>>HIRSIZIM KALBİMİ
ÇALDI<< ((9.BÖLÜM))by
Dream Stories of Korea~ on Tuesday, June 7, 2011 at 8:55pm
>>HIRSIZIM KALBİMİ
ÇALDI
Tehdit etmeyeceğim seni,
bitti. Kızdırmak da yok artık o güzel yüzünü…” dedi. Şoktaydım, şaka mı acaba?
Ne diyor bu? İnanasım gelmiyordu açıkçası.
“Şaka mı yapıyorsun?” diye
sordum. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı ve:
“Hayır, hayır şaka değil.”
Dedi. Anında gülümseyiverdim. Ben gülümseyince o da gülümsedi. Elimden
tuttu ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Beni de peşinden sürüklüyordu.
“Nereye gidiyoruz?!” diye aceleyle sordum.
“Uzun zamandır gitmek istediğim bir yere!” dedi. Nereye gittiğimizi bilmesem
de mutluydum. Hem de hiç tatmadığım bir mutluluk …
Hızla arabaya bindik. Nereye gittiğimizi merak ediyordum. Onun her zaman
gitmek istediği yer neresi olabilirdi ki? Durmadan düşünüyorum. Yola çıktığızda
içimde tutamayıp sordum:
“Nereye gidiyoruz?! Söyle artık merak ediyorum!!!” Hiçbir şey söylemiyor,
sadece gülümsüyor. Ben de cevap almakta ısrarlıyım!
“Söylesene yaa! Nere gidiyoruz? Söyle ! Söyle ! Söyle!... “ diye durmadan
soruyorum.Ama o benden de inattı bu sefer. Cevap vermiyor. Durmadan sormaktan
çenem ağrıdı.. Yoruldum, o biçim yani! Gözüm arkadaya çarptığında bir sepet
gördüm.
“Aaa! Bu da ne?” diye sordum. Ama ses çıkartmıyor. Deli olacağım! O cevap
vermediği için elimi arkaya attım sepeti açmak için, o anda elimi hızla tuttu
ve beni önüme döndürdü. Donuk donuk bakıyorum öle. Derin bir “Off!” çektim. O
ise bana bakıp pis pis sırıtıyordu. Beni deli ediyor! Ama neden hala arabada
onunla kalmak hoşuma gidiyor? Neden inmiyorum? Blöf yapsam mı?
Yola devam ediyoruz ama benim tepem attı! Sinirle:
“Söylesene artık? Nereye gidiyoruz?! Yeter söyle!” diye bağırdım. Hala cevap
vermiyordu. Sorumu tekrar tekrar soruyorum ama hala bir faliyet yoktu.
Sıkılmaya başladım! Sinirle:
“Durdur şu arabayı!!!” diye bağırdım. Beni duymamazlıktan geliyordu. Sesimi
dahada arttırarak tekrar bağırdım:
“Dur dedim sana! Durdur şu lanet arabayı!” Anında frene basıp durdurdu
arabayı. Bir anda sarsılmıştım. Hayvan, nolcak!!! Sinirle arabanın kapısını
açtım, indim ve tekrar sertçe kapattım . Arkamı döndüğümde... böyle bir
manzarayı ilk kez görüyordum. Belki fotoğraflarda görmüşümdür ama ilk kez
yakındım. Saf bir şelale, Yeşillik, birbirinden güzel çiçekler, tertemiz
hava.... Hayal edilemeyecek kadar güzeldi. Şelalenin sesi kulağıma o kadar hoş
geliyordu ki içim ferahlıyordu. Cennet gibi bir yer.... Hala şoktaydım, böyle
bir yer Hui’nin tarzımıydı? Uzun süre düşünülebilecek bir soru.... Ben büyülü
büyülü etrafa bakarken, Hui de arabadan çıktı ve yanıma geldi. Arkadan belime
sarıldı! Bu... bu ne yapıyor?!
“Beğendin mi?” diye kulağıma fısıldadı.
“Ne... neyi? “ dedim.
“Hahaha... Sarılmamı kastetmemiştim. Buradan bahsediyorum.” Dedi. Ahh! Ben
ne konuşuyorum ya! Yanlış anlamak zorunda mıydım?! Lanet!
“Ah... Evet, güzel bir yer...” diye cevap verdim ve bir adım öne geçtim.
Onun benim belimi sarmasından kurtuldum.
“Hadi gel...” dedi ve elimi tutup arabaya doğru ilerledi. Arka kapıyı açtı
ve sepeti aldı. Ben onu izliyordum. Sepetten bir örtü çıkartıp yere serdi ve
içinden çıkardığı yiyecekleri dizdi. Şoktaydım hala, gerçek mi bu rüya mı?
Hui’nin sesiyle düşüncelerime ara verdim.
“Gel hadi, birşeyler atıştıralım.” Dedi. Örtünün üzerine oturup piknik yapmaya
başladık.. Keyifli zaman geçiriyordum. Meyvesuyunu içerken:
“Neden beni buraya getirdin?” diye sordum. Bu gerçekten merak ettiğim bir
soruydu.
“Kötü mü ettim?” dedi. Bunun üzerine dahada bir şey diyemedim.
Bir süre sonra sepetten bir papatya çıkartıp bana uzattı! Önce papatyaya
sonra ona baktım. Gülümsüyordu... Şaşırtıcı... Elimi uzatıp aldım. Yüzüm
kızarmıştı elimde olmadan...
“Teşekkür ederim...” dedim ve başımı öne eğdim. 2 saniye sonra kafamı
kaldırdığımda Hui ile yüzyüze geldim. Gittikçe yaklaşıyordu. Dudaklarına
bakıyordum. Çünkü ilerleyen yer oraydı! Hemen geri çekilerek ayağa
kalktım.
“Ne kadar güzel hava...” diyerek drein bir nefes aldım. Olayı dağıtmak
zorundaydım. Arkamı döndüğümde yine Hui ile yüzyüzeydim! Bu çocuk salak mı?! Birden
geri zıpladım. Omzuna vurarak:
“Yaaa! N’apıyorsun sen
haa?! Öpüm patladı!” dedim. Hui biraz duraksadıktan sonra iki bileğimdende
tutup kendine çekti. Korkmuş gözlerle ona baakıyordum, kalbim atıyor muydu?
Bilmiyorum!
“Neden korkuyorsun benden?
Neden kaçıyorsun?” dedi alayla sırıtarak. Necevap vereceğimi şaşırmıştım! Ne
diyebilirdim ki?! Beni öpmeni istemiyorum mu?! Öyle dersem olacak
diyaloglarda karşılık olarak Öpeceğimi nerden çıkarttın?” diyecek ve beni
utandıracak. Bu fırsatı ona vermemekte kararlıyım. Sustum! Ondan kurtulmaya
çalışıyordum ama bırakmıyordu bileklerimi.
“Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor?” dedi. Pislik! İlla beni utandıracak.
Kendimi tutmayıp bağırdım:
“Kalbim atacak tabi, yaşıyorum dimi? Atmazsa bir problem olur! Neden böyle
sorular soruyorsun ki?! Utanmamı mı istiyorsun?! Haa!Amacın ne!? ” dedim. Kısa
bir kahkahadan sonra:
“Evet... Evet utanmanı istiyorum. Çünkü yüzün kızarınca çok tatlı
oluyorsun.” Dedi. Bu ne diyor ya?! Piskopatın söylediğine de bakın! Akli
dengesi bozuk mu ne!
“Haa!! Ne biçim bir cevap bu?! Utanınca tatlı mı oluyorum?! Sen manyak mısın
acaba?” dedim kendimi tutamadan.
“Hayır, ciddiyim.” Dedi gözlerimin içine derinden bakarak. Tekrar konuşmaya
başladım:
“Sen... Sen iyi değilsin? Ne içtin? Bu tavırlar ne? Amacın ne? Ben seni
gerçekten anlamıy...” derken dudaklarımda bir his vardı... Gözlerim anında
kapanmıştı. Bir duygu, heyecan kaplamıştı kalbimi birden.... Hayatımda ilk kez
tattığım bir duygu... Kendime geldiğimde gözlerimi irice açtım ve Hui’yi ittim.
“Sen... Sen ne yapıyorsun haa?!” diye bağırdım.
“Rahatsız olduysan neden geri çekilmedin?! “ diyerek de o bağırdı. Doğru
söylüyordu...
Nasıl bir cevap vereceğimi düşünmeden konuşmaya basladım:
"Çü... çünkü şok oldum. Birden öptün!" dedim.
"Duygularım birden bastırdı! " dedi ses tonunu kısarak. O böyle
konuşunca ben utandım. Kafamı öne eğdim. Birden kahkaha atmaya başladı:
"İşte bunu istedim."dedi çenemden tutup yüzümü kaldırırken. Ne
demek istediğini anlamadığımdan kaşlarım çatık bir şekilde:
"Anlamadım?"sordum.
"Kızarmış yüzünü görmek istedim, o yüzden öptüm seni. Tııh.. Sana aşık
olduğumu falan mı sandın? Komiksin." diyerek gülmeye başladı. Bir anda
nefesim kesildi. Sinirle ona bakıyordum. Gözlerim dolmaya başlıyordu,
hissediyordum. Gözlerimi ovalarsam ağlıyorum sanar diye yapmıyorum. Sinirleri
hakim olamadım ve sert bir tokat attım. Derin bir nefes aldım. Dişlerimi o
kadar sıkıyordum ki çeneme ağrı girdi. Ona attığım tokatın şokuyla bana
bakakalmıtı. Koşarak arabanın kapısını açıp, içinden çantamı sertçe alıp hızla
kapıyı kapattım. Geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladım. Artık gözyaşlarımı
serbest bıraktım.
Ağlıyorum... Çünkü kendimi aptal gibi hissediyorum.. 'Öptü beni' Diye
düşünürken benimle eğlendiği gerçeği beni delirtiyor!
Yol boyunca koşuyordum ki birden yere düştüm. Lanet taş yüzünden! Dizim
kanıyordu ve çok sızlıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama olmuyordu. Arkadan ses
gelince kafamı çevirdim. Hui bana doğru koşuyordu. Hızla kafamı öne çevirip
gözyaşlarımı sildim. Tekrar kalmaya çalıştım ama yapamıyordum, bileğimi
burkmuşum, üstüne basamıyordum. Arkadamdam Hui belimi tuttu ve kaldırdı.
Kollarımdan tutarak beni kendisine çevirdi. Kafam hala eğikti, ağladığımı
görsün istemiyordum. Bağıramaz hale gelmiştim.Hui tek eliyle yüzümü tutup
kaldırdı. Gözlerime bakıyordu, ağladığımı anlama olasılığı çok yüksekti. Birden
istemeden iç çektim. Ağladığım için bunun olması normal. Birden Hui beni
kendisine çekti ve sımsıkı sarıldı.
Nefesini ensemde hissediyordum. Birden nefesini toparlamaya çalıştı, sanırım
o da ağlıyordu. Neden?...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Arkadaşlar, bu bölümün de sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Anca bu
kadar uzun yazabildim. Telden devam ettiğim için hatalar olabilir. Affedin
benii ^^ Yeni bölümü geç yazdığım için de ayrı özür dilerim.
Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar !~~~