Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ajumma'nin Oppa Avi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Ajumma'nin Oppa Avi Empty
MesajKonu: Ajumma'nin Oppa Avi   Ajumma'nin Oppa Avi Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 7:49 pm

Edit
Ajummanın Oppa Avı - One Shot



by 한국 이야기 / Hanguk İyagi on Tuesday, January 31, 2012 at 11:02am


Yazar: Obsesif Polyanna

Tür: Komedi, Romantik


~~~~~~~~~~~~~~~~~~


O
sabah içimden dolup taşan bir heyecanla uyanmıştım. Bugün nihayet
aylardır beklediğim ve uğruna hayatımın toplamında ettiğim duaları aşan
sayıda yalvarıp yakardığım duaların kabul olup olmadığını görecektim.

Heyecanımın
ateşi soğuk bir 19 Kasım gününü adeta ısıtmıştı. Bu günün Dünya
Ajummalar gününe rastlamasıyla içimden pis pis sırıtmama engel
olamıyordum. Yaklaşık 3 yıldır tüm dünyada resmi olarak kutlanan bu özel
günün oppamla nihayet tanışma fırsatı yakalayıp yakalayamayacağımın
kararının verildiği güne denk gelmesi kaderin tatlı bir oyunu olmalı
diyordum kendime. Ne de olsa resmi bir ajummaydım. 29 yaşındaydım ve
2011 yılından beri iflah olmaz bir Won Bin aşığıydım. Şimdi yıl 2017’ydi
ve aşkım ilk günkü gibi tazeydi.


Nihayet uzun
yıllardır çalıştığım büyük ulusal gazete 2018 Kış Olimpiyatları için
Kore’ye gidecek olan ekibi bugün açıklayacaktı. Finansal olarak Kore’ye
şimdiye kadar gidememiştim ancak tüm masrafların karşılanacağı bir
geziyi kaçırmak istemiyordum. İş kimin umurunda, haberleri spor
muhabirleri yapacak ben de çekik avına çıkacaktım. Tek planım buydu.
Olimpiyatlar bahanemdi.


Bu gezi için ne diller
dökmüş, ne pastalar, börekler yedirmiştim patronlara, yeni yetmelerle
dolup taşan, tek dertleri futbol muhabbeti olan, boyunlarına
bağladıkları şalla entelektüel görünmeye çalışan rahmetli Hıncal Uluç
minyatürleri gibi duran adamlarla dolu spor bölümüne az girip çıkmamış,
her yöneticinin takımına göre yağlama ve yalakalık muhabbetleri
çevirmiştim. Bir bayanın futbol ve spora bu kadar meraklı olması nihayet
dikkatlerini çekince, ee biraz da yalvar yakar ekibe dahil olmuştum.
Bugün Kore’ye gidip gitmeyeceğim kesinleşecekti.


Saat
10:00’daki toplantı öğlen 2’ye kadar sürdü. İki asır gibi bekleyişlerim
neticesinde gözüm kapıda sonucu bekliyordum. Stajyerlerden biri yanıma
kadar gelip içerden aldığı duyumu fısıladı:
“Necati, Sen ve
kameraman Salih gidiyormuşsunuz” dedi. O an heyecandan zavallı çocuğun
üstüne düşünce birkaç gün rapor almak zorunda kalmıştı.


Bir
ay sonra karlı ve soğuk bir Aralık sonunda Kore’ye gitmek için yola
çıktık. Kore hakkında o kadar çok şey biliyordum ki Pilota gidip
kestirme yol tarif edebilirdim. Nihayet saatler süren yolculuğun
ardından Seul’e iniş yaptık. Tam da beklediğim gibi kasvetli ve soğuk
bir gündü.

Şu an dünya yıkılsa kimin uğrunda gözüm dönmüşçesine çekiklere bakıyordum.
“Al şu çantayı da sen taşı” diyen Necati’nin yüzüne bakmadan Hülya Koçyiğit koşturmasıyla havaalanında sekiyordum.


Olimpiyatların
yapılacağı Pyeongchang’a ertesi akşam vardık. Seul maceram kısa sürmüş
içimi umutsuzluk kaplamıştı. Seul’un sokaklarında Won Bin aramak çok
yorucuydu. Uzun araştırmalarımdan sonra adresini ve ajansın adresini
bulmuştum ama kırmızı pelerinini durmadan sallayan bir matador gibi
tepemden ayrılmayan Necati yüzünden adım atamadan okların hedefi olup
yere yığılmış bir boğaya dönmüştüm. Mecburen o karlı kente yollanmak
durumundaydım.


Olimpiyat Komitesinin yabancı
basına ayırdığı oteldeki odamıza geçmiştik. Yalnız kalacağım için
fırsatı iyi değerlendirecektim. Annemin 4 yıl önce bıraktığı görücü
ayarlama seanslarından sonra bu geziden kesinlikle eli boş
dönmeyecektim.
Won Bin olmasa da iyi kötü bir Kang bulmaya and
içmiştim. Bunun için Seul Camisi’nin önünde bir Cuma çıkışı beklemek
gibi planlar kursam da Necati yüzünden gidemediğim Cami önünden başka
bir yerde bulduğum Kang’ın, gerekli operasyonlar neticesinde Müslüman
olmasını sağlamak kalmıştı. Olsun hiç yoktan iyiydi. “Bekleyin beni
Kang’lar, Shin’ler, Park’lar, bahçeler,” heyecandan ne diyeceğimi
bilmiyordum ki.


Otele yerleştikten iki saat sonra
ekiple lobide buluşup gerekli düzenlemeleri yapacaktık. 2 saat güzel bir
av için yeterli olmasa da bir tavşanı veya ördeği kafeslemek için gayet
idealdi. Montları bereleri geçirip aşağı indim. Etraf muazzam bir
beyazlıkta sonsuza gidercesine uzanıyordu. Sporcular kümelenmiş antreman
yaparken Kore Milli Takımını bulmak amacıyla hızlıca yüzlerine göz
gezdirdim. Soğuktan herkes gözlerini kıstığı için kimin çekik olduğunu
anlamam imkansızdı. Seçenekleri arttırmıştı bu. Şimdilik avımda
baklavalı bir tavşan bulma ihtimalim de zorlaşmıştı çünkü hepsinin
üzerinde Umut Sarıkaya’nın meşhur montlu karikatüründeki gibi
vücutlarından taşıp duran montlar vardı.


Baklavalar
için soyunma odaları iyi fikirdi, bu düşünceyle kendimi kaybediyordum
ki korkmayın korkmayın bunu tabi ki yapmadım. Yüzümde soyunma odasını
düşünürken beliren çakal bir sırıtışla bu düşünceyi kafamdan atıp etrafa
göz gezdirdim. Uzaktan milleti seyrederken Kadın ve çocuklarla dolu bir
grup insanın bir şeyin başına toplaştıklarını gördüm.

Herhalde
Kpopcu kızlardan biriydi diye düşünüp önem vermedim. Kız Gruplarının
birkaç seneye kadar bitip yok olmasını dilerken onlar şimdi dünyanın
yeni Jenifferları, Britneylerı olmuş esas Britney ve Jenifferlar da
müzik piyasasından silinip bir kaç domestos reklamında koca kalçalı ve
pembe hırkalı ev hanımları olup lavaboları ovuyorlardı.


Ama
bilinen tek şey vardı ben hala kız gruplarını sevmiyordum. Bu yüzden
oraya yönelmeyip kayak yapmaya karar verdim. Güneydoğunun çorak
dağlarının kavurucu sıcaklarında kayağa pek alışık olarak büyüyen
bendeniz önce Ankara Emek tepelerinde battal boy siyah çöp poşetiyle
kayağı ilerletmiş ardından İstanbul çıkmazlarında usta bir snowboardcu
olmuştum!


Tabi ya kayak benden sorulurdu.
Tırmanabildiğim kadar tepeye çıkıp kiraladığım kayak takımlarını
ayaklarıma geçirmeye çalıştım. Etraftan beni işaret edip gülen insanları
ise şirinliğime gülüyorlar diye sevecenlikle selamlayıp içimden kendime
binlerce küfür ediyordum. Biraz uzak mesafedeki İsveç formalı limon
gibi çocuklara rezil olmanın hazzı inanılmazdı en azından çekik
değillerdi. Nihayet kayak takımını ayağıma geçirip ayakta durmak için
yarım saat uğraştıktan sonra bir adım atmamla hızla aşağıya doğru
kaymaya hayır hayır uçmaya başladım.


Korkudan
Türkçe “Çekilin” diye bağırırken zavallı dünya milleti insanları nereye
kaçacaklarını şaşırmışlardı. Birleşmiş Milletlerden ceza almazsam iyidir
diye düşünürken önüme bakınca korkuyla irkildim. Az önceki kadın, çocuk
ve genç kızlarla dolu kümeye hızla yuvarlanıyordum. Ajumma kelimesi
dilime pelesenk olduğundan “Ajumma Çekil” diye bağırdım. Ajumma
kelimesini duyan Koreliler bakışların havaya kaldırınca üzerlerine
gelmekte olan beyaz bir meleği! Tabi ki hayır beyaz bir kar yumağını
görünce korkuyla kaçmaya başladılar.


Yüzüme pis
bir sırıtış yerleştirdim. Ne de olsa birkaç kpop kızını piyasadan
silecektim. Kalabalık iyice açılmışken birkaç adam gördüm. Onların
üzerine uçarken ayaklarımdaki kayaklardan birinin hayallerimin aşkının
suratına yapıştığını son anda fark ettim.

Won Bin yerde
kanlı bir burunla yatıyor, kıvranıyor, köpürüyor, bağırıp çağırıyordu.
Ben sevinçten gülmeye başladım. İnanamıyordum hayallerimin adamı tam
karşımda duruyordu. Gülmelerim kahkahaya çevirince Millet deli olduğuma
kesin kanaat getirdi. Zavallı oppacıkım yerden kıvranırken “biçossoo?”
diye bağırıyordu bana.

Nihayet kendime gelince ona
sarılmamak için zor hakim oldum kendime. Etrafındaki adamlar onu alıp
oteline götürürken ben de arkadan ellerim dizlerimde beyaza dönmüş halde
hala gülüyordum. Oppacıkım metalik gri parlak montu içinde bir uzay
gemisi elemanı gibi görünse de az önce burada yapılanın bir reklam
çekimi olduğunu anlamıştım.


Ardı sıra koşmaya
başladım. Kayak takımı hala ayağımda olduğu için 3. Adımda yüz üstü
karlara yapıştım. Tepemden kahkaha seslerini duyunca, genzine öküz
kaçmış gibi gülen kişinin Necati olduğunu anlamıştım.

Kolumdan
tutup kaldırdı beni, ben tekrar yere oturup ayağımdakileri çıkardım,
Necati’nin yüzüne bakmayıp koşmaya başladım, o ise arkamdan çaresizce
bağırıyordu.

“Hey nereye? Daha Almanya takımıyla röportaj yapacağız.” Dedi.
“Sen Almanları al ben Zimbabwe’lileri alırım” diyip koşmaya devam ettim.

Oppacıkımla
iki adamın girdikleri oteli gözüme kestirince daha bir hızlandım, öyle
ki hızımı alamayıp kaygan girişe bodoslama dalınca 3 metre de yerden o
şekilde kayıp direkt müstakbel yobomun ayakları dibine uzandım.

“Ehuehue kestirme oldu bu.” Diyip hemen doğruldum ve İngilizce konuşmaya başladım.

“’Çok
üzgünüm” dedim. “Ben bir kaza oldu ve siz iyi misiniz?" Diye sordum.
Won Bin sinirli bir halde bana bakıp kafasını salladı.

İçimden
onun iyi olmaması için dua ediyordum. Ne kadar kötü olursa yataklara
düşmesi o kadar olası olurdu. Yataklara düşünce de beraber … ah hayır
yataklara düşünce de bana, dizilerden ezberlediğim o sahneyi yani
Oppanın kalbine giden yol ıslak havludan geçer klişesini yaşama imkanı
verecekti.


Yanılmamıştım dizini tutuyordu bu
demekti ki yürüyemeyecekti. Onu İki koluna girmiş götüren adamlardan
birinin koltuk altından girip ayağına kuvvetlice basma taktiğiyle geri
püskürtüp boşalan omuzlarından birini sırtıma geçirdim. Üç kişi beraber
yere yuvarlanacakken zorla doğruldum. Won Bin’in tüm ağırlığını
yüklendiği tarafı seçmiş olmamla bel fıtığı riskini hatırlayıp “Değer
beaa..” dedim kendime..

Kolunun altındaki kafaya bakan oppacığımsa soran gözlerle diğer adamla konuşmaya başladı:
“Bu
kadın deli mi? Kolumun altında ne işi var?” şeklinde bir cümle Korece
döküldü ağzından. Bu kadın deli mi? Kısmını yüzde yüz anladığıma eminim
diğer kısmını ben uydurdum ama muhtemelen böyle bir şeydi.


Beraber
onun odasına girdik. Yatağa oturmadan evvel 3 kere bismillah deyip
öfeledim yatağı, şeytanlar gitsin demi ama. Sonra Oppacığım yatınca
yastığını düzelttim, üzerini örttüm, bi de kese yapsam tam olacaktı. Tüm
bunları vicdan azabından kaynaklı yaptığımı düşünen diğer adam sesini
çıkarmadı.

“Ben ona bakarım, siz gidin” dedim.

Delimişim
gibi bir ifadeyle yine ikisi bana baktılar. Neticede neidüğü belirsiz
yabancı bir turist, ünlü Hallyu Yıldızıyla baş başa bırakılmazdı.
Nezaketen işiniz vardır gidin siz dediler.

“Gelecek için yaşayan adamın bugün için yaşayan adam karşısında hiç şansı yoktur. Ve ben bugün için yaşarım.” Dedim.
“Ayrıca
sonunu düşünen kahraman olamaz” repliğini yapıştırıp Polat gibi
gözlerimi kıstım. Etkili olmaya çalışmanın artıları görecektim.


İlk
cümle The Man From Nowhere filminden oppacıkımın unutulmaz repliğiydi.
İkinci cümleyi anlamadıklarını belli eden ufak bir bakışı sezmedim değil
ama neticede onları etkilemiştim. İkisi de bravo dercesine bana
baktılar.


Gözüm oppamdan diğer adama kayınca onun
da hiç fena bir parça olmadığını anladım. “Göreve odaklan, göreve
odaklan.” moduna getirdim hemen kendimi. Orkinos varken hamsiye razı
olmak demekti bu. Belki de ikisini… Saçmalama obse moduna da geçip
sadece odadaki pırlantaya çevirdim bakışımı.


Ajumma
gören masum oppalar benden zarar gelmeyeceğini anlamışlardı. Ne kadar
büyük bir yanılgıydı bu! Ardından Won Bin kafasını sallayıp adama Korece
bir şeyler söyledi. Yaklaşık 6 yıldır Korece’ye aşina biri olarak Onun
“Hacı sen git, ben de biraz oyalar, ajummayı yollarım.” Dediğini
anlamadığımı sandılar.


Bu ben de eksik olan bi
gıdım cesareti bana kazandırdı ve “Ordular İlk hedefiniz Oppanın tüm
gecesi” sloganını kendime şiar edinip o geceyi oppamın yanında onu
etkilemeyi umarak geçirmeye karar verdim.


Adam
çıktıktan sonra nedense utanmış, kızarmış, morarmış, sararmış..
Anladığınız gibi tüm renklerden müteşekkil bir gökkuşağına dönmüştüm. Eh
Şimdi ne yapacaktım? En iyi bildiğim şeyi yapıp oppamın hayatının kısa
bir özetini gecenin gidişatına göre belki de uzun bir özetini
anlatacaktım. Gecenin gidişatı derken beni kovmadan, ya da baygınlık
geçirmeden, ya da fazla doz Ajummaya maruz kalıp mefta olmadan önce onu
etkilemem gerekiyordu. Tabiki ilk amacım en kısa sürede bunu yapmaktı.


Beklediğim
gibi olmadı hiçbir şey, oppacıkım ben anlattıkça keyiflendi,
keyiflendikçe açıldı, açıldıkça ortam ısındı, ısındıkça kaynadı,
kaynadıkça …. Ee anlarsınız işte, şimşekler çakmış operasyon başarıyla
gerçekleşmişti.


8 saat boyunca Ona filmlerinden,
reklamlarından, yaptıklarından her şeyden bahsettim. Annesinin bile
hatırlamayacağı ayrıntılara girdim. Uzun yıllardır onu nasıl sevdiğimden
uğruna evde kaldığımı, ailemin evde çekik lafını yasakladığını, koreyi
dünya haritasından sildiklerini, çin mallarına evden gümrük konduğunu,
Japon yapıştırıcısı yerine 404’e dönüş yaptığımızı anlattım. Küçük bir
kızı kurtardığı 2010 yapımı filmi The Man From Nowhere filminden, bir
ergeni eroin çetesinden kurtardığı 2013 yapımı İçine Çekmeyeceksin
filmini, bir köpeği Çinli Lokantıcılardan kurtardığı 2015 yapımı Köpeğin
Yahnisi filminden uzun uzun bahsettim. İkimiz için de inanılmaz bir
geceydi.


1 Ay sonra

Olimpiyatlar
bitmek üzereydi. Bütün büyük yarışmalar yapılmış, birkaç yarışma
kalmıştı. Ekibin işi tamamlanmıştı. Onlar sıkıcı sporcularla zaman
geçirmişken ben de Won Bin’le güzel bir kış aşkı yaşamıştım. Ancak şimdi
Necati ve Salihle İstanbul’a dönmek zorundaydım. Oppamla gelecek
hakkında çok fazla plan kurmamıştık. Ancak birlikteliğimiz inanılmaz
güzellikte bir ay boyunca sürmüştü. Şimdi veda zamanı gelmişti ki
gözlerime dolan yaşlar soğuk havada ayrı bir acı veriyordu. Onunla
vedalaşmak için lobide bekliyordum. Asansör açılıp onu görünce kalbim
duracak sandım. Bu anın bu kadar yaralayacağını bilmiyordum. Ancak
ardından elinde bavullarla gelen adamı görünce acaba dedim? Bu mümkün
müydü? Gülerek bana doğru geliyordu.


“Eee uçağımız kaçta kalkacak, geç kalmayalım. Sizinkilerle tanışmak için can atıyorum.” Dedi.


*****

İlk
yılımız ailemin evlatlıktan reddetme davalarında kendimizi
acındırmakla, ikinci yılımız annemin oklavalarından kaçmakla, üçüncü
yılımız torunu götürüp duygu sömürüsü yapmakla geçti.
Bir ayağımız Kore’de, bir ayağımız Türkiye’de şimdi. 6 çocuk büyütmek da çok zor. Size tavsiyem 3 iyidir. ^^ Razz


(Eğlenceli bir yarışma yazdığım tek bölümlük hikayemi umarım beğenmişsinizdir...Smile )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ajumma'nin Oppa Avi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Zoraki Oppa
» Öğretmenim Size Oppa Diyebilir Miyim?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: