Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:15 pm

Yazan: Dilara 'TaeYangismine



Başrol: Yui



>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



Annem Japon bir hostes, babam ise iş adamıydı. Uçakta tanışıp evlenmişlerdi.
5 yaşıma kadar Japonyada yaşadık sonra Kore'ye taşındık. Annemle babamı işleri
dolayısıyla pek göremiyordum ve bana dadım Aiko bakıyordu. Onu seviyordum ama
annemim beni büyütmesini isterdim.



Ama bir süre sonra sadece yaşamalarını istedim...



Bir gün babam iş için Amerikaya gitmesi gerekti ve annemin hosteslik yaptığı
havaalanından yola çıktılar. Hiç beklenmedik bir anda uçakta sorun çıktı ve
kaza yaptı. Bunu duyunca tek dileğim onların yaşadığı haberini almaktı ama ne
yazık ki kazadan kurtulan kimse yoktu. Dadım Aiko beni sosyal hizmetlere verdi
ve oradan yuvaya gittim. Yuvada yattığım ilk hafta neredeyse hiç uyumamıştım.
Annemle babamı görmek istiyordum, onların öldüğü ne kadar gerçek olsa da buna
inanmak istemiyordum. Ama ardından yavaş yavaş alıştım yanlızlığa küçük
yaşımda, ne kadar zor olsa da...



Tam yuvada arkadaş edinip iyi vakit geçirmeye başlamıştım ki, bir çift beni
evlatlık almaya geldi. Kayıtlar yapıldı ve yeni bir ailem oldu. Mutlu muydum?
sayılır... neden mi? çünkü hala anne baba sevgisine ihtiyacım vardı, yuvada
kalmaktan iyi olduğunu düşünüyordum takii 3 ay sonra üvey annemle babamı
kaybedene kadar. Bu beni tahmin edilemeyecek kadar üzmüştü, bunları hak edecek
hiçbirşey yapmamıştım... Daha 6 yaşındaydım. Tekrar yuvaya verildim...



Beni evlatlık almaya gelen aileler var mıydı? evet vardı ama hepsi
yaşadıklarımı öğrenince vazgeçti. İki ailemide kaybetmiştim, bu yüzden lanetli
olduğum düşünülüyordu. Saçma! ben lanetli değilim! yada ben öyle sanıyorum...
Mutlu olmak için attığım her adım beni üzüntüyle yolluyordu geriye...



Şimdi 17 yaşımdayım, Seul Üniversitesini kazandım ve oraya gideceğim. Yine
mutlu olmak için bir adım atıyorum, ama korkuyorum... tekrar üzüntüyle karşı
karşıya kalırsam... Bunu yaşayıp göreceğim...



Bavulumu hazırlayıp yatakhaneden çıktım ve müdür beyin odasının kapısında
durdum. Kapıyı hafifçe tıklattım. İçeriden"Girinn!" diye ses gelince
kapıyı yavaşca açtım. Selam vererek içeri girdim ve tam masanın karşısında
durdum.



"Efendim.. Ben gidiyorum..." dedim küçük bir tebessümle Müdür
Bey'e. Müdür Bey:



"Ahh.. al bunu" diyerek masasının alt çekmecesinden bir zarf
çıkartıp bana uzattı. Şaşkın bakışlarla zarfı yavaşça aldım.





"Bu nedir?" diye sordum donuk bakışlarla.



"Seul'de 1 aylık ücreti ödenmiş misafir evinin adresi." diye cevap
verdi.



"ahh.. teşekkürler." diyerek başımı eydim. Ardından Müdür Bey
konuşmaya devam etti.



"artık buraya bağlı deyilsin, kayıtların da silindi. Gidince iş ara,
hep çalışıp hem de okumalısın. Sana güveniyorum. İyi yolculuklar" diyerek
gülümsedi gözlerimin içine bakarken. Bense hiçbirşey söylemedim, sadece
gülümseyip başımı onaylarcasına salladım. Ardından bavulu sürerek odadan
çıktım.



Yuvanın bahçesinin büyük demirden işlemeli kapısı açıldı yavaşça, adımlarım
gibi... Dışarısı güvenilimiydi? gözümden sessizce akan gözyaşlarımı
durduramıyordum. Yuvanın dışındaydım artık, arkamdan kapı tekrar yavaşca
kapandı.Derin bir nefes alıp yürümeye başladım....



Otobüse bindim ve MP3 ümü kulağıma takıp rasgele gelen şarkıları gözlerim
kapalı dinlemeye başladım...



"Seul'e vardıkk!!" diyen cırtlak sesli karı sayesinde daldığım
uykumdan uyandım ve otobüsten indim. Bavulumu alıp tekrar yürümeye başadım. Bu
misafir evide amma uzakmış! yürü yürü bitmiyor yol... Yorulduğum için hızlı
adımlarımı yavaşlattım. Etrafı izlerken pastanenin camına yapışmış, poğçalara
aç aç bakan 2 sefil çocuk gördüm. Gerçekten aç görünüyorlardı. Birşey yapmam
gerekiyordu. Çantamı karıştırıp para aradım, evet buldum biraz para ama bu
yetmezdi. İçten bir of çekerek kafamı çalıştırmaya çalışıyordum. O anda az
ilerde durak siyah araba gözüme çarptı. İçinden 4 tane genc indi. Gerçekten
zengin zübbe oldukları belliydi. Küçük bir plan aklıma yerleştirip harekete
geçtim. Arka sokaklardan dolanarak karşılarına çıktım. Hızlı adımlarla onlara
karı ilerledim ve bir tanesine çarparak cüzdanını cebinden çaldım. Hızımı
arttırarak yürümeye devam etti. "ammada salaklarmış yaa" diye
düşünürken cüzdanını çaldığım çocuk karşıma çıktı! Buda neyin nesi! Çizmeli
kedi gibi bakıyordum, ama o aldırmıyordu bile. Elimden sertçe cüzdanını çekti
ve hakaret etmeye başladı!



"Seni pis hırsız! ne yaptığını sanıyorsun haa! aiyyssh! tipe bak! aptal
şey! " diyerek durmaksınız konuşuyordu. Sonra baş parmağıyla alnıma
vurmaya başladı!! tahammül edemeyip ittim!



"Ne paytığını sanıyorsun sen!!" diyerek sinirle ona baktım. Donup
beni izliyordu. Konuşmaya devam ettim.



"Bu cüzdanı kendim için çalmadım, oradaki 2 aç çocuk içindi! sizin gibi
önlerine yemek gelmiyor! biraz havayla yüreyeceğinize, etrafınıza bakının!
Siz..." diyerek sayarken sözünü elini ağzıma tutarak kesti. Cüzdanından
bir miktar para çıkartıp uzattı.



"All! sus pis hırsız! acıdım sana..." diyerek glümseyip gitti.



Arkasından bakakalmıştım. Verdiği barayı yuvarlayıp boğazına tıkmak istedim
ama sırf o çocuklar için kendimi tuttum! Gidip çocuklara poğça ve içecek alıp
verdim. Çocuklar arkamdan ard arda "Teşekkür ederizz!!" diye
bağırdılar. Bu benim morelimin artmasında etkili oldu...



Sonunda misafir evine vardım. Odama çıkıp hemen uzandım. Gözlerimi
kapattığım an uykuya daldım...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:15 pm

Yazan: Dilara 'TaeYangismine





Başrol: Yui





>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Uyandığımda saat 7 idi. Kalkıp üstümü giyindim ve aşağıya indim. Yemekhanede
elimde tepsiyle sıra beklemeye başladım. Amma da uzun kuyruk vardı. Uzun
zamandır bir şey yemediğim için de karnımda bando takımı çalıyordu...



Sonunda sıra bana geldiğinde gözlerimden adeta ışık çıkıyordu. Kulağıma
“tadaaaa!!” diye ses geldi bir an. Kadın tepsime bir tabak fırlattı! Bu ne ya
kafama atacak utanmasa! Sonrada önündeki kazana elindeki kepçeyi daldırdı ve
tabağıma tanımlayamadığım bir şey koydu, galiba buna kahvaltı diyorlar! Şaşkın
bakışlarla sordum:



“Mm.. Acaba bu yeniyor mu?” Kadın:

o “evet!” diyerek cevapladı sorumu somurtkan suratıyla.



Yeniden tepsime bir tabak koyuyordu ki “Duur!! ” diye bağırarak durdurdum
kadını. Konuşmaya devam ettim:



“Ben daha bir şey yemeyeceğim.” diyerek gülümsedim. Kadın cevap vermeden
tabağı geri çekti ve “Sıradakii..!!” diyerek bağırdı. Ben de ilerlemeye devam
ettim, raftan bir meyve suyu aldım ve arkadaki bir masaya oturdum. Kadının
yenir dediği şeye bakıyorum ağlayacak gibi, gerçekten çok açım! Çaresizce meyve
suyu içiyorum, zehirlenmeyeceğim tek şey bu herhalde! Eğik boynumu
kaldırdığımda karşımda bir kız dikiliyordu. Kız:



“Buraya oturabilir miyim?” diye sordu gözlerimin içine şirince bakarak.



“Tabi buyur” dedim asık suratımla. Elimde değil gülemiyordum, karnıma
kıramplar girdi açlıktan. Büzüşmüş bir şekilde oturuyordum. Kız oturdu. Ve
benim dikkatimi tabağındaki kek çekti! Aceleyle sordum:



“Nereden aldın onu!?”



“Buradan” diye cevap verdi. Hızla masadan kalkıp kadının karşısına
dikildim.



“Bana neden kek vermedin!?”diye sordum sinirli gözlerle.



“Sen istemedin” dedi gülümsemeye çalışarak.



“Ne!? Ne zaman!! Benim neden haberim yok!” diye bağırdım kendimi tutamadan.



“Ben sana tam verecekken ’ Ben daha bir şey yemeyeceğim’ dedin ya!” diye
cevap verdi.



“Ama ben onu diğer y… neyse tamam istiyorum ben o kekten! Evet istiyorum
ben!” diyerek şirin olmaya çalışarak kadına yalvarıyordum.



“Üzgünüm kalmadı” dedi ve ben o anda yıkıldım. Oradaki herkes beni izliyor
olmasaydı ağlardım! Arkamdan biri itiyormuş gibi masaya doğru ilerliyordum.
Masama geldiğimde sandalyemi yavaşça çekip oturdum. Kız önce kekine baktı sonra
da bana ve:



“al benim kekimi” diyerek tabağı uzattım. Kafamı birden kaldırdım ve ağzım
kulaklarıma gelircesine gülümsedin ve hiç hayır demeden aldım tabağı önüme ve
teşekkür ettim...



Keki +18 modda yemeye başladım. Keki bitirince doymuş bir şekilde sandalyeye
yayıldım. Sonra karnımı ovalayıp tekrar teşekkür ettim. Ve unuttuğum bir şey
aklıma geldi! Kıza ismini sormamıştım! Aceleyle sordum.



"Bu arada isminiz neydi?"



"Minzy, ya senin ki?" diye sordu şirince.



"Ben de Yui" deim gülümseyerek.Şaşırmış bir şeklide:



"Koreli değilsin sanarım?" diye sordu.



"Ah.. yarı koreli yarı japonum. Annem japon, babam koreliydi"
diyerek cevapladım gülümsemeden.



"di.. derken?" diye sordu Minzy. Yüzüm düşmüş bir şekilde:



"öldüler..." dedim. Minzy:



"ö..özür dilerim. Hatırlatmak istemezdim." Bu cümlesine:



"Hiç aklımdan çıkmıyorlar ki..." diyerek yanıtladım. Minzy de bana
üzgün bir bakış attıktan sonra koluma girip beni kaldırdı.



"Hadi dışarı çıkalım" diyerek gülümsedi.Kafımı sallayıp kendimi
ona bıraktım...



Direk sahile götürmüştü beni. Bir banka oturup dertleştik biraz sonrada
benim işe ihityacım olduğu için iş aramaya koyulduk. Bir cafenin camında
"Eleman Aranıyor!" yazısını görünce içeri gitdik. Ve cafenin
sahibiyle anlaştık. Üniversiteli olmam adamın hoşuna gitmişti.Adam Minzy'yw
dönüp:



"Sen de çalışmak ister misin?" diye sordu. Mizy biraz düşündükten
sonra:



"Oluuur." diyerek cevap verdi.



Sonunda iş bulduğumuz için mutluydum. Hele bir arkadaşımla aynı işe girmek
canımın sıkılmayacağı anlamına geliyor! Misafirhaneye geri döndük ve beraber
benim odama gittik. Çok çabuk kaynaştık, gerçekten çok şirin bir kız. Saat geç
olunca odadan çıktı ve heycanlı bir şekilde uyudum çünkü yarın üniversitede ilk
günüm!



Alarmin sinir bozucu sesi artı yataktan yuvarlanarak uyandım. O sinirle
alarmlı saati tuttuğum gibi duvara fırlattım! Fırlatmadan önce ekranında
gördüğüm saat 10 idi. Kalçamı ufalayarak ayağa kalktım ve yatağa kendimi
bıraktım...



Esneyerek kendime geldim.Amam Tanrım, uyuya kalmışım! Aceleyle telefonumun
ekranına baktım ve gördüğüm şeye çığlıkla karşılık verdim! Saat 11:45 ve benim
12 de üniversitede olmam gerekiyor. Hızla banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım,
dişlerimide fırçaladıktan sonra altıma bir pantolon geçirdim, üzerimede
üzerinde "crazy girl" yazan bir t-shirt giyindim. Saçımı ise
taramadan topuz yaptım. Geriye 5 dakikam kalmıştı. Hızla ayakkabılarımı giyinip
misafirhaneden çıktım.Param olmadığı için taksi tutamazdım. Otobüs durağına doğru
koşmaya başladığımda ağzımın leş gibi koktuğunu fark ettim. Hemen çantamdan
naneli sakız kutusunu çıkartıp, ağzına bir tane attım. Çok yorulmuştum ama
koşmaya devam ettim.



Sonunda durağa geldim ve aceleyle telefonuma baktım. Saat 12 idi. Geç
kalmıştım ama yinede acele etmem gerekiyordu, ne kadar az geç kalırsam o kadar
iyi. İlk günden geç gidersem öğretmenlerin aklında uykucu diye kazınabilirim..
Otobüs geldiği anda herkesi itip bindim ve adama parayı uzattım. Nefes
alamıyorum, o kadar kalabalık yani! Allahım bir de insanlar yüzüme pis pis
bakıyor, ayssh!



Neyseki sonunda vardım. Harika bir üniversite, tabi dışarıdan... İlk
dersimin olduğu anfiye doğru koşerken, arkadan biri bana sert bir şekilde
çarptı ve ağzımdaki sakız ağzımdan fırladı. O an sırtımın sızısından gözlerimi
kapattım ve tekrar açtığımda karşımdaki kişı bana kötü kötü bakıyordu. Ve
dahada kötüsü sakızım onun kaşına yapışmıştı ve daha daha kötüsünü ona biraz
daha bakınca fark ettim, bu cüzdanını çaldığım kişiydi!!!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:16 pm

Yazan: Dilara 'TaeYangismine





Oyuncular: Yui Kim, Hui Lee (sonradan katılacak olanlar da var)





>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Gülümsemeye çalışarak konuşmaya başladım:



“Ah.. sanarım o benim...” derken sözümü keserek:



“Sakızın!!” dedi. Çok kötü bakıyordu hızla:



“mm.. hemen halledirim..” diyerek kaşından sakızı çektim. Çekltiğim anda
çığlığı basmıştı sanarım kaşından birazı sakızdaydı! Elim ayağıma
dolanmıştı.Özür dileyerek kaşını elimle biraz düzenlemeye çalıştım. Sanarım
fazla bastırdım, yine bağırmaya başladı!Eliyle kaşını tutup gözlerini bana
dikti:



“Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Sen beni mi takip ediyorsun! Sen... sen ne
kadar da salaksın ya! Sakar şey! Bırak peşimi be! Önce cüz...” diye bağırırken
sözünü kesmek zorunda kaldım, çünkü herkese cüzdanını çaldığımı söyleyecekti ne
kadar suçsuz da olsam! Elile ağzını tutarak yaklaştım:



“Şhh..!! Sussanaa! Üniversitemin ilk gününden hırsız olarak tanınmak
istemiyorum! Kapa o lanet çeneni!” diye fısıldadım sinirle.Elimi ağzından
çekerek:



“Ah.. kapamazsam ne olur o lanet çenemi!?” diye sordu alaycı ggülümsemesini
esirgemeden. Ne ile tehdit edebilirdim ki!!? Hiçbir artı yanım yok kii!!! Aman
Tanrım!! “ııııı..” ‘ layıp duruyorum cevap bulmaya çalışarak. Ne kadar düşünsem
de aklıma bir şey gelmediği için boynumu düşürdüm ve 2 saniye sonra tekrar
kaldırıp iki elimi birbirine bağlayıp yalvardım sessiz bir ses tonuyla:



“N’olurr n’olurr !! suss!” Gözlerimin içine uzun süre baktıktan sonra
arkasına dönüp gitti. Herkes bana bakıyordu, bu çok utanç vericii !!!



Zaten geç kalmıştım doğru lavaboya gidip yüzüme abuçladığım suyu
yapıştırdım. Kendime gelmem için bu kerekiyordu. Ve fark ettiğim diğer şey de
makyaj yapmayı unuttuğumdu. Ama umursamadım, tekrar koşmaya başladım derse
girmek için...



Anfinin kapısı önünde nefesimi toparladım ve içeri girdim.Öğretmen yoktu.
Yani o kadar koşmam boşunamıydı!? İddasına varım 1-2 kilo vermişimdir. Zaten
sabahtan beri hiçbir şey yememiştim. Hemen önlerde boş bulduğum yere oturdum.
Kitaplarımı önüme atıp üzerine kafamı yokdum ve gözlerimi kapadım.. Gerçekten
hareketli başlamıştım güne. Anfinin kapısı açılmıştı ama hiç aldırmamıştım,
kafamı kaldıracak halim yoktu. Zaten arkedan gelen sesler sayesinde gelenin
öğretmen olmadığını anlamıştım.



“Hui Lee!! Gel o’lum buraya! Anlat bakalım kaşına ne oldu? Hhahahah”



Nee!!!! “Kaşına ne oldu?” muuuu!!? Aman Tanrım! Nedenn nedeeenn!!? Kafamı
kaldırmaya hiç niyetim yoktu.. Beni rezil etmesini göze alamazdım. Adımlarını
duyabiliyordum. Kolumun altından nereye doğru gittiğine baktım. Tamda benim
olduğum sıradan bir yere oturdu! Olacak şey mi bu yaa! Adıda benimkie ne kadar
da benziyor. Yui-Hui...



“Susun bir yaa! O kız bir daha karşıma çıksın o zaman görür o!” diye sinirle
konuşuyordu Hui. Ben ise onun bu sözlerini duydukça korkuyorum. Birden kapı
açıldı ve herkesin ayağa kalktığını sesten anlamıştım. Öğretmen sınıfta ve ben
hala kafamı kaldırmadım ayağa kalkmadım! Neredeyse ağlayacakğım o hale geldim
yani!



“Kızım kalkmayı düşünüyormusun?!” diye bir ses duydum ve bu sanarım
ingilizce öğretmenimizin sesiydi. Hiçbir şey deiyorum çünkü sesimden bile
tanıyabilir! Öğretmen tekrar seslendi:



“Kızım sana diyorum!” diye sinirlenmiş gibi. Bu sefer başka çarem yoktu
kafamı yavaşça kaldırdığımda herkesin bana baktığını fark ettim. Ama Hui’e
doğru döndüğümde bana bakmadığını fark ettim. Defterine bakıyordu. Derin bir
nefes alarak öğretmenden özür diledim. Öğretmen:



“Sınıftakilerden de özür dile, onlar da senin yüzünden ayakta beklediler!”
dedi. Aiiyssh! Ne gerek var ya?! N’olcak kii 2 dakka bekledilerse ayakta. Sanki
ayakları koptu. Gözlerimi devirerek:



“Özür dilerim sınıf” dedim önümdeki kitaplara bakerken. Öğretmen:



“Herkes oturabilir.” Dedi ve kendiside kürsüye geçti. Herkes bir “ooh..”
çekiyordu. Allahım yaa sanki ayaklarına iğne batırdık...



Tüm ders boyunca sadece öretmene odaklandım. Son 5 dakika kala öğretmen bir
yığın ödev vermeye başladı. Hekes sızlanıyordu. Yanii ! Sanki bu kadar ödeve ne
gerek var! Öğretmen ödevleri verdikçe nasıl yapacağımı, nasıl yetiştereceğimi
düşünüyordum. Öğretmen sınıftan çıkınca ben de kiteplarımı toparlamaya
başladım. Hui’nin oturduğu yere sırtımı döndüm bilerek beni görmesin diye. Tam
ayağa kalkıyordum ki arkadan omzuma dokunan el ile durdum ve arkamı döndüm.Bu
Hui idi! Küçük gözlerim kocaman olmuştu. Elindeki defterleri ellerime
sıkıştırdı ve konuşmaya başladı:



“Ödevlerimi yapacaksın.” Dedi. Sinirle bağırdım:



“Nee!!? Çok beklersin, ben daha kendi ödevlerimi nasıl yetiştireceğimi
düşünüyorum sen ne diyorsun!” diyerek defterlerini tekrar ona verdim. O ise hiç
istifini bozmadan bana geri verdi. Bu ne ya sanki oyun oynuyoruz!



“Yap dedim! Yoksa tüm okula hırsız olduğunu söylerim.” Dedi ciddi bir
şekilde. Huuh!! Beni tehdit ediyor! Donuk gözlerle ona bakıyordum. Alayla
gülümsedi ve elini cebine atıp yürümeye devam etti. Anfide bir tek ben vardım
kendimi tutamadan çışlık attım!



“AAYYSHH!! Lanet velet!!!”





Derslere gir-çık , gir-çık başık kazan gibi oldu. Ve gözlerim kararıyordu.
Sabahtan beri bir şey yemedim. Saat ise akşam 6 pm olmuştu. Misafirhaneye gidip
dinlenmek istemiştim ama cafedeki işimin ilk günüydü. Doğru cafeni yolunu
tuttum. 5 kuruşum olmadığı için yine bir ton yol yürümeye başladım. Bir an
durdum, daha cafeye en az 1 km vardı. Gözlerim istemsizce
kapanıyordu.Ayaklarımı hissetmiyordum ve bir anda heryer karardı...

.¸¸..¸¸.·´`·.¸¸..¸¸..¸¸.·´`·.¸¸.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:16 pm

Yazan:Dilara 'TaeYangismine





Oyuncular:Yui Kim, Hui Lee, Minzy Sang





>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Gözlerimi yavaşça araladığımda birini gördüm bulanık bir şekilde. Yüzünü
seçebilmek için gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım. Şimdi daha net
görebiliyorum. Sanarım bu yüz bir erkeğe ait! Biraz daha dikkatli baktığımda
saçları bana doğru sarkıyordu, sanarım... kafan onun KUCAĞINDA! Anında yerimden
doğruldum, etrafa bakenken bir bankta olduğumu fark ettim. Hemen çocuğa dönüp:



"Bana ne oldu?" diye sordum.



"Bayılmıştın, yolda giderken gördüm."diye cevapladı sorumu. Aklıma
direk dankk etti. İşş!



"Ben ne zamandan beri baygınım?" diye sordum aceleyle. Sorumu
biraz düşündükten sonra cevapladı.



"Sanarım 5-10 dakika falan" Derin bir 'Off' çektikten sonra
banktan yavaşça kalktım.



"Yardımlarınız için teşekkürler." dedikten sonra yürümeye
başladım, ama beni durdurdu, gülümseyerek konuşmaya başladı:



"Nereye?"diye sordu. Amanın! o nasıl bir gülüüş!



"İşte ilk günüm, geç kalmamam lazım." diye cevapladım.



"Ben sizi gideceğiniz yere bırakabilirim, arabam şurada." dedi o
güzel gülüşüyle. Aman Tanrım bu nasıl bir şey yaa! Ömrümde böyle güzel gülen görmedim.Zaten
böyle bir teklife hayır demem mümkün değil!



"Peki, teşekkürler" dedim gülümseyerek. Birden bana yaklaştı,
koluma girdi ve elini karnıma koydu.Gözlerim o an kocaman oldu. Bu ne yapıyor
yaa! Bu düşüncemi onada sordum şaşkın bir şekilde:



"N'apıyorsun?!" Biraz daha duraksadıktan sonra elini çekti ve
güldü.



"Sen açsın." dedi. Aiyssh! bu ne ya! Reziil oldum, karnıma bakıp
kafamı kaldırdım. Hiçbir şey söyleyemiyordum.O ise konuşmaya devam ediyordu.



"Gel yemeğe gidelim"dedi.



"Üzgünüm, işte ilk günüm,geç kalmamam lazım. " diyiverdim hızla.
Konuşmaya devam ettim.



"Artık gitsek, daha fazla geç kalmak istemiyorum."



Sonunda arabaya bindik, yolu tarif ettim. Çok uzak olmadığı için hemen
cafeye vardık ve yoldayken adını da öğrendim. Adı "Joonseo Min"miş.
Tam arabadan inecektim ki:



"5 dakika bekle" diyerek durdurdu.



5dakika olmadan geldi ve arabayı çalıştırdı.



"Nereyee!? Dur iniyim!"dedim aceleyle.



"Patronundan izin aldım, hasta olduğunu söyledim." dedi arabayı
sürerken. Birden yüzüm gülmüştü.. Kolduğa yayılarak konuşmaya başladım.



"Peki nereye gidiyoruz şimdi?"



"Gitmek istediğin bir yer var mı?" diye sordu o muhteşem
gülüşüyle. Kafamı sallayarak:



"Yok.."dedim. Bir yere gidiyorduk ama bilmiyorum nere olduğunu.
Camdan yolu izlerken düşünüyordum. Yeni tanıştığım biriyle nasıl bu kadar
samimi olabiliyordum? Ona çok hızlı ısınmıştım. Kafamı çevirip onun araba
kullanışını izledim biraz. Yüzü o kadar temiz kii.. ahh tam bir baby face. Ben
düşüncelerimle boğuşurken bir lokantada durduk.



Yemekleri yedikten sonra gırtlağıma kadar doydum.Beni misafirhaneye bıraktı
ve gitti. Çok iyi, hoş biri.Aah... Odama çıktım ve morelimi aklıma gelen
ödevler bozdu.Oturdum ve ödevleri yapmaya başladım.



Sabah gözlerimi alarmle açtım.Kendi ödevimi ve Hui'nin ödevini yapmıştım.
Üstümü giyinip yemekhaneye indim.Kahvaltımı yaptım ve üniversitenin yolunu
tuttum.



"Nereyee!? Dur iniyim!"dedim aceleyle.



"Patronundan izin aldım, hasta olduğunu söyledim." dedi arabayı
sürerken. Birden yüzüm gülmüştü.. Kolduğa yayılarak konuşmaya başladım.



"Peki nereye gidiyoruz şimdi?"



"Gitmek istediğin bir yer var mı?" diye sordu o muhteşem
gülüşüyle. Kafamı sallayarak:



"Yok.."dedim. Bir yere gidiyorduk ama bilmiyorum nere olduğunu.
Camdan yolu izlerken düşünüyordum. Yeni tanıştığım biriyle nasıl bu kadar
samimi olabiliyordum? Ona çok hızlı ısınmıştım. Kafamı çevirip onun araba
kullanışını izledim biraz. Yüzü o kadar temiz kii.. ahh tam bir baby face. Ben
düşüncelerimle boğuşurken bir lokantada durduk.



Yemekleri yedikten sonra gırtlağıma kadar doydum.Beni misafirhaneye bıraktı
ve gitti. Çok iyi, hoş biri.Aah... Odama çıktım ve morelimi aklıma gelen
ödevler bozdu.Oturdum ve ödevleri yapmaya başladım.



Sabah gözlerimi alarmle açtım.Kendi ödevimi ve Hui'nin ödevini yapmıştım.
Üstümü giyinip yemekhaneye indim.Kahvaltımı yaptım ve üniversitenin yolunu
tuttum.



~°~°~°~°~°~°~°~°~°~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:16 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Sonunda üniversiteye vardım. Dersimin olduğu anfinin yolunu tuttum. Anfinin
kapısını yavaşça açtım. Hui elleri cebinde oturuyordu. Öğretmenin derse
girmesine az kaldığı için aceleyle Hui’nin yanına gittim ve çantamdan ödevini
çıkarırken o da önüne bir dosya fırlattı. Üzerinde “Ödev” yazıyordu. Bende onun
için yaptığım ödevi elimde tutuyordum. Hui karşısına bakarken konuşmaya
başladı:



“Onu götürebilirsin, ben kendi ödevimi yaptım.” NEE!!! Bu ne demek oluyordu
şimdi! Sinirim şu anda tavan yaptı! Uykusuz kaldım onun yüzünden! Aceleyle
ağzımı açıp bağıracaktım ki öğretmen geldi. Kötü kötü bakıp yerime geçtim.
Öğretmen dersi işliyordu ama ben dinleyemiyordum, felaket derecede sinirim
hoplamış durumda! Aiysshh!! Bu nasıl biri böyle! İnsan olamaz, kesinlikle
olamaz!! Ders bittiğinde hızla yanına doru giderken oda bana doğru yaklaştı.
Anfi o an boşalmıştı. Aramızda 10cm falan vardı.. Neresini hissedebiliyordum.
Kızmak için kendimi toparladığımda karnımda bir acı hissettim. Karnıma doğru
baktığımda onun dosyalarını karnıma doğru bastırdığını anladım.



“Alsanaa..!” dedi dosyaları işaret ederek. Refleks ile tuttum. O an da
konuşmaya başladım:



“Neden dosyalarını bana verdin?” diye sordum. Umursamazca gülümseyerek:



“Taşıman için.” Dedi. Neyim ben, hamal mı? Bu çocuk kendini ne sanıyor!
Dosyaları ona uzatarak bağırdım:



“Oldu canım, başkaaa?!! Al şu dosyalarını “ dedim. O ise yürümeye başladı.
Anifinin kapısına kadar gitmişti ben ise öylece kalmıştım. Arkasını dönüp bana
baktı ve:



“Beni takip et, pişman olma!” dedi. Ahh! Yine beni tehdit ediyor. İsteksizce
onun peşinden gittim. Hiç konuşmadan yürüyorduk ki arkadaşlarını görünce durdu.
Bana döndü ve:



“Ver dosyalarımı tamam artıkk.” Dedi. Şaşkınca bakarak dosyaları verdim.
Sonra arkadaşlarına dönerek:



“Aiiyshh! İşte ne yapayım, tutturdu dosyalarını taşımam izin ver diye. Aş
insanı köle yapıyor derlerdi de inanmazdım.” Dedi. HAAAAAAAAAAAA!!! Ne diyor bu
böyle!? Gözlerim kocaman olmuştu. Sinirle ağzımı açmıştım ki tekrar bana
dönerek:



“Tamam artık gidebilirsin. “ dedi. Aman Tanrım! Bu şeyhat!!! Sinirle arkama
bile bakmadan yürüdüm. Adımlarımı sert sert basıyordum, ayağımda topuk olsa
kırılırdı kesinlikle! Hızla kafeteryaya gittim ve bir masaya oturdum…



Tüm derslerim bitmişti, üniversiteden çıkar çıkmaz işe gittim. Belime önlüğü
sarıp müşterilere hizmet etmeye başladım. Minzy ile beraber eğleniyorduk da.
Gelenlerin giyinişleriyle dalga geçiyorduk. Bu gerçekten çok eğlenceliydi. Ben
bir ara kasanın başına geçtim, Minzy de servise devam etti. Minzy yanıma hızla
geldi:



“Yui!!! Cafe yakışıklı kaynıyor!” dedi. Gülerek cevapladım:



“Hadi be!”



“Eveet! Bak baak!” diyerek kolumdan çekiştirdi ve arkadan bir masayı işaret
etti. Mizy işaret ederken:



“Aiiyshh! Çok yakışıklılar! Hepsi!!” dedi. 3’ü bize dönük 2’si de arkası
dönüktü. Arkası dönük olanlardan biri yavaşça arkasını döndü. Profilden
tanıdığım kadarıyla bu HUI!!! Anında çömeldim. O kadar hızlıydım ki ben
görememişti. Hep derse onu profilden gördüğüm için tanımak zor olmamıştı. Minzy
bana ne oldu demeye kalmadan Hui konuştu:



“Bizim siparişlere ne oldu?” dedi şeytan! Minzy kocaman gülümseyerek:



“Hemen geliyor!” dedi ve bana döndü.



“Yui, ne yapıyorsun, ne oldu?” dedi. Ben cevaplamadan emekleyerek kasaya
geri döndüm. Mizy cevap bekler gibi bakıyordu.



“Sonra anlatırım, ama o çocukların benim burada olduğumu anlamaması lazım.”
Dedim. Minzy kafasını onaylar şekilde salladı ve siparişleri masaya götürdü…
Yarım saat sonra gittiler ve bizim de cafeyi kapatma zamanımız geldi. Cafeyi
kapatıp misafirhaneye döndük. Yatağa girdiğim an uyudum. Sabah olduğunda
hazırlanıp tekrar üniversitenin yolunu tuttum. Üniversiteye sonunda vardım ve
derse girdim. Hui sonradan girdi. Onu görmek benim sinirimi hoplatıyor! Aman
Tanrım! Bu nasıl bir şeytan! Derslerim bitince tekrar işin yolunu tuttum.
Önlüğümü takıp müşterilere hizmet ettim. Ben geldikten 10 dakika sonra Minzy de
geldi. O siparişleri alıp bana veriyor ben de götürüyordum. Minzy:



“No 4, çikolatalı orta boy pastaa!” dedi. Hemen hazırlayıp tepsiye koydum. 4
nolu masaya doğru giderken masadakilerden birinin Hui olduğunu gördüm. Tam da
banı dönüyorduu! Ne yapacağım derkennn, suratımı tanınmamak için pastaya
soktum!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:16 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



Öylece pastayla bütünleşmiş durumdaydım. Öyle kalakalmıştım. Eminim ki
herkes bana bakıyordu. Buu.. bu gerçekten çok utanç verici!! Kafamı yavaşça
kaldırdığımda gözlerimide aralamaya çalıştım. İnsanları seçebilecek kadar
görebiliyordum.Biri konuşmaya başladı:



“Hahahah..! Şuna bakın!” dedi.



Gerçekten çok sinir bozucu bir sesti. Sesin geldiği tarafa doğru kafamı
çevrdiğimde Hui’nin masasından birinin olduğunu gördüm, ama yüzünü pek
göremiyordum. Pasta yüzünden bulaıktı etraf biraz. Ardından konuşan ses bana
tanıdık geldi:



“Sanırım çok acıkmış, yazık... Tamam yiyebilirsin, hepsi senin

olabilir. Hadi acıdım parasıda benden.” Dedi HUI!! Bu çocuk tam bir
şeytannn!! Aman Tanrım kafamdan ateş çıkıyor! O an gözüm döndü ve tepside kalan
pasta kalıntılarını bir elimde toparlayıp hızla Hui’nin yüzüne yapıştırdım! O
an gerçekten çok rahatlamıştım, tüm sinirimi attığımı hissetmiştim. Herkes
kahkaha atarken o tepkisizce parmaklarıyla rahatlıkla gözlerini temizledi.
Arkadaşının uzattığı peçeteyi aldı ve yüzünün tamamını silmeye başladı.
Elindeki peçeteyi bir hızla buruşturdu ve masaya fırlattı.. Gözlerim büyümüştü,
korkmaya baladım çünkü ayağa kalkıp bana yaklaşmaya başladı.Yavaş attığı
adımlar beni daha da ürkütüyordu. Kolumu hızla kavradı ve kendine
çekti.Elimdeki tepsi o an yere düştü. Herkes bize bakıyordu yüzüme dahada
yaklaştı:



“Ölümek mi istiyorsun?!” dedi. Sesimi duymaması için kafamı hayır anlamında
salladım. Biri Hui’yi geri çekti. Baya gert çekmişti galiba çünkü Hui kolunu
tutuyordu. Kafamı çevirdiğimde onun Joonseo Min olduğunu gördüm.
(hatırlamayanlar için söylüyorum, Yui bayıldığında yardımcı olan çocuk Very Happy)
Birden bağırmaya başladı:



“Bana bak ufaklık, karşındaki bir bayan! İnsan gibi davran!” dedi sinirli
bir şekilde. Bana yaklaştı ve elinden tuttu! Hui hiçbir şey yapmıyordu,
hareketsizdi. Joonseo Min eli ile elime bakıyordum. Eli çok sıcaktı.



“Hadi gidiyoruz.” Dedi çekiştirerek. Minzy yanıma gelerek:



“Bunu tanıyormusun sen?” diye sordu. Kafamı salladım.



“Ahh .. Peki.. Onunla git, misafirhanede görüşürüz tamam mı? Şimdi burda
bulunman iyi olmayabilir” dedi Minzy acelece. Sanarım aynı şeyi düşünüyorduk,
patron gelipte ortalığı böyle görmesi bizim için iyi olmazdı. Kafamı onaylar
şekilde sallayıp Joonseo ile gittim. Arabaya bindiğimizde yüzüme
bakıyordu.



“Nee varr!?” diye sordum. Gülümseyerek parmağını yüzüme sürdü. Parmağına
gelen ikolatayı ağzına soktu.



“Mmm... çok tatlı, lezzetliymiş.” Dedi o harika gülüşüyle. Sonra önümdeki
gözü açarak peçete çıkarttı. Bana uzatırken:



“Ama sen daha tatlısın” dedi gözlerime odaklanmış bir şekilde. Konuşmaya
devam etti:



“Al yüzünü sil hadi.” Dedi. Peçeteleri alıp yüzümü silmeye başladım. O da
arabayı çalıştırdı. Ard arda soru sormaya başladı.



“O pasta neden yüzündeydi? O çocuk neden sana karşı sinirliydi? O çocuğu
tanıyor musun?” diye durmaksızın soruyordum. Ama cevap vermiyordum. Kafasını
bir an bana çevirdi.



“Neden cevap vermiyorsun?” dedi.



“Neden bu kadar çok soru soruyorsun?” dedim ben de. Sevgilim , abim, babam
değil! Bu kadar soruyu sorması çok saçma. Biraz sustuktan sonra:



“Seni korumaya çalışıyorum.” Dedi. Hızla kafamı çevirdim:



“Ne yanii?! Ben kendimi koruyamayacak kadar güçsüz müyüm?!” dedim
siirle.



“Ben öyle demek istemedim.” Dedi.



“Ya ne demek istedin?!” dedim tekrar soru sorar bakışlarla.



Şu an sinirim tavan yaptı. O sustuğu için tekrar konuşmaya başladım:



“Ben annem ve babam yok biliyor musun?! Bunca yıl ben kendimi korudum,
bundan sonra da koruyabilirim!” dedim.



“S.. sen beni yanlış anladın...” dedi telaşla ve konuşmaya devam etti:



“Ben bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey var sen güçlü bir kızsın.”



Dedi. Ama umursamıyordum. Camdan bakıyordum. Konuşmaya başladım:



“Beni misafirhaneye bırakır mısın?” dedim. Hiçbir şey söylemeden kafasını
salladı. Sonunda misairhaneye geldiğide duş alıp uyudum. Sanah uyandığımda
masamda bir buket papatya vardı. Bu da ne şimdi?!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:17 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



(6.BÖLÜM ÖZET)



Öylece pastayla bütünleşmiş durumdaydım. Öyle kalakalmıştım. Eminim ki
herkes bana bakıyordu. Buu.. bu gerçekten çok utanç verici!! Kafamı yavaşça kaldırdığımda
gözlerimide aralamaya çalıştım. İnsanları seçebilecek kadar görebiliyordum.Biri
konuşmaya başladı:





“Hahahah..! Şuna bakın!” dedi.





Gerçekten çok sinir bozucu bir sesti. Sesin geldiği tarafa doğru kafamı
çevrdiğimde Hui’nin masasından birinin olduğunu gördüm, ama yüzünü pek
göremiyordum. Pasta yüzünden bulaıktı etraf biraz. Ardından konuşan ses bana
tanıdık geldi:





“Sanırım çok acıkmış, yazık... Tamam yiyebilirsin, hepsi senin



olabilir. Hadi acıdım parasıda benden.” Dedi HUI!! Bu çocuk tam bir
şeytannn!! Aman Tanrım kafamdan ateş çıkıyor! O an gözüm döndü ve tepside kalan
pasta kalıntılarını bir elimde toparlayıp hızla Hui’nin yüzüne yapıştırdım! O
an gerçekten çok rahatlamıştım, tüm sinirimi attığımı hissetmiştim. Herkes
kahkaha atarken o tepkisizce parmaklarıyla rahatlıkla gözlerini temizledi.
Arkadaşının uzattığı peçeteyi aldı ve yüzünün tamamını silmeye başladı.
Elindeki peçeteyi bir hızla buruşturdu ve masaya fırlattı... Gözlerim
büyümüştü, korkmaya baladım çünkü ayağa kalkıp bana yaklaşmaya başladı.Yavaş
attığı adımlar beni daha da ürkütüyordu. Kolumu hızla kavradı ve kendine
çekti.Elimdeki tepsi o an yere düştü. Herkes bize bakıyordu yüzüme dahada
yaklaştı:





“Ölümek mi istiyorsun?!” dedi. Sesimi duymaması için kafamı hayır anlamında
salladım. Biri Hui’yi geri çekti. Baya gert çekmişti galiba çünkü Hui kolunu
tutuyordu. Kafamı çevirdiğimde onun Joonseo Min olduğunu gördüm.
(hatırlamayanlar için söylüyorum, Yui bayıldığında yardımcı olan çocuk Very Happy)
Birden bağırmaya başladı:





“Bana bak ufaklık, karşındaki bir bayan! İnsan gibi davran!” dedi sinirli
bir şekilde. Bana yaklaştı ve elinden tuttu! Hui hiçbir şey yapmıyordu,
hareketsizdi. Joonseo Min eli ile elime bakıyordum. Eli çok sıcaktı.





“Hadi gidiyoruz.” Dedi çekiştirerek. Minzy yanıma gelerek:





“Bunu tanıyormusun sen?” diye sordu. Kafamı salladım.





“Ahh .. Peki.. Onunla git, misafirhanede görüşürüz tamam mı? Şimdi burda
bulunman iyi olmayabilir” dedi Minzy acelece. Sanarım aynı şeyi düşünüyorduk,
patron gelipte ortalığı böyle görmesi bizim için iyi olmazdı. Kafamı onaylar
şekilde sallayıp Joonseo ile gittim. Arabaya bindiğimizde yüzüme
bakıyordu.





“Nee varr!?” diye sordum. Gülümseyerek parmağını yüzüme sürdü. Parmağına
gelen ikolatayı ağzına soktu.





“Mmm... çok tatlı, lezzetliymiş.” Dedi o harika gülüşüyle. Sonra önümdeki
gözü açarak peçete çıkarttı. Bana uzatırken:





“Ama sen daha tatlısın” dedi gözlerime odaklanmış bir şekilde. Konuşmaya
devam etti:





“Al yüzünü sil hadi.” Dedi. Peçeteleri alıp yüzümü silmeye başladım. O da
arabayı çalıştırdı. Ard arda soru sormaya başladı.





“O pasta neden yüzündeydi? O çocuk neden sana karşı sinirliydi? O çocuğu
tanıyor musun?” diye durmaksızın soruyordum. Ama cevap vermiyordum. Kafasını
bir an bana çevirdi.





“Neden cevap vermiyorsun?” dedi.





“Neden bu kadar çok soru soruyorsun?” dedim ben de. Sevgilim , abim, babam
değil! Bu kadar soruyu sorması çok saçma. Biraz sustuktan sonra:





“Seni korumaya çalışıyorum.” Dedi. Hızla kafamı çevirdim:





“Ne yanii?! Ben kendimi koruyamayacak kadar güçsüz müyüm?!” dedim
siirle.





“Ben öyle demek istemedim.” Dedi.





“Ya ne demek istedin?!” dedim
tekrar soru sorar bakışlarla.





Şu an sinirim tavan yaptı. O sustuğu için tekrar konuşmaya başladım:





“Ben annem ve babam yok biliyor musun?! Bunca yıl ben kendimi korudum,
bundan sonra da koruyabilirim!” dedim.





“S.. sen beni yanlış anladın...” dedi telaşla ve konuşmaya devam etti:





“Ben bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey var sen güçlü bir kızsın.”





Dedi. Ama umursamıyordum. Camdan bakıyordum. Konuşmaya başladım:





“Beni misafirhaneye bırakır mısın?” dedim. Hiçbir şey söylemeden kafasını
salladı. Sonunda misairhaneye geldiğide duş alıp uyudum. Sanah uyandığımda
masamda bir buket papatya vardı. Bu da ne şimdi?!



((7.BÖLÜM)) (YENİ BÖLÜM)



Üzerindeki kart dikkatimi çekti ve kartı elime aldım. Üzerinde “Özür
Dilerim.” Yazıyordu. Bunu yazan kişiyi anlamak zor olmadı. Üzerimi giyip
üniversitenin yolunu tuttum. Arkadan birinin bana seslendiğini duydum ve hemen
arkamı döndüm. Bu Hui idi. Artık onu görünce şaşırmıyordum çünkü nere gitsem
her zaman karşıma çıkıyor. “Ne var?” anlamında kafamı salladım. Elindeki poşeti
yere bırakıp yanıma ilerle. Poşete bakıyordum ki kolumu tuttu.

“Çok yoruldum, poşeti al ve bahçeye gel. “ dedi ve ilerledi. İtiraz etmeme
fırsat bırakmıyordu. Geri gidip poşeti yerden aldım ve bahçeye doğru yürüdüm.

Bahçeye çıktığımda onu bir bankta otururken gördüm. Gözlerimi devirerek
yanına doğru ilerledim. Poşeti yanına bırakıp arkamı döndüm ve yürümeye devam
ettim. Bir iki adım sonra Hui’ni “YUI!!”” diye seslenmesiyle olduğum yerde
durdum. Kafamı arkada doğru çevirdiğimde konuşmaya başladı:



“Buraya gel.” Dedi. Aptala bak bir de emir veriyor. Hiç tartışacak halim
yoktu, ona doğru ilerledim:



“Ne var , ne!?” diye bağırdım. Yanına bıraktığım parlak poşeti bana uzattı.
Gözlerimi devirerek:



“Şimdi nereye taşımamı istiyorsun?” dedim. Alaycı bir tebessümle:

“O poşet senin. “ dedi ve banktan kalkıp yürümeye başladı. Öylece
kalakalmıştım. İnsana dönüşmeye başladığını düşünüyorum. Bu şimdi bana bir
hediye mi? O çok tan gitmişti ama ben hala düşünüyordum. Tam poşetin içindekine
bakacakken içimdeki ses “Ya bombaysa?!!!” dedi. Diğer bir ses “Saçmalama ya, ne
bombası, yok artık!” diyordu. İki sesi de düşününce hak veriyordum. İkisi de
olabilir! Sonunda “ Aman, açayım ne olacak ki… ” dedim ve poşeti açmaya
yöneldim. O anda bir ses duydum:

“Yuiiii! Burada ne yapıyorsun? Hadi derse geç kalacaksın.” Dedi biri. Kafamı
sesin geldiği yöne doğru çevirince öğretmenimin olduğunu anlayınca kafamı
sallayarak koştum.

Tüm dersler sonunda bitti ve cafenin yolunu tuttum. Cafe girip önlüğümü
aldım. Tam giyiniyordum patron geldi. Başımı eğerek:



“Hemen işe başlıyorum efendim, hemen siparişleri alacağım.” Dedim. Patron
gülümsemeden bana bakıyordu:

“Üzgünüm, kovuldun.” Dedi… Öylece donuk bakışlarla patrona bakakalmıştım.
Nedenini sormama fırsat vermeden elleri cebine atıp arkasını dönüp odasına
girdi. Elimde önlükle duruyordum öyle. Şok olmuştum, hiç beklemiyordum. Zaten
böyle bir şey nasıl beklenir? Sinirle önlüğü fırlatıp çıktım. Hızla
misafirhaneye gidiyordum. Ama ağlıyordum… Sadece işten kovuldum diye değil,
kaderime ağlıyordum. Hayatımın değişeceğini düşünüyordum ki yanılmışım… Hayat
gittikçe zorlaşıyor. Elimin tersiyle gözyaşlarımı hızla aktıkça siliyordum. Bir
yandan da hızlı adımlarımla ilerliyordum. Trafik ışıklarına bakmadan yola atlıyordum
farkında olmadan. Dalmış gidiyordum. Firen sesi duyunca kafamı kaldırıp sese
kafamı çevirdim. Gördüğüm şey bana doğru gelen bir araba…!!!

Arkadan biri belimden tutup yolun karşısına geçirdi hızla. Elimdeki Hui’nin
verdiği poşet de fırladı yola. Beni kurtaranı görmemiştim. Ama poşetin içinden
çıkan şey yoldaydı. Öylece bakakalmıştım! A.. ama….
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:17 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





“Ama bu pasta…” diye mırıldanırken arkamdaki kişi, ben kurtaran kişi
konuşmaya başladı:



“Evet, o pasta.” Dedi. Bu ses Hui’ye aitti! Arkama kızla döndüğümde
gülümsüyordu.



“Sen…sen neden böyle bir şey aldın?” diye sordum. Bir ümit vardı içinde,
belki yanlış anlamışımdır diye. Kafasını yana çevirip tekrar bana baktı ve
gülerek:



“Beni aptal mı sansın sen? Öyle bir rezilliği yapabilecek tek insan sensin,
senin yüzünü görmeden de bunu anlayabilir insan.” Dedi! Ah! Bu ne zannediyor
kendisini?! Kızgın kızgın ona bakarak:



“Ne diyorsun sen yaa?! Ben rezillik yapmadım!” diyordum ki cümlemi
bitirirken son sözlerimde sesimi kıstım. Kahkaha atarak:



“Rezillik değil miydi yaptığın? “ dedi. Hiçbir şey söylemeden ona öylece
bakıyordum. Kafamı eğerek:



“Beni tehdit edersin diye düşündüm, yeniden… Okula çalıştığımı yayarsın diye
korktum… Bir zavallı gibi görünmek istemedim… Ama artık çalışmıyorum, kovuldum.
Sayende…” dedim ve arkama bakmadan yürümeye başladım. Belki özür diler ümidiyle
bir süre sonra arkamı döndüğümde hala öyle bekliyordu. Donmuş gibiydi. Yanına
gitmek istiyorum ama gitmeyeceğim. Yoluma devam ederek Misafirhaneye
gittim.



Odama çıktım ve kendimi yatağa bıraktım. “Şimdi ne yapacağım?” diye
düşünürken kapı çaldı. Kalkıp açtım. Karşımdaki Minzy idi. Elinde bir zarf
vardı.



“İçeri girebilir miyim?” dedi. Kafamı sallayarak onay verdim. Yatağıma
oturup elindeki zarfı uzattı.. Zarfı alırken:



“Bu nedir?” diye sordum.



“Patron gönderdi. Bu zamana kadar ki çalışmanın karşılığıymış.” Dedi. Zarfı
açtığımda bir miktar para vardı. Benim 2-3 haftalık yol ücretim kadardı… Minzy’nin
yanına oturarak başımı boynuna koydum.



“Ne yapacağım şimdi ben?” diye sordum. Minzy elimi tutarak:



“Yarın olsun yeni bir iş bakarız kendimize” dedi. Kafamı hızla kaldırdım,
gülümsüyordu.



“Sen… sen de mi kovuldun? Benim yüzümden mi? Ahh… Ben özür di….” Derken beni
susturarak konuşmaya başladı.



“Hayıır! Senin yüzünden olan bir şey yok, ayrıca kovulmadım. Ben çıktım.”
Dedi. Şaşkınca bakıyordum sessizce:



“Nedeen?” dedim. Gülümseyerek elimi iyice kavradı:



“Belki sen benim gibi düşünmüyor olabilirsin. Ama ben kısa süredir seni
tanısam da benim dostum olduğunu düşünüyorum. İkimiz de yalnızız değil mi?
Birbirimize destek olmalıyız.” Dedi. Elimde olmadan ağlıyordum. Beni böyle
seven bir arkad… bir dostum olduğu için mutlu olmuştum. Minzy’ye sımsıkı
sarılarak:



“Seni çok seviyorum Minzy” dedim. O da bana sarıldıktan sonra birbirimizden
ayrılırken gözlerine bakınca onun da ağladığını gördüm.



Sabah olduğunda hazırlanıp okula gittim. Dersimin olduğu anfiye girecekken
yolumu Hui kesti. Gözlerime bakıyordu. Ama ben onun kadar uzun süreli
bakamadığım için kafamı öne eğdim ve yoluma devam etmek için sağa adım atınca o
da sola adım attı. Bu sefer sola adım attığımda da sağa adım attı. Yolumu
kesmekte ısrarcıydı. Kafamı kaldırarak:



“Ne istiyorsun? Ne taşıyacağım, ne getireceğim, ne götüreceğim, ödevini mi
yapac…” diye sürekli soru sorarken beni baş parmağını dudağıma tutarak
susturdu. “şşşhh…” dedi. Sadece gözlerine bakıyordum, anlayamadığım bir sancı
girmişti karnıma… İlk kez bu kadar uzun süre onun gözlerine bakıyordum.



“Bu kadar… Bitti, artık yok.” Dedi ve elini çekti ve ben de bir şey
anlamadığım için:



“Ne bitti? Ne yok artık?” diye sordum.



“Tehdit etmeyeceğim seni, bitti. Kızdırmak da yok artık o güzel yüzünü…”
dedi. Şoktaydım, şaka mı acaba? Ne diyor bu? İnanasım gelmiyordu
açıkçası.



“Şaka mı yapıyorsun?” diye sordum. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı ve:



“Hayır, hayır şaka değil.” Dedi. Anında gülümseyiverdim. Ben gülümseyince o
da gülümsedi. Elimden tuttu ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Beni de
peşinden sürüklüyordu.



“Nereye gidiyoruz?!” diye aceleyle sordum.



“Uzun zamandır gitmek istediğim bir yere!” dedi. Nereye gittiğimizi bilmesem
de mutluydum. Hem de hiç tatmadığım bir mutluluk …



~~~~~~~~~~~~Arkadaşlar, umarım beğenirsiniz.Uzun süre geçti özür dilerim ama
zaman bulamıyorum >
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:17 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ
ÇALDI<< ((9.BÖLÜM))





by Dream Stories of Korea~ on Tuesday, June 7, 2011 at 8:55pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ
ÇALDI

Tehdit etmeyeceğim seni,
bitti. Kızdırmak da yok artık o güzel yüzünü…” dedi. Şoktaydım, şaka mı acaba?
Ne diyor bu? İnanasım gelmiyordu açıkçası.



“Şaka mı yapıyorsun?” diye
sordum. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı ve:



“Hayır, hayır şaka değil.”
Dedi. Anında gülümseyiverdim. Ben gülümseyince o da gülümsedi. Elimden
tuttu ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Beni de peşinden sürüklüyordu.



“Nereye gidiyoruz?!” diye aceleyle sordum.

“Uzun zamandır gitmek istediğim bir yere!” dedi. Nereye gittiğimizi bilmesem
de mutluydum. Hem de hiç tatmadığım bir mutluluk …





Hızla arabaya bindik. Nereye gittiğimizi merak ediyordum. Onun her zaman
gitmek istediği yer neresi olabilirdi ki? Durmadan düşünüyorum. Yola çıktığızda
içimde tutamayıp sordum:



“Nereye gidiyoruz?! Söyle artık merak ediyorum!!!” Hiçbir şey söylemiyor,
sadece gülümsüyor. Ben de cevap almakta ısrarlıyım!



“Söylesene yaa! Nere gidiyoruz? Söyle ! Söyle ! Söyle!... “ diye durmadan
soruyorum.Ama o benden de inattı bu sefer. Cevap vermiyor. Durmadan sormaktan
çenem ağrıdı.. Yoruldum, o biçim yani! Gözüm arkadaya çarptığında bir sepet
gördüm.



“Aaa! Bu da ne?” diye sordum. Ama ses çıkartmıyor. Deli olacağım! O cevap
vermediği için elimi arkaya attım sepeti açmak için, o anda elimi hızla tuttu
ve beni önüme döndürdü. Donuk donuk bakıyorum öle. Derin bir “Off!” çektim. O
ise bana bakıp pis pis sırıtıyordu. Beni deli ediyor! Ama neden hala arabada
onunla kalmak hoşuma gidiyor? Neden inmiyorum? Blöf yapsam mı?



Yola devam ediyoruz ama benim tepem attı! Sinirle:



“Söylesene artık? Nereye gidiyoruz?! Yeter söyle!” diye bağırdım. Hala cevap
vermiyordu. Sorumu tekrar tekrar soruyorum ama hala bir faliyet yoktu.
Sıkılmaya başladım! Sinirle:



“Durdur şu arabayı!!!” diye bağırdım. Beni duymamazlıktan geliyordu. Sesimi
dahada arttırarak tekrar bağırdım:



“Dur dedim sana! Durdur şu lanet arabayı!” Anında frene basıp durdurdu
arabayı. Bir anda sarsılmıştım. Hayvan, nolcak!!! Sinirle arabanın kapısını
açtım, indim ve tekrar sertçe kapattım . Arkamı döndüğümde... böyle bir
manzarayı ilk kez görüyordum. Belki fotoğraflarda görmüşümdür ama ilk kez
yakındım. Saf bir şelale, Yeşillik, birbirinden güzel çiçekler, tertemiz
hava.... Hayal edilemeyecek kadar güzeldi. Şelalenin sesi kulağıma o kadar hoş
geliyordu ki içim ferahlıyordu. Cennet gibi bir yer.... Hala şoktaydım, böyle
bir yer Hui’nin tarzımıydı? Uzun süre düşünülebilecek bir soru.... Ben büyülü
büyülü etrafa bakarken, Hui de arabadan çıktı ve yanıma geldi. Arkadan belime
sarıldı! Bu... bu ne yapıyor?!



“Beğendin mi?” diye kulağıma fısıldadı.



“Ne... neyi? “ dedim.



“Hahaha... Sarılmamı kastetmemiştim. Buradan bahsediyorum.” Dedi. Ahh! Ben
ne konuşuyorum ya! Yanlış anlamak zorunda mıydım?! Lanet!



“Ah... Evet, güzel bir yer...” diye cevap verdim ve bir adım öne geçtim.
Onun benim belimi sarmasından kurtuldum.



“Hadi gel...” dedi ve elimi tutup arabaya doğru ilerledi. Arka kapıyı açtı
ve sepeti aldı. Ben onu izliyordum. Sepetten bir örtü çıkartıp yere serdi ve
içinden çıkardığı yiyecekleri dizdi. Şoktaydım hala, gerçek mi bu rüya mı?
Hui’nin sesiyle düşüncelerime ara verdim.



“Gel hadi, birşeyler atıştıralım.” Dedi. Örtünün üzerine oturup piknik yapmaya
başladık.. Keyifli zaman geçiriyordum. Meyvesuyunu içerken:



“Neden beni buraya getirdin?” diye sordum. Bu gerçekten merak ettiğim bir
soruydu.



“Kötü mü ettim?” dedi. Bunun üzerine dahada bir şey diyemedim.



Bir süre sonra sepetten bir papatya çıkartıp bana uzattı! Önce papatyaya
sonra ona baktım. Gülümsüyordu... Şaşırtıcı... Elimi uzatıp aldım. Yüzüm
kızarmıştı elimde olmadan...



“Teşekkür ederim...” dedim ve başımı öne eğdim. 2 saniye sonra kafamı
kaldırdığımda Hui ile yüzyüze geldim. Gittikçe yaklaşıyordu. Dudaklarına
bakıyordum. Çünkü ilerleyen yer oraydı! Hemen geri çekilerek ayağa
kalktım.



“Ne kadar güzel hava...” diyerek drein bir nefes aldım. Olayı dağıtmak
zorundaydım. Arkamı döndüğümde yine Hui ile yüzyüzeydim! Bu çocuk salak mı?! Birden
geri zıpladım. Omzuna vurarak:



“Yaaa! N’apıyorsun sen
haa?! Öpüm patladı!” dedim. Hui biraz duraksadıktan sonra iki bileğimdende
tutup kendine çekti. Korkmuş gözlerle ona baakıyordum, kalbim atıyor muydu?
Bilmiyorum!



“Neden korkuyorsun benden?
Neden kaçıyorsun?” dedi alayla sırıtarak. Necevap vereceğimi şaşırmıştım! Ne
diyebilirdim ki?! Beni öpmeni istemiyorum mu?! Öyle dersem olacak
diyaloglarda karşılık olarak Öpeceğimi nerden çıkarttın?” diyecek ve beni
utandıracak. Bu fırsatı ona vermemekte kararlıyım. Sustum! Ondan kurtulmaya
çalışıyordum ama bırakmıyordu bileklerimi.



“Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor?” dedi. Pislik! İlla beni utandıracak.
Kendimi tutmayıp bağırdım:



“Kalbim atacak tabi, yaşıyorum dimi? Atmazsa bir problem olur! Neden böyle
sorular soruyorsun ki?! Utanmamı mı istiyorsun?! Haa!Amacın ne!? ” dedim. Kısa
bir kahkahadan sonra:



“Evet... Evet utanmanı istiyorum. Çünkü yüzün kızarınca çok tatlı
oluyorsun.” Dedi. Bu ne diyor ya?! Piskopatın söylediğine de bakın! Akli
dengesi bozuk mu ne!



“Haa!! Ne biçim bir cevap bu?! Utanınca tatlı mı oluyorum?! Sen manyak mısın
acaba?” dedim kendimi tutamadan.



“Hayır, ciddiyim.” Dedi gözlerimin içine derinden bakarak. Tekrar konuşmaya
başladım:



“Sen... Sen iyi değilsin? Ne içtin? Bu tavırlar ne? Amacın ne? Ben seni
gerçekten anlamıy...” derken dudaklarımda bir his vardı... Gözlerim anında
kapanmıştı. Bir duygu, heyecan kaplamıştı kalbimi birden.... Hayatımda ilk kez
tattığım bir duygu... Kendime geldiğimde gözlerimi irice açtım ve Hui’yi ittim.



“Sen... Sen ne yapıyorsun haa?!” diye bağırdım.



“Rahatsız olduysan neden geri çekilmedin?! “ diyerek de o bağırdı. Doğru
söylüyordu...



Nasıl bir cevap vereceğimi düşünmeden konuşmaya basladım:



"Çü... çünkü şok oldum. Birden öptün!" dedim.



"Duygularım birden bastırdı! " dedi ses tonunu kısarak. O böyle
konuşunca ben utandım. Kafamı öne eğdim. Birden kahkaha atmaya başladı:





"İşte bunu istedim."dedi çenemden tutup yüzümü kaldırırken. Ne
demek istediğini anlamadığımdan kaşlarım çatık bir şekilde:



"Anlamadım?"sordum.



"Kızarmış yüzünü görmek istedim, o yüzden öptüm seni. Tııh.. Sana aşık
olduğumu falan mı sandın? Komiksin." diyerek gülmeye başladı. Bir anda
nefesim kesildi. Sinirle ona bakıyordum. Gözlerim dolmaya başlıyordu,
hissediyordum. Gözlerimi ovalarsam ağlıyorum sanar diye yapmıyorum. Sinirleri
hakim olamadım ve sert bir tokat attım. Derin bir nefes aldım. Dişlerimi o
kadar sıkıyordum ki çeneme ağrı girdi. Ona attığım tokatın şokuyla bana
bakakalmıtı. Koşarak arabanın kapısını açıp, içinden çantamı sertçe alıp hızla
kapıyı kapattım. Geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladım. Artık gözyaşlarımı
serbest bıraktım.



Ağlıyorum... Çünkü kendimi aptal gibi hissediyorum.. 'Öptü beni' Diye
düşünürken benimle eğlendiği gerçeği beni delirtiyor!

Yol boyunca koşuyordum ki birden yere düştüm. Lanet taş yüzünden! Dizim
kanıyordu ve çok sızlıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama olmuyordu. Arkadan ses
gelince kafamı çevirdim. Hui bana doğru koşuyordu. Hızla kafamı öne çevirip
gözyaşlarımı sildim. Tekrar kalmaya çalıştım ama yapamıyordum, bileğimi
burkmuşum, üstüne basamıyordum. Arkadamdam Hui belimi tuttu ve kaldırdı.
Kollarımdan tutarak beni kendisine çevirdi. Kafam hala eğikti, ağladığımı
görsün istemiyordum. Bağıramaz hale gelmiştim.Hui tek eliyle yüzümü tutup
kaldırdı. Gözlerime bakıyordu, ağladığımı anlama olasılığı çok yüksekti. Birden
istemeden iç çektim. Ağladığım için bunun olması normal. Birden Hui beni
kendisine çekti ve sımsıkı sarıldı.



Nefesini ensemde hissediyordum. Birden nefesini toparlamaya çalıştı, sanırım
o da ağlıyordu. Neden?...



~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Arkadaşlar, bu bölümün de sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Anca bu
kadar uzun yazabildim. Telden devam ettiğim için hatalar olabilir. Affedin
benii ^^ Yeni bölümü geç yazdığım için de ayrı özür dilerim.
Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar !~~~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:18 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



o Kafam hala eğikti, ağladığımı görsün istemiyordum. Bağıramaz hale
gelmiştim.Hui tek eliyle yüzümü tutup kaldırdı. Gözlerime bakıyordu, ağladığımı
anlama olasılığı çok yüksekti. Birden istemeden iç çektim. Ağladığım için bunun
olması normal. Birden Hui beni kendisine çekti ve sımsıkı sarıldı.



Nefesini ensemde hissediyordum. Birden nefesini toparlamaya çalıştı, sanırım
o da ağlıyordu. Neden?...



“Hui…” dedim kısık sesle. O ise hala içini çekiyordu. Kafasını geri çekti
ve:



“Özür dilerim” dedi. Neden ağladığını sormama fırsat bırakmadan beni bir
hamlede kucağına aldı.



“İndir benii!!” diye bağırdım! Ne yapıyor bu salak! Aiyssh.! O ise
gülüyordu. Ne yani blöf müydü?! Hemen yumruklamaya başladım omzunu. “Bıraak!”
diye çırpınıyorum ama bırakmıyor.



“Sen beni kandırdığını mı sanıyorsun?!” dedim sinirle.



“Mmm… Evet!” dedi kahkaha atarken. Adi pislik! Ben de insan olmaya
başladığını sanmıştım.



“Haa! Seni…” derken gözlerim gözlerine takıldı. O hala yürüyordu, ben de
onun kucağında! Onunla göz göze gelince söyleyeceğim şeyi de unuttum!



“Beni … ne?” dedi.



“Seni öldüreceğim!” dedim birden.



“haaa… Pekii, öyle mi?! All! “ diyerek beni yere bıraktı. Nazikçe değildi!
Birden bağırdım! “aaaa!” Canım yanmıştı, kalçam acıyordu. Ha! Bir bu eksikti!
Önce bileğim, sonra kalça! Sırada ne var merak ediyorum! “Yaa!!” diye bağırdım
geri dönmesi için ama arkasına bakmadan yürüyordu. Yerde öyleye kalmıştım. Onun
gidişini izliyordum. Yerdeki piknik eşyalarını bir hamlede toplayıp arabanın
arkasına attı. Sonra arabaya bindi! Bu beni burada, bu halimde bırakmayı mı
düşünüyor! Arabayı çalıştırdı ve arabayı benim tarafımdaki yola çevirdi. Bu… bu
arabayı… Bu arabayı benim üzerime sürüyor!!! Yaklaşıyor! “AAAAAA!!!! ” diye
çığlık attığım anda refleksle gözlerimi kıstım. Bir şey olmayınca sağ gözümü
yavaşça açtım. Arabanın ön kısmıyla burun burunaydım neredeyse! Arada1 karışlık
mesafe vardı! Bu dengesiz ne yapıyor böyle!



“Yaa!! Ne yaptığını sanıyorsun sen ha?!” diye bağırdım yerden toparlanmaya
çalışarak. Ama ayağa kalkamıyordum, gerçekten canım yanıyordu.



“Beni öldüreceğini söyledin ya. Bak şu anda istesen seni öldürürüm.” Dedi.
Bu çocuğun beyninde bir problem var. Pardon olmayan beyinde problem nasıl
olacak!



“Sen ne diyorsun?! Öldür, öldür hadi!” diye bağırdım. Aslında bunu
söylemeyecektim ama sinirden ne söyleyeceğimi bilmiyordum.



“Peki” deyip arabayı çalıştırdı tekrar. Yavaşça gelmeye başlayınca:



“Duuuur! “ diye bağırdım. Bunu da isteksizce söylemiştim. Ne yapayım?! Ölmek
için çok gencim. Hele bu salak yüzünden ölürsem, gözüm açık giderim!



Kafasını camdan çıkartarak:



“Hadi, kalk da bin arabaya” dedi. Yaa, bu çocuk çok zeki. Ya cidden ya!
Kalkabilsem zaten daha demin beni ezmemesi için kalkardım.



“aaa yere dökülüyor!” dedi. Hui:



“ne dökülüyor?” dedi ve aşağıya baktı.



“beyin! O kadar zekisin ki taşıyor yani!! Ya aptal! Kalkabilsem daha demin
arabanın önünde ezilmekten kaçardım. Önce bileğim sonra kalçam! Senin yüzünden
sakat kalacağım!” dedim bağırarak. Gözümden bir yaş süzüldü yavaşça
yanağımdan.



“Ne demek istiyorsun?” diye sordu. Bu çocukta anlama kıtlığı var! İlla
ağzımdan “gel beni kaldır” cümlesini duyacak. Camdan çıkarttığı o kafasını
orada sıkıştırmak istiyorum! Aiiyssh!



“Ne demek istediğim açık!” dedim.



“Ne?” dedi. Aman Tanrım, bu çocuk yüzünden kafayı yiyeceğim.



“Şu anda senin yüzünden yerdeyim! Yeterince açık oldu mu?” diye bağırdım.



“mm… hayır. Daha açık konuşur musun?” dedi alaycı bir şekilde sırıtırken. O
ağzına gerilip gerilip çakasım geldi! Şu anda ondan nefret ediyorum! Ona “Gel
beni kaldır” dememekte inatçıyım. Demeyeceğim! Gözlerimi devirerek kendim
yavaşça kalkmaya başladım. Her tarafım ağrıyor! Lanet olsun! Sonunda acıyla
kalktım ve arabaya tutuna tutuna indim. Şükür! Kapıyı sertçe kapattım ve kafamı
cama yasladım. Hui arabayı çalıştırırken gülüyordu:



“Çok inatçısın!” dedi. Duymazlıktan geldim. Bir an önce eve gidip, yatağımda
güzel bir uyku çekmek istiyorum. Yol boyunca yüzüme bakıp durdu, her 2 dakikada
1. Hava da karardı. Hele şükür yaklaştık misafirhaneye.



“Beni burada indir.” Dedim. Şimdi de o beni duymazlıktan geliyor, hale
bak!



“Dur! İneceğim!” diye bağırdım. Durmuyor hala! Aiysshh! Koluna vurarak
tekrarladım ama pis pis sırıtmaktan başka bir şey yapmıyor.



Aradan 10 dakika geçince arabayı bir bagaja park etti. Arabadan indi. Öylece
kaldım, hiçbir şey söylemedi çünkü. Cama tıklattı. El işaretiyle gel dedi.
Arabanın kapını açıp çıktım. Arabaya tutunuyordum çünkü ayakta zor duruyordum.



“Nere getirdin beni?!” dedim sinirle. Hui yine bir şey söylemeden bana
yaklaştı. Yine aynı şey, yine gözlerime bakıyordu.



“Nee?!” diye çıkıştım. Belimden tuttu ve sol elimi alıp boynuna
geçirdi.



“Yükünü bana verebilirsin.” Dedi. Hiçbir şey söylemeden yürümeye devam
ettik. Aslında yine kucağına alması güzel olurdu ama neysee… Etrafı
inceliyordum. Kocaman bir köşktü. Kapının ziline bastı. Sanırım Hui beni kendi
evine getirdi. Hiç bağıracak halim yoktu. İkaz edemiyordum…



Kapıyı bir kadın açtı.



“Hoşgeldiniz efendim” dedi. Efendim? Mi? Hizmetçi olmalı o zaman. OHH… Bizim
Hui kuş sütüyle besleniyor desenize. İçeriye yavaşça girerken Hui:



“Hoşbulduk “ dedi. Yürümeye devam ettik. Sanırım durduğumuz bu yer salon.
Bir koltukta bir kadın bir de erkek oturuyordu. Kadın:



“Hoşgeldiniz olum.” Dedi. Ahh sanırım bu annesi. Adam:



“Oğlum neden bu kadar geç geldin?” dedi. Ahaaa bu da babası. Hui:



“Yui ile geziyorduk ama talihsiz bir kaza oldu bileğini burktu..” Dedi.
Annesi:



“Ahh.. Bu Yui, bahsettiğin Yui mi?” dedi gülümserken. Hui benden mi
bahsediyordu ailesine? Hui’ye dönüp şaşkınca baktım.Hui:



“Evet anne” diyerek cevapladı. Annesi ayağı kalkıp bana yaklaştı. Elini
uzatıp:



“Hoş geldin gelinim” dedi ve gülümsedi. Nee!? GELİNİM Mİ?!





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaşlar umarım beğenmişsinizdir!~ İşler bayaa karışacak, olacaklara
inanamayacaksınız Bu bölüm hakkındaki yorumlarınızı ve bidahaki
bölüm hakkındaki tahminlerinizi bekliyorummm ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:18 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ
ÇALDI<< ((11.BÖLÜM))





by Dream Stories of Korea~ on Wednesday, June 15, 2011 at
12:20pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



Gelin… gelin dedi? Bana dedi? Elini de uzattı?! Şok içinde Hui’nin annesinin
eline bakıyordum. Hui’nin beni dürtmesiyle kendime geldim.



“Haa? Efendim, başka biriyle barıştırmış olmalısınız.” Dedim. Çünkü ben o
kadının gelini değilim! Hui’nin annesi:



“Ahh.. Tatlım, ben lafın gelişi gelinim dedim. Henüz değil ama yakındır.”
Dedi. Eli hala havadaydı. Hui kafasını bana çevirdi ve kulağıma fısıldadı:



“Annemin elini taş ettin. Tutsaaa!” Deli mi ne? Aiyysh! Kadının elini tuttum
ve eğildim.



“Benim adım, Seo Lee ” arkasına dönüp kocasını işaret ederek “Kocamın adı da
Juno Lee ” dedi.



“Tanıştığımıza memnun oldum efendim” diyerek gülümsedim.



Uzun sohbetten sonra herkes yataklarına çekildi ve sadece salonda ben ve Hui
kaldık. Bağırmak istiyordum ama uyuyanların uyanmasını istemiyorum. Tam ağzımı
açtım laf sayacak ken, neler olup bittiğini soracakken… hizmetçi geldi.



“Yui Hanım, odanız hazır.” Dedi. Hui de o anda kalktı ve yüzüme bile
bakmadan ellerini cebine koyarken:



“İyi geceler.” Dedi. Bu çocuktan nefret ediyorum. Yine konuşmama fırsat
kalmamıştı. Gitti pislik hemen. Hem de hiç bir şey açıklamadan. Hizmetçi bana
misafir odasına kadar eşlik etti. Odaya girince yatağın üstündeki pijamaları
giyindim ve uzandım. Tavanda bir nokta belirlemiştim. Oraya odaklanmış bir
şekilde düşünüyordum. Hui ailesine neden benden bahsetti? O kadın bana neden
gelin dedi? Aiyshh! Buna benzer bin bir çeşit soru geldi aklıma. Uyuyamıyorum,
elimde değil. Lanet!



Sabah olmuştu. Anlaşılan ben sorularla cebelleşirken uyuya kaldım.
Merdivenlerden aşağı inerken Hui’nin koltukta oturup, çay içtiğini gördüm.
Yavaşça merdivenlerden indim. Ayağım ve kalçam düne nazaran bugün daha iyi.
Hui’nin yanına hızla oturdum.



“Yaa! Bu sefer kaçamazsın! Açıkla her şeyi çabuk!” diye bağırdım. Sehpadaki
çayını alıp bir yudum içip geri bıraktı ve kafasını bana çevirdi. Bana doğru
yaklaşmaya başladı. Ne yapmaya çalışıyor!



“Gözünde çapak var.” Dedi. Nee! Rezillik! Hemen gözümü ovaladım.



“Konumuz bu değil!” diye bağırdım.



“Seninle konuşurken sana bakmam gerekiyor ve o pis yüzün dikkatimi
dağıtıyor!” dedi. Kötü kötü bakıp hemen lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Tekrar
karşısına oturdum.



“Anlat şimdi! Neler oluyor!” dedim sinirle.



“Aman tanrım!” dedi birden. Ne oluyor bu çocuğa!



“Ne?!” diye çıkıştım.



“Ağzın LEŞŞ gibi kokuyor! Ceset mi yedin?” diye cevap verdi. Bu çocuk beni
delirtecek! Sabah sabah anca bu kadar insan sinirlendirilebilir.



“Yeter artık! Anlatmazsan seni öldürüp, ceset ini yerim görürsün!” diye
bağırdım kendimi tutamadan. Hiçbir şey yemediğim için ağzımın kokması normal.
Beni böyle rencide etmesine gerek yoktu! Hui kolunu kaldırıp bileğindeki saate
baktı:



“Ahh! Saat 2 olmuş. Sınava geç kalacağım.” Dedi. Çayının da son yudumunu
içip ayağa kalktı. Kapıya doğru giderken:



“Sen de geç kalma dersine.” Dedi. Son olarak “bayy.” Dediğinde evden çıktı.
Öylece kaldım yine! Bir yolunu bulup kaçtı yine!



Hizmetçi bana özel kahvaltı hazırlamış! Ayy ben bu hizmetçiyi çok sevdim
yaa! Kahvaltımı yaptıktan sonra üstümü giyinip çıktım.



Üniversitenin dört bir yanında onu aradım ama bulamadım. Derslerim bittikten
sonra da aradım ama yok! Normalde hep karşıma çıkardı, şimdi yok! Arayınca
çıkmaz ortaya işte ama yeri gelince de istenmeyen ot dibinde biter! Onu
bulamayınca misafirhaneye gittim. Kapıda Minzy vardı. Direk boynuma atladı:



“Nerelerdeydin yaa!” diye sordu.



“Gel anlatıcam.” Dedim ve beraber odama çıktık. Her şeyi Minzy’ye anlattım.
O da çok şaşırmıştı. Minzy:



“Bu çocuk ne yapmaya çalışıyor acaba? Çok merak ettim.” Dedi.



“Bir de bana sor! O kadın bana gelinim dediği anda… aiysshh!”



“Tamam sakin ol canım.”
Diyerek Minzy elimi tuttu.



“Eee.. İş bulabildin mi sen?” diye sordum. Minzy yüzünü asarak kafasını salladı.



“Aaa! Yüzünü asma. Bulacağız iş! Ben inanıyorum! “dedim sarılırken. Minzy:



“Neyse ben kalkayım. Bir sürü ödev var. İyi geceler.” Dedi ve gitti.



Ben de öğretmenlerin verdiği ödevleri bitirip yatağa uzandım. Gözümün önüne
yaşadıklarım geliyordu. Kafamı sallayarak kendime geldim. Kapının
tıklatıldığını duyunca kaktım ve kapıyı açtım. Yüzünü tuttuğu çiçeklerle
kapatan biri vardı. Çiçekleri aşağıya indirdi. Bu Joonseo… En son tartışmıştık.
Joonseo:



“Sen dünyanın en güçlü kızısın.” Diyerek gülümsedi. Cevap vermeden
bakıyordum. Tekrardan konuşmaya başladı:



“Ne olur affet beni! Ne olursun…” diye yalvarmaya başladı. Çiçekleri bana
uzatarak:



“Bunlar senin için.” Dedi. Kafamı eğerek aldım. Sonra elini cebine attı ve
cebinde lolipop çıkarttı. Bana doğru uzatarak:



“Bunu al. Ye, ye ki tatlı tatlı konuşalım.” Dedi. Gülümseyerek aldım. Böyle
davranması hoşuma gitti.



“İçeri gir.” Dedim. Joonseo:



“Aaah… Bencee… dışarı çıkalım” dedi. Aslında nefes almaya ihtiyacım
vardı..



“Bekle, 2 dakikaya hazırlanırım” dedim ve içeri girip hazırlandım. Joonseo
ile arabaya binip sahilde indik. Yürümeye başladık. Joonseo havayı içine
çekerek:



“Gece sahil havası bir başka…” dedi. Bende gözlerimi kapatıp kafamı yukarı
kaldırdım ve derin nefes aldım.



“Doğru söylüyorsun.” Dedim. Biraz daha yürüdükten sonra bir banka oturduk.
Joonseo ile konuşurken etrafa bakıyordum. Kafamı geriye doğru çevirdiğimde
öylece kaldım… Hui ile bir kız birbirlerine sarılıyorlardı. Sonra Hui geri
çekilip kızın yüzünü okşadı ve çenesinden tutup yanağını öptü!... Şok içinde
kalakaldım! Dudaklarımdan ince birkaç harf süzüldü… Hui…





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaşlar umarım beğenmişsinizdir!! Galiba ilk kez 2 bölüm peş
peşe yazdım. hahah... Hatalarım varsa affedin ^^ Yorumlarınızıı bekliyorum
!~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:18 pm

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Hızla banktan doğruldum. Joonseo:



“Yui? İyi misin?” dedi telaşla. Hala şoktaydım. İyi değildim ama kafamı
sallayarak sorun yokmuş gibi davrandım. Joonseo’ya dönüp:



“Benim uykum geldi. Misafirhaneye gideceğim. Görüşürüz.” Diyerek yürümeye
başladım. Oradan uzaklaşmak istiyorum. Joonseo da peşimden gelerek bağırdı:



“Yui, dur! Ben seni bırakırım.” Dedi. Çok bağırmamış olsa bile sessiz ortam
olduğu için Huiler de durdu ve kafasını bana doğru çevirdi. O an göz göze
geldiğimizde gidip boğmak istedim onu. Ne çeviriyor bu! Gözlerimi ondan ayırıp
Joonseo’ya doğru ilerledim. Joonseo’nun tam karşısında dikiliyordum. Kafamı
çevirim Hui’ye baktım, o da bana bakıyordu. Hızla kafamı çevirdim ve
Joonseo’nun koluna girdim.



“Hadi gidelim.” Dedim. Joonseo gülümsüyordu. Yavaşça yürümeye başladık.
Kafamı bir daha çevirdiğimde kızla bir şeyler konuşuyordu. Beni takmıyor bile!
Oysa ben kıskanır ümid… neyse…



Sonunda misafirhaneye geldik. Joonseo:



“Yarın da beraber bir yerlere gidelim.” Dedi. Biraz düşündükten sonra:



“Bakarız.” Dedim. El sallayarak içeri girdim. Odama girdiğim anda yatağa
zıpladım. Gözümün önüne o an geliyordu. Hui’nin o kıza bakışları, çenesinden
tutup öpmesi… Kafamı sallayarak kendime geldim. Masadaki sürahiden bir bardak
su doldurup içtim. Bardağı öyle sıktım ki elimde kırıldı. Elim kanamaya
başladı. İlk yardım çantasından bir şeyler alıp elimi hızla sardım. Kendi
kendime pansuman yaparken ağlıyordum. Elimi sardıktan sonra yatağa uzandım ve
öylece daldım…



Sabah alarm sesiyle uyandım. Elim sızlıyordu hala. Üstümü hızla değiştirip
kahvaltıya indim. Minzy’nin yanına gidip onunla kahvaltımı yapmaya başladım.
Minzy elime bakıp telaşla:



“Eline ne oldu!?” diye sordu.



“Hiç, hiçbir şey.” Dedim. Mizy inatla soruyordu:



“Ne oldu diyorum sana? Ne yaptın? Ya da biri mi yaptı?!” dedi. Derin nefes
alıp:



“Hayırr! Kimse bir şey yapmadı. Dün gece su içiyim derken bardak yere düştü
kırıldı, camlarını toplarken elime battı cam. O kadar.” Dedim.. Mizy gözlerini
devirerek:



“Dikkatli ol tatlım ya!” dedi. Gülümsemeye çalışarak:



“Çalışacağım” dedim. Kahvaltıdan sonra Üniversitenin yolunu tuttum. Derse
geç kalmak üzere olduğum için koşmaya başladım. Tam sınıfın kapısını açacakken
arkamdan biri kolumu tutup çevrdi. Bu Hui idi. Şu sıralar görmek isteyeceğim en
son kişi de denebilir.



“Bırak kolumu!” diye çıkıştım.. Elimin sarılı olduğunu görünce:



“Ne... ne oldu eline?” dedi. Gözlerimi devirerek:



“Sana ne! Ne olduysa oldu!” dedim. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken
izin vermedim ve ben söze atladım:



“Şimdi derse girmeliyim, geç kaldım!” dedim ve elimi ondan kurtarıp sınıfa
girdim.



Ders mi? Ne dersi… Olanları düşünmeden edemiyorum. Annesiyle olanlar,
gördüklerim… Açıklamasını artık merak bile etmiyorum. İnsan olmaya başladı
derken olanlara bak… Ondan… ondan nefret ediyorum! Evet, evet ondan nefret
ediyorum. Ne yaptığını bilmez, dengesiz, duygusuzun biri!



Ders bittiğini arkadaşımın dürtmesiyle anladım. Öyle dalmışım ki… Çantamı
toparlayıp sınıftan çıktım. Kafamı yana çevirdiğim an Hui’nin beklediğini
gördüm. Onu görmemezlikten gelerek yoluma devam ettim. Arkamdan:



“Yui!” diye seslendi. Olduğum yerde durup kafamı çevirdim. Yanıma koşup:



“Gördüklerini sakın annemle babama söyleme.” Dedi. Gözlerim kocaman olmuş
bir şekilde ona bakıyordum.



“Ne diyorsun sen?! Artık pis oyunlarına alet olmak istemiyorum! Ailene
söylediğin yalanlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor! Ne yaparsan yap!” dedim.
Hui yere bakıyordu. Kafasını kaldırarak:



“Peki, ama senden bir şey rica etmeme izin ver.” Dedi. O kim oluyor da
benden bir şey isteyecek yüz buluyor! Boş boş ona bakıyordum.



“Sevgilimmiş gibi davranmaya bir müddet devam et.” Dedi. Bu çocuğun aklında
var!



“Nedenmiş o?!” diye çıkıştım kendimi tutamadan.



“Sebep sorma lütfen. Sadece
dediğimi yap.” Dedi. Yüzsüz ya!



“Bana olanları anlatmadan,
sana yardım etmeyeceğim!” dedim. Hui derin nefes aldı elimden tutup
çekiştirmeye başladı.



“Nereyee!?” diye bağırdım.



“yürü!” diye bağırıyordu.
En sonunda üniversitenin arka tarafındaki boş parka getirdi. Yangın
merdiveninin orada soluklanmaya başladım.



“Ne istiyorsun benden!?
Rahat bırak artık beni!” diyerek bağırdım. Hui derin bir nefes aldı:



“Senden bir şey istiyorum. Lütfen…” dedi. Hala amacını anlamıyorum. Benimle
ne alıp veremediği var! Dayanamayıp daha yüksek sesle bağırdım:



“Neden sevgilinmiş gibi davranmamı istiyorsun? Gerçek sevgiline ailen karşı,
Yui ileyim derken o kızla ol diye mi ?! Bu beni hiç ilgilendirmiyor!” dedim.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum çünkü onu… onu gerçekten ben seviyorum.
İnsanın sevdiğini bile bile başka ellere vermesi bana çok acı çektirir. Bunu
yapamam… Başımı öne eğdim. Hui, sözüm biter bitmez beni duvara çekip dudaklarıma
yapıtlı. Şoktan gözlerim fal taşı gibi açıldı! Bir süre sonra geri çekildi ve:



“Seni seviyorum Yui! Sadece seni! Ama bu olanları şimdi açıklayamam. Sadece
bana yardım et! Ne olur…” dedi. O kadar çaresiz bakıyordu ki… Sadece kafamı
onaylar şekilde salladım…





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaş, umarım beğenmişsinizdir. Hatam varsa kusura bakmayın Bu
bölüm hakkındaki yorumlarınızı, neler olacağı hakkındaki tahminlerinizi bilmek
istiyoru.. Okuyarak zaman ayıran herkese çoook teşekkür ederim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:18 pm

!!NOT!! : ARKADAŞLAR! Hatırlatma için bir önceki bölümü de koydum.
Unutmayanlar direk aşağa inip yeni bölümü okuyabilirler !!!



>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI





Hızla banktan doğruldum. Joonseo:



“Yui? İyi misin?” dedi telaşla. Hala şoktaydım. İyi değildim ama kafamı
sallayarak sorun yokmuş gibi davrandım. Joonseo’ya dönüp:



“Benim uykum geldi. Misafirhaneye gideceğim. Görüşürüz.” Diyerek yürümeye
başladım. Oradan uzaklaşmak istiyorum. Joonseo da peşimden gelerek bağırdı:



“Yui, dur! Ben seni bırakırım.” Dedi. Çok bağırmamış olsa bile sessiz ortam
olduğu için Huiler de durdu ve kafasını bana doğru çevirdi. O an göz göze
geldiğimizde gidip boğmak istedim onu. Ne çeviriyor bu! Gözlerimi ondan ayırıp
Joonseo’ya doğru ilerledim. Joonseo’nun tam karşısında dikiliyordum. Kafamı
çevirim Hui’ye baktım, o da bana bakıyordu. Hızla kafamı çevirdim ve
Joonseo’nun koluna girdim.



“Hadi gidelim.” Dedim. Joonseo gülümsüyordu. Yavaşça yürümeye başladık.
Kafamı bir daha çevirdiğimde kızla bir şeyler konuşuyordu. Beni takmıyor bile!
Oysa ben kıskanır ümid… neyse…



Sonunda misafirhaneye geldik. Joonseo:



“Yarın da beraber bir yerlere gidelim.” Dedi. Biraz düşündükten sonra:



“Bakarız.” Dedim. El sallayarak içeri girdim. Odama girdiğim anda yatağa
zıpladım. Gözümün önüne o an geliyordu. Hui’nin o kıza bakışları, çenesinden
tutup öpmesi… Kafamı sallayarak kendime geldim. Masadaki sürahiden bir bardak
su doldurup içtim. Bardağı öyle sıktım ki elimde kırıldı. Elim kanamaya başladı.
İlk yardım çantasından bir şeyler alıp elimi hızla sardım. Kendi kendime
pansuman yaparken ağlıyordum. Elimi sardıktan sonra yatağa uzandım ve öylece
daldım…



Sabah alarm sesiyle uyandım. Elim sızlıyordu hala. Üstümü hızla değiştirip
kahvaltıya indim. Minzy’nin yanına gidip onunla kahvaltımı yapmaya başladım.
Minzy elime bakıp telaşla:



“Eline ne oldu!?” diye sordu.



“Hiç, hiçbir şey.” Dedim. Mizy inatla soruyordu:



“Ne oldu diyorum sana? Ne yaptın? Ya da biri mi yaptı?!” dedi. Derin nefes
alıp:



“Hayırr! Kimse bir şey yapmadı. Dün gece su içiyim derken bardak yere düştü
kırıldı, camlarını toplarken elime battı cam. O kadar.” Dedim.. Mizy gözlerini
devirerek:



“Dikkatli ol tatlım ya!” dedi. Gülümsemeye çalışarak:



“Çalışacağım” dedim. Kahvaltıdan sonra Üniversitenin yolunu tuttum. Derse
geç kalmak üzere olduğum için koşmaya başladım. Tam sınıfın kapısını açacakken
arkamdan biri kolumu tutup çevrdi. Bu Hui idi. Şu sıralar görmek isteyeceğim en
son kişi de denebilir.



“Bırak kolumu!” diye çıkıştım.. Elimin sarılı olduğunu görünce:



“Ne... ne oldu eline?” dedi. Gözlerimi devirerek:



“Sana ne! Ne olduysa oldu!” dedim. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken
izin vermedim ve ben söze atladım:



“Şimdi derse girmeliyim, geç kaldım!” dedim ve elimi ondan kurtarıp sınıfa
girdim.



Ders mi? Ne dersi… Olanları düşünmeden edemiyorum. Annesiyle olanlar,
gördüklerim… Açıklamasını artık merak bile etmiyorum. İnsan olmaya başladı
derken olanlara bak… Ondan… ondan nefret ediyorum! Evet, evet ondan nefret
ediyorum. Ne yaptığını bilmez, dengesiz, duygusuzun biri!



Ders bittiğini arkadaşımın dürtmesiyle anladım. Öyle dalmışım ki… Çantamı
toparlayıp sınıftan çıktım. Kafamı yana çevirdiğim an Hui’nin beklediğini
gördüm. Onu görmemezlikten gelerek yoluma devam ettim. Arkamdan:



“Yui!” diye seslendi. Olduğum yerde durup kafamı çevirdim. Yanıma koşup:



“Gördüklerini sakın annemle babama söyleme.” Dedi. Gözlerim kocaman olmuş
bir şekilde ona bakıyordum.



“Ne diyorsun sen?! Artık pis oyunlarına alet olmak istemiyorum! Ailene
söylediğin yalanlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor! Ne yaparsan yap!” dedim.
Hui yere bakıyordu. Kafasını kaldırarak:



“Peki, ama senden bir şey rica etmeme izin ver.” Dedi. O kim oluyor da
benden bir şey isteyecek yüz buluyor! Boş boş ona bakıyordum.



“Sevgilimmiş gibi davranmaya bir müddet devam et.” Dedi. Bu çocuğun aklında
var!



“Nedenmiş o?!” diye çıkıştım kendimi tutamadan.



“Sebep sorma lütfen. Sadece dediğimi yap.” Dedi. Yüzsüz ya!



“Bana olanları anlatmadan, sana yardım etmeyeceğim!” dedim. Hui derin nefes
aldı elimden tutup çekiştirmeye başladı.



“Nereyee!?” diye bağırdım.



“yürü!” diye bağırıyordu. En sonunda üniversitenin arka tarafındaki boş
parka getirdi. Yangın merdiveninin orada soluklanmaya başladım.



“Ne istiyorsun benden!? Rahat bırak artık beni!” diyerek bağırdım. Hui derin
bir nefes aldı:



“Senden bir şey istiyorum. Lütfen…” dedi. Hala amacını anlamıyorum. Benimle
ne alıp veremediği var! Dayanamayıp daha yüksek sesle bağırdım:



“Neden sevgilinmiş gibi davranmamı istiyorsun? Gerçek sevgiline ailen karşı,
Yui ileyim derken o kızla ol diye mi ?! Bu beni hiç ilgilendirmiyor!” dedim.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum çünkü onu… onu gerçekten ben seviyorum.
İnsanın sevdiğini bile bile başka ellere vermesi bana çok acı çektirir. Bunu
yapamam… Başımı öne eğdim. Hui, sözüm biter bitmez beni duvara çekip
dudaklarıma yapıtlı. Şoktan gözlerim fal taşı gibi açıldı! Bir süre sonra geri
çekildi ve:



“Seni seviyorum Yui! Sadece seni! Ama bu olanları şimdi açıklayamam. Sadece
bana yardım et! Ne olur…” dedi. O kadar çaresiz bakıyordu ki… Sadece kafamı
onaylar şekilde salladım…





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaş, umarım beğenmişsinizdir. Hatam varsa kusura bakmayın Bu bölüm
hakkındaki yorumlarınızı, neler olacağı hakkındaki tahminlerinizi bilmek
istiyorum. Okuyarak zaman ayıran herkese çoook teşekkür ederim.









..~YENİ BÖLÜM~.

>>HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI



Hui’nin yüzünde bir tebessüm belirdi. O gülümseyince ben de mutlu olmuştum.
Bunların açıklamasını nasıl anlatacağını bilmiyorum ama… Hui elimi tuttu ve:



“Teşekkür ederim.” Dedi. Cevap vermeme kalmadan koşarak gitti. Öylece
kaldım. Bir süre sonra elimi dudağıma dokundurdum. Öpüşmüştük… Daha hiçbir
derse giresim yoktu, direk sahile gittim. Bir banka oturdum. Yaşadıklarım yine
gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Arkadan biri omzuma dokundu. Kafamı
arkaya çevirdiğimde Joonseo’yu gördüm. Joonseo:



“Oturabilir miyim?” dedi gülümseyerek. Kafamı salladım. Yanıma oturup,
yüzünü bana çevirip konuşmaya başladı.



“Bu gülen yüzünün sebebini öğrenebilir miyim? “ dedi. Derin nefes aldım.
Hiçbir şey demiyorum. Kahkaha atarak tekrardan konuşmaya başladı:



“Yoksaa… Ben miyim? Beni görünce bu kadar seviniyorsan, sonsuza kadar
yanında kalabilirim. ” dedi. Bir anda gülümsemem söndü. Dondum kaldım. Birden
gülmeye başladım. Bu sefer de o bana baka kalmıştı. Bu hareketimden cevabını
almış olmalı diye düşündüm. Ama o cevap bekler gibi bakıyordu.



“Senden dolayı değil ama seni seviyorum.” Dedim. Kekeleyerek konuşmaya
başladı:



“Beni… seviyorsun? Gerçekten mi?!” dedi şaşkın bakışlarıyla. Ahh! Seviyorum
derken yanlış anladı.



“Joonseo… Evet seviyorum ama yanlış da anlamanı istemem. Yani… arkadaş
olarak.” Dedim. Birden gülümsemeyi kesti.



“Ahh… Zaten yanlış anlamamıştım ki… Yani başka türlü bir şey olamaz zaten.
Dimi yani…” dedi. Başımı öne eğip gülümsedim. Bir anda gözüm sızladı.
Açamıyordum. Sanırım gözüme bir şey kaçtı. “Ah..!” diye inledim. Joonseo:



“Ne oldu?” dedi.



“Sanırım gözüme bir şey kaçtı.” Dedim acıyla. Joonseo elini uzatıp çenemden
tutup kaldırdı. Yüzüme yaklaşıp gözümde bir şey olup olmadığına bakıyordu.
Arkadan ismimi biri seslendi:



“Yui!!!” diye. Joonseo da duyduğu için ikimiz de arkamıza döndük. Seslenen
kişi Hui idi. Koşarak yanımıza geldi. Önce bana sonra da Joonseo ‘ya baktı.
Sanırım fazla yakındık. Hemen joonseo’dan kendimi geri çektim. Hui biraz nefes
alıp yanıma yaklaştı ve kolumdan tuttu:



“Hadi, kalk! Gitmemiz gerek!” dedi. Joonseo da benim gibi şaşkın şaşkın
bakıyordu. Acaba Joonseo ile yakın durmamızı yanlış mı anladı? Diye düşünürken
beni kaldırdı ve sürüklemeye başladı.



“Koş hadi koş!” dedi. Joonseo:



“Nereye!!?” diye bağırdı.



“Sorun yok, ben seni ararım sonra.” Dedim ve Hui ile koşmaya başladık. Hemen
arabaya bindik. Arabayı sürmeye başladı.



“Nereye gidiyoruz?” dedim nefes nefese. Cevap vermiyordu. Direk yola
bakıyordu. Sanırım Joonseo ile beni kıskandı ve sinirlendi. Ahh! Bu gerçekten
çok hoş. İsteksizce sırıtıyordum. Birden sesli güldüm. Hui kafasını bana
çevirdi:



“Sözleneceğiz.” Dedi. Nee!!!!!!!!!!!!!





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaşler~ Umarım beğenirsiniz!Ama kısa oldu affedin. Yarın 14.BÖLÜM ü
yazmaya çalışacağım. Yanlışım var mı yok mu bilmiyorum, varsa çok özür dilerim.
^^ Bu bölüm ve bir dahaki bölüm hakkındaki yorumlarınızı çok merak ediyorum.
Belirtirseniz sevinirim. Şimdiden teşekkürler. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Empty
MesajKonu: Geri: HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI   HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 3:19 pm

14. Bölüm:



Birden çığlık attım:



"Nee?! Ne sözlenmesi!?"diye sordum.



"Senden yardım istedim ve sen de kabul ettin." dedi.



"Bana sözleneceğiz dememiştin ama!" diyerek bağırdım.



"Sen de beni seviyorsun, biliyorum. Uzatma." dedi. Bu çocuk
kendinden ne kadar emin konuşuyor. Bu kıçına tekme yemeden aklı başına
gelmeyecek.



"Durdur arabayı!" diyerek kafamı ona çevirdim. Tek söz etmeden
arabayı hızla yolun kenarına doğru sürerek hızla durdu. Aniden frene bastığı
için sarsıldım. Kapını kilidini açtı. Resmen "Defol!" demek
istiyordu. Direk karşıya bakıyordu, sinirli olduğunu nefes alıp vermesinden
anlaşılıyor. Bir an dudağımı ısırdım. İnersem onu yarı yolda bırakmış olacağım,
inmezsem de blöf yaptığımı anlayacak. Aiyss! Ne yapacağım?! Derin nefes alarak konuşmaya
başladım.



"İşlerim var. Hemen halledelim ve ben misafirhaneye bırak."dedim.
Yine bir şey söylemeden arabayı sürdü... Yol boyunca hiç konuşmuyorduk. Eve
yaklaştığımızda:



"Peki yüzükler nasıl?" diye sordum. Belki sormamam gerekiyordu ama
merak ediyorum. Elimde değil.



Hui birden elini alnına vurup "Aiyysh!" dedi ve dreksiyonu yana
kırarak yolu değiştirdi.



"Nereyee?" diye sordum aceleyle.



"Adamda akıl mı bırakıyorsun?! Yüzük almaya gideceğiz." dedi.
Hiçbir şey demeden gülümsedim.



Bir anda heycanlandım. Ama ona bunu belli etmemem gerek. Arabayı bir
kuyumcunun önünde durdurdu. Kendi kapısını açıp inerken ben kapımı açıp inmek
üzereydim ki kafasını eğip konuşmaya başladı:



"Sen nereye?"diye sordu.



"Yüzük almayacak mıyız?" diyerek soruyla cevap verdim.



"Alt tarafı bir çift yüzük."



"Ha?! Hiç de alt tarafı değil. İlk söz yüzümü ben seçeceğim."
diyerek çıkıştım.



"Aiyssh! Gerçek değil bu!"dedi.



"Hani beni seviyordun?!"



"Ahh.. Seni sevmiyorum demedim."



"Ama sözlenmeye gerçek değil diyorsun!."



"Yui... Şimdilik böyle.. İlerde gerç..." sözünün devamını
getirmeden:



"Tamam, hadi."dedi ve beraber kuyumcuya girdik. Hui kuyumcuya:



"Söz yüzüğü alacağız."dedi. Kuyumcu söz yüzüklerini önümüze serdi.
Hepsi çok güzelll!!! Birden Hui'yi itip tezgaha yöneldim. Yüzükleri denerken:



"Ahh! Bu da çok güzel.Bu da, ayy bu daa harikaa! " diye inlerken
Hui:



"Hadi seç bir çift!" dedi aceleyle. Birden kafamı ona çevirdim.



"Bırak da rahat rahat yüzük seçiyim."



Hui gözlerini devirerek "Aiyshh.." dedi. Kuyumcu:



"Bayan, yardımcı olmamı ister misiniz?"dedi.



"Ahh.. Şu ikisi arasında kaldım." derken kuyumcuya yaklaşıp kısık
sesle:



"En ucuz yüzüğü paket yap." dedim. Hui'ye dönüp:



"Tamamm.! Seçtim."diyerek gülümsedim.Hui kasaya ilerledi:



"Ne kadar?"diye sordu.Kuyumcu:



"150won"dediğinde Hui şaşkın bakışlarla:



"Neden fiyatlar düşük, %50 indirim falan mı var?"diye sordu.
Kuyumcu:



"Hayır efendim."diye cevap verdi. Hui soru sorar bakışlarla
bakıyordu.Kuyumcu:



"Bayan en ucuz yüzüğü almak istedi. Çok düşünceli bir sevgiliniz
var.Çok yakışıyorsunuz."dedi. Ay ben bu kuyumcuyu sevdim! hahahaytt.. Hui
kafasını bana çevirdi. Ben de gülümseyerek karşılık verdim. Yüzükleri alıp
arabaya bindik. Hui arabayı sürerken:



"Neden en ucuzunu aldın?"diye sordu.



"Gerçekten en pahalı ve güzel yüzükleri alacağımı mı sandın? Aiyshh..
Dediğin gibi bu önemsiz bir söz..."



..............



Sonunda geldik. Arabadan indik ve eve girdik. İçeri olabildiğine
kalabalıktı.



Hui'nin annesi bizi kapıda görünce:



"Ah, ah! Geldiler!"dedi. Gülümseyerek bize doğru geldi. Elimden
tutarak:



"Ah, benim güzel gelinim.. Çok heycanlı olmalısın." o konuşurlen
ben de gülümsüyordum.

Hui:



"Anne, herşey tam mı? Yui'nin çalışması gereken sınavları var."



"Evet oğlum. Herşey hazır. Gelin yüzükleri takalım."dedi. Salonun
içine doğru ilerledik. Hui'nin babası güzel bir konuşma yaptı ve yüzükleri
akrabaların alkış eşliğinde taktı. Herkes birden öp , öp , öp! diye tempo
tuttu. Hui ile birbirimize şaşkın şaşkın bakıyorduk. Annesi:



"Hadi oğlumm.." diyerek gülümsedi. Tamam, önceden de öpüştük ama
toplum içinde... Aiyshh! Ben çok utanırııım. Hui'nin annesi ısrarcıydı:



"Hadi ama oğlum, sizin aşk derecenizi görmek istiyorum. Kırma
anneni"dedi. O anda Hui bana döndü.



"Başka çaremiz yok."dedi. Hiç olmadığım kadar utandım.



"Hui olmazz! Ben yapam..." derken Hui çoktan beni öpmeye başladı.
Islıklar ve alkışlar çok fazlaydı. Benim gözlerim şok olduğumdan olabildiğine
açıktı ama Hui'nin gözleri kapalıydı...



~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Arkadaşlarr! Umarım beğenmişsinizdir. Smile N'olur kısa demeyin, telden yazdım.
Very Happy Hatalarım varsa kusura bakmayın. Yorumlarınızı ve tahminlerinizi bekliyorum!
^-^ ♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HIRSIZIM KALBİMİ ÇALDI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kalbimi Istiyorum
» Kalbimi Istiyorum
» Kalbimi Bir Ukalaya Kaptirdim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: