Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hep Seninleyim

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Hep Seninleyim Empty
MesajKonu: Hep Seninleyim   Hep Seninleyim Icon_minitimePerş. Nis. 14, 2011 4:13 pm

HEP SENİNLEYİM..! (One-Shot) Tür: RomantikOyuncular: Shin Seo Ra, Choi Min Hwan, Lee Tae Min, Yoon Eun JiYazar: Ebrar KURAN Bu hikaye pancarıma (Rukiye Yüce) ithafen yazılmıştır. Shin
Seo Ra karışan parfümlerin geniz yakan kokusu eşliğinde okulun
bahçesinde yürüyor aynı zamanda sabahki şoku üstünden atmaya
çalışıyordu. Okulun en zengini, en yakışıklısı, Güney Kore’nin playboyu
Choi Min Hwan en muhteşem gülümsemesini Seo Ra’ya sundu. “Günaydın
pancarım, gönderdiğim küçük hediyeyi aldın mı?”Min Hwan’ın gözlerindeki
parıltı güneşi kovarak geceyi aydınlatan kara çemberin yokluğunda bile
dünyayı aydınlatabilirdi. Seo Ra Min Hwan’ı anlayamıyordu bir iddia
uğruna üç senedir lise son sınıfı okuyordu ve bunların hepsi Seo Ra’yı
tavlayabilmek içindi. Genç kız soğuk bir sesle karşılık verdi. “Bir, bir
daha bana pancarım dersen ölürsün. İki küçük(!) yirmi çelengin içinde
üzgünüm.” Min Hwan kibirli sesiyle Seo Ra’nın pürüzsüz yüzüne bakarak
konuştu. “Birincisi sevdiğin adamı yani beni göründe biran pancargillere
katıldığını düşünüyorum. İkincisi de… Tekrar alabilir miyim? Anlamadım
da.” Seo Ra bezmiş ifadesini yüzüne yerleştirip kapı çalarmış gibi genç
çocuğun kafasına vurdu ve konuşmaya başladı. “Eline geçen her fırsatta
buranın boş olduğunu hatırlatıyorsun zaten. Hediyelerini adres
karışıklığı olmuştur diye düğün salonuna yolladım bileseydim en uzak çöp
toplama merkezine yollardım. Yollayamadığım için üzgünüm.” Seo Ra’nın
yüzü alayla şekillendi. Min Hwan yüzündeki ezilmişlik ifadesini silip
aşina olduğu alaycı ifade yüzünü aydınlattı. “Üzülme pancarım yarın ki,
ondan sonraki ve sonraki hediyelerimi yollarsın.” Seo Ra sinirlenmeye
başlıyordu pis bir iddiaya konu olmuş ve sevdiği adam kendisini bir
iddia konusu olacak kadar değersiz görmüştü. Seo
Ra aşkını kalbinin en kuytu köşesine fırlatıp, gururunu altın tahta
oturttu. “Ya. Min Hwan artık vazgeç. Yeter bu pis iddia bitsin artık
yoruldum, artık dayanamıyorum.” Seo Ra’nın kalbinin titrediği gibi
çaresizlik ve yorgunluk barındıran sesi de titreyerek çıkıyordu
dudaklarından. Min Hwan da artık dayanamıyordu her şeyi itiraf etmek
istiyordu, sevdiği kadının canının yanmasını istemiyordu çünkü biliyordu
ki onun canı yanarsa kendi canı daha çok yanaktı. Min Hwan, Seo Ra’nın
narin bileğini sıkıca kavrayıp genç kızı peşinde sürüklemeye başladı.
Genç kızın çırpınışlarının kendisine bir yararı olmadı aksine Min
Hwan’ın bileklerini daha çok sıkmasına neden oldu. Min Hwan öğrencilerin
ödev yapmak gibi bir sorunu olmadığını ve değişik fanteziler için
asansörü kullandıklarını varsayarak seçimini kütüphanede kullandı. “Seo
Ra ben seni herkes taş dediği bu kalple sevdim. Ben her şeyi seninle
öğrendim kıskançlık, sadakat, acı ve aşk…” Mİn Hwan’ın sesi genç kızın
kalbini acıtıyordu. “Seni adını haykıramayacak, melekleri kıskandıran
yüzüne bakmayacak, tenimi yakan tenine dokunamayacak, cennetin
çiçeklerinin ki kadar güzel kokunu içime çekemeyecek kadar seviyorum.”
Genç çocuk boğuklaşan sesinde acı barındırıyordu. “Seo Ra sevmiyorsan
söyle belki vurulurum ama düşmem senin önünde…” Seo Ra sevdiği adamın
ağzından çıkıp kalbine batan kelimelere isyan edip buğulu gözlerini Min
Hwan’a çevirdi. Ağlıyordu, taş kalpli playboy ağlıyordu. Min Hwan’ın
yanaklarında süzülen yaşlar Seo Ra’nın tenini alev alev yakarken genç
kız bir kez daha lanet etti kalbine. Min Hwan, Seo Ra’nın gözyaşlarının
yaşattığı cehenneme dayanamayıp kalbine dar gelen kütüphaneden koşarak
uzaklaştı. Seo Ra aciz bedenini arkasındaki duvara yasladı ve yavaş
yavaş yere çöktü. Yaslandığı buz gibi duvar bile söndürememişti
tenindeki yangını beklide sönmesi gereken tenindeki değil içindeki
yangındı. Eski kitapların mide bulandırıcı kokusu sevdiği adamın
yokluğuyla daha çok yaktı Seo Ra’nın içini. ‘Bu
kadar çok acıtırken neden kimse vazgeçemiyordu. Kalbi bu kadar çok
acıyorken neden hala atıyordu. Bir kere doğup neden binlerce kez
ölüyordu.’ Cevabı olmayan sorular beyninde yankılanıp hançer gibi
saplanıyordu Seo Ra’nın kalbine. Genç kız boşluğun derin sularında
boğulurken kapının duvara vurmasıyla oluşan ses ve arkasından gelen
yankı Seo Ra’nın benliğini yerine getirdi. İçeri
giren Yoon Eun Ji, Seo Ra’nın yanına çöktü. Eun Ji hem ağlıyor hem de
hıçkıra hıçkıra bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. “Ben. Ben özür dilerim
istememiştim böyle olsun istememiştim gerçekten. Kendimi düşündüm
bencillik yaptım biliyorum ama affet beni.” Buğulu gözlerinin ardından
arkadaşına bakan Seo Ra bir anne şefkatiyle konuşmaya başladı. “Neler
oldu, ne yaptın, baştan anlat.” Hıçkırıklarını durdurup gözyaşlarını
kolun tersiyle sildikten sonra anlatmaya başladı güzel kız. “Ben sana
yalan söyledim. Seni de kaybetmek istemediğim için yaptım sen de beni
bırakırsın sandım. Min Hwan senin üzerine ideaya girmedi.” Seo Ra’nın
gözlerinden iki damla yaş düştü. Biri en yakınından gelen ihanet… Diğeri
ise kalbinin acizliği içindi… Seo Ra
karşısında ağlayan masum kıza gözyaşlarının ardından bakıyordu. Eun Ji
önüne eğdiği başını kaldırıp Seo Ra’ya baktı. “Özür dilerim. Seo Ra, Min
Hwan ve Tae Min aşağıda kavga ediyor…”Seo Ra’nın çöktüğü yerden
kalkmasıyla başına saplanan ağrı kalbiyle kıyaslandığında bir hiçti. Seo
Ra kalbiyle vicdanını harmanlayıp içindeki Seo Ra’yı ortaya çıkardı.
“Nerdeler Eun Ji çabuk ol.” Seo Ra’nın kalbi sevdiği kızı görünce
avuçları terleyen adamın kalbiyle aynı ritimde atıyordu. Eun Ji’den
‘bahçe’ cevabını alan Seo Ra merdivenlerden iniyor, inerken çarpmasıyla
topuğu kırılan kızın intikam isteyen cırlak sesiyle kapıya ulaştı. Seo
Ra’nın gözleri yerde yatan kaşı ve dudağı patlamış Min Hwan’ı buldu
ardından gözlerinin Min Hwan’ın tam karşısında duran, ateş saçan
gözlerle Min Hwan’a bakan kardeşi yerine koyduğu Tae Min’e ulaşmasıyla
göz pınarlarında sakladığı incileri tekrar yeryüzünü süsledi. Seo
Ra titreyen bacaklarının kendine ihanet etmemesini dileyerek Min Hwan’a
ilerlemeye başladı. Genç çocuğun yanına ulaştığında kuşların gökyüzünde
sonsuzluğa çırptıkları kanatları gibi çırpınıyordu genç kızın kalbi.
Seo Ra, Min Hwan’ın başucuna çöktü ve genç çocuğu yavaşça dikleştirip
başını kendi omzuna koyduktan sonra genç çocuğu oturur pozisyona
getirdi. Seo Ra yanan tenini unutup Min Hwan’ın arkasından kollarını
boynuna doladı ve kalbini araladığı dudaklarının ardından sevdiği adamın
tenine akıttı. “Hep seninleyim.” Nasıl
Pancarım? SooJae admin kadar deneyimli değilim elimden gelenin en
iyisini yapmaya çalıştım. ♥ ♥ Okuyanlardan tek isteğim beni geliştirecek
yorumlar. Bana acımayın kendimi geliştirip daha iyi hikayelerle
karşınızdan olmak istiyorum. Şimdiden herkese teşekkürler ♥
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hep Seninleyim
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hep Seninleyim!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: