Yazar: Vildan Kara
14.Bölüm (FİNAL): “Ben de seni seviyorum ve sonsuza kadar seveceğim..”
(Bölüm şarkıları: 1. (https://www.youtube.com/watch?v=uKKez2_7KYk ) 2. (
https://www.youtube.com/watch?v=vUSzL2leaFM )
*Kang Min Hyuk- Star *Eric Clapton- Wonderful Tonight
Eun
Jung’un elinden tutup çekiştirerek odadan dışarı çıkardı. Eun Jung
sorgulamadan sevdiğini takip ediyordu, tıpkı ömrü boyunca yapacağı
gibi..
Young Min tuttuğu güzel kızın elini hiç bırakmamacasına
avuçlarında sıkıyordu. Apartmandan çıktıklarında Young Min Eun Jung’a
baktı. Koşulsuz kendisini takip eden kıza beslediği aşk yüreğine
sığmıyordu sanki.
“Nereye gittiğimizi sormayacak mısın?” dedi
Young Min şaşkınlıkla. Eun Jung dudaklarında büyük bir gülümsemeyle
elini tutan Young Min’in gözlerinin içine baktı.
“Nereye gittiğimizin bir önemi yok.” Dedi sadece.
Young Min beklemediği bu cevaba gülümsedi. “Önemli olan ne peki?” dedi cevabını tahmin ettiği soruyu sormayı istemişti.
“Önemli
olan yanımda olman, seninle her yere giderim.”dedi açık yüreklilikle
Eun Jung, utançtan alev alacak yanaklarıyla meşguldü artık.
Young
Min elini bırakmadığı kızın elini dudaklarına ötürerek öptü. Eun Jung’un
şaşkınlığı yüzünden okunsa da mutluydu hem de fazlasıyla mutlu.
“Hadi o halde, her şeyin başladığı yere gidiyoruz.” Dedi Young Min sevinçle.
Yoldan
geçen bir taksiyi çevirdiler ve hava alanına doğru yol aldılar. Eun
Jung’un kalbi deli gibi atıyordu. Young Min ona adrenalin gibi bir etki
yapıyordu sanki, yanında sakin olması imkansız gibi bir şeydi. Onun her
konuşması, her gülüşü, her bakışı Eun Jung’un kalbine atılan birer ok
gibi saplanıyordu.
Hava alanına geldiklerinde Eun Jung ev
arkadaşı, can yoldaşı Ha Neul’a haber verdi. Biricik arkadaşının
meraktan ölmesine göz yumamazdı ne de olsa.
Uçak yolculukları
boyunca suskundu Young Min, Eun Jung esneyerek omzunda uyukluyordu.
Young Min Eun Jung’un ailesini düşünüyordu. Eun Jung’un yanında
olamadığı zamanda yaşadığı acıları düşündü. İçinde aşktan öte bir şefkat
birikmişti o an. Kaza da ölmesinden korkarken sonrasında kaybettiği
çocukluk aşkına sonunda kavuşmuştu. İlk ve son aşkına..
Uçak
Jejuya iniş yaptığında Eun Jung daha bir tedirgin hissediyordu kendini.
Artık hatırladığı şeyler onu eskisi kadar korkutmasa da Young Min den
destek almaya ihtiyacı vardı.
Young Min tedirgin bakan kıza baktı
sakince, korktuğunu hissediyordu. “Korkuyor musun?” dedi yavaşça, onu
incitmek hayatta en istemediği şeylerden biriydi.
“Hayır, sen
yanımdayken korkmuyorum.” Dedi tereddütle Eun Jung. Young Min bu cevapla
az önce uçakta olduğu gibi kendini tamamen bulutların üstünde hissetti.
Yüzüne yerleşen ukala gülümsemesine engel olamayarak konuşmaya başladı.
“Ehehe sanırım bu hastalığın adı aşk olmalı. Eun Jung shi artık çok geç, cazibeme sen de kapıldın.”
Eun
Jung duydukları karşısında yumruk yaptığı elini Young Min’in omzuna
geçirdi. “Cazibeymiş.” Dedi sinirle yürümeye başladı. Bir yandan da
söyleniyordu “Min Seo dan laf almak için de cazibeni kullandın değil mi?
Pis çapkın, Kazanova, ukala serseri”
Young Min katıla katıla
gülerken hızlı adımlarla yürüyen kıza yetişmeye çalışıyordu. “Ya şakaydı
cidden” dese de Eun Jung bir süre sinirli oyununu sürdürdü. Böyle Young
Min’in peşinden koşması hoşuna gitmişti. İçinden “demek ki erkekler bu
dilden anlıyor.” Dedi. Ha Neul dan bu konuda destek alması gerektiğine
bir kez daha inandı.
İkili evin olduğu yola yaklaştıklarında
adımlarını yavaşlattı. Eun Jung gözünün önüne gelen birkaç anı
kırıntısıyla hüzünlenmişti. Babası Bay Park’ın elini tutup
dolaştıklarını hatırladığı bu yollar onu derin bir duygu denizine
sürüklemişti.
Young Min arkasından yaklaşıp Eun Jung’un yüzünü
kendine doğru çevirdi “Bak bugün ağlamak yok tamam mı?” dedi acı bir
gülümsemeyle. “Ben senin yanındayım” diye de ekledi.
Young Min ve
Eun Jung’un evlerinin arasındaki ağaçlı yola geldiklerinde duraksadı Eun
Jung. Başına giren ağrılar yeni hatırlanacak anıların habercisiydi.
Gözünün
önünde iki çocuk belirdi. Neşeyle koşuşturuyorlardı ağaçlı yolda. Diğer
taraftan gelen bir çift ise Eun Jung’un anne ve babası olmalıydı. Bay
Park kızına el sallayarak eşine sarıldı. Mutlu bir aile tablosu gibi
tamamen kusursuzlardı. Sonra bir ses, o ürkünç sesi duydu Eun Jung
kulaklarını yırtan sese açtı gözlerini. Başında Young Min ağlıyordu,
“Lütfen ölme Eun Jung uyan.”
Eun Jung gözyaşlarına boğulduğunda
Young Min ona sıkıca sarıldı. Hatırladıklarını tahmin edebiliyordu.
“Geçti Eun Jung artık yanındayım.” Diye teselli etti sevdiğini
kollarında. Ürkek bir kuş gibi kıpırdamıyordu Eun Jung, tek hissettiği
ailesine duyduğu özlemdi o an.
Bir süre sakinleştikten sonra
ağaçlı yoldaki çimenlere oturdu ikili. Güneş batmak üzereydi. Eun Jung
bu manzaraya gülümsedi ve konuşmaya başladı. “Çok garip yine aynı yerde
ve yine seninleyim. Sanki hiç ayrılmamış gibi. Sanki o yıllar araya
girip hiç uzakta bırakmamış gibi. Senle eksik olan ruhumu buldum ben.
Tekrar 10 yaşına dönmüş gibi hissediyorum, o yıllardaki kadar mutluyum.”
Dedi Eun Jung içinde tarif edemediği duyguları dışına yansıtırken biraz
utanmış olsa da bu mutluluğu hiçbir şeye değişmezdi.
Young Min
aynı sıcak gülümsemesini Eun Jung’a sunarken derin nefes aldı “ Ben de
sensiz geçen yılların olmamasını isterdim. Hastanede senin gelmeni
beklerken Seoul’a taşındığınızı duyunca mahvolmuş gibi hissediyordum
kendimi. O kazaya, seni ailenden ayıran kazaya günlerce lanet ettim. Ama
asla vazgeçmedim, seni bulacağımdan umudumu hiç kesmedim. Seni sevmeyi
hiç bırakmadım..”
Eun Jung gözlerini huzurla kapatarak “Tekrar
söyler misin?” dedi sevdiği kişi tarafından sevildiğini duymak ne
muhteşem bir histi böyle. “Seni seviyorum Eun Jung.” Dedi tekrardan
fısıltıyla Young Min.
“Bir kez daha.” Dedi Eun Jung ölene kadar bunu dinleyebilirdi.
“SENİ
SEVİYORUM” diye bağırdı uçsuz bucaksız okyanusa Young Min. Eun Jung
eliyle ağzını kapatmaya çalışsa da engel olamadı. “Ne yapıyorsun?
Herkese ilan et demedim” dedi kıkırdayarak. Young Min küsmüş gibi
bakarak devam etti “Peki sen?” dedi beklentiyle.
Eun Jung
anlamamış gibi bakarak oralı olmadı. Young Min daha çok bozulmuştu.
“Hadi ama Eun Jung sıra sende!” diye bir kez daha denedi Young Min
yalvaran gözlerle. Eun Jung yerden doğrularak ayağa kalktı “hadi artık
gidelim” dedi arkasını döndüğünde kıs kıs gülüyordu, Young Min’in bu
hali çok hoşuna gitmişti.
Young Min birkaç adım atmış kıza
yetişerek kolundan tutup kendine çekti. Aralarında santimlerle ölçülecek
bir mesafe varken gözeri birbirlerini buldu. Eun Jung atan kalbinin
seninin bir metre öteden duyulabileceğinden korkuyordu. Young Min de
farklı değildi zaten. Tuttuğu nefesini ciğerlerine göndererek aradaki
küçük mesafeyi de bir anda kapadı. Eun Jung dudaklarına değen dudaklar
ile alev aldığını düşünüyordu. Vücuduna yayılan ateş dalgası kızararak
yanaklarından duman olarak çıkacaktı neredeyse.
Young Min istemese
de Eun Jung dan biraz geri çekti kendini. Sarhoş olmuş gibi
hissediyordu kendini, ayakları yerden kesiliyordu sanki. Eun Jung
utandığından Young Min’e bakamasa da konuşmaya çalıştı “Ben de seni
seviyorum. Mutlu oldun mu?” dedi nefes nefese gülümseyerek.
“Hem
de çok” diye pişkin pişkin güldü Young Min. Deminki olayı kızın yüzüne
vurmak ister gibi konuşmaya devam etti “Bu ikinci öpücüğümüzdü.” dedi iç
çekerek.
Eun Jung şok olmuş bir şekilde Young Min’ e döndü. “Ne
ikincisi. Birinci bu Young Min yoksa sen Jejuda ben uyurken??” diyerek
dudaklarını tuttu korkuyla.
Young Min “Hayır hayır tabi ki öyle bir şey yapmadım. Sakın bana hatırlamıyorum deme.” Dedi Young Min şaşırarak.
“Dur
hemen o anıyı tazeleyelim” diyerek sırt çantasını açtı Young Min. Eun
Jung şaşkın gözlerle Young Min’in ne yaptığını izliyordu. Çantasından
çıkardığı ‘Günlüğü’ karıştırdı Young Min. Bir yandan da “buralarda bir
yerlerde olması lazım” diyerek söyleniyordu.
“Ah işte burada.”
Diyerek açtığı sayfayı Eun Jung’a uzattı Young Min gururla. “Bu ne?”
dediğinde “Sadece oku” diye cevap aldı sorusuna Eun Jung.
“ 25 Mart 1988
Bugün
hayatımın en güzel günü sanırım. Evet, öyle olmalı. Hatta ilk
konuştuğum günden bile daha mutlu hissediyorum kendimi ve daha
heyecanlı..
Bugün yine o ağaçlı yolda onu bekliyordum. Eun Jung
beni her zaman şaşırtmıştı. Ama u sefer gerçekten hiç beklemediğim bir
şey yaptı.
Yanıma oturduğunda oldukça düşünceli görünüyordu. Biraz
endişelenmiştim, ne olduğunu sordum hemen. “Young Min” dedi bana
yavaşça. Bu beni daha çok meraklandırmıştı. “Efendim.” dedim usulca
acaba bir şey mi olmuştu.
“Sence öpüşmek nasıl bir duygu?” dedi
bir çırpıda. Bu soruyu beklemediğimden neredeyse kendi tükürüğümde
boğuluyordum. Birkaç kere öksürdükten sonra gözlerimi kaçırarak cevap
verdim.
“Bu da nereden çıktı ki?” dedim. Bazen ani çıkışları olsa da bu soru karşısında ne yapacağımı bilememiştim.
“Az önce babamın annemi öperken gördüm” diyerek kıkırdadı. Tanrım neler duyuyordum?
Eun
Jung şaşkınlığıma anlam verememişti sanırım. “Hadi sen de beni öp Young
Min” dedi bir anda. Evet, o an ölebilirdim. Bu neydi şimdi? Kalbimin
hızla çarptığına yemin edebilirim..
“B-ben ben..” derken bana
doğru yaklaştı Eun Jung bu mesafeden kendime hakim olmam çok zordu. Yine
de küçük bir öpücük kondurdum dudaklarına. Hayatımda en mutlu olduğum
anlardan biriydi sanırım. Onu sonsuza kadar öpebilirdim. Ki zaten ben
yapmasam o öperdi ^.^”
Eun Jung kocaman gözlerini açarak okuduğu
sayfayı utanarak kapattı. Bunu gerçekten yapmış mıydı? Hem de henüz 10
yaşındayken. Young Min gevrek gevrek gülerken Eun Jung aynı utancı
ikinci kez yaşıyordu.
“Yaa gülme” dedi sinirlice. Young Min
kahkaha atmaya başlamıştı. “Hem de az önce oturduğumuz ağacın altında”
diyerek göz kırptı Eun Jung’a.
Eun Jung deve kuşları gibi kafasını kuma gömmek istemişti o an.
Young Min uzun süre ukalaca gülümsemesine devam etti. Sadece Eun Jung layken bu kadar içten gülümsediği bilmeden..
4 Yıl sonra..
“Acele
et Young Min güneşin batışını kaçıracağız.” diyerek bağırdı arkasından
koşan Young Min’e Eun Jung. Her ay en azından bir kere ziyaret ettikleri
Jeju da güneşin batışını izlemek onlar için bir gelenek haline
gelmişti.
Young Min okulu bitirdikten sonra yüksek lisansa
başlayıp üniversitede asistan olma yolunda ilerliyordu. Eun Jung ise
edebiyat bölümünü bitirdikten sonra kütüphaneleri bırakmamış gönüllü
olarak yine orada çalışıyordu. Tabi çalışmaya başladığı Sang Chul
Okulunda öğretmenlikten kalan vakitlerinde. İkili üniversite biter
bitmez küçük bir törenle birbirlerine bağlılık yeminlerini ederek
evlenmişti. Bu duruma belki de en fazla Ha Neul üzülmüştü. Arkadaşı
adına sevinse de düğünde salya sümük ağlayarak bütün misafirlere rezil
olmaktan kendini alamamıştı.
Neyse ki Ha Neul da sonunda kalbini
yerinden oynatacak bir ‘Oppa’ bulmuştu kendine. Sung Min Seoul
Üniversitesi Hukuk mezunu genç ve başarılı biriydi. En önemlisi de Eun
Jung’un Ha Neul’u zorla
götürdüğü kütüphanede Ha Neul’u görerek
sırılsıklam âşık olmuştu. Ha Neul sonunda hayallerindeki aşka kavuştuğu
için evlenen arkadaşının acısını çabuk unutmuştu.
Dae Sun’u uzun
süre ortalarda görünmemişti. Young Min den saklasa da Eun Jung bu duruma
bir hayli üzülüyordu. Bir gün yurt dışından gelen bir aramayla eski
dostunun sesini duydu Eun Jung. Dae Sun tahsilâtını tamamlamak biraz da
hayatında yeni bir sayfa açmak Amerika’ya gitmişti. Aşk onu Kore’de
bulmamış olsa da Amerika ona birçok yenilikle kapısını açmıştı.
Tanıştığı aynı bölümden Anna isimli bir kızla sevmeyi ve sevilmeyi
hissediyordu iliklerine kadar. Eun Jung da en çok bu habere sevinmişti.
Kalbi kırık bir arkadaş bırakmamıştı ardından.
Eun Jung büyük
annesini ziyaret etmeyi hiç ihmal etmedi. Evlilik yıl dönümlerinde
koşarak geldikleri bu ağaçlı yolda nefes nefese çimenlere attı ikili
kendini. Eun Jung Young Min’in yanında hala büyümeyen bir çocuk gibi
hissediyordu kendini. Her geçen gün arttığı sevgisinin boyutunu kendi
bile bilmiyordu. “Daha ne kadar sevebilirim ki?” Diye düşündüğü
zamanlarda Young Min onu her daim şaşırtmaya devam ediyordu.
Nefesleri
düzene girince konuşmaya başladı Eun Jung. “Hadi bulut benzetme oyunu
oynayalım.” Dedi çocuksu bir şımarıklıkla. Young Min’in de ondan farkı
yoktu. “Tamam, ama önce ben.” Dedi büyük hevesle. Onların bu halini
izleyen hala büyüyememiş on yaşında çocuklardan farksız bulurdu ama
onlar bu hallerinden mutluydular.
“İşte şuradaki bir martıya
benziyor” diyerek işaret etti Young Min. Kızla bürünmüş gökyüzünden
süzülen bir martı şeklinde bulutu işaret ederek. “Evett” dedi Eun Jung
büyük ilgiyle.
“Hım sıra bende” dedi ve gökyüzünü araştırdı Eun Jung. “Evet, işte oradaki de bir bebeğe benziyor” dedi Eun Jung gülümseyerek.
Young
Min kısarak baktığı gözlerini Eun Jung’a çevirdi “Hani göremiyorum”
dedi merakla. Eun Jung Young Min’in elini avucunun içinde alarak karnına
götürdü. Young Min şaşkın gözlerle ona bakıyordu.
“İşte burada.”
Dedi Eun Jung dudaklarını ısırarak. Young Min şok olmuş gözlerini
açtırarak Eun Jung’a baktı. “Yani sen şimdi?” dedi ve devamını getirmesi
için Eun Jung’u bekledi Young Min.
“Evet Young Min baba olacaksın
gerçi sen daha kocaman bir bebekken..” derken Young Min sıkıca
kollarının arasına aldığı Eun Jung’un kulağına fısıldadı.
“Seni seviyorum.” O ukala serseri yerini duygusal, sulugöz bir babaya mı bırakacaktı?
Eun Jung da gülümsedi “Ben de seni seviyorum ve sonsuza kadar seveceğim”
-SON-
--------
Yazarın
Notu: İnanamıyorum yaa bitti :/ Ahh ağlayabilirim bu hikâyeme çok
alışmıştım ben ya
( Size uzun ve doyurucu bir FİNAL yazmak istedim.
Umarım beğenirsiniz ve beni yalnız bırakmayan Tüm okurlarıma buradan
teşekkürlerimi sunuyorum ^^ Gerçekten iyi ki varsınız ^^ Yazdığınız
yorumlar gerçekten altın değerinde benim için
Okuyan okumayan beğenen
beğenmeyen herkese saygılar sevgiler ^^
Son sınavımda kadın doğum
çalışırken kafama koymuştum Eun Jung’a bir bebek yaptırayım diye
sanırım o etkili oldu ^^ Böyle bir aşka eminim hepimiz sahip olmak
isteriz :DD İnşallahhh ^^ Young Min’e aşık olmak üzereydim hatta Eun dan
ayırsam da kendime mi yapsam diye düşünmedim değil :PP Ama kıyamadım
onlara ^.^ Onlar da sizi çok sevdiler. Bir daha hikâye yazar mıyım? Hımm
inanın bilmiyorum belki yazmam belki dayanamaz aranıza dönerim ama her
iki durumda da kendinize iyi bakın sağlıcakla kalın ^^ Vildan..