi de gidişi gibi sessiz sedasız ve içinde büyüyen huzursuzlukla
olmuştu. Hızla asansöre binip kendi dairesinin bulunduğu katta indikten
sonra kapısını büyük bir sabırsızlıkla açmaya çalıştı; bu sırada
anahtarı bir türlü deliğine sokamıyordu. Üçüncü denemesinden sonra
kapıyı açabildi; elleri titriyordu. Heyecandan mıydı bu? Koşarak
kendisini odasına attı ve hışımla perdeyi çekerek karşıdaki daireye
baktı. Kız, daha önceden gördüğü çocukla oturmuş sohbet ediyordu. Kız
umutsuz bir şekilde bakışlarını karşısındaki çocuğa çevirdi ve
“Başımızdaki yalan nasıl da büyükmüş oppa.”diyerek çocuğa sıkıca
sarıldı. Çocuk sakinleştirmek ister gibi saçlarını okşadı kızın; adam bu
okşayışın bu kadar basit olmadığını biliyordu. Kız güçsüz kollarıyla
çocuğu kendinden uzaklaştırarak yüzüne baktı ve “Kim ne derse
desin,”diyerek yutkundu. “Sen benim oppamsın. Daha önce de böyleydi,
şimdi de böyle. Ben senin kardeşinim.”diyerek bir hıçkırığa salık verdi
dudaklarından. Çocuk kaşlarını düşürerek “Ben seninim. Sadece senin
oppanım.”diyerek kızı daha da kendisine çekti ve öncekinden daha sıkı
sarıldı. Adam pencerenin arkasından olanı biteni izlerken bir yandan da
elinde sıktığı perdenin daha ne kadar dayanabileceğini düşünüyordu. Bir
süre daha devam eden bu ‘kız ağlar adam teselli eder’ olayından sonra
aslında kardeş olmadıklarını anlamıştı ve çocuğa karşı içinde aşırı bir
öfke büyütmüştü.

Kız bir hıçkırık daha attıktan sonra
ağlamaktan kızarmış gözleriyle abisi olarak gördüğü çocuğa ortamı
yumuşatmak isteyerek “Şu sevdiğin kıza ne oldu?”diyerek sordu ve
gülümsemeye çalıştı, “En son onunla birlikte olmanın imkânsız olduğunu
söyleyip duruyordun.” Çocuk karşısında duran kızın masum yüzüne bakarak
“Artık bir engel yok ama korkuyorum. Ya ona itiraf edince benden nefret
ederse? Benimle görüşmek istemezse?”diyerek kendini biraz geri çekti ve
sonra başını kızın dizlerine yatırdı. Adam artık çocuğun kafasını
göremediğinden ne olduğunu anlayamıyordu, bir süre sonra kızın bir şeyi
okşadığını anladı kol hareketlerinden, büyük ihtimalle çocuk kızın
dizlerine yatmıştı. Bir hışımla adam çalışma masasının üstündeki her
şeyi fırlattı ve karşısında duran dolabı hızla kapıya fırlattı.

Kız
karşı daireden gelen gürültüyle birlikte abisinin kafasını dizlerinden
çekti ve resmen pencerenin önüne fırladı. Taşındığı andan beri karşıdaki
adamı fark etmesine rağmen adama bir şey diyememişti, onunla göz göze
bile gelememişti. O adam onun için fazla iyi gibi görünüyordu, zaten bir
süredir yüzüne hasret olduğundan karşıdan gelen seslere daha da kulak
kesilmişti. “Birazdan geliyorum oppa.”diyerek evden nasıl çıktığını
bilmez halde resmen kendini dışarıya attı ve koşarak arka sokağa dolanıp
karşı apartmanlarına girip yapmış oldu. Kafasındaki yerleşim planına
göre asansöre basıp ‘iki’ yazısını tuşladı ve kısa bir bekleyişin
ardından duran asansörden dışarı attı kendini. ‘Umarım budur.’diyerek
tam karşısındaki kapıyı çaldı ve bekledi. On beş saniye sonra öldürücü
bakışlarını ona yönlendiren adamla karşılaşmıştı. ‘Şükür ki iyi.’diye
düşündü ilk etapta, ‘Şükür ki ona bir şey olmamış.’ Adam bir sinirle
açtığı kapının ardında gördüğü yüzle kendini dizginlemeye çalıştı,
haftalardır izlediği kız karşısındaydı. “Ne vardı?”diye sordu,
kızgınlığını belli etmemeye çalışsa da o aksi ton sesine yansımıştı. Kız
duraksadı ve sonra da gevelemeye başladı, “Ben… Şey, evinizden gürültü
geldiğini duydum da. Belki bir sorun vardır diye…” Gözlerini adamın
gözlerinden çekemiyordu. Ne adam onun dediklerini duyuyordu ne kız ne
dediğinin farkındaydı. Adam gözlerini kızın dudaklarına çevirdiğinde
ikisi de seslice yutkundu ve birbirlerinin gözlerine baktılar tekrardan.
Adam bu kızın dudakların dokunmak istiyordu, kızın da isteklerinin
farklı bir yanı yoktu.

“Ah seni bulana kadar canım çıktı!”
Abisi nefes nefese kalmış halde merdivenlerden çıkıyordu, bu ikisine de
toparlanmaları için bir işaretti ama adam kızı istiyordu. Tam o anda ve
daha farklı bir şekilde. Mesela şu anda kızla odasında olmak için
birçok şey feda edebilirdi. “Neden merdivenlerden çıktın?”dedi kız
dalgın bir şekilde. Çocuk kafasıyla açık olan asansör kapısını gösterdi
ve kız utançla kafasını yere eğdi. “Ben… Gitsem iyi olur.”diyerek
kafasını kaldırmadan adama selam verdi ve abisiyle birlikte konuşmadan
apartmanı terk etti.

Bir haftadır saatlerce bakışarak
oturuyorlardı. Adam bu çocukça işten sıkılmıyordu kız ise adamın güzel
bakışlarına hapsolmuştu. Abisi ise sürekli bu duruma içerliyor,
kardeşini bu kadar dalgın yaptığı için karşıda oturan adamı suçluyordu.
En sonunda bir gün bu bakışmalara dayanamayan çocuk kızla büyük bir
tartışmanın içine girdi ve adam sadece onları izlemekle yetinebildi.
Kız, çocuk onu odada bırakıp gittiğinde sarsılarak ağlamaya başlamıştı
çünkü yıllarca abisi olarak gördüğü adam onu sevdiğini söylemişti. Biraz
sakinleşmeyi başardığında tekrar camın kenarına gelerek yaşlı gözlerle
karşısındaki adama bakmaya başladı, “Sana ihtiyacım var.”diyordu sanki
gözleri, “Gel.” Adam artık kıza itiraf etmek istercesine hızla pencereye
çıktı ve kızın korku dolu gözlerine bakarak “Güven bana.”deyip atladı.
Kız çığlık atmamak için ağzını eliyle sıkıca kapattı ama onu daha da
şaşırtan yanına gelen adam olmuştu.

“Dinle beni.”dedi adam
kızla arasında makul bir mesafe bırakarak, onu daha da korkutmak
istemiyordu. “Sana her şeyi anlatacağım.” Ve kıza her şeyi anlattı. Ne
olduğunu, neler yaptığını, kaç canı aldığını… Kız ise tepkisiz bir
şekilde onu dinliyordu. “Ama seni temin ederim sana asla zarar
vermem.”diyerek elini kızın saçlarına götürdü. Kız ürkse de adama
güvenmek istiyordu, bu yüzden geri çekilmedi. “Öpebilir miyim?”diye
sordu adam ve kız başını onaylar biçimde sallayınca dudaklarını kızın
dudaklarıyla birleştirdi.

Bu kızın aldığı ilk öpücüktü.
Adamın ise öncekilerini silen, tamamen ilk öpücüğüm diyebileceği bir şeydi.
O abi bozuntusunun canı cehennemeydi, şu anda kollarındaki kız onu seviyordu, değil mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Pencere.....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: