Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Gizli Askim.

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePerş. Nis. 14, 2011 3:58 pm

Oyuncular: Ji Hoon, Eun Hye, Min Seo, Kim Yang, Min Ji, Yoo RinYazan: Sinem BayguşYayınlayan: SooJae Yine
bir eğitim semineri daha…Artık çok sıkıcı olmaya başlamıştı.Salon
birkaç dakika içinde dolmuştu.Işıklar kapandı ve müdür Kim Yang kürsüye
çıkıp konuşmaya başlayacaktı ki kapı açıldı. İçerisi gözlerimi
kamaştıracak kadar ışıkla doldu ve kapı kapandı.Gelen öğretmenlerden
biri olmalıydı.Sonra müdürü dinlemeye devam ettik.Birden yanımdan gelen
bir sesle irkildim. -Çok oldu mu başlayalı?Min Seo bu sesi tanımıyordu.Kim olduğunu düşünüyordu ki aklına ona cevap vermesi gerektiği geldi.-Hayır daha yeni başladı.Eğitim
seminerleri çok sıkıcıydı ve bu seminerlerde genellikle dinlemezdim.
Dakikalar geçmesine rağmen seminer hala bitmemişti.Bu seminerlerin amacı
neydi ki sanki ? Sadece kafa ütülemek.sonunda ışıklar açıldı .Öylesine
sevinmiştim ki.Ayağa kalkarken önümde bir kağıt gördüm. Çok
şaşırdım.Hemen içine baktım.İçinde inanılmaz derecede güzel çizilmiş
karakalem çalışması vardı.Ama bu resmin en ilgi çekici yanı kendi resmi
olmasıydı.Hemen etrafıma bakındım ama kimsecikler yoktu.Galiba o resme
bakarken uzun bir süre orada dikili durmuştum.Elimde resim dışarı çıktım
ve sınıfa doğru yürümeye başladım.Bütün bir ders boyunca benim resmimi
çizen kişiyi düşündüm.Ama kim, benim resmimi neden çizsin ki?Vakit bu
sefer su gibi akıp gitmişti. O kadar dalmıştım ki kendime geldiğimde Min
Ji ve Yoo Rin beni dürtüyorlardı. Min Ji:_Heyyy! Min Seo yemek yemeğe gidiyoruz.Gelmiyor musun yarım saattir sana sesleniyorum.- Pardon dalmışım da hadi gidelim o zaman.-
Birlikte elimizde yemeklerimiz çardaklara doğru ilerledik.Yemeğimi
yemeye başladım ama aklım hala o remi çizen kişiyi düşünüyordu.Bu
durumumu fark eden Yoo Rin bana seslendi.- -Senin neyin var? Çok dalgınsın ne oldu?-
-Hiçbir şey sadece düşünüyorum .Ben onlara bakıyordum ama onların
yüzüme baktıkları bile yoktu. Arkama bakıyorlardı.Bende merak ettim ve
arkama baktım. Arkamda tanımadığım biri bana bakıyordu. Gözlerimi ona
diktim.Gözleri maviydi deniz dalgası gibi alıp götürüyordu insanı ama
bir o kadar da masum ve sevecen bakıyordu.Sonunda kendime geldim ve :-‘Hayırdır bir sorun mu var’ dedim .Çocuk kendine geldi ve bakışları ciddileşti :-‘Hayır ben sadece yaptığım resmi beğenip beğenmediğini soracaktım’ dedi.Çok
şaşırmıştım bu resmi o mu yapmıştı? Ama Min Ji ve Yoo Rin benden daha
şaşkın görünüyordu. Ben ne demem gerektiğini bilmiyordum ama hem o hem
de arkadaşlarım merakla bir cevap bekliyorlardı.- ‘Çok güzel
çizmişsin teşekkür ederim ama o resmi senin çizdiğini bilmiyordum’ dedim
ve şaşkın gözlerle ona baktım.Galiba daha çok şaşıracaktım çünkü bana :- - Biraz yürüyelim mi ?diye bir teklifte bulundu.-
Evet, olabilir dedim sessizce.Birlikte yürümeye başladık.Meraklı ve bir
o kadar da sevecen gözlerle bana bakıyordu. Onun bu bakışları kalbimin
daha hızlı atmasına sebep oluyordu. Ama neden ? Sonuçta onu ilk defa
görüyordum . İlk görüşte aşk beklide buydu ama ben ona aşık mı olmuştum
daha onu bile bilmiyordum. Sadece o bana baktığında kalbim yerinden
çıkacak gibi atıyor, dilim, damağım kuruyordu ve konuşurken heyecandan
kekeliyordum… Gizli Askim. 206396_154460617950336_137172089679189_334225_3232178_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 10:27 pm

2.BÖLÜM Karşımdaki insanın daha adını bile bilmezken ona aşık olmuştum…Bu
nasıl bir duyguydu. Sessizce boğazını temizledi ve bana o ışıldayan
gözlerle bir kez daha baktı… Yine diğer sefer olduğu gibi gözlerinde
kayboluyordum…‘Benim resmimi yaptığını söylüyorsun ama daha adını bile söylemedin.’ ‘Özür dilerim. Benim adım Ji Hoon .’Bunu
söylerken bile sesi titriyordu. Ama hala bana şaşkın gözlerle
bakıyordu. Kendi düşüncelerimi bir yana bırakıp ona cevap verdim. ‘Ben de Min Seo . Bu arada benim resmimi neden yaptın? Daha birbirimizi bile tanımı… Ben
daha söylemek istediğimi söylemeden kızın biri Ji Hoon’un kollarına
attı kendini. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum orada öylece
dikiliyordum. Ama şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılmıştı. Ji Hoon’un
arkası bana dönüktü. Kız bana sinirli, sinirli bakıyordu. Sonra bana
doğru adım attı ve: ‘Ben Ji Hoon’un sevgilisiyim. Adım Eun Hye. Peki ya sen kimsin?Bu soruya nasıl cevap verecektim? ‘Ben de bilmiyorum mu diyecektim?’Ama Ji Hoon benden önce davrandı ve: ‘Adı Min Seo ve benim arkadaşım.’Bu
da neydi şimdi. Benim hayallerim bambaşkaydı. Ama ben Ji Hoon’a göre
sadece bir arkadaştım ve onun bir sevgilisi vardı. Ben onun beni
sevdiğini düşünmüştüm yoksa neden benim resmimi yapsın ki. Eun Hye: ‘Senin hiç arkadaşın yok ki.’‘Artık var ve o benim en iyi arkadaşım.’ İnanmıyorum
ya önce arkadaşım dedi şimdi ise en iyi arkadaşım en iyisi ben buradan
hemen uzaklaşmalıyım. Duyduklarım beni çok şaşırtmıştı. Şimdi ne
yapacaktım ki ben? En iyisi kızların yanına gitmekti ve çardağa doğru
hızlı adımlarla yürüyordum. Kafamdaki düşüncelerden kurtulamıyordum. Ji
Hoon’un gözleri ve sıcacık gülümsemesi beynime kazınmıştı sanki ne zaman
gözlerimi kapasam gözlerimin önüne geliyorlardı ve ben buna daha fazla
dayanabileceğimi hiç düşünmüyorum. Kızların yanına geldiğimde kendimi
mutluymuş gibi göstermeye çalışıyordum. Tıpkı Ji Hoon ‘dan önceki gibi. Min Ji: ‘Anlat bakalım ne oldu yoksa meraktan çatlayacağım şimdi.’ ‘Aman kızlar ne olacak benimle arkadaş olmak istiyormuş ta onu söyledi.’ ‘Saçmalama.’ ‘Başka ne olabilirdi ki ?’ ‘Sadece bu kadar mı ?’ ‘Hayır, bir de beni sevgilisiyle tanıştırdı.’ ‘İnanmıyorum. Resim çizmeler falan sırf arkadaş olmak için miymiş?’ ‘Ben sınıfa çıkıyorum sizin sohbetinize doyum olmaz .’ Nedenini
bilmiyordum ama ağlamak istiyordum. Her zaman ağladığım yere okulun
deposunun oraya gittim. Bazen yalnız kalmak gerçekten çok iyiydi. Uzun
bir süre ağladım. Sonra zilin sesini duydum ve okul binasına doğru
yürüdüm. Keşke hiç onu tanımasaydım. Kafamı sağa çevirdim ve keşke
çevirmeseydim. Ji Hoon ve Eun Hye kol kola yürüyorlardı. Eun Hye nispet
yaparmışçasına Ji Hoon’a biraz daha sarılıyordu. Bu olaya daha fazla
dayanamadım ve hızlı bir şekilde koşmaya başladım. Ayağım bir taşa
takıldı ve yere düştüm. O anda Ji Hoon’un bana doğru adım attığını
gördüm fakat Eun Hye onu elinden tutup kendisine doğru çekti. Ben de
hemen ayağa kalktım ve okula doğru yürümeye başladım ama dizlerim kan
içindeydi ve adım atacak halim yoktu. Kendimi zorluyordum ama canım çok
yanıyordu. Arkamdan sesler geliyordu ve biri kolumdan hızla tutu ve
koluma girdi. -----NOT: Bu
benim daha ilk hikâyem ve bu yüzden nerelerde hata yaptığımı ve kendimi
geliştirmem için yorum atar mısınız? Okuyan herkese teşekkür ederim ^_^Gizli Askim. 215654_147047008695077_146887978710980_257503_4351997_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 10:28 pm

3.BÖLÜM Biri aniden koluma
girince çok korktum ama bu kişinin Ji Hoon olduğunu görünce rahatladım.
Ama bu sefer de içimi bir nefret kapladı. Neden sevgilisinin yanında
durmuyordu ki? Kesin benim düştüğümü gördü de acıdı ondan gelmiştir
yoksa gelmezdi. Ona sinirliydim kendimi oynanıp atılmış bir oyuncak gibi
hissediyordum. Ama Ji Hoon ‘un bir suçu yoktu. Böyle düşünmeme sebep
olan benim aklımda ki saçmalıklardı. Bütün sinirimi ondan çıkartmak
istercesine: ‘ Ben kendim giderim bırak!’ ‘Saçmalama dizin çok kötü bırak yardım edeyim hem neden böyle davranıyorsun.’ ‘Nasıl davranıyormuşum.’ ‘Sana kötü bir şey yapmışım gibi.’ ‘Sen sevgilinin yanına gitsene niye yanıma geliyorsun ki.’ ‘Seni bu halde bırakamam şimdi sus ve bana yaslan seni ilk yardım odasına götüreyim .’ Kalbim
öylesine hızlı atıyordu ki umarım Ji Hoon bunu fark etmiyordur. Ben
kalbimle nasıl baş edeceğim o bir başkasını severken ben onu seveceğim
ama o beni en iyi ve tek arkadaşı olarak görecekti. Bu nasıl bir şanstı
hatta şanssızlıktı. Ben buna nasıl dayanacaktım onu her gün sevdiği
kızla görmeye. Beni sevseydi ne olurdu sanki. Sonunda geldik kollarımı
onun sımsıcak kollarından çektim. Onun yanımda olması bile benim için
büyük bir mutluluktu. Hemşire bacağımdaki cam parçalarını çıkartıyordu
ve ani bir tepkiyle bağırdım. Bu sefer Ji Hoon elimden tuttu korkmamam
için. İçim huzurla doldu. Sonunda bacağımı sardılar ve ayağa kalktım.
Kapıya doğru ilerliyordum ki Ji Hoon tekrar koluma girdi ve sırıtarak ‘Sakar arkadaşım benim seni eve ben bırakıyorum haberin olsun.’ ‘Sakar mı? Sensin o.Hem ben kendim giderim sen sevgilinin yanına geri dön.’ ‘Şu
sevgili olayını kapatır mısın? Ben bırakırım dediysem ben bırakırım hem
bu şekilde bisiklet süremezsin yaraların tekrar açılır ve ben senin
canının yanmasını istemem.’ ‘Peki, o zaman. Hadi gidelim.’ Birlikte
okulun çıkışına doğru yürüdük onun sıcaklığını hissedebiliyordum. Öyle
güzel kokuyordu ki eminim dünyada böylesine güzel bir koku olamazdı.
Bisikletimi o kullanıyordu ve ben de ona sarılmış bir vaziyette
arkasında oturuyordum. Aklıma birden onun hiç arkadaşının olmadığı
geldi. Bunu ona sormalı mıydım? ‘Ji Hoon senin neden hiç arkadaşın yok. ’ Bu soruyu durunca birden frene bastı ve durduk. Keşke sormasaydım.‘Sen varsın ya .’ ‘Biliyorum ama neden benden başka arkadaşın yok onu merak ettim ama istersen cevaplamaya bilirsin.’ ‘Çünkü
okuldaki herkes ben zengin, popüler ve yakışıklı olduğum için hiçbir
sorunum olmadığını düşünüyorlar. Sadece diğerlerinin sorunu varmış gibi.
Ama benimde herkes gibi sorunlarım, dertlerim var ve bunu anlamıyorlar.
Ama artık sen varsın ve benim biricik en iyi arkadaşımsın.’ ‘Evet, artık ben varım yalnız değilsin ve gitsek iyi olur hava kararıyor.’ Sessiz
bir şekilde yolumuza devam ettik onun kokusunu biraz daha içime çeksem
uyuyacaktım. Neyse ki eve geldik. Bisikletten indik ve yanıma gelip: ‘Kendine
dikkat et yarın sabah gelip seni alırım, ’dedi ve beni yanağımdan öptü.
İnanamıyorum o beni öptü ve ben fena halde terlemeye başladım
yanaklarım adeta bir ateş gibi yanıyordu. Çantamı omzuma taktım ve ona
el sallayıp eve girdim. Umarım kızardığımı anlamamıştır. Merdivenlerden
sessizce odama çıkıyordum ama annem bir yandan bana sesleniyordu ve ben
cevap verecek durumda değildim. Odaya girip kapımı kilitledim bir süre
yatağımın üzerinde sessizce oturdum ve bunun bir rüya olduğunu düşündüm
ama gerçekti. Sanki kanatlarım vardı ve ben uçuyordum. Sonra oturduğum
yerden kalktım ve pijamalarımı giyindim. Günlerdir kapağını bile
açmadığım günlüğüme gitti elim çünkü bunları anlatacak başka hiç kimsem
yoktu. Sevgili günlük, Günlerdir
kapağını bile açmadığım için bana kızgınsın biliyorum ve bu yüzden beni
affet. Her zaman olduğu gibi yine sana sırlarımı dökeceğim ama söz ver
aramızda kalacak. Ben birine âşık oldum ve bu ilk görüşte aşk… Ama onun
bir Sevgilisi var. Ben onun tek ve en iyi arkadaşıyım. Bana o gözle
bakıyor ve ben ne yapacağımı bilemiyorum. Onu sevgilisiyle gördüğüm
anlar kalbim öylesine acıyor ki ölmek bile daha kolay geliyor. Ben onu
Eun Hye ile gördüğüm her an bir kez daha ölüyorum. Ne yapmalıyım? Ondan
vazgeçmeli miyim yoksa onu her şeye rağmen sevmeli miyim? Yarın sabah
beni almaya gelecek ve ben çok mutluyum. Hatta bugün beni eve bıraktı ve
giderken öptü. İçim bir hoş oldu. Hayatımda ilk kez bir erkek beni
öpüyordu ve ben ona âşık olmuştum. SENİ SEVİYORUM Jİ HOON… Yatağımın
içine girdim ama heyecandan uyuyamıyorum. Sağa dönüyorum olmuyor sola
dönüyorum olmuyor… Bir türlü uyuyamıyordum ve tek suçlu Ji Hoon’ du.
Bütün gece onu düşündüm ve sonunda uykuya daldım. Sabah annem beni uyandırmaya çalışıyordu. Ama ben her zaman ki gibi: ‘Anneciğim bir beş dakika daha uyuyayım sonra kalkarım.’Ama
bir karşılık duyamıyordum sadece hafif bir gülme sesi vardı. Sonra
gözlerimi uyku sersemi bir şekilde araladım. Gözlerimi açmamla çığlık
atmam bir oldu… -----NOT: Umarım beğenirsiniz oldukça a uzun tutmaya çalıştım. Yorumlarınızı bekliyorum.^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 10:28 pm

4. BÖLÜM Min Seo
gözlerini aralayıp onu uyandırmak isteyen annesine bakıyordu. Ama o
annesi değildi. Ji Hoon karşısındaydı ve ona sıcacık bir gülümsemeyle
bakıyordu. Karşısındakinin Ji Hoon olduğunu örem Min Seo kendisinin rüya
gördüğünü düşünüyordu. Uyanmak için gözlerini ovuyordu ama Ji Hoon hala
karşısındaydı ve ona bakıyordu. Min Seo bunun rüya olmadığını anlayınca
bir çığlık daha attı ve kafasını yorganın içine soktu. Min Seo: ‘Yaa Ji Hoon senin burada ne işin var?’ ‘Seni
o kadar çok bekledim ki sen gelmeyince ben geleyim dedim. Bu arada hala
oyuncaklarla mı yatıyorsun? Dedi ve gülmeye başladı. Onun güldüğünü
duyan Min Seo kafasını yorganın altından çıkartıp yanındaki oyuncak
ayıyı Ji Hoon’a attı. Ama Ji Hoon hala gülüyordu. Min Seo
Ji Hoon’un onu dağılmış saçlarıyla ve pijamalarıyla gördüğü aklına geldi
ve tekrar kafasını yorganın altına sokup Ji Hoon’a boğuk çıkan sesiyle
bağırmaya başladı. ‘Dışarı çıksana üstümü giyinmem lazım.’ ‘Tamam, ama hızlı ol yoksa okula geç kalacağız senin yüzünden.’Ji
Hoon bunları söylerken bile gülmekten kendini tutamıyordu. Min Seo’nun
uyanıp şaşkın şaşkın kendisine bakması çok komikti. İyiki kamerasıyla
onu gizli gizli çekmişti. Ama Min Seo’nun bu hali onun çok hoşuna
gitmişti. Uykudan uyanan küçük, masum bebekler gibiydi… Min Seo Ji Hoon
odadan çıkınca yavaşça kafasını yorganın altından çıkardı ve yatağının
karşısındaki boy aynasının önüne geçip kendisine baktı. Saçları
dağılmış, pembe pijamasının bir kolu kısa bir kolu uzun bir şekilde
katlanmıştı. Min Seo Ji Hoon onu böyle gördüğü için kendine çok
kızıyordu. Neden uyuya kalmıştı ki sözde erkenden kalkıp hazırlanacaktı.
Ama olan olmuştu Min Seo dudağını büzdü ve odasındaki banyoya girip
elini yüzünü yıkadı. Okul üniformasını giydi. Ama diğer kızlar gibi
makyaj yapmadı. O her zaman sadeydi. Diğer kızlar gibi makyaj yapıp
saçlarını kuaförde yaptırmazdı ve böyle şeylerin çok saçma olduğunu
düşünürdü. Çantasını hazırlayıp başı yere eğilmiş bir şekilde sessizce
odasından çıktı. Ji Hoon kapının önündeydi ve onun bu masum halini
görünce tekrar gülmeye başladı. Min Seo: ‘Neden gülüyorsun ya zaten yeterince rezil oldum sana.’ ‘Tabi ki de rezil olmadın hem az önce çok tatlıydın.’ Min
Seo bu sözleri duyunca kafasını usulca kaldırdı ve sevdiği çocuğa
baktı. Gerçekten böyle mi düşünüyordu yoksa onu üzmemek için mi böyle
diyordu? ‘Yalancı üzülmeyeyim diye böyle diyorsun değil mi?’ ‘Ben sana niye yalan söyleyeyim. Tabi ki de çok tatlıydın bu arada okula gidecek miyiz yoksa burada böylece dikilecek miyiz?’ Birlikte
aşağıya indiler ve Min Seo annesinin yanına mutfağa uğradıktan sonra
evden çıktılar. Ji Hoon bisiklete bindi ama Min Seo ona bakıyordu. ‘Hey okula gitmek istemiyor musun?’ ‘Bilmem beraber mi gideceğiz ki?’ ‘Benim bisikletim burada olmadığına göre evet ama benim yürümemi istiyorsan o sana kalmış.’ Ji Hoon bunları söyledikten sonra küçük çocuklar gibi başını yere eğdi. ‘Tabi ki de hayır. Hadi gidelim.’ Min
Seo dünkü gibi Ji Hoon’un arkasına oturdu ve ellerini onun karın
bölgesinde birleştirdi. Kalbi sudan çıkmış balık gibi yerinde
duramıyordu. Onun kokusunu içine çekerken öylesine kendinden geçmişti ki
Ji Hoon’un sesiyle birden irkildi. ‘Biliyor musun seninle iyi ki arkadaş oldum. Sayende çok güzel günler geçiriyorum.’ Arkadaş sözcüğü Min Seo’yu üzse de onun mutlu olması hoşuna gitti. İç çekti ve: ‘Bende çok mutluyum ama birazdan açlıktan ölebilirim.’ ‘Doğru
sen uyuya kaldığın için kahvaltı yapmadın değil mi bende birlikte
yaparız diye bir şey yemedim ama senin yüzünden aç kaldım.’ Min
Seo uyku olayını hatırlattığı için Ji Hoon’un omzuna vurdu. Aslında
omzu acımamıştı ama Min Seo’ya şaka yapmak için canı yanmış gibi bağırdı
ve bisikleti durdurup omzunu ovaladı. Min Seo onun yüzünden Ji Hoon’un
canı yandığı için kendi canı daha da yanmıştı. Kalbi sıkışıyordu sanki
yerine sığamıyormuşçasına. Ji Hoon’un acı dolu sesini duyunca gözleri
doldu. Dokunsan ağlayacaktı ve hemen yerinden kalkıp Ji Hoon’un
karşısına geçti.Ağlamamak için kendini tutuyordu ve boğazında bir şey takılmışçasına sesi boğuk çıkıyordu.‘Be... Ben canını yakmak istememiştim sadece şaka yapmak istemiştim. Ji Hoon çok özür dilerim.’ Artık
daha fazla konuşamıyordu çünkü gözyaşları ve hıçkırık sesleri onu ele
geçirmişti. Ji Hoon onun hıçkırık seslerini duyunca kafasını kaldırdı. ‘Asıl ben özür dilerim seni kandırmak istemiştim amacım seni ağlatmak değildi.’ Min
Seo onun şaka yaptığını anlayınca daha da ağlamaya başladı. Ji Hoon
yaptığı şakadan pişman olmuştu ve Min Seo’yu kollarının arasına aldı.
Ona sımsıkı sarıldı. Min Seo başını Ji Hoon’un omzuna yasladı ve bir
süre daha ağladı. Sonra kendisini topladı ve okula gittiler. Okulun
kapısından girerken ikisi de birbirlerine gülücükler saçıyordu ve
onların bu halini gören Eun Hye sinirden çatlamak üzereydi. Elindeki cam
bardağı sinirle yere attı ve sınıfa çıktı. Ders zilinin çalmasıyla
herkes sınıflarına çıktı. Artık Min Seo eskisi gibi derse veremiyordu
kendini. Aklında sadece Ji Hoon vardı. Dersin bitmesiyle Min Seo
yerinden kalktı ve tuvalete gitti. İçeride ışıklar yanmıyordu. Tam
ışıkları yakacaktı ki biri eliyle onun ağzını kaptı. Bağırmak istiyordu
ama sesi çıkmıyordu… En sonunda umudu kaybetti ve bağırmaktan vazgeçti. NOT: Umarım beğenmiştir siniz daha iyi olması için 3. şahıs olarak yazdım. Okuyan herkese teşekkür ederim^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 10:28 pm

5. BÖLÜM Min Seo’artık
bağırmaya çalışmaktan vazgeçmişti o an tek istediği biraz nefes almaktı.
Onun ağzını tutan kişiler arkasında olduğundan onarlı göremiyordu.
Başka bir el onu omuzlarından tutup duvara itti ve: 'Elini çek konuşsun!' Kız
elini Min seo'un ağzından çekti ve Min Seo derin derin nefes almaya
çalıştı. Boğazı yanıyordu ve Eun Hye'yi karşısında görünce şaşırdı. 'Sen bunu neden yaptın?' 'Neden mi? Bir düşün bakalım sevgilimden uzak durman için olabilir mi acaba?' Bunları söylerken adeta bağırıyordu ve ani bir hareketle ellerini Min Seo 'nun boğazında birleştirdi. 'Eğer sevgilimden uzak durmazsan daha kötü olur senin için.' Min
Seo cevap vermek istiyordu ama Eun Hye'nin elleri boğazını sıktığından
dolayı konuşamıyordu. Dudaklarından sadece şu sözler döküldü. ' O ben.. benim sade..ce arka..daşım neden böyle şeyler saçmalıyorsun … Anlamıyorum doğrusu …' 'Arkadaşmış
sen kimi kandırmaya çalışıyorsun? Ona nasıl baktığını gördüm ve ben
seni ondan uzaklaştırsam da uzaklaştırmasam da o seni asla sevmeyecek. O
beni seviyor bunu kafana sok ve bir daha Ji Hoon'a yaklaşma.' 'Buna sen karar veremezsin. Ji Hoon'un tek arkadaşı benim ve onu yalnız bırakamam.' 'Onun
yalnız olduğunu da nereden çıkartıyorsun. Ben varım ve biz birbirimizi
seviyoruz. O asla seni sevmeyecek. Seni sadece basit, sıradan bir
arkadaş olarak görüyor. O gün düştüğünde de sana acıdı da yanına geldi.
Yoksa seninle ne işi olur ki.' Artık diyecek bir şey
bulamıyordu ve zaten diyemezdi. Eun Hye'nin parmakları boğazını sarmıştı
ve zor nefes alıyordu. Tırnakları derisinin altına kadar işliyordu. Eun
Hye Min Seo'yu duvara çarptıktan sonra bıraktı ve oradan çıktı.Min
Seo yıkılmıştı adeta. Canı yanıyordu ama kalbi daha da yanıyordu.
Söyledikleri beynin de yankılanıyordu. Artık bağırarak ağlamak istiyordu
ama burada ağlayamazdı. Hemen oradan çıktı ve hızlı adımlarla
merdivenlerden inmeye başladı. Merdivenlerden inerken Ji Hoon ona
sesleniyordu ama ona cevap verecek durumda değildi. Kafasında 'sana
acıdı da yanına geldi' sözcükleri yankılanıyordu. Koşar adımlarla depoya
gitti. Yere oturdu ve ağlamaya başladı, ilk defa böylesine acımıştı
kalbi. O bu zaman kadar ne kimseyi sevmişti ne de biriyle çıkmıştı. Ji
Hoon onun ilk aşkıydı ve ona ilk görüşte âşık olmuştu. Ne olurdu ki
karşısına çıkmasaydı. Resmini çizmeseydi. O resmi sırf o çizdi diye her
gün yanında taşıyordu. Ağlamak bile yetmiyordu artık içinde ki acıyı
söküp atamıyordu. Dertlerini anlatacak kimse yoktu. Ji Hoon'dan
vazgeçmeli miydi yoksa ilk aşkını beklemeli miydi? Karasızdı ve Eun Hye
onun daha fazla acı çekmesi için elinden geleni yapacaktı. Ama Eun
Hye'nin yapacakları umurunda değildi. Tek düşüncesi Ji Hoon'a onu
sevdiğini söyler miydi? Artık ağlamıyordu ama üşüyordu, yerler çok
soğuktu. Derse girmesi gerekiyordu ama onu bu halde kimsenin özellikle
Ji Hoon'un görmesini istemiyordu. Ders zili çaldıktan sonra dışarı
çıkacaktı ve kimseye görünmeden okuldan gidecekti. Ama kapıya doğru
yaklaştığında bu planı işe yaramadı. Çünkü Ji Hoon onu arıyordu. Şimdi
buradan nasıl çıkacaktı? En iyisi Ji hoon'u görmezden gelip hızlıca
çıkıp gitmekti. Ama titriyordu. Kapıdan dışarı bir adım attı ve
çardakların orada arkasını dönmüş 'Min Seo' diye bağıran Ji Hoon'u
gördü. Koşar adımlarla oradan çıktı ve okulun çıkış kapısına yöneldi.
Ama Ji Hoon onu görmüştü ve ona sesleniyordu. Min Seo adımlarını daha
hızlı atmaya başladı. Ama her adım attığında kalbi biraz daha hızlı
atıyordu. Nefes nefese kalmıştı ama bu okuldan hemen uzaklaşması
lazımdı. Ji Hoon'u duymazlıktan gelip kapıya doğru koştu. Ama fayda
etmiyordu. Ji hoon peşinden geliyordu. En sonunda Min Seo durdu ve
sinirli bir şekilde karşısına geçmiş nefes nefese kalmiş Ji Hoon'a
bakıyordu. Birden Ji Hoon'a bağırmaya başladı. 'Ne var niye peşimden geliyorsun?'Ji
Hoon onun bu haline şaşırmıştı. Ama yinede onun yanında olmalıydı.
Çünkü iyi bir arkadaş her zaman arkadaşının kötü zamanlarında yanında
olmalıydı ve Ji Hoon Min Seo'nun yanında olmaya çalışıyordu. 'Seni merak ettim. Neyin var? Niye ağladın?' 'Sana ne seni ilgilendirmez benim neden ağladığım, şimdi beni yalnız bırak.' 'Seni bu halde yalnız bırakamam neden benden kaçıyorsun?' Ji Hoon elini aniden Min Seo'nun boynuna götürdü. 'Kim yaptı bunu?' diye bağırdı. 'Ne yapacaksın?' 'Sana kim yaptı dedim.' 'Kimse yapmadı alerjim var benim ve şimdi git başımdan .' 'Gidemem sen benim arkadaşımsın ve yanında olmam lazım.' 'Yeter artık Ji Hoon bıktım arkadaş kelimesinden seninle de arkadaş olmak istiyorum. Neden anlamıyorsun. ' Ji
Hoon duydukları karşısında şok geçirmişti adeta. Ama hiçbir şey
diyemiyordu Min Seo'ya .Min Seo gözyaşlarını engellemeye
çalışıyordu.artık dayanacak gücü kalmadı. Tam arkasını dönüp gidecekti
ki Ji Hoo onu kolundan tuttu ve bir şeyler mırıldandı… NOT: Umarım beğenirsiniz… okuyan herkese teşekkür ederim.^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 11:55 pm

6. BÖLÜM Onun yüzüne bakacak hali bile
yoktu. Ki, eğer bakarsa gözyaşlarına engel olamayacaktı. Onu kırdığı
zaman kendisi daha da kırılıyordu. Dayanamazdı ama yapacak bir şey yoktu
onu dinlemeliydi. Ama hala kafasını kaldırıp ta ona bakamıyordu. Neden
Eun Hye'nin dediğini yapıyordu? Onu dinlemeliydi. Ama olan olmuştu.
Zamanı geri alamazdı peki ya ne yapmalıydı? Sonra onu dinlemeye başladı. 'Ben
sana ne yaptın? Neden bana böyle davranıyorsun? Seni anlayamıyorum.
Daha sabah aramız çok iyiydi. Sen benim tek arkadaşımdın. Ama şimdi
arkadaşım bile olmak istemiyorsun yoksa sen de diğerleri gibi misin?
Benim gerçek bir arkadaşa ihtiyacım vardı, sensin dedim. En iyi
arkadaşım, sırdaşım olursun dedim ama iki gün bile dayanamadın mı?Ben seni kendime yakın gördüm ama sen beni öyle görmemişsin. Şimdi ben ne yapayım ha…Sen
vardın ama şimdi yoksun. Beni hiç düşünmüyor musun? Ne oldu da birden
böyle davranmaya başladın? Hem ben salak değilim boynunda ki izler
alerji falan değil, kim yaptı söyle yoksa ben öğrenmesini bilirim. Ve
ona da yapacaklarımı düşünme bile… Şimdi sorularıma cevap ver?Ne
diyeceğini dahi bilmiyordu. Ona yalan söyleyemezdi ama Eun Hye'yi de ona
şikâyet edemezdi. Ne yapacaktı? Aklına hiçbir şey gelmiyordu. Ama daha
fazla dayanamazdı da onu kırmaya. Bu sefer akmasına engel olduğu
gözyaşlarına daha fazla engel olmadı ve birden ona sarılıp ağlamaya
başladı. Min Seo onun kollarındayken kendini huzur dolu hissediyordu.
Ona daha sıkı sarılmak hiç bırakmak istemiyordu. Canının yanmasına engel
olamıyordu belki ama onun canını yakmamalıydı en azından… Onun canını
yakmaktansa Eun Hye'nin yapacaklarını tercih ediyordu. Şimdi ne
söyleyecekti ki? Ağzından çıkan her kelime önemliydi ve dikkatli
olmalıydı. 'Bu aralar biraz moralim bozuktu ve galiba
acısını senden çıkartmak istedim… Beni affedebilecek misin? Seninle
arkadaş olmak istiyorum ve bundan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. Sende
bana bir söz ver ne olursa olsun arkadaşlığımız bozulmasın olur mu?' 'Sana
söz veriyorum hiçbir zaman senden ve arkadaşlığımızdan vazgeçmeyeceğim.
Şimdi şu boğazında ki izleri söyle onları unuttuğumu zannetme.' 'Sınıftan biriyle kavga ettik.' 'Hayatta inanmam. Cadı mısın sen ya? O kızın halini düşünemiyorum. Cadıııı…' 'Hey ben cadı değilim o kız hak etti sonuçta ne yapabilirim. Bu arda ben eve gideceğim sende derse girsen iyi olur.' 'Aslında ben bıraksam seni nasıl olur?' 'Olmaz sen derslerden geri kalma. Ben kendim giderim' Dedi
ve Ji Hoon'un yanağına bir öpücük kondurup gitti. İçinden bir oh çekti
acaba Ji Hoon onun bu yalanına inanmışımıydı? Bu arda boğazında ki
tırnak izleri etkisini daha yeni gösteriyordu ve yanmaya başlamıştı. En
azından hava rüzgârlıydı ki boğazının acısını az da olsa alıyordu.
Yürüyerek annesinin pastanesine geldi. Annesinin yanına gidip kocaman
bir öpücük aldı ondan. Annesi Min Seo'nun boğazında ki izleri gördü ve
ardı ardına sorular yağdırmaya başladı. ' Boğazına ne
oldu? Kim yaptı? Yoksa yolunu falan mı kestiler? Başka bir şey yaptılar
mı? Para için mi yaptılar? Eğer para için yaptılarsa verseydin…' Gibi birçok soru. Sonunda Min Seo bir fırsat buldu ve konuşmayı başardı. 'Anne
endişelenmene gerek yok sınıfta bir olay oldu. Bende ayırmaya
çalışırken birkaç darbe yedim o kadar. Bana bir şey olduğu yok.' Ji
Hoon'a söylediği yalanı söyleyemezdi çünkü Min Seo'nun kavga
etmeyeceğini emindi. Min Seo soğuk bir portakal suyu içtikten sonra
üzerine bir önlük geçirdi ve mutfağa girdi. Canı pasta yapmak istiyordu
ve kocaman kalp şeklinde bir pasta yaptı. Üzerine kalp şeklinde çilekler
yerleştirdi. Ama o pastayı Ji Hoon için yapmıştı ve paketleyip eve
götürdü. Mutfak masasının üstüne koydu. Sonra odasına çıktı ve soğuk
suyla rahatlayana ve boğazının yanması geçene kadar duş aldı. Sonra
üzerine pembe bornozunu geçirdiği gibi ıslak ayaklarla odasına geçti.
Kendini yatağın üzerine attı ve gözlerini kapadı. Yüzü gülmeye başladı.
Çünkü gözlerini kapattığı her an Ji Hoon'u görüyordu. Sonra bir sesle
gözlerini açtı. Biri cama taş atıyordu. Min Seo ıslak saçlarını geriye
attı ve camı açtı. Ji Hoon aşağıda ona bakıyordu. Gecenin bir vakti niye
gelmişti ki? Min Seo şaşkın gözlerle ona bakıyordu. 'Gecenin bir vakti burada ne işin var senin ?' 'Seni görmeye geldim hem sana bir şey söylemem lazım.' 'Neymiş o söyleyeceğin şey?' 'Yarın sana bir sürprizim var okula gitmiyoruz yarın tamam mı?' 'Neden sürpriz dedim ya. Tamam, mı erken kalk sakın uyuya kalma uyku güzeli.' 'Çok merak ettim şimdi tamam erken kalkarım.' 'Okul kıyafetlerini giyme sabah erkenden çıkacağız.' 'İyice meraklandırdın şimdi. Ben nasıl uyuyacağım şimdi?' 'Eğer
bu şekilde camda durmaya devam edersen hastalanacaksın ve sürprizim
yarım kalacak. Sen kendine iyi bak yeter. Bu arda öyle çok uyuyorsun ki
emin ol bu gece de uyursun sen.' 'Çok komiksin. hahaha ha…' 'Teşekkür ederim uyku güzeli ama ben şimdi gidiyorum. Sabah görüşürüz.' Min
Seo camı kaptı ve yatağının üzerine tekrar oturdu. Ama kara kara
düşünüyordu. Yarın ne giymeliydi. Ji Hoon'un sürprizi neydi? Ani bir
hışımla ayağa kalktı ve giysi dolabının başına geçti. Bir iki dakika
içinde odanın her yeri kıyafet dolmuştu. Etrafı o kadar çok dağıtmıştı
ki yarım saate ancak toplardı. En sonunda buz mavisi papatyalı
elbisesini seçti. Yarın onu giyecekti çünkü o elbisenin ona şans
getirdiğine inanıyordu. Üzerine geceliklerini giydi ve odayı toplamaya
girişti. Bir süre sonra oda eski haline geri döndü ve Min Seo
yorgunluktan kendini yatağın içine zor attı. O kadar yorulmuştu ki direk
uykuya daldı. Sabah daha güneş yeni doğmak üzereydi ve Min Seo kalktı
ve üstünü giyindi. Saçlarını yaptı ve mutfağa gidip dün yaptığı pastayı
aldı. Onu bir poşetin içine koydu ve sessizce evden çıktı. Ji Hoon'u
arka bahçede onu beklerken buldu. Ji Hoon ona hayretler içerisinde
bakıyordu. Onu ilk defa okul kıyafetleri dışında görüyordu. Bornozu ve
pijamaları saymasa tabi. Ji Hoon ona doğru geliyordu. Min Seo'ya
yaklaştı ve kulağına fısıldadı. Onun nefesini yüzünde hissetmesi çok
hoşuna gitmişti. 'Uyku güzeli bugün ne kadar da güzel olmuş.' Min Seo ona masum bir çocuk gibi baktı. 'Teşekkür ederim.' 'Bu kadar vakit kaybı yeter. Şimdi senin gözlerini kapatıyorum ve gidiyoruz.' 'Nereye?' 'Sürpriz dedim ya ne kadar meraklısın.' Sonra
onları ileride bekleyen taksiye doğru yürüdüler. Min Seo ve Ji Hoon
arka koltuğa geçip oturdular. Ji Hoon Min Seo'nun gözlerini bağladı ve
uzun bir müddet öylece bekledi. Ara sıra Ji Hoon Min Seo'nun kulağına
'az kaldı' diye mırıldanıyordu. Sonunda araba durdu ve Ji Hoon Min Seo'yu elinden tutup arabadan dışarı çıkarttı. Ama hala gözleri bağlıydı. 'Uyku güzeli sonunda geldik. Gözlerini açabiliriz.' Dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 11:55 pm

7. BÖLÜM Min Seo
sabırsızlıktan çatlamak üzereydi. Ji Hoon onu yumuşacık elleriyle tuttu
ve taksiden indirdi. Sonra arabadan bir şeyler çıkarttı. ' Uyku güzeli heyecanlı mısın bakalım?' dedi mutlu bir şekilde. ' Hem de nasıl, artık açsan şunu. Nerede olduğumuzu çok merak ediyordum.' 'Tamam, o zaman sıkı dur.' İnce
parmaklarıyla Min Seo'nun gözlerindeki bandı açtı. Min Seo biraz
gözlerini ovuşturduktan sonra dikkatli ve hayranlık dolu gözlerle
etrafına baktı. Arkasını dönüp Ji Hoon'a bir şey diyecekti ki Ji Hoon
orada yoktu. Meraklı gözlerle etrafına bakıyordu ama baktıkça daha da
huzur doluyordu içi. Ji Hoon onu cennete getirmişti adeta. Etrafında
çeşit, çeşit çiçekler, böcekler doluydu. Hava masmaviydi ve kuş sesleri
etrafa neşe saçıyordu. Min Seo yavaş, yavaş kuşları ve diğer hayvanları
ürkütmemek için Ji Hoon'a seslendi. 'Jiii Hoonn nerdesin?
Yoksa beni burada bırakıp kaçtın …' mı diyecekken uzun ve geniş bir
ağacın altında yere örtü sermekte olan Ji Hoon'u gördü. Ona adeta
büyülenmiş gibi bakıyordu. Ji hoon bunu fark etti. 'Hey yardıma gelmiyor musun yoksa ben mi geleyim? Dedi' 'Geliyorum tamam, tamam.' Min Seo küçük adımlarla Ji Hoon'a doğru ilerliyordu. Ji hoon bir sepetten kutu dolusu yemekçıkartıyordu. Bir yandan da ıslık çalıyordu. Min seo onun bu halini gördükçe hem seviniyor hem
de hiçbir şey yapamıyordu. Eli ayağına dolaşıyordu heyecandan onunla
birlikte piknik yapacaktı sonuçta ve bu onun için çok büyük bir
mutluluktu. 'Karnın aç mı? İlk önce yemek mi yiyelim yoksa dolaşalım mı ne dersin?' ';Hımm. Önce yemek yiyelim yoksa karnımın guruldamasından dolaşamayacağız.' 'Peki, sen nasıl istersen.' 'Hem sadece senin mi sürprizlerin olacak benim de sana sürprizim var. Ama önce yemek yiyelim.' Birlikte yemek yediler. Min Seo o kadar çok yemişti ki karnını ovuşturmaya başladı. Neredeyse şişmişti. 'Senin yüzünden kilo alacağım. Nereden aldın bunları hem tadı güzelmiş.' 'Almadım ki yaptık yani biraz hizmetçiler biraz da ben ama rameni ben tek başıma yaptım nasıl olmuş?' 'Hayatta inanmam sen ve yemek yapmak imkânsız, olamaz böyle bir şey.' Ji Hoon alınmış bir ifadeyle ona bakıyordu. 'Kıskandın beni değil mi? Tabi sen böyle şeyler yapmayı bilmediğin için.' 'Birazdan böyle bir şey dediğine pişman edeceğim seni.' 'Hah sen mi beni pişman edeceksin. Güleyim bari. Sen daha yumurta kırmayı bile bilmiyorsundur.' 'Tamam, iddiaya girelim istersen.' 'Olur, nasıl olsa ben kazanacağım. Ne için giriyoruz?' 'Sen seç yazık olmasın sana.' 'Tamam. Bir düşüneyim.' Min Seo ona bakıp gülüyordu. Az sonra yaptığı pastayı tadınca bu söylediklerine pişman olacaktı doğrusu. 'Tamam, karar verdim. Kaybeden kazananı sinemaya götürecek. Kabul mü?' 'Kabul.' Sonra
ikisi birlikte ayağa kalktılar ve yürümeye başladılar. Ji Hoon bir an
durdu ve koşarak yemek yedikleri yere gitti. Çantasından fotoğraf
makinesini alıp Min Seo'nun yanına geri geldi. 'Fotoğraf çekelim mi?' 'Tamam, ama ilk ben seni çekeceğim olur mu?' 'Tamam, çek hadi sana poz veriyorum.' Ji
Hoon ona dil çıkarmış bir şekilde bakıyordu bir yandan da gülüyordu.
Min Seo onun bu şekilde fotoğrafını çekti. Ji Hoon ona anlamlı bir
ifadeyle bakıyordu. Min Seo da ona o şekilde karşılık verdi. Sıcacık bir
gülümsemeyle ona baktı ve o an resmini çekti 'Ya neden çekiyorsun daha poz bile vermemiştim.' 'Hayır, Ji Hoon çok tatlı çıktın. Mızmızlanma lütfen.' 'Sıra bende uyku güzeli.' Ji
Hoon makineyi eline aldığı gibi onun fotoğraflarını çekmeye başladı.
Art arda çekiyordu. Onun her anını karelere almak istiyordu. Onlarca
resmini çekti Min Seo'nun . onu çiçeklerin içindeyken, gezerken, su
içerken ve daha biçok halini çekti. Sonunda elindekini Min Seo2ya verdi
oda cennet diye adlandırdığı bu yeri çekmeye başladı. Arda bir Ji Hoon2a
ışıl, ışıl bakıyordu. O böyle baktıkça Ji Hoon mutlu oluyordu. Ji Hoon
Min Seo'ya papatya toplamaya başladı. Hem papatyaları topluyor hem de
şarkı söylüyordu. Min Seo onu çiçek toplarken resimlerini çekiyordu,
gizli, gizli. Ji Hoon ona baktığında etrafı çekiyormuş gibi yapıyordu.
Min Seo ona bir şey söylemek istiyordu ama onun vereceği cevaptan çok
korkuyordu. Ji Hoon elindeki papatyalarla Min Seo'nun yanına geldi. 'Burada biraz oturalım mı çok güzel? ' ' Tamam, bende dinlenirim.' Birlikte
çiçeklerin arasına oturdular. Min Seo Ji Hoon çantasına başını koyup
çiçeklerin üstüne uzandı. Ama çanta çok rahatsız ediyordu. Ji Hoon bunu
fark etti ve Min Seo'nun başını yavaşça dizlerinin üstüne koydu. Min seo
bunu fark edince Ji Hoon'a kocaman bir gülücük gönderdi. Ji Hoon
elindeki papatyalarla Min Seo ya taç yaptı kısa bir süre içinde. Sonra o
yumuşak, ince ve narin elleriyle Min Seo'nun başına taktı. Onun dizinde
yatarken resimlerini çekti. Min Seo çok mutluydu ama bir şeyden
habersizdi. Not: Hikâyemi okuyan herkese teşekkür ederim. Gördüğünüz yanlışları lütfen söyleyin ki kendimi geliştirebileyim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 11:55 pm

8. BÖLÜM Min seo Ji Hoon'un dizlerinde yatarken çok mutluydu. Ama onun yüüzne baktıkça derin düşüncelere dalmıştı. MİN SEO'NUN AĞZINDAN Neden
bu kadar güzel bakıyor bana? Benimle niye bu kadar çok ilgileniyor ki
sonuçta onun bir sevgilisi var. Onu buraya getirmek yerine neden beni
getiriyor? Yoksa beni seviyor mu? Benim kalbim nasıl onun için atıyorsa
onun kalbi de benim için atıyor mudur? Aslında bütün cesaretimi toplayıp
ona 'Seni Seviyorum' demeliyim. Evet bugün akşam eve gidince ona bunu
itiraf edeceğim. Ya ben ona böyle dedikten sonra yüzüme bile bakmazsa
ben nasıl yaşarım o zaman. Offf. Bir türlü karar veremiyorum. Ne
yapmalıyım?Jİ HOON'UN AĞZINDAN Konu kızlara
hediye almaya gelince neden bir işe yaramıyorum? Aklım duruyor adeta.
Acaba Min Seo beğenir mi? Ya beğenmezse? Yenisini alırım. Ne kadar da
masum bakıyor. o hep yanımda olsun istiyorum. O yanımda olduğu zamanlar
içim huzurla doluyor, beni mutlu ediyor. Onu hiç bırakmayacağım. YAZARIN AĞZINDAN… Min
seo birden doğruldu ve Ji Hoon'un yanına oturdu. Başında hala Ji
Hoon'un papatyalardan yaptığı taç duruyordu. Ji Hoon elini cebine attı
ve gümüş, taşlı bir kolye çıkartıp Min Seo'ya doğru tuttu. Min Seo
kolyeyi görünce gözleri ışıldadı. Ji Hoon'un gözlerine her zamankinden
daha fazla sevgiyle baktı. 'Sence bu kolye nasıl? Eun Hye beğenir mi?' Eun
Hye ismini duyduktan sonra gözlerindeki parıltıyla birlikte mutlulukta
gitti. Artık aklında kanla tek şey Eun Hye olmuştu. Kısık bir sesle. 'Çok güzel, eminim Eun Hye de çok beğenir.' Sonra
yerinden kalktı ve gidip pastasını getirdi. Pastayı paketten çıkarınca
Ji Hoon'un gözleri açıldı. Şaşkın bir şekilde pastaya bakıyordu. Eline
bir bıçak aldı ve kocaman bir dilim kesti pastayı kocaman lokmalarla
ağzına tıkıyordu, bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. Min Seo onun bu
halini görünce gülmeye başladı. Hem gülüyor hem de resimlerini
çekiyordu. 'Hadi itiraf et bu pastayı nereden aldın?' 'Hiçbir yerden almadım. Kendi ellerimle sana yaptım. Nasıl olmuş? Beğendin mi?' 'Hem de çok. Hem ben çilekli pastaya bayılırım.' Pasta
faslı bittikten sonra bir müddet daha oturdular. Birlikte güneşin
batışını izlediler. Hava iyice kararmıştı. Ji Hoon taksi çağırdı.
Eşyalarını toplayıp taksiye bindiler, min Seo o kadar yorgundu ki
hemencecik uyudu. Ji Hoon onun başını omzuna koydu. Artık eve
gelmişlerdi ama Min Seo uyanmak bilmiyordu. Ji Hoon onu tuttu ve abradan
indirdi. Tam o anda Min seo Ji Hoon'a sarıldı. Bir şeyler söylemeye
çalışıyordu. Hatta mırıldanıyordu. 'Ji Hoon ben seni çok seviyorum. Sakın beni bırakma olur mu? Ben sensiz yaşayamam. ' Ji
Hoon onun bu sözlerine çok şaşırdı.. seni seviyorum derken neyi ima
etmişti? Peki ya sensiz yaşayamam derken? Oda sımsıkı sarıldı Min seo'ya
. Min Seo bir an kendini geri çekti ve kısık gözleriyle Ji Hoon'a
baktı. Sonra Ji Hoon'u kendisine doğru çekti ve dudaklarından öptü. Ji
Hoon'un şaşkınlığı ikiye katlanmıştı. Ama bu sefer o da istekli bir
şekilde Min Seo'yu öpmeye başladı. Min seo kendini geri çekti ve yamuk,
yumuk yürüyerek kapının önüne geldi. Anahtarını çıkartıp kapıyı açtı
sessizce. Sonra kimseye belli etmeden yukarı çıktı. Ji hoon ise orada
öylece bekliyordu. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki bu haline çok
şaşırdı. Eun Hye onun sevgilisiydi ama onu bir kez bile böyle öpmemişti.
Şimdi bu yaşadığı bir rüya gibi geliyordu ona. Ama içindeki
kıpırdamalara anlam veremiyordu. Ses çıkartmadan taksiye doğru yürüdü.
Evde kimsenin sesi çıkmıyordu. Mutfağa bile uğramadan odasına girdi.
Kapısını kapattı ve bir süre ayakta öylece bekledi. Üstünü değiştirip
yatağına girdi. Ama uyuyamıyordu. Acaba bu olanlara nasıl bir anlam
vermeliydi. Min seo ise üstünü bile değiştirmeden yatağa attı kendini.
Bugün öylesine yorulmuştu ki oradan oraya koşturduğu için. Gece rahat
bir uyku çekti. Sabah mutlu bir şekilde uyandı. Aklında gece gördüğü
rüya vardı. Rüyasında Ji Hoon'a onu sevdiğini söylüyordu ve onu
öpüyordu. Bir müddet bu rüyayı düşünüp kendi kendine güldü. Ama sonra bu
rüya gördüğü şeyin gerçek olduğunu anlayınca ağlamaya başladı. Şimdi
onun yüzüne nasıl bakacaktı. Onun ağlama sesine annesi geldi. Kapıyı
sessizce açıp kızının yanına oturdu. Meraklı bir şekilde ona bakıyordu. 'Neyin var kızım?' Ne diyecekti ki annesine. En iyisi bir yalan bulmaktı. 'Gece… Çok kötü bir rüya gördüm.' Hala ağlamaya devam ediyordu. Annesi ona sarıldı. 'Korkma bir tanem. Her şey yolunda sadece bir kâbustu.' Onu küçük bir çocuk gibi avutuyordu. ARADAN 2 HAFTA GEÇTİ Ji
hoon hala okula gelmiyordu. Min seo kendini suçlu görüyordu artık. Her
şey onun yüzündenmiş gibi bir hali vardı. İki hafta içinde 5 kilo
vermişti. Yüzü sararıp solmuştu. Onu görenler hasta olduğundan
şüpheleniyorlardı. Bu iki hafta içinde her gün gittiği gibi yine okul
çıkışı parka gitti ve banklardan birine oturdu. Min seo artık
dayanamıyordu. Evine gitmeye karar verdi yoksa onu görmeden yapamazdı.
Ne yemek yiyor nede uyuyordu. Dersleri de dinlemez olmuştu. O sadece bir
tek şey istiyordu. Ji Hoon'u görmek. Arkasından bir el sıkıca omzunu
tuttu. Ama Min seo'nun ona karşılık verecek hali bile yoktu artık.
Meraklı bir şekilde arkasına dönüp baktı… Sonra tekrar yavaşça önüne
döndü. Ağlamaya başladı. Arkasıbndaki kişi gelip yanına oturdu. Ve ona
meraklı gözlerle baktı… NOT: Bu bölüm galiba biraz kısa oldu. umarım beğenirsiniz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 11:55 pm

9.BÖLÜM Ji Hoon yokken
gece kâbuslarla uyanıyor bir daha uyuyamıyordu, ders dinleyemiyordu,
gece gündüz fark etmeden onun hayalini görüyordu. Tam ona yaklaşacağı
sırada tekrar ortadan kayboluyordu. Durup dururken ağlıyordu. Sanki
canından bir parça alınmış gibiydi. Yaşamıyordu adeta. Onu o kadar çok
özlemişti ki bazen tam evine gitmeye karar veriyordu ki onu görememe
korkusuyla vazgeçiyordu. Bu seferde onun hayalini gördüğü zamanlarda ki
gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Nefes alamıyordu, gözleri
kararıyordu. Kendinden geçmişti adeta. Ama bu sefer ki hayali
diğerlerinden farklıydı. O ne zaman onun yanına gitse o yok oluyordu ama
bu sefer Ji Hoon yanına gelmişti. Kalp ritimleri yavaşlamıştı. Sanki o
ana orada ölecekmiş gibi. Elleriyle gözlerini kapatıp ağladı. Ama birkaç
saniye sonra Ji Hoon onun ellerini tutup çekti. Kendi ellerinin arasına
aldı. Ji hoon'un bu hayali diğerlerinden daha da farklıydı. Aynı Min
Seo gibi zayıflamıştı, gözlerinin altı mosmor görünüyordu. Ona sarılmak
istiyordu ama yine ellerinden kayıp gitmesine dayanamazdı. 'Yeter
artık. Hayallerini görmekten bıktım. Gerçekten gel artık dayanamıyorum.
Hani beni hiç bırakmayacaktın. Sen sözünü böyle mi tutuyorsun. Ölmek
istiyorum, sensizlik canımı çok yakıyor. Neden anlamıyorsun. Ji Hoon gel
artık!' Gökyüzüne içinde ne varsa haykırmak istiyordu ama
nefesi kesiliyordu. Ayakta duramıyordu. Tam elini Ji Hoon'a uzattı.
Yere serildi. Ji Hoon telaşlandı. Birden bire ne oldu ki Min Seo'ya.Hemen
onu kucağına aldı ve bir taksi çevirdi. Yolda Min Seo'nun elini bir
saniyeliğine bile olsun bırakmadı. Hastaneye geldiklerinde hemen bir
sedye getirdiler ve acile götürdüler. Ji Hoon'un kalbi çok hızlı
atıyordu. Aradan yarım saat geçmesine karşın Ji Hoon Min Seo'yu
görememişti. Sonunda hemşirenin biri geldi ve içeri girmesi için ona
izin verdi. Ji hoon titrek adımlarla odadan içeri girdi. Min seo
gözlerini kapatmış yatıyordu. Ji Hoon onun uyuduğunu düşünüp sessizce
yanına geldi. Onun alnına küçük bir öpücük kondurdu. 'Sana verdiğim sözü hep tuttum. Ama bazı olaylar oldu. Yoksa seni asla bırakmam. Bunu sakın unutma uyku güzeli.' O
anda Min seo gözlerini açtı. Ji Hoon bir adım geri gitti. Acaba onu
duymuş muydu? Gözlerini birkaç kez kapatıp açtı ama Ji Hoon'un hayali
değildi. Duydukları da gerçekti. 'Jii… Hoon… Sen misin?' 'Evet, sen iyi misin?' 'Ben iyiyim. Ben senin gerçek olmadığını düşündüm. Sen geldin. Sonunda geldin. Beni bırakmadın. ' Hızla
Ji Hoo'a sarıldı. Ji Hoo da ona sımsıkı sarıldı çünkü onu çok
özlemişti. Min seo birden aklına en son görüştükleri geceyi düşündü ve
biraz geri çekildi. Onu öpmüştü, onun yüzünden gelmediğini düşünüyordu
ama neden gelmemişti ki? 'Ben o gece ne dediğimi…' 'Önemli değil ben çoktan unuttum.' MİN SEO'NUN AĞZINDAN Doğru
benim yaptığım aptallığı neden unutmasın ki. Ben onun sadece
arkadaşıyım. O gece neden onu öptüm ki. Ahh aptal kafam. Her şey senin
yüzünden. Ama Ji Hoon iki hafta içinde nasıl bu kadar çökmüş olabilir
ki. Neden bu kadar solgun, yoksa hasta mıydı? O iki hafta içinde neler
olmuştu. Ah ji hoon sen yanımdasın ya dünyalar benim oldu. Seni o kadar
çok özlemişim ki gözlerimi hiç kırpmadan bir gün boyu seni
izleyebilirim. Jİ HOON'UN AĞZINDAN O geceyi
nasıl unuturum. O gece benim için önemliydi. Ahh ben neler diyorum. Bizi
sadece arkadaşız. Ama Min Seo benim yüzümden mi bu hale geldi? Onu o
kadar çok özledim ki ağlamak istediğim de yanımda bir tek o olsun
istedim ama olmadı. Neymiş ağlamak acizlikmiş. Ben seni asla
bırakmayacağım ama ben senden bir şey istiyorum Min Seo ben bir daha
böyle bir acı yaşamak istemiyorum. Sevdiğim birisini daha kaybedemem bu
yüzden her zaman yanımda ol. Senin yardımına ihtiyacım var. YAZARIN AĞZINDAN Birbirlerine
özlem dolu gözlerle bakıyorlardı. Birden kapının açılmasıyla ikisi de
irkildi. Hemşire eve gidebileceğini söyledi ve yemek yemesine dikkat
etmesi gerektiğini söyledi. Ji Hoon Min Seo'ya ayağa kalkması için
yardım etti. Sonra kolunu ona doğru uzattı. Min seo ona gülen gözlerle
bakıyordu. Sanki kalbi yeniden atmaya başlamıştı. Ji hoon'un koluna
girdi ve hastaneden dışarı çıktılar. Ji Hoonla uzun süre yürüyüş
yaptılar. Ama Ji Hoon onun elini asla bırakmıyordu. Sanki kaçıp
gitmekmişçesine. Vakit su gibi akıp gidiyordu. Ji Hoon ve Min seo eve
yürüyerek geldiler. Ama Min seo hep onun yanında olmak istiyordu.
Yıllardır görmemişçesine özlemişti onu. Min Seo arkasına bakarak eve
girdi. Annesi mutfakta yemek hazırlıyordu. Babası oturma odasında
haberleri izliyordu. Min seo gidip annesini öptü ve masayı kurmaya
başladı. Çok mutluydu. Annesi onun bu halini görünce o kadar çok sevindi
ki kızı kaç gündür doğru dürüst yenmek bile yemiyordu. Ortalıkta bir
hayalet gibi dolaşıyordu. Masayı kurup yemeğe babasını çağırdı. Yemeğini
öyle iştahlı yiyordu ki. Ailesi yemek yemeyi bırakıp onun bu halini
izliyordu. Yemeğini yedi ve yukarı odasına çıktı. Ama daha şimdiden Ji
hoon'u çok özlemişti. Eli telefonuna gitti ve Ji Hoon'u aradı. Yarın
hafta sonuydu ve okul olmadığı için onu göremeyecekti telefon çaldı ve
sonunda telefonu açtı. 'Ji Hoon' 'Min Seo ' 'Ben şey diyecektim. Yarın okul yok ya bir yerlere gidelim mi?' ' Tamam.' Gece ikisi içinde çok uzun geçti ikisi de sabahı iple çekiyorlardı. Sabah
ikisi de erkenden uyandılar ve buluşmak için sözleştikleri şehir
meydanında ki parka geldiler. Uzun süre bir birlerine baktılar.
Sessizliği bozan Min Seo oldu. 'İki hafta boyunca okula neden gelmedin?' Ji hoon yüzü birden soldu. Artık gözlerini kırpmadan karşıya bakıyordu… NOT: Hikâyemi okuyan herkese teşekkür ederim. Gördüğünüz yanlışları lütfen söyleyin ki kendimi geliştirebileyim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 2:14 am

10.BÖLÜM





Ji Hoon'un gözleri uzakta bir noktaya dikilmiş, donuk bir şekilde bakıyordu. Gözleri dolmuştu. Onun da canı yanıyordu ama o iki hafta boyunca bunu belli etmemişti. O gece eve gittiğinde annesinin öksürmelerini duymuştu. Onun canı yandıkça Ji Hoon'un da yanıyordu ama annesi hastaydı ve ölüm döşeğindeydi. Ji hoon annesinin kanser olduğunu öğrendikten beri mutsuzdu ta ki Min seo hayatına girene kadar. Ji Hoon annesi için canını bile verirdi ama bu öyle bir şey değildi. Hayat bir yere kadardı. En çok acı veren ise sevdiklerini geride bırakıp gitmekti. O gece uyuyamayan Ji Hoon bir yandan annesini bir yandan da Min Seo'yu ve ona söylediklerini düşünüyordu. Bir çıkmazın içine girmişti adeta. Annesi avuçlarının arasından kayıp gidiyordu ama bunu bildiği halde hiçbir şey yapamıyordu. Min seo ise tek arkadaşı, sırdaşı, can dostuydu. Bütün acılar yüklenmişti omuzlarına ama artık bunu kaldıracak hali yoktu. Oda kendisi için bir yardım eli bekliyordu. Babası mı hayır, o asla olamazdı. Annesinin öldüğünü öğrenince bile ona:



'Sakın ağlama! Ağlamak acizliktir. Senin zayıf bir insan olduğunu gösterir.' Demişti. Annesinin mezarı başında bile ağlayamamıştı. Acısı içine gömmüştü. Kendine ağlayacak bir omuz istiyordu acısını dindirmek için nafile. Min Seo yanında olsun istiyordu ama o da yoktu. Hayat ona sırt mı çevirmişti ki böyle yalnız kalıyordu. Ah hayat nedir bu acımasızlığın. Günlerce ağzına bir lokma bile almadı. Gözaltları mosmor olmuştu ve çok zayıflamıştı. Geceleri sessiz sessiz, ağlıyordu. Her gün Min seo'yu bekliyordu. Ama gelmiyordu. Kimsenin onu duymasını istemediği için sessiz sessiz annesinin kanser olduğunu ve artık yaşamadığını onu yalnız başına bırakıp gittiğinden bahsediyordu. Gözyaşları yanaklarından inci tanesi gibi dökülüyordu. Günlerce ağlayamamanın acısını çıkartıyordu belli ki. Min seo da onun bu anlattıklarından sonra ağlamaya başlamıştı. Ji Hoon'un ellerinden tuttu ve ona sarıldı. Ji Hoon hep onu mu beklemişti.



MİN SEO'NUN AĞZINDAN



O hep beni mi beklemişti. Ben kaç kere denedim ama yapamadım Ji hoon. O günlerde senin yanında olmayı o kadar çok istedim ki ama sen beni istemezsin diye gelemedim, o cesareti kendim de bulamadım. Zamanı geri alamıyoruz maalesef. Ama o günleri telafi edeceğim sana söz veriyorum. Her an her dakika yanında olacağım benden sıkılsan bile seni yalnız bırakmayacağım. Bir dakika madem onu mutlu etmeye çalışıyorum bir fikrim var.



'Ji hoon istersen birlikte annenin mezarına gidebiliriz.' Dedim gözlerimdeki yaşları silerek.



'Sen harika birisin, iyi ki yanımdasın sana o kadar çok ihtiyacım var ki. Annem defnedildikten beri onu görmeye gidemedim. O kadar cık cesaretim bile yok. Her şey için teşekkür ederim şimdi annemin en sevdiği çiçekleri alalım ve annemi görmeye gidelim.'



YAZARIN AĞZINDAN



Ji Hoon Min seo'nun elini sıkıca tuttu ve çiçekçiye doğru yürüdü. Yürürken ikisi de hiç konuşmuyorlardı. Bir çiçekçinin önünde durdular ve içeri girdiler.



'Bir buket karanfil alabilir miyiz, lütfen? '



'Biliyor musun benim de en sevdiğim çiçek karanfil.'



'Annem de çok severdi. Ona her okul çıkışı alırdım. Odası mis gibi karanfil kokardı.'



Karanfilleri aldıktan sonra kabristana gittiler ve Ji hoon annesinin mezarı başında çömeldi.



'Seni o kadar çok özledim ki anne neden beni bırakıp gittin. Ben sensiz ne yaparım. Kızma neden bu kadar geç geldim diye. İnan senin yanına gelecek cesaretim bile yoktu. Ama benim için o kadar çok değerli biri var ki hayatım da onun sayesinde cesaretimi topladım ve yanına geldim. O olmasa buraya tek başıma gelemezdim. Keşke sizi daha önce tanıştırsaydım, onun nasıl iyi, sevecen, hoş, arkadaş canlısı ve bir o kadar güzel olduğunu bilseydin. Onu sana tanıtamadığım için üzgünüm ama artık ayrı olmayacağız onu hep sana getireceğim. Benim onu sevdiğim kadar seninde seveceğine eminim.'



'Sizinle tanışamadığım için üzgünüm ama Ji hoon'u hiç ama hiç yalnız bırakmayacağım. Size söz veriyorum. Onun üzülmesine de izin vermeyeceğim.'



Karanfilleri toprağın üzerine bırakıp geri döndüler. Ji Hoon çok düşünceliydi. Min seo ise hem seviniyor hem üzülüyordu. Ji Hoon artık eskisi gibi yanındaydı ve onu bırakmayacaktı. Ama annesi ölmüştü ki en zor günün de yanında olmamıştı. Büyük bir pişmanlık duyuyordu. O iki hafta içinde onun yanına gitmediği için. Bir banka oturdular ve konuşmadan dalgalaraı izliyorlardı. Min seo başını Ji hoon'un omzuna koydu. Ji hoon buna nlam veremdi ama o yanında olduğu için mutluydu. Onun mis kokan saçlarını öptü ve:



'Her şey için teşekkürler.'



Diye fısıldadı. Zaman çok çabuk geçiyordu. Hava hem kararmıştı hem de soğumuştu. Ji hoon Min Seo'yu kendine doğru çekti ve onu kollarının arsına ceketinin içine aldı. Min seo da onun beline sarıldı ve eve doğru yürüdüler. Ji Hoon Min Seo'dan ayrılmak istemiyordu. Ama zorundaydı. Bu ayrılık bir gece sürecekti ve yarın okulda yine birlikteydiler. Ji Hoon onu kocaman öptü ve yanından ayrıldı. Min seo eve girdi. Ailesi masada onu bekliyorlardı.



'Geç kaldığım için özür dilerim. Bir arkadaşımın annesi ölmüştü ve onu ziyarete gittik. Ancak dönebildik.'



'Başları sağ olsun. Hadi otur yemeğini yede erkenden yat yarın okul var.'

Dedi annesi. Birlikte akşam yemeklerini yediler ve Min seo odasına çıkıp duşa girdi. Soğuk su içinin derinliklerine kadar işliyordu. Ama kalbi hala sımsıcaktı ki orada Ji Hoon vardı.

Bornozunu giydi ve odasına geçti. Yarım saate yakın aynanın karşısında durdu ve Eun Hye ve kendini düşündü.



'O benden daha mı güzel? Ji hoon onu gerçekten seviyor mu? Eğer onu seviyorsa ona asla onu sevdiğimi söylemeyeceğim. Beni her zaman en iyi arkadaşı olarak bilsin. Benim bacaklarım çok mu kalın? Ama yok Eun Hye benden kısa ve kilolu. Ama vücut şekli benden daha güzel ve her şeyden önemlisi Ji hoon ona âşık. Offf off.'



Pijamalarını giydi ve yatağa girdi. Gece Ji hoon'u rüyasında görme umuduyla gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.



**********************

Sabah okula geldiğinde etrafta Ji Hoon'u arada ama göremedi. Koridordan ilerledi ve kendi sınıfına çıkmak için merdivenler yöneldi. Tam o sırada Ji hoon ve Eun Hye yi gördü. Kalbine bir ağrı saplandı. İçinde ateşler yanıyordu. Onlardan gözlerini çekti ve hızlı bir şekilde merdivenleri çıkıp sınıfına girdi. Sırasına oturdu ve o an m sıranın üzerinde bir paket gördü.



'Acaba içinde ne var? Bu benim mi yoksa biri sıraları karıştırıp yanlışlıkla benim sırama mı koydu?'



Yavaşça paketi açtı ve içindekini çıkarttı. Pakettekini görünce gözleri birden ışıldadı.

*****************10.BÖLÜM SONU*****************
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 2:14 am

11.BÖLÜM

Paketin içinde birbirine sarılmış, yumuşacık, sevimli, iki küçük ayı vardı. Min Seo heyecanla bunu eline aldı. Daha dikkatli bakarken kızın elinde kırmızı bir karanfil olduğunu gördü. Bu birbirine sarılmış iki ayıyı kollarının arsına aldı ve onlara sımsıkı sarıldı. Daha sonra paketin içinde küçük bir kâğıt gördü.

''BİZ DE HEP BÖYLE OLALIM… BİRBİRİMİZİ ASLA BIRAKMAYALIM. BENİM KARANFİLLİ UYKU GÜZELİM. SENİ ÇOK SEVİYORUM.''

Min seo bunları okuyunca gözleri doldu. Bu sefer elindeki ayılara daha sıkı sarıldı. Kızlar onun bu haline şaşkın bir şekilde bakıyorlardı. Min seo elindeki ayılara sarıla dursun sınıfa hoca gelmişti bile. Hem de Min Seo'nun tepesinde dikilmiş ona kızgın bir şekilde bakıyordu.

'Sen daha okula oyuncak getirecek yaşı geçmedin mi kızım!'

'Şey… Pardon, hocam. Bir arkadaşım hediye olarak almıştı da unutmuşum '

'Bir daha olmasın. Zaten bu aralar dersleri de boşladın. Çocuklar bu arda ders işlemiyo…'

Öğretmen daha sözünü bitirmeden bütün öğrenciler sevinçle bağırıyorlardı.

'Seminer salonunda bir program var. Okulumuzla ilgili onu izlemeye gidiyoruz.'

Öğrenciler 'Seminer' kelimesini duydukları an sevinçleri kursaklarında kaldı. Bütün sınıf seminer salonuna doğru ilerlediler. Kapıdan içeri girerken Min Seo Ji Hoon'la tanışmasını hatırladı. Yüzünü gülücükler kaplamıştı. Önceki seminerde oturduğu yere oturdu ve yanındaki sandalyeyi boş bıraktı. Orası Ji hoon'un yeriydi. Oraya sadece onun oturmasını istiyordu. Ama Ji Hoon hala gelmemişti. Min seo onun gelmeyeceğini düşünüp başını öne eğdi.

'Hey! Uyku güzelim yoksa hediyeni mi beğenmedin? Neden bu kadar üzgünsün?'

'Hayır, tabiî ki bayıldım.'

Ji hoon'a sımsıkı sarıldı. Tıpkı o ayıların birbirine sarıldığı gibi. Sonra öğretmenlerden birini fark etti ve geri çekildi. Ji hoon'a dikkatli bir şekilde baktı. Onun yüzünde ise bir mutsuzluk vardı. O neden mutsuzdu? Yavaşça koluna vurdu Ji Hoon'un.

'Asıl senin neyin var?'

'Yok, bir şeyim.'

Ji hoon Düşünceli bir şekilde etrafına bakıyordu. Onun ifadelerini çözmek pek kolay değildi ama şuan mutsuz olduğu o kadar belliydi ki. Ji Hoon mutsuz olunca Min seo'da mutsuz oluyordu, ister istemez. Üstelemek istemiyordu ama onu mutsuz yapan şeyi de çok merak ediyordu.

'Ji Biz seninle arkadaşız biliyorsun değil mi? Mutlu veya mutsuz olduğun zaman sorunlarımızı birbirimize anlatmamız lazım. Ama sen benden saklıyorsun. Yoksa düşündüğüm kadar iyi bir arkadaş değimliyiz. Emin ol sen böyle üzüldüğünde ben senden çok daha fazla üzülüyorum.'

'Önemli bir şey değil. Sadece Eun Hye'yle biraz tartıştık. Sen takma kafanı. Senin üzülmeni hiçbir zaman istemiyorum.'

MİN SEO'NUN DÜŞÜNCELERİ

'Kesin benim yüzümden tartıştılar. O yüzden ji Hoon bu kadar mutsuz. Ah tanrım bana yardım et. Ne yapmam gerektiğini emin ol bilmiyorum. Ama Ji hoon dan asla vazgeçmem, geçemem. Eğer ondan vazgeçersen yaşayan bir ölü olurum. Ben onsuz nefes alamam. O benim her şeyim.'

**************

Müdür Kim Yang kürsüye çıktı ve bir sessizlik sağlandı.

'Bugün burada okulumuzdan bir öğrencim hakkında gururla bahsedeceğim. Liseler arası yarışmalarda bizi temsi etti ve okulumuza birincilik getirdi. Onu alkışlarınızla kürsüye davet ediyorum. Eun Hye.'

Salon alkış seslerinden geçilmiyordu. Eun Hye sahneye müdür Kim Yang'ın yanına geldi ve bütün öğrencilere kibar bir şekilde selam verdi.

'Öncelikle okulumuza getirdiğin başarı için sana teşekkür ediyoruz. Bize söylemek istediğin şeyler var mı? Eğer yoksa sana sorular soracağız. '

'Bu başarıyı okulumuz adına kazandığım için çok mutluyum. Umarım okulumuzun başarısı böyle devam eder.'

'Teşekkürler, şimdi sana gelecek planlarınla ilgili bazı sorular soracağım. İleri de hangi mesleği seçmeyi düşünüyorsun?'

Eun Hye bu soruyu duyunca gözlerini Min seo'ya sabitledi.

'Ben babam gibi avukat olmak istiyorum.'

'Peki, neden avukatlık?'

'Ben eğer bir şeye karar vermişsem eğer kazanmak için o şeyi kazanana kadar çabalarım. Onu kimseye kaptırmam. Yani zorlu bir rakibimdir. Elimden gelenin daha fazlasını yaparım ve asla ben kaybetmem. Hep karşımdaki kaybeder. '

'Bu düşüncen beni çok mutlu etti. Çok kararlı bir kişiliğin var. Sana okulumuza getirdiğin başarı için tekrar teşekkür ederiz.'

Min seo bu sözlerden sonra sandalyesine gömülmüş bir şekilde Ji hoon'a bakıyordu. Yoksa onu tamamen mi kaybetmişti şimdi? Bu sözler onun aklını karıştırmıştı ve birazda korkutmuştu. Ama tek korkusu Ji hoon'u sonsuza dek kaybetmekti. Bütün öğrenciler salondan çıkmaya başlamıştı fakat Min seo yerinden kıpırdamıyordu. Ji Hoon onun bu halinin sebebini çoktan analdı. Onun da Eun Hye'nin söylediklerini düşündüğünü anladı. Şimdi ne yapacaktı Eun Hye'yle mi konuşmalıydı yoksa Min seo'yla mı? İki ateş arasında kalmıştı. Min Seo'nun kolundan tuttu ve kaldırdı, çıkışa doğru ilerlediler. Hala kiminle konuşması gerektiğini bilmiyordu. Kapının önünde durdular. Min seo ne olduğunu anlamadan hala devam ediyordu. Sonra Ji hoon'un yanında olmadığını anladı ve durdu. Ji Hoon Eun Hye ve Min seo arasında bir yerde duruyordu.

EUN HYE'NİN DÜŞÜNCELERİ

Asla Min Seo cadısının yanına gitmemeli. Ji hoon benim! Onu o salakla paylaşamam ve asla ona kaptırmam. Şimdi Ji Hoon'un bana gelmesini sağlamalıyım. Acba ne yapsam? O aptal kızın yanına gitmese bari. '

Jİ HOON'UN DÜŞÜNCELERİ

Şimdi ne yapacağım? Bu sefer gerçekten iki ateş arsındayım. Eun Hye'yle konuşmalıyım çünkü sevgilim. Min seo'yla da konuşmalıyım çünkü o benim… o benim neyim? Arkadaşım mı? Hayır, ben onu arkadaş olarak görmüyorum. Sevdiğim mi? Bilmiyorum. Ama onun benim her şeyim olduğunu biliyorum ve onu üzmeye asla dayanamam. Ne yapacağım ben?

MİN SEO'NUN DÜŞÜNCELERİ

Ah! Ji Hoon sakın beni bırakma yoksa senin yanında durmak için bir daha cesaret bulamam. Ve senin için savaşacak gücüm olmaz. Eğer ona gidersen seni sonsuza dek kaybederim ki bunun geri dönüşü yok. Ne olur beni bırakma. Yoksa birbirimize verdiğimiz sözleri unuttun mu? Senin için o kadar mı değersizim. Ne olur gitme. Seni çok seviyorum 'ilk aşkım'.

11.BÖLÜM SONU

ARKADAŞALAR! +70 BEĞENİ İSTİYORUM VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. UMARIM İSTEDİĞİNİZ KADAR UZUN OLMUŞTUR? SİZCE Jİ HOON KİME GİDECEK HERKESİN YORUMLARINI BEKLİYORUM. LÜTFEN SADECE BEĞENMEKLE KALMAYIN BÖLÜMLER HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ DE YAZIN. ^_^ ŞİMDİDEN YORUM ATAN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM ^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 2:15 am

12. BÖLÜM



Ji Hoon



Ah bu ne biçim bir hayat. Ne yapacağım ben. Min seo'yu üzmemeliyim ama bu işi halletmeliyim yoksa daha kötü şeyler olacak. Affet beni Min seo. Emin ol bunu düzelticem ve bir daha kimsenin seni üzmesine izin vermiyeceğim.





****



Ji Hoon Eun Hye'ye doğru bir adım attı. Arkasına Min sEo'ya bakmak istiyordu ama ona bakacak yüzü yoktu. Eun Hye ise Min seo'ya ben kazandım dermişçesine alaycı bir ifadeyle bakıyordu.





EUN HYE



Ben seni Min seo aptalına kaptırır mıyım? Beni seçeceğini adım gibi biliyordum. Şu aptalın yüzüne bak. Çok şaşırmışa benziyor. Sanki Ji Hoon ona gidecekmiş gibi. Sen daha çok beklersin cicim, ben burada olduğum sürece Ji Hoon benimdir. Ve ben asla kaybetmem. Senin gibi bir eziğe de yenilmem.





MİN SEO



Bitti, buraya kadardı. Seni tamamen kaybettim. Sen seçtin bu yolu ve geri dönüşü yok bu yolun. Hem ben nasıl da inanmıştım bana geleceğine. Sen sözünü böyle mi tutuyorsun? Ben seni o kadar çok sevdim ki kendi canımdan bile vazgeçerdim. Ama sen benim yerime o yılışık kızı seçtin. Şimdi ben ne yapacağım? Madem böyle yapacaktın hayatıma hiç girmeseydin olmaz mıydı? Ahh! Gözlerim dolmaya başlamıştı ama o ikisi beni böyle görmemeliydi. Tam zamanın da telefonum çalıyordu.





'Efendim.'



'Ben Dong-yul . Yoksa tanımadın mı?'



'Seni tanımamak elde mi çok özledim seni uzun zamandır gelmiyorsun da.'



'Bende seni çok özledim.



Min seo telefonda konuşurken Ji Hoon onu duymuştu ve 'Seni çok özledim ' sözünü duyunca kalbine bir acı saplandığını hissetti. Bu acı her şeyden beterdi. Yavaşça yürüdü ve Eun Hye'yi alıp oradan uzaklaştı.



******

'Sana ne dedim. Min seo'yu üzmeyteceksin demedim mi?'



'Ben ona ne yaptım ki?'



'Ne yaptım mı delirtme beni o sözleri kime söylediğini ikimizde gayet iyi biliyoruz. Ve senin beni kaybetme olasılığın senin ellerinde değil benim ellerimde ve sana verdiğim son şansı da kaybettin. Artık ona zarar vermeye kalkarsan karşında beni bulursun. Ve bu ilişki burada bitti. Artık seni sevmiyorum.'



'Neden yoksa o aptalı mı seviyorsun?'



'Aptal olan kim hala farkında değil misin?'



'Sen kendinde misin? Bana o kızı mı savunuyorsun? Ben senin sevgilinim unutma?'





'Az önce dediğimi duymadın galiba bitti, seni sevmiyorum.'





Eun hye duydukları karşısında yıkılmıştı ama bu onu belli etmezdi sinirli bir şekilde Ji hoon'a baktı ve ona tokat attı. Ji hoon'un canı yanıyordu. Ama Eun Hye'nin attığı tokat yüzünden değil, Min seo'yu bıraktığı için. Koşarak Min Seo'nun olduğu yere gitti ama yoktu. Hemen nerede olabileceğini düşündü ve aklına tek bir yer geldi. Hızlı adımlarla boş depoya gitti. Etrafa dikkatli baktı. Ve küçük bir köşede onu gördü. Dizlerini yukarı y-toplamış, başını dizlerine yaslamış hıçkırarak ağlıyordu. Ji hoon onu görünce kendinden nefret etti. Onun kalbini ne kadar da kırmıştı.

Yavaşça Min seo'ya yaklaştı ve onu ürkütmemeye çalışarak elini tuttu.



'Beni affet. Ama bitti buraya kadardı. Hiç kimsenin seni üzmesine izin vermeyeceğim artık. Seni üzmek istemedim ama o zaman orada olmam lazımdı. Şimdi seni hiç bırakmayacağım.'



'Sen sözünü böyle mi tutuyorsun? Değerim bu kadar mıydı senin için? İstemiyorum artık seni yanımda yalancının tekisin. Sana inanmıyorum artık defol. Yüzünü bile görmek istemiyorum'



'Anlamıyor musun? Ben senin için buradayım ve sana hiç yalan söylemedim. Ama şimdi sana bir şey söylemem lazım.'



'Artık senin yalanlarını duymak istemiyorum.' Git buradan.'



'Gitmiyorum. Sana söyleyeceklerimi dinlemek zorundasın…







12. BÖLÜM SONU





NOT: Bu bölüm kısa oldu çünkü sınavım vardı ama diğer bölümü daha uzun yazmaya çalışacağım. okuyan herkese teşşekkürler ^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 2:15 am

13. BÖLÜM 'Min seo
ben… Ben…''Ne var! Söyleyeceksen söyle seni dinlemek istemediğimi
söylemiştim. Ne laftan anlamaz şeysin sen ya…''Ben sadece Eun Hye'den
ayrıldığımı söylemek istemiştim ve bu yüzden onun yanına
gittim.''Sevgilinden ayrıldığın için çok mutsuz olmalısın. Şu haline
bakarsak.''Ben onu hiçbir zaman sevmedim. Bunu ne sen ne de o biliyor,
bir tek ben biliyorum.''Ya tabi tabi, o yüzden onunla çıktın ya
zaten.''Min seo ben üç senedir bir kızı seviyorum ama ona
söyleyemiyorum. ''Ne yapabilirim? Şimdi benden o kızı sana ayarlama mı
falan mı isteyeceksin?''Tabii ki de hayır. Ben sadece bil istedim çünkü
sen benim en iyi arkadaşımsın. Bunu senden saklayamam.''En iyi arkadaş?
Kulağa çok farklı geliyor aslında. Nasıl bir duygu merak ettim doğrusu.
Sen hala en iyi arkadaşım mı diyorsun bana? Bu beni bırakıp gitmeden
önce düşünecektin. Sen sevgilini bana tercih ettin. Ve şimdi ben
gidiyorum. Ama ben kimseyi kimseye tercih etmiyorum. Ne halin varsa
gör!'Min seo bağırarak bunları söyledikten sonra o eski depodan çıktı ve
koşarak kendini yalnız hissettiği bir yere gitti.MİN SEO'NUN
DÜŞÜNCELERİAh. Ji Hoon bunları sana ben mi söyledim. Seni nasıl da
kırdığımı biliyorum. Ama ben daha fazla dayanamam. Sen şimdi beni daha
çok üzmeyi başardın. Kalbimi yerinden söküp atmak istiyorum. Eun Hye
varken belki onu kalbinden söküp atardım ama şimdi üç yıllık aşkına ne
yapabilirim ki. Nefes alacak halim, gücüm yok artık. Sende daha fazla
yorma beni. Seni unutmak için elimden geleni yapmam lazım ama seni
üzgün, mutsuz görünce içimde yangınlar çıkıyor. Sen benim resmimi çizene
kadar ne seni tanıyordum ne de sana âşıktım. Şimdi neredesin, ne
haldesin bilmek istiyorum, yanında olmak istiyorum ama yapamam. Kendime
verdiğim sözü yerine getirmem lazım. Eğer bir gün seni gerçekten
kalbimden söküp atabilirsem bu sefer gerçekten çok iyi bir arkadaş
olabiliriz. Ama ben şimdi senin ne yanında ne de yakınında duramam. Ah.
Kalbim… Kalbim sıkışıyor… Jİ HOON'UN DÜŞÜNCELERİBen ne kadar da aptalım
neden onu bıraktım ki? Sözümü yerine getiremedim? Ama ben hiçbir zaman
Eun hye'yi sana tercih etmedim. Canını çok mu yaktım senin? Ama benim
tek amacım üç senelik aşkımı korumaktı. Bunu sana neden itiraf
edemiyorum. Seni daha yeni kazanmaya başlamışken neden böyle olmak
zorunda. Ellerimden kayıp gittin. Ben sensiz ne yaparım? Ne olur affet
beni? Nerdesin? Ne olur bir görsem seni. Bu sefer az önceki gibi
aptallık yapmam sen istemesen de ki istemeyeceksin çünkü beni sadece
arkadaşın olarak görüyordun ki artık o da yok oldu. Ben seni hepten
kaybettim. Oysaki seni daha yeni kazanmaya başlamıştım. Sensiz üç yılım
nasıl geçti bir bilsen. Seni okulda her gün her dakika izledim ama sen
benim farkımda değildin. Ben daha ne yapmalıydım. İçimde o seminerde bir
umut vardı ki senin resmini çizdim ama umut ışığımı ben çoktan yok
etmişim. Bile bile kaybetmişim seni. Senin aşkını satırlara döktüğüm
kadar içimi sana dökseymişim. Ama sen yüzüme bile bakmazken ben bunu
nasıl yapardım.Min Seo gözyaşı pınarları kuruyana kadar ağladı. Sonunda
hava kararmıştı ve soğumuştu da. Artık eve gitme vakti gelmişti.
Sessizce yola koyuldu ve yüzüne çarpan rüzgârı hiçe sayarak koşamaya
başladı. Rüzgâr yüzüne çarptıkça kendini daha iyi hissediyordu. En
azından yüzünde ki kızarıklıkları geçiyordu. Sonunda eve geldi. Kimsenin
yüzüne bakmadan odasına çıkıp kapıyı kilitledi. Kötü geçen bir günün
ardından kendini yatağa attı. Ateşi çıkmıştı bütün vücudu cayır cayır
yanıyordu. Hemen duşa girdi vücut sıcaklığı soğuk suyun altında normal
haline geri döndü fakat bu sefer kalbinin ateşi sönmüyordu. Bu hiç bitip
tükenmeyen bir yangının başlangıcıydı. Ama o ateş söndüremeyeceği kadar
büyüktü ve bütün kalbini işgal etmiş durumdaydı. Banyodan çıkıp odasına
geçti. Islak saçlarını kurutmaya başladı. Pijamalarını giydi. Sonra
camın önüne oturup günlüğünü yazacakken Ji Hoon'u bahçede gördü. Hemen
camı açıp ona bağırmaya başladı.'Senin burada ne işin var. Artık senin
yüzünü bile görmek istemiyorum. Ne laftan anlamaz bir şeysin ya defolup
gitsene.''Min seo hata yaptım lütfen affet beni. Ben ondan ayrılmak
istediğimi söylemek için onun yanına gittim. Onu asla sana tercih
etmedim. Lütfen affet beni. 'Galiba o eve geldiğinden beri dışarıda
olmalıydı. Çünkü üstü ıslaktı. Üzerine bir hırka giydi ve onun yanına
indi. 'Al bunu giy yoksa hasta olacaksın. ''Affettin mi beni? Ne olur
affettim de çok pişmanım.''Yarın konuşalım bunları. Şimdi bunu giy ve
eve git.'Ji hoon içinde bir umutla evine gitti. Acaba onu affetmiş
miydi? Zaman geçmek bilmiyordu. Sabah olmuyordu bir türlü. Gözlerini
kapatıp Min seo'yu düşünüyordu uyuyabilmek için ama nafile hiçbir işe
yaramıyordu.******Sabah kalkıp üstünü iyice giyindi. Galiba dün akşam
üşütmüştü. Min seo'nun evine gidip onu bekledi. Min Seo için bir
sürprizi vardı. Sonunda Min seo evden çıktı. Onu görünce şaşırdı ama
yüzünde hiçbir ifade belirtisi yoktu. Yavaşça ona doğru yürüdü. 'Sana
evime gelmen için izin verdiğimi hatırlamıyorum.'Ji hoon onun
söylediklerine aldırmadan arkasına sakladığı kırmızı karanfilleri ona
doğru uzattı. 'Lütfen beni affet.'Sonra öksürmeye başladı. Min seo onun
bu haline çok üzülüyordu ama ona böyle davranması gerekiyordu. Yapacak
bir şey yoktu. Onun elindeki kırmız karanfilleri aldı ve yürümeye
başladı. Ji Hoon peşinden hızlı adımlarla ona yetişti. 'Aslında eğer
beni affettiysen sana bir şey söyleyecektim.''Söyleyebilirsin seni
dinliyorum.'Çok heyecanlıydı ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Kalbi
küt küt atıyordu.NOT: Biraz gecikti ama umarım beğenirsiniz. 1. Sizce Ji
Hoon Min seo'ya ne söyleyecek?2. min seo Ji hoon'u affedecek
mi?Yorumlarınızı bekliyorum…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Mayıs 07, 2011 6:40 pm

14.BÖLÜM
Derin bir nefes aldı ama bunu şimdi yapamayacaktı. Korkuyordu, ya onu reddederse. 'Bugün senin kazandığın iddiayı halletsek diyecektim. Hem kendimi affettirmek istiyordum. Sinemaya gidelim mi?' 'Tamam, ama hala seni affetmiş değilim bunu bil. Kalbimi çok kırdın.' Min
Seo Ji Hoon'u affetmemiş olsa bile onun teklifini kabul ettiği için
çok mutluydu. İçi içine sığmıyordu. Bir an Min seo'nun elini tutmak
istedi ama kızacağını düşündüğü cesaret edemedi. Ama yapmalıydı bunu
onu her gördüğünde kendine zor hâkim oluyordu. Şimdi yanı başındaydı
fakat hiçbir şey yapamıyordu. Yolun ortasında durup, gözlerini kapattı
ve derin derin nefes almaya başladı. Min seo ona şaşkın bir şekilde
bakıyordu. Elini Ji Hoon'un yüzünün önünde sallamaya başladı. Ji Hoon
ilk gözlerini açtığında korktu ama Min seo'nun şaşkın bakışlarını fark
edince gülmeye başladı. 'Manyak falan mısın sen yolun
ortasında gözlerini kapatıp neden bekliyorsun ve benim senin bu haline
gülmem gerekirken sen gülüyorsun?' Min seo o kadar hızlı konuşmuştu ki bu sefer Ji Hoon ona şaşkın bir yüz ifadesiyle bakmaya başladı. 'Gözlerimi
açıp seni görünce şaşırdım birden ama emin ol az önce daha komiktin.
Nasıl konuşuyorsun sen öyle ya bir ana ne dediğini anlamadım.' 'Sen kendine bak yoldan geçenler haline gülüyor. Deli gibi görünüyorsun.' 'Zaten yakında aş…' 'Ne?' 'Yok, bir şey hadi gidelim seansı kaçıracağız yoksa.' Sessice hiç konuşmadan sinemanın önüne geldiler. Min Seo kafasını kaldırıp o dev binaya baktı. Sonra Ji Hoon'un koluna vurup: 'Hadi girelim.' Dedi. Vizyondaki
filmlere bakmaya başladılar. Min seo romantik ve dram filmlere
bakarken, Ji hoon korku ve komedi filmlerine bakıyordu. Min seo onu
kolundan çekip bir aşk filminin afişinin önüne çekti. 'Ne, yoksa bunu mu izleyeceğiz?' 'Evet, ya neyi izleyebiliriz?' 'Şurada bir korku filmi var onu izleyelim, emin ol o film daha güzel.' 'Hayır, ben bunu izlemek istiyorum ama sen çok istiyorsan git o filmi izle ben de tek başıma bu filmi izlerim.' 'Yok ya gerek yok birlikte izleyelim.' Ji Hoon iki bilet alıp geldi. Birlikte salona geçtiler ve yerlerine oturdular. Min Seo'nun yan Tarafında
yakışıklı bir genç oturuyordu. Ji hoon'un ise yanında güzel ve alımlı
bir kız oturuyordu. Min seo kıza sinirli bir şekilde baktı. Kız ona
kafasını çevirince hemen Ji hoon'a çevirdi bakışlarını. Jİ HOON Ah,
Min seo oraya oturmamalı. Çocuk içine düşer yoksa. Acaba yerlerimizi
değiştirmeyi teklif etsem kabul eder mi? Ya, of şu çocuğa bak yiyecek
gibi bakıyor. Ama yanımdaki kız da fıstık gibi yani. Onu da es geçemem
ama benim gözüm dünyada Min seo'dan başka kimseyi görmez. Sessizce
kulağına doğru eğildim. 'Acaba yer değiştiremez miyiz? Ben burada biraz rahatsız oldum da.' 'Olur…' Hemen
kabul etti. Şaşırdım doğrusu onun bu haline. Elinde ki mısır aldım ve
onun geçmesine yardım ettim. Film başlamak üzereydi. Gözlerini kocaman
açıp dev ekrana dikti. Yavaşça mısırlarını yiyordu. Bense onu
izliyordum. Zaten tek istediğim onu görebilmekti. Galiba benim onu
izlediğimi anlamış olacak ki bana doğru döndü. Ne oldu der gibi ona
doğru baktım. Bana gülümsedi ve eliyle ağzıma mısır tıktı. O kadar çok
mısır doldurmuştu ki ağzıma zor yuttum. Bana gülümsemesi o kadar güzeldi
ki. Bu gülümsemesi için nelerden vazgeçmezdim ki. Bende onun bana
bakıp gülümsemesinin verdiği cesaretle elimi omzuna attım yavaşça.
Gözlerini bana çevirdi hemen ama ben istifimi bozmadan elinde ki
mısırlardan alıp filmi izliyormuş gibi yaptım. Hiçbir tepki göstermedi.
Hemen filmi izlemeye devam etti. Filmde iki gencin birbirlerine olan
aşklarını itiraf edememelerinden bahsediyordu. Ben bir iç çektim. Keşke
Min seo da beni sevseydi de ben ona hemencecik itiraf edebilseydim
aşkımı. Ama o bir başkasını seviyordur. Aslında bana hiç bahsetmedi ama
ben anladım. O seminerin olduğu gün telefonda konuştuğu çocuğun sesini
duyar duymaz gözleri parladı. Ne olurdu o çocuğun yerinde ben
olsaydım. Bunları düşündükçe ona daha çok yaklaştım. İçim yanıyordu ama
bu sefer ki benim aşkımın ateşi değildi. Galiba hasta oluyordum ve
öksürüyordum. Öksürük bir türlü bitmiyordu. Bana döndü ve hemen
çantasından su çıkartıp uzattı. Hemen içmeye başladım. 'Teşekkür ederim.' 'Önemli değil, sen iyi misin? Sesin pek iyi gelmiyor da.' 'Önemli değil galiba dün çok fazla yağmurda kaldım, üşütmüşümdür.' Bana yaklaştı, onun sıcaklığını hissedebiliyordum. Min seo hep böyle yanımda kal olur mu? Film
bitmişti. Kafamı ışıklar açılmaya başlayınca ona doğru çevirdim. Ama o
gözyaşlarını silmekle uğraşıyordu. Filmde ne olmuştu ki? Ben ona nasıl
aşkımı itiraf etsem diye düşünürken hiç izleyemedim. 'Hey, neden ağlıyorsun?' 'Ağlamıyorum ben.' 'Bal gibi de ağlıyorsun.' 'Ji
Hoon sevdiğin kişiye aşkını itiraf etmek çok mu zor? Senin için hiç
öyle biri oldu mu? Canından çok sevip de söyleyemediğin. Her gün daha
fazla acı çektiğin. Onun bir başkasını sevdiğini bildiğin halde onu hala
sevmeye devam ettin mi? Sen hiç böyle bir acıyla karşılaştın mı?' Bunları
söylerken öyle ağlıyordu ki bir an ben de ağlamak istedim. O
yanımdaydı ama ben ona hala söyleyemiyordum. Onun kastettiği acının bin
kat daha fazlasını yaşıyordum. 'O acıdan bin kat daha
fazlasını yaşıyorum. Ama buna dayanmak zorundayım. Sevdiğim kişi ben
yokken böylesine mutluyken ben onun hayatına girip de mutluluğunu
bozamam. Onun acı çekmesini izleyemem. Onun acı çekmesindense ben acı
çekerim daha iyi. ' Ona sıkıca sarıldım. O da bana öyle
sarılıyordu. Ve ben bütün olayı anladım. Telefonda konuştuğu çocuğun
bir sevgilisi vardı. Ama min seo ona deliler gibi âşıktı. Benim ona
aşık olduğum gibi. Bense onun böyle üzülmesine seyirci kalıyordum. Bir
an önce ona itiraf etmeliydim, belki onu unutur ve acı çekmez daha
fazla. Yerimizden kalktık ve gün ışığına çıktık. Daha öğlen olmuştu.
Elinden tuttum ve yemek yemek için bir yere doğru nçekiştirdim. Sonunda
güzel bir lokantanın olduğu yerde durduk ve içeri girdik. Genç bayan
bir garson oturduğumuz masat-ya gelip mönüleri bıraktı. Birkaç dakika
içinde yemeklerimizin siparişini verdik ve beklemeye başladık. Ben
beklerken sadece onun gözlerine bakıyordum. Bana kafasını çevirdi ve
gözlerinde kendimi gördüm ki bu normal bir şey. Ama ben hep onun
gözlerinde olmak istiyorum, tıpkı onun her zaman benim gözlerimde
olduğu gibi. Yemeklerimiz geldi, biz hiç konuşmuyorduk ve bir konu bulmam lazımdı. Ona doğum günümden bahsedecektim. 'Hafta
sonu doğum günüm var ve okul arkadaşlarımla beraber kutlamak
istiyorum. Lütfen sende gel, eğer gelemezsen iptal etmeyi düşünüyorum.' 'Ne yani kutlayıp kutlamaman bana mı bağlı?' 'Evet, lütfen gel.' 'Tamam, gelirim, madem bu kadar istiyorsun.' Heyecandan
havlara uçacaktım. O geliyorsa her şey tamam demektir. Sonunda beni
affedebilecek. Bekle bakalım Min seo. O gün neler yaşatacağım sana.
14. Bölüm Sonu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeC.tesi Mayıs 07, 2011 6:42 pm

15.BÖLÜM
Dünden sonra o kadar mutluydum ki
bütün gece deliksiz uyumuştum ki telefonuma gelen mesaj sesiyle
uyandım. Odamın içi güneşin altın sarısı ışıklarıyla dolmuştu.
Telefonumu elime alıp genle mesaja baktım.
*** Mesaj ***
Saat 10.30 evin önünde ol. Gelip seni alacağım ve doğum günü partimle
ilgili yapılması gerekenleri halledeceğiz. Sakın geç kalma ^_^ Hemen
yatağımdan doğrulup banyoya gittim. Ellerimi ve yüzümü yıkadım.
Pijamalarımı çıkarmadan mutfağa inip güzel bir Pazar keyfi yapmak
istiyordum. Merdivenlerden hızlıca indim ve mutfakta kahvesini içen
babamın yanına oturdum. Keyifli bir şekilde kahvaltımızı yaptık.
Onlardan izin istedim ve odama çıkıp üzerimdeki pijamalarımı çıkarıp
yerine beni dışarı çıkarabilecek doğru düzgün kıyafet giymeye
çalışıyordum. Sonunda benim rahat olabileceğim mavi bir kot ve üzerine
renkli bir T- shirt giydim. Çok mu basit olmuştu? Aman, sonuçta parti
bugün değil ve bugün için süslenmeme gerek yok. Üzerime hırkamı da alıp
bahçeye çıktım. Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken Ji hoo'un sesini
duydu. ''Tam vaktin de geldin uyku güzeli haydi gidiyoruz.'' Bu
ne acele ya? Beni sürükleyerek taksiye doğru getirdi. Aradan on dakika
geçti ve Ji Hoon 'un evin önündeydik. Bu sefer sakindi. Beni
çekiştirmiyordu. Kapıdan içeri girdiğimizde bizi siyah, beyaz önlüklü
hizmetçiler karşıladı. Bu sefer elimden tutup merdivenlerden yukarı
çıkartıyordu. O elimi tutuyordu ve ben bir aptal gibi kendi kendime
sırıtıyordum. İki tane odanın kapısının önünden geçtik kapının birinin
üzerinde bir tarih yazılıydı ama anlamadım. Üç yıl önce eylül ayından
bir gün… İkinci kapıyı açtı ve beni içeri çekti ama benim
gözlerim üzerinde tarih olan kapıdaydı. Ji hoon'un ona baktığını
görünce bakışlarını yere eğdi. ''Hey! Neyin var?'' ''Yok, bir şeyim…' Ee, ne yapacağız şimdi nereden başlayacağız?'' ''Önce yaptığım planı göstereyim ona göre başlarız.'' Çalışma
masasının üstünden büyükçe bir kâğıt çıkarttı ve yere yumuşak halının
üzerine serdi. Bende onun gibi bağdaş kurup oturdum ve plana baktım.
Sanırsın ünlü biri konsere geliyor. ''Bu biraz abartılı değil mi?'' ''Hayır, o gün tanıdığım tanımadığım herkes gelecek. Çünkü… gelmeleri lazım o gün büyük gün.'' ''Büyük gün mü? Alt tarafı bir doğum günü.'' Koluna yavaşça vurdum ve güldüm. ''Alt tarafı bir doğum günü öyle mi? Sen asıl o gün görürsün alt tarafı doğum günü mü diye?'' Yastıklarla
bana vurmaya başladı ben altta kalır mıyım? Bende elime bir yastık
aldım ve ona vurmaya başladım. Hayatımda bu kadar eğlenmemiştim. Öyle
çok yoruldum ki hatta yorulduk ki kendimizi yatağın üzerine zor attık.
Yana kafamı çevirmemle ayağa fırlamam bir oldu. Resmen dip dibe
yatıyorduk. Oda beni görünce kalktı ve etrafına bakamaya başladı. ''Bahçeye inelim mi?'' ''Olur.'' Birlikte
bahçeye indik. Görevliler masaları bahçeye çıkartıyorlardı. Biz de
birlikte masa taşımaya başladık. Utancımdan yüzüne bakamıyordum.
Kalbimse kelebekler gibi kanatları açmış yol almaya çalışıyordu.
Birlikte en az on masa taşıdık ve sonra bunların üzerlerine rengârenk
örtüler örtük. Güneş ortalığı kasıp kavuruyordu adeta. Hava o kadar
sıcaktı ki terlemiştik. Kendimi serin çimenlerin üzerine attım. Ama
serin çimenler bile ferahlamamıza yardımcı olmuyordu. Ji Hoon elinde
bardaklarla yanıma geldi. Bardaktaki kolanın soğukluğu bakınca bile
belli oluyordu. Birini bana uzattı. Elime bardağı alır almaz kocaman bir
yudum aldım. İçimden akıp giden kola anında serinletmişti içimizi.
Kolaları bitirip tepsiye geri koyduk. Hala serin çimenlerin üzerinde
oturup yorgunluğumu atmaya çalışıyordum ki. Bu sefer daha bir
serinlemiştim. Ji hoon elindeki horumla beni ıslatıyordu. Ben hemen
ayağa kalktım ve diğer hortuma doğru koştum. Galiba birilerinin canı
oyun oynamak istiyordu. Ben koştukça oda koşuyordu. Sırılsıklam
olmuştum. Hortumun oraya geldiğim de eğildim ve onu alıp Ji hoon'a doğru
tuttum. Birkaç saniye içinde oda tamamen ıslanmıştı.Durup
dinlenmeden birbirimizi ıslatıyorduk aslında artık ıslanacak bir yerimiz
kalmamıştı ama hala birbirimizi ıslatıyorduk. Sonunda pes etti ve
ıslak çimenlere oturdu. Bende yere çöktüm. Kıyafetler üzerimize
yapışmıştı. Ben üşütüp hasta olmamak için hırkamı üzerime örttüm. Bana bakıp gülmeye başladı. ''Ne gülüyorsun ya?'' ''Çok komik olmuşsun şu tipine baksana.'' ''Sen kendi tipine bak. Hem ne varmış benim tipimde?'' ''Saçların, kıyafetlerin üstüne yapışmış. Sen eskidende bu kadar zayıf mıydın yoksa kilo mu verdin?'' ''Ben ne zayıfım ne de şişmanım. Sen kendine bak. '' ''Ben tam formumdayım.'' ''Ya sen öyle san. Bir vursam uçacaksın.'' ''Sen bana mı vuruyorsun?'' Ya
üstüme üstüme geliyordu. Ne yapacaktım ben? Geri geri kaçmaya başladım
ama o daha hızlı geliyordu. Öyle bir sırıtıyordu ki korkmaya başladım. ''Ya niye geliyorsun? Gelmesene ya.'' ''Bir vursan uçarım öyle mi?'' ''Ya ben onu şakasına dedim. Sen çok güçlüsün tamam mı?'' ''Yok, öyle yağma kaçamazsın benden.'' ''Ya Ji, gelme tamam ya.'' Arkaya arkaya doğru gidiyordum ki bir çığlık atmamla Ji hoon yanımda bitti ve beni kendine doğru çekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePerş. Mayıs 12, 2011 9:24 pm

16. BÖLÜM
MİN SEO

Arkaya arkaya doğru gidiyordum ki bir çığlık atmamla Ji hoon yanımda bitti ve beni kendine doğru çekti. Ji
Hoon beni sımsıcak elleriyle belimden kavradı ve kendine çekti. Bu ani
hareketiyle adeta tek beden olmuştuk. Onun sıcaklığını, nefesini tüm
benliğimle hissediyordum. Bu anın bitmesini hiç ama hiç istemiyordum.
Onun yanında kendimi bulutların üstünde hissediyordum. Bütün her şeyden
uzak sadece o ve ben. Bu halimizi düşününce ona bakamıyordum ama eğer
beni tutmasaydı şuan ikimizde havuzda olacaktık. Ki bu iyi ki olmadı ben
bu halimizden oldukça memnunum. Kafamı sessizce kaldırdım ve gözlerine
baktım. Oda sessizce bana bakıyordu. Birden kalbim hızlı hızlı attı ve
ben geri adım attım. Heyecandan dolayı. Ahh ne kadar aptalım az kalsın
yine düşecektim ki bu sefer Ji Hoon beni daha hızlı bir şekilde çekti.
Bu sefer vücutlarımızdan ziyade dudaklarımız birleşmişti. O ana orada
öleceğim sandım. Kalbim daha fazla yerinde duramıyordu. Bakışlarım
yerdeydi bu defa onun yüzüne bile bakmazdım. Sessizce ve yavaşça kendimi
birleşen bedenlerimizden ayırdım ve eve doğru yürümeye başladım. Ji
hoon'un odasına çıktım ve eşyalarımı topladım. Üstümü değiştirmem
gerekiyordu. Bu halde asla eve gidemezdim. Hizmetçilerden biri bana
temiz ve tamda benim bedenime uygun kıyafetler getirdi. Onları omzuma
astım ve koridorda ki odalara bakındım. Bakışlarım üzerinde ''Tarih ''
yazan kapıda durdu. O kapıya doğru ilerledim. Odanın içinde ne vardı ve
neden üzerinde üç yıl öncesine ait bir tarih vardı çok merak ediyordum.
Ellerim titriyordu ve ben kapı kolunu tuttum. Tam açacaktım ki Ji Hoon
beni tuttu. ''Oraya giremezsin. Yasak.'' ''Neden yasak? Kimse mi giremiyor?'' Utancımdan başka diyecek bir şey bulamıyordum. Zaten bu söylediklerimi de ağzımın içinde geveliyordum. ''O odaya sadece ben girebilirim.'' ''İçeride ne var?'' ''Yakında öğrenirsin merak etme.'' Az
önceki kızgın bakışlarından eser yoktu son cümleyi söylerken.
Bakışlarında bir umut vardı ve bana sıcacık bir gülümseme sunuyordu beni
içine hapseden bakışları. ''ımm, nerede giyinebilirim?'' ''Banyo sağdan ikinci kapı.'' Banyoya
doğru yürüdüm ama utancımdan yerin dibine girsem yeriydi. İzinsiz bir
şekilde nasıl bir odaya girmeye çalışabilirim ki… Üzerimi değiştirdim
ve banyodan çıktım. Ji Hoon koridorda beni bekliyordu. Beni görünce
yanıma geldi. ''Seni bırakama mı ister misin?'' ''Teşekkür ederim. Senin işin zaten çok ben kendim giderim. Zahmet etme.'' ''Tamam, ama yarın akşam yedi de gelip alırım. Sakın geç kalayım deme.'' ''Tamam, bekliyorum.'' Ona gülümsedim ve hızlı adımlarla merdivenlerden indim. Hemen bir taksi çevirdim ve annemin pastanesine gittim. ''Ben geldim anne.'' ''Hayırdır, sen pek gelmezdin hem sen arkadaşında değil miydin?'' ''İşimiz
erken bitti ben de senin aynına geleyim dedim ama şey ben sende
biraz.. para isteyecektim de yarın ki doğum günü partisi için hediye ve
elbise için.'' ''Tamam, da evde o kadar kıyafetin varken yeni bir taneye ne gerek var? Ne kadar lazım?'' ''Bilmiyorum hem bu parti benim için çok önemli annecim.'' Annemden
parayı aldım ve arkadaşlarımı alıp alış-veriş merkezine gittik. Bir
sürü kıyafet denedim ama bir türlü bir şey seçemedim. En sonunda kızlar
mini beyaz bir elbise gösterdiler. Onu aldım ve mağazadan çıktım. Sıra
geldi hediyeye cafede içeceklerimizi içerken hep ne alam gerektiğini
düşündüm ama karar veremedim. Sonunda aklıma süper bir fikir geldi.Kızlarla
birlikte kalktık ve taksi çevirip eve döndük. Bütün gece aklımda o
üzerinde tarih yazan oda vardı. Bir türlü uyuyamıyordum. O odada ne
vardı? Kapısında neden tarih yazıyordu? Bu soruların cevabını düşünürken
uyuyakalmışım. Sbah esneyerek yatağımdan kalktım ve kendi kendime
gülümsedim. Çok rahat uyumuştum. Gözüm o ana saate takıldı. Saat 13,30
du ve ben daha yeni uyanıyordum. Nasıl bu kadar uyumuştum ki? Hemen
yatağımı topladım ve duşa girdim. Çıkınca saçlarımı bukle bukle yaptım.
Elbisemi giydim. Acaba makyaj yapsam mı? Ben genelde sadelikten
yanayımdır. Ama bu özel bir gündü ve makyaj yaptım. Mutlu bir şekilde
merdivenlerden aşağıya indim. Mutfağa girip karnımı doyurdum. Saat
18,00. son bir kez makyajıma baktım ve odadan çıktım. Annemi aradım ve
ona gece geç döneceğimi söyledim. Sonra sandalyelerden birine oturdum
ve Ji Hoon'u bekledim. Daha on dakika geçmemişti ki hemen geldi. Yavaş
ve kibar bir şekilde yürüdüm ve ona kapıyı açtım. Beni görür görmez
gözleri kocaman oldu. Gözlerini hızlıca kırpıp tekrar açtı. ''Vaooov , süper olmuşsun. Bir ana yanlış mı geldim diye düşündüm.'' ''Abartma Ji Hoon. Altı üstü bir elbise giydim.'' ''Hayır, bambaşka olmuşsun.'' ''Şımartma beni.'' Güldüm ve ona imalı bakışlar attım… ''Hazır ol bu gece daha çok şımaracaksın.'' ''Unutma doğum günü çocuğu sensin ben değilim.'' İkimizde
güldük. Ben sandalyenin üzerinden şalımı aldım ve onun yanına geldim.
Kolunu bana doğru uzattı. Şaşırmıştım kalbim deli gibi atıyordu. Bu
gece sanki bambaşka şeyler olacaktı. Arabaya kadar bana eşlik etti.
Bana ön kapıyı açtı. ''Ne yani sen kullanacaksın arabayı?'' ''Ne o bir şikâyetin mi var yoksa korkuyor musun?'' ''Hayır, tabiî ki de hadi gidelim.'' Kapıyı
kaptı ve şoför koltuğuna geçti. Aslında arabayı çokta hızlı
kullanmıyordu. Onların evin önüne geldik kapımı açtı. Arabadan iner
inmez tekrar kolunu uzattı. Bu çocuk beni kalpten götürmek mi istiyordu
ya kalbim duracak neredeyse. Onun koluna girmiş arka bahçeye doğru
ilerliyorduk. Herkes bize bakıyordu ama ben etrafın bu kadar
değiştirilmesine hayretle bakıyordum burası nasıl bu karda güzel
olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePerş. Mayıs 12, 2011 9:25 pm

17. BÖLÜM (RÜYA MI GÖRÜYORUM?)

Kapıyı kaptı ve şoför koltuğuna geçti. Aslında arabayı çokta hızlı
kullanmıyordu. Onların evin önüne geldik kapımı açtı. Arabadan iner
inmez tekrar kolunu uzattı. Bu çocuk beni kalpten götürmek mi istiyordu
ya kalbim duracak neredeyse. Onun koluna girmiş arka bahçeye doğru
ilerliyorduk. Herkes bize bakıyordu ama ben etrafın bu kadar
değiştirilmesine hayretle bakıyordum burası nasıl bu karda güzel
olmuştu. Ben etrafı inceliyordum. Ben gittikten
sonra neler de yapmışlar. Havuzun etrafı çiçeklerle doluydu. Ama bu
çiçekler kırmızı karanfillerdi. Bunları görünce içimde bir mutluluk
hissettim. Şans bari bugün yanımda olsaydı. Hava kararmıştı ama bahçe
rengârenk ışıklarla aydınlanıyordu. Büyük boş bir alana sahne havası
katacak tarzda bir şey konulmuştu. Bir grup orada şarkı söylüyordu.
Havuzun içinde küçük sandallar vardı. İçlerinde küçük mumlar vardı.
Aslında etrafta daha çok şey vardı ama benim için önemli olan Ji hoon
du. Ona bakmak için sağa döndüm ama yanımda değildi. Hemen beni bırakıp
nereye gitmişti ki bu çocuk? Etrafta ona bakınırken mikrofonda onun
sessini duydum. ''Evet, arkadaşlar herkes burada
olduğuna göre parti başlasın. Partinin sonunda herkese bir şey
açıklamak istiyorum. Kimse bir yere gitmesin.'' Ardından yanıma doğru geldi. Ben etrafı çiçekler dolu bir bankta oturuyordum. Yavaşça yanıma oturdu. ''EE, nasıl buldun?'' ''Harika olmuş. Ben gittikten sonra neler yapmışsınız.'' ''Sen zaten kolayı yapıp kaçtın. En zorları bana bıraktın.'' ''Ya Ji Hoon isteseydin kalırdım.'' ''Şaka yaptım canım. Alınma hemen.'' Ortalıkta
eli tepsilerle dolu garsonlar geziyordu ve biri de bizim yanımıza
geldi. Ji hoon'a ve bana içki tuttu. Ji hoon eline bir kadeh viski aldı.
Ama ben ne yapacaktım. İçki içmek için annemden izin almamıştım ki? ''Min seo için kola getirebilir misiniz?'' ''Neden? Belki bende içki içmek istiyorum.'' ''Bu gece içemezsin. Sonra sen sarhoş olursun da sürprizimi kaçırırsın. Ben böyle bir şeyi göze alamam.'' Garson
bana bir bardak kola getirdi. Biz içeceklerimizi içerken çok güzel bir
müzik çalıyordu. Yanımıza bir kız geldi.Ji hoon'a onunla dans etmek
istediğini söyledi. ''Üzgünüm, belki daha sonra. Ben bu gece ki ilk dansımı başka birisiyle yapmayı düşünüyorum.'' Ji Hoon elindeki içkiyi bıraktı. Yerinden kalktı ve önümde dikildi. ''Bu gece ki ilk dansı bana lütfeder misin? '' ''Büyük bir zevkle.'' Elimden
tuttu ve beni herkesin arasına götürdü. Ellerimiz zaten birleşmişti.
Diğer elini belime koydu ve dans etmeye başladık. Ah, kalbim keşke
zamanı durdurma diye bir şey olsa. O zaman şimdi durdurmuş olurdum. Ji
hoon her an yanımda böyle olsun isterdim. Ama olmuyor sanki zaman Ji
hoonla yarışıyor. Onun yanındayken zaman su gibi akıp gidiyor. Başımı
onun omzuna yaslamıştım. Müzik sona ermişti. Arkamı dönerken bana
sinirli bir şekilde bakan bir çift gözle karşılaştım. Bu tabi ki de Eun
Hye cadısıydı. Bana sinirli sinirli bakıyordu. Beni kolumdan tuttu ve
bahçenin arka tarafına götürdü. ''Ne var ne istiyorsun?'' ''Ben sadece..'' ''Ne? Sen sadece ne?'' ''Ben Ji Hoon'u çok seviyorum ve onu senin gibi bir salağa bırakamam.'' ''Sen böyle şeyleri nereden uyduruyorsun anlamıyorum. Ama eğer öyleyse bile ne yapacaksın.'' ''İşte bunu o zaman görürsün.'' Bu
kıza neler olmuştu? Sanki ağlayacaktı, ama ben Ji hoon için her gün
ağlıyordum. Ağlamak bir fayda etmiyordu. Sadece daha fazla acı çekmemi
sağlıyordu. Bunları düşünerek Ji hoon'un yanına gittim. ''Neredesin? Pastayı keseceğim ve seni bekliyoruz.'' ''Lavaboya gitmiştim. Hadi kes pastanı.'' Onun
koluna girdim. Ama o hemen kolunu çekti. acaba yanlış bir şey mi
yapmıştım? Neden böyle yaptı ki? Demeden Elimi tuttu ve birlikte pastayı
kestik. Sonra yanımdan uzaklaştı ve sahneye çıktı. ''Arkadaşlar.
İşte geldik bugünün sürprizine. Herkesin içinde üç yıldır içimde
beslediğim aşkıma itirafta bulunacağım. Şuan aranızda ve ben onun için
şarkı söylemek istiyorum. Şarkı söylüyordu. Bütün kızların
gözlerinde bir ümit benimkinde ise bir hüzün, hayal kırıklığı vardı.
Öyle bir şarkı söylüyordu ki ona olan aşkım daha da artmıştı. Keşke bu
şarkılar bu aşk benim için olsaydı. Ama değil işte. Ben onun en iyi
arkadaşıyım. Kulaklarımda kendi ismim yankılanıyordu. Ji hoon sevdiği
kişinin adını söylüyordu.rüyamı görüyordum? Galiba hayallere fazla
dalmış olacağım ki kendi adımı söylediğini sanıyordum. Ji hoon sahneden
indi ve yürümeye başladı. Aman tanrım! Bu tarafa geliyordu ve yanı
başımda Eun Hye vardı. Bana kötü bir gülümseme attı. Artık bütün
ümitlerim hayallerim yıkılmıştı. Ji hoon tam önümüzde durdu ve elindeki
kırmızı karanfili uzattı….
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePerş. Mayıs 12, 2011 9:27 pm

18.BÖLÜM (NE?) Bize doğru geliyordu.
Eun hye bana sinsi bakışlar atarken ben kafamı öne doğru eğdim. Bu anı
görmek istemiyordum. Ji Hoon önümüzde diz çöktü. Ne vardı benden uzak
dursaydı. ''Ben üç senedir bir meleğe aşığım ama o bu üç
sene boyunca beni ne tanıdı ne de yüzüme baktı. Bu yüzden hiçbir zaman
ona açılmak için cesaretimi toplayamadım. Ama şimdi beni tanıyor ve ben
daha fazla ondan uzakta kalamam. O yanımda yokken nefes dahi
alamıyorum. O benim gereksinim duyduğum hava gibi. Umarım beni kabul
eder. Yoksa ben böyle bir acıya daha fazla katlanamam.'' Buradan
gitmek istiyorum. Yoksa Ji Hoon ilan-ı aşk ederken ölebilirim. O bu
kadar acıya dayanamazmış peki ya ben? Ben nasıl dayanacağım? ''Min Seo seni seviyorum. Benim sevgilim olur musun?'' Rüyada mıyım? Yoksa hayal mi görüyorum? Hayır hayır benim adımı söylemiş olamaz. Üç senedir bana âşık olamaz. ''Sana
aşkımı söylemekte belki geç kalmış olabilirim ama seni seviyorum. Beni
kabul et. Kalbim bir tek senin aşkınla dolu. Sensiz yapamam daha
fazla. Ne olur!'' Donup kaldım. Ellerimi
tutup kalbinin üstüne koydu. Gözlerimin içine bakıyordu. Hem de hiç
bakmadığı kadar aşkla dolu gözlerle. Ben nasıl söyleyecektim. Ona ilk
görüşte aşık olduğumu? Hayat bana şans mı veriyor? ''Ben… ben de seni seviyorum. Hem de ilk gördüğüm andan beri. '' Beni kollarımdan tutup kendi çekti ve sarıldı. Bende ona sarıldım. Tanrım eğer bu bir rüyaysa lütfen uyanmayayım. Birbirimizden ayrıldık herkes bize gülen gözlerle bakıyordu. Aradan biri bağırdı. ''Aşka bak üç senedir seviyor daha şimdi söylüyor.'' Birbirimize
tekrar sarıldık. Sonra müzik çalmaya başladı ve herkes dans etmek için
kendine eş seçti. Ji Hoon beni hemen kollarımdan tutup alanın en orta
yerine götürdü. Birbirimize sarılarak dan ediyorduk. Sanki dilimi
yutmuş gibiydim. Bir şey söylemek istiyorum ama söyleyemiyordum. Kalbim
yerinden fırlayacak gibiydi. Ji hoon'un da kalbi deli gibi atıyordu.
Kulağıma fısıldamaya başladı. ''Seni seviyorum. Ama şunu bil sen istesen de ben bırakmam daha seni.'' ''Öyle bir şey isteyeceğimi hiç sanmıyorum. '' ''Neden bana beni sevdiğini söylemedin?'' ''Deliye bak sen neden söylemedin? Hem sen üç senedir söylemedin ben iki aydır söylemeyince mi suç oluyor.'' ''Sen
beni arkadaşın olarak görüyordun ve ben bu yüzden seni kaybetmek
istemedim. Ama şimdi bütün dünyaya bile haykırabilirim sana olan aşkımı.
'' Onun gözlerine eskisi gibi bakamıyordum. Gözlerinde
kendimi görmek beni ne kadar mutlu etse de utanıyordum. Aşk nasıl bir
şey? Sevdiğin insanın gözlerine bile bakamazken her gözünü kapattığında
karşına gelen bir yüz. Aşk öyle bir şey ki onun yanındayken zamanın
akıp gitmesi. Gece yavaş yavaş bitiyordu. Herkes gitmeye başlamıştı.
Biz ise bir kenarda oturmuş birbirimize bakıyorduk. Doğrusu ben
bakamıyordum Ji hoon bakıyordu. Birden onun elini yüzümde hissettim. ''Ben bunca senedir bu anı beklerken neden bana bakmıyorsun?'' ''Ben … şey…'' Diyecek
bir söz bulamıyordum. Zaten ben daha diyemeden Ji Hoon bana yaklaştı.
Aramızdaki mesafe çok değildi ama onu da kapatmış oldu. Elleri hala
yüzümdeydi. Ona baktım birden utancımdan gözlerimi kapattım. Gözlerimi
açtığımda ise Ji hoon'un dudakları benimkilerle birleşmişti. Bende onu
öptüm. Elleri yüzümden kollarıma kaydı ve kendini geriye çekti. Havanın
soğuk olmasına rağmen onun sıcak nefesini ve ellerini hissediyordum.
Ceketini çıkartıyordu ama ben onu durdurdum. Ayağa kalktım ve tek kolunu
çıkartmış olduğu ceketin içine girdim. ''Böyle ikimizde üşümeyiz.'' Ellerini belime sardı. Bende başımı onun göğsüne koydum. Bizim eve doğru ilerliyorduk. ''Seni seviyorum bunu sakın o aklından çıkartma eğer ki çıkartırsan senin kafanı kırarım.'' Bana bakıp gülüyordu. ''Ya şuana bak şimdiden şiddet ha. Evlenince de döversin sen beni.'' Birden dediğimi anladım ve elimle ağzımı kapattım. ''Ne yani sen benimle evlenmeyi mi düşünürsün?'' ''Nerden çıkartıyorsun. Ben onu öylesine dedim. Sen her şeyi böyle ciddiye alırsan seninle daha çok işim var.'' ''Ne
yani evlenmek istemiyor musun? Ben seninle evlenmek istiyordum hatta
iki atne çocuğumuz bile olsun isterdim. Ama sen mademki beni
istemiyorsun bende gider Eunla ya da başka kızlarla evlenirim.'' ''Öyle mi?'' Ceketi omzumdan çektim ve hızlıca onun yanından uzaklaştım. Peşimden geliyordu. ''Aşkım bekle şaka yapmıştım. Ben bir tek seninle evlenirim. Senden başkasını gözüm görür mü?'' ''Ya tabi sen git Eun la evlen.'' Onun ismini bastırarak söylemiştim. Ne yani biz sevgili olduk ve ilk kavgamızı mı yapıyorduk. Tanrım, bu inanılmaz bir şey! Hemen yanıma geldi ve beni kolumdan tutup kendine çevirdi. Gözlerimin içine bakıyordu.Bense ona trip atıp kafamı yana çevirdim. Birden yere çöktü ve tek eliyle elimi tutarken tek eliyle ceketiyle uğraşıyordu. ''Benimle gönül evlendireceğine evleneceğin kızın yanına gitsene.'' ''Seninle gönül eğlendirmek mi?'' ''Evet.'' ''Ben
üç yıldır sana nasıl açılacağımı düşünüp durdum. Ve sonunda bugün
açıldım. Seninle nasıl gönül eğlendirdiğimi düşünürsün. Hem ben
gerçekten seninle evlenmek istiyorum. Eğer sen istemezsen ölene kadar
beklerim.'' ''Ben…'' Ceketinden bir kolye
çıkarttı ve bana doğru uzattı. Kolye olduğunu görebiliyordum ama nasıl
bir şey olduğunu bu karanlıkta seçemiyordum. Ona bakıyordum. Elimi
bıraktı. ''Şuan yanımda kolye var ama ''BENİMLE EVLENİR MİSİN?'' Kalbime inecek şimdi. Bu ne dedi şimdi. ''Ne?'' ''Şimdi
istemezsin biliyorum ama okul bittikten sonra benimle evlenir misin?
Şuan yanımda yüzük yerine kolye var ama onu da sonra takarız sen yeter
ki evet de'' 18. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePaz Mayıs 15, 2011 7:46 pm

19. BÖLÜM Hayatımda duyduğum en güzel
sözlerdi bunlar. Birden çığlık atmaya başladım. Bunlar tabi ki sevinç
çığlıklarıydı. Ji hoon'a sımsıkı sarıldım. Oda bana sarılıyordu. Beni
döndürmeye başladı. Sokağın köşesinde bir karaltı gördüm. Ji şurada bir şey var bir bakalım mı?'' ''Aşkım sen bir şey istersen de ben hayır der miyim.'' Elimi
tuttu ve karaltının olduğu yere doğru gittik. Hava gerçekten hava çok
soğuktu. Çöp kutusunun arkasında bir yavru köpek vardı. Hemen onu
kucağıma aldım ve ona sarıldım. Tir tir titriyordu. Ona daha çok
sarıldım. ''Kıskanıyorum ama bana bile böyle sarılmıyorsun.'' Şuna bak hemen de suratını astı. ''Koca bebek, küçücük bir köpek yavrusunu mu kıskanıyorsun?'' ''Napayım'' ''Tamam sende gel yanıma.'' Ben
yavru köpeğe Ji Hoon bana sarılıyordu. Ama bu ceket üçümüze
yetmiyordu. Hemen şalımı omuzlarımdan çektim ve yavru köpeği sardım. Ji
Hoon da ceketiyle bizi sardı. Böylece eve geldik. ''Aşkım ya ben senden ayrılmak istemiyorum. Ben şimdiden özledim seni.'' ''Ji daha bir yere gitmedim yanındayım.'' Gülmeme engel olamıyordum. ''Sen yanımdayken bile ben seni özlüyorum ama.'' ''Tamam, yarın bize kahvaltıya gel hem seni ailemle tanıştırırım.'' ''Sen bana hediye almadın mı niye vermiyorsun hediyemi yoksa kaçıyor musun?'' Doğru olanlar yüzünden aklım bir karış havada. Çantamı elime aldım ve içinden turuncu kutuyu çıkartım. ''Hey! Bu da ne çok acayip görünüyor?'' ''Şimdi açma eve gidince aç ve her gün birer tane al.'' ''İyice meraklandım şimdi.'' ''olmaz sakın burada açma.'' ''Bana iyi geceler öpücüğü vermeden nasıl gidersin.'' Geri
döndüm ve onu kocaman öptüm. Kalbimden bütün vücuduma bir sıcaklık
yayıldı. Onun hissiyle gülüyordum ama bir yandan da başım dönüyordu. Ji
hoon'un aşkından sarhoş mu oldum? Yavru köpeğe sarılıp eve girdim. Ben
eve girene kadar Ji hoon kapıda bekledi. Tam eve girdim telefonuma
mesaj geldi. *****MESAJ***** ''Aşkım seni çok özledim. Cama çıksana (*_*)'' Koşarak
odama çıktım ve camın önüne geçtim. Bu havada hala kapının önünde
bekliyordu. Ona el salladım. Sonra gitti. Banyoya geçtim ve üzerimi
değiştirdim. Şuan pijamaların içinde kendimi çok rahat hissediyorum.
Yavru köpeği tekrar kucağıma aldım ve mutfağa indim. Buzdolabından ona
süt çıkarttım. Geniş bir kaba koydum. Ay canım benim nasıl da acıkmış.
Onun sütü bitirmesini izledim bir müddet. Ama esnemekten kendimi
alamıyordum. Hele şükür bitirdi de odaya çıktık. Ona annemin yün
sepetine yer yaptım ve yatırdım. Hemen kendimde yatağıma yattım. ''Tanrım eğer bugün olanlar bir rüyaysa ölene kadar uyanmayayım. Ama gerçekse sonsuza kadar birlikte olalım.'' ************ Bu
ne ya yüzüm ıslak ıslak. Gözlerimi açmamla yavru köpekle yüz yüze
geldik ve çığlık attım. O an annem hemen odaya girdi ve bir de o çığlık
attı.Yavru köpek çok korkmuş olacak ki dün gece onun için
hazırladığım yatağa girdi ve başını eğdi. Annemle biz gülmeye başladık.
Sonra ben bir çığlık daha attım. ''Köpek bizim evde çünkü
onu ben buldum. Dün gece Ji hoon beni eve getirirken gördük. Eğer
köpek bizdeyse dün gece Ji hoon ilan-ı aşk etti. Ben onu kabul ettim.
Ji hoon'u kahvaltıya davet ettim. Hayır hayır olamaz.'' ''Kızım neyin var Ji Hoon kim ve bu ilan-ı aşk sana mı?'' ''Anne Ji hoon bize kahvaltıya gelecek. O benim sevgilim. Sana olanları sonra anlatsam.'' Anneme masum kediler gibi bakıyordum. Benim bu halimi hiç kıramazdı ve bana bakıp kocaman gülümsedi. ''Şuna bak sevgilisi kahvaltıya gelecek hanımefendi hala yatıyor. Kalk hemen kalk.'' Hemen
kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp pijamalarımı çıkarttım. Üzerime
kısa bir etek ve T- shırt giydim. Mutfağa inip anneme yardım ettim.
Annem çok marifetli bir kadındır. Çok güzel yemek yapar bu yüzden babam
annem için beş sene önce bir pastane açtı. Annem çoğu zamanını orada
geçirir. Yemek yapmak annemi çok mutlu eder çünkü. Kapı çalıyor
inanmıyorum. Koşarak kapıyı açtım. ji Hoon elinde iki buket karanfil
kapıda dikiliyordu. Ona bakıp gülümsüyordum ki annemin beni dürtmesiyle
kendime geldim. ''Kızım arkadaşını kapıda bekletmesene içeri geçin.'' ''Peki anne.'' Birlikte
oturma odasına geçtik. Babam her zamanki gibi gazete okuyordu. Ji
hoon'un ve benim içeri girdiğimizi görünce gözlüklerinin altından bize
hafif bir baktı ve sonra ayağa kalktı. Ji hoon çok tatlıydı. Ailemin
karşısında titriyordu heyecandan. Babamda bunu fark etmiş olacak ki ona
bakıp gülümsedi. Ji hoon eğilip babama selam verdi. ''Merhaba efendim. Ben Ji hoon. Min seo'nun arkadaşıyım.'' ''Merhaba evlat.'' Babamın
bu kadar sıcak davranmasına şaşırdığı her halinden belliydi ve bunun
sayesinde artık titremiyordu. Ben anneme mutfakta yardım ederken onlar
babamla gelecek hakkında konuşuyorlardı. ''Kahvaltı hazır. Hadi bahçeye geçelim.'' Annem
koyu bir sohbete dalmış olan babam ve biricik oppamı kahvaltıya
çağırdı. Hep birlikte masaya geçtik. Bugün hava çok güzeldi. Güneş
etrafa ışıklarını saçıyordu. Gökyüzü ise tüm berraklığıyla bize
gülüyordu. Birden ayaklarıma bir şey dolandı. Bir baktım. Bizim yavru
köpek. Hemen eğilip onu kucağıma aldım. ''o nereden çıktı?'' ''Dün eve gelirken bulduk baba çok tatlı değil mi?'' ''Dün çok şanslıymışsın desene'' Birden utandım ve başımı öne eğdim. ''Ben… Mutfaktan süt getireyim.'' Hemen
oturduğum sandalyeden kalktım ve mutfağa gittim. Duvara yaslandım.
Kalbim duracak gibiydi. Babam nasılda anlamıştı. O kadar mı belli
ediyordum ki. Bir kaba süt koyup bahçeye geçtim. Şunlara bak nasıl da
kaynaşmışlar. Babamla Ji Hoon öyle gülüyorlardı ki . ''Niye öyle gülüyorsunuz söyleyin ben de güleyim.'' ''Ji
hoon'un babası bizim şirketin sahibi. Daha yeni öğrendim. Patron hep
derdi bir oğlum var çok sessiz içine kapanık daha sevgilisi bile
olmadı. Ama sanırım olduğunu öğrenince bayağı bir sevinecek adam.'' ''Baba…'' '''Utanma kızım. Ne var bunda utanacak. Hem Ji hoon çok efendi bir çocuk. İkinizde çok şanslısınız.'' ''Doğru
kızım babanın genliğindeki hali gibi olmadığına dua etmelisin. Baban
çok çapkındı. Bu yüzden ne kavgalar etmiştik bir bilsen.'' ''yok canım. Ben çok yakışıklı olduğum için bütün kızlar peşimdeydi. Ama benim gözüm bir tek anneni gördü. '' Hep
birlikte güldük onarlın bu sözlerine. Babam annemin elini tuttu ve
öptü. Ne kadar romantikti. Bunca sene birbirlerini sevdiler ve ben
onların hiç kavga ettiklerini görmedim. Ellerimi masaya koydum. Acaba
bizde ileride böyle olabilecek miyiz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeSalı Mayıs 17, 2011 1:28 pm

20. BÖLÜM

Birlikte mutlu bir şeklide
kahvaltımızı yaptık. Babam ve Ji hoon oturma odasına geçtiler. Babam
her Pazar yaptığı gibi televizyon başına geçti ve kahvesini istedi. Ben
annemin yanına mutfağa gittim. ''Sen yapmak ister misin kahveleri?'' ''Peki, olur.'' Ben yavaş yavaş kahveyi karıştırıyordum. Annem ise ortalığı topluyordu.

*****(*_*)******


''Bak evlat. Min seo bizim biricik prensesimiz ve biz onun saçının bir
teline zarar gelsin istemeyiz. Senin onu koruyacağına eminim ma ben
yine bir uyarayım dedim. Onu sakın üzme. Zaten üzersen bilirsin ki
cadının teki bunu sana ödetir ama ondan önce beni bulursun karşında ona
göre.'' ''efendim, ben Min Seo'yu asla üzmem. Bunun için
size söz veriyorum. Onu kendi canımdan bir parçaymış gibi koruyacağıma
emin olabilirsiniz. Size anlayışınız için teşekkür ederim.''

*****(*_*)******


İçeri girdiğimde sustular birden. Babama kahvesini uzattım sonrada Ji hoon'a
uzattım. Şu haline bir bak sanki bizim eve yıllardır geliyormuş gibi
bir havası var. ''Efendim eğer izin verirseniz bugün Min seo'yu dışarı çıkarabilir miyim?'' Buda
neydi şimdi ya beni babamın önünde utandırmaya bayılıyor mu? Ayağımla
ayağına tekme attım. İyi ki babam görmedi. Birden içtiği kahve attığım
tekmeyle boğazında kalmış olacak ki öksürmeye başladı. Bana kızgın ama
şaşırmış bir şekilde bakıyordu. ''Tabi ki çıkabilirsiniz. Kızım koş Ji Hoon'a su getir.'' Yerimden
yavaşça kalktım ve mutfağa gidip bir bardak su aldım. Ji Hoon'a
uzatırken bana öyle bir bakış attı ki.''Sana bunu ödeteceğim dercesine
'' bir an tırstım. Kahvelerini içtiler. Bende odama çıkp
hazırlandım. Hatta hazırlanmaya çalıştım. Ne giysem geri çıkartıyordum.
Ji hoon beni beğensin istiyordum. O kadar çok kıyafet deneyip atmıştım
ki yatağın üzerine yatak örtüsü görünmüyordu. Bir de onarlı toplamakla
uğraştım. Aradan yaklaşık bir saat geçmişti ki aşağıya indim. Hepsi
kapının önünde beni bekliyorlardı. ''Ji hoon şimdiden alış bu kadın milletine. Bunlar dışarı çıkarken hep böyledirler. İki saat hazırlanamazlar.'' Ji
hoon babamın söylediklerine gülüyordu. Ona kötü bir bakış attım. O
beni beğensin diye ben yarım saattir giyinmeye çalışıyım beyefendi
gülsün bakalım. Annemle babamda bugün dışarı çıkacaklarmış ve akşamda
bir arkadaşlarına yemeğe davetlilermiş. Bu yüzden akşam eve geç gelmeme
izin verdiler. Birden başım dönmeye başladı. Sanırım güneşten. Yavru
köpeğimizi de yanımıza aldık ve gezmeye başladık. ''Ya sen nesin böyle. Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?'' ''Senin beni babamın yanında utandırmalarından sonra bu yaptıklarım az bile.'' Yolda yürüyorduk. Bir çocuk annesine eliyle bizi gösteriyordu. Sonra yanımıza geldiler. ''Affedersiniz ama o köpek sizin mi? Bizim dün onun gibi bir köpeğimiz kayboldu da sabahtan beri onu arıyoruz.'' ''Yok, hayır biz dün gece çöp kutularının arkasında bulduk onu.'' Ji hoon kadına açıklama yapıyordu bense köpeğe daha sıkı sarılmıştım. Onu vermek istemiyordum. Çok sevimliydi. ''Aşkım köpeği sahiplerine verir misin?'' ''Ya Ji ben onu çok sevdim ama.'' Küçük
kız huysuz huysuz bana bakıyordu. Bense onu verme zorunluluğunda
olduğum için onun kulağını öptüm ve kadına verdim. Kuçu kuçu bana bakıp
havlıyordu. Kadın ve küçük kızı köpeği alıp yanımızdan ayrıldılar. Ben
başımı öne eğmiş gidiyordum. Çok üzülmüştüm. Küçükken benimde bir
köpeğim vardı ama annesi öldükten sonra oda ölmüştü. Ji hoon kolumdan
tutup karşıya çekti. Bir dükkâna girdik. İçerisi çok acayipti. Değişik
şapkalar gözlükler ve birçok acayip şey vardı. ''Hey gel bakalım buraya.'' Beni
yanına çekti. Gözlüklerin olduğu reyondaydık. Kenarları çiçekli,
böcekli, büyük, küçük, rengârenk gözlükler vardı. Eline kenarları pembe
kalın mavi camları olan bir gözlük aldı. Bana taktı bende ona kenarları
kıvrımlı bir gözlük taktım. Sırt çantasından fotoğraf makinesini
çıkarttı. Farklı farklı gözlüklerle resmimi çekiyordu. Bende arada onun
elinden fotoğraf makinesini alıp resmini çekiyorum. Çok eğleniyorduk. O
kadar komik gözlükler vardı ki. Birbirimize takıp gülüyorduk. Sonra
şapka reyonuna geçtik. Kovboy şapkasını hemen elime alıp kafasına
geçirdim. Sürekli şapkalar takıp resim çekiyorduk. Aradan bir saat
geçmişti. Elimden tuttu ve beni taksiye bindirdi. ''Oppa nereye gidiyoruz?'' ''Sürpriz. Gidince görürsün.'' Bayağı bir gittik. Sonunda taksi durdu. Ji hoon ücreti verip taksiyi gönderdi. Bir at çiftliğine gelmiştik. ''Prenses at binmeye ne dersin?'' O
kadar sevinmiştim ki Ji hoon'un boynuna sarıldım. Birlikte içeriye
geçip hazırlandık. Ji hoon görevlinin birine kamera verdi. Biz at
binerken o da bizi çekiyordu. Ben 7 yaşından beri at biniyordum. ''Yarışa ne dersin?'' ''Seni yenmek kolay olacak. Kazanan öpücüğü hak eder.'' Yarışı başlattık. Bitiş çizgisine az kalmıştı ben öndeydim. Birden başım döndü ve çığlık attım.

********HASTANE********

Başım ve bacağım çok ağrıyordu. İnledim bir süre sonra içeri hemşire geldi.
Aman tanrım o da ne? Ayağımı alçıya almışlar. Kapını orada Ji Hoon'u
başını gördüm. Yüzünü asmış içeriyi izlemeye çalışıyordu. Hemşire
bacağıma bakıyordu. Ji hoon sessizce içeri girdi ve elimi tuttu. ''Aşkım iyi misin?'' ''Ya ayağım neden böyle? Ne oldu bana?'' ''Attan
düştün. Hatırlasana keşke yarış yapmasaydık. Hep benim yüzümden daha
bu sabah sana zarar gelmeyecek diye babana söz verdim.'' ''Senin
suçun değildi Ji Hoon başım döndü ve ben de dengemi kaybettim. Önemli
değil de sen topal bir sevgilinle yan yana gezebilecek misin?'' ''Sen istediğin sürece yanındayım.'' ''Çıkabilirsiniz ama alçı bir hafta daha ayağında kalacak. Yarın kontrole gelebilirsiniz.'' Yerimden doğruldum. Ayağım davul kadardı ve çok ağırdı. Ji hoon kolumdan tuttu. Tekerlekli sandalye getirdi. ''Ji hoon abartma altı üstü ayağım incinmiş.'' ''Ayağın daha kötü olsun istemiyorsan otur şuna. Yoksa seni kucağıma mı alayım?'' ''Tamam tamam oturdum.'' Tekerlikli
sandalyeyle en alt kata inip çıkışımı yaptırdık. Ji Hoon babamı aradı.
Konuşmasında en az elli kere özür dilemiştir. Hzılıca onun elinden
telefonu aldım. ''Babacım sen ona bakma. Benim başım döndü ve bende dengemi kaybedip düştüm. '' Telefonu
kapattım. Ji Hoon beni hastaneni bahçesine çıkartı. Taksiye binip
bizim eve gittik. Karnım çok acıkmıştı. Hem benim hem onun. Beni
kucağında odama çıkarttı. Çünkü merdivenin her basamağında durup
dinleniyordum. ''Aşkım sen kilo mu aldın? Çok ağırsın. Kollarım kopacak.'' ''Bırak beni ya madem böyle diyeceksin. Hem o benim ağırlığım değil alçının ağırlığı.'' ''Tabi eminim öyledir.'' Kafasına bir tane vurdum. ''Aşkım ne yapıyorsun ya şimdi ikimizde düşeceğiz.'' ''ya dikkatli tutsana beni.'' Beni odama götürüp yatağıma yatırdı. ''Uyku güzelim senin karnın acıktı mı?'' ''evet, senin acıktı mı?'' ''Hem de nasıl. Ben mutfağa gidiyorum. Yemek yapabilir miyim?'' ''İzin almana gerek yok ama bende yardım etmek isterdim.'' Mutfağa indi. Acayip acayip sesler geliyordu. Ama bir şey demedim. Aradan yarım saat geçti elinde tepsi geldi. ''Yemeğimiz hazır.'' ''Süper kokuyor.'' ''E çünkü ben yaptım.'' ''Kendini beğenmiş.'' ''Kıskanç.'' ''Ya tamam getir şu yemeği acıktım ben.'' Tepsiyi
masaya bıraktı. Sandalyeyi çekip yanıma oturdu. Ben ona o bana
bakıyorduk. Birden yeniden başım döndü ama belli etmemeye çalıştım.
Tepsiyi kucağına koydu. Bana yemek yediriyordu. Ben küçük bir çocuk o da
benim annem gibiydi. Ama öyle değil benim bacağım incindi oppamsa bana
yemek yediriyor. Tanrım ne kadar şanslıyım. Ben ona dalmış bakarken
birden telefonum çaldı. Ji hoon eline aldı. Sonra ekranı bana çevirdi.
Sinirli ama endişeli gözlerle bana bakıyordu.

******DONG YUL*****

NOT: ARKADAŞLAR BU BÖLÜM BİRAZ UZUN OLDU AMA YORUMLARINIZI BEKLİYORUM ^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeÇarş. Mayıs 18, 2011 3:39 pm

21. BÖLÜM(KİM BU DONG YUL?)

*****DONG YUL ARIYOR*****


Tekefonum çalıyordu ama ben açmak istemiyordum. Ji hoon telefona baktı. Sonra
sinirli, endişeli ve bir o kadar da soru soran gözlerle bana baktı.
Telefonumu elime aldım. Dong yul arıyordu. Hemen kapattım. Sonra
telefonumu tamamen kapattım. ''Neden kapattın? Açsaydın ya.'' ''Şuan bizden önemli değil Ji hoon.'' Bana
inanmak istemezmiş gibi bakıyordu. Ama ona açıklama yapacak halde
değildim. Başım çatlamak üzere. Nedenini bile bilmiyorum. Karnıma
ağrılar giriyordu. Midem bulanıyordu. Yataktan hızlıca kalkıp banyoya
gittim. Kapıyı kilitledim. Ji hoon endişelenmişti. Kapıya vuruyordu. ''Min seo kapıyı aç iyi misin?'' Kendimi
hiç iyi hissetmiyordum. İçimde ne var ne yok çıkmıştı. Aynada kendime
baktım. Yüzüm solmuştu. Kapıyı açıp alçılı ayağımla odada gezindim.
Ayağım acıyordu ama hiç iyi değildim. ''Neyin var? Hastaneye gidelim mi? Yediklerin mi dokundu? Alerjin var mı?'' ''Ben iyiyim. Telaş yapmana gerek yok. Yatarsam iyi olurum.'' ''Tamam sen yat ben..'' ''Bir şey yapmana gerek yok. Yanımda kal yeter.'' Yanıma gelip oturdu. Elini alnıma koydu. ''Senin ateşin var kalk hastaneye gidiyoruz.'' ''Ben iyiyim. Oturur musun?'' Beni
dinlemedi. Eli ayağına dolaşmış gibiydi oradan oraya koşturuyordu.
Sonra hızlıca merdivenlerden aşağıya indi. Aradan çok az bir vakit
geçmişti ki elinde bezlerle ve bir kap suyla geldi. Çalışma masasına
koydu. Sonra alnıma bez koymaya başladı.

*****Jİ HOON****

Ateşler içindeydi. Tanrım aklımı oynatacağım. Neden bir anda böyle oldu. Yarım
saattir başına bez koyuyordum ama ateşi bir türlü düşmüyordu. Eklim
alnında uyumuşum. Sabah uyandığımda hala uyuyordu. Elimi alnına tekrar
koydum. Ateşi biraz düşmüştü. Derin bir ohh çektim. Her yerim uyuşmuştu.
Kaptaki suyla beze baktım ama yerinde yoktu. Demek ki ailesi geldi ve
gördü. Umarım kızmazlar. Aklımda binlerce soru vardı. Ama tek yapmak
istediğim Min Seo'yu iyi görmekti. Sonunda uyandı. Gözlerini aralayıp
bana baktı. Hemen elini tuttum. ''Aşkım iyi misin?'' ''İyiyim.'' Sesi çok az çıkıyordu. Hemen sonra kapı çaldı ve annesi içeri girdi. ''kızım iyi misin?'' ''İyiyim anne bir şeyim yok.'' Annesi gelip ateşine baktı. Kahvaltıdan sonra hastaneye gideriz. ''Efendim bende sizinle gelebilir miyim?'' ''Ji hoon sen eve gidip dinle zaten bütün gece buradaydın. Ailen merak eder.'' ''Peki, efendim ama beni haberdar ederseniz sevinirim.'' ''Ji hoon sen eve git artık. Çok yorgun görünüyorsun.'' Bende
eşyalarımı alıp odadan çıktım. Bütün vücudum ağrıyordu. Odadan çıktım
ve sallana sallana merdivenlerden indim. Annesi beni yolcu etmeye
geldi. Eve geldim. Kendimi direk yatağa attım. Çok yorgundum ama uyuyamıyordum. Min seo'nun nesi var? Dong yul kim? Min seo onu arayınca neden telefonu kapattı? Kafayı yemek üzereyim. Aradan saatler geçti ve ben şimdi ancak uykuya dalıyordum.

****MİN SEO*****

Annem bana bir şeyler yedirdi. Ama hiçbir şey yemek istemiyordum. Midem
bulanıyordu. Gözlerim dâhil bütün vücudum ağrıyordu. Annem üzerime bir
şeyler giydirdikten sonra hastaneye gittik. Doktor beni muayene etti.
Bazı testler yaptırmamızı istedi. Sonra odaya başka doktorlar da geldi
ve birlikte konuşmaya başladılar. Hastaneye geleli bir buçuk saat oldu.
Midem bulanıyordu ve bunun üzerine hastanenin o iğrenç kokusu da
eklenince katlanılmaz bir şey oluyordu. Sonunda doktor annemi yanına
çağırdı. Hemşirenin biri de gelip bana serum taktı. ''Bayan Kim kızınızın….''

21.BÖLÜM SONU
ARKADAŞLAR
BU BÖLÜM BİRAZ KISA GELEBİLİR AMA BUNDAN ÖNCEKİ BÖLÜMÜ OLDUKÇA UZUN
YAZMIŞTIM. BU SEFERLİK BUNUNLA İDARE EDİN. YORUMLARINIZI BEKLİYORUM…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeÇarş. Mayıs 18, 2011 3:41 pm

22. BÖLÜM(Hayat ellerimden akıp gidiyor…)

Bayan Kim kızınız kanser ama endişeye kapılmayın. Hastalık erkenden teşhis
edildi. Tedavi görmeye başlarsa bu hastalığı yenebilir. Bu yüzden
erkenden tedavi olması gerekiyor.'' Bayan Kim kendini tutamadı. Hıçkırıklarının arasından doktorlara bağırmaya başladı. ''Bu olamaz tekrar yaptırın testleri o daha çok genç benim kızım kan… ser olamaz. '' ''Bayan Kim testleri üç kere yaptırdık ama sonuç maalesef olumsuz çıkıyor. Üzgünüz. '' Bayan
kim kendine hâkim olamıyordu. Kızına kocasına bu durumu nasıl
açıklayacaktı. Bir de onlara Ji hoon eklenince işler çok daha kötü
olmuştu. Ayağa kalktı. Kızının yanında olmak istiyordu. Ama ayakta
duracak gücü bulamıyordu kendin de peki ona destek olacak gücü nasıl
bulacaktı. Duvarlara tutunarak odadan dışarı attı kendini. Acil servise
muayene odasına döndü. Kızını gördükçe içi parçalanıyordu. Gözyaşlarına
engel olmak istiyordu. Eğer onu böyle görürse onu daha çok üzeceğini
bilemiyordu. Kızının yanına gidip oturdu. Ellerini tutup öptü. Kızı ona
şaşkın bir şekilde bakıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Ama annesinin
bu halinden bir şey olduğunu anladı. Ardından kapı açıldı ve içeri
doktor girdi. Bayan Kim buna dua ediyordu. Zaten o kızına nasıl
diyebilirdi ki kanser olduğunu. Artık gözyaşlarını tutmuyordu.
Gözyaşları teker teker inci tanesi gibi dökülüyordu. ''Min seo nasılsın? Kendini iyi hissediyor musun?'' ''Biraz başım ağrıyor ve midemde bulanmalar var ama iyiyim. '' Doktor Min seo'ya sevecenlikle bakıyordu. Ama yüzü donuklaştı birden. ''Şimdi sana bir şey açıklamam lazım ama sakın moralini bozma ve iyi düşün.'' ''Sizi dinliyorum.'' ''Sen
kansersin ama erken teşhis sonucuyla bunu yenebilirsin bu yüzden
tedaviye başlamalısın. Yani erkenden kemoterapi görmelisin.'' Donup
kalmıştı adeta. Min Seo için kalbi, zamanı ve aklı durmuştu. Annesi
ona bakıyordu. Bir tepki göstermesini bekliyordu ama o hareket etmeden
duruyordu. Bayan Kim onun bu halini görünce daha çok ağlamaya başladı.
Min seo'nun gözlerinin önünden bir tek Ji Hoon geçiyordu. Onu gördükçe
onu aklına getirdikçe nefes alması zorlaşıyordu. Ona bunu yapamazdı.
Birden onun cenazeden sonraki halini hatırladı. Kulaklarında onun sesi
yankılanıyordu. ''Ben bir sevdiğimi bile kaybetmek istemiyorum.'' Nefes
alamıyordu bu sefer kalbi ve akciğerleri iflas etmiş gibiydi. Denizin
altında kalmış bir o kadar oksijene muhtaç gibiydi. Ama o bir türlü
istediğini bulamıyordu. Nefes alamıyordu ama artık onu bile istemiyordu.
Ji hoon'a acı çektirmektense kendi acı çekmek istiyordu. Doktor
hızlıca Min Seo'nun yanına geldi. Ona hava tüpü taktı. Annesi
hayretler içinde kızına bakıyordu. Min Seo bir şeyler söylemek
istiyordu ama nefesi yetmiyordu. Eliyle hava tüpünü tutup çıkardı. ''Ji… Ji hoon bil… me… sin.'' Ardından
bayıldı ama nanesi hemen telaş yaptı ve bağırmaya başladı. Kızını
kaybetme korkusu tüm vücudunu sarmıştı. Titreyen elleriyle telefonunu
çantasından çıkardı ve kocasını aradı. Ona hiçbir şey söylemedi
telefonda. Ama kocası da kötü bir şeyler olduğunu sezmişti Bayan Kim'in
sesinden.
****

Min seo neden hala aramadı? Yoksa daha hastaneden çıkmadılar mı? İçimde
kötü bir şeyler var. Kalbim daralıyor. Acaba ben mi arasam? Ya bana
kızarsa neden aradın diye?Kafayı yemek üzereyim. Zaten dün gece
çok kötüydü. Ateşler içinde yanıyordu, yüzü solmuştu. Ona bir şey
olursa ben ne yaparım. Tanrım ne olur o iyi olsun…
***

Min Seo uyandığında etrafında babası ve annesi vardı. Annesi hala
ağlıyordu. Gözleri duvardaki saate kaydı. Saat 17.45 ti. Ve o sabahtan
beri hastanedeydi. Hala aklında kalbinde ve dudakların da Ji hoon
vardı. Onun adını sayıklıyordu. Sesi bile çıkmıyordu. Annesine o güçsüz
sesiyle bir şeyler söylemeye çalıştı. ''Ji… Hoon'a sakın
bu konuda bir şey söyleme. O daha iki ay önce annesini kan… serden
kaybetti. Onu ara ve sadece üşüttüğümü söyle. Ben o üzülsün
istemiyorum.'' Min sEo'nun telefonu çalıyordu. Annesi eline aldı ve Ji hoon'la konuşmaya başladı. ''Merak edilecek bir şeyi yok Ji Hoon sadece üşütmüş.''
***
''Hayır, uyuyor şuan uyanınca söylerim seni ara. Aradığın için teşekkürler.'' Annsi
kafasını sola yatırmış olan genç kızına baktı. O daha 17 yaşındaydı ve
kanserdi. Buna nasıl katlanacaktı. Babası biricik prensesinin yanında
ağlayamazdı. Onu yalnız bırakmak istemiyordu ama odadan çıktı ve zor
tuttuğu gözyaşlarını artık kendi hallerine bıraktı. Bu bir gün içinde
yaşadıkları onlara kâbus gibi geliyordu. O hastalığı asla kabullenmek
istemiyorlardı. Kapıdan içeri baktığında kızının da sesizce gözyaşı
döktüğünü gördü. Harap oluyordu. O kızına kıyamazdı, ama onu şimdi bir
hastalığa vermişti.
****

Ji hoon için zaman geçmek bilmiyordu. Akşam olmuştu ama hala Min seo
aramamıştı. İçindeki şey her neyse onu kemirip duruyordu. Onu aramak
istiyordu ama belki uyuyordur diye arayamıyordu. Son çareyi mesaj
atmakta buldu.
***MESAJ***
''Uyku güzelim.
Nasılsın? İyileştin mi? Eğer uyumuyorsan beni arar mısın? Sabahtan beri
seni düşünüyorum. Merak ediyorum. Lütfen uyanınca ara'' Min
seo sevdiğinden gelen bu mesaja cevap veremiyordu. Tek yapmak istediği
birileriyle konuşmak içindeki her şeyi dökmekti ve aklına bir tek DONG
YUL geldi. Gözyaşlarını silerek elindeki telefonun rehber bölümüne
girdi. Dong Yul ismini görünce birden içini bir umut kapladı. ''Alo. Dong yul nasılsın?''**** ''Bende iyiyim. Dün telefonunu açamadım özür dilerim.'' *** ''Ben de mi? Ben hastayım Dong yul.'' **** ''Evet
hastayım. Hem de kan… Serim. Ama bundan kimseye bahsedemedim. İçim
yanıyor. Kendimi düşünmüyorum bile tek düşündüğüm Ji hoon. O annesini
kanserden daha iki ay önce kaybetti ve ben ona bu acıyı bir daha
yaşatmayacağım. Ona söz verdim. Ona bu kötülüğü yapamam. Hayat
ellerimden akıp gidiyor.''
****

Ne buraya mı geliyorsun? Ne zaman peki?''
****
''Tamam, seni bekliyor olacağım. Merak etme beni sen ben gerçekten iyiyim.''***''Bende seni seviyorum.'' Telefonu
kaptı. Aklı hala Ji hoondaydı. Sadece aklı olsa iyi kalbi de onu terk
etmişti. Onu saklayacak ona güven verecek bir liman arıyordu. Bu
limanın Ji hoon olduğunu biliyordu ama bir türlü ona sığınamıyordu.
Tekrar kafasını yastığından kaldırdı ve alçıdaki ayağına baktı. Ji Hoon
oraya komik bir imza atmıştı. Kocaman bir kalp vardı ve üzerinde aşkım
yazıyordu. Ona bakıp gülümsedi ama bu gülümseyişi birden ağlamaya
döndü. Gözlerini kapatıp bu kâbusa son vermek istiyordu ama bu isteği
gerçekleşmeyecekti. Sonunda aklına bir plan geldi ve Ji hoon'a ilk
aşkına mesaj attı. O mesajı yazarken bile ağlamaya devam ediyordu. Giden
mesaja buğulu gözlerle bakıyordu. Ve işte o an o artık ruhen ölmeye
başlamıştı.

22. Bölüm Sonu


NOT: herkesin yorumlarını bekliyorum. Bu sefer uzun yazdım. Umarım beğenmişsinizdir. Hatalarım varsa yazın lütfen ^_^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimeCuma Mayıs 20, 2011 6:35 pm

23.BÖLÜM(Hayatın Sahte Yüzü…)

Ji Hoon gelen mesajın sesiyle yerinden zıpladı. Sonunda Min Seo dan cevap gelmişti ama bu beklediği cevap değildi.

***MESAJ***

''Eğer rahatsız etmezsen iyi olabileceğim. Umarım mesaj atmazsın uyumaya çalışıyorum.''

***

Bu mesajı okuduğu anda kalbi dondu. Taş kesilmiş kalbinin üzerine götürdü
elini. Kalbi durmuş gibiydi. Odada sessizlıik hâkimdi. Kalbinden ne
bir atış sesi geliyordu nede ciğerlerinden bir nefes. Bu suskunluk onu
delirtmeye yeterdi. Bu mesaj ne anlama geliyordu? Daha onu bile
anlayamadı. Onu ne kadar sevdiğini daha ona gösterememiş miydi? Yoksa
onu gerçekten sevmiyor muydu? Onunki gelip geçici miydi? Onun sevgisi
kadar büyük değil miydi? Onun için canından vazgeçecek kadar sevmemiş
miydi? Bunları düşündükçe kalbi daha da acıyordu.
Odasının kapısını çarptı ve kendini dışarı attı. O çıktıktan sonra
babasının telefonu çalmaya başladı. Arayan Min seo'nun babasıydı. Min
seo'nun babası ve Ji Hoon'un babası çok iyi arkadaştılar. Ji hoon'un
babası ona her şeyini emanet edebilirdi. Çünkü o hem çok iyi
arkadaşıydı hem de çok güvenilir bir insandı. Onu daha fazla
bekletmeden telefonunu açtı. Duydukları karşısında şok olmuştu. Her ne
kadar en iyi arkadaşının kızı ile tanışmasa da onu hem kendi kızı gibi
severdi hem de Ji hoon için severdi. Ama bunu ji hoon'a hiç belli
etmemişti. Onunda içi gidiyordu oğlu için, sevdiği kız için ama elinden
bir şey gelmiyordu. Son anada telefonu kapatmadan önce ona bir şeyler
söyledi. ''Kızın için en iyisini yapmaya hazırım.
Onu en iyi doktorlara götürün, en iyi hastanelerde tedavi, görsün. Ben
karım için çok araştırma yaptım. Yarın ofisime gel konuşalım. Karım
için her şey boştu oysaki o kız daha çok genç ve hastalığı yeni bunu
daha kolay atlatabilir. Bu arda Ji hoon bilmezse çok sevinirim. Zaten
annesinin ölümünü zor atlattı. Min sEo'nun hastalığını öğrenirse daha
kötü olur. Sakın kendini üzme. Senin için her yardımı yapmaya hazırım. *** Ji
hoon nereye gittiğini bilmiyordu. Yüreğinin gitmek istediği yere
gitmek varken Min seo'nun yanında olmak varken buralarda sürünüyordu.
İçine ne kadar çok hava alsada ona da hava yetmiyordu. Min seo onun
için hava demekti. Hayat demekti, aşk demekti. Ama bu neden onu
anlamıyordu. Yoksa hayat ona sahte yüzünü mü gösteriyordu. Yere çöktü.
Dizleri bile taşıyamayacak kadar ağır geliyordu ona vücudu. Oturup
ağladı bir müddet. Sonra kendini toplayıp evine döndü. Babası yemek
masasına oturmuş onu bekliyordu. Babasını görünce şaşırdı. Babası onu
asla beklemezdi. Ona yıllardır ne sevgi gösterdi nede nefret onun için
ne hissettiğini bile bilmiyordu. Babasına baktı. Ona endişeli gözlerle
bakıyordu. Babasına doğru yürüdü. Onla ilk defa dertleşmek istiyordu.
Bunu önceden annesiyle yapardı ama artık o yoktu ve Ji hoon bu konuda
yalnızdı. Babası onu anlayışla karşıladı. Başından sonuna kadar
anlattı. Artık dayanamıyordu ve ağlamaya başladı. Babası onu ilk kez
böyle görüyordu. Aslında o an ona her şeyi söylemek istedi ama
söyleyemedi. Çünkü bu ona daha fazla acı verirdi. Ona sarıldı ve
teselli etmeye çalıştı. Ji hoon'u odasına götürdü. ''Şimdi yat yarın sakin kafayla konuşursunuz belki sinirli anına denk gelmişsindir onun için öyle demiştir. '' Ji
hoon babasının dediklerine her ne kadar inanmak istese de
inanamıyordu. Çünkü Min Seo bunları anlık bir sinirle söyleyecek biri
değildi. Gözlerini kapadı. Uyumak istiyordu ama içini kasıp kavuran
ateş buna engel oluyordu. Mutfağa indi su almak için. Odasına çıkarken
babasının çalışma odasında olduğunu fark etti. Kapıda ki aralıktan ona
bakmaya başladı. Çok üzgün görünüyordu. Önünde bir kâğıt vardı ve
laptoptan sürekli ona notlar alıyordu. Ji hoon babasının iş için
çalıştığını düşündü ve odasına geçti ama nerden bilebilirdi ki babası
Min seo için dünyada ki en iyi doktorları arıyor. Odasına geçmekten
vazgeçti. Özel odasına geçti ve bütün gece o odada oturup Min seo'yu
düşündü. Gece ağlamaktan gözleri şişmişti. Yüzü solmuştu ama bir an
önce Min seo'yu görmek için okula gitti. Aslında onu evinin önünden
almak istiyordu ama onu kızdırmak istemiyordu. O ne kadar üzülürse Ji
hoon ondan kat ve kat daha çok üzülüyordu. Babası onu evden çıkarken
gördü ama hiçbir şey demedi. Min seo için işinde çok başarılı doktorlar
bulmuştu. Bugün Bay Kim ile görüşecekti. O da kahvaltı yapmadan iş
yerine gitti. Kafası çok dağınıktı. Bir türlü kendine işe veremiyordu.
Aslında Bay kim'den kızını görmek için izin isteyecekti. Onu oğlunun
ilk ve tek aşkı olarak tanımak istiyordu. Belki bu zamana kadar oğluna
iyi bir babalık yapmış değildi ama şimdi her şey için hazırdı. İş
yerine gelip masasına oturdu. Bay Kim'i bekliyordu. Oda kızını okula
bırakmış işe daha yeni gelmişti. Selamlaştılar ve karşılıklı oturdular. ''Kızın için dünyada ki en iyi doktorları ve hastaneleri buldum. Burada nerede oldukları telefonları ve bilgileri var.'' ''Çok
sağol dostum. Ama ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Umarım Ji hoon'a bir
şey söylememişsindir. Min Seo çok üzülüyor ama onu üzmek istemediği
için söylemiyor. Biz de onun kararına uyuyoruz.'' ''Bence
de en doğrusu bu. Hem ben Min seo'nun iyileşeceğine inanıyorum. Bu
yüzden tedavisi bitene kadar her şeyi halledeceğiz. Ji Hoon'a da bir
şey söylemeyiz.'' Birbirlerine acı içinde bakıyorlardı.
İkisinin de acısı büyüktü. Ji hoon'un babası daha bir önceki acısını
bitirmeden ki bitmeyecekti yerine yenisini eklemişti. Aklında oğlu ve
kızı gibi sevdiği Min seo vardı. Arkadaşıyla görüştükten sonra
yurtdışından gelen misafirleriyle toplantıya girdi.

****

Min Seo alçılı ayağıyla merdivenlerden aşağıya iniyordu yavaşça. Ayağı
alçıda olduğu için çok ağrıyordu ama küçük bir acıya katlanabilirdi. Ji
hoon'un onu izlediğini hatta takip ettiğini gördü ama buna kendini
hazır hissetmiyordu. Yüz yüze gelme zamanı şimdi değildi. Yavaşça arka
bahçeye çardakların olduğu yere gitti. İçlerinden boş olan birine gidip
oturdu. Elinde telefonu vardı. Dong Yul'un aramasını bekliyordu. Bugün
öğlene doğru Kore'de olması gerekiyordu. Ji hoon ses çıkartmadan onu
izliyordu. Onun kokusunu içine çekmek ona eskisi gibi yakın olmak
istiyordu. Sabah onu merdivenlerde beklerken Min seo yüzüne bile
bakmadan yanından geçip gitmişti. Ji hoon'un yüreğine bir hançer daha
saplamıştı. Ama Ji hoon bilmiyordu ki min seo'da acı çekiyor. Kendini
zorunlu hissediyor. Sonunda Min seo'nun beklediği telefon geldi. Ji
hoon'un onu izlediğini biliyordu ve telefonu heyecanla açtı. ''Oppa geldin mi?''

***

''Tamam, ben havaalanına geliyorum beni bekle.''

***

''Bende seni çok özledim. Seni seviyorum.''

***
Ardından telefonu kapattı ve yerinden kalkıp çıkışa doğru ilerledi. Kendini çok
güçsüz ve halsiz hissediyordu ama ji hoon'un ve diğerlerinin
karşısında güçlü olmak zorundaydı. Ji hoon duydukları karşısında bir şoka daha uğramıştı.
***Jİ HOON***
Min seo az önce telefonda konuşurken Dong yul denen çocuğa oppa mı dedi?Kendi kendine konuşuyordu Min s:eo'nun arkasından bakarken. Koşarak min seo'ya yaklaştı. ''Seninle konuşmam lazım. Biraz gelir misin?'' ''Gelemem önemli bir işim var ve benim seninle konuşacak bir şeyim yok. Şimdi beni rahat bırak.'' Hızlıca
kolundan tutum ve kendime doğru çevirdim. Gözlerinin içine bakıyordum
her zaman baktığım gibi aşkla. Ama o bana aşkla bakmıyordu. Gözleri
eskisi gibi parlamıyordu. Bana olan ışığı sönmüş gibiydi. Ben onu bir
başkasına veremem. Kolunu benden çekip taksiye bindi. Kesin o çocuğun
yanına gidiyor. Havaalanına ve o onun sevgilisi buna eminim. Beni bir
anda nasıl unutabilir. Bu kadar mıydı onun sevgisi? Bir anda bitecek
kadar az mıydı? Arkasından bakakalmıştım. Hayat benim için bitmişti. Ama
ben onu bu kadar çok severken kolay kolay bırakamam bırakmam. Bende
bir taksiye bindim ve havaalanına gittim. Ben gittiğimde Min Seo
oradaydı ve heyecanlı bir şekilde sevgilisini bekliyordu. Ona doğru
yaklaşan bir genç gördüm. Uzun boylu siyah saçları vardı, güneş gözlüğü
takmıştı ama Min seo'ya yaklaştıkça gülümsemesi artıyordu. O çocuk ona
yaklaştıkça kalp atışlarım biraz daha yavaşlıyordu. Genç çocuk
elindeki bavulları bırakıp Min Seo'ya sarıldı. Onları o şekilde görmek
istemiyordum. Min seo'yu başka erkeklerle sarılırken görmek acıdan
başka bir şey değildi. Bakışlarımı yerden kaldırdım ve tekrar onlara
baktım. Min seo sabahki gibi değildi. Yüzünde güller açıyordu. O mutlu
oldukça bende mutlu oluyordum ama o bir başka çocuğun kolları
arasındayken hiç de mutlu değildim. Dong Yul denen çocuk tek eliyle
bavulları çekerken tek elini de Min seo'nun beline sarmış Gülerek
çıkışa yaklaşıyordu. Arada sırada ona bakıp saçlarını öpüyordu. Min
seo'da kolarını onun beline sarmış, kafasını onun omzuna yaslamıştı.
Kafamda şimşekler çakıyordu. Bir ana kafayı yediğimi bunların bir kâbus
olduğunu düşündüm ama değildi. Ben böyle duramazdım. Büyük adımlarla
onların karşısına geçip durdum. Min seo beni görünce şaşırdı. ''Kim
bu yeni sevgilin mi? Beni bu kadar çabuk mu unuttun yani? Ben seni
canımdan çok severken sen beni bir başkasını için bıraktın mı? Onunla
daha mı mutlusun? Madem böyle yapacaktın beni neden kandırdın? Ben senin
için o kadar mı önemsizim? Karşımda böyle durdukça nasıl acı çektiğimi
görebiliyor musun? '' ''Ji Hoon sana peşimi bırak
demiştim. Evet, bu benim yeni sevgilim. Aslında ben seni sevmemişim.
Sadece kendi acılarımı dindirmek için seni kullanmışım. Dong yul geri
döndü. Ve ben onu affettim. Biz birbirimizi çok seviyoruz ve ilişkimiz
senin yüzünden zarar görsün istemiyoruz. Şimdi çekil yolumuzdan çekil
ve bir daha karşımıza çıkma. '' Söyledikleri karşısında
yıkılmıştım adeta. Nefes alamıyordum. Dizlerimin üstüne çöktüm. Ama
beni hiç umursamadan yanımdan sevgilisiyle el ele gitti. Kalbim şimdi
paramparçaydı ve o asla düzelmezdi. Ben onu üç sene bekledim tam o da
beni sever dedim beni kabul eder dedim ama onun o güzel kalbi başkasına
aitmiş. Arkamı dönüp onarla baktım ama yoktular sanırım gitmişlerdi.
Bende yavaşça ayağa kalktım ama dengemi kuramıyordum. İnsanlara çarpa
çarpa yürüdüm ve sonunda kendimi dışarı attım.
***MİN SEO***
Ben bunları nasıl söyledim? Onu nasıl bu kadar kırdım? Nefes alamıyordum.
Çektiğim acı kat be kat daha çok olmuştu. Dong yul'un tuttuğum elini
sıkmaya başladım. O da bunu fark etti ki beni durdurup sarsamaya
başladı. ''Min seo iyi misin?'' ''Be… ben… ''
***DONG YUL***
Daha söyleyeceği cümleyi tamamlayamadan kollarımın arasında yığılıp kaldı.
Beynim durmuş gibiydi. Bavulları görevlinin birine teslim ettim. Min
Seo'yu kucağıma aldı ve hastaneye götürdüm. Görevli bir yakını olup
olmadığı sordu. Bende: ''Ben onun …''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePerş. Mayıs 26, 2011 9:10 pm

Gizli aşkım 24.bölüm



Arkadaşlar öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Bilgisayarım bozuk ve bu
bölümü telefondan yazıyorum. Bu yüzden hatalarını en aza indirmeye çalışıyorum.
Hatalarımı affedin. "Ben onun... Ağabeyiyim." ~ DONG YUL~ Hemşire
işlemleri hallettikten sonra hızlı bir şekilde odaya girdim. Yüreğim kardeşimi
acı içinde görmeye el vermiyordu. Ona göstermek istemediğimden -aglamaktan
kızaran gözlerimi- güneş gözlüğü takmıştım. Onları da çıkarıp yanda duran küçük
masanın üzerine koydum. Yüzü çok solgundu, zayıflamıştı da. Onu görmeyeli belli
uzun zaman oluyor olabilir ama benim tanıdığım Min Seo bu değildi. Ben onu ve
ailemi bırakıp 3 yıl önce gittim ama elbette ki geri dönecektim ama bu zaman
belli değildi. Her gün kardeşimi arardım. O benim küçük cadımdı. Onu o kadar
çok özlemiştim ki eğilip saçlarını kolladım. Onun kokusunu içime çekmeyi de
özlemişim. Eskiden yaz geceleri terasa çıkar yere küçük bir battaniye serip
yatarık. Gece boyunca hayallerimizden bahsedip durardık. Sonunda benim küçük
cadım kollarının arasında uyuyup kalırdı. Onun hayalleri bambaşkaydı. Aşk yoktu
ki. Ama şimdi Ji Hoon var. Kıpırdanmaya başladı. Hemen masanın üzerindeki
gözlüğünü alıp taktım. Ji'nin ismini söylüyordu. Elini tuttum. "ben
buradayım merak etme." aslında istediği ben değildim ama onu korumak
zorundaydım. Belki de uzun bir aradan sonra ilk kez ona ağabeylik görevimi
yapacaktım. Hemşirenin yaptığı sakinleştiriciden olsa gerek hala uyanmamıştı.
Ama onun ismini söylemeye devam ediyordu. Gözyaşlarım damla damla ıslatıyordu
üstüne düştüğü pantolonumu. Zaten aglamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.
Sonunda annemle babam geldi. Annem ağlayarak kızının elini tuttu. Sanırım beni
unuttu. Ama böyle bir durumda kıskançlık yapacak değildim. Babam sıkıca sarıldı
bana. Annem de gelip sarıldı. Artık üçümüzde birbirimizin omzunda kendimizi
avutuyorduk. Babam " Ji Hoon'un babası benim hem patronum hem de çok yakın
arkadaşımdır. Durumu o da biliyor. Elinden gelen yardımı yapacağını söyledi



Biliyorsunuz ki o da eşini yaklaşık 2-3 az önce kanser yüzünden kaybetti.
Bazı araştırmalar yapmış. Işinde uzman bir kaç doktor bulmuş. Hastalık iyice
kötüleşmeden tedavi için erkenden gönderelim diyoruz." Belki de ağabeylik
görevini yerine getirmenin sırası geldi. Babama dönerek "Nereye gidecekse
ben de onunla giderim. " "Amerika'ya gidecek. Ama 3 gün içinde
hazırlanıp gitmesi lazım madem sen gitmek istiyorsun gidersin zaten biz de
geleceğiz. Ama bu durumu ona sen açıklarsan iyi olur."
"Peki,baba." coenle babam biricik kızlarının saçlarını okşayıp odadan
çıktılar. Bense minik cadımın yüzüne bakıyordum. O kadar masumdu ki bu lanet
olası hastalık neden gelir kardeşini avlu diye içimden küfürler ediyordum.
Kıpırdanmaya başladı. Elini tuttum. Yavaşça gözlerini açıp bana baktı. Sonra
yüzünü buruşturup gözlerini kapadı. "Ne o küçük hanım beğenemedin
mi?" "yok beğenemedim." "Hiih. Neden beğenemedin. O kadar
yakışıklıyım ki aslında beynin bulandı bu halinden o yüzden saçmalıyorsun.
Anlıyorum seni merak etme." yanında duran yastıklardan birini bana
fırlattı. "Salak şey ne olacak. Şu tipine bak hastanede güneş gözlüğü
takıyor. Gören uzaylı sanacak." "seninle evde görüşeceğiz. Ama sana
söylem gereken bir kaç şey var." "Söyle dinliyorum. " "Ji
hoon' un babası seni yurtdışına göndermek istiyor tedavi için. Çok iyi bir
doktor bulmuş. Üç gün içinde gideceğiz seninle ben geleceğim ama annemle
babamda gelecekler daha sonra. Şimdi senin onayını bekliyoruz. Ama unutma her
şey senin hemen iyileşmen için. Ji yi de unutma. Geri döndüğün de daha mutlu
olursunuz." söylediklerim karşısında dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.
"Peki madem öyle istiyorlar olsun. Her şey Ji Hoon'a tekrar kavuşabilmek
için ama." elimle gözlerinden akan yaşları sildim. O sırada içeri bir adam
girdi. Doktora falan da benzemiyordu.



Aa tabi ya bu Ji Hoon'un babası. Onu görünce ayağa kalkıp selam verdim.
Sonrada odadan çıktım. ~MİN SEO~ Onu görünce çok şaşırdım. Ağabeyim odadan
bilince gelir onun oturduğu sandalyeye oturdu. "oğlumun kendini içkiye
vermesinin sebebi galiba bu çocuk." Ne içki mi? Ah ji ben sana acı vermek
istemiyorum ama elimden gelen sadace bu. Ne olur beni affet. "ben... Özür
dilerim ama o benim ağabeyim. Sadece Ji Hoon benden uzaklaşın diye ona sevgilim
diye tanıttım. " "biliyorum, en doğrusu buydu. Onu da hiç merak etme ben
onunla ilgileniyorum. Sen kararını verdin mi?" "evet, gideceğim. Ama
önce arkadaşlarımla ve onunla vedalaşmam lazım. Izniniz olursa."
"bunun için izin istemene gerek yok. Ama o bilmesin. Çünkü..."
"biliyorum. Eşinizi de kanserden dolayı kaybettiniz. Bende bu yüzden ona
söylemek istemiyorum. Ona daha fazla acı çektiremem. "

" Ben her şey için teşekkür ederim. Aslında ben ona iyi bir baba
olamadım ama artık ikiniz de benim için çok onemlisiniz ve sizin için elinden
gelen her şeyi yapmaya hazırım." sandalyesinden kalkıp bana sarıldı. Kendi
babanın bana sarıldığını ısrutin bir an. O kadar içtendi ki. Sonra mada bir
hemşire geldi. Artık çıkabilirmışim. Aslında bende bunu istiyordum. Üç yıldan
sonra ilk kez ağabeyimi gördüm ve onunla vakit geçirmek istiyordum. Keşke beni
bu kadar ihmal etmeseydi. Odadan çıktık. Ağabeyim hemen yanına gelir koluna
girdi. Babamlar arkamızdan geliyorlardı. Yanımızdan bir kız geçti. Çokta
güzeldi doğrusu. Tabi bizimki kıza yiyecek gibi bakıyordu. Koluna vurup
"ayıp ayıp hastanedeyiz." birbirimize bakış güldük. ~~~~ "abi
hadi çık şu banyodan seansı kaçıracağız sayende." "tamam, patlama
çıkıyorum ışte. " benim ağabeyim ne kadar yakışıklı ya. Böyle giyinmeye
devam ederse sahte sevgilimi Kaybedeceğim. Onun koluna girip söylenmeye başladım.
"sen unutun kore yi sen benim sahtede olsa sevgilimsin. Bu yüzden böyle
süslenme. Çalarlar seni benden." "bana diyene bakın hele ne bu
kıyafet düğüne mi gidiyoruz? " "bu benim her zaman ki hakim çok
beğendin değil mi?" "ya tabi tabi. Sakin Amerika da böyle giyinme
şükür derler" evden çıktık. Aslında babam arabayı almamızı söyledi ama biz
istemedik. Hem abim de Kore'nin bu temiz havasını üç sene aradan sonra tekrar
içine çeksin. Abim bana sımsıkı sarılmış yolda yürüyorduk. Karşıdan sallana sallana
biri geliyordu... Bize git gide yaklaşmıştı. Içimi bir korku kapladı. SON



---
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androbied
Yazar & Okur
Androbied


Mesaj Sayısı : 91
Kayıt tarihi : 30/01/11
Nerden : Ankara

Gizli Askim. Empty
MesajKonu: Geri: Gizli Askim.   Gizli Askim. Icon_minitimePaz Mayıs 29, 2011 7:42 pm

MIN SEO Karşıdan biri sallana sallana bize doğru
geliyordu. Sarhoş olduğu buradan belli oluyordu bile. Bir belki
tehlikelidir diye ağabeyimin koluna sarıldım. Oda beni daha fazla sardı
kollarıyla. Aman tanrım karşıdan gelen kişi Jİ HOON'du. Onu görmek her
zaman beni ne kadar mutlu etse de bu kez içimde bir korku vardı. Onun
yüzüne bakacak cesaret yoktu bende kafamı öne eğip yürüyordun ta ki ji
karşımıza dikileme kadar. "Min Seo sensin değil mi? Gitmedin,
beni bırakmadım değil mi? Bütün yaşananlar bir kabustu söyle bana ne
olur. Yoksa ben sensiz nasıl yaşarım. Benim kalbim sen yanındayken
atıyor. Hadi ver elini gidelim... Bitsin bu kabus. "
"Üzgünüm ji ama bütün bunlar gerçek. Artık sende alışmalısın. Amacım
seni üzmek değil di ama ilk ve son aşkım geri döndü. Bir daha beni
bırakmamak üzere. Hatta iki gün içinde onunla amerika'ya gideceğim. Sen
de sesini bırak yeni bir aşk bul kendine." hava ne kadar karanlık
olursa olsun bu onun inci gibi parlayan gözyaşlarını görmeme engel
değildi. Gidip titreyen parmaklarımla onun gözyaşlarını silmek, eskisi
gibi ona doyasıya sarılmak istiyordum ama bu yaptıklarım onun iyiliği
için, uzak durmalıydım ondan. Dong yul'a büyük bir nefretle bakıyordu.
Ne kadar dengede duramasa da bir an gerildi ve Dong yul' a çok sert
bir yumruk attı. "O benim aslındı onu benden çaldım. Peki
şimdi neden götürüyorsun? Onun olmadığı bir hayat zehir bana. Aşkın
gitme ne olur. O pislikle gitme." Yere çöktü. Daha kötü ağlıyordu. O
böyle bir durumdayken ben ne yapabilirdim. Bende ağlıyordum. Tam Ji'ye
gidip sarılacakken birden bunun doğru bir karar olmadığnı düşündüm ve
Dong yul'un yanına gidip ona baktım. Dudağının kenarı kanıyordu. Elinin
tersiyle kanı silip yerden kalktı. Ji'yi yakasından tutup sarsmaya
başladı.tam nda elini kaldırdı ona yumruk atacakken "dur" diye
bağırdım. Abim elini indirdi. Ileride bu yaptığına pişman olacaksın.
Hemde çok..." Ağabeyimke kalkıp hızlı bir şekilde yürümeye
başladık. Dönüp arkama bakmak istedim ama abim buna izin vermedi.
Sinemanın önüne geldik ve açın beni çekiştire çekiştire içeri soktu. Ne
işlemek istediğimi sordu ama cevap vermedim. Olanlar yüzünden onu
suçlanıyordum tabi ki ama konuşmak istemiyordum. Saatlerce ağlamak,
gidip Ji'ye sarılmak , ona tekrar seni seviyorum demek istiyordum. Abim
komedi bir filme bilet almış salona giriyorduk. Yine her zamanki gibi
elinde 2-3 paket patlamış mısır, kola almıştı. Içeri girip yerimize
oturduk. O an aklına Ji Hoon'la sinemaya gittiğimiz gün geldi. Gözlerim
doldu. Başını abinin omzuna yardım ve film bitene kadar ağladım. Açın
benim bu haline hiçbir şey denedi ve bana sarılıp eve gittik. Yarın
okula gidip arkadaşlarımla vedalaşacaktım. Eve girince direk odama
çıktım ve yatağa yatıp yorganımı kafama kadar çektim. Her şeyi unutmak
için uyumak istiyordum ama olmuyordu. Yerinden kalktım ve dolabın
başına geçtim. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Ji'nin bana papatyadan
yaptığı tacıaldım. Bana verdiği kolye hala boynumdaydı. Onu hiç
çıkarmayacaktım. Ji'yle ilgili olan ne varsa kutuya doldurdum. Onunla
birlikte o kadar fotoğraf çekmiştik ama bende hiç yoktu. Yarın ji'nin
babasından isteyecektim. Aylarca, yıllarca belli de artık hiç
göremeyecektio onu o yüzden yanımda bari bir fotoğrafı bulunsun. Onları
yatağın baş ucuna koydum ve yatağıma geri yattım. Ağlaya ağlaya uyudum
yine. Sabah açın başında dikilmişti. Şimdi farkettim de abim bugün
güneş gözlüğünü çıkarmış. Ne kadar da tatlı. Saate baktım kalkma
saatimden 1 saat önceydi. "ya senin sorunun ne neden sabahın
köründe gelip uyandırıyorsun?" "çünkü bugün seninle dışarıda
kahvaltı yapacağız." beni zorla zatindan kaldırdı ve banyoya itti. Dur
alıp çıktım. Üzerime ne giyeceğimi bilmiyordum ve kararsız bir şekilde
dolabın kapağını açıp yatağa oturdum. Ben ümitsiz asr şekilde dolaba
bakarken açın dolabınönüne geçiş bana bir elbise fırlattı. Bu elbiseyi
hız deyip odadan çıktı. Ben bu elbiseyi ji'yle buluştuğumuz zaman
giymiştim. Kalkıp üzerini deistıdın ve aynanın karşısına
geçtim. Saçlarımı taramaya başladım. Her seferinde daha fazla saçım
dökülüyordu. Sinirlerin bozuldu. O an dolabın üzerinde ne var ne yok
her şeyi duvarlara fırlatmaya başladım. Bir yandan da saçlarımı
yoluyordum. Açın sesini duyup odaya geldi. Olanları anlaması fazla uzun
sürmedi. Beni kendine çekip sarıldı. Bir müddet böyle bekledikten
sonra tarağı kendi eline alıp saçlarını taradı. Sonra elini tuttu ve
birlikte aşağıya indik. Annem biliyordu ben odaya girince sustu.onları
öpüp abimle dışarıya çıktık. Bu sefer arabayla gidiyorduk. Bugün çok
işimiz vardı. Çok güzel bir restorantta yemeğimizi yedik ve okula
gittik. Ama ben okula girmek istemiyordum. Açın elinden tuttu ve
birlikte okula girdik. Olta doğru her attığım adım kalbime
saplanan her bir hançer kadar acı veriyordu. Ama açın yanındayken bu
acı biraz olsun azalıyordu. Okulun kapısından içeri girdik. Ben daha
geç yüzleşmek için yavaş yürüyordum açın ise hemen yüzlerip beni bu
acıdan kurtarmak için ırzkı yürüyordu. Sonunda sınıfın önüne geldik.
Elini hiç bırakmadı. Zaten o benim hala sevgilimdi. Sınıfa girdigode
herkes kendi aleminde eğleniyordu. Sırayla herkesle vedalaştım. Herkes
acının kim olduğunu soruyordu. Bizde sevgilim diye cevaplar veriyorduk.
Herkes dedikoduya başlamıştı bile. Yoo rin hemen yanına gelir caine
yakından baktı. Galiba anladı. Onu üç yıl önce motorsiklet kullanırken
görmüştü ama hatırlayacağını sanmazdim. Tam ağzını açıp bir şey
söyleyecekti ki ona sarılıp kulağına "her şeyi anlatıcan ama şimdi sus"
dedim. Kantinde ona herşeyi anlattım. Daha ders başlamamışti sınıfa
çıkıp "bu benim sevgilim ve arz amerika'da okumaya karar verdik. Şimdi
gidiyorum ne zaman dönerim dönebilir miyim bilmiyorum ama sizi çok
özleyeceğim." Arkadaşlarımdan ayrılmak beni de uyuyordu
ama önemli olan ji hoon'du. tam gitmek icin arkami döndüm. Karşımda
duran kişiyi görünce çok şaşırdım.

arkadaşlar
yorumlarınızı bekliyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gizli Askim.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» Oyun Aşkım, Oyuncu Aşkım...
» Vampir Askim
» 내 첫 사랑! (İlk Aşkım'sın'~)
» Ilk Askim ve Son Askim
» SIRA ASKIM.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: