| . |
| | Hırçın Sevgilim | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Hırçın Sevgilim Cuma Tem. 08, 2011 2:57 pm | |
| ~Hırçın Sevgilim~
Tür: Romantik-Komedi, Dram
Yazar: 3mSal
~EunGyu~
Bu kız bir gün beni çıldırtacak! Neden böyle davrandığını anlamıyorum. Tamam, belki uzun zaman olmadı tanıyalı, ama yine de bunun bir sebebi olmalı…
Aaah, üzgünüm..! Kimden bahsettiğimi anlamadınız dimi? Sanırım baştan başlamalıyım…
2 yıl önce, sınıfımıza yeni bir öğrenci geldi. Hiç arkadaşı yoktu başlarda. Onunla ilk konuşan ben oldum. Çok iyi arkadaş olduk. Çok kafa dengiydi aslında.. Biraz hırçın biri ve erkekleri hiç sevmezmiş. Ama bir tek bana iyi davranıyor.. Sınıftaki kızlarla hep dalga geçiyor, çünkü hepsinin sevgilisi var… Aslında bunu neden yaptığı konusunda hiçbir fikrim yok!
DaeHee, aşırı feminist görünür etrafa, ama tam olarak feminist olduğu söylenemez.. Dışardan çok katı, hırçın, belki birazda agresif görünse de, aslında duygusal biri ve bunu benden başka kimse bilmiyor…
Belki de bu yüzden onu bu kadar çok seviyorum. Onu ilk gördüğüm gün, onun farklı olduğunu düşünmüştüm.. Ve evet, o diğer herkesten farklıydı. Onu gün geçtikçe daha çok tanıyor, hakkında daha çok bilgi ediniyordum. Bunu neden yaptığıma ilk başlarda anlam verememiştim. Ama sonra bir gün, kalp atışlarımın hızlandığını, kalbimin çok farklı attığını fark ettim.. Artık onun yanındayken farklı atıyordu kalbim…
O yıl ona hiç bir şey demedim. Sonraki yılsa, bahar aylarıydı sanırım.. Güzel bir gündü ve birlikte pikniğe gittik. Yemyeşil bir yerdi ve bir de dere vardı. O gün çok eğlenmiştik. Ta ki ben itirafta bulunana dek… Cesaretimi toplayıp onu sevdiğimi söyleyecektim. Derenin kıyısında oturuyorduk. O eline birkaç taş almış, dereye fırlatıyordu. Bense onu izliyordum. Onu, hiç bıkmadan saatlerce izleyebilirdim.. Sonra, tam bir taş daha atacakken bileğinden tutup onu engelledim. “Sana bir şey söylemeliyim.” dedim. Önce yavaşça başını çevirdi ve bana baktı, sonra gözlerini kıstı, yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.. Sertçe bileğini çekerek benden kurtardı. Elindeki taşı dereye fırlattı ve umursamazca cevap verdi: “Benden izin mi istiyorsun..? Hahaha xD çok komiksin..!” Beni ciddiye almamıştı, gülüyordu. Bu kez daha tok bir sesle konuşmaya çalıştım, “Gerçekten sana bir şey söylemeliyim! Bu çok önemli…!” Gözlerinde çok donuk bir ifade vardı, elindeki taşları yere bıraktı ve “Seni dinliyorum..” dedi, birden ciddileşmişti. Bir anlığına gözlerimi kaçırdım ve derin bir nefes aldım. Sonra gözlerine bakarak konuşmaya çalıştım. Sesim titriyordu, ama umrumda bile değildi, “Lafı fazla uzatıp seni sıkmıcam… Şeyy… Ben… DaeHee, ben Seni Seviyorum..!” dedikten sonra ondan bir şeyler söylemesini bekledim. Yüzündeki donuk ifade hiç değişmemişti. Birden ayağa kalktı. Ona bakıyordum, o da bana.. Bende hemen ayağa kalktım. Yüzünde bir gülümseme belirmişti nihayet.. Önce etrafımda bir tur döndü, sonra biraz yaklaştı. Hâlâ gülümsüyordu.. Bir dakika bile sürmedi, kendini suyun içinde buluverdim. O da bana kıyıdan bakarak, kahkahalarla gülüyordu. Bu onu eğlendirmişti. Saf saf ona bakıyordum, sırılsıklam olmuştum. İlk başta buna sinirlendim ama ona kızamazdım. Sonra gülerek ayağa kalkıp kıyıya çıktım. O hâlâ gülüyordu, ona kızamazdım.. Bende onunla birlikte gülmeye başladım. Sonra gözlerimi onunkilere dikip, “Bu cezasız kalmaz..!” dedim şakayla karışık.. Birkaç adım uzaklaşmıştı ki, ona sıkıca sarıldım. Gülerek, “Hiçbir yere kaçamazsın! Boşuna direnme.. hahaha.. yaşasın kötülük..!” dedim ve sonra daha büyük bir kahkaha patlattım. DaeHae sulu şakaları sevmez, ama başkalarına yapmayı çok sever. Kollarımdan kurtulmaya çalışmıştı. Bir yandan da gülüyordu ve biraz sinirlenmişti de, “Bırak beni! Senin yüzünden üstüm başım ıslandı…” dedi, bense onu daha sıkı sarmıştım. Yalnızca bir şaka gibi görünse de, onun kollarımın arasında oluşu güzel ve tuhaf bir histi, onu bırakmayı istemiyordum. “Ya sen..!? Hem sen beni dereye ittin, ben senden daha beterim, sırılsıklam oldum..!” dedikten sonra direnmeyi bıraktı ve donuk bir sesle, “Ödeştik işte… Şimdi bırak beni!” dedi. İstemeyerek de olsa onu bıraktım. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandı, sanki hiçbir şey söylememişim… Daha sonraları da ona söylemeye çalıştım ama yine umursamadı.
Her gün biraz daha acıyor kalbim.. 2 yıl oldu!.. Gözüm ondan başkasını görmüyordu, o da beni görmüyordu. Arkadaşlığımızda bir değişiklik olmamıştı, ama ne zaman onu sevdiğimi söylesem bana bir tuzak kuruyordu resmen.. Beni, çoğu kez insan içinde rencide ettiği de olmuştur. Ama ben onu öyle sevmişim ki; bunların hiçbiri sevgimi eksiltmedi. Hatta ona daha da çok bağlandım…
Dediğim gibi, bu kız beni bir gün gerçekten çıldırtacak! Dün onunla tekrar konuştum. Ama bu kez çok ileri gitti. Hem de çok çok ileri…!
Alaycı bir şekilde güldü, buna alışmıştım, ama sonra söyledikleri; beni şok etmeye yetmişti. Ondan bunları duymak aklıma gelecek en son şeydi… Gözümün içine bakarak şöyle dedi: “Bir sevgilim var..!” Bunu çok ciddi söylemişti. O an kalbimde bir acı hissettim, parçalanmıştı adeta… Yerle bir olmuştum. Nefes alamaz oldum. Aslında önce inanmamıştım, ama gözleri adeta, “Bu Yalan DEĞİL..!” diye bağırıyordu. Kırılmıştım. Ondan böyle bir şey beklemezdim.. O erkeklerden nefret eder, sevgilisi olan kızlara aptal derdi. Bunu nasıl yapabilirdi..? Hem de benim onu sevdiğimi bile bile! Kendimi toparlayıp ayağa fırladım. Yüzüne bakmadan konuşmaya çalışıyordum. Yutkunup sesimi düzeltmeye çalıştım, “Ben gidiyorum… Buna daha fazla katlanamam..!” dedim. O anda gülmeye başladı. Suratı gülmekten kıpkırmızı kesilmişti. Kahkahalara boğulmuştu iyice.. Etraftaki herkes ona bakıyordu. Bense somurtuyordum, “Bu, onu bu kadar eğlendiriyor mu yani?,, diye düşünüyordum. Kahkahasını durdurmaya çalışırken bir yandan da konuşmaya çabalıyordu, “Dur dur… otur gitme… Şakaydı..!” dedi, hâlâ gülüyordu. Ciddi olmaya çalıştı, ama yüzümü görünce kendini tutamadı ve tekrar başladı.. Sert bi sesle karşılık verdim ona, “Şaka mı!? Artık çok ileri gittin. Benim de bir sınırım var! Uzun bir süre görüşmesek iyi olur!” diyerek ordan uzaklaştım. Yüzündeki ifade donuklaşmıştı ve kahkahası birden kesilivermişti.. Bunu nasıl yapabilirdi..!?
Yarın pazartesi ve okulda onunla karşılaşmak zorunda kalıcam, ne de olsa aynı sınıftayız. Ama onu gördüğümde hiç konuşmıcam, bu kez o kadar kolay affetmicem onu! Duygularımı bildiği halde, benimle dalga geçti…
Bu nasıl bi kız böyle! Ömrümde böylesini görmedim.. Belki de bu yüzden onu sevdim…
~DaeHee~
Bu kez gerçekten ileri gittim sanırım.. Ama çok eğlendim, çok komikti.. Biliyorum, bunu ona yapmamalıydım. O benim en yakın dostum! Onunla çok güzel günlerimiz oldu. Ama şimdi bana çok kızgın, belki de beni affetmicek..! Kendimi nasıl affettirebilirim ki?...
O beni çok sevdiğini söylüyor. Bende onu seviyorum, ama onun sevdiği gibi değil…
Yıllar önce bir ablam vardı. Onu çok severdim. O da beni çok severdi. Her şeyini anlatırdı bana. Ona çok özenirdim, onun gibi olmak isterdim. Her şeyiyle mükemmeldi. Yaptığı her şeyi çok iyi yapıyor, hakkını veriyordu. Okulda dersleri de çok iyiydi. Ablam çok başarılıydı, her konuda.
Üniversite son sınıftayken bir sevgilisi vardı. Birbirlerini çok seviyordular. 2 yıldır beraberdiler ve evlenmeyi düşünüyordular. Ablam ona çok güveniyordu. Hem de çok! Ve bir gün…
Bir yaz sabahıydı. O gün ablam gelecekti. Heyecanla onu bekliyorduk. Bende kahvaltıdan sonra ona çizdiğim resimleri gösterecektim. O yokken onun fotoğraflarına bakıp onun bir sürü resmini çizmiştim. Pek iyi çizemesem de bunlar ablamın hoşuna gidiyordu. Hepsini de saklıyordu, yaptığım her şeyi…
Biz ablamı beklerken o sabah, ChanJin abi gelmişti. ‘Ablamın sevgilisi…’ Bense ablamı merak ediyordum. ChanJin abiyle beraber geldiklerini düşünmüştüm ama ablam ortalarda yoktu.
Annem gülümseyerek, “HeeNi nerde ChanJin? Eşyalarını ona mı taşıtıyorsun yoksa?” demişti. ChanJin abiye baktığımda suratında donuk bir ifade vardı. Sanki bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Sadece cılız bir sesle, “O…” diyip duraksamıştı. Gözlerine bakmaya çalıştım, kızarmıştılar. Annemde benim kadar merak ediyordu ablamı. Annem onun bu halini beğenmemişti ve oturduğu yerden kalkıp ChanJin abinin yanına gitti. Bense şaşkınca onlara bakıyordum. N’olduğunu anlayamamıştım. Annemin endişelendiğini hissettim. Titrek bir sesle; “ChanJin, oğlum HeeNi nerde?” diye sormuştu annem, sanki korkuyor gibiydi. ChanJin abiyse başını yere doğru eğmişti, anneme bakmaya utanıyor gibi görünmüştü gözüme. Annem daha da endişeye kapılmıştı. ChanJin abi çok sessizdi. Bu sessizlik iyiye alamet değildi. Annem onu sarsarak sordu tekrar, “Konuşsana Chan! Kızım nerde? O neden gelmedi? Nerde o?”
İşte o sabah ChanJin abi bize o acı dolu haberi vermişti. Ablama kahvaltıdan sonra göstermeyi planladığım çizimleri gösteremeyecektim. Hâlbuki bu kez diğerlerine oranla daha iyi çizmiştim. Görse kesin o da bunu söylerdi. Ablam… O artık… Hep onun yüzünden! Hepsi ChanJin abinin suçu! Ve bunu kendi söylemişti… Onun yüzünden ablam… Ablam bir daha….
İlk önce onun söylediklerine inanmamıştım. Bunun bir şaka olduğunu düşünmüştüm. Ablam şaka yapmayı severdi. ChanJin abiyi duyduktan sonra gülmeye başlamıştım, kahkahalar atıyordum. Ablamı sordum ona ama onun yüzündeki o donuk ifade silinmemişti. Gözlerini devirip benden kaçırdı. Bu söyledikleri şaka değildi. Ablam bu kez şaka yapmıyordu.
Apar topar hastaneye gitmiştik. Ablamı görmek istiyordum. Buna görmeden inanamazdım. Hastanenin soğuk koridorlarında ilerledik. Burası insanın kanını dondurmaya yetiyordu. Annem benim gelmemi istememişti, ama ben çok ısrar ettim. Onu mutlaka görmeliydim. Sonra bir kapıdan geçtik. Üzerinde anlamını henüz bilmediğim bir kelime yazıyordu, anlamını bilenin kanını donduran o soğuk kelime… İşte o kelimenin anlamını o gün öğrenmiştim…
Bir odaya girmiştik, burası çok soğuktu. Kendimi buzdolabına girmiş gibi hissetmiştim. Aslında bu bir nevi doğru sayılırdı… Masa benzeri bir şey vardı, üzerinde de sanırım biri. Ama tuhaftı, üzeri yeşil bir örtüyle kapatılmış ve yüzü de örtülmüştü. Annemin gözlerinin dolduğunu görmüştüm bense hâlâ buna inanmıyordum. Doktor yavaşça örtüyü kaldırdı. Orda hareketsizce yatan bir insandı, yüzünü gördük. Bu… Bu… Bu benim biricik ABLAMdı. Annem onu görür görmez bayılmıştı. Bense ablamın yüzüne safça bakıyordum. Bebek adımlarıyla ona yaklaştım. Gülümsüyordum ona. Gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. Ama ablam benim üzülmeme dayanamazdı. Onun yüzüne dokundum, elimi yüzünde gezdiriyordum. Titremeye başlayan sesimle onunla konuşmaya çalıştım. Güçsüz ve çatallı çıkan sesimle; “Abla! Bak, ben geldim… Hadi uyan.. Sana çizdiğim resimleri göstercem daha.. Hadi kalk eve gidelim. Bak bu kez kendimi zorladım, aştım kendimi, daha güzel çizdim seni… Hadi uyan!” demiştim. Doktor omzuma dokunup soğuk bir ses tonuyla; “O artık seni duyamaz!” dedikten sonra biricik ablamın o güzel yüzünü kapatmıştı, tekrar.
Bizi hemen ordan çıkardılar. Babamsa hâlâ baygın olan annemi ayıltmaya çalışıyordu. Bir duvara yaslanıp onları izlemeye başladım, gözlerim yaşlarını artık daha fazla tutamıyordu ve gözyaşlarım yanaklarımdan sessiz ve usulca kaydılar. Gözlerim yanıyor ama ben gülümsüyordum. Dizlerim beni daha fazla taşıyamadı, duvardan ayrılmadan yavaşça kendini yere bıraktım. Gücünü kaybeden dizlerimi kendime çektim, bir süre etrafa boş gözlerle baktıktan sonra, haykırırcasına, çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştım. İşte MORGun anlamını o gün öğrenmiştim… Bir yandan ağlıyor bir yandan da söyleniyordum, “Nefret ediyorum işte! Hepinizden NEFRET ediyorum!” bunları çığlıklarıma karışan gözyaşları içinde söylemiştim. Gözyaşlarım sel olmuştu, kendimi durduramıyordum. Ara ara nefesim kesiliyordu ağlamaktan. Derin bir nefes alıp ağlamaya devam ediyordum. Ben hâlâ ağlıyordum, sonra üzerimde bir gölge hissettim. Başımı yavaşça kaldırıp baktığımda tepemde gölge edenin ChanJin abi olduğunu gördüm (saygıdan ötürü hâlâ abi diyordum ona). Bir süre ona boş gözlerle baktım, sonra yaslandığım duvardan destek alarak yavaşça ayağa kalktım. Dizlerim beni çok zor taşıyordu, çok güçsüzdüm. O minik, bir o kadarda güçsüz yumruklarımla onun göğsüne vurmaya başladım, bir yandan da ağlıyordum. Oysa hiç tepki vermiyordu, ona vurmama izin verip sadece susuyordu. Çünkü bu olanlar onun suçuydu. O güçsüz yumruklarımla onu yumruklarken ona kızıyor, ona bağırıyordum. Gözyaşlarım hiç dinmiyordu, onların eşliğinde titrek ve güçsüz çıkan sesimle, “Hepsi senin yüzünden! Sen olmasan ablam yanımda olurdu! O beni bırakmazdı!” tüm hastane sesimle inlemişti. Etraftaki meraklı bakışlara aldırış etmeden devam etmiştim; “Ama sen… Sen onu benden aldın, kopardın! Senden nefret ediyorum! Hepsi senin yüzünden!.. Sen.. Sen onu benden çaldın…” son sözlerimi söylerken sesim alçalmış ve dizlerim daha fazla beni taşıyamayarak güçsüzleşmişti. Yere çökmüştüm. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Birkaç dakika öylece yere baktım. Gözyaşlarımın yere çarpışını izledim. Sonra buna daha fazla dayanamayacağımı anlayıp derin bir nefes alıp zor zahmet ayağa kalktım. Derin bir nefes daha aldıktan sonra koşarak hastaneden çıktım. Annem arkamdan sesleniyordu ama hiç umursamadım, orda daha fazla kalmazdım.
Ablam denizi çok severdi. Bazen onunla evimizin yakınlarındaki deniz fenerine giderdik. Oraya kimse uğramazdı, eski ve terk edilmişti. Ablamla oraya gittiğimizde elimize birkaç taş alıp denize fırlatırdık. Bazen yarış bile yapardık, hangimiz daha uzağa atacak diye. Taş sektirmeyi de ablam bana orda öğretmişti. Çırak ustayı geçmişti tabii.
Hastaneden çıkar çıkmaz oraya gitmiştim. Üzgün olduğum her zaman da, ablam yanımda değilken hep oraya giderdim. Şimdi hem üzgündüm hem de artık ablam hiçbir zaman yanımda olamayacaktı. Oraya koşarak gitmiştim. Koşuyor ve ağlıyordum. Rüzgârın yüzüme sertçe çarpmasına aldırış etmiyordum. Koşarak fenere gittim. Orda bir süre hiçbir şey yapmadan ağlamıştım. Artık ablam olmayacaktı, o eğlenceli günlerimiz geride kalmıştı. Şimdi gözyaşlarım onun için akıyordu, onu son kez görmüştüm. Bir daha görememe düşüncesi hıçkırıklarımı büyütüyordu. Daha fazla acı çekmeme sebep oluyordu. Hıçkırıklarım dinginleşince etrafta bulduğum, bulabildiğim taşları avcuma alıp taşları teker teker, hırs ve sinirle, sertçe ve gözyaşlarımın şahitliğinde denize fırlatmaya başladım. O kadar sert atıyordum ki; taş, direk o koca denizde batıp kayboluyor ardında birkaç saniyeliğine fark edilen bir delik bırakıyordu. Taşları attıkça rahatlayıp sakinleşiyordum. Bir süre sonra güçsüz bir şekilde atmaya başlamıştım taşları. Ablam artık yoktu, o olmadan günler nasıl geçer diye düşünüyordum. Geçmezmiş gibi geliyordu. O gün orda kendime söz vermiştim. Kimseye bu kadar güvenemezdim.
Ablamın ölümünü kabullenmek hiç kolay değildi. O, hayatını o çok güvendiği kişi yüzünden kaybetmişti...
Ben hep ablam gibi olmaya çalışmıştım. Ama bu olaydan sonra….
Ben hep ablam gibi; başarılı, hayata gülen, şakacı, güzel ve onun taşıdığı tüm güzel huylara sahip olacaktım. Tıpkı ona benzeyecektim. Bir tek şey dışında…
Üzerinden 5 yıl geçmişti. Bu olayı kimseye anlatmadım, EunGyu’e bile…
Pazartesi, sınıf………………………………………………………………..
~DaeHee~
Bugün okula çok erken geldim. Sınıfa ilk gelen bendim. Sırama oturup düşünmeye başladım. EunGyu’u çok kırmıştım ve kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyordum. 1 saat falan sonra herkes teker teker gelmeye başlamıştı. EunGyu’sa hâlâ ortalarda yoktu. Gelmiceğini düşünmeye başlamıştım. Ders zili çaldıktan 1dk sonra EunGyu gelmişti. Bana hiç selam vermeden yerine geçti. Hâlbuki gelir gelmez yanıma koşardı. Demek ki gerçekten de kızmış. Anlaşılan beni affetmesi de çok zor görünüyor…
Ders başlamıştı. Ama dersi dinleyemiyordum. Sürekli dönüp dönüp ona bakıyordum. O gayet iyi görünüyordu ve dersi dinliyordu. Teneffüsü beklemeye karar verdim ve derse odaklanmaya çalıştım.
~EunGyu~
Ona çok kırıldım. Yine de ona kızamam, onu kıramam. Eğer onu üzersem, ondan daha fazla üzülürüm. Canım yanar…
Bugüne kadar onu hep alttan aldım. Onu üzmek istemiyorum, ağlarsa dayanamam. Çünkü; onu ağlarken hiç görmedim… 2 yıl olmasına rağmen, hakkında birçok şeyi bilmediğimi düşünüyorum. Bazen benden bir şeyler sakladığını bile düşündüm… Ama hâlâ bu davranışlarının sebebini çözemedim. Bu davranışlarına anlam vermek biraz güç, anlam veremiyorum. Gerçekten de benden bir şeyleri saklıyor olabilir mi?...
Madem bana bir şaka yaptı, bende öcümü almalıyım. Ama bunu yaparken daha insaflı olmalıyım… | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: Hırçın Sevgilim Cuma Tem. 08, 2011 2:57 pm | |
| ~Hırçın Sevgilim~
Tür: Romantik-Komedi, Dram
Yazar: 3mSal
~DaeHee~
Nihayet!... Şimdi gidip onunla konuşmalıyım. O benim en yakın arkadaşım ve tek güvendiğim erkek. Bu dostluğu aptal bi şakanın bozmasına izin veremem!...
Sınıftan koşarak çıktım ve kantine indim. Onun en sevdiği şekerlerden alıp sınıfa döndüğümde sınıfta pek fazla kimse yoktu. EunGyu’sa bir kitaba gömülmüş, dünyadan kopmuş gibiydi. Ona nasıl yaklaşacağımı önce bilemedim. Bana çok kızmış olmalıydı, gözlerini bir saniyeliğine bile kaldırmıyordu o satırlardan. Ama bir şekilde ona yaklaşmalıydım. Yavaş ve sessizce sıraların arsından geçtim ve EunGyu’a görünmeden onun ardında bitiverdim. Beni fark etmemişti. Ellerimle gözlerini kapadım ve “Bil bakalım ben kimim?” dedim heyecanla. Oysa umursamadı bile. Eliyle ellerimi yokladı önce, sonrada ellerimi gözünden çekti. Bana göz ucuyla bakıp soğuk bir ses tonuyla, “Çocuk gibi davranıyorsun. Sen bu değilsin…” dedikten sonra kitabını okumaya devam etti. Bense şaşkındım. Üzerimdeki şaşkınlığı atıp önündeki boş sıraya geçtim. Öylece onu izlemeye başladım. Gözleri bir ara satırlar arasındaki yolculuğuna ara verip benim gözlerime değmişti. Boş ve umursamaz bakışlarla, “Bi şey mi söyliceksin?” dedi. Hemen cebimdeki şekerleri çıkarıp ona göstererek, “Senden özür dilemek istiyorum…” dedim ürkek bir sesle. O hiçbir şey söylemiyordu, devam ettim; “Tamam kabul çok aptalca bir şakaydı. N’olur beni affet! Senide kaybedemem…” demiştim. Umutla gözlerine bakıyordum. Onun o donuk bakışları karşıladı daha sonra beni. Dudağımı büzüp, mahcup bir şekilde başımı eğdim. Bir şeyler söylemesini beklerken avuçlarımdaki şekerlere baktığını fark ettim. Sonra bana alaycı bir şekilde bakıp gıcık ve sinir bozucu bir ses tonuyla; “Bu şekerlerle kendini affettirebileceğini mi düşünüyorsun?! Sen çocuk kandırdığını mı sanıyorsun!? Git başımdan, beni rahat bırak!” demişti sertçe. Şok olmuştum. Bunlar onun en sevdiği şekerlerdi. Bunları nasıl geri çevirebiliyordu? Sanırım dünyanın sonu gelmişti. Bu şekerleri asla geri çevirmezdi. Hatta bir keresinde şakasına birini atmaya kalkmıştım ve bana çok kızmıştı. O gün boyunca benimle hiç konuşmamıştı. Yani o kadar çok seviyordu bu şekerleri. Bu yüzden onun bu hali beni korkutmaya yetmişti. Çok tuhaf davranıyordu. Gözlerimin irileşip kocaman açıldığını hissedebiliyordum. Bu çok normaldi, çok şaşırmıştım gerçekten de. Onun yüzüne baktığımda beni alaycı bir gülümseme karşılamıştı. Çok tutarsız davranıyordu. İyice korkmuştum, nerdeyse dilim tutulacak kadar çok! O korku ve şaşkınlıkla yalnızca; “Ne???” diyebilmiştim. Safça ona bakıyordum. Gözlerim dalmış olmalı ki, elini gözlerimin önünde aşağı yukarı gezdiriyordu. Birden gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmiştim. Sanırım çok ileri gitmişim, beni affetmicek…
~EunGyu~
Şimdi benden özür diliyor, hem de en sevdiğim şekerlerle. Nasılda güzel görünüyorlar… Ama biraz gözünü korkutmak lazım, dimi.
Ona alay eder gibi baktım önce, sonra içim yana yana; “Bu şekerlerle kendini affettirebileceğini mi düşünüyorsun?! Sen çocuk kandırdığını mı sanıyorsun!? Git başımdan, beni rahat bırak!” dedim. N’akadar üzüldüğünü tahmin etmek hiç zor değildi. Çünkü bunları söyler söylemez içime bir kor parçası düşmüştü. Benim bu davranışlarıma oldukça şaşırmış görünüyordu, haklıydı da ama biraz korkması şarttı. Çok tuhaf bakmaya başladı. Aah ne kadar da korktu, sanırım yapamıcam… Nasıl da masum bakıyor. Çok korkmuş olmadı. O şaşkın gözleriyle bakıp sadece; “Ne???” diyebildi. Ah işte şimdide dalmış gitmiş. Gözlerini kırpıştırıp kendine geldikten sonra elimdeki kitabı sıranın üzerine bıraktım. Alaycı görünmeye çalışarak; “Neden sustun?” dedim ve gözlerine baktım. Gözlerinde tarifsiz bir korku sezmiştim. Konuşmaya çalıştı, “Ben… Ben şey..” dedi, sözünü tamamlayamadı. Elindeki şekerlerden bir tanesini alıp ambalajını açarken yüzümde hâlâ o alaycı gülümseme vardı ve ona bakmadan; “Sana bu kadar korku yeter sanırım…” diyip şekeri ağzıma attım ve ambalajıyla oynamaya başladım. “Seni affediyorum! Bir daha şaka yapmadan önce bin defa falan düşünürsün heralde…” diye devam ettim. Elimdeki şeker ambalajını bir hamleyle aldı ve söylenmeye başladı; “Aah! Sana inanmıyorum. Hepsi oyun muydu?! Beni çok korkuttun, farkında mısın?” diyerek gözlerime baktı. Benim amacımda onu korkutmaktı zaten. Onun bu sorusunu hafifçe gülümseyerek cevapladım, “Peki ben…? Bende çok korkmuştum unuttun mu?” dedim ve anında gözlerini kaçırdı. Çok mahcup bir şekilde, “Üzgünüm, aptalcaydı..” dedi, yüzüme bakamıyordu. Onun o küçük çenesinden tutup yüzünü kendime doğru çevirdim, “Üzülme! ‘ödeştik’ diyip unutalım..” diyerek ona gülümsedim. Sonunda gülümsemişti o da. Heyecanlı ve meraklı bir sesle, “Arkadaşız, öyle değil mi?” diye sormuştu tereddüt eder gibi, sanki onaylatmak istiyordu. Buruk bir tebessümle, “Maalesef ‘evet!’ “diye cevaplamıştım sorusunu. Benim bu cevabıma karşılık vermemişti. Yüzündeki o neşeli gülümseme buruk bir hâl almıştı sadece. Yalnızca gözlerime bakıp buruk tebessümünü sergilemişti. Neyse ki hâlâ arkadaştık…
~~3 Ay Sonra~~
~DaeHee~
Aah! O günü hiç unutamıyorum. Ne çok korkutmuştu beni!... O günden sonra ona bir daha o denli büyük bir şaka yapamadım. O da o günden beri o meseleyi bir daha açmadı. Onu anlayabiliyorum…
Beni şaşırtan, arkadaşlığımla yetinebiliyor olması. Diğer hiç kimse onun kadar anlayışlı değil. Sebebini bilmese bile, üzgün olduğum her zaman yanımda olmaya çalışıyor. Bu davranışı da onu diğer herkesten ayırıyor. Artık kesinlikle eminim, onun bendeki yeri apayrı! Arkadaşlığı ise, paha biçilemez…
~EunGyu~
Zaman ne çabukta geçiyor! Bense her gün acı çekiyorum ve etrafa sahte gülücükler saçıyorum. Bu maskeyi taşımak bazen çok ZOR! Çünkü kendim gibi olamıyorum. Onu böylesine severken, yalnızca arkadaşlığıyla yetinmek bazen dayanılması zor bir hâl alabiliyor…
Bazen üzgün görüyorum onu. Sebebini soruyorum, ama söylemiyor. O söylemeyince bende üstelemiyorum. Sanırım bu benden gizlediğini tahmin ettiğim şey. Sebebini bilmesem de onu üzgün görmek kalbime ıstırap gibi geliyor. Umarım onu üzen her neyse, bir gün öğrenebilirim. Onu böyle üzgün görmeye katlanamıyorum. Artık ona rahat rahat, arkadaşçada olsa, onu sevdiğimi söyleyemez oldum. Onu kaybetmekten ölesiye korkuyorum…
Bugün tuhaf bir şey oldu. Genelde bunu yapmazdı, daha çok ben yapardım. Bugün beni aradı, “Ben çok sıkıldım. İşin yoksa sahildeki deniz fenerine gidelim mi?” diye sordu. Şaşırmıştım haliyle. Yalnızca, o an cılız çıkmış olan sesimle, “Olur..” dedim. Sonra tatlı çıkan o sesiyle devam etti, “Bugün benim için önemli bir gün, bu yüzden yanımda olmanı istiyorum.” dedi. Söylediklerinden bir anlam çıkaramamışta olsam mutlu olmuştum ve “Peki!” dedim. Onun için bugün önemliymiş ve yanında beni istiyor. Demek ki beni önemsiyor. Belki bir gün; o da beni, benim onu sevdiğim gibi sever. Belki bir gün…
Telefonu kapadıktan sonra beklemeye başladım. Bana “Ben seni arıcam. Şimdi biraz işim var. İşim bitince buluşuruz.” demişti. Onun ‘buluşuruz’ demesi içimi kıpır kıpır etmeye yetmişti. Tamam, belki biraz saçma ama yine de hoşuma gitmişti işte, o bunu o anlamda söylememişte olsa. O beni aradığında yatağıma uzanmış müzik dinliyordum. Tesadüfen de onun en sevdiğini “Promise” aslında bunu bende seviyorum sözleri beni anlatıyor, bazı kısımları da onu… Bu şarkıyı neden sevdiği konusunda hiçbir fikrim yok, çünkü hiç söylemedi. Sorduğumda yalnızca gülümsemişti. Belki de melodisini seviyordur, ya da …. Aaaah! Bilmiyorum…
Onun aramasını beklerken bu şarkıyı dinledim. Başa alıp tekrar tekrar. O arayana dek, tekrar…. Az kalsın uyuyacaktım ve telefonun titreşimiyle uykum dağıldı. Telefona baktım, arayan oydu. Hemen kulaklığı kulağımdan çıkarıp cevap verdim. İşinin bittiğini söyledi önce, ona “Seni almaya geliyim mi?” diye sordum. Gerek olmadığını sahildeki fenere gelmemi söyledi. Telefonu kapadıktan sonra çarçabuk üzerimi değişip, saçıma başıma baktım. E tabii yatmaktan saçım şekli bozulmuş. Saçımı düzelttikten sonra aynaya son bir kez daha bakıp evden fırladım. Annem peşimden sesleniyordu koşarken ona da cevap verdim, “DaeHee’yle buluşcaz!” diyip son sürat fenere koştum. Oraya vardığımda henüz o gelmemişti. Sanırım aşırı heyecan yapmıştım. Ellerimi dizlerime götürüp derin derin nefes alıyordum. Biraz soluklandıktan sonra doğrulup etrafa bakındım. O da nesi? Ah bu bir güneş olmalı, gözlerim kamaşıyor. Gülümsüyordu. Sanırım birazda şaşırmıştı. “Seni aradığımda ben çoktan yola çıkmıştım. Sen nasıl oldu da benden önce gelebildin?” diye sordu o güneş. ‘Tabi ki AŞKla…’ dememek için kendimi zor tutuyordum. “Geldim işte..” diyebildim yorgun sesimle. E hayli koşmuştum, olcak o kadar. O yalnızca gülümsemişti.
Başını yavaşça çevirip az ilerdeki fenere doğru baktı, yüzündeki gülümseme o an silinivermişti ve yerine donuk bir ifade yerleşmişti. Fenere doğru ilerliyorduk, ama onun adımları çok yavaşlamıştı. Bir tuhaflık olduğunu sezmiştim, ama elimden bir şey gelmiyor, yalnızca şaşkınca onu izliyordum. Gözlerini fenere dikip durdu, uzaktan seyre dalmıştı feneri. Omzuna dokunup, “N’oldu? Bi şey mi var?” diye sordum. O yüzündeki donuk ifadeye birde dolan gözleri eklenmişti. Sesi titreyerek, “Yok bi şey!” dedi. Ama mutlaka vardı, emindim.
Fenerin yanına geldiğimizde, yüzündeki ifade biraz olsun normalleşmişti. Etraftaki o büyük kayalardan birinin üzerine atladı ve bir yandan da, eliyle ‘gel!’ işareti yapıyordu. Yanına gittim ve oturduk. Cebinden ufak çakıl taşları çıkardı. Şaşırmıştım, ‘Bunları yanında mı taşıyorsun?’ diye sormamak için kendimi zor tuttum. Şaşkınlığımı gizlemek için denize bakıp konuşuyordum ve aslında merak ettiğim şeyi soruyordum; “Bugün neden önemli senin için?” diye sormuştum. Sorduktan sonra ona çevirdim kafamı. Elindeki taşlara bakıyordu. Bir tanesini alıp sertçe denize fırlattı. Sonra bana döndü, gözleri yine dolu doluydu, “Bugün…. Bugün, ablamın öldüğü gün!...” demişti cılız çıkan sesiyle. Bunu söyledikten sonra bir damla yaş usulca süzülmüştü yanağından. Onu hiç böyle, yani ağlarken görmemiştim. Çok üzgün görünüyordu, hemen onu kendime çekip kollarımla sarmaladım. Sessizce ağlıyordu omzumda. Konuşmaya çalışmıştı ama onu susturdum. O ipek kadar narin saçlarını okşayıp, sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre ağladıktan sonra kendini toparladı. Sesi hâlâ titriyordu, gözyaşlarını silmeye çalıştı. “İyi misin?” diye sordum. Titreyen sesiyle “İyiyim..” diyebildi. Hâlbuki iyi olmadığı her halinden belliydi. Bir süre sessizce denizi izledik. Ona göz ucuyla bakıyordum. Nezle çocuklar gibi burnunu çekiyordu. Gözleri de kıpkırmızı olmuştu. Bu kadar kısa zamanda bunu nasıl başarabildiğine şaşıyorum, yani gözlerini nasıl kan çanağına çevirdiğine…
O kadar merak etmeme rağmen bir şey soramıyordum ona. Sonra bana dönüp kendi başladı anlatmaya.
O olan biteni anlattıktan sonra, daha iyi anlıyordum. Davranışlarının sebebi hiçte yersiz değilmiş. Oldukça geçerli bir sebebi varmış. Onun ne hissettiğini belki de hiçbir zaman tam olarak anlamayacakta olsam, her durumda onun yanında olmak istiyordum. Bu kez daha fazla istiyordum bunu.
Sonra hiç beklemediğim bir anda, beklemediğim, aklımın ucundan bile geçmeyecek bir şey oldu. DaeHee bana dönüp baktı. Sonra elini yüzümde gezdirdi ve gözlerimin içine bakarak, “Sen bana aynını yapmazsın, dimi?” dedi hüzünlü sesiyle. Bu kalbimin yerinden çıkmasına sebebiyet verebilirdi. Küçükdilimi yutabilirdim. Onu doğru mu anladım? Çok şaşkındım… Sonra, “Sana güvenebilir miyim?” diye sordu o masum bakışlarıyla. Ne de tatlı bakar, insanın içini yakar… “Evet, tabi ki güvenebilirsin..” dedim. Sonra yavaşça kulağıma yaklaştırdı dudaklarını ve bir şeyler fısıldadı…
~DaeHee~
Davranışlarımın sebebini artık söylemeliyim. Bu yük bana fazla ağır sanırım. Bu yükü benimle paylaşmak isticek tek kişinin o olduğuna inanıyorum, hatta eminim. Bu şekilde devam edemez, ona güvenebileceğimi biliyorum. Peki ne bekliyorum…? Bu yüzden ona ablamdan bahsetmeliyim…
Artık o da biliyor, ablamı ve onun yaşadıklarını. Onun, ‘o çok güvendiği adam’ yüzünden öldüğünü! Sanki onaylatmak istercesine sordum ona, cevabını bile bile; “Sana güvenebilir miyim?” Aslında cevabı çok iyi biliyordum ama ondan duymak istedim, onun gülümsemesini gördüm, “Evet, tabi ki güvenebilirsin..” dedi sesindeki o tatlı tınıyla. Aşık mı oluyorum yoksa?…
Artık her şeyi bildiğine göre, daha fazlasını da bilmeli! Yani benim şuan ki hislerimi… Doğru mu yapıyorum bilmiyorum, bundan emin değilim. Ama yalanlar söylemekten iyidir. Yavaşça kulağına yaklaştım, fısıltıyla; “…Seni Seviyorum” duraksadım ve; “Senin Beni Sevdiğin gibi..” dedim ve kendimi geri çektim. Gözlerimi ondan kaçırdım. Nasıl olmuştu da bunu ona söyleyebilmiştim. Korkarak başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. Beni onun şaşkın yüz ifadesi karşılamıştı. Henüz olayın şokunu üzerinden atamamış olacak ki, gözleri kocaman açılmış ve hiç kırpmıyordu. Bir şeyde söyleyemiyordu. Acaba inmemi indi diye düşündüm bir an, ama sonra gözlerini kırpıştırdı ve başını hızlıca iki yana salladı. Kendine gelmeye çalışıyordu. O şaşkın, bir o kadarda tatlı sesiyle, “Ben…. Ben… Ben demin yanlış- duymadım, dimi?” diye soruyordu. Ona sadece gülümsedim. Birden ellerimi avuçları arasına alıp sıkıca kavradı. Gözlerime bakıp, “Bu gerçek mi? Şaka yapmıyorsun, dimi?” diye sordu, hâlâ inanamıyordu, tabi bende. Onun bu hali yüzümde bir tebessüme vesile olurken, o çok mutlu görünüyordu. O kadar ki bir an havalanacak sandım…
~EunGyu~
Bu duyduklarıma inanamıyorum! Bunlar gerçek mi? Rüyada olmalıyım!?... Gülümsemişti ve o tatlı gülümsemesiyle “Evet, gerçek…” dedi masumca. O an sanırım dünyanın en mutlu insanı bendim. Ona sıkıca sarıldım. Sonunda o da beni, benim Onu Sevdiğim gibi Seviyor! Ona sarıldığımda korkarak da olsa, ürkekçe kollarını belime doladı. Sonra yanağına küçücük ve masum bir öpücük kondurdum, gözlerine bakıp; “Seni Seviyorum, benim Tatlı ve Hırçın Sevgilim!” dedim. Gülümsedi, sonra avcuma birkaç taş bırakıp, “Hadi at! Bakalım hangimiz daha uzağa fırlatacak...” dedi. Gözyaşları kurumuş ve artık gülüyordu. Onun bu hali hoşuma gitmişti, “Peki!” dedim.
İkimizde ayağa kalktık ve aynı anda fırlattık taşları. O kadar emindim ki kendimden, üzerime yoktur diye biliyordum. Meğer varmış… Benim zavallı taşım çok geride kalmıştı. Onunkiyse rekor denecek mesafe aşmıştı. DaeHee’ye baktığımda gülümsüyordu. Ne yani komik bir şey mi vardı…(?)
Gözlerindeki hüzün giderek dağılıyordu. Ve bu bile mutlu olmama sebepti. Bir an içimden haykırmak geldi. Bunu ona söylediğimde bana güldü, gülerken gerçekten çok güzel oluyor…
Bulunduğum yerin yakınındaki diğer kayaya atladım. Denize doğru dönüp; “SENİ SEVİYORUM HIRÇIN SEVGİLİM!” diye haykırdım. Ona baktığımda gülümsüyordu. Bu kez yalnızca onun duyabileceği bir sesle söyledim: “Seni Seviyorum!…”
~~SON~~
Not1: Hayal gücünüzü sınırlandırmamak için ablasının ne şekilde öldüğünü belirtmedim. Bu tamamen sizin hayal gücünüze bağlı… [Benim bu fikrimi hoş görmeyenler olmuştu {-KARDEŞİM-}]
Not 2: Bahsi geçen şarkı en sevdiklerimden biriydi ve sözleriyle karşılaşınca çok şaşırdım. Bu hikayeye cuk oturdu diyebilirim. Bunu artık daha bi başka sevdim^^
Merak edenler için şarkı sözleri aşağıda…
Se7en – Promise
Aşk hakkında kafam karıştığında
Anılarımla ilgili zor zamanlar geçirdiğimde
Hayatım sıkıcı günlerle dolup taştığında
Sen onları hep özel hale getirdin
Sen daima bana dönecek tek kişisin
Sen daima yanımda olacak tek kişisin
Ama ben sana nasıl hissettiğimi hiçbir zaman söyleyemedim
Senin yanındayken asla gergin olmadım
Ama seninle ilgilenirken ve seninle beraber gülerken
Seninle ilgili olan hislerim içimde büyüdü
Önceden yalnız başıma yürümek beni mutlu ederdi
Ama şimdi
Senin elini tutarken yürümek istiyorum
Sen bana gölgemden daha yakınken
Senin için neler hissettiğimi anladım
Şimdi senin de ne hissettiğini biliyorum
Biraz geç olmuş olabilir
Ama seni takip edeceğim
Ve gözlerimi senin üzerinden ayırmayacağım
Hepsi senin için
Şimdi sana aşkımı veriyorum
Sadece beni gören kıza
Sen daima bana dönecek tek kişisin
Sen daima yanımda olacak tek kişisin
Senin yanındayken asla gergin hissetmem
Daima yanımda olan kız için...
Sen daima bana gülümseyen tek kişisin
Önceden yalnız başıma yürümek beni mutlu ederdi
Ama şimdi
Senin elini tutarken yürümek istiyorum
Sen bana gölgemden daha yakınken
Senin için neler hissettiğimi anladım
Şimdi senin de ne hissettiğini biliyorum
Sadece sana döneceğim
Aşkını daha önceden kabul etmediğim için üzgünüm
Çok uzun süre bekledin
Çok uzun süre acı çektin
Ama artık gözlerinde gözyaşı olmayacak
Seni sonsuza kadar kollarımın arasında tutacağım
Gözlerimi kapadığım güne kadar...
Sonsuza dek sen ve ben beraber olacağız
İkimizin beraber olmasını istiyorum
Gölgelerimizin olduğundan daha yakın olmamızı
Seni korumak için yanında kalacağım
Sadece seni seveceğim
Artık sadece seni seveceğim
~~~ ♥ ~~~ | |
| | | | Hırçın Sevgilim | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|