Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Küçük Bir Not Ne Demektir?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Küçük Bir Not Ne Demektir? Empty
MesajKonu: Küçük Bir Not Ne Demektir?   Küçük Bir Not Ne Demektir? Icon_minitimePaz Şub. 27, 2011 7:36 pm

Küçük Bir Not Ne Demektir? [One-shot] Tür: Romantik-dram Karakterler: Lee Choon Hee, Choi Jong Hoon, Park Hae Won, Lee Jung Shin. “Gittiğin
günü hatırlıyor musun? Ben hatırlamıyorum. Çünkü birşeyi hatırlamak
için, kısa bir süreliğine de olsa o şeyi unutman gerekir, değil mi? Ben
hatırlamıyorum, çünkü o anı, hayatımın her saniyesinde yaşıyorum… Üzerinde
turuncu, sarı karışımı, garip bir kazakla, kazağın üzerinde oldukça
çekici duran bir ceketle, altında açık mavi kot pantolonunla, elinde son
model telefonun, cebinde süper cipinin anahtarıyla ve gözlerinde de
güneş gözlüklerinle kapımın önünde belirdiğinde kalp krizi geçireceğimi
sanmıştım. O an sen de çok şaşırmıştın, siyah gözlüklerinin arkasındaki
şaşırmış gözlerini görebiliyordum. Ama haklıydın da, karşına genelde
Micky Fare’li pijamalarımla çıkmıyordum. Uykudan yeni uyanmıştım, ne
bekliyordun ki benden? Sen şaşkınlığını attığında, ben bir
kez daha kalp krizinin eşiğinden dönmüştüm. Sana bakmaktan, yanındaki
sarışın ve mavi gözlü ‘çıtır’ı fark edememiştim bile! Gerçekten güzel
görünüyordu. Belki de bunun nedeni, giydiği askılı tişört ve fazla kısa
mini eteğiydi, bilmiyorum. Ama güzel görünüyordu. ‘Bak
Choon Hee, bu yeni sevgilim. Beni bilirsin, aynı kişiyle günlerce
beraber kalamam. Bu çok sıkıcı bir şey. Ama eğer istersen, ikinizle de
aynı anda çıkabilirim. İkinizi de üzmek istemem. Ne dersin?’dedin bana
bakarak. İkimizi de üzmek istemediğini söylemiştin. Halbuki beni çoktan üzmüştün, aynı kişiyle günlerce beraber kalamazdın, doğru… Mini
etekli sarışın kız bana gülümsediğinde artık onun güzel olduğunu
düşünmüyordum. Çünkü dişleri, saçlarından bile daha sarıydı! İğrençti,
gerçekten! ‘Ne dersin? Bu fikir oldukça iyi değil mi?’diye
tekrarladığında tekrar sarsılmıştım. Çünkü yanlış duymuş olabileceğimi
düşünmüştüm. Yanlış duymamıştım, yanlış düşünmüştüm! Sonra sen, sarışın
kızın omzuna kolunu attın ve onu kendine çekip dudaklarından küçücük bir
öpücük çaldın… Bu daha da iğrençti! Senin güzel görüntün için bile
fazla iğrençti! ‘Jong Hoon, sen misin?’diye sormuştum.
Sesim çok garip çıkmıştı, uykudan yeni kalkmış biri gibi pürüzlü ve şoka
uğramış biri gibi kısık… Bir kaşını kaldırdığını
görmüştüm. Sağ elinle gözlüğünü bir hamlede çıkarıvermiştin. Bu sayede
şüpheyle bakan gözlerini açıkça görebilmiştim. Evet, gözlerin bana
deliymişim gibi bakıyordu… Ve evet, gerçekten sendin… Önceden deli gibi mesajlaşırdık. Bir keresinde bana şöyle bir mesaj atmıştın, bilmem hatırlar mısın. ‘Önceden sevgililer, sevgilerini anlatmak için mektuplarının sonuna üç nokta koyarlarmış. Fazla söze ne hacet…’ O mesajdan sonra sana attığım her mesajın sonuna üç nokta eklerdim… Bu
notu yazarken çok kısa yazacağımı düşünmüştüm. Yanlışmış. Ama yine de
küçük bir not olsun istedim. Küçük bir not ne demek bilir misin? Ben
bilirim. Bazen bir hayat bitirecek kadar önemlidir, bazen bir hayat
kurtaracak kadar değerli. Fazla abarttığımı düşünüyor olmalısın. Ah,
her neyse! Bunu sana yazmamın sebebini bilmiyorum. Sanırım, senin de
öğrenmeni istedim, emin değilim. Bugünün tarihi, 12 Ekim 2010. Bu akşam
evleniyorum, müstakbel eşimin adı Jung Shin. Güzel isim, değil mi? Ve
sanırım hatırlıyorsundur. Bana, beni sevdiğini söyleyen bir mesaj
atmıştı. Sen de o mesaja çok sinirlenmiştin, ama umursamadığını
söylemiştin. Geleceğinden emin değilim. Ama gelirsen, o
sarışın kızı da yanında getir, olur mu? Ve mümkünse, gelmeden önce
dişlerini fırçalamasını söyle lütfen. Gerçekten buna ihtiyacı var. Son olarak da… Gel, lütfen… Choon Hee.” Choon
Hee, imzasını da attıktan sonra yazdığı notu dikkatlice katladı. Düğün
davetiyesinin yanına iliştirdi. Zarfı güzelce kapattı ve arkasına eski
sevgilisinin adını yazdı. ‘Choi Jong Hoon’a…’ Yazdıktan sonra, gözünden
fırlayan damlaların zarfı ıslatmaması için başını çevirdi. Gelinliğinin
eteğini düzeltti. Daha düğüne çok uzun bir zaman vardı, ama şimdiden
zorla hazırlamışlardı onu. Zarfı en iyi arkadaşına verdi, bunu Jong Hoon’a götürmesini söyledi. Arkadaşının gözleri kocaman olmuştu. “Choon Hee, emin misin?”diye sordu en iyi arkadaşı Hae Won. Choon
Hee gözyaşlarını engellemek istediği için yukarı bakıyordu, bu hep işe
yarardı. Yukarı bakmaya devam ederken başını salladı onaylarcasına. Hae
Won elini onun omzuna koydu, teselli edercesine gülümsedi ve zarfı
yerine ulaştırmak üzere yola koyuldu. *** Choon
Hee, düğün havasına daha fazla dayanamadı. Etrafta Jong Hoon’dan eser
yoktu. Gelmemişti işte, hatta belki de o zarfı yırtıp atmıştı. Okumaya
tenezzül bile etmemişti. Çok ihtimal vardı. Ve bu ihtimallerin hepsi
olumsuzdu. Peşinden gelen Jung Shin’e midesinin bulandığını söyleyerek
onu başından attı. Aslında o an tek ihtiyacı temiz havaydı. Ve beyaz
gelinliğine uygun renkte bir şey taşıyordu yanında. Gümüş renkli, ay
ışığında parıldayan, büyük ve ağır bir şey. Düğün
salonunun ormana yakın bir yerde olması iyi birşeydi. Başını
dinleyebilirdi. Ama bunu yapmadı, onun yerine elindeki gümüş renkli ağır
cismi kafasına doğru yaklaştırdı. Gözlerini kırpıştırdı bir kez.
Gülümsedi, bu gümüş renkli şey gerçekten ağırdı. “Seni
seviyorum Jong Hoon…”diye mırıldandı. Bu sırada hızlı bir rüzgâr esti
arkasından, sanki söylediklerini ‘o’ kişiye iletmek ister gibi.
Üşüdüğünü hissetti. Ve buna bir son vermek ister gibi tetiğe dokundu. Büyük ormanda bir çığlık ve bir silah sesi aynı anda yankılandı… *** Hava
çok soğuktu. Çünkü daha güneş bile doğmamıştı. Sabah 4 civarıydı.
Paltosuna sımsıkı sarılmış bir adam mezarlıktan içeri yürüdü. Birkaç
mezarın yanından geçti ve en sonunda birinin önünde durdu. Üzerinde bir
sürü çiçek olan bir mezardı bu. Mezar taşının üzerindeki ismi ve tarihi
tekrar tekrar okudu. ‘Lee Choon Hee. Ölüm tarihi: 12.10.2010’ O
güzel yüzü gördükçe gözünden yaşlar fışkırıyordu adeta. Kendine engel
olmadı, çünkü yapamayacağını biliyordu zaten. Eli resme uzandı. Sanki
gerçekten karşısındaymış gibi resimdeki kadının saçlarına dokundu. *** Sabahın
ilk saatlerinde, Choon Hee isimli mezarın başında, donmaktan ölen bir
adam yatıyordu. Elinde sımsıkı tuttuğu bir not vardı. Biraz buruşmuştu
ve üzeri toprak olmuştu. Ama yazılanlar hala okunuyordu. Polis memurları
notu elinden aldılar. İçlerinden biri okumaya başladı. Ama hiç birşey
anlamamıştı. ‘Küçük bir not ne demektir, bilir
misin? Evet, gerçekten biliyorsun. Ama artık ben senden daha çok şey
biliyorum. Küçük bir not, sevdiğin kadını senden alacak kadar
acımasızdır. Telefonunda, birinin seni sevdiğini haykıran mesajı
gördüğümde çok sinirlenmiştim. Ama senin ona ‘Ben de seni seviyorum.’
yazan mesajını gördüğümde daha da çok sinirlenmiştim. O mesajı atan
kişi… Hae Won’muş… Yani sen değilmişsin… Kendi itiraf etti bana… Bu notu hiç okuyamayacaksın, biliyorum. Ama yine de yanına geliyorum. Daha doğrusu koşuyorum… Tarih, 12 Ekim 2011. Çünkü ben seni hatırlamıyorum, seni her an yaşıyorum… Jong Hoon.” ----
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Küçük Bir Not Ne Demektir?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yaşının kıymetini bil küçük

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: