Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Aşkın Alevi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:07 am

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

Tür: Fantastik, Romantik - Komedi

~Tanıtım~


''Şu anda bütün zaman,mekan,kişiler kayboldu. Sadece o vardı.Karşımda bütün sonsuzluğuyla duruyordu. O kadar güzeldi ki burda sadece benim olmama sevindim. Onu bu şekilde başkası görseydi göreni öldürmek zorunda kalırdım. Çünkü o sadece benim. Gözlerini açıp bana baktığında gerçek olup olmadığından emin olamadım. Sonra zarif ve doldun dudaklarından dökülen kelimelerle nefesimi tuttum. Uyandığımda bu rüyayı kaçıncı kez gördüğümü düşündüm. Artık bıkkınlık gelmişti. Her şeyi geçtim birde kızın ne söylediğini anlasam...

Lee Jin Soo: Çikolata kahve saçları, su yeşili gözleri,esmer teni olan gayet güzel bir kızdır. Uysal,hoşgörülü, nazik, cana yakın,yardım sever,dobra biridir.Li Dong: Siyah saçları,mor sarı benekli gözleri vardır.Yalacı,kendini beğenmiş,ukala,etkileyicidir.Jang myung ki: Sarı saçlı,ela gözlü,çekcidir.Araştırmacı,meraklı,azimli,hırslı,duygusal olduğu katar şeytandır.

Park Min Hi: Kızıl saçları,mavi gözleri vardır ve beyaz tenlidir.Benmerkezci,süslü,kinci,kıskanç,sexy ve istediğinielde eden biridir.

--


1. Bölüm

Jin soo'nun ağzından


Perdenin örtmediği taraftan güneş içeri sızıp gözüme kadar geliyordu. İşte bu duyguyu çok seviyorum. Güneş benim hayat kaynağımdı. Güneşle aramdaki aşkı şu salak saat bozdu. Kalktım ve alarmı kapattım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra bugünün nasıl geçeceğini düşünmeden duramadım. Sonuçta bugün üniversite son sınıf olarak gidecektim okula. Odama geçip dolabımı açtım gerçekten giyecek hiç bir şeyim kalmamıştı. Halbuki biri bu dolabı biri görse bütün afrikadaki çoçuklara yeteçek kadar kıyafet olduğunu düşünürdü. Ama işte damdan düşenin halini damdan düşen anlar. Dolaptan kendime kısa kot şort ve üstüne uzun bol bluz seçtim. Sonuçta bunlar bile mükemmel vücudumda iyi durmuştu. Aynanın karşısına geçip saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra hazırlanmamı hafif bir makyajla tamamladım. Boy aynamda kendime şöyle bir baktıktan sonra aşağı indim. Annem sanki ilk okula başlıyomuşum gibi mükemmel bir kahvaltı hazırlamıştı.Ordan bana:''Kahvaltı yapmadan hiç bir yere gidemezsin''diye bağırıyordu. Her zamaki tipik anne modeli işte.Bende gönlü olsun diye:''Geliyorum hemen''diye bağırdım.Geçip güzel bir kalvaltı yaptım. Converse ayakabılarımı giyip,çantamı alıp küçük ama şirin mini cooper'ıma atladım.Okula gelince etrafta İl sung'u aradım. Sonuçta üç senemiz birlikte geçti.Ben etrafta Sung'u ararken arkamdan eller gözlerimi kapadı.''Bil bakalım ben kimim''diye kulağımın dibinde bağırdı.''İl sung senin olduğunu bilecek kadar tanıyorum seni.''

''Hele bi tanıma.O zaman benden çekeceğin var asıl''dedi biz gülerken benim arabamın hemen yanına siyah Porsche Carrera,bebek gibi bir araba park etti.Arabamın ne kadar ezik olduğunu bir kere daha yüzüme vurulmuş oldu.Ben arabayla ilgilenirken Sung beni çimcikleyip duruyordu.''Arabadan inen afete bakk..''

''Evet araba tam bir afet,bi dakka arabadan inen mi?''

''Sen gerçekten malsın adama bak diyorum!''Döndüğümde Sung'un dediği adam çoktan tozu dumana katmış gitmişti.Bende önemsemedim zaten şu anda aklımda olan tek şey arbanın yanına gidip ergenler gibi önünde fotograf çektirmekti.Ben bu düşücemi faliyete geçirmek için adım attığım anda Sung beni kolumdan tutarak çekiştirmeye başladı.İkimizde arkeoloji bölümündendik. Ders progmımızı alıp derslere dağıldık. Amfiye girip en arkalara oturdum.İlk ders olduğu için uyumayı düşünüyordum.Tam kafayı koyduğum sırada sınıftan bir uğultu yükseldi.Ne olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda gördüğüm bizim şişko tarihçiydi. Anlamamış şekilde bakarken arkasından gelen birini gördüm.Tamamen görmek için sıraya yattım resmen. Nerdeyse küçük dilimi bırakın dilimin tamamını yutuyordum. Bu gerçekten insan mı?


...

Bu benim ilk hikayem ve yazmayı çok seviyorum. Lütfen yanlış yaptığım yerleri bana söyleyin ki daha güzel yazabileyim. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum Fotograf için Birgül ablama çok teşekkür ederim. Kendi elleriyle çizdi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:08 am

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu


2. Bölüm

-Jin Soo'nun ağzından

Bu gerçekten insan mı?

Tarihçinin arkasından gelen adam gerçekten o kadar güzel, yakışıklı, çekici, sexy.. Dilim tutuldu resmen. Onun beyaz gömleğinin antından görünen kaslar. Sedece bakmak bile insanı baştan çıkartıyordu. Adama baktıkça insanın üzerine atlayası geliyordu. Adam sınıfa döndü ve o muhteşem gülümsemesiyle:

''Merhaba. Ben yeni stajer öğretmeniniz Li Dong.Bana iyi bakın''diyince sınıftaki bütün kızlardan bir uğultu yüzseldi. Li Dong da sırıtmıştı, tabi sırıtır sınıftaki ben hariç bütün kızların dibi düşmütü. Gerçi benimde düştü ama en azından o çatlaklar gibi dışa vurmuyordum .Ben bunları düşünürken Li Dong'a baktığımın farkında bile değildim. Aniden bana bakınca vücudumdan bir ürperti seli geçti. Sonra bir anda bana gülmeye başladı. Bende o anda sırada mal gibi yattığımı fark ettim. Hemen kendimi toparladım tabi doğal olarak. Tam bende dönüp sırıtıcaktım ki çoktan derse geçtiğimizi fark ettim.

Ders bitince sınıftan çıkıp kendime soğuk bir şeyler almak için kantine yönelmiştim ki arkadan bana seslenen bir ses duydum. Arkama baktığımda ünivesitemizin en genç ve yakışıklı profösörü Jang Myung Ki bana bakıyordu. 29 yaşında olmasını rağmen kariyerinde çok ilerlemişti. Gerçekten örnek aldığım biriydi. Yanıma geldi:

''Görmeyeli saçların baya uzamış Jin Soo''dedi. Her zaman saçlarımı çok beğendiğini söylerdi.

''Evet bu sene uzun kullanmaya karar verdim.''

''Yakışmış. Değişiklik iyidir. Kantine gidiyordun herhalde birlikte gidelim''dedi. Tabiki bu teklifi geri çevirmedim.

''Tabi olur''dedikten sonra kocaman sırıttım. Kantine gittiğimizde her zamanki gibi kalabalıktı. Sesler birbirine giriyordu. Myung Ki'ye bakıp:

''Sen otur ben serin bir şeyler alıp geliyorum''dedim. Myung Ki ile aramızda ilişki öğretmen-öğrenci değilde daha arkadaşlık gibiydi.

Gidip iki tane soğuk limonata alıp arkamı döndüğüm sırada birinin göğsüne değiyordu burnum. Hemen geri çekilip:

''Özür dilerim''dedim.

''Dilemelisin tabi. Bardakların kapağı olmasaydı şimdiye üstüme dökülmüştü''dediğinde kafamı kaldırıp suratına baktım. Bu stajer Li Dong'du. Suratına bu kadar yakından bakınca göz renginin mor olduğunu gördüm. Resmen öküzün trene baktığı gibi stajerin gözlerine bakıyordum. Sonra beni rezil ettiği aklıma dank etti:

''Sonuç olara dökülmedi ama. Ayrıca suç sende bana o kadar yakın durmak senin suçundu. Kabahat bendeki senden özür diliyorum''dediğim gibi Myung Ki'nin beni beklediğini hatırladım ve Li Dong'un yanından Myung Ki'ye doğru yöneldim. Yanına gittiğimde:

''Limonataları kendin yaptın herhalde''dedi. Bana bu baya komik gelmiş olmalı ki bütün dikkatleri üzerime çekecek şekilde kahkaha attım.

Günün bu saatinden sonra her şey normaldi. Dersler bittikten sonra koşarak arabama gidiyordum çünkü İl Sung'a yakalanırsam kesin alışverişe gidelim diye tutturcaktı. Tabiki bende çoğu kız gibi alış verişi seviyorum ama İl Sung'la gidersem eziyet gibi olduğunu da biliyorum. Arabamın yanına tam gelmişken yanımdan hızla motorsiklet geçince bende kolumu hızla çektim. Tabi o sırada arabamın anahtarı elimden kayıp güzelim Porsche'nin altına gitti. Eğilip baktığımda anahtarın tam ortada olduğunu gördüm. 1.69 yere serilip ayağımı arabanın altına soktuğumda aynı anda Porsche'nin boyasının ne kadar iyi olduğunu anlamak için arabayı okşamaya başladım. Arkamdan gelen gür sesle neden burda, bu halde olduğum aklıma geldi.

''Git taciz edicek başka araba bul ve arabamın altından kalk''dedi. Sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdiğimde bu arabanın sahibinin Li Dong olduğunu anladım. Tabi ben bu lafın altında kalmam. Hemen yapıştırdım cevabı:

''Arabana meraklı değiliz herhalde anahtarımı almaya çalışıyorum''dedim ve anahtarlarımı böyle alamayacağımı fark edip çıktım arabanın altından. Üstümdeki tozları silerken yine aynı ses:

''Pek öyle görünmüyordu''dedi.

''Hadi hadi çek arabanıda alıyım anahtarımı. Bütün gün senin o kart sesini dinleyemem''dediysem de adamın sesi o kadar güzeldi ki dediği her şeyi yaptırabilcek tondaydı.

Li Dong bir şey demeden arabasına atladı ve geri geri çıkmaya başladı. Ben tam anahtarımı alacakken hızla gelince geri çekildim. Anahtarlarımın üzerinden geçmişti yürüyen afet. Anahtarlığımın kırıldığını görünce sinirlendim, kızdım, üzüldüm ama bir yandan da sevindim çünkü yarın benden çekeceği vardı. Çünkü o benim tavşan kadın olan anahtarlığımın üzerinden geçmişti. Hemde anahtarlığım porselendi.

İntikamım acı biberden daha acı olacak..

..

Hikayemi beğenenlere çok teşekkür ederim. Lütfen yorum da yapın

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:10 am

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu
3.BÖLÜM
-Jin Soo'nun ağzından

Alarm çalmaya başladığında dün gece geç yattığım için kendime lanetler okudum. Bunun suçu yine Li Dong'du. Ondan nasıl intikam alsam diye düşündüm bütün gece. Ama uyanık kaldığıma değdi doğrusu. Kalktım banyodaki işlerimi hallettikten sonra her zamanki gibi dolabımın kaşısına geçtim. Bugün ki intikamım için daha güzel olmak istiyordum.

Altımı dar, buz mavi taşlanmış, hafif yırtıkları olan bilek üstünde bir kot , üstüme uzun beyaz ipek bir gömlek giydim. Gömleğimi hafif kotumun içine soktum. Gömleğimin içineyse leopar desenli südiyen giydim yakası hafif açtım. Kalpli uzun bir kolye taktıktan sonra krem rengi ayakabım ve uzun zincirli çantamla tamamladım giyisi kombinimi. Son olarak hafif makyaj yaptım ve uzun dalgalı saçlarımı serbest bıraktım. Aynanın karşısına geçtiğimde gerçekten çok güzel olduğumu bir kere daha kanıtlamış oldum.

Aşağı indiğimde annemin bu sabah kalkmamış olduğunu gördüm. Biraz sevindim. Çünkü kahvaltı yapasım yoktu. Saate baktığımda dersin başlamasına yirmi dakika olduğunu fark ettim. Arabayla zaten on beş dakikada gidiyordum. Araba bindim ve yola çıktım. Okula gittiğimde beklediğim gibi herkesin gözü benim üzerimdeydi. Hatta parmakla gösteren bile vardı. Etrafa şöyle bir göz attığımda Porsche çoktan park yerinde yavru ceylan gibi yerini almıştı. Etrafta İl Sung'u aradım ama yoktu. Bugün gerçekten tuhaf bir gün olacağa benziyordu. Neyse ki ilk dersimiz aynıydı. Sınıfa girdiğim gibi kulaklarımda kendi adım yakılandı:

''Jin Soo..''diye bağırdı İl Sung. Döndüm ve sinirli bakışlarla:

''Sağır değilim İl Sung''dedim. Oda yaptığının farkına varmış olcak ki dudaklarını büzüp, tatlı bir bakış attı. Ben gerçekten seviyorum bu kızı. O sırada yanına geçtim ve oturdum. O da hemen:

''Kime bu güzellik. Kesin aşık oldun sen. Ben zaten biliyordum bu günün geleceğini. Elinde sonunda sen de tadacaktın o duyguyu..''diye taramalıya bağlamışken parmaklarımı ağzına bastırıp onu susturdum.

''Yok öyle bir şey. Sadece bugün biraz süslenmek istedim''dedim ve Sung'un çıldırmayacağından emin olduktan sonra elimi çektim ağzıdan.

''Gerçekten çok güzel olmuşsun.''diyince suratıma ukala bir gülüş yerleştirip:

''Biliyorum''dedim.

Ders bittikten sonra kantine indim. Kendime sıcak bir kahve almak için bekliyordum ki arkama Li Dong geldi. İntikamımı hemen devreye soktum. Elimdeki sıcak kahveyle uzun topuklarım üzerinde arkama döndüm. Yanlışlıkla olmuş gibi kahveyi üzerine dökerken ayağımın onun ayağı üzerinde durduğunu idrak ettim ama artık çok geçti. Ne olduğunu anlamadan Li dong'un tahminen 1.85 serilmiş vücudunun üzerine 1.72 serildiğimi fark ettim.

Kafamı kaldırdığımda ilk önce dudaklarına sonra zarif burnuna ve o büyüleyici gözlerine baka kaldım. Gözlerinin asıl rengi mordu ve içinde sarı benekleri vardı. O kadar mükemellerdi ki saatlerce oturup o gözlere bakabilirdim. Baktıkça bir anda sanki belimde olan ellerini ruhuma değiyormuş gibi hissetim. Onun gözlerine bakarken başka bir dünyada kaybolmuş gibiydim..

-Li Dong'un ağzından

Kantine indim ve beklemeye başladım. Göstermelik bir şeyler alıp gidecetim ki ilk midemin üstünde sıcaklık hissettim ve hemen ardında ayağımda acı. En sonunda ise kendimi yerde, üstümde arabamı taciz eden kızı buldum. Tam kalkması için itecekken bakışlarım dolgun ve kırmızı dudaklarına kaydı. Ordan mükemmel şekilde suratına yerleşmiş olan burnuna en son gözlerine baktığımda atan kalbimin durduğunu sandım. Su yeşili gözlerine kilitlendiğimde beni neyin bu kadar etkilediğini görmeye çalışıyordum. Onun ruhunu ellerimde hissetmek istedim. İnce belinde olan ellerimi ruhuna değdirdiğim anda kendimi kaybettim.

O sırada biri onu benim üstümden koparırcasına aldı. Karşımdaki kıza baktığımda kahveden dolayı üzerine yapışmış gömleğinde leopar desenli südiyeni dikkatimi çekti. Bende hemen kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Karşımdaki adam kıza bir şeyler diyordu ama ben duymuyordum. Adamın üstündeki beyaz önlükten burda profösör olduğu belliydi. Hemen üzerindeki önlüğü çıkarıp kızın esmer omuzlarına attı .Bende bu sırada kantinden dışarı çıktım. Arabama doğru yürümeye başladım.

Arabama oturduğumda hala kızın gözlerini düşünüyordum. Yedek gömleğimi üstüme geçirip arabamdan çıktım.

Aklımda olan tek şey kızın ruhunun beni nasıl bu kadar beslediğiydi!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:10 am

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

4. Bölüm

-Li Dong'un ağzından

Arabamdan inip sınıfa gittiğimde o kızında bu sınıfta olduğunu anladım. Üstünde hala o profösörün önlüğü vardı. Nedense bu beni rahatsız etti. Biraz ayakta kaldıktan sonra kafasını sıranın üzerine koydu. Sonra da ders hocasından kızın isminin Lee Jin Soo olduğunu öğrendim. Bu benim için hiç zor olmamıştı adama sormam yetmişti. Ders bittiğinde sınıftan tam çıkacakken Jin Soo yanıma geldi:

''Bugün olanları isteyerek yapmadım''dedi. Biraz mahcup görünüyordu. Bende:

''İstemeyerek de olsa sonuça üstüme kahve döktün ve yetmezmiş gibi bide üzerime düştün''dedim. Vereceği tepkiyi merak ediyordum. Suratından ufak bir sinir dalgası geçti.

''Dökmüş olabirim ama senin şu anda üzerin temiz. Birde benim halime bak kocaman önlükle dolaşıyorum''diye çıkıştı. Bense gülmeye başlamıştım. Daha sinirli bir ses tonuyla:

''Ne gülüyorsun? Çok hoşuna gitti herhalde''dedi ve tam gidecekken:

''Tamam pardon. İstersen bir şeyler yemeye gidebiliriz.''dediğimde kızın o su yeşili gözlerinin kocaman acıldığını gördüm. Sonra eziyet çekiyomuş gibi midesine getirdi ellerini ve:

''Aslında sabahtan beri hiçbir şey yemedim''dedi. Bende ufak bir el hareketiyle buyrun anlamına gelen bir hareket yaptım.

-Jin Soo'nun ağzından

Beni yemeğe davet etmesine gerçekten şaşırmıştım. Ama midemi biraz daha aç bırakırsam istifa edeceğini düşündüğüm için kabul ettim. Şu durumda tek rahatsız olduğum nokta üsyümde Myung Ki'nin kocaman önlüğüydü. Li Dong'da bu sırada:

''Benim arabamla gidelim''dedi. Ne yani ben o güzelim ceylan yavrusu Porsche ile mi gidecektim. Tabiki de hayır falan demedim. Sadece kafamı evet anlamında hızlı hızlı salladım. Bu hareketim onun hoşuna gitmiş olucak ki hafif güldü. Bindiğimizden beri arabayı öyle inceliyordum ki Li Dong'un dediklerini anlamamştım.

''Efedim tekrar söyler misin?''dedim.

''Diyorum ki üzerine bir şeyler alalım. Seninle bu haldeyken hiç bir yerde yemek yemem''dediğinde aklıma kirli olan gömleğim-hemde göğüs kısmı-ve üstümdeki kocaman önlük geldi.

''Tamam sen her hangi mağazanın önünde dur ben hemen üstüme bir şeyler alır gelirim.''dediğimde çoktan arbayı frenledi. Arabadan çıkıp mağazaya girdiğimde Li Dong'unda arkadan geldiğini fark etmem uzun sürmedi. Ben tam gelmesinin gerek olmadığını söyleyecekken elime bir kaç tane bluz tutuşturdu kabine doğru ittirdi. Bende aralarından ince askılı bol bir bluz seçtim. Kabinden çıktıktan sonra Li Dong'un mağazada olmadığını gördüm. Kasaya gidip:

''Üzerimdeki bluz ne kadar?''dedim. Kadında bana:

''Az önceki beyefendi ödedi efendim''dediğinde ikinci şokumu yaşadım. Mağazadan çıkıp arbaya bindim.

''Ne kadardı? Parasını ödeyeceğim sana.''dediğimde delici bakışlarını üzerime doğrulttuğu anda ne kadar yanlış bir şey dediğimi düşündüm. Sonra ona:

''Kahveyi üzerine ben döktüm ama bana hediye alan sensin''dedim kafamı eğip utangaç şekilde.Sonra ağzından çıkan kelimelerle beynimden vurulmuşa döndüm.

''Daha önceden de dediğim gibi yanımda kocaman önlüklü kızla hiçbir yere gitmezdim. Bu yüzden hediye olarak düşünme''dedi. Kendim biraz sakinleştirdikten sonra aklıma dank etti:

''Sahi önlük nerde?''

''Attım''

''Ne? Attın mı? Neden? Benim onu yıkayıp Myung Ki'ye vermem lazımdı''dediğimde bana baktı ve biraz sinirli:

''İlla bir şey yıkamak istiyosan benim gömleğimi yıka!''dedi. Bende o sırada üçüncü şokumu geçiriyordum. Beni kıskanmış olamaz değil mi?

Ben bu duyguyla boğuşurken yemek yiyeceğimiz yere geldik. İçeri geçip güzel bir masaya oturduk. Li Dong ikimize de et pirzola şipariş etmişti ve bilmem kaç yılından şarap istemişti. Li Dong bunları söylerken benim midem bana serenat yapıyordu. Yemek gelince yemeğe yumuldum. Karşıya baktığıda onun gayet sakin yediğini gördüm. Hayvanlık kat sayım şuanda en üst seviyedeydi. Bir anda aklımda ki soyuyu ona yönelttim:

''Neden beni yemeğe davet ettin?''dedim.

''Canım isteği için''dediğinde hayal kırıklığına uğradım. Ne bekliyodum? Bana senden hoşladığım için falan demesini mi? Bu konuyu kapatmak istiyordum.

''Benim aklıma takıldı da lens mi kullanıyorsun?''dediğimde sonunda ilgisini çekebilmiştim.

''Neden bahsediyordun?''

''Gözlerinin rengi mor. Bunun imkansız olduğunu ikimizde biliyoruz''

''Demek ki imkansız değilmiş''dediğinde gerçekten ne kadar umutsuz vaka olduğumu fark ettim. Bu konuşmadan sonra yemeğimizi sesizce yedik. Yemek bittikten sonra:

''Sen dışarda bekle. Ben hesabı ödeyip geliyorum.''dedi. Bende dışarı çıktım. Arabaya binecektim ama kilitliydi. Arabanın anahtarını istemeye gidiyordum ki Ji Dong'un telefonla konuştuğunu duydum.

''Hayır ona dair hala hiç bir iz yok. Emin olun onu bulup görevimi tamamladıktan sonra yanınıza geri döneceğim''dedi.

Buda ne demekti şimdi? Ne görevi? Kimi arıyordu ki?...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:11 am

5.BÖLÜM
Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

-Jin Soo'nun ağzından

Ben onun dediklerini düşünürken onun erkeksi sesiyle kendime geldim:

''Neden burdasın?''

''Araba kilitliydi.''demem yeterliydi. Bugün zaten onunla fazlasıyla konuştum. Arabayı tek hareketle açınca sürücü koltuğunun yanındaki yerime yerleştim. Oda arabaya bindiğinde:

''Senin için sorun olmayacaksa okula gidebilir miyiz? Arabam orda ve ben yarın okula yürüyerek gelmeyi düşünmüyorum''dediğimde kısa bir anlık bana baktıktan sonra tekrar yola baktı.

''Ben seni alırım yarın. Sen sadece nerde oturduğunu söyle''dediği gibi bugünkü dördüncü sokumu yaşadım. Eğer bir tane daha şok yaşarsam bitkisel hayata geçeceğim kesinleşmişti artık.

''Gerek yok hem okula daha yakın bu restoran o yüzden okula gitmemiz daha iyi olur''diyip sırıtmıştım. Ama bana dönüp baktığında sözünü ikiletmemem gerektiğini anlamıştım. Sonra yavaşça evimi tarif ettim. Evimin önüne geldiğimizde arabadan indim ve açık olan arabanın penceresine doğru eğildim:

''Bugünkü her şey için teşekkürler''

''Yarın 8:10'da kapıda olmazsan basıp giderim haberin olsun''dediğinde tam cevap verecekken bastı gitti. Öküz kafalı gergedan ne olacak. Kibarlıktan nasibini almamış atom bombası. Ben bunları sayarken eve girmiştim bile. Annemlere hiç açıklama yapmadan odama çıktım. Bugün olanları düşünüyordum. Kalpli eşortmanlarımı giydim. Yatağa uzandım ve yarının güzel olması için kısa bir dua ettikten sonra kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.

-7:30 sabah yazarın ağızından

Her zamanki gibi alarm sesiyle kalktı Jin Soo.Ama tuhafki alarm sesi bile rahatsız etmedi Jin Soo'yu. Bugün gerçekten çok mutlu şekilde kalkmıştı. Ama nedensiz bir mutluluktu. Aman ne olursa olsun sonuçta mutluydu. Şimdi aldığı karara göre bugün kimsenin mutluluğunu bozmasına izin vermeyecekti. O mutlulukla hemen yataktan kaltı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra pencereden bakmaya koyuldu. Jin Soo ayçiçeği gibi suratını güneşe döndü. Güneşin tenini beslemesine izin verdi. Bir süre sonra pencerenin kenerından ayrılıp dolabın karşısına geçti.

Bugün rahat giyinmek istiyordu. Dolabından dar siyah kot ve beyaz üstünde GAP yazan kısa kollusunu geçirdi. Saçlarınıda üstte topuz yaptı. Aşağı inip güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra koyu yeşil converselerini giydi ve yine aynı renk cüzdanınıda alıp dışarı çıktı. Saat 8:05'ti. Li Dong'u beklemeye başladı.

Bekledi ama ne gelen vardı ne de giden. Şimdiden on dakika geçmişti ve Jin Soo bekletilmekten hiç hoşlanmazdı. Biraz daha sonra yolda bir BMW göründü. Jin Soo'nun tam önünde durmuştu. Zavallı kız neredeyse dilini ısırıyordu. Arabada gördüğü kişi Myung Ki'ydi.

''Atla hadi. Geç kalıcaz.''dedi yakışıklı profösör. Jin soo ise ağzı yerlere kadar serilimiş sekilde:

''Senin ne işin var burda?''diyince yakışıklı profösörün suratın hafif bir sırıtış geçti.

''Senin için geldim sevgilim''dediğinde kız tamamen açık olan ağzını daha ne kadar açılacağını düşünmeden edemedi. Myung Ki ise kahkaha atmaya başlamıştı.

''Böyle dememi isterdin biliyorum ama dün okulda çıkarken arabanın okulda olduğunu gördüm.Sabahta okula yürüyerek gelmeyeceğini tahmin etmiştim ve işte sonuç olarak burdayım.Ayrıca daha ne kadar daha orda o şekilde beklemeyi düşünüyorsun?Atla gidelim hadi.''Sonunda ağzını kapatan kız hiç itiraz etmeden arabaya binmişti.En sonunda teşekkür etmesi gerektiğini düşünmüştü Jin soo.

''Teşekkür ederim''dediğinde Myung ki kıza bakmadan sadece tebessüm etmişti.

Okula gittiklerinde herkesin dikkatlerini çektiler. Jin Soo bundan rahatsız olmuşta ama arabadan inen adam hiç rahatsız olmuşa benzemiyordu. Jin Soo karşıya baktığında belkide hayatındaki ten dostu İl Sung'u gördü. Myung Ki'ye hiç aldırmadan can dostunun yanına gitti.

''Yoksa dünkü süsün profösör Myung Ki'ye miydi?''diye işveli bir şekilde sorunca Jin Soo arkadaşını koluna sıkı bir çimdik attı.

''Saçmalama.Tabikide öyla bir şey yok.''dedikten okula doğru yol aldılar.

Bu sırada Li Dong kızı profösörün arabasından inerken görmüş kan beynine sıçramıştı. Neden bu kadar sinirlendiğini kendi dahi bilmiyordu. Yakışıklı adam bir saat boyunca sinirinin geçmesini bekledi. Ama geçen hiçbir şey yoktu.

Jin Soo birinci dersten çıkıp tuvalete gidiyordu ki kolundan sertçe çekildi. Biri onu amfiye sokup arkasından da kapıyı kapatmıştı. Genç kız bu dengesiz hareketi kimin yaptığını görmek için arkasını döndüğünde şaşkınlığı pirana balığının ot yediğini fark ettindeki kadar fazlaydı. Amfi kapısının önünde Li Dong kızgın gözleriyle kıza bakıyordu.

''Bu yaptığın da ne demek Li Dong.'diye şaşkınlığı kızgın bir ses tonuyla dile getirdi Jin Soo.

''Asıl senin yaptığın ne demek? Her on dakika geç kalanı beklemeden başkasının arabasına binip gider misin?''diyince kızın suratından belirsiz ifade geçti.

''Neyden bahsediyorsun gelmeyen sensin suçlu ben mi oldum?''

''Evinizi bulmak için biraz dolandım hesi bu.Ama evin önüne geldiğimde ne göreyim sen çoktan bir arabaya atlamışsın bile.''

''Bana 8:10 geçerken aşağıda olmazsam basıp gideceğini söyleyen kimdi acaba?''

''Bunu demiş olmam gerçekten gideceğim anlamına gelmez''

''Biz neyi tartışıyoruz? Ne babam, ne abim, ne de sevgilimsin sana hesap vermek zorunda değilim.''dedikten kız çıkmak için hala Li Dong'un önünde durduğu kapıya gitti. Tam çıkmak için hareket ettiği sırada Li Dong kızın bileğine güçlü bir baskı uygulayıp:

''Hiç bir yere gitmiyorsun. Bende sabahın köründe seni almak zorunda değildim. Bu üzden bana hesap vermek zorundasın.''diyince kızda aynı şekilde sinirlendi bileğini hızlıca çekmeye çalıştı. Ama beceremedi bileğini o kadar sıkıyordu ki kız bileğini kurtaramadığı gibi bileğide acmıştı. Sert bir bakış atarak:

'İlk önce bileğimi bırak. İkincisi kimse sen zorlamadı beni gelip alman için. Hatırlatırım sen dedin seni alırım. Şikayet edeceksen başında demeyecektin. Şimdi şu anlamsız konuşmaya bir son versen diyorum.''dediğinde adamın hala hareket etmeyince:

''Çekilsende geçsem diyorum''dedikten sonra adamı küçük bir omuz hareketyle öteye itti ve kapıdan çıkıp sinirli bir şekilde amfiye yöneldi.

Li Dong ise içeride sinirden kudurmuş bir şekilde öğretmen masasını tek tumrukla kırmıştı. Hiç düşüneden kendini amfiden dışarı attı. Arabasına binip gaza bastı. Düşündüğü şey bu kız için neden bu kadar sinirlendiğiydi. Kendisi de farkındaydı saçmaladığını ama bu kızın dedikleri altında kalamazdı.

Bu yüzden artık güçlerini kullanma zamanı gelmişti. Ne kadar saçma bir neden dolayı olsada..!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:12 am

6.BÖLÜM

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

-Jin Soo'nun Ağzından

Kapıdan çıktıktan sonra dersimin olduğu amfiye gittim. Li Dong'un neden böyle saçmaladığını düşünüyordum. Ama aklım almıyordu. Saçmalık. Başım ağırmaya başlamıştı. Halbuki ben bu sabah ne kadar da mutlu kalkmıştım. Bir sonraki dersim onun dersiydi. Kim bilir yine neler olacaktı.

Sonra ki ders için amfiye girdim ve beklemeye başladım. Ders başlamasına rağmen gelmemişti. Şişko tarihçimizde bugün gelmeyeceğini,önemli bir işi olduğunu söyledi. Salak adam. Az önce bana hava atarken iyiydi. Ama yinede merak ediyordum. Benim yüzünden mi gitmişti yoksa gerçekten önemli bir işi mi vardı?

Bu düşüncelerle bitti dersler. Arabama atlamamla bugün dağıtmak istediğimi fark etmem bir oldu. Ne yapsam diye düşünürken bara gitmeye karar verdim. Bugünlerde olanları unutmaya ihtiyacım vardı. Her zaman gittiğim Blue Club'a gitmeye karar verdim. Kıyafetlerimi değiştirmek için ilk önce eve gitmeliydim.

Eve gittiğimde meşhur dolabımın karşısına geçtim. Gerçekten bu dolabımda olmasa ne yapardım. Her ne kadar içinde hiçbir şey olmasada. Aradan metal renginde simli ipleri, üzerime yapışan mini eteği ve gayet cüretkar sırt dekoltesi olan bir elbise giydim. Üzerime hoş dursun diye siyah deri ceket,ayakabı olarakta elbisemle aynı renkte dolgu topuk giydim. Saçlarıma gelince çok umutsuzdum çünkü sabah toplamıştım ve şansım varsa dalgalanırdı. Saçlarım bugün benim yanımdalardı. Dalgalı saçlarımıda at kuyruğu yapıp uzun,siyah deri cantamı aldıktan sonra gitmeye hazırdım. Anneme gerekli açıklamayı yapıp bar yoluna koyuldum.

Genelde bara İl Sung'la giderdim. Ama bugün onunla gitmek istemedim. Biraz yalnız kalmam gerekiyordu. İçimde cevaplanmamış sorularım vardı. Bara girdikten sonra uzun koltuklarından birine oturup viski istedim. Viskimi yudumlarken birinin beni izlediğini hissetim. Bir anda tüylerim diken diken oldu. Biraz sonra bu hissi unutmuştum bile.

Deri ceketimi çıkartıp, dans etmek için piste çıktım. Biraz başım dönüyordu. Ama yinede gayet güzel şekilde dans ediyordum. Birden belimi güçlü bir erkek eli sardı. Arkamı döndüm. Gördüğüm adam gerçekten çok yakışıklıydı.

''İstersen birlikt dans edebiliriz.''
''Tabiki birlikte dans edebiliriz.''diyip uzun ve hoş bir kahkaha attım. Uzun süredir dans ediyorduk. Arkamdaki adam artık bayağı yakınlaştı. Bu yakınlıktan rahatsız olmaya başladım. Adama doğru döndüm,arka arkaya uzaklaşmaya başladım. Tam bu sırada birine çarptım. Arkamı dönüp karşımdaki adama baktım. Her yer bulanıktı. Etraf netleşince karşımdaki adama bakıp kahkaha atmaya başladım.

''Ooo bizim ünlü atarlı stajyerimizde burdaymış.''

''Ne diyorsun sen?''

''Be..be..benn buur..da..''

''Tamam neyse seninle uğraşacak vaktim yok. Buraya gerçekten önemli bir iş için geldim. Ne halin varsa gör.''diyip gidecekken kolundan tuttum ve kendimi düzgün konuşmaya zorlayarak:

''Nereye gidiyorsun yaa. Gel işte birlikte dans edelim.''

''Gerçekten seninle uğraşamam.''dediğinde arkamdan dans ettiğim adamın sesi geldi:

''Gel güzelim ben seninle dans ederim.''dedikten sonra beni sertçe kendine çekti. Ardından bende:
''Tamam o zaman seninle dans edelim.''derken adama sırıtıyordum. Adam bana adını söylemişti ama ben bir türlü hatırlamıyordum. Adamla dans etmeye başladığımda Li Dong'a arkamı dönmüştüm. Dans ettiğim adam yavaşça belimi okşamaya başlamıştı. Ben geri çekilmek için hazırlanmıştım ki hızla karşımdaki adamdan ayrılmıştım. Fark ettimğim kadarıyla sırtım bir adamın göğüsündeydi ve her kimse eli belimdeydi. Gelen sesle arkamdakinin kim olduğunu anladım:

''Kararımı değiştirdim seninle belki dans etmem ama seni eve bırakabilirim.''

''Eve gitmek istemiyorum. İstiyorsan sen git. Ben burda dans edicem.''dedikten sonra hıçkırık tuttu.

''Ben sana ne diyorsam o''dediğinde ne kadar da çekici görünüyordu. İtiraz edecek halde değildim. Kolumdan çekiştirmeye başladı. Sonra çantam aklıma geldi.

''Bırak kolumu.''diyip kolumu çekmeye çalıştım. Ama hiç bir işe yaramıyordu. Bir anda bana döndüğünde bu halimle bile ne kadar sinirli olduğunu anlamıştım.

''Ne işin vardı o adamla.Adamın dokunuşları çok hoşuna gitti gibi.'' Neyden bahsediyordu bu. Yine sinirlenmiştim.
''Sanane, hem o adam senden daha nazik ve anlayışlıydı. Ayrıca evet adamın dokunuşları çok hoşuma gitti.''diyip gitmek istedim ama bir anda dudaklarımda bir sıcaklık hissettim. Evet evet bu sarhoşluktan kaynaklanan bir hayal değildi. Resmen Li Dong beni öpüyordu. Ama ben kaşılık vermiyordum. Sonunda bende karşılık verdim. Barın bu kuytu köşesinde Li Dong'la öpüşüyorduk. Kendimi ondan çekmek göğsünde olan ellerimle ittirmeye çalıştım ama hiç bir işe yaramıyordu. En sonunda nefessiz kalınca ayrıldık.

Kafamı kaldırıp suratına bakınca onunda benim kadar şaşkın olduğunu gördüm. Tekrar bileğimden tutup ilerlemeye başladığımızda:

''Bırak beni,çantamı almam lazım''dediğim anda yönümüzü değiştirip bara doğru yürümeye başladık. Gerçi o yürüyordu. Ben çekiştiriliyordum resmen. Fark ettim de ben bu aralar ne kadar çok çekiştiriliyordum. Bara girip çantamın olduğu yere gittiğimizde dans ettiğim adamın benim koltuğumda oturduğunu gördüm. Li Dong'un elinden kurtulup çantamı almaya gittim. Tam çantama uzandığımda adam beni belimden tutup:

''Biliyordum geri geleceğini.''dedi.Beni öpmek için atak yaptığında tekrar biri tarafından çekildim. Yeter ama yaa. Ne bu her önüne gelen beni çekiyo. Çok mu çekiciyim ne?

Arkama baktığımda tahmin ettiğim gibi bu kişinin Li Dong'du. Adama bakıp konuşmaya başladı:

''Senin gibi gerizekalı için gelmedi.''dediğinde gözlerinden ateş çıkacakmış gibiydi. Li Dong gözünü kapadığı anda adam konuşamadan bayılmıştı. Halbuki adam gerçekten gayet ayıktı.

Neler oluyordu? Adam neden bir anda bayılmıştı..




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:13 am

7.BÖLÜM

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

-Li Dong'un ağzından

Arabamda giderken neden böyle saçmaladığımı çözmeye çalışıyordum. O anfide, o cazgır kızla laf dalaşına girmekte ne demekti? Hele birde masa kırmak. Kesin kafayı yemiş olmalıyım. Neden bu kızdan bu kadar etkileniyorum? Doğam gereği onun benden etkilenmesi gerek. Sonuçta ben bir EJDERHA'yım.

Beni gören herkes benden etkilenir. İsteğim her şeyi yapmak için hazır olurlardı. Ama bu kız hiçbir şey yapmıyordu. Ahh gerçekten kafayı yedim. Neredeyse dünya kurulduğundan beri yaşıyorum böyle saçmalık görmedim. Bende tabiki de erkek olarak kızı istiyor olabilirim ama ondan bu kadar etkilenmemem gerekirdi.

Birde kızın o ruhu yok mu? Sadece onun ruhuyla beslensem bile yeterdi bana. Ben bir ruh ejderhasıyım. Ama hala onun ruhunda bilmediğim, kapalı odalar ardında gizli şeyler vardı ve ben ne olursa olsun o gizli şeyleri bulacaktım. Bu güne kadar etrafta tek ben gizli kişilikli olmuştum. Benden daha gizli biri olamazdı ve olmayacaktı.

Sinirlendiğim için bir sonraki derse girmemiştim. O şişko tarihçiyi kandırmam zor olmadı. Sadece gözlerine bakıp isteğim söylemem yetti. Arabamda ilerleyip biraz dolandım. Şu anda yapmak istediğim sadece güzel ruhlu insan bulup ondan beslenmekti. Ben insanların ruhlarıyla beslenirim. Ama bu midenin doyması gibi değil de telefonun şarj olması gibi. Ben midemin doyurması için etli olan şeyleri yerim. Bir insanı bile.

Kendime güzel bir kadın bulup onun ruhuyla şarj oldup biraz da mahreminden yaralandıktan sonra telefonum çaldı.

''Li Dong kızı buldum galiba. Blue Club diye bir barda. Acele et ve kızı al.''dediğinde taştan olan olan kalbim parçalara ayrılacak sandım. Arabama atlayıp son sürat bara gittim. Asırlardır aradığım kızı bulacaktım. Bara gelince hemen içeri girdim. Hiçbir şey bilmeden sadece kızın ruhunu hissetmeye çalışıyordum.

İçeri girdim ama her hangi farklı bir ruh hissetmiyordum. Etrafa bakarken barda oturan mini elbiseli, saçları at kuyruğu olan bir kız gördüm. Gözlerimi alamadım. Eğer şu anda bu kadar önemli işim olmasaydı eminim o kızla biraz eğlenirdim. Ama bunun için vaktim yoktu. Etrafı aramaya devam ettim. Sorun şuydu ki farklı hiç bir şey yoktu. Dans pistine çıkıp orayı da aramaya başladım. Gerçi nasıl bir kız aradığımdan haberim bile yoktu. Sadece içgüdülerime güvenerek arıyordum.

Birden karşımda o saçı toplu kızı gördüm. Bu kızı gözüm bir yerden ısırıyor ama.. Karşısında dans ettiği adam kızı hafiften ellemeye başlamıştı. Ben olsaydım bende ellerdim. Sonra kız rahatsız olmuş şekilde geri geri gelmeye başladı. Sarhoş olduğu belliydi doğru düzgün yürüyemiyordu bile. Bir anda adamın bu kızdan yararlanmaya çalıştığını düşündüm. Gerçi bende öyle yapmıyor muydum? Kız bir anda bana çarpınca bu düşüncelerden sıyrıldım ve kızın suratını görünce olduğum yere çakıldım. Jin Soo tüm savunmasızlığıyla karşımda duruyordu.

''Ooo bizim ünlü atarlı stajyerimizde burdaymış.''dediğinde ben hala soktan çıkamamıştım.

''Ne diyorsun sen?''

''Be..be..benn buur..da..''Konuşamıyordu bile. Bu kadar içecek ne vardı. Şu anda onunla uğraşacak vaktim yoktu her ne kadar uğraşmak istesemde:

''Tamam neyse seninle uğraşacak vaktim yok. Buraya gerçekten önemli bir iş için geldim. Ne halin varsa gör.''diyip gidecekken kolundan tuttu:

''Nereye gidiyorsun yaa. Gel işte birlikte dans edelim.''dediğinde gerçekten onunla ne kadar çok dans etmek istediğimi fark ettim ama yinede şu anda başka işim vardı:

''Gerçekten seninle uğraşamam.''diyip gidecekken arkadan dans ettiği adamın sesi geldi:

''Gel güzelim ben seninle dans ederim.''dedikten sonra Jin Soo'yu sertçe kendine çekti. Ardından Jin Soo:

''Tamam o zaman seninle dans edelim.''derken adama sırıtıyordu. Bende sinir olmuştum. Şu anda yapmam gereken görev hiç umrumda değildi. Zaten kız burda olsaydı onu hissederdim. Bu düşünceler adamın Jin Soo'yu okşamaya başlamasını gördükten sonra son buldu. Kan beynime sıçramıştı. Bir anda Jin Soo'yu çekip göğsüme dayadım:

''Kararımı değiştirdim seninle belki dans etmem ama seni eve bırakabilirim.''dediğimde:

''Eve gitmek istemiyorum. İstiyorsan sen git. Ben burda dans edeceğim.''dedikten sonra büyük bir hıçkırık çıkardı ağızından. Sinirlenmiştim. Beni dinlemesini,bana itaat etmesini istiyordum.

''Ben sana ne diyorsam o''dediğimde bana bir şey demedi. Bende kolunda tutup çekiştirmeye başladım.

''Bırak kolumu.''diyip kolunu çekmeye çalıştı. Gerçekten bu kızın sorunu neydi? Benim gibi bir adam onunla gitmek isterken o benden kurtulmaya çalışıyordu. Bir an o sinirle:

''Ne işin vardı o adamla. Adamın dokunuşları çok hoşuna gitti gibi.'' dedim. Çünkü o adamın ona dokunması beni deli etmişti.

''Sanane, hem o adam senden daha nazik ve anlayışlıydı. Ayrıca evet adamın dokunuşları çok hoşuma gitti.''dedikten sonra gidecekken dudaklarına yapıştım. Gerçekten o adamın dokunuşları hoşuna gitmiş olabilir miydi? Ben onu öperken bana karşılık vermiyordu ama bir süre sonra oda ağzını araladı. Biraz sonra beni ittirmeye başladı. Tabiki de ondan ayrılmamıştım. Nefessiz kalınca ayrıldım. O kadar şaşkındım ki. Bir kıza nasıl bu kadar yenik düşerdim. Daha doğrusu erkeklik içgüdülerime yenik düşmem beni şaşırtmıştı.

O da en az benim kadar şaşkındı. Tekrar bileğinden tutup ilerlemeye başladğımızda:

''Bırak beni,çantamı almam lazım''dediği gibi yönümü bara çevirdim tabiki de onu yalnız göndermeyecektim.

Bara gidip çantasını alacağı anda dans ettiği adam belinden tutup:

''Biliyordum geri geleceğini.''dedi. O anda adam Jin Soo'yu öpmek için atak yaptığında anında Jin Soo'yu kendime çektim. Adamı şuraçıkta ağzımdan güçlü ateş çıkarıp küle çevirip, küllerini de mideme indirmeyi istedim. Adama bakıp:

''Senin gibi gerizekalı için gelmedi.''dediğimde ağzım yerine gözlerimden ateş çıkacaktı sanki. Gözümü kapatıp bildiğim basit büyülerden birini kullanmıştım. Adam en az iki hafta kör olacaktı. Ben böyle dururken Jin Soo'nun adama şaşkın şekilde baktığını hissetim. Bunu bile kıskanmıştım.

Bana neler oluyordu böyle?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:14 am

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

8.BÖLÜM

-Jin Soo'nun ağzından

Yavaş yavaş kendime gelmeye başlıyordum. Başım sanki bin fil beynimde bağırıyormuşcasına ağrıyordu. Gözlerimi yavaşca açmaya başlayıp etrafa baktım ve kendi odamda olmadığımı anladım. Gözlerimi tamamen açtığımda kesinlikle kendi odamda değildim. Asla odamda bu kadar çok siyah kullanmazdım. Ama bir dakika burası bana tanıdık geliyordu. Elimi başıma götürüp şakaklarıma masaj yapmaya başladım. Biraz daha ayılınca buranın İl Sung'un odalarından biri olduğunu fark ettim. Tam kalkacakken İl Sung içeri daldı:

"Ah sonunda uyandın. Çoktan birinci saati kaçırdık bile. Kalkıp hemen giyinde okula gidelim. Bugün yazılı sınav var hatırlatırım ve bu yazılı sınav üçüncü saat."

"Ben buraya nasıl geldim. En son..."der demez dün gece olanları düşündüm. Ben Li Dong'la öpüşmüştüm.

"Sen beni duymuyor musun? Kime konuşuyorum ben burda? Duvara mı? Hadi kalk."dediğinde ona hak verdim. Kalkıp İl Sung'un dolabından tişört pantolon ikilisi yaptım. Hiçbir şey yemeden İl Sung'un arabasına atladık okula giderken kafamdaki soruları sormaya başladım.

"Ben nasıl geldim senin yanına?"

"Hiç sormasaydın. Asıl sen bana anlatacaksın neler oluyor? Dün seni Li Dong getirdi. Sana olanları anlatır dedi ve gitti. Sabaha kadar çatladım. Dökül bakalım."

"Bir şey olduğu yok. Dün içmiştim sonra karşılaştık ben bayılmışım herhalde oda sana getirmiş beni. Sahi o senin evini nerden biliyor?"

"Dün beni arayıp sordu.Telefonumu seni telefonundan almış. Ayrıca anlattıklarına inanmadım ama yinede inanmış gibi yapıyorum ona göre."dediğinde daha fazla bir şey sormadım. Eğer sorsaydım dün ki küçük ayrıntıyıda anlatmak zorunda kalabilirdim. Eğer ona anlatırsam başımın etini yerdi. Okula geldiğimizde hemen amfiye gittik. Üçüncü derse yetiştik. Hala başım ağırdığından yazılı sınavda hiçbir şey yapamamıştım. Gelmeseydim de olurdum yani. Kantine gidip kendime sıcak bir kahve aldım ve masalardan birine oturdum.

Gözlerimi kapamış kahvemi yudumlarken gür erkek sesi kulaklarma doldu:

"İyi misin?"dediğinde gözlerimi açıp karşımda oturan yakışıklı adama baktım. Karşımda endişeli gözlerle bana bakan Myung Ki vardı.

"İyiyim sağol."dedim ve gözlerindeki endişenin gidişini izledim.

"Ee yazılı sınav nasıl geçti?"

"Hiç bir şey yapamadım.Başım çatlıyor."

"Neden ağırdığı hakkında bilgin var mı?"Biraz utanarak başımı eğdim.

"Dün biraz dağıtmışımda."dedikten sonra masaya gür bir erkek sesi daha doldu.

"Dün geceden sonra okula geleceğini düşünmemiştim."deyip pişkin pişkin sırıtıyodu karşımda Li Dong. Sonra oda bir sandalye çekip oturdu.

"Dün onunla mı dağıttın?"dediğinde Myung Ki'nin suratında şaşkınlık ve kızgınlık aynı anda yer aldı.

"Tabiki de onunla dağıtmadım. Sadece karşılaştık."desemde Myung Ki hala bana kızgın bakıyordu. Neden kızdı ki? Kafamı Li Dong'a çevirdiğimde onunda suratında kızgın ifade olduğunu gördüm. Bu masadaki kızgınlık bana fazlaydı. Tam kalkıp gidecekken Li Dong'un sözleriyle yerime adeta çakıldım.

"Her ne kadar karşılaşmış olsakta bana verdiğin öpücük gayet etkileyiciydi."diyip dudağının kenarını yukarı kıvırıp ukala bir bakış attı. Bu yaptığı iğrençti. Myung Ki bitkisel hayata geçmiş gibiydi. Her hangi bir tepki göstermiyordu. Bende onun yaptığı gibi ukala bakış atıp:

"Çok şanslısın ayıkken benden alamayacağın öpücüğü ben sarhoşken almışsın. Aslında çok eziksin. Ben hatırlamıyorum bile."dediğim gibi iki yakışıklı adamı masada yalnız bırakıp yürümeye başladım. Gülüyordum çünkü Li Dong'un orda sinirden kudurduğunu biliyordum. Dersimin olduğu amfiye girdim. Yerime oturduğumda Li Dong'da sınıfa girdi. Doğru ya bu ders onun dersiydi. Arkasından hocada girdi ve konuşmaya başladı.

"Arkadaşlar bir gezi olacak ama bu normal gezi değil tarihsel gezi. Eski savaşların yapıldığı yerlere gideceğiz. Herkes ikişer kişilik gruplar oluşturacak. Tabi ki stajerimizinde bir eşi olacak ilk o seçsin eşini. Buyur Li Dong."

"Ben Jin Soo'yu eşim olarak şeçiyorum."dediği anda sınıfta bir uğultu yükseldi. Ben hemen ayağa kalktım:

"Hocam ben istemiyorum. Eşimi kendim seçmek istiyorum."

"Üzgünüm Soo ama çoktan eşin seçildi. Sen seçilmişsin"dedi ve sınıftaki ben hariç herkes gülmeye başladı. Ders bittiğinde kolundan çekme sırası bendeydi. Li Dong'u kolundan çekip kenera getirdim:

"Neden böyle bir şey yaptın?"Kızgın bakışlarımı ona yönelttim.

"Seni ayıkken öpmek için."dediğinde şaşırdım ve bir o kadar da kızdım.

"Rüyanda bile göremezsin"dedim ve arabama doğru yol almaya başladım.Ama bi dakika bugün ben arabamla gelmedim ve İl Sung'da ortalarda görünmüyordu.

Bu umutsuzlukla dışarı çıktım ve yanımda Myung Ki belirdi:

"Konuşmamız lazım"dedi ve beni arabasına doğru sürüklemeye başladı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:15 am

9.BÖLÜM

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

-Jin Soo'nun ağzından

Myung Ki sinirli görünüyordu. Bende daha fazla sinirlenmesin diye itiraz etmeden arabaya bindim. Ama gerçekten bu aralar çok tuhaf davranıyordu. Arabaya bineli şimdiden 7 dakika olmuştu ama arabaya ölüm sesizliği hakimdi. Myung Ki'nin suratı gerilmiş şekilde arabayı kullanıyordu.

"Ee konuşmamız gereken şey ne?"dediğim anda bana sinirle döndü.

"Tanrı aşkına o adamla ne yapmaya çalışıyorsun?"dediği gibi yola çevirdi kafasını.

"Hiçbir şey yapmıyorum. Ayrıca bir şey yapıyorsam da bunun seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum." Bunu söylediğim sırada Myung Ki'nin suratından acı bir ifade geçti.

"Gerçekten şaka mısın sen ya? Sana neden böyle davrandığımı anlamayacak kadar mal mısın?"dediğine bak bana mal dedi.

"Bir kere ben mal değilim tamam mı? Ayrıca sen bana neden böyle davranıyorsun?"

"Tamam sen mal değilsin. Asıl mal olan benim, karşına geçmiş anlatmaya çalışıyorum" dedi ve acı şekilde sırıttı.

"Bende biraz daha açık anlat o zaman sende.hıhh"dedim başımı pencere tarafına çevirdi.

Tabiki de anlamıştım beni sevdiğini. Ama aptala yatmak en iyisiydi. Şu anda bir ilişkiye hazır değildim. Hele ki üniversitemde profösör olan biriyle.

Evimin önüne geldiğimde tam arabadan inecekken :

"Sen yine de beni dinle. O adama çok yaklaşma"

"Bakarız"dedim ve dil çıkardım. Ben Myung Ki'yi arkadaşım olarak seviyordum ve arkadaşımı kaybetmek istemiyordum. Eve girdim bugün olanları düşünürken uykunun sıcak kollarına bıraktım kendimi.

-2 gün sonra

Geziye herkes eşiyle aynı araçta gidiyordu. Tabiki bende Li Dong'un arabasıyla gideceğim. Geçen iki gün çok normal geçmişti. Gezininde öyle geçmesini umarak Li Dong'un arabasına bindim. Bindiğim anda bu gezinin hiçte sakin geçmeyeceğini anladım.

Gezi yerine geldiğimizde burası tam bir harabeydi. Herkes bir alanda toplanınca şişko tarihcimiz:

"Çocuk değilsiniz. O yüzden dediklerimi bana tekrarlatmayın. Eşinizden ayrılmayın, dağılabilirsiniz. Akşam saat 6'da herkes burda olsun."dedi ve bıze o koca poposunu döndü ve gözden kaybolmak üzere yol aldı.

Li Dong'da bana dönerek:

"Hadi bizde başlayalım gezimize"dedi sonra da arkasını dönüp yürümeye başladı. Bende arkasında onu takip etmeye başladım.

Neredeyse bir saattir yürüyorduk ama ne yazık ki hiçbir tarihi eser göremiyordum.

"Li Dong bence geri dönelim artık saat zaten 4. Bir saatte döneriz, bir saatte de dinleniriz. Lütfen bak ben çok yoruldum."dedim ve ellerimi dizlerimin üzerine koyarak dinlenmeye çalıştım.

"İşte amacım için gayet uygun bir yer. Bizi burda kimse göremez. Gerçi görsede sorun olmaz."

"Ne amacıymış o?" Korkulu gözlerle Li Dong'a bakıyordum. Sonra şöyle bir etrafa bakınca buranın gerçektende çok ıssız bir yer olduğunu gördüm.

"Seni ayıkken öpecektim ya hani. Unuttum deme bana"dedi ve her zamanki gibi pislik pislik sırıttı.

"Hahahaa çok komik. Tamam bu kadar şaka yeter. Hadi geri dönelim."dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Korkuyordum. Bir anda tüm yorgunluğum geçti hızlı hızlı yürümeye başladım. Sonra birden koluma eli değdi. Bende o anın heyecanıyla kolumu çekeyim derken ayağım takıldı ve ufak bir uçurumdan yuvarlanmaya başladım. Çok yara almamak için dua ederken Li Dong yanımda belirdiği gibi beni kucağına aldı. Koşarak uçurumdan düzlüğe geldik.

Li Dong'un suratında endişeli ifade vardı. Bana bağırmaya başladı.

"Öyle davranırken ne düşünüyordun. Ya bir şey olsaydı."dediğinde ne dersem diyim sakinleşmeyeceğini düşündüm.

"İyiyim"dedim sadece. Ayağa kalkmaya çalıştım ama her yerimde küçük çizikler vardı ve ayağım fena halde burkulmuştu. Neden burkulmak zorundaydı ki? Li Dong bunu fark etmiş olacak ki beni tek hamlede kucağına aldı. Sanki kuş taşıyordu. Suratında hiç zorlanma ifadesi yoktu.

"Görüntüne göre fazla hafifsin."dedi. Bende gülmeye başladım.

"Sende görüntüne göre fazla güçlüsün"dedim. Bozulmuştu.

"Neyse ben öpücüğümü alayım."dedi ve bana yaklaşmaya başladı. Ben tabi sazan gibi çırpınmaya başladım.

"Gerçekten başından beri seni öpeceğimi düşünüyorsun dimi. Çok beklersin"dedi. Hah sanki ben zorla öpmeye çalışıyorum onu.

"Tamam bırak beni kendim yürüyebilirim."dedim. Tek hamlede kucağından inmek için hamle yaptım. Ama işe yaramadı. Sonra oda beni yere indirdi.

"Tamam kendin yürü."dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Bense ayağımın ağrısıyla daha ayakta duramadan yere popomun üzerine düştüm. Li Dong geri döndü. Dizinin üstüne eğildi ve suratını suratıma yaklaştırarak:

"Konforlu kollarımda gitmek için mi yaptın bunu?"dedi. Yüzsüze bak. Ama ben onu nasıl sinir edeceğimi bilirim:

"Myung Ki şu anda burda olsaydı bunların hiç biri olmazdı."dediğim gibi ayağa kalktım. Ama fazla duramadan doğrudan Li Dong'un üzerine düştüm. Dejavu.

"Myung Ki'yi bu durumda öperdin sanırım"

"Saçmalama"dedim ve ayağa kalkmak için atak yaptığımda beni belimden tuttu ve kendine çekti. Şu anda ikinci dejavuyu yaşıyordum.

Li Dong Beni öpüyordu..


~~Hikayemi okuyanlardan çok özür dilerim. Bir ara umudumu kestiğim için yazmayı bırakmıştım. Ama sonra okuyan bir kişi bile bana yeter diye düşündüm ve devam ediyorum. Tekrar özür dilerim gecikme için.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Aşkın Alevi Empty
MesajKonu: Aşkın Alevi   Aşkın Alevi Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2012 12:16 am

10.BÖLÜM

Hikayenin Adı: Aşkın Alevi

Yazar: Bahar Mehmetalioğlu

-Jin Soo'nun ağzından

Bu yaptığıda neydi? Beni ne sanıyordu? Bu ıssız yerde ne yapmayı düşünüyor? O beni öptükçe ben tepki vermiyordum. Üstünden kalkmaya çalıştım. Ama belimdeki eli buna engel oldu. Diğer elini de saç diplerime getirip okşadığında olayın ciddiyetini anladım. Elinden kurtulmak için yapabiliceğim çok şey olmadığından göğsüne bastırarak kalkmaya çalıştım. Ancak işe yaramadı. Beni bıraktığından hemen ayağa kalktım. Ayağımın ve düştüğüm durumdan dolayı ağlamak üzereydim.

Kafamı kaldırdığında bana gülen suratına baktığımda sinir kat sayım tavan yaptı. O anlık sinirle suratına bir tokat geçirdim. Li Dong'un suratı hafif sola yatmıştı. Suratındaki ifade donuklaşdı.

"Sen beni ne sanıyorsun? Ben senin her istediğinde öpebileceğin biri değilim. Git başka biriyle bu saçma oyunlarını oyna." dedikten sonra zaten gözlerinde hazır bekleyen yaşları daha fazla tutamadım. Arkama dönüp yürümeye başladım. Ayağım o kadar acı veriyordu ki yakında çığlıklar atarak ağlamaya başlayacaktım.

Biraz sonra tekrar kendimi Li Dong'un güçlü kollarında buldum.

"Bırak beni istemiyorum senin yadımını." diye bağırmaya başladım. Hala gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Lanet olsun! Neden beni dinleyip gözümden akmayı bırakmıyorlar? Ben çırpınmaya başladığımda:

"Çırpınmayı kes! Sadece ayağın ağrıdığı için yapıyorum. Sonuçta ayağının bu halde olması benim suçum." dedi. Sesi çok sert çıkmıştı.

"Evet senin suçun. Bırak beni istemiyorum." dedim bende sert ses tonumla. Gerçi ben bu ağlayan halimle ne kadar set çıkarsa. Ama Li Dong'un beni dinlediği yoktu. Aynı sert ifadeyle yola devam ediyordu. Biraz sonra ağlamayı kesip bende sert bir ifade takındım kendime. Sonrada beni bir saat kucağında taşıyamayacağını düşünüp:

"İndir beni kendim gidebilirim." dedim. Hiçbir şey demeden indirdi. Sonra da beklemeye başladı. Galiba benim yürümemi bekliyordu. Bende yavaşça yürümeye başladım. Ama ayağımdaki acı zorla gönderdiğim göz yaşlarımı tekrar gözüme getirdi. Gerçekten şimdi bu kadar ağrıması mı gerekiyordu? Li Dong bir adım arkamdan geliyordu.

Gözümden akan yaşa engel olamadım. Bunu gören Li Dong yanıma geldi ve kolumdan tutarak beni kendine çevirdi. Bu bana o kadar acı vermiştiki. Gözümden bir kaç tane daha yaş aktı.

"Kendine acı vermeyi çok seviyorsun herhalde?" diye gürledi.

"Sanane bundan." diye bağırdım. Dönüp yürümeye başladım. Oda hiçbir şey demeden peşimden gelmeye başladı.

"Git lütfen. Kendim gidebilirim gerisini." dedim. Zaten toplanmamız gereken alan buradan görünüyordu.

"İşte zaten geldik. Bu yüzden gitmeme gerek yok." dediği gibi yanıma geldi. Bende o sırada ayağıma baktım davul gibi olmuştu. Suratıma çektiğim acı yansımış olacak ki Li Dong geldi ve koluma girdi. Bende kolundan çıktım.

"Sen arabayı getir ben bekliyorum." dedim oda yürümeye başladığında ağzımda bir baskı hissettim. Biri beni bayıltmaya çalışıyordu. Bende adamın elinden kurtulmak için çırpınıyordum. Ama çoktan adam ağzıma pamuğu bastırmıştı. Li Dong’un geniş ve uzun sırtına bakarken yavaştan etraf karardı.

-Myung Ki’nin ağzından

Laboratuar da sonunda senelerdir peşinden koştuğum şeyin gelmesini bekliyordum. Nasıl bir şey? Cinsiyeti ne? Bunları düşünürken o kadar heyecanlıyım ki… Ama mantıklı düşünmek zorundayım. Sonuçta nesillerdir ailem bu kişiyi bulmaya çalışıyordu ve onu ben bulmuştum.

Ben düşüncelerimle boğuşurken birden içeri profösör Kim girdi.

“Bulduk onu sonunda. Getirin.” dedi. Arkada sedyedeki kişinin kim olduğunu merakla bekliyordum. En sonunda sedye önüme geldiğinde neredeyse ölecektim. Bir anda nefesim kesildi. Nefes almayı unuttum. Bu Jin Soo!

Nasıl olur? Yani senelerimi bu kişi aramakla geçirdim ama o benim burnumun dibindeymiş .Bunu ona nasıl yaparım. Hayır.. Bu işte bir terslik olmalı. Diğerlerine dönerek:

“Ameliyat odama bırakıp çıkın. Kimse odada kalmasın.” dedim.

“Ama ya uyanırsa. Sonuçta orada bir çok işine yarayacak alet var.”

“Sana ne diyorsam onu yap!” dedikten sedyeyi götürmeye başladılar. Bende arkalarından onları takip ediyordum. En sonunda odada sadece ikimiz kaldık. Baygın Jin Soo’yla konuşmaya başladım:

“Keşke o kişi sen olmasaydın. Ben sana nasıl zarar verebilirim? Nasıl yakalandın? Orda öyle yatması kolay. Şimdi söyle doğduğumdan beri amacım olan şeyi mi seçmeliyim? Yoksa sevdiğim kadını mı?” dedikten sonra gözümden akan bir damla yaşı fark ettim. Sorduğum sorunun cevabı belliydi zaten.

Birden kapı hızla kırıldı .İçeri giren adamın gözlerine baktığımda gözlerindeki yoğun kızgınlığı ve arkasındaki kırıntı şeklindeki endişeyi gördüm. Bir anda aklıma dank etti. Bu Li Dong’du. Birden Jin Soo’ya doğru harekette bulundu. Önüne geçtim ve ben tam bir şey söyleyecekken o lafa girdi:

“Alçak onu sevdiğini sanıyordum. Ne kadar bu senin hayatının şansı olsada onu nasıl parçalarına ayırabilirsin?!”

“Ben.. Ben ona zarar vermeyeceğim. Onu alıp hemen sizi buradan çıkarmalıyım. Yoksa sizi ben bile kurtaramam.”

“Senin yardımını ihtiyacım yok alçak.”diye adeta tükürür gibi konuştu.

“Bana alçak demeyi kes. Ayrıca buradan benim yardımım olmadan çıkamazsınız parmak izi gerekyor. Ayrıca senin ne olduğunuda biliyorum. Senin güçlerin burada işlemez. Hadi hemen gidelim.”

Mantıklı gelmiş olmalı ki Jin Soo’yu kucağına alıp arkamdan gelmeye başladı.

Kapıdan adımımızı atar atmaz en az on profösör karşımızda bize bakıyordu…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Aşkın Alevi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Aşkın Rengi
» AŞKIN DANSI
» Askin Logaritmasi
» .~. Aşkın Peşinde .~.
» [YARISMA] ~Aşkın Peşinde~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: