Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hep Seninleyim!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Hep Seninleyim! Empty
MesajKonu: Hep Seninleyim!   Hep Seninleyim! Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 7:45 pm

Edit
Hep Seninleyim! (One-Shot)



by 한국 이야기 / Hanguk İyagi on Saturday, December 10, 2011 at 6:39pm


HEP SENİNLEYİM..! (One-Shot)

Tür: Romantik
Oyuncular: Shin Seo Ra, Choi Min Hwan, Lee Tae Min, Yoon Eun Ji
Yazar: Ebrar KURAN Bu hikaye Rukiye Yüce’ye ithafen yazılmıştır.

Shin
Seo Ra karışan parfümlerin geniz yakan kokusu eşliğinde okulun
bahçesinde yürüyor aynı zamanda sabahki şoku üstünden atmaya
çalışıyordu. Okulun en zengini, en yakışıklısı, Güney Kore’nin playboyu
Choi Min Hwan en muhteşem gülümsemesini Seo Ra’ya sundu. “Günaydın
pancarım,
gönderdiğim küçük hediyeyi aldın mı?”Min Hwan’ın gözlerindeki parıltı
güneşi kovarak geceyi aydınlatan kara çemberin yokluğunda bile dünyayı
aydınlatabilirdi. Seo Ra, Min Hwan’ı anlayamıyordu bir iddia uğruna üç
senedir lise son sınıfı okuyordu ve bunların hepsi Seo Ra’yı
tavlayabilmek
içindi. Genç kız soğuk bir sesle karşılık verdi. “Bir, bir daha bana
pancarım dersen ölürsün. İki küçük(!) yirmi çelengin içinde üzgünüm.”
Min Hwan kibirli sesiyle Seo Ra’nın pürüzsüz yüzüne bakarak konuştu.
“Birincisi sevdiğin adamı yani beni göründe biran pancargillere
katıldığını
düşünüyorum. İkincisi de… Tekrar alabilir miyim? Anlamadım da.” Seo Ra
bezmiş ifadesini yüzüne yerleştirip kapı çalarmış gibi genç çocuğun
kafasına vurdu ve konuşmaya başladı. “Eline geçen her fırsatta buranın
boş olduğunu hatırlatıyorsun zaten. Hediyelerini adres
karışıklığı
olmuştur diye düğün salonuna yolladım bileseydim en uzak çöptoplama
merkezine yollardım. Yollayamadığım için üzgünüm.” Seo Ra’nın yüzü
alayla şekillendi. Min Hwan yüzündeki ezilmişlik ifadesini silip aşina
olduğu alaycı ifade yüzünü aydınlattı. “Üzülme pancarım yarın ki, ondan
sonraki ve sonraki hediyelerimi yollarsın.” Seo Ra sinirlenmeye
başlıyordu pis bir iddiaya konu olmuş ve sevdiği adam kendisini bir
iddia konusu olacak kadar değersiz görmüştü. Seo Ra aşkını kalbinin en
kuytu köşesine fırlatıp, gururunu altın tahta oturttu. “Ya. Min Hwan
artık vazgeç. Yeter bu pis iddia bitsin artık yoruldum, artık
dayanamıyorum.” Seo Ra’nın kalbinin titrediği gibi çaresizlik ve
yorgunluk barındıran sesi de titreyerek çıkıyordu dudaklarından. Min
Hwan da artık dayanamıyordu her şeyi itiraf etmek istiyordu, sevdiği
kadının canının yanmasını istemiyordu çünkü biliyordu ki onun canı
yanarsa kendi canı daha çok yanacaktı.

Min Hwan, Seo
Ra’nın narin bileğini sıkıca kavrayıp genç kızı peşinde sürüklemeye
başladı. Genç kızın çırpınışlarının kendisine bir yararı olmadı aksine
Min Hwan’ın bileklerini daha çok sıkmasına neden oldu. Min Hwan
öğrencilerin ödev yapmak gibi bir sorunu olmadığını ve değişik
fanteziler için asansörü kullandıklarını varsayarak seçimini kütüphanede
kullandı. “SeoRa ben seni herkes taş dediği bu kalple sevdim. Ben her
şeyi seninle öğrendim; kıskançlık, sadakat, acı ve aşk…” Min Hwan’ın
sesi genç kızın kalbini acıtıyordu. “Seni adını haykıramayacak,
melekleri kıskandıran yüzüne bakmayacak, tenimi yakan tenine
dokunamayacak, cennetin çiçeklerinin ki kadar güzel kokunu içime
çekemeyecek kadar seviyorum.” Genç çocuk boğuklaşan sesinde acı
barındırıyordu. “Seo Ra sevmiyorsan söyle belki acıtır ama inan bana
seni kalbimin en derin yerine gömerim…” Seo Ra sevdiği adamın ağzından
çıkıp kalbine batan kelimelere isyan edip buğulu gözlerini Min Hwan’a
çevirdi. Ağlıyordu, taş kalpli playboy ağlıyordu. Min Hwan’ın
yanaklarında süzülen yaşlar Seo Ra’nın tenini alev alev yakarken genç
kız bir kez daha lanet etti kalbine. Min Hwan, Seo Ra’nın gözyaşlarının
yaşattığı cehenneme dayanamayıp kalbine dar gelen kütüphaneden koşarak
uzaklaştı. Seo Ra aciz bedenini arkasındaki duvara yasladı ve yavaş
yavaş yere çöktü. Yaslandığı buz gibi duvar bile söndürememişti
tenindeki yangını beklide sönmesi gereken tenindeki değil içindeki
yangındı. Eski kitapların mide bulandırıcı kokusu sevdiği adamın
yokluğuyla daha çok yaktı Seo Ra’nın içini. ‘Bu kadar çok acıtırken
neden kimse vazgeçemiyordu. Kalbi bu kadar çok akıyorken neden hala
atıyordu.’ Cevabı olmayan sorular beyninde yankılanıp hançer gibi
saplanıyordu Seo Ra’nın kalbine. Genç kız boşluğun derin sularında
boğulurken kapının duvara vurmasıyla oluşan ses ve arkasından gelen
yankı Seo Ra’nın benliğini yerine getirdi. İçeri giren Yoon Eun Ji, Seo
Ra’nın yanına çöktü. Eun Ji hem ağlıyor hem de hıçkıra hıçkıra bir
şeyler anlatmaya çalışıyordu. “Ben. Ben özür dilerim,istememiştim böyle
olsun istememiştim gerçekten. Kendimi düşündüm bencillik yaptım
biliyorum ama affet beni.” Buğulu gözlerinin ardından arkadaşına bakan
Seo Ra bir anne şefkatiyle konuşmaya başladı. “Neler oldu, ne yaptın,
baştan anlat.” Hıçkırıklarını durdurup gözyaşlarını kolun tersiyle
sildikten sonra anlatmaya başladı güzel kız. “Ben sana yalan söyledim.
Seni de kaybetmek istemediğim için yaptım sen de beni bırakırsın sandım.
Min Hwan senin üzerine ideaya girmedi.” Seo Ra’nın gözlerinden iki
damla yaş düştü. Biri en yakınından gelen ihanet… Diğeri ise kalbinin
acizliği içindi…

Seo Ra karşısında ağlayan masum kıza
gözyaşlarının ardından bakıyordu. Eun Ji önüne eğdiği başını kaldırıp
Seo Ra’ya baktı. “Özür dilerim. Seo Ra, MinHwan ve Tae Min aşağıda kavga
ediyor…”Seo Ra’nın çöktüğü yerden kalkmasıyla başına saplanan ağrı
kalbiyle kıyaslandığında bir hiçti. Seo Ra kalbiyle vicdanını
harmanlayıp içindeki Seo Ra’yı ortaya çıkardı.

“Nerdeler
Eun Ji çabuk ol.” Seo Ra’nın kalbi sevdiği kızı görünce avuçları
terleyen adamın kalbiyle aynı ritimde atıyordu. Eun Ji’den ‘bahçe’
cevabını alan Seo Ra merdivenlere yöneldi, merdivenlerden inerken
çarpmasıyla topuğu kırılan kızın intikam isteyen cırlak sesiyle kapıya
ulaştı. Seo Ra’nın gözleri yerde yatan kaşı ve dudağı patlamış Min
Hwan’ı buldu ardından gözlerini onun tam karşısında duran, ateş saçan
gözlerle ona bakan kardeşi yerine koyduğu Tae Min’e ulaşmasıyla göz
pınarlarında sakladığı incileri tekrar yeryüzünü süsledi. Seo Ra
titreyen bacaklarının kendine ihanet etmemesini dileyerek Min Hwan’a
ilerlemeye başladı. Genç çocuğun yanına ulaştığında kuşların gökyüzünde
sonsuzluğa çırptıkları kanatları gibi çırpınıyordu genç kızın kalbi. Seo
Ra, Min Hwan’ın başucuna çöktü ve genç çocuğu yavaşça dikleştirip
başını kendi omzuna koyduktan sonra genç çocuğu oturur pozisyona
getirdi. Seo Ra yanan tenini unutup Min Hwan’ın arkasından kollarını
boynuna doladı ve kalbini, araladığı dudaklarının ardından sevdiği
adamın tenine akıttı. “Hep seninleyim...”


Arkadaşlar
bu önceden yazdığım bir hikaye.Yeniden yazmaya başladım ve bu zamana
kadar kendimi geliştirip, geliştirmediği mi öğrenmek için ilk önce eski
hikayelerimi tekrar yayınlamaya karar verdim. Yorumların beni
geliştirdiğini düşünüyorum bu yüzden yorum yaparsanız sevinirim.
Teşekkürler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hep Seninleyim!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hep Seninleyim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: