Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YAZI - TURA

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:09 am

Adı: Yazı-Tura

Türü: Romantik - Komedi - Dram

Bölüm Sayısı: 28

Yazar: Melek Aybakan (~Cheonsa)

Not: Bu hikaye Sevim'in (Cassie) tek bölümlük, aynı isimli
hikayesinden uyarlanmıştır. Daha önce paylaşılmış olup, şimdi düzenlenerek
tekrar yayınlıyorum. Oyuncuların hiçbiri şimdiki gibi ünlü değildir.



~1. Bölüm~



Sun Ye, her zamanki gibi okuluna yürüyerek gidiyordu. Yolun uzun veya kısa
oluşu onun için önemli değildi. Önemli olan; onun yürürken temiz havayı
ciğerlerinin en derinlerine kadar çekmesiydi. Yürümeyi, çevresinden geçen
insanları izlemeyi, çocukların ışıltılı seslerini duymayı seviyordu. Bu huzur
veren birer hayat parçası gibi işliyordu ruhuna.



Buseok Lisesi'nde ikinci sınıf öğrencisiydi. Okulda yeni şeyler öğrenmeyi,
arkadaşlarını, öğretmenlerini seviyordu ama bu aralar sürekli bir yanını boş
hissediyordu. Bilmediği bir duyguya muhtaçmış gibi, her şeyi yese de tamamen
doymamak gibi bir histi bu onun için. Bugünün daha çabuk geçmesi için;
kafasında planlar kurarak, okula doğru yürümeye devam etti. Okula yaklaştıkça
çevresinde aynı formayı giyen insanların aceleci yürüyüşlerini farketti. Çok mu
geç kalmıştı?



Adımlarını biraz daha hızlandırması gerektiğini düşünüp, okulun kapısına
doğru büyük adımlar atmaya başladı. Okulun bahçesinde oturan öğrenciler bir
şeyler konuşuyor, sanki heyecanla çevrelerini gözetliyorlardı. Bunu düşünmenin
bir anlamı yoktu aslında. Sebebi; yeni gelecek olan öğrenciydi. Bu kadar merak
etmeleri saçma geliyordu genç kıza. Sonuçta o da bir insandı değil mi?
Çoğunluğu beton olan, etrafında ufak fidanlar ve ağaçlar bulunan, bahçenin
geniş alanından, okul binasının kapısına doğru ilerledi. Havanın güzel olması
bile etkilemiyordu onu artık. Sıkılmışlık hissini bastırmaya çalışırcasına daha
derin bir nefes alıp merdivenlerden yukarı çıktı.



Sınıfa girdiğinde bahçede olanların burada da estiği belliydi. Herkes yeni
çocuk merakı taşıyordu. Acaba hangi sınıfa düşecekti? Daha fazla merak etmemeye
çalışıp, en arka, cam kenarında olan sırasına oturdu. Tek başına oturmasının
aksine yalnızlığı sevmeyen bir insandı. Zaten yeterince de arkadaşı vardı,
yalnız değildi ki.



"Ne kadar meraksızsın! Yeni öğrenci bugün geliyor farkında mısın?"



Sitemkâr şekilde konuşan, yalnız olmadığının kanıtlarından biri, Eun
Cha'ydı.



Yine de Sun Ye de bir insandı ve arada dinginliğe ihtiyacı vardı. Sonuçta
yeni öğrenci dedikodusu bir haftadır yeterince meşgul etmişti onu, arkadaşları
sağ olsun. Gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendisini.



"Bu öğrencinin ne özelliği var da herkes merak içinde? Sen de bunu
söyler misin?"



Genç kız, arkadaşının bu umursamaz tavırlarına dil çıkarıp, yerine geçti.
Onunla uğraşmak yerine yeni gelecek öğrenciyi düşünmek istiyordu. Kız mıydı
yoksa erkek mi?



Yeni gelecek öğrenci hakkındaki merakların tüm sebebi: Hiçbir şey bilmiyor
oluşlarıydı. Cinsiyetini dahi bilmiyorlardı. Bu da merak etmelerine neden olup,
onun hakkında düşünmelerine zorluyordu tüm öğrencileri. Sonuçta bu okul çok da
iyi bir okul değildi. Kötü yanlarının olmaması gibi iyi yanlarının da çok
olduğu söylenemezdi. Niye bir öğrenci bu okulu tercih ederdi ki? Anca maddi
durumdan dolayı olması lazımdı.



Sun Ye yine dalmış, uzaklara giderken, öğretmenlerinin tok sesini duydu.



"Evet çocuklar, sizinde bildiğiniz gibi okulumuza bugün yeni bir
öğrenci geldi. Arkadaşınız Taecyeon Busan’dan buraya nakledildi. Ders
notlarının iyi oluşundan dolayı bizim sınıfımızda. Umarım ona çabuk alışır ve
iyi anlaşırsınız. Taecyeon şuradaki boş sıraya geç evladım."



Genç kız, öğretmenin sesini duyduğunda, kafasını kaldırıp ona bakmıştı ama
yeni gelen çocuk o kadar yakışıklıydı ki aklı sadece ona odaklanabiliyordu.
Öğretmeni ne demişti? Umurunda bile değildi. Şu an için karşısındaki çocuğun;
zeytin karası gözlerine, gece mavisi saçlarına ve bunların ikisine tezat olan
süt beyazı tenine takılıydı gözleri. Neden bu kadar tatlıydı bu çocuk? Sun Ye
aldığı nefesin ciğerlerine yetmediğini hissediyordu sanki.



Bir dakika, bu çocuk Sun Ye'ye doğru mu ilerliyordu, ama neden? Ah, tabii
ya; sınıfta tek oturan yalnızca kendisiydi. Yakışıklı olan gencin yanına
oturuşunu izledi bir süre güzel kız. Her hareketi dans eder gibi ritmik ve
çekiciydi onun için.



Taecyeon'un sıraya oturmasıyla, sınıftaki kızların kıskanç bakışları Sun
Ye'yle buluşmuştu. Kısa siyah saçları, insanı içine çeken, dibsiz kuyu
niteliğindeki siyah gözleri ve bebeksi suratı beğenilmeye değerdi. Kızların,
sadece abisi için iyi anlaştıkları Sun Ye'ye, böyle kıskanç dolu gözlerle
bakmaları hiç hoş değildi. Gerçi onların hiçbir düşünceleri hoş değildi.



"Merhaba, ben Taecyeon."



Sun Ye, daldığı düşüncelerden kendisi ayıran bu yakışıklıya baktı. Ne kadar
da güzeldi sesi. Tıpkı bir orkestranın en değerli enstrümanı gibi.



"Merhaba, ben de Sun Ye. Tanıştığıma memnun oldum."



"Ben de öyle."



Genç kızı, kendisinin de henüz bilmediği, zor günler bekliyordu. Bunlardan
birini ise şu an yaşıyordu. Bay Min, dersi anlatmaya başlamıştı ama Sun Ye bir
türlü konsantre olamıyordu. Yanındaki gencin sıcaklığını hissediyordu, ne
oluyordu böyle? Acaba hasta mı oluyordu? Bu hissettiği şeylerin normal
olmadığından emindi, ilk defa başına geliyordu. Bütün günü hızlı geçirmek için
aklında bir sürü oyun planları kurmuştu ama şimdi hiçbirine gerek kalmamıştı.
Zaman; bir yandan basınçlı bir su gibi hızla akarken, bir yandan da yelkovanın
akrebe takılıp, ona eşlik etmeye çalışması gibi çelişkili hareket ediyordu.
Yok, yok. Kesin hasta olacaktı ve bunların hepsi birer belirtiydi sadece.



İşte hızlı zaman akımı, Sun Ye'yi kendisine esir almış halde ilerlemiş ve
tenefüs zilinin çalmasıyla sınıfın tüm kızları Taecyeon'un etrafını sarmıştı
bile. Genç kızın karnına sancılar giriyordu sanki. Kızların hepsine kin dolu
gözlerle bakıyordu, kin tutmayan bir melek, şimdi bu yaptığının farkında bile
değildi. Bir gemide olsalardı, belki de gemi sola doğru yatışa geçecekti. Bu
kızlar ne diye bu kadar sırnaşıktı sanki? Önce yakışıklı olan abisine, şimdi
de... Doğru ya, Taecyeon Sun Ye'nin hiçbir şeyi değildi.



Ama aynı zamanda bir şey farketmişti genç kız; boş kalan yanının ısındığını.
O yanını kavurucu bir ateşin ortasına bırakmıştı sanki. Acıyordu, yanıyordu ama
ısıtıyordu da. Bu böyle gitmezdi, kendini toparlaması lazımdı. Derslerine
odaklanıp, aklındaki bu düşünceleri bir tarafa bırakması lazımdı.



---



Boş olan ve sadece tek değerli varlığıyla dolan evine geri dönüyordu.
Yaşadığı hayat rutindi; okul ve ev. Bugün abisine hangi yemeği hazırlasaydı
acaba? Tek değerli varlığına... tek ailesine.



Daha çok küçüktü, üç yaşındaydı. Annesiyle babasının sadece çok uzakta
olduklarını ve bir gün geleceklerini, gittikleri yerden onu her zaman
görebildiklerini sanacak kadar küçüktü, onları trafik kazasında kaybettiğinde.
Yanında bir abi ve teyzeyle hayatın dikenli yollarına yol almak zorundaydı.
Bunun farkında bile değildi halbuki. Abisinin kendisinden sadece dört yaş büyük
oluşu onun yalnızlık hissini bastırmaya yetiyordu. Çünkü abisi; hem anne, hem
baba, hem arkadaş hem de sevgilisi konumuna geçebiliyordu. Abisi reşit olana
kadar teyzesinin kendileriyle olması onlar için bir avantajdı adeta. Anne
yarısı olan teyze; dazadan sonra anne olmuştu. Evlenmemiş ama iki mükemmel
çocuğa sahip olmuştu. Tabiiki kendi hayatı vardı ve bunu yaşamak zorundaydı, ta
ki onların büyüdüğüne inanana kadar. Şimdi Japonya'da, eşiyle birlikte olan
teyzesi, abisinin reşitliğiyle 'görüşürüz'lü hoşçakal sunmuştu onlara...



Daha yeni eve girmişti ki telefonun sesiyle irkildi Sun Ye. Arayan biricik
abisi Ji Hoon'du. Üstünde bir sürü tuş bulunan kutucuğun açma düğmesine basıp,
kulağına götürdü.



"Alo, Sun Ye."



"Efendim Bi."



"Evde misin tatlım?"



"Evet, bir sorun mu var?"



Sun Ye bunu söylerken bir sorun olmaması için dua ediyordu.



"Oh, hayır. Tabiiki bir sorun yok. Sadece biraz geçikeceğim, haber
vereyim dedim."



"Eh? Yemek yapmayayım mı yani?"



"Hayır, gerek yok. Sen Bayan Kim'e git, ben akşam on gibi gelirim.
Kütüphanede vizelere çalışmam lazım."



"Tamam, iyi çalışmalar Bi."



Yanında duran çift kişilik koltuğa fırlattı telefonunu ve sol tarafında
duran odasının kapısına doğru ilerledi. Ufak bir evdi; üç oda ve bir salondan
oluşuyordu. Babası ölmeden önce daha yapım aşamasındayken Seul'ün en gözde
yerlerinden üç ev almıştı, onlar daha büyüktü ama burada yaşamayı seviyorlardı.
Anne ve babalarıyla ilgili olan anıların saklı olduğu evi sevmemek ellerinde de
değildi zaten.



Güneş ışığına muhtaç olan odasına girdiğinde küçük elbise dolabına yöneldi.
Güneşi severdi ama her zaman görmeyi de istemezdi. Sabahları gözlerinin
kamaşmasını sağlayan bir ışıkla uyanmak onun için kötü bir fikirdi. Üstüne
günlük kıyafetlerinden birini geçirip tekrar salona döndü. Salonla, sadece bir
tezgah yardımıyla bölünen mutfağa girdi. Pilav pişirme makinasından bir kâse
pilav alıp, yanına da dolaptan biraz kimchi aldı. Mutfakta duran dört kişilik
ama sadece iki kişinin kullandığı masaya oturup yemeye başladı. Yalnız başına
yemeyi hiç mi hiç sevmiyordu. Hızlı hızlı yemeğini ağzına tıkıştırdıktan sonra
kalkıp, çıkardığı bulaşıkları yıkadı.



Kendi evleriyle arasında beş dakikalık mesafe bulunan yaşlı komşusunun evine
gitmek için kapıyı açıp, dışarı çıktı. Bu küçük semtte genelde tüm komşular
samimi bir aile gibiydi. Ama orta yaşın üstünde bulunan Bayan Kim'in onların gözündeki
değeri çok daha farklıydı. Kapının önüne geldiğinde yüzüne kocaman sırıtışını
oturttu ve elini kaldırıp kapıya vurdu. Her zaman yaptığı halde sevimli
teyzenin yerinden sıçramasına sebep olan; "Ben geldim." bağırışını
yapmaya hazırlandı. Kapı açıldığındayse ağzdından sadece; "Hı?" sesi
çıkabilmişti.





Not: Arkadaşlar elimde fotoğraf olmadığı için alelade
bir fotoğraf yükledim, umarım sorun olmaz. Eğer fotoğraf yapmak isteyen olursa
ki minnettar kalırım, yapabilir! Very Happy Yalnız düzenlerken önceleri ne kadar basit
yazdığımı farkettim. :/ Umarım beğenirsiniz. Smile


En son Cassie tarafından Ptsi Nis. 25, 2011 11:36 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:10 am

YAZI-TURA 1. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
(Tek bölümlük hikayeyi okuyan arkadaşlar kafanız karışmasın diye
söylüyorum. Orada Changmin yerine Ji Hoon'u yazmaya karar verdim. Smile)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Sun
Ye her zamanki gibi okuluna doğru yürüyordu. Buseok High School
lisesinde ikinci sınıf öğrencisiydi. Okulda yeni şeyler öğrenmeyi
seviyordu, arkadaşlarını seviyordu ama hep bir yanını boş hissediyordu.
Bu yüzden artık okul ona çokta çekici gelmiyordu. Kafasında planlar
kurup okula doğru yürümeye devam etti. Bugünün çabuk geçmesi için yeni
yeni oyunlar türetiyordu aklında. Okula girdiğinde direkt sınıfına çıkıp
sırasına oturdu. Okula yeni bir öğrenci geleceği dedikoduları bir
haftadır öğrencilerin ağzındaydı. Kimse henüz ne adını ne de nereden
geldiğini bilmiyorlardı. Bu nedense Sun Ye’nin hiç dikkatini çekmemişti.
Kendi arkadaşları ona yetiyordu zaten. Cha Eun yanına gelip “Ne kadar
meraksızsın, yeni öğrenci bugün geliyor farkında mısın?” dedi. Sun Ye
ise gözlerini devirip; “Bu öğrencinin ne özelliği varda herkes bu kadar
merak içinde, sende bunu söyler misin?” diye cevapladı. Cha Eun bu
laflarından sonra ona deliymiş gibi bakıp sırasına geçti. Herkesin
merakı aslında yeni öğrenci hakkında hiçbir şey bilmedikleri içindi. Kız
mı, erkek mi? Nereden geliyor ve niye bu okul diye düşünmeden
edemiyorlardı. Aslında okulun kötü bir tarafı yoktu, sadece çok ünlü bir
okul değildi o kadar. Genelde orta halli ailelerin çocukları bu okula
gelirlerdi. Heralde yeni gelen öğrenci de bu tür bir ailedendi. O sırada
sınıf öğretmenleri Min Joo sınıfa girdi. Bütün sınıf yerlerine oturup
selamlarını verdiler.

Min Joo: Evet çocuklar, sizinde bildiğiniz
gibi okulumuza bugün yeni bir öğrenci geldi. Arkadaşınız Taecyeon
Busan’dan buraya nakledildi. Umarım iyi anlaşırsınız. Taecyeon şuradaki
boş sıraya geç evladım.

Sun Ye Bay Min’in ne söylediğini
farketmemişti. Gözleri gelen yeni öğrencideydi. Adının ne olduğunu bile
anlamamıştı. “Ne kadarda yakışıklı.” Diye düşünmeden edemiyordu. Orta
boylu, siyah saçı ve gözüne tezat olarak bembeyaz ten rengi. Bu kadar
tatlı olmak zorunda mıydı sanki? Onun kendisine doğru geldiğini
farkedince bir anda şaşırdı. Sonra farkına vardıki sınıfta yalnız oturan
bir tek kendisiydi. Aslında yalnız oturmayı o seçmemişti. Kimse cam
kenarı olan arka sırada oturmak istemiyordu. Sebebini hala anlamış
değildi ama çokta umursamamıştı. Taecyeon hiçbir şey demeden geçip
yanına oturdu Sun Ye’nin. Sınıfın kızları kıskanç gözlerle Sun Ye’ye
bakıyorlardı. Koyu ve kısa saçları, beyaz teni ve zeytin gibi gözleriyle
çok güzel bir kızdı. Biraz saftı ama bu güzelliğini daha berrak hale
getiriyordu. Suratı bir bebeğin teni kadar pürüssüzdü, bu da onu bir
meleğe benzetiyordu. Sınıftaki kızlar genelde onunla iyi anlaşırlardı
çünkü onun yakışıklı bir abisi vardı. Bir ders boyunca yeni gelen
öğrenciye bakmamak için kendini zor tuttu. Derse bir türlü dikkatini
veremiyordu. Bu yüzden en iyisi dışarıyı seyretmekti. Sonunda zil çaldı
ve tenefüs vaktiydi. O Taecyeon’un kalkıp gitmesini beklerken, ilk defa
onun müzik gibi gelen sesini duydu.

Taecyeon: Merhaba ben Taecyeon. Dedi gülümseyerek. Sun Ye üstündeki şaşkınlığı ona yıllar gibi gelen, saniyeler sonra attı.
Sun Ye: Merhaba bende Sun Ye. Tanıştığıma memnun oldum.
Taecyeon: Bende öyle.

Sun
Ye hiç bu kadar sıcak kanlı beklemiyordu Taecyeon’u. Sınıfa girdiği
andan itibaren sert bir görünüşe sahip olduğunu farketmişti. Ders
süresince bile bir kez olsun gülümsememişti. Kaşları sürekli çatık bir
şekilde duruyordu. Şu anda ise sinirden köpürmek üzereydi. Sınıfın bütün
kızları Taecyeon’un etrafına toplanmış sohbet etmeye çalışıyorlardı.
Aman ne hoş! Kendi abisine asıldıkları yetmiyormuş gibi şimdi de aşık
olduğu çocuğa asılıyorlardı. “Bir dakika aşık olduğum mu? İyi de bu
kadar çabuk aşık olunmazki.” Diye geçirdi aklından ama ilk görüşte aşık
olmuştu Sun Ye. Ders zili çalınca bütün kızlar tekrar yerlerine
geçtiler. Sun Ye ise Taecyeon’a dönüp bakamıyordu bile. Aşık olduğu
fikrini kabullendiği için kızarıp duruyordu. Çıkış saatine kadar hiç
konuşmadılar. Evlere dağılma zili çaldığındaysa Taecyeon “Hoşçakal.”
Deyip çıktı sınıftan. Sun Ye de ondan sonra eşyalarını toplayıp evinin
yolunu tuttu.

Evleri okula 20 dakikalık yürüme mesafesindeydi.
Müstakil tek katlı ufak bir evdi. Abisiyle birlikte yaşıyordu. Annesiyle
babası, Sun Ye 3 abisi Ji Hoon ise 5 yaşlarındayken araba kazasında
ölmüşlerdi. O günden sonra teyzeleri onlarla kalmaya başlamıştı. Abisi
18 yaşına gelince mirası kontrol edebildiği için teyzeleri de kendi
hayatını kurmaya karar vermişti. Önceleri gitmek istemese de Ji Hoon
kendisininde bir hayatı olduğunu ve sevdiği adamı daha fazla
bekletmemesi gerektiğini söylemişti. Babası zamanında Seoul’un
merkezinde üç tane daireyi daha yapım aşamasındayken satın almıştı. Bu
yüzden iki kardeşinde maddi açıdan sıkıntısı yoktu. Üç dairenin gelen
kiralarıyla çok iyi idare ediyorlardı. Bu evde oturma sebepleriyse anne
ve babası ölmeden önce burada oturuyor olmalarıydı. Hatıraları olan bu
evde yaşamak onların hoşlarına gidiyordu. Çevrelerinde beş altı ev daha
vardı ve genelde yaşlı insanlar otururdu bu evlerde. Hatta bir tane
halmoniyle araları çok iyidi. Kocasını iki sene evvel kaybettiğinde daha
da samimi olmuşlardı. Abisinin geç kaldığı zamanlarda Sun Ye halmoniyle
birlikte zaman geçirirdi. Sun Ye saat 4 gibi eve vardığında abisi daha
gelmemişti. Önce odasına gidip üstünü değiştirdi. Sonra mutfağa gidip
bir şeyler hazırlarken abisi aradı.

Ji Hoon: Alo, Sun Ye.
Sun Ye: Efendim Bi.
Ji
Hoon: Evde misin tatlım? Ben bugün biraz geçikeceğim. Yarına
yetiştirmem gereken bir proje ödevim var, kütüphanede olacağım. 10 gibi
gelirim, bu yüzden halmoniye gitmelisin. Aklım sende kalmasın.
Sun Ye: Tamam merak etme. Bir şeyler atıştırdıktan sonra geçerim. Dikkat et kendine.
Ji Hoon: Tamam, sende öyle.

Abisiyle
arası çok iyi olduğu için ona kendi taktığı Bi ismiyle hitap ederdi
genelde. Sadece yanlarında bir akraba veya yabancı biri olduğunda “oppa”
derdi. Annesiyle babasının ölümü onları kopmayacak bir bağla
birleştirmişti. Hatta aralarında bu konuyla ilgili ufak bir şaka bile
vardı. Evlendiklerinde ya buradaki evde ya da Seoul’deki evlerden
birinde eşleriyle hep birlikte yaşayacaklardı.
Mutfakta hazırlıdığı
şeyleri ayaküstü atıştırıp, bulaşıkları yıkadı. Sonra halmoniye
geçeceğinden üstüne daha uygun bir şeyler giymek için tekrar odasına
geçti. En iyisi oyun kartlarını da yanına almaktı. Halmoniyle oyun
oynarken çok eğlenirlerdi. Oyun kartlarını da yanına aldıktan sonra
evden çıkıp halmoninin evine doğru yürüdü. Aralarındaki mesafe kısa
olduğu için 5 dakika sonra halmoninin kapısındaydı. Kapıyı çaldı ve
beklemeye başladı. Her zaman yaptığı gibi “Ben geldimmmmm.” Diye
sevinçle bağıracaktı ama kapı açılınca sadece “Hı?” diye bir ses
çıkıverdi ağzından...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:10 am

YAZI-TURA 2. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sun Ye: Hı?
Taecyeon: Merhaba. Diyerek gülümsedi. O sırada arkadan halmoni geldi.
Halmoni: Hoşgeldin tatlım. Gelsene içeri. Dedikten sonra hepsi eve girdiler.
Sun Ye: Hoşbulduk halmoni.
Halmoni: Taecyeon’la tanıştınız mı? Bugün sizin okula başladı.
Taecyeon: Ah evet, aynı sınıftayız halmoni.
Halmoni: Öyle mi? Ne güzel. Sun Ye torunuma iyi davran olur mu?
Sun Ye: Torunun mu?
Halmoni:
Evet canım. Taecyeon benim Busan’da yaşayan torunum. Bazı nedenlerden
dolayı benim yanımda yaşamaya karar verdi. En azından lise bitene kadar.
Sun Ye: Ciddi misin? Tamam, merak etme halmoni. Ona iyi davranırım. Diyerek sırıtmaya başladı Sun Ye.

Çok mutlu oldu bunu öğrenince. Artık hem sınıf arkadaşı hem de komşusuydu Taecyeon. Demekki onu sık sık görebilecekti.

Halmoni: Acıkmış olmalısınız çocuklar. Ben bir şeyler hazırlayayım. Hep birlikte yeriz.
Sun Ye: Yardım edeyim mi?
Halmoni: Gerek yok ben hallederim. Deyip mutfağa gitti.

Mutfakları
amerikan tarzıydı. Sadece bir tezgahla bölünüyordu oturma odasından.
Halmoni mutfakta bir şeyler hazırlarken Taecyeon Sun Ye’nin elindeki
oyun kartlarına bakıyordu. Sun Ye bunu farkedince, biraz da kızararak;

Sun Ye: Oynamak ister misin?
Taecyeon: Yemek hazır olana kadar zaman geçmiş olur.
Sun Ye: Hadi o zaman oynayalım.

Sun
Ye oyun oynadıklarına çok sevinmişti. Böyle oyun oynamayı seven birini
daha tanımak çok hoşuna gitmişti. Genelde oynadığı oyunları ona abisi
öğretirdi ama çevresinde abisinden başka onunla oyun oynayan yoktu. Bu
yüzden Sun Ye zamanın çabuk geçmesi için internette araştırmalar
yapardı. Evde yalnız kalmaktan çok nadir sıkılırdı çünkü yalnızlığı
seviyordu. Evi toparlamak, temizlik yapmak, yiyecek hazırlamak gibi
şeyler bütün vaktini yeterince harcıyordu. Teyzesi varken daha güzeldi
aslında. Onunla birlikte bu oyunlardan oynar, eğlenceli sohbetler
ederdi. Fakat abisinin de dediği gibi teyzesinin de yaşaması gerken bir
hayatı vardı. Sevdiği adamla düğünleri olduktan sonra işleri yüzünden
Japonya’ya taşınmak zorunda kalmışlardı. Çok özlediği zamanlar da arayıp
yanlarına gelmesini istiyordu. Teyzesi de her vakit bulduğunda çıkıp
geliyordu. Taecyeon’la oyun oynamak çok güzel bir duyguydu. Bazen elleri
birbirine çarpıyordu ve bu Sun Ye’nin kalbinin deli gibi atıp,
kızarmasına sebep oluyordu. Taecyeon ise Sun Ye’yi güzel buluyordu ama
ona karşı bir şeyler hissettiğini sanmıyordu. Zaten tanıyalı ne kadar
olmuştu ki? İlk görüşte aşka inanan biri değildi. O zamanla
sevebileceği, güvenebileceği birini istiyordu. Bu yüzden Sun Ye onun
için sadece arkadaştı. Onlar oyun oynarken halmoni de masayı hazırlamış
onları çağırıyordu. İkisi de kalkıp mutfağa geçtileri. Hep birlikte hem
sohbet edip hem de yemek yemeye başlamışlardı. Sohbet okul üzerineydi.
Taecyeon çabuk alışabilsin diye okul hakkında bazı bilgiler üzerine
konuşuyorlardı. Sun Ye ise konuyu neden buraya geldiğini öğrenmek için,
Taecyeon’un hayatına çevirmek istiyordu. Bu yaşına kadar hiç gelmemişte,
şimdi ise niye buradaydı? Halmoninin eşi öldüğü için olsaydı iki sene
önce gelmesi gerekmez miydi? Bunları merak etmekten vazgeçip sohbete
katılmaya çalıştı. Sofrayı kaldırırken Sun Ye’de halmoniye yardım etmek
istedi. Halmoni başta izin vermesede Sun Ye’nin ısrarı üzerine
direnmekten vazgeçip beraber sofrayı kaldırdılar. Taecyeon da
televizyonun başına geçmiş kanallarda geziniyordu. Mutfağı toparladıktan
sonra meyve tabakları hazırlayıp içeri geçtiler. O sırada kapı çalındı
ve halmoni kapıyı açmaya gitti.

Ji Hoon: Merhaba halmoni. İşim erken bitti Sun Ye’yi çağırabilir misin?
Halmoni: Neden sende içeri gelmiyorsun? Meyve yiyorduk, bize katıl hadi. Diyerek içeriye çekti onu.

Halmoni
bu iki tatlı çocuğu kendi çocuklarıymış gibi seviyordu. Anne ve
babalarıyla da arası iyidi. Onlar ölünce kendini bu çocuklardan sorumlu
hissetmeye başlamıştı. Bunu da elinden geldiğince yardım ederek
sorumluluğunu üstlenmeye çalışıyordu. Ji Hoon içeri girdiğinde
Taecyeon’a tanımamış gözlerle bakınca Sun Ye tanıtma isteği duydu.

Sun
Ye: Oppa bu Taecyeon halmoninin torunuymuş. Busan’dan buraya dün
gelmiş. Bugünde bizim okula başladı. Taecyeon bu da oppam Ji Hoon.
Ji Hoon: Tanıştığıma memnun oldum.
Taecyeon: Bende memnun oldum.
Ji Hoon: Evimiz hemen şu yan tarafta eğer sıkılırsan rahatlıkla yanıma gelebilirsin. Sohbet etmeyi severim.
Taecyeon: Teşekkürler, kesinlikle gelmek isterim.

Onlar
tanışırken halmoni de Ji Hoon için bir meyve tabağı hazırlayıp getirdi.
Torununun böyle çabuk anlaşması onu çok mutlu etmişti. Hep birlikte
meyvelerini yedikten sonra Sun Ye ile Ji Hoon artık geç olduğunu
söyleyerek eve gitmek için kalktılar. Sun Ye hiç gitmek istemiyordu ama
artık gitmek zorundaydı. Hem yarın okulda da görebilecekti onu. Eve
gittiklerinde abisiyle biraz daha sohbet edip odasına geçti. Uyumak
istiyordu bir an önce. Sabah olduğunda okula gidip Taecyeon’u görmek
istiyordu ama onu düşünmekten uykusu gelmiyordu bir türlü. Onun o kara
gözlerini, beyaz tenini, küçük ve kıvrımlı dudaklarını. Her şeyiyle çok
muntazam olduğunu düşünüyordu. Bunları düşürken bile karnında kelebekler
uçuyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Acaba ona söylese miydi?
Yapamazdı böyle bir şeyi. Kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını dahi
bilmiyordu. Hem nasıl cesaret edebilirdi ki? En iyisi onu uzaktan
sevmekti. Her gün onu görmek yetmek zorundaydı! Bu düşüncelerle
uyuyakalmıştı sonunda...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:10 am

YAZI-TURA 3. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Bir
hafta boyunca Sun ye onu sadece okulda görebilmişti. Halmonilere birkaç
defa gitmek istemiş ama bahane bulamadığı için hep vazgeçmek zorunda
kalmıştı. Biraz da Taecyeon’a olan hislerinin anlaşılmasından korkmuştu.
Okulda sürekli onu düşünmekten derslere olan konsantresini kaybetmişti.
Normalde derslerinde çok başarılı olan Sun Ye şimdi anlatılan son
konuların hiçbirine kafasını veremiyordu. Yazılı haftası ise yavaş yavaş
yaklaşıyordu. Gel gelelim bu Sun Ye’nin umurunda dahi değildi. Hatta
farkında değildi ki umurunda olsun... Okulda Taecyeon’la yanyana oturmak
onu haddiden fazla mutlu ediyordu. Hatta kendisine iyi davranmasını,
hoşlanıyor olmasına bağlamak istiyordu. Sonraları farkettiki bu çocuk ne
kadar kaba görünürse görünsün, kalbi yumuşacıktı. Bu yüzden sınıfta iyi
davranmadığı tek bir insan bile yoktu. Kısa olan tenefüslerde ikisi de
sınıfta kaldıkları için arada sohbet ediyorlardı. Uzun tenefüsler ne
yazıkki arkadaşları yüzüden böyle olmuyordu. Genelde Taecyeon ya
bahçenin bir köşesine gider sessizce otururdu ya da arkadaşlarıyla çıkar
dolaşırdı. Artık hislerinden emindi. Kesinlikle Taecyeon’a aşıktı, hem
de sırılsıklam!

Taecyeon: Sun Ye sen eve gelmiyor musun?
Sun Ye: Hı?
Taecyeon: Ohoo ne düşünüyorsun yine? Zil çaldı bak sınıfta bir tek biz kaldık.
Sun Ye: Ahh farketmemişim.
Taecyeon: Hadi bugün beraber gidelim eve.

Sun Ye doğru mu duymuştu? Taecyeon genelde arkadaşlarıyla çıkardı okuldan. Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra;

Sun Ye: Tamam hemen hazırlanıyorum. Deyip gülümsedi.

Okuldan
beraber çıkarken Sun Ye çok mutlu olmuştu. Acaba bir gün sevgili olarak
bu okuldan çıkabilecekler miydi? Şimdi bunları düşünerek zamanı
öldürmek istemedi. Onun yanındayken zaman dursun istiyordu. Hah! Kızlar
ne kadar da kıskanç bakıyorlardı. Bu Sun Ye’nin yüzünde daha büyük bir
gülümseme oluşturmuştu. Hatta sırıtmaya dönüşmüştü.

Taecyeon: Neye gülüyorsun?
Sun Ye: Hiç aklıma bir şey geldi sadece.
Taecyeon: Söyle bende güleyim o zaman.

Eyvahh! Ne diyecekti şimdi. Aklına hiç komik bir şey gelmiyorduki. Hah buldu işte!

Sun
Ye: Ya bir dizi izlemiştim Yakışıklılar Cenneti diye. Bir kız erkek
kılığına girip, erkek okuluna kaydolmuştu. Orada bir çocuk vardı ve onun
kız olduğunu bilmeden ondan hoşlanmaya başlamıştı. Bu yüzden kendini
gay zannedip, üzülüyordu.
Taecyeon: Nereden aklına geldi şimdi bu? Cidden acayipsin sen ya. Bu laflar üzerine Sun Ye içinden kendine kızdı.
Sun Ye: Öyleyim sanırım.
Taecyeon:
Olsun sana yakışıyor boş ver. Deyip gülümsedi. Sonra da “Sonra
görüşürüz.” Dedi. Sun Ye farkına varmamıştı ama eve varmışlardı bile.
Yolun bu kadar çabuk geçtiğine üzülerek “Görüşürüz.” Dedi ve evine doğru
devam etti.

Taecyeon bu kıza ısınmaya başlamıştı. Değişik bir
kişiliği vardı. Bazen deli sanmıyor değildi ama deli olmadığını da
biliyordu. Sınıfla çabuk kaynaşmasında çok yardımcı olmuştu. Bu konuda
ona çok minnettardı. Genelde çok çabuk ortama ayak sağlayan bir insan
değildi.

Sun Ye eve girer girmez üstündekileri değiştirip rahat
bir şeyler giydi. Bugün abisine güzel bir sofra hazırlamak istiyordu.
Tam bir saati vardı, abisi 5’te evde olurdu. Evde yemek yapan kimse
olmadığı için bu konuda kendisini bayağı geliştirmişti. Hatta farklı
kültürlerin yemeklerine merak salmıştı. İnternette her gün yeni bir
tarif öğrenerek yemek yapıyordu. Tabii bunları tatmakta abisine
kalıyordu. Hemen interneti açıp değişik bir yemek tarifi aramaya
başladı. Bu sefer hangi mutfaktan yemek yapsaydı acaba. Bir türlü
aklına yatan bir şey bulamadı. O sırada gözleri Türk mutfağından
“gözleme” diye bir hamur işine takıldı. Mmm enfes görünüyordu. Hemen
girip nasıl yapıldığına baktı. Yufkayı bulabileceği bir yer olduğu
içinde çok sevindi. Hem bugün dışarıdan da bir şeyler yiyebilirlerdi
değil mi? Ramen gayet güzel ve hızlı yapılır. Üstüne daha uygun bir
şeyler giydikten sonra dışarıya yöneldi. Tam kapıdan çıkacakken
karşısında abisini buldu.

Ji Hoon: Nereye gidiyorsun?
Sun Ye: Iıı şey Bi ya bugün basit bir şeyler yesek?
Ji Hoon: Hayırdır internette kafana göre bir şey bulamadın mı? Merak ediyorum midemizi ne zaman bozacaksın.
Sun Ye: Abartma oppa! Hem bayıla bayıla yediğin günleri unutma.
Diyerek kocaman bir gülümseme oturttu suratına. Moralini bozmasına izin veremezdi yarın o gözlemeleri yapacaktı!
Ji Hoon: Bu bakışları tanıyorum. Hayır hayır hiç iyi değil bu! Ne var aklında yine senin?
Sun Ye: Hiççç yarın görürsün ama şimdilik markete gitmeliyim Ramen alacağım.
Ji Hoon: Şükürler olsun ki bizim yemeklerimize döndün!
Sun Ye: Hıı tamam, hadi görüşürüz. Deyip sinsice bir bakış attıktan sonra evden çıktı.

Kafaya
takmıştı bir kere. Gidip o yufkaları bulana kadar eve geri
dönmeyecekti! Tanrı’ya şükür burada büyük marketler vardı ve içinde her
kültürden bir şeyler barındırıyordu.

Taecyeon: Sun Ye! Yine dalgınsın?

Sun
Ye Taecyeon’un önünden geçtiğini farketmemişti bile. Nasıl başarmıştı
bunu aklı almıyordu. Onu görebilmek için gözlerini kırpmazken, bir yemek
uğruna farketmemişti. Bu hiç iyi değildi.

Sun Ye: Ahh üzgünüm. Sadece yeni bir yemek öğrendim de onu düşünüyordum.
Taecyeon: Hah? Sen ve yemek?
Sun Ye: Ne var yani? Ama bu biraz yemek gibi değilde farklı bir şey. Anlatamam ki ya farklı bir kültüre ait, Türklere.
Taecyeon: Şimdi daha çok merak ettim. Diye göz kırptı.

Sun
Ye heyecanlanmıştı, onun tek bir göz kırpmasına. Olamaz fena halde
abayı yakmıştı ona. Eli ayağı birbirine dolandı. Ne yapmalıydı? Yarın
kahvaltı için davet etse gelir miydi acaba? Yine de denemeliydi. Bunu
kaçıramazdı.

Sun Ye: Merak ettiysen yarın kahvaltıya gel. Tadını da öğrenmiş olursun. Diyerek gülümsedi.
Taecyeon: Tamam bana uyar. Öyleyse yarın görüşürüz.
Sun Ye: Görüşürüz.

Taecyeon
çöpü çıkarmak için dışarıya çıktığında görmüştü Sun Ye’yi. Yine dalgın
dalgın yürüyordu. Niye dalgın olduğunu merak edip seslenmişti. Onu
kahvaltıya davet etmesi de hoşuna gitmişti. “İyikide seslenmişim diye
düşündü.” Bu iki kardeşle kaynaşmak istiyordu. Çok cana yakın ve iyi
insanlardı.

Sun Ye ise onu okul harici görebilme fırsatı
yakalamıştı. Üstelik yarın kahvaltıya da geliyordu! Sun Ye heyecanla
markete gidip gereken malzemeleri aldı. Sonra eve dönüp Ramen’i
hazırladı. Abisiyle birlikte yedikten sonra Sun Ye internette daha çok
araştırmaya başladı, gözlemeyi. “Umarım başarabilirim. AJA AJA
FİGHTİNG!”



Umarım beğenirsiniz kızlar.♥️ Bu yemek merakı
nereden çıktı derseniz bende meraklıyımdır.^^ Very Happy Türk mutfağı olmadan
olmaz ama değil miii? Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:11 am

YAZI-TURA 4. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sun
Ye gözlerini saat 8’de inadına çalan saat yüzünden açtı. Kafasını
çevirip düğmeye basıp susturdu onu. Bir iki dakika boyunca yatakta
dönmeye başladı. Bu saatte niye kalktığını anlayamıyordu bir türlü.
Haftasonları 10’da kahvaltı ederlerdi. 9.30 gibi kalkması yeterliydi.
Birden aklına gözlemeler ve Taecyeon geldi. “Aman Tanrım! Hemen
kalkmalıyım.” Diye bağırdı birden. Sonra bağırdığı için kendisine
kızmaya başladı. Abisini uyandırmamalıydı süpriz olacaktı ona! Neyseki
uyanmamıştı ve anladığında rahat bir nefes aldı. Normalde ne giydiğini
çok umursamaz, üstüne ne bulduysa geçirirdi. Ama bugün özenmeliydi değil
mi? Ne de olsa biricik aşkı kahvaltıya gelecekti. Havalar güzel olduğu
için, mini bir şort ve üstüne de bol bir t-shirt giydi. Sonra saçlarını
tarayıp, önündeki perçemi ufak ama tatlı bir tokayla tutturdu. Aynaya
bakıp güzel olduğuna inandığında mutfağa gitti. Dün akşam abisi odasında
olduğu için yufkaları ona göstermeden buzdolabına saklamayı
başarabilmişti. Bilerek fazladan yufka almıştı. Sonuçta ilk defa
yapacaktı ve onu “aşk”ı yiyecekti. Bu yüzden deneyerek en güzelini
tutturmalıydı. Hemen bir tane yufkayı çıkartıp içine peynirleri
ufalayarak koydu. Sonra tavaya yağ koyup pişirmeye başladı.
Bittiğindeyse simsiyah ve üstünden yağ damlayan bir cisim oluşmuştu.
Moralini bozmamalıydı! Odasına gidip internetten tekrar tarife baktı.
Şimdi anlıyordu yağı çok koymuştu ve çevirmemişti. Dönüp ikincisini
yaptı. Eeh daha iyiydi. Sonra üç, dört, beş... derken tadı ve kokusu
daha güzel olmaya başladı.

Ji Hoon: Tahmin etmiştim! Suçüstü
yakaladım. Diyerek kahkaha attı. Sun Ye gözleme işine o kadar dalmıştı
ki abisinin sesiyle sıçradı.
Sun Ye: Yediğinde görüşeceğiz. Dedi ve
gözlerini dalga geçercesine kocaman açtı. “Bu arada Taecyeon’u davet
ettim. Haberin olsun.” Diye devam etti sözlerine.
Ji Hoon: Kaçta
geleceğini söylemeyi unuttun değil mi? Sun Ye’nin buruşan suratını
görünce kahkaha attı ve “Biliyordum!” diyerek kapıya yöneldi.
Sun Ye: Nereye?
Ji Hoon: Taecyeon’u çağırmaya tabiiki. Dedi ve evden çıktı.

Sun
Ye hemen etrafı toparlayıp güzel bir sofra hazırlamaya başladı.
Birazdan gelirlerdi. Ji Hoon Taecyeon’u almaya gittiğinde halmoniye de
gelmesi için teklifte bulundu. Ama o gençlerin biraz yalnız takılması
gerektiğini söyleyip, kibarca reddetti. Sun Ye her şeyi hazır ettiğinde
kapının açıldığını duydu. “Ohh yetiştirdim.” Diye içinden geçirdi ve
“Hoşgeldin Taecyeon.” Dedi gülümseyerek.

Taecyeon: Hoşbulduk. Mmm güzel kokuyor. Zehirlenmeyiz değil mi?
Ji Hoon: Ben bugüne kadar nasıl yaşadım hala bilmiyorum. Son bir yıldır böyle!
Sun
Ye: Tamam o zaman ben zevkle hepsini yerim. Dedi ve mutfağa yöneldi. Ji
Hoon’la Taecyeon birbirine bakıp güldüler. Mutfağa geçip masaya
oturdular.
Sun Ye: Zehirlenmekten korktuğunuzu sanıyordum?
Changmin: Hadi ama şaka yaptık.
Taecyeon: Hem tadını çok merak ediyorum.

Sun
Ye gözlemeleri kare şeklinde kesip servis yaptı ve masaya oturdu.
Dikkatlice ikisini de izlemeye başladı. Sözler yalan söylese de surat
ifadesi her zaman doğruydu. İşte buuuu! İkisininde suratında kocaman
“enfes” ifadesi yakaladı ve bunun mutluluğuyla kendisi de yemeye
başladı. Bir süre sohbet ettiler. Sun Ye’nin bu merakının nereden
geldiği üzerinde konuştular. Sun Ye bu meraka yemek yapmayı çok sevdiği
için bulaşmıştı. Kore kültüründeki tüm yemekleri deneyince de farklı
kültürlere yönelmişti. Taecyeon onu daha da ilginç bulmaya başlamıştı.
Bir insan nasıl olurda yemek yapmayı sevebilirdi? Çok üstünde durmadı.
Sonra konu okuldan açıldı. Ortama ısınıp ısınamadığından ve peşinden
gelen ders konusu.

Taecyeon: Bu hafta sınavlar başlıyor.
Sun Ye: Bu hafta mı?
Ji Hoon: Tanrı aşkına sen derslerde neyle meşgulsün?
Sun Ye: Seni düşünüyorum sevgili oppam! Diye dalga geçti.
Ji Hoon: Bu komik değil! Derslerinle ilgilenmelisin, yemeğe ayırdığın zamanın beşte birini harcasan okul birincisi olurdun.
Sun Ye: Tamam tamam. Zaten bütün konuları biliyorum tekrar yapmam yeterli.
Ji Hoon: Göreceğiz.
Taecyeon: Bu güzel kahvaltı için teşekkür ederim ama artık gideyim.
Ji Hoon: Daha yeni geldin zaten. Otur biraz sohbet ederiz.
Sun Ye: Evet Taecyeon biraz daha otur.

Taecyeon
çokta gitmek istemediğini farketti. Eve gitseydi yapacak fazla bir şeyi
yoktu. Tamam halmoni onun için interneti çoktan ayarlamıştı. Fakat
sadece internetle ömür geçmezdi değil mi? Ji Hoon’la salona geçerken,
Sun Ye mutfağı toparlamaya başladı. Onlar sohbete başlamışlardı bile ve
Sun Ye duyabilmek için elinden geldiğince sessiz iş yapıyordu. Sonunda
mutfağı toparladıktan sonra onların yanına gitti. Sohbet Taecyeon
üzerineydi. Sun Ye’nin soramadığı soruları Ji Hoon sormuştu. Sun Ye pür
dikkat dinlemeye başladı. Taecyeon ailenin tek çocuğuydu. Bütün
çocukluğu Busan’da geçmişti. Halmoniyi bir iki kez görmüştü ama o zaman
daha çok küçüktü. Annesiyle babasının ayrılığı üzerine ikisindende
nefret etmişti. Bu yüzden buradaydı, halmoninin yanında. Onunla daha
mutlu olacağına inanıyordu. Sohbet bir anda Sun Ye’yle Ji Hoon’a döndü.
Annesiyle babasının ölümünden ve peşi sıra yaşanan şeylerden
bahsettiler. Taecyeon şimdi daha iyi anlıyordu Sun Ye’nin yemek
merakını. Yemekleri yapma görevi ona kalmıştı ve o da yapa yapa sevmeye
başlamıştı bu işi. Konu sürekli değişiyor arada çocukluk anılarına
geliyor ve komikleşiyordu. Sohbet o kadar güzeldi ki akşam olduğunu
farkedemediler bile. Taecyeon artık geç olduğunu söyleyip kalktı.

O
gidince Sun Ye akşam yemeği için bir şeyler hazırladı. İki kardeş
yemeklerini yedikten sonra Sun Ye sınavlar için derslerine göz atmaya
çıktı. Abisi de finaller yaklaştığı için kendi derslerine baktı. Pazar
günü de çok farklı geçmemişti. Sun Ye için Taecyeon’u görmeme acısı
vardı sadece. Yine iki kardeş odalarında ders çalışmışlardı. Sun Ye için
bu hafta önemliydi. Yılın son sınavları olduğu için yüksek not
almalıydı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:11 am

YAZI-TURA 5. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

İlk
dört gün sınvavlar güzel geçmişti. Sun Ye durmadan konulara çalışmıştı
ve gayette iyi notlar almayı bekliyordu. Taecyeon zaten zeki biri olduğu
için çok zor gelmiyordu ona sınavlar. Genelde sınavı ilk bitiren o
oluyordu. Sun Ye sınavlarda ara ara Taecyeon’u izliyordu farkında
olmadan. Sonra kendine gelip alalacele soruları cevaplıyordu. Onun için
Taecyeon’un her hali yakışıklıydı. Katı duruşuyla, gülümseyişiyle,
sınavda cevapları düşünürken bile, her hali Sun Ye’yi kendinden
alıyordu. Bu yüzden bakmak istemiyordu ona ama elinde değildi bakmamak.
Sınav harici kalan derslerdeyse yine konsantre olamadığı için dışarıya
bakıyordu. Tenefüslerde bazen sohbet ediyorlardı bazense Taecyeon
arkadaşlarıyla dışarı çıkıyordu. Sun Ye o geldiğinden beri kendi
arkadaşlarıyla takılmaz olmuştu. Cha Eun bunu farketmiş ve yanına gelip
“Niye böylesin bir sorun mu var?” diye sormuştu. Sun Ye ne cevap
vereceğini şaşırmıştı. Sonra da “Sınavlar yüzündendir.” Diye toparlamayı
başarmıştı.

Haftanın ilk günü pazartesi ona güzel bir hediye
sundu. Evden okula gitmek için çıktığında Taecyeon'un da daha yeni
çıktığını görüp sevinçle onun yanına gitti.

Sun Ye: Günaydın.
Taecyeon: Günaydın Sun Ye.
Sun Ye: Nasılsın?
Taecyeon: İyiyim sen?
Sun Ye: İyiyim. Sınava çalışabildin mi?
Taecyeon: Sadece bir göz attım. Matematikle aram iyidir zaten.
Sun Ye: Ne güzel. Benim o kadar da iyi değildir maalesef.
Taecyeon: Merak etme sen yaparsın. Deyip gülümsedi.

Tabii
Sun Ye yine o gülümseyişin büyüsüne kapılıp zamanı, mekanı,
kendisini... her şeyi unutmuştu. Okula vardıklarında Sun Ye her zamanki
gibi sınıfa çıkıp sırasına oturmuştu. Taecyeon henüz erken olduğu için
arkadaşlarıyla biraz daha bahçede durmak istedi. Hava güzel olduğundan
hemen sınıfa girmek istemiyordu. Sonra ders zili çalınca o da çıktı
sınıfa. Sınav üçüncü dersti. İlk iki ders her zamanki gibi geçmişti. Sun
Ye’nin kaçamak bakışları, Taecyeon’un arada farketmeleri ama ses
çıkarmamaları. Tenefüs zili çaldığında ikisi de sınıftan çıkmamışlardı.
Bu tenefüs sohbet etmiyorlardı. Sun Ye matematik defterini çıkartıp
tekrar bir göz attı. O sırada bir kız geldi ve Taecyeon’a bir zarf
uzattı. Sonra kızararak arkasını dönüp koştu. Bu bir aşk mektubuydu! Sun
Ye sinirden çıldırmak üzereydi. Taecyeon ya kıza bakarsa, ya onunla
çıkarsa diye içi içini yiyordu. Taecyeon zarfı açmadan sırasının altına
koydu.

Sun Ye: Okumayacak mısın?
Taecyeon: Zil çalacak şimdi. Sınavdan sonra okurum.

O
bunu dedikten sonra zil çaldı ve hocanın gelmesini beklediler. Hoca
geldiğinde ise hemen sınav kağıtlarını dağılttı. Sun Ye’nin aklı başında
değildi. Keşke hemen okuyup fikrini söyleseydi. Bunu yapmadığı için Sun
Ye hem mektupta yazanları hemde Taecyeon’un cevabını merak ediyordu.
Sınava bir türlü konsantre olamadı. İlk soruyu okuyordu ama sanki hiç
bilmediği bir dilde yazılmış gibi anlayamıyordu bir türlü. Ne yapacaktı
şimdi? Zaten ilk iki notu çokta güzel sayılmazdı. Bu sınav kötü geçerse
matematik dersinden kalabilirdi. Ama olmuyordu işte. Kendini ne kadar
zorlasa da anlamıyordu soruları. Taecyeon çoktan soruları yarılamıştı
bile. Bir ara öğretmen Sun Ye’nin hiçbir şey yazmadığını farkedince “Bir
sorun mu var?” diye sormuştu. Sun Ye hemen kağıttaki soruları
yapıyormuş gibi davranıp, kafasını hayır anlamında sallamıştı. Taecyeon
hocanın bu sorusuyla Sun Ye’nin kağıdına baktığında bir şey yapmadığını
farketti. Kendi sorularıysa çoktan bitmişti zaten. Hemen kağıttan adını
silip Sun Ye’nin ismini yazdı. Hocanın arkasını dönmesini bekledi. Tam
arkasını döndüğü sırada Sun Ye’nin önünden kağıdı çekip çözülmüş olan
kağıdı koydu önüne. Sun Ye çok şaşırmıştı. Önce tam ne yapıyorsun
diyecekti ki Taecyeon’un sus işareti yaptığını görünce birden sustu.
Bunu neden yaptığını çok merak ediyordu. Sormak için tenefüsü beklemeye
karar verdi. Sonra da onun soruları çözüşünü izledi. 1,2,3,4 derken
neredeyse bütün soruları çok hızlı çözmüştü. Son soruya başladığında
hoca kalemleri bırakın dedi. Sun ye o sırada silgiyi alıp sorulardan bir
tanesini sildi ve kağıdını hocaya verdi. Taecyeon onun bu yaptığını
görünce çok şaşırdı. Neden böyle bir şey yapmıştıki? İkisi de aklındaki
soruları birbirlerine yöneltmek için hocanın sınıftan çıkışını
beklediler. Hoca sınıftan çıktığındaysa ikisi de aynı anda “Neden yaptın
bunu?” diye sordular şaşkınlıkla. Aynı anda soruklarını farkedince
ikisi de gülmeye başladı.

Taecyeon: Önce sen söyle neden?
Sun Ye: Benim yüzümden bir soru eksik yapacaktın. Madem benim kağıdımı cevapladın aynı notu almalıyız değil mi?
Taecyeon: Ama hoca aynı notu alırsak kopya çektiğimizi düşünür.
Sun
Ye: Merak etme farklı bir soruyu sildim. Bu yüzden kopya çektiğimizi
anlamaz. Sıra sende. Sen neden benim sorularımı cevapladın?
Taecyeon:
Yine neyi düşünüyordun bilmiyorum ama sırf dalgın olduğun için
yapamadığın belliydi. Bu yüzden düşük not almanı istemedim.
Sun Ye: Teşekkürler Taecyeon. Ee mektuba bakacak mısın?

Taecyeon bunu duyunca elini sıranın altına atıp mektuba baktı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:12 am

YAZI-TURA 6. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain)
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sun
Ye dikkatle onun suratını izliyordu. Vereceği tepkileri, mimikleri...
her hareketini takip etmeye çalışıyordu. Yüzünde aşk’a dair bir izlenim
yakalamak istiyordu. Kalbi de istiyor muydu bunu? Hayır! Kesinlikle
gülüp geçmeliydi sadece. Onun bu mektup üzerine düşünmesi bile Sun Ye’de
çok derin yaralar açardı. Bunu yapamazdı! Yapmamalıydı... Sun Ye’nin
farkında olmadan gözleri doldu. Taecyeon bunu farketmişti.

Taecyeon: Sun Ye bir sorun mu var?
Sun Ye: Efendim?
Taecyeon: Şey gözlerin dolmuşta. Dedi kaşlarını kaldırarak. Sun Ye hemen elleriyle akan bir iki damlayı sildi.
Sun Ye: Şeey... deyip durdu. Kahretsin ne diyeceğini bilmiyordu!
Taecyeon: Ne? Sun Ye hemen bir cevap bulmalıydı.
Sun Ye: Gözlerim dalınca genelde yaş akar. Yani endişelenecek bir şey yok. Diyerek kendini gülümsemeye zorladı.
Taecyeon: Hmm anladım. Bana bu mektubu veren kızı tanıyor musun?
Sun
Ye: Sadece bizim bir alt dönemimizden olduğunu biliyorum. Dedi ve
kalbinin acımasını hissetti. Niye sormuştuki onu şimdi? Bu onun
düşündüğü anlamına geliyordu değil mi? Sınıfta kalmaya daha fazla
dayanamadı. “Ben eve gidiyorum.” Dedi ve eşyalarını da alıp sıradan
kalktı.

Taecyeon bir şey demeye fırsat bulamamıştı. Sun Ye çoktan
sınıftan koşar adımlarla çıkmıştı. Niye böyle davrandığını anlayamadı
bir türlü ya da anlamak istemiyordu. Sun Ye çıktıktan hemen sonra
coğrafya hocası sınıfa girmişti. Selam verip yoklamayı aldığında Sun
Ye’nin yokluğunu farketti.

Jin Ae: Sun Ye nerede çocuklar? Geçen ders buradaymış.
Taecyeon: Kendini biraz rahatsız hissediyordu hocam. Bu yüzden size özür dilediğini iletmemi istedi.
Jin Ae: Anladım, teşekkürler. Kitaplarınızı çıkartın ve 47. sayfayı açın.

Taecyeon
yalan söylediği için kendini berbat hissediyordu. Fazla kafaya
takmamaya çalıştı. Sun Ye’yi merak ediyordu. Okul çıkışına kadar içinden
hiçbir şey yapmak gelmedi. Anlayamadığı bir sebepten dolayı kendisini
suçlu hissediyordu. Mektuba tekrar bir göz attı. İçi ona ilk görüşte
aşık olduğunu ve bunun başına ilk defa geldiğini anlatan satırlarla
bezenmişti.

Sun Ye okuldan çıkar çıkmaz eve gitmişti. Eve girip
üzerini değiştirdi ve kendini yatağına attı. Olanları düşünüyordu ve bu
onu çıldırtıyordu. Kızı gidip dövmeyi bile düşünmüştü ama bunu nasıl
açıklayacaktıki? Onun melek yüzlü “aşk”ı bir başkasının sevgilisi
olamazdı, olmamalıydı! Yine de yapabileceği bir şey yoktu bu konuda.
Sonuçta Taecyeon onu sevmek zorunda değildi. Önemli olan onun mutlu
olmasıydı Sun Ye için. Bunları düşünürken gözlerinden incileri tek tek
yastığına düşüyordu. Ev boğmaya başladı bir süre sonra. Dışarı çıkıp
biraz dolaşmaya karar verdi. Evlerinin olduğu yer ormanlık bir alana
yakındı. Çok gür bir orman değildi ama çok güzeldi. Oraya gidip
ağaçların birinin dibinde oturdu. Sağına dönüp baktığında hala evleri
gözüküyordu. Gözlerini kapatıp Taecyeon’un o mükemmel sanatsal suratını
düşünmeye başladı. Kara gözleri, pembemsi dudakları, yuvarlak çenesi,
gülümsediğinde yanağında oluşan ufak gamzeleri... bunları düşünmek Sun
Ye’nin canını düşündüğünden daha çok yakıyordu. Daha düne kadar
düşünürken gülümsediği şeyler şimdi gözlerinden yaş akmasına sebep
oluyordu. Bu nasıl bir şeydi?! Aşık olmak madem bu kadar acı vericiydi,
niye dünyanın en güzel şeyi gibi anlatılıyordu? Bu duyguya bu kadar
yabancı olmak canını sıkmıştı. Eğer tecrübeli olsaydı ne yapması
gerektiğini bilirdi ama sadece izleyebiliyordu olanları. Saatin kaç
olduğunu öğrenmek için kolundaki saate baktı. Saatlerdir burada
oturduğunu ancak şimdi farkedebiliyordu. Okul çoktan dağılmıştı ve o
Taecyeon’un ne yaptığını deli gibi merak ediyordu. Bir ara gözleri evine
doğru döndüğünde kapıda birinin olduğunu gördü. Geleni merak ettiği
için eve doğru yürümeye başladı. Yaklıştıkça adımlarının tersine kalp
atışları hızlanmıştı.

Taecyeon kendini çok huzursuz hissetmişti
tüm gün boyunca. Bu yüzden okuldan çıkar çıkmaz Sun Ye’yi görmeye karar
verdi. Okul çıkışında mektubu veren kızla karşılaşmıştı. Onunla
konuştuktan sonra eve yürüdü. Sun Ye’nin neden böyle davrandığını hala
anlamlandıramamıştı. Gidip bunu Sun Ye’ye sormalıydı. O onun en iyi
arkadaşıydı ne de olsa, bilmeye hakkı vardı. Üzülmesini görmek
istemiyordu ki zaten ona mutlu olmak, gülümsemek yakışıyordu. Bunları
düşüne düşüne yürüdü. Sun Ye’nin evinin önündeydi artık. Kapıyı çaldı
ama açan olmadı. Bu onun daha da çok endişelenmesine sebep oldu. Tam
evin etrafını dolaşıp pencerelerden bakmaya karar vermiştiki arkasından
birinin seslendiğini duydu ve dönüp baktı.

Sun Ye: Bir sorun mu var Taecyeon?
Taecyeon: Bunu benim sormam lazım. Niye öylece kalkıp okuldan gittin?

Sun
Ye önce ne cevap vereceğini düşündü. Onun yüzünü gördükçe kalbi
acıyordu. Başkasının olma fikrini kaldıramıyordu. Sonunda “Kendimi iyi
hissetmiyordum bu yüzden.” Dedi.

Taecyeon: Peki şimdi nasılsın?
Sun
Ye: Merak etme daha iyiyim. Dedi ve zoraki bir biçimde gülümsedi.
Taecyeon’un kendisi için endişelendiği düşüncesi hoşuna gitmişti.
Taecyeon: Tamam o zaman sorun yok.
Sun Ye: Bir şey sorabilir miyim?
Taecyeon: Tabii.
Sun Ye: Kıza ne cevap verdin?

Kızllllllllaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrr.♥️
Very Happy Mektubu anlatışım tatmin etmediysen özel bölüm olarak bir de mektup
yayınlayabilirim isterseniz? Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:12 am

Melek Aybakan


December 31, 2010 at 3:39am


Report




YAZI-TURA 7. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), (Veee şu süpriz. Very Happy) Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


BÖLÜM 7
Taecyeon: Neden bu kadar merak ediyorsun?

Sun
Ye bu soruyu hiç beklememişti. Taecyeon’un sadece sorusuna cevap
vereceğini düşünmüştü ama yanılmıştı. Taecyeon ise Sun Ye’nin bu
tavırlarına anlam vermeye çalışıyordu. Sırf bunu öğrenebilmek için
yöneltmişti bu soruyu.

Sun Ye: En iyi arkadaşın değil miyim?
Diye sormuştu. Canı acıya acıya, ağlamamak için kendini zor tutarak
sormuştu bu soruyu. Onunla arkadaş olma fikri ölecekmiş gibi
hissettiriyordu. Yine de böyle demeliydi. Vereceği cevabı hiç duymak
istemiyordu ama yine de duymalıydı.
Taecyeon: Haklısın. İstemediğimi söyledim çünkü ben ilk görüşte aşka inanmam.

Sun
Ye’nin içine bir yandan rahatlama gelmişti öteki yandansa hüzün
çökmüştü. Haklı olduğunu söylemişti. Yani Taecyeon Sun Ye’yi sadece
arkadaş olarak görüyordu. Olsun yine de bir başkasının sevgilisi
olmamıştı ya onun için yeterliydi.

Sun Ye: Anladım, teşekkürler söylediğin için. Dedi acı acı gülümseyerek.
Taecyeon: Önemli değil. Çok yorgun görünüyorsun artık eve girip dinlenmelisin. Yarın okulda görüşürüz.
Sun Ye: Tamam, görüşürüz.

Taecyeon
sadece gülümseyip evine doğru yürümeye başladı. Sun Ye’de o gittikten
sonra eve girdi. Kendini hem mutlu hemde mutsuz hissediyordu. Tanrı
aşkına nasıl bir duygu bu?! Bu düşüncelerle odasına girip kendini
yatağın üstüne attı. Bir yandanda Taecyeon’un sözlerini düşünüyordu. Ben
ilk görüşte aşka inanmam... “Hah! Oysa ben seni ilk gördüğüm anda
sevmeye başladım.” Diye sinirlendi.

Ji Hoon: Sun Yeeeee! Yemek yapmamışsın?! Onu düşüncelerinden uyandıran Ji Hoon’a minnet duymuştu.
Sun Ye: Bir kerede sen yap!
Ji Hoon: Yemek yapmadığını bilseydim eve misafir getirmezdim. Oysaki bende yemeklerini öve öve getirmiştim.

Sun
Ye bunu duyar duymaz odasından çıkıp salona koştu. Ji Hoon’un yanında
çok güzel bir kız duruyordu. Uzun siyah saçları, mavi iri gözleri, beyaz
ten rengi... tam anlamıyla muhteşemdi. Bir dakika Sun Ye daha şimdi
farkına varıyordu bu kız Koreli değildi!

Ji Hoon: Öyle bakmaya devam mı edeceksin yoksa bir hoşgeldin diyebilecek misin?
Sun Ye: Şeeyy... pardon hoşgeldiniz.
Bendis: Hoşbulduk.
İyi
de bu kız çok iyi Korece konuşuyordu. Adı neydi acaba? Hem bu kıza
kimdi? Abisiyle hemen hemen uyumlu sayılırlardı. Siyah saçlı ve beyaz
ten sayesinde ama kızın gözleri masmaviydi.

Ji Hoon: Alooo yine
daldın? Ne yiyeceğiz diyorum. Bendis sen kardeşimin kusuruna bakma insan
görmeye çok alışkın değil. Bir ben varım çevresinde. Deyip kahkaha
attı.
Sun Ye: Bi! Kusura bakmayın sadece nereli olduğunuzu merak ediyordum.
Bendis:
Bi mi? Bu çok güzelmiş Ji Hoon bende böyle seslenebilirim sanırım?
Deyip gülümsedi sonra da Sun Ye’ye dönüp; “Asıl sen kusura bakma kendimi
tanıtmayı unuttum. Gerçi Ji Hoon’un hatası daha çok bu konuda ama
neyse. Ben Türkiye’den geldim. Burada Seoul Üniversitesi’nde
konservatuar bölümünü kazandım. Abinle de müzik çalışmalarında
tanıştık.” Diye sözlerini tamamladı.
Ji Hoon: Al işte yine gitti karizmam! Bu kadar bilgi vermek zorunda değilsin. Zaten unutur o. Diyerek kocaman sırıttı.
Sun
Ye: Evet sende Bi demelisin ne de olsa bu ismi ben taktım. Diyerek
gururla gülümsedi. Sonra da Ji Hoon’a dönerek; “Oppa aç mı kalmak
istiyorsun?” dedi.
Ji Hoon: Canım kardeşim benim hiç kıyamaz bana!
Bendis:
Ji Hoon’u bilmem ama beni o güzel yemeklerinden mahrum bırakmazsan
sevinirim. Diyerek gülümsedi. Sun Ye bu iltifatı duyduktan sonra bu kızı
gerçekten çok sevmişti.
Sun Ye: Tanıştığıma memnun oldum. Tabiiki
öyle bir şey yapmam! Hem madem Türk’sün sana sizin mutfaktan bir şeyler
yapmamı ister misin?
Bendis: Ciddi misin? Diyerek gözlerini kocaman açtı.
Sun Ye: Bi! Benim bu merakımdan bahsetmemiş olamazsın. Hemde farklı kültürden birine.
Ji
Hoon: Şeey ee ben üstümü değiştirsem iyi olacak sanırım. Diyerek
odasına yöneldi. Sun Ye bu hareketine gözlerini devirip arkasından dil
çıkardı. Ji Hoon, Sun Ye’nin farkında olmadan çıkardığı sesi duyunca
“Arkamdan dil çıkarmayı kes! Açım ben aç.” Dedi.
Sun Ye: Bazen bu çocuğun arkasında gözleri olduğunu düşünmüyor değilim. Diyerek yanaklarını şişirdi.

Bendis
bu iki kardeşi çok sevmişti. Tamam Ji Hoon’u zaten çok seviyordu ve
sonunda onunda kendisini sevdiğini öğrenmişti ama kardeşini bu kadar
cana yakın beklemiyordu. Sun Ye sevgili olduklarını duyduğunda dalga
geçmekten kendisini alamadı. Abisine nasıl baktığını, onunla hayatın çok
zor olduğunu falan söylüyordu. Halbuki kendisi de biliyordu; abisi
olmadan bir saniyesi bile mutlu geçmezdi. Bendis’le birlikte Türk
mutfağından yemek hazırlmaya başladılar. Evde malzemelerin bulunması çok
iyi olmuştu. Yemek hazır olduğunda hep birlikte oturup keyifle yemeye
başladılar. Hem yemeğin hemde sohbetin tadını çıkartıyorlardı. Sonra
Bendis geç olduğunu söyleyerek kalktı. Ji Hoon onu bırakmak istese de
kardeşini yalnız bırakmamasını söyleyip evden ayrıldı.

Sun Ye: Vay bee demek sana da aşık olunabiliyormuş. Diye kahkaha attı.
Ji Hoon: En azından olunabildiğini gördük. Sen kendi haline yan. deyip göz kırptı. Sonra da odasına gitti.

Sun
Ye bu lafı duyunca birden kalbi acıdı. Acaba abisi haklı mıydı?
Taecyeon belki de bu yüzden hoşlanmıyordu kendisinden. Bunları
kafasından atmaya çalışarak odasına gidip uyudu.

Aradan bir
hafta geçmişti. Ji Hoon her akşam Bendis’le ne kadar mutlu olduğunu
söylüyordu Sun Ye’ye. Bu bir yandan onu mutlu ediyor bir yandansa ne
zaman kendi mutluluğuna kavuşacağını düşündürüyordu. Okulda olduğu
zamanlarda ise Sun Ye her zaman yaptığı gibi Taecyeon’u izleyerek
geçirmişti bu bir haftayıda. Sınavlar fena sayılmazdı ve dün son sınava
girip bitirmişlerdi. Ama farklı olan bir şey vardı. Taecyeon’un son iki
gündür morali bozuk gibi duruyordu. Bunun sebebini öğrenmek istemişti
ama bir türlü sormaya cesaret edememişti. Bugün kararlıydı kesinlikle
neyi olduğunu soracaktı. Yavaş olan adımlarını biraz daha hızlandırdı
okula gitmek için.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:12 am

YAZI-TURA 8. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sınıfa
girdiğinde hemen arka sıraya kaydı gözü. Oradaydı Taecyeon, oturuyordu
ve yine üzgündü. Sun Ye soruyu bir an önce sorabilmek için okula hızlıca
yürümüştü ama onu gördüğün anda cesareti yine kayboldu ortalıktan.
Alacağı cevaptan korkuyordu. Onun aşık olup, karşılık bulamadığı için
üzülmesinden korkuyordu. Onun uzaklara gitmesinden korkuyordu. Vereceği
cevabı duymaktan korkuyordu. Yerine geçerken sadece “Günaydın.”
Diyebildi üzgünce. Taecyeon ise kafasını sallayabilmekle yetindi. İlk
ders zili çalmıştı ve hoca gelmişti bile. Sun Ye bu gidişle cesaret edip
soramayacaktı ona ne olduğunu. Ders boyunca nasıl soracağını düşündü.
Onu üzen bir şeylerin olması Sun Ye’yi çileden çıkartıyordu. Böyle üzgün
görünmesi daha çok canını yakıyordu. Taecyeon her tenefüs dışarıya
çıkmıştı. Bahçenin tenha bir köşesine geçip üzgünce oturmuştu. Sun Ye
bir şeyler sormak istese de bir türlü fırsat bulamamıştı. Öğle arasından
önceki dersti. Bir şeyler yapmalıydı onun o mükemmel gülümseyişini
görebilmek için. Ne yapabileceğini, onu neyin güldürebileceğini düşündü.
Aklına Ji Hoon’un öğrettiği bir oyun geldi. Aslında oyundan çok kişilik
testi gibi bir şeydi. Böylece Taecyeon’u daha iyi tanıyabileceğine
karar verdi. Şimdi tek yapması gereken öğle arasını beklemek ve
Taecyeon’un sınıftan çıkmasını engellemekti. O bunları düşünürken zil
çoktan çalmıştı. Taecyeon’un kalkıp gitmesini beklerken olduğu yerde
oturduğunu farketti.

Sun Ye: Taecyeon bir oyun oynayalım mı?
Taecyeon: Ne oyunu?
Sun
Ye: Ya aslında oyundan çok kişilik testi gibi bir şey. Oynamak
istemezsen anlarım. Deyip alt dudağını büzdü. Taecyeon onu böyle görünce
dayanamayıp güldü. Sun Ye başarmıştı! Yine o muhteşem gülümseyişini
görebilmişti.
Taecyeon: Tamam ne yapmam gerekiyor peki?
Sun Ye:
Sadece gözlerini kapatıp sana sorduğum sorulara aklına gelen ilk cevabı
vermelisin. O kadar başka bir şey yok. Hazır mısın? deyip gülümsedi.
Taecyeon: Hazırım!
Sun Ye: Ormanda olduğunu düşün. Nasıl bir yer ve hangi mevsim?
Taecyeon: Çok sık bir orman değil. Çok güzel görünüyor. Sonbahar sanki yapraklar dökülüyor tek tek.
Sun Ye: Hmm hafif bir karamsarlık sezdim. Peki yavaş yavaş yürüyorsun ve karşına bir duvar çıktı ne yaparsın?
Taecyeon: Tırmanırım ve öteki tarafa atlarım.
Sun
Ye: Zorluklara göğüs germesini çok iyi biliyorsun demektir. Ve duvarın
arkasında ne olduğunu bilmeyerek atladığın için cesaretlisin.Duvarı
atladıktan sonra karşına bir kulube çıktı ve içeri girdin nasıl bir yer?
Taecyeon: İçinde eşyalar var ama hepsinin üstü beyaz bir çarşafla kaplanmış.
Sun
Ye: İçinde barındırdığın duyguları saklamaya çalışıyorsun anlamına
gelir. Son soru kulubeden çıktın ve bir yol gördün arabalar geçiyor ne
yaparsın?
Taecyeon: Arabalara görünmeden evime dönmeye çalışırım.
Sun
Ye: Bu cevabı hiç beklemiyordum! Bu senin insanlara hiç güvenmediğini
gösterir. Dedi ve Taecyeon’a dikkatlice bakmaya başladı. O sırada
Taecyeon’da gözlerini açtı.
Taecyeon: Evet, haklısın insanlara güvenmiyorum. Onların samimiyetlerine veya gülüşlerine güvenemiyorum.
Sun Ye: Canını sıkan şey ne Taecyeon?
Taecyeon: Ben gidiyorum Sun Ye.

Kahretsin
bunun olacağını biliyordu. İçinde kötü bir his vardı sormamalıydı. Ne
değişirdiki sormasaydı da gidecekti şimdi en azından biliyordu.

Sun Ye: Ne, neden, nereye? Dedi. Gözlerinin dolduğunu farketmemişti.
Taecyeon: Annem rahatsızlanmış bu yüzden Busan’a gitmeliyim.
Sun Ye: Dönecek misin peki?
Taecyeon: Bilmiyorum.
Sun Ye: Ama... sözünü tamamlayamadan zil çalmıştı.

Ne
yapacaktı şimdi? O gerçekten gitmek zorundaydı. Engel olmaya hakkı
yoktu. Sadece arkadaşıydı onun, hangi sıfatla gitme diyecektiki? Bir
şeyler yapmalıydı bir an önce. Onsuz yaşamayı aklının ucundan dahi
geçiremiyordu. Onun yokluğu Sun Ye’nin nefes alamaması demekti. Kendini
engellemeye çalışsa da gözyaşları akmaya başlamıştı. Taecyeon’a belli
etmemek için hemen elleriyle sildi gözyaşlarını. Kendisi de Busan’a
gitse miydi? Evet evet gitmeliydi! “Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi
söylesem beni Busan’a gönderir mi?” diye düşündü. Ama bunları
düşünürken aynı zamanda dile döktüğünün farkında değildi.

Taecyeon: Sen ne dedin? Sun Ye’ye dönmüş kocaman gözlerle soruyordu bunu...


Ötekilerden
biraz daha kısa oldu özür dilerim.♥️ Ayrıca sonunda konuştu Sun Ye
diyeceksiniz biliyorum ama hep uygun anı bekledim sanırım en uygunu
buydu. :/ Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:12 am

YAZI-TURA 9. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sun Ye: Ben bir şey mi dedim? Dedikten sonra “Düşüncelerimi okuyor olamaz değil mi?” diye tedirgince geçirdi aklından.
Taecyeon: Bana öyle geldi heralde. Deyip gülümsedi.

İkisi
de son dersi dinlemeye devam ediyormuş gibi yaptılar. Sun Ye’nin
aklında hala onun peşinden nasıl gideceği ya da gitmesini nasıl
engelleyeceği sorusu vardı. Taecyeon ise demin Sun Ye’nin “Acaba Ji
Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi söylesem beni Busan’a gönderir mi?” dediğine
yemin dahi edebilirdi. Evet duymuştu ama duymamazlıktan gelmeye karar
vermişti. Ne diyebilirdiki? Sun Ye’yi sadece arkadaşı olarak gördüğüne
emindi ya da öyle sanıyordu. Çünkü demin duyduğu şey kalbinin bir anda
hızlanmasına sebep olmuştu. Yine de bir şey diyemezdi. Sonuçta Busan’a
geri dönüyordu. Sebebini bilmediği halde kendini suçlu hissediyordu.
Şimdi daha iyi anlıyordu arada Sun Ye’nin bakışlarını yakalaması, tek
bir hareketiyle onun sevinip ya da üzülmesini, mektupta verdiği
tepkilerini... Evet Sun Ye kendisinden hoşlanıyordu. Zil çaldığında
hiçbir şey diyemeden sınıftan çıktı. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Okulların kapanmasına iki hafta kalmıştı ve o yarın gidiyordu. Okul
yönetimine durumu anlatıp izin aldı. Geri dönüp dönmeyeceği konusundaysa
hiçbir şey demedi. Sadece bu iki hafta için izin istediğini söyleyip
okuldan çıktı. Ertesi gün cumartesiydi ve bu yüzden sınıfla veda gibi
bir sorunu yoktu. Sınıf arkadaşlarından, halmoniden, Ji Hoon’dan ve Sun
Ye’den ayrılacak olma fikri onu üzüyordu. Hiçbir yere uğramadan eve
gidip eşyalarını hazırlamaya başladı.

Sun Ye Taecyeon’un hiçbir
şey demeden çıkıp gitmesine bir anlam verememişti. Hem tam olarak ne
zaman gideceğini de söylememişti. O gitmeden önce bir şeyler yapması
gerektiğini düşünüyordu. Onu özleyecekti hem de deli gibi. Unutamayacağı
bir anıları olmalıydı en azından. Onu sürekli güzel bir anıyla
hatırlamak istiyordu. Sonra kendine kızdı bu düşündükleri için. Sonuçta
tamamen gitmiyor ya geri gelecektir elbet diye kendisini avutmaya
çalıştı. Canı eve gitmeyi hiç istemiyordu ama mecburdu. Yavaş adımlarla
evine doğru yürürken bu düşünceleri kafasından kovmaya çalışıyordu. Tek
odaklanması gereken şey güzel bir anı bulmaktı. Sonunda eve varmıştı.
Hemen odasına çıkıp üstüne rahat bir şeyler giydi. Aslında bir veda
partisi verebilirdi. Sadece Ji Hoon, halmoni ve Taecyeon olurdu bu
partide. Kendi elleriyle onlara yemek yapabilirdi. Sonra vazgeçti bu
fikrinden. Hatta böyle bir şeyi düşündüğü için iğrendi kendisinden.
Sanki onun gidişi güzel bir şeymiş gibi bir parti veremezdi! Bunları
düşünerek kendisini yatağına attı. Hep böyle sevdikleri gidecek miydi?
Aşk’ı daha yeni bulmuşken şimdi gidecek miydi? Aşık olmak çok kötü bir
şeydi! Üzerine yazılan o güzel kitaplar, şiirler, çekilen dizi ve
filmler, söylenen şarkılar hepsi yalandı hem de kocaman bir yalan! Aşk
güzel bir şey değildi, acıdan başka bir şey verdiği yoktu. O bunları
düşünürken kapısı açıldı.

Ji Hoon: İki saattir sesleniyorum ve
sen kulaklık olmadığı halde beni duymuyor musun? Aklının olmadığını
biliyordum, kulaklarını da okula mı bağışladın? Diyerek sinirli sinirli
baktı.
Sun Ye: Afedersin oppa duymamışım. Diyebildi sadece. Bu hiç
iyi değildi Sun Ye çevresinde kimse olmadığı zaman Bi derdi. Şimdi oppa
diyorsa kesinlikle bir sorun vardı. Ji Hoon bunu farketmişti ve bir
anlık içgüdüyle gidip kardeşine sarıldı.
Ji Hoon: Bir sorun mu var tatlım?
Sun Ye: Çok mu belli oluyor?
Ji
Hoon: Hayır sadece ölü gibi görünüyorsun. Çokta anormal değil zaten her
zamanki halin. Of Sun Ye çıldırtma adamı anlatacak mısın?
Sun Ye: Ben... şey yani...
Ji Hoon: Hadi Sun Ye ağzında gevelemeyi bırak. Benimle her şeyi paylaşabileceğini biliyorsun.
Sun
Ye: Oppa ben aşık oldum! Diyerek kafasını eğdi. Kıpkırmızı olmuştu ve
bunu dediği için çok utanıyordu. Bir anda abisinin daha sıkı sarıldığını
hissetti.
Ji Hoon: Benim küçük kardeşim çoktan büyümüş desene. Ee ne
güzel işte aşık olmuşsun. Dünyanın en tatlı duygusunu yaşıyorsun. Buna
sevinmen gerekir! Kim bu şanssız çocuk çok merak ettim. Diyerek kocaman
sırıttı.
Sun Ye: Ama bu duygu beni sadece üzüyor. Diyebildi sadece.
Ji Hoon: Cımbız getireyim mi yoksa sen anlatmaya başlayacak mısın?
Sun
Ye: Tamam tamam. Şey ben Taecyeon’dan hoşlanıyorum daha doğrusu ona
aşığım. Bunları söylerken hala kızaran suratını saklamak istercesine
kafası öne eğikti.
Ji Hoon: Hah! Tahmin etmiştim.
Sun Ye: Ne?
Nasıl tahmin etmiştin? Dedi ve istem dışı abisine döndü. Sonra asıl
konunun onun gidişi olduğunu anımsadı; “Ve Taecyeon Busan’a geri
dönüyor. Üstelik onu sevdiğimden haberi dahi yok.” Diye sözlerine devam
etti.
Ji Hoon: Kardeşimi tanıyor olmam yeterli. Niye söylemiyorsun?
Sun Ye: Ya beni sevmiyorsa? Ne cevap vereceğini bilmiyorumki.
Ji Hoon: Geri dönecek miymiş peki buraya?
Sun Ye: Bilmiyorum.
Ji
Hoon: Bence dönecektir boşuna üzme kendini bu kadar. Hem ölüm yok ya
ucunda teknoloji denilen şeyden haberin vardır diye umuyorum. Telefonda
falan görüşürsünüz.
Sun Ye: Telefon mu? Sanki aynı şey. Dedikten sonra abisinin kollarından sıyrılıp kapıya yöneldi.

Ji
Hoon önce bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı.
Sun Ye o kadar inatçıydı ki ne söylese kâr etmezdi. Bu yüzden
üstelemekten vazgeçti. Sun Ye odadan çıktığı gibi mutfağa yöneldi.
Yiyecek bir şey hazırlayıp masayı kurdu. Abisi de üstüne daha rahat bir
şeyler giyinip mutfağa geçti. Sessizce hazırlanan yemekleri yediler. Sun
Ye hala ne yapacağını düşünüyordu ve Ji Hoon onun üstüne fazla gitmek
istemiyordu. Sonunda yemek bittiğinde Sun Ye hemen kalkıp masayı
topladı. Ji Hoon da odasına geçip Bendis’le konuşmaya başladı. Ona bu
konuyu anlatıp ne yapabileceğini sordu. Sonuçta Bedis kız olduğu için
Sun Ye’yi daha iyi anlardı. Sun Ye biraz televizyona bakındıktan sonra
odasına geçti. Önce biraz kitap okuyarak kafasını dağıltmaya çalıştı ama
fayda etmediğini görünce direnmekten vazgeçip yine Taecyeon’u düşünmeye
baladı. En iyisi yarın gidip onunla konuşmaktı. Ona sevdiğini söylerse
belki de gitmekten vazgeçerdi. Bu düşüncelerle sıkıntılı dünyasına
gözlerini kapadı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:13 am

YAZI-TURA 10. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Sabah
uyanır uyanmaz hemen giyinip halmonilerin kapısına gitti. Derin bir
nefes aldı kendini hazır hissetmek için. Zili çalıp beklemeye başladı.
Halmoni biraz da mutsuz bir şekilde gülümseyerek “Hoşgeldin tatlım.”
Dedi.

Sun Ye: Taecyeon nerede halmoni?
Halmoni: Haberin yok mu? Taecyeon bugün annesinin yanına gitti.
Sun Ye: Gitti mi? Bu kadar çabuk mu?
Halmoni: Evet tatlım bu sabah erkenden yola çıktı.
Sun Ye: Tamam halmoni sağol.

Sun
Ye duydukları karşısında hüzüne boğulmuştu. Daha fazla konuşmaya mecali
olmadığı için son sözlerinden sonra arkasını dönüp eve doğru koşmaya
başladı. Kapıdan içeri girdiği anda Ji Hoon; “Sun Ye bugün Bendis
gelecek kahvaltıya.” Dedi ama bu Sun Ye’nin şu anda umurunda bile
değildi. Ji Hoon onun gözlerinden akan yaşları görünce bir şey dememeye
karar verdi. Onun hızlıca odasına gidişini izledi arkasından sadece. Sun
Ye odasına girer girmez kendini yatağına attı. Şimdi ne yapacaktı?
Korktuğu başına gelmiş ve Taecyeon gitmişti. Niye bir elveda bile
dememişti. Tamam telefon numaraları vardı birbirlerinde ama arayıp ne
diyecekti? Bir türlü ağlamasını durduramıyordu. İçeriden kapının açılma
sesini duydu. Bendis gelmiş olmalıydı ama Sun Ye salona gitmeyi bırak
yataktan çıkmayı bile istemiyordu.
Ji Hoon Bendis’e sarıldı ve içeriye aldı.

Bendis: Hala aynı mı? Açılması için konuşayım mı sence?
Ji Hoon: Gerek kaldığını sanmıyorum çünkü Taecyeon gitmiş.
Bendis: Nereye gitmiş?

Ji
Hoon dün Sun Ye’nin söylediklerinden sonra bugünkü tepkisini görünce
Taecyeon’un gittiğini anlamıştı. Eğer Sun Ye yetişebilmiş olsaydı ona
sevdiğini söylerdi çünkü kafasına koyduğu şeyi kesinlikle yapardı.
Bendis’e kısaca olanları anlattı.

Bendis: Bu çok kötü olmuş.
Ji Hoon: İyide telefon denilen bir şey var!
Bendis: Aynı şey değilki.
Ji Hoon: Siz kızları anlamak gerçekten zor. Dün Sun Ye’de aynı şeyi söylemişti.
Bendis:
O zaman şöyle söyleyeyim. Düşünki beni çok seviyorsun ve bana daha
hislerini dahi açıklayamadan ben başka bir yere gidiyorum. Üstelik dönüp
dönmeyeceğimi de bilmiyorsun. Nasıl hissedersin? Sence teknoloji bu
konuda yeterli olur muydu senin için?
Ji Hoon: Sanırım şimdi daha iyi anladım.
Bendis: O zaman lak lak etmeyi bırakıp kahvaltı hazırlayalım sonra da Sun Ye’yide çağırıp biraz sohbet edelim.
Ji Hoon: Anlaştık benim güzel ve akıllı sevgilim. Diyerek gülümsedi.

Birlikte
kahvaltıyı hazırlayıp sonra da Sun Ye’yi çağırdılar. Sun Ye başta
gelmek istemediğini söyleyip, rahat bırakmalarını istedi. Ji Hoon ve
Bendis ısrar ettiği için dayanamayıp yanlarına gitti. Kahvaltı boyunca
fazla konuşmadılar. Ji Hoon’la Bendis arada sohbet ediyorlardı ama
dikkatli olmaya özen gösteriyorlardı. Birbirlerine tatlı aşk
hitaplarıyla seslenmek isteselerde bunu Sun Ye’nin yanında yapamazlardı.
Sun Ye kahvaltı etmekten çok tabağıyla oynuyordu. Yemek istemiyordu,
konuşmak istemiyordu, gülmek istemiyordu hatta yaşamak dahi istemiyordu.


Ji Hoon: Şu tabağınla oynamayı bırakta ye!
Sun Ye: Neden anlamıyorsun canım istemiyor.
Bendis: Haklısın tatlım ama yemek zorundasın güçlü olmak zorundasın. Diyerek cesaret verici bir gülümseme oturttu suratına.
Sun
Ye: Biliyorum ama ne bileyim. Neyse ben odama gidiyorum kusura
bakmayın. Deyip kimsenin bir şey demesine fırsat vermeden odasına geçti.

Bendis’le
Ji Hoon çok terdinginlerdi bu konuda. Sun Ye böyle bir kız değildi.
Evet Bendis onu daha yeni tanıyordu ve bu ikinci görüşüydü ama abisi onu
o kadar çok anlatmıştı ki onu çok iyi tanıdığına inanıyordu. O normalde
etrafına neşe saçan saf ama tatlı meleğiydi abisinin. Ji Hoon
kardeşinin bu haline üzülüyordu ama geçecekti bunu biliyordu. Hem
içinden bir ses Taecyeon’un geri geleceğini de söylüyordu. Bendis’le
harika zaman geçirmeyi planlarken kardeşinin bu hali bütün keyfini
kaçırmıştı. Bendis bunu farkedince teselli etmek için kollarını onun
boynuna doladı.

Bendis: Üzülme aşkım biz onun yanında olduğumuz için çabuk atlatacaktır. Deyip gülümsedi.
Ji Hoon: İyiki tanımışım seni, yanımda olduğun için çok mutluyum. Deyip kendi gülümsemesiyle karşılık verdi.

Birlikte
masadan kalkıp mutfağı toparladılar. Ji Hoon kardeşine bakmak istedi
ama Bendis yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu söylediğinden vazgeçti.
Birlikte Ji Hoon’un odasına geçip internette dans kaleografilerine
bakındılar. Yıl sonu gelmişti ve her sene olduğu gibi bu senede bir
gösteri sunacaklardı. Zaten Ji Hoon bu gösteriye minnettardı çünkü
karşısına ikinci meleğini, Bendis’i çıkarmıştı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:13 am

YAZI-TURA 10. BÖLÜM (İKİNCİ KISIM-BENDİS ÖZEL)

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Bendis
çok heyecanlıydı. Kore’ye olan hayranlığı dramalardaki duyguların
izleyicilere çok iyi yansıtılmasından kaynaklanıyordu. Bu yüzden Kore’de
konservatuar bölümünde okumak onun için hayatının amacıydı. Sonunda
başarıp, Seoul Üniversitesi’nde Konservatuar Bölümü’nü kazanmıştı.
Okulun ilk gününü hiç unutmuyordu. Heyecanla okulun bahçesinden içeri
girmiş kendinden emin adımlarla ilerliyordu ta ki Ji Hoon’u görene
kadar. Okul binasına doğru ilerlerken Ji Hoon’un yanından geçmişti ve Ji
Hoon’la omuzları çok sert bir biçimde çarpışmıştı. Ji Hoo’nun yüzünü
ilk defa o zaman bu kadar yakından görmüştü ve gördüğü gibi de
tutulmuştu. Ji Hoon’sa konuşmasından belli olduğu bir aceleyle
“Üzgünüm.” Deyip yürümeye devam etmişti. Bendis ise bir heykel traşın
elinden çıkma olan sanat eseri suratla sesin büyüsüne kapılmış
tepkisizce bakakalmıştı arkasından. Beyni hiçbir komutu dinlemiyor kalbi
ise içinden fırlayacakmış gibi atıyordu...

Ji Hoon’u kardeşinin
okulundan aramışlardı. Sadece gelmesi gerektiği söylendiğinden aklı
başından gitmişti. Yol boyunca Sun Ye’ye bir şey mi oldu düşüncesi onu
çıldırtmak üzereydi. Bir anda birine çarptığını farketti ama acelesi
olduğu için yüzüne bile bakmadan “Üzgünüm.” Diyebildi sadece. Sonra
okula gittiğinde aslında kardeşinin arkadaşlarının onu görebilme
amacıyla bir şaka yaptıklarını anlamıştı. Bu o kadar çok sinirini
bozmuştu ki o gün bir daha okula dönmedi.

Bendis çekingenliği
yüzünden sadece uzaktan uzağa izlemekle yetinmişti aşkını. Onu gördükten
sonra sürekli gözleri onda takılı kalmıştı. Onu izledikçe içindeki
hoşlantı aşka dönüşmeye başlamıştı. Hareketleri, mimikleri, iyi
niyetliliği, karizması... her şeyi Bendis’i ona çekiyordu. Gidip ona
“Seni Seviyorum.” Diyemezdi. Bilmiyordu ki onun hislerini. Karşılık
almamak canını çok yakardı, en iyisi platonik olmaktı onun için. Bir
buçuk sene böylece geçmişti. Yaz tatili gelip Türkiye’ye gittiğinde
kalbinde kocaman bir boşluk hissediyordu. Sanki sadece onunla aynı
şehirde, ülkede olmak bile yetiyormuş gibi. Neyseki bir an evvel
geçmişti yaz tatili ve sonunda yine Kore’deydi. İlk dönem her zamanki
gibi gözleri sürekli Ji Hoon’u izledi ama ikinci dönem geldiğinde
kaderin cilvesi bu sefer gülümsemişti. Müzikal gösterisinde beraber rol
alacakları için haftanın üç günü onunla yakın olarak geçiyordu. Bendis
için bu kaderin ona verdiği en güzel hediyeydi. Bir hafta olmuştu
çalışmalar başlayalı. Daha sadece üç defa yakından görebilmişti Ji
Hoon’u. Yine bir türlü gidip sohbet edemiyordu onunla. Sesi çok güzel
olduğu için ve oyunculuğa da yeteneğinden okulda adı çabuk duyulmuştu
Bendis’in. Bir haftanın sonunda Ji Hoon yanına gelmişti.

Ji Hoon: Merhaba ben Ji Hoon. Sen şu Türkiye’den kabul edilen öğrenci olmalısın?
Bendis:
Merhaba bende Bendis. Evet Türkiye’den geldim. Diyene kadar akla karayı
seçmişti. Bir yandan yüzünün kızarmasını göstermemek için kafasını
eğiyor bir yandanda ona saygısızlık olmasın diye yüzüne bakmaya
çalışıyordu.
Ji Hoon: Tanıştığıma memnun oldum Bendis. Dönem sonuna
kadar burada beraber çalışacağımıza göre arkadaş ortamına ısınman lazım.
Ben bu konuda seve seve yardımcı olurum sana.
Bendis: Ben çok teşekkür ederim. Deyip gülümsedi.

Tanışmaları
bile Bendis’in kalbinin deli gibi atmasına sebep oluyordu. Onun sesi,
yüzü, vücudu sanki özel olarak yaratılmıştı. Bir süre daha bu şekilde
arkadaş olmuşlardı. Birlikte sohbet ediyor ve bu sohbetten zevk
aldıklarını belli ediyorlardı. Ji Hoon eskisinden daha sık takılmaya
başlamıştı Bendis’le. Artık sadece provalarda değil normal günlerde de
görüşmeye başlamışlardı. Ji hoon yeni yeni anlıyorduki kalbini o güzel
yüzlü ikinci “meleğine” kaptırmıştı. Yüzü kadar kalbinin güzelliği de
etkilemişti Ji Hoon’u. Bendis’in yanında olmak neredeyse zaman kavramını
unutturuyordu. Bu böyle devam etmez deyip sonunda teklif etmeye karar
vermişti. Okulların kapanmasına üç hafta vardı ve Bendis’in duygularını
bilmeden okulların kapanmasını istemiyordu. Normalde Cuma günleri prova
olmadığı halde Bendis’e okul çıkışı prova olduğunu ve prova salonuna
gelmesi gerektiğini söylemişti. Okul dağılırken Bendis’te prova salonuna
doğru yürümeye başladı. Dikkatini çeken bir şey vardı; diğer çalışma
arkadaşları neredeydi? Belki de önce gitmişlerdir ya da sonra
geleceklerdir diye düşünerek yürümeye devam etti. Kapıdan içeri
girdiğinde sahne üzerinde duran Ji Hoon’u gördü.
Bendis: Diğerleri
nerede? Derken merdivenlerden Ji Hoon’un yanına çıktı. Ji Hoon’un cevap
vermesini bekliyordu ama sadece kendisine doğru yaklaştığını gördü.
Sonra da arkasında olan elini çekip, ona tek bir gül uzattığını
şaşkınlıkla izledi.
Ji Hoon: Bendis biliyorum belki erken diyeceksin
ama ben seni seviyorum. Hemen cevap vermek zorunda değilsin, düşün
istersen. Kız arkadaşım olur musun? Demişti gülümseyerek.
Bendis bir
Ji Hoon’a bir de elindeki güle baktı. Duydukları doğru muydu? Şu anda
bir rüyada değildi değil mi? Eğer öyleyse bile sonsuza kadar bu rüyanın
içinde kalmak istiyordu. Onun gülen suratını izlerken dayanamayıp onun
boynuna doladı kollarını. Ji Hoon ufak bir şaşkınlıktan sonra
gülümsemesi sırıtmaya dönüşerek kollarını Bendis’in bellerine sardı.
Ji Hoon: Bu evet demek oluyor sanırım.
Bendis: Evet, hemde yüzlerce kez evet!
Ji Hoon: Seni seviyorum sevgilim...
Bendis: Seni okula girdiğim ilk günden beri seviyorum birtanem...

Ji
Hoon bunu duyunca anlamını sordu. Bendis okula geldiği ilk günü ve onu
görüşünü anlattı. Ji Hoon şimdi daha iyi hatırlıyordu kime çarptığını,
kaderindeki kadına. Bunu öğrenince Bendis’e yaklaşıp daha sıkı sarıldı.
Sanki bundan önceki bir buçuk yılın acısını çıkartır gibi. Sonra
Bendis’in kulağına eğilip “Bu kadar beklettiğim için özür dilerim.
Bundan sonra hiçbir şeyde bekletmeyeceğim seni.” Diye fısıldadı.
Bendis’in ruhunu sarmalıyordu onun o sıcacık nefesi. Duydukları o kadar
çok hoşuna gitmişti ki yüzünü iyice Ji Hoon’un boynuna gömdü. Sonra onun
o sıcacık tenine nefesini hediye etti; “Ben beklemeye razıyım, sonunda
sen olduğun müddetçe.” Diye.
İkisi de o kadar mutluydular ki ne
kadar öylece kaldılar umurlarında bile değildi. Sonra Ji Hoon’un ani bir
hareketiyle ayrıldılar.
Ji Hoon: Eveet ikinci meleğim. Şimdi seni
birinci meleğimle tanıştırmaya götürmek istiyorum. Umarım birinci
meleğim o diye kıskanmazsın.
Bendis: Kim olduğuna bağlı. Diyerek
dudaklarını büzdü. Ji Hoon bu manzara karşısında Bendis’i sevmekle ne
kadar iyi ettiğini düşünüyordu.
Ji Hoon: Kız kardeşim Sun Ye.
Bendis:
Hani şu yemek yapmayı seven tatlı kardeş mi? Bundan sonra o da benim
meleğim olduğu için ikinciliğe razıyım. Deyip göz kırptı şirinlikle.
Ji Hoon: Senin kalbin, sesin, yüzün, varlığın, her şeyin beni büyülüyor. İyiki bulmuşum seni meleğim...


Hihih
Bendis bunu beğenmek zorundasın! Very Happy Kızlaaarrrr Bendis'in bir anda
ortaya çıkışı içime sinmedi sizi şöyllleeee sevgi pıtırcıkları dolu bir
bölüme götüreyim dedim umarım beğenirsiniz.♥️ Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:13 am

YAZI-TURA 11. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Taecyeon’un gidişinin üzerinden iki hafta geçmiş ve sonunda gösteri günü gelmişti.

Sun
Ye son iki hafta okula gitmek istemişti. Taecyeon’un yokluğu; kalbini
en dibine kadar deşerken, bir de okulun soğuk yüzüyle bunu doğrulamak
istemiyordu. Ji Hoon önce bu isteğe karşı çıksa da Bendis’in onunla
konuşması sayesinde bu zor durumu daha iyi anlayıp okul müdürüyle
konuşmaya gitmişti. Anne ve babası konusunda yalan söylemeyi ne kadar
sevmiyor olsa da bunu kardeşi için yapmalıydı. Sadece Taecyeon için
gelmek istemediğini söylemesi, hem müdürün sinirini bozar hem de okulda
söylentiler çıkartırdı. Sırf bu yüzden Sun Ye’nin anne ve babasıyla
ilgili anıları hatırlayıp psikolojik sorunlar çektiğini ileri sürmüştü.
Müdür ise sadece endişesini belli edip okula gelmemesinin iyi olacağını
belirtmişti.

Bendis bu iki hafta boyunca iki kardeşi hiç yanlız
bırakmamıştı. Her gün onlara gidiyor gece olunca da yurda dönüyordu. Ji
Hoon her ne kadar kalmasını istediğini söylese de Bendis uygun bulmadığı
için bu teklifi kabul etmemişti. Bunca olaydan sonra gösteri onlar için
biraz daha zor bir hale gelmişti ama bu işi en güzel haliyle yapmak
zorunda oldukları için bir günlüğüne kafalarından olumsuz düşünceleri
uzaklaştırmaya karar verdiler.

Ji Hoon: Sun Yeeeeeeeeee! Umarım o
odadan çıkarsında biz de en azından Bendis’i izlemeye gideriz.
Oynamaktan vazgeçtim şu anda sağol!
Sun Ye: Off Bi, hep böyle olmak zorunda mısın? Geldim işte hadi çıkalım.

İkisi
de evden hızla çıkıp önceden çağırdıkları taksiye bindiler. Tanrı’ya
şükür taksi yeni gelmişti yoksa onları beklemeden giderdi. Okula
vardıklarında Ji Hoon arabadan inerken Sun Ye’ye; “Ben hemen bizim
çocukların yanına gitmeliyim. Sende gösteri salonuna git ve boş bir yere
otur!” dedi. Ji Hoon’un oyundaki kostümü çokta abartılı olmadığı için
evde giyip gelmişti. Bu yüzden içi rahattı ve hemen sahneye çıkabilirdi.
İçeri girdiğinde bir peri kadar güzel olan Bendis’in heyecanlı suratını
gördü. Ona yaklaştığında alnına ufak bir öpücük kondurup, heyecanını
yenmesi üzerine ufak bir konuşma yaptı. Sonra içeriden hazırlıkların
tamam olduğunu duyduklarında sahneye çıktılar.

Bendis’le ikisi
başrolü oynuyorlardı bu müzikal gösterisinde. Bendis evlenmek üzere olan
bir prenses, Ji Hoon ise ona deliler gibi aşık olan bir şovalyeydi.
Sonunda prensese bu duygularını iletebilmiş ve bir karşılığı olduğunu
öğrenmişti ama ellerinden gelen bir şey olmadığı için evliliklerine mani
olamıyorlardı. Prenses evlendiği gece buna dayanamayıp sessizce canına
kıyarken, şovalye de prensesine başka bir adamın dokunmasına tahammül
edemeyip ölümün sıcak gözüken ama bir o kadar da soğuk olan kollarına
koşuyordu...

Sun Ye salona girip orta sıralardan boş bir yer
bulup oturdu. Abisiyle Bendis’in ne kadar çok yakıştığını bir kez daha
bu sahne üzerinde görüyordu. Onların her hareketinin aşk koktuğunu
herkes en derinlerde hissedebiliyordu. Sun Ye bu aşk kokulu oyuna daha
fazla katlanamadığını farkedip salondan çıktı. Kendini karanlık, dar ve
tenha sokaklarda dolaşırken buldu bir anda. Hiçbir şey düşünmek
istemiyordu, özellikle giden aşkını. Ama elinde değildi işte! Yine
gözlerinden yaşlar süzülüyor ve onun yüzü karşısında ona gülümsüyordu.
Gittiğinden beri bir kere bile aramamışlardı birbirlerini. Sun Ye
cesaret edememişti onun sesini duymaya, ağlamaktan korkmuştu. Peki ya o
niye aramamıştı? Bunu bilmemek bile canını çok acıtıyordu. Bunlara o
kadar çok dalmıştı ki omuzuna değen eli hissedince ufak bir çığlık
kopartıp, arkasına döndü. Şimdi önünde üç tane birbirinden berbat
görünümlü adam duruyordu.

Adam 1: Ooo bebeğim beni mi bekliyordun?
Adam 2: Hooop, bu gece benim sıram!
Adam 3: Yazıkk pekte ufak görünüyor ama güzelliği ufaklığını unutturur derecede.

Sun
Ye korkudan cevap dahi veremiyordu. Çığlık atmak, onlardan kurtulmak,
abisinden öğrendiği tekmeyi atmak, kaçmak... istiyordu ama hiçbirini
yapamıyordu. Beyni emirler yağdırıp dururken bedeni kulaklarını tıkamış
sadece titriyordu.

Adam 2: Küçük olduğu yetmiyormuş gibi bir de dilsiz çıktı galiba!
Adam 1: Daha iyi biz keyfimize bakarken onun sesi kulaklarımızı tırmalamaz en azından.
Sun Ye: Siz benden... ne istiyorsunuz?... Kimsiniz? diyebildi sadece titreyen sesiyle.
Adam 3: Aaa konuşabiliyormuş! Senin gibi cici bir kızdan ne isteyebiliriz?

Sun
Ye hala donmuş bir şekilde onlara bakarken adamın bu lafından sonra
kahkaha atmalarını fırsat bilip arkasını döndüğü gibi hızla koşmaya
başladı. Niye böyle izbe sokaklara girmiştiki? Adamlar hala peşindelerdi
ve gülmeye devam ediyorlardı. Sun Ye etrafına bakındı ve o sırada başka
bir sokak gördü. Belki oraya girip oradan da başka bir sokağa geçerse
izini kaybettirebilirdi.

Adam 1: Boşuna kaçma ufaklık tadına bakmadan bırakmayız seni.

Bu
laf Sun Ye’nin midesini bulandırmıştı. Kesinlikle böyle bir şey
olmasını istemiyordu. Sokağa yaklaştığını görünce rahat bir nefes aldı
ve hızını dönebilmek için ayarladı. Sokağa girdiğinde ise içideki korku
daha da büyüdü. Bu sokak çıkmaz sokaktı! Hemen dönüp tekrar yola çıkmak
istedi ama döndüğünde üç adam karşısında duruyordu.

Adam 1: Tadına bakacağımızı söylemiştik güzelim. Tek yaptığın biraz daha eğlence katmak oldu.

Sun
Ye hem tiksiniyor hem de korkudan tirtir titriyordu. Yavaş adımlarla
geri geri yürümeye başladı. Ne yapacaktı şimdi? Çığlık atmaya başladı
ama adamlardan “Boşuna.” Kelimesini duyduğunda bundan da vazgeçti.
Kafasında abisinin öğrettiği tekme vardı. Artık sırtı duvara değiyordu
ve bir adım daha ilerleyemiyordu. Şimdi sırtını iyice duvara dayayıp
atacağı tekmeyi ölçtü. Adamlardan ilk konuşanı iyice yakınlaşmaya
başladığında bir anda tekmeyi adamın kasığına attı. Adam önce acı bir
çığlık attıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.

Adam 1: Hah bizim küçük bebeğimiz tekme atmayı da biliyormuş.

Sun
Ye artık iyice kapana kısılmıştı. Dizlerinin bağı çözülmüş ve ayakta
duracak gücü bulamıyordu kendinde. Yavaş yavaş yere çömelmeye başladı ve
uyuşan bedenine karşı koyamadı...


Arkadaşlar kusura bakmayın
bu iğrenç adamlara bir insanın ismini verme düşüncesi midemi bulandırdı
bu yüzden numaralarla idare edin lütfen.♥️ Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:14 am

YAZI-TURA 12. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Ji
Hoon gösterinin sonunda herkesin suratındaki beğeni halini tek tek
okuyarak mutluluğa uzandı. Gözleri Sun Ye'nin oturduğu sıradaki
seyircilerin suratlarında gezerken bir anda yokluğunu farketti. Sun Ye
böyle bir şeyi asla yapmazdı! Her ne kadar beyni onu sakinleştirmeye
çalışsada, bilinçaltı endişelenmesi gerektiğini bağırıyordu... Selam
vermeye dahi kalmadan sahneden aşağı inip okulun bahçesine çıktı.
Gözleri Sun Ye'yi arıyordu, aynı zamanda kalbi bulması için dua
ediyordu. Kapıdaki görevli gözüne ilişince hemen yanına gidip kardeşini
tarif etti. Görevliyse kızın yarım saat önce çıktığını söylemişti. Bu da
ne demekti şimdi? Oyundan sıkılmasını normal karşılardı ama onun bu
saatte tek başına bahçeden dışarı çıkması saçmalıktan başka bir şey
değildi. Şimdi bunları düşünmenin sırası olmadığını anlayıp hemen dışarı
attı kendisini. Yana yakıla Sun Ye'yi arıyordu. Onun adını bağırıp
sesini duyabilmek için dua ediyordu. Tenha olan bir yola girdi bu yolda
aynı zamanda izbe sokaklara ayrılıyordu. Bir anda tam sağ tarafından bir
çığlık sesi geldi. Bu Sun Ye'nin sesiydi! Hemen iki adım geri atıp
geçtiği sokağa geri döndü ve çıkmaz yola saptı. 20 adım ilerisinde üç
adam ve baygın yatan kardeşini görünce gözü dönmüştü!

Ji Hoon: Hemen rahat bırakın onu!
Adam 1: Vay vay vay bu kızın taliplisi ne çokmuş yahu. dedikten sonra iğrenç görünümüyle sırıttı.
Ji Hoon: Rahat bırakın onu dedim. diyerek onlara doğru yürümeye başladı.
Adam 3: Ooo bu gece gerçekten eğleneceğiz beyler ne dersiniz?

Bunları
söylerken adamlardan bir diğeri baygın olan Sun Ye'ye doğru eğilip onun
bebeksi suratını okşadı. Bardağı taşıran son damla bu olmuştu. Ji Hoon
önce önünde duran adama sertçe bir yumruk attı. Yumruk attığı adam
sendelerken bir diğeri gelip Ji Hoon'a tekme atmaya çalıştı. Bilmiyordu
ki Ji Hoon daha önceleri dövüş dersi almıştı. Eğilerek kurtulduğu
tekmenin karşılığında adamın yakasından tutup kafa attı. Burnu
kırılmıştı ve canının acısında yere düşmüştü. Sun Ye'nin başında olan
adam hala onları izliyordu. Sendeleyen adamsa aynı şekilde geri dönüp Ji
Hoon'a yumruk atmak istedi ama karşılığında penisine sert bir tekme
yeyince o da yere yığıldı. Şimdi sadece kardeşine dokunan adam kalmıştı.
Adamın yakasından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Bütün hıncını bu adamdan
alırcasına yüzünün ortasına okkalı bir yumruk attı. Yere düşen adamın
etkisiz hale gelmesi onu ilgilendirmiyordu. Kimse onun "meleğine",
kendisi istemediği sürece dokunamazdı! Kendinden geçmişçesine vurmaya
başladı. Kendine hakim olamıyor ve vuruşlarını takip edemiyordu artık.
Diğer iki adamsa bu manzara karşısında korkmuş canlarının acılarıyla
kaçmaya başlamışlardı.

Bendis, Ji Hoon'un ani çıkışından korktuğu
için peşine takılmıştı. Ona ne kadar yetişmek istese de Ji Hoon çok
hızlı ilerliyordu. Gözden kaybetmemek için elinden geleni yapmıştı ama
son girdiği caddede Ji Hoon'u gözden kaybetmişti. Girdiği cadde üzerinde
bir sürü sokak girişi vardı. Hangisine girdiğini düşünüyor, birinde
bulabilmek için dua ediyordu. Ne olduğunu çok merak ediyordu ve anladığı
kadarıyla bu Sun Ye'yle ilgili bir konuydu. Ji Hoon'un peşinden
gitmeden önce en son baktığı yere, yani Sun Ye'nin boş bıraktığı koltuğu
görünce anlamıştı bunu. Cadde üzerinde ilerlerken birden iki tane adam
bir sokaktan çıktı ve koşarak uzaklaştı. Bendis başta tereddüt etse de
Ji Hoon'u bulabilme olasılığıyla bakmaya karar verdi. Sokağı döndüğünde
ise gördüğü manzarayla şok olmuştu. Ji Hoon bir adamı öldüresiye
dövüyor, Sun Ye ise duvar kenarında öylece uzanıyordu! Korkudan gözleri
büyüdü ve koşar adımlarla Ji Hoon'un yanına gidip elini omuzuna koydu.

Ji
Hoon adamı dövmekle o kadar meşguldu ki arkasından yaklaşan Bendis'i
farketmedi bile. Bir anda omuzunda bir el hissedince iç güdü olarak
dönüp vurma gereği hissetti. Döndüğündeyse karşısında korkarak duran
sevgilisini görünce kendisine geldi. Bir Bendis'e bir de yerde uzanan
Sun Ye'ye baktı. Altında uzanan adama tükürüp ayağa kalktı ve Sun Ye'nin
yanına gitti. Yerden kaldırıp kucağına aldı.

Ji Hoon: Meleğim aç gözlerini lütfen! İyi misin? Yalvarıyorum bir cevap ver!
Bendis: Ji Hoon sakin ol. Yaralanmadığına göre sadece korkudan bayılmıştır.
Ji Hoon: Nasıl sakin olayım? O benim kardeşim!
Bendis: Biliyorum ama şimdi bunu tartışmanın sırası değil hadi bir hastaneye götürelim.

Normalde
Bendis'te bu manzara karşısında korkmuştu. Sun Ye'ye bir şey olsun
istemiyordu. Sevgilisinin kardeşi olması bir yana, ona gerçekten kanı
ısınmıştı ve artık kendi kardeşiymiş gibi görüyordu. Başta korkudan ne
düşüneceğini bilmiyordu ama durumu düzeltmek zorundaydı. Ji Hoon
kardeşini böyle görünce asla mantıklı düşünmezdi, bunu tahmin
edebiliyordu. Bu yüzden kendini hemen toparlayıp, sevgilisini
yatıştırmaya çalıştı.

Ji Hoon'un beyni hırsla o kadar dolmuştu ki
o an ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Bir kez daha Bendis'e
minnettar kalıp hastaneye doğru yürümeye başladı. Bendis'te tam onun
yanında yürüyordu.

***~***

Taecyeon Busan'a geleli iki
hafta olmuştu. Annesinin hali onun içini acıtıyordu. Babası
boşanmalarının hemen ardından çekip gitmişti ve annesi yalnız kalmıştı.
Onun gün geçtikçe solan yüzünü görmek Taecyeon'a suçluluk
hissettiriyordu. Eğer onu bırakmasaydı böyle bir şey olmayacağını
biliyor ve bu yüzden kendine çok kızıyordu. Annesi konuşmuyor, gülmüyor,
yemek yemek istemiyor ve sadece yatağında uzanıyordu. Zorunlu
gereksinimlerini gidermek için arada yatağından çıkıyor sonra tekrar
yatağına giriyordu. Taecyeon ona zorla yemek yedirmeye çalışıyordu ama
annesinin tek yaptığı yemekleri geri çıkarmak oluyordu. Bu hali
Taecyeon'u haddinden fazla korkutuyordu. Doktor çağırmıştı ama aldığı
tek cevap sağlıklı olduğuydu. Bunu bilerek yaptığını belki de bir
psikoloğa danışması gerektiğiydi. Bunları duymak onu babasını suçlamaya
yöneltiyordu. Evet kendisi de suçluydu onu yalnız bıraktığı için ama
boşanmasalardı böyle bir şey yapmazdı! Halbuki bilmediği bir şey vardı
ve bunu öğrendiğinde suçlaması gereken insan babası olmayacaktı... Bu
kadar üzüntü arasında onu şaşırtan şeyse Sun Ye'yi düşünüyor ve onu
özlüyor olmasıydı...


Hihihi o zaman size bir soru. Taec'in
suçlaması gereken kişi neden babası olmayacak? Very Happy Very Happy Very Happy Yani Taec ne
öğrenince suçladığı kişi değişecek? Bakalım tahminler nasıl olacak??? Very Happy
Very Happy İyi okumalar, umarım beğenirsiniz.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:14 am

YAZI-TURA 13. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Ji
Hoon arkasında bıraktığı adamı düşünmüyordu bile. Tek düşündüğü
kardeşinin iyi olmasıydı. Eğer değilse ne olursa olsun o üç adamı da
bulup bunu onlara ödetecekti.

Bendis Ji Hoon'un bu halini
korkulu gözlerle izliyordu. Onu sakinleştirmeye çabalıyor, yanında
olduğunu sözcüklere dökemese de bakışlarıyla hissetiriyordu. Ana cadde
üzerine geldiklerinde bir taksi bulup hemen binmişlerdi. Hastaneye
vardıklarında ise Ji Hoon'un; "Hemen bir doktor çağırın!" diye acıyla
haykırması Bendis'in kalbini acıtıyordu. Onu böyle üzgün görmek, Sun
Ye'yi baygın görmek düşündüğünden daha çok üzüyordu kendisini.

Doktorla
birlikte iki tane hemşire gelmişti. Hemşirelerden biri sedye getirmişti
ama Ji Hoon kardeşini sedyenin soğuk kollarına bırakmak istemiyordu.
Sun Ye korkudan bayılmış olsaydı ayılması gerekmez miydi? Bu düşünce Ji
Hoon'un korkusunu arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Ji Hoon: Kardeşimi o soğuk şeyin üstüne koymam! Nereye götürecekseniz söyleyin ben taşırım.
Doktor: Beyefendi lütfen biraz sakinleşin. Eğer kardeşinize daha fazla zarar vermek istemiyorsanız sedyeye koyun.
Bendis:
Birtanem doktorların işini engellemekten başka bir şey değil bu. Lütfen
sakinleşmeyi dene biraz. diyerek sırtını sıvazladı Ji Hoon'un.

Ji
Hoon bu sözler karşısında sedyeye bırakmak zorunda kaldı kardeşini.
Onun bir an önce kendisine gelmesini istiyordu. Sun Ye'yi tam sedyeye
bırakırken bir anda "Taecyeon." dediğini duydu. Taecyeon'a kızmak,
sinirlenmek istiyordu ama yapamıyordu. Onun suçu olan bir şey yoktuki...
Gitmek zorundaydı, annesi için! Sedye üzerinde uzaklaşan Sun Ye'yi
izlerken dizlerinin bağı çözülmeye başlamıştı.

Bendis: Hayatım
gel şuraya oturalım. Eminim Sun Ye'nin bir şeyi yoktur. Bunları
söylerken Ji Hoon'un elinden tutup köşedeki koltukların oraya götürdü.
Ji Hoon: Buna inanmak istiyorum ama sadece korkudan bayılsa şimdiye kadar ayılması gerekmez miydi?
Bendis: Evet, haklısın ama iki haftadır çok az yediğini de hesaba katarsak bu normal.
Ji
Hoon: Bilmiyorum Bendis gerçekten bilmiyorum... Onun böyle olması benim
suçum! Eğer gösteriye getirmeseydim bunlar yaşanmazdı.
Bendis: Evde yalnız bırakamazdık bunu biliyorsun.
Ji
Hoon: Halmoninin yanına bırakabilirdik ama! Zaten aşk acısı çekerken
bir de üstüne bizim sergilediğimiz oyun daha çok hatırlattı ona
Taecyeon'u.
Bendis: Arayıp ona haber versek mi?
Ji Hoon: Ne değişecek? Hasta olan annesinin yanında kalmak zorunda.

Ji
Hoon haklıydı. Kim olsa bunu yapardı, anne farklıydı... Bendis'in
aklına Ji Hoon'un anne ve babasının ölmüş olduğu gelince iç güdü olarak
ona sarıldı. Bütün sıcaklığını, şevkatini, sevgisini karşısındaki adama,
sevdiğine vermek istiyordu. Sanki ona sarılmasıyla Ji Hoon'un eksik
kalan yanlarını tamamlamak istiyordu. Ji Hoon bir anda ayağa kalkınca,
onun baktığı yöne döndü.

Doktor: Merak edilecek bir şeyi yok.
Sadece korktuğu için bayılmış. Üstüne bir de yorgunluk ve açlık
eklenince baygınlığı uzun sürmüş sadece.
Ji Hoon: Vücudunda bir
çürük veya yara gibi bir şey var mı? Bunları söylerken aklında hala
adamları bulup öldüresiye dövmek istediğini farketti.
Doktor: Hayır, hiçbir şeyi yok. Şu anda sakinleştirici bir iğne yaptık, bu yüzden hala uyuyor ama isterseniz görebilirsiniz.
Ji Hoon: Teşekkürler.

Doktor
arkasını dönüp giderken Ji Hoon'da Bendis'i alıp Sun Ye'nin olduğu
odaya gitti. Kardeşinin bembeyaz yüzünü görünce; "Özür dilerim meleğim
seni koruyamadım..." diye geçirdi içinden. Sonra bir anda Bendis'in
kollarını belinde hissetti. Sanki aklından geçirdiklerini duymuş ve
teselli etmeye çalışıyormuş gibiydi...

Bu olay üzerinden iki
hafta geçmişti ve Sun Ye artık eskisi gibi değildi. Hala Taecyeon'u
özlüyordu ama onun için hayatından vazgeçmiyordu. Daha düzenli yemek
yiyor, sohbet ediyordu. Zaten Ji Hoon'da yemek yemesi için elinden
geleni yapıyordu.

Bendis bu yaz Türkiye'ye dönmek yerine onlarla
kalmak istemişti. Ne Ji Hoon'dan uzaklaşmak istiyor, ne de Sun Ye'yi
üzgün günlerinde yalnız bırakmak istiyordu. Ailesine durumdan bahsedip
izin almıştı. Anlayışlı oldukları için ses çıkarmayıp, sadece kendisine
dikkat etmesini söylemişlerdi. Okul kapandığı için yurtta kapanmıştı.
Bendis ise yurtta kalan bir öğrenciydi. Kendisine ev bulup kiralamak
istemişti ama Ji Hoon bu durumu fırsat bilerek izin vermeyip, evlerinde
kalmasını söylemişti. Bendis başta karşı çıksa da kendisi de istediği
için vazgeçip, teklifi kabul etmişti. Ji Hoon'ların evinde boş olan bir
oda Bendis için ayarlanmıştı ve artık beraber yaşamaya başlamışlardı...

Ji
Hoon bu olaya çok sevinmişti. Hayalindeki gibi her gün aynı yatakta
uyanmasalarda, aynı evin içinde olup aynı havayı solumak bile ona farklı
duygular yaşatıyordu. Bendis'in "kaderindeki kadın" olduğuna emindi...

***~***

Sun
Ye'den uzaklaşalı bir ay olmuştu ve onu merak ediyordu. Bu haline bir
anlamda veremiyordu. Busan'da olan arkadaşları da vardı ve geldiğinden
beri onu yalnız bırakmıyorlardı. Peki Sun Ye'nin onlardan ne farkı
vardı? Bunu bilmiyordu, tek bildiği şey onu özlediğini hissetmekti.
Aramak istiyordu ama cesaret edemiyordu, ona karşı suçluydu çünkü onu
yalnız bırakıp buraya gelmişti. Tamam başta annesini halmonilerde
kalması için ikna etmeye çalışmıştı ama annesi buna kesinlikle karşıydı.
Halmonilerde annesini arayıp gelmesini söylediğinde, annesi; "Sende
buraya gelmek zorunda değilsin. Ben idare ederim ama asla o eve dönmem!"
demişti. Taecyeon bunun sebebinin, kocasından ayrılmış olarak evine
dönmek istemeyişi sanıyordu. Sonraları öğrenecekti ki çok daha farklı
bir sebebi vardı...


Umarım beğenirsiniz.♥
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:14 am

YAZI-TURA 14. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Bendis
eve alışmış hatta ufak tefek işleri yapar hale gelmişti. Bugün Ji
Hoon'larda kalmaya başlayışının üstünden tamı tamına iki hafta geçmiş ve
bugün olacaklardan habersiz bir halde kahvaltı sofrasını hazırlamaya
başlamıştı. Kendi elleriyle sevgilisine kahvaltı hazırlama fikri içinde
bir coşku uyandırıyordu. Kahvaltı sofrası hazır olduğunda Ji Hoon'un
odasına yöneldi. Önce kapıyı tıkladı ama ses gelmeyince hala uyuduğuna
karar verip odaya girdi. Sevdiği adam karşısında bir bebek gibi
uyuyordu. O kadar masum duruyordu ki Bendis'in içinden ona sarılıp bütün
yüzünü öpücüklere boğmak geçiyordu. Kendisine engel olmaya çalışarak
yatağın başına gidip nazikçe yanağına bir öpücük kondurdu. Ji Hoon'un
uykusu hafif olduğu halde gözlerini açmamıştı. Bendis şaşırarak bakmaya
başladı. Sonra eliyle hafif dürtüp "Sabah oldu beyfendi!" dedi tatlı
sesiyle. Ji Hoon tepki vermemekte kararlıydı ve Bendis dayanamayarak
dürtmelerini sertleştirdi. Ji Hoon ise Bendis'in hiç beklemediği bir
şekilde kendisini dürten elini tutup onu yatağa çekti. Bendis
şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti! Ji Hoon onu yanına uzatarak kollarını
beline doladı. Sonra ufak ufak yanağından, alnından, gözlerinden,
burnundan ve son olarakta dudağından öptü. Bendis ise tepkisiz bir
biçimde kocaman gözlerle karşısındaki, kendi dünyasının en yakışıklı
adamına bakıyordu.

Aslında Ji Hoon Bendis'in kendisini öpüşüyle
uyanmıştı ama biraz daha oynamak istiyordu. Acaba bir daha öpecek mi
diye beklerken dürtüldüğünü hissedince hayal kırılığına uğramıştı. "Ben
şimdi gösteririm sana!" diye geçirmişti aklından, Bendis'i yatağa
çekmeden önce. Şimdi yanında sevdiği kadın uzanıyordu. Kollarını onun
beline dolayıp, yüzünü öpücüklere boğdu. Bu anlatılamayacak derecede
mükemmel bir duyguydu. Onun kokusunu içine çekmek, yanında uzanmak, en
önemlisi de Bendis'inde kendisini sevdiğini bilmek...

Ji Hoon:
Her gün seninle bu şekilde dünyaya gözlerimi açmak istiyorum. dedi hafif
bir fısıltı tonuyla. Sonra "Lütfen birazcık sadece birazcık böyle
kalalım." diye devam etti.

Bendis hiçbir şey diyemiyordu.
Mutluluk, heyecan, aşk... bütün duygular bedenini esir almıştı. Ji Hoon
yanında uzanan sevgilisini, yüzünü beynine kazımak istercesine, sevgi
dolu bakışlarla izliyordu. Kesinlikle emindi, o kaderindeki kadındı. Bir
müddet ikisi de konuşmadan, sadece birbirlerini izleyerek böyle
kaldılar. Sanki dilleri yerine, gözleri aşklarını yeterince anlatıyordu
birbirlerine. Sonra Bendis ani bir hareketle doğruldu.

Bendis: Biraz daha böyle kalırsak öğle yemeği hazırlamak zorunda kalacağım. deyip gülümsedi.
Ji Hoon: Kimin umurunda? Ömrüm boyunca aç kalmaya razıyım.
Bendis: Sun Ye'nin böyle düşüneceğini sanmıyorum ama. diyerek ayağa kalktı.

Ji
Hoon gözlerini devirerek yataktan çıktı. Sonra da Bedis'e dil
çıkartarak banyoya doğru ilerledi. Bendis bunu görünce; " Benim bir
sevgilim değil, bebeğim var!" diye kendi kendine söylenirken, Sun Ye'yi
uyandırmaya gitti. Odasına tıkladığı anda kapı açıldı.

Bendis: Çoktan uyanmışsın. diyerek gülümsedi sıcacık.
Sun Ye: Bu güzel kahvaltı kokusuna uyanmamak mümkün mü?
Bendis: Hadi o zaman mutfağa!

Herkes
sofraya oturdu. Bir yandan sohbet edip bir yanda da kahvaltılarını
ediyorlardı. Sun Ye her ne kadar düzelmeye balamış olsa da sohbet konusu
üzerine hala dikkat ediliyordu. Aşk ve sevgi dolu sözcükler
söylenmiyor, Taecyeon'u hatırlatacak hiçbir şey konu olmuyordu.

Sun
Ye iyice düzelmeye başlamıştı. Gün içerisinde hemen hemen eskisi gibi
hareketli oluyordu. Arada aklına Taecyeon geldiğinde durgunlaşsa da yine
de bu çok sık olmuyordu. Onun daha çok korktuğu gecenin gelmesiydi.
Yatağa girip, yastığa başını dayadığında kalbi sancıyordu. Onun mükemmel
yüzü hiçbir eksilme olmadan tam önünde duruyordu. Aklından ise sürekli
"Artık gelmelisin, seni gerçekten çok özledim..." geçiyordu.

Ji
Hoon, Sun Ye halmonilere uğramadığı için arada bir gidip halini hatırını
soruyordu. Birkaç defa Taecyeon hakkında bilgi bile almıştı. Nasıl
olduğunu, neden hala kaldığını, dönüp dönmeyeceği gibi bir sürü sorunun
cevabını bulmuştu. Annesinin buraya gelmemek için direnmesi ve
Taecyeon'un kendisini suçlu hissetmesinden dolayı orada kalması... Ji
Hoon Taecyeon'un annesinin böyle bir tepki vermesine şaşırmıştı. Bir
insan neden kendi öz annesinin evine dönmek istemezdi ki? Sonra
kendisini ilgilendirmediğini düşünerek vazgeçmişti bu konu üstüne kafa
yormaktan.

***~***

Taecyeon: Anne inat edip durma! Halmoni de senin için endişeleniyor ve oraya gidersek sana daha iyi bakarız.
Hyo Rin: Taec, neden anlamak istemiyorsun? Buradan ayrılamam...
Taecyeon: Babam gitti, ben sırf sen yalnız kalma diye buradayım, peki seni buraya bağlayan ne?
Hyo
Rin: Söyleyemem oğlum, lütfen ısrar etme. Bak biliyorum, senin oralarda
özlediğin hem de çok özlediğin birileri var. Bu yüzden sende oraya
gitmelisin burada kalmak zorunda değilsin.
Taecyeon: Saçmalama anne! Seni nasıl yalnız bırakarım hayatta olmaz. Hadi şimdi biraz da olsa bir şeyler ye.

Taecyeon'u
burada kalmak boğmaya başlamıştı artık. Çekip gitmek, yakınlarının
yanında olmak istiyordu ama yapamazdı. Annesini böyle bırakamazdı, bir
kere daha terkedemezdi onu. Hiçbir anlam veremiyordu artık annesinin bu
haline. Başlarda kocası tarafından terkedilmiş olarak evine dönmek
istemediğini düşünüyordu. Şimdi ise bu fikirleri yavaş yavaş
değişiyordu. Halmoni arayıp ne olursa olsun yanında olacağını, kızı
olduğunu söylediği halde dönmüyorsa, kesinlikle farklı bir şeyler vardı.
İçinde bu konuyu öğrenmek istediğine dair engelleyemediği bir istek
duyuyordu. Annesi eskisi gibi değildi. Yemek yiyor, gün boyu yatakta
durmuyordu artık ama hala sohbet konusunda eksikti. Annesi yemek
yedikten sonra sofrayı toplayıp salona geçti. Tam oturacağı sırada kapı
çaldı, karşısında daha önce hiç görmediği biri duruyordu...


Sevgili okurlarım... Razz Razz Umarım beğenirsiniz cancağızlarım.♥️♥️♥️ Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:15 am

YAZI-TURA 15. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Taecyeon:
Sende kimsin? diye sordu istemsizce. Karşısındaki adam daha cevap verme
fırsatı bulamadan arkadan Hyo Rin'in sesi yükseldi.
Hyo Rin:
Alexander! Sen... nasıl? Adını bağırarak söylediği adama bakarken, sesi
düşmüş ve istemedende olsa titremeye başlamıştı.
Alexander: Özür dilerim. Biliyorum affetmek çok zor belki de ama emin ol haklı sebeplerim vardı.
Hyo Rin: İçeri geç öyle konuşalım.

Hep
birlikte içeri girdiklerinde, Taecyeon'un aklında binbir türlü soru
dolanıyordu. Kimdi bu adam, neyin nesiydi, annesi neden böyle
heyecanlanmıştı?... bütün sorular beyninde kasırga etkisi bırakıyordu.
İçerideki koltuklara karşılıklı oturdular. Taecyeon kendisini tutamayıp,
ilk söze başlayan olmuştu...

Taecyeon: Anne kim bu adam? Bizimle ne gibi bir ilgisi var? Affedilmesi gereken şey neee?!
Hyo
Rin: Oğlum şey... inan nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Farkındayım daha
önce sana anlatmam gerekirdi ama benden nefret etmenden korktum.
Taecyeon: Sırlar hiçbir zaman gizli kalmaz! Şimdi öğreneceğim işte, yine kızacağım aşikar değil mi?
Alexander: Taecyeon lütfen anneni sonuna kadar dinle olur mu?
Taecyeon: Sen benim muhattabım olamazsın. Şimdi kes sesini hemen!
Hyo Rin: Lütfen sakinleş Taec. Artık şu saatten sonra saklayamam... yalan söylesem de bir şey değişmez.
Taecyeon: Bunu anlaman güzel. O zaman tüm gerçekleriyle, dinliyorum seni.
Hyo
Rin: Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum, tek istediğim, duyduklarından
sonra benden nefret etmemen. Alexander'la biz bir seneye yakındır
beraberiz.
Taecyeon: Yani boşanma sebebi sen miydin?! diyerek, sinirli bakışlarla karşısında oturan adama bakıyordu.
Alexander: Ben özür dilerim...
Taecyeon: Neden, neyi değiştirecek?
Hyo
Rin: Onun bir suçu yok Taec. Aslında bütün suç benim! Babanla son iki
senedir sallantı da olan bir evliliğimiz vardı. Baban ara ara ufak
kaçamaklar yapıyor ve bu beni daha da soğutmaya sebep oluyordu. Sonra
karşıma Alexander çıktı. Başta çok iyi iki arkadaştık sadece. Onun
yanında teselli oluyordum bu durumda. Babanla konuşmayı yüzlerce defa
denedim ama yine de mümkün olmuyordu. Sonra Alexander'le olan ilişkim
başladı. Bunu baban öğrendiğinde çok sinirlenmişti. Boşanmak istemedi,
beni sevdiğini söyledi ama ben gözlerinde o sevgi kırıntısı dahi
göremiyordum.
Taecyeon: Görmek istemediğin içindir! Gerisini dinlemek
bile istemiyorum. Lanet olsun! Nasıl bir ailem var benim. Ben annem
dediğim kadın için, hayatımdan vazgeçip buraya geliyorum. Hasta diye
kendimi suçluyorum ama kendi dünyası için üzülüp, oğluna bakmıyor bile!
Demek bu yüzden gelmiyordun halmonilere... yazık bende neler
düşünmüştüm!
Hyo Rin: Hayır gerçekten öyle değil. Sen benim oğlumsun...
Taecyeon:
Benim gibi bir oğlun yok artık. Bugünden itibaren toparağa verdin sen
oğlunu. diyerek sözünü kesti annesinin. Sonra da kalkıp odasına gitti
eşyalarını toplamak için.

Hyo Rin karşısındaki adama özlemle
baktı. Şimdilik gitmesi gerektiğini Taecyeon'la konuştuğu zaman haber
vereceğini söyledi. Adam sözünü dinleyerek evden çıktı. Annesinin tüm
hastalıklı görüntüsü, üzüntüsü, her şeyi bu adam içindi. Kocasından
boşandıktan sonra her şey çok güzel giderken, Alexander bir anda hiçbir
şey demeden gitmişti. Şimdi ise hiçbir şey olmamış gibi geri dönmüştü...
Hyo Rin kızması gerekirken, affetmeye hazır bir şekilde onu
bekliyordu... Şimdi bunları düşünmek için uygun zaman değildi. Önemli
olan Taecyeon'la konuşup, onu yanında kalmaya ikna etmek. Buradan
ayrılmayı sırf belki o gelir diye istememişti.

Taecyeon odasında
eşyalarını toplarken aklından bir sürü şey geçiyordu. O annesinin
burada kalma sebebinin dul olarak anne evine dönmemek isteyişi
sanıyordu. Belki bir umut biraz da babası için yaptığını düşünüyordu. Ne
kadar da yanlışmış bu düşünceleri. Annesi dediği kadın, ayrılıklarına
sebep olan, sevdiğini idda ettiği adamı bekliyordu. Yazık çok yazık diye
geçirdi içinden. Eşyalarını toplarken annesi yanına geldi.

Hyo Rin: Taec, ne olur dinle beni. Zaten gidişin beni yıkmıştı, şimdi de böyle gidersen ben mahvolurum.
Taecyeon:
Dinleyecek ne var? Sen bu adam için ailemizden vazgeçmedin mi? Şimdi
burada olsam ne olur, olmasam ne olur? Yazık ne yazıkki bende babamı
suçlamışım bunca zaman...
Hyo Rin: Senin için her şeyden vazgeçerim, sen benim kanımsın, oğlumsun... Otur biraz sakinleş, hala fikrin değişmezse anlarım.

Taecyeon annesinin son lafları üzerine titreyen ellerini eşyalarından çekip, yatağının üstüne oturdu...

***~***

Sun
Ye akşama kadar odasında oturmuş internette yine yemek üzerine bir
şeyler bakıyordu. Boş kaldığı zamanlar Taecyeon'u düşünmeye engel
olamıyordu. Bu yüzden sürekli kendisini meşgul edecekler şeyler
buluyordu. İnternet başında yemek tariflerine bakmak, kitap okumak, film
izlemek... aklının bir saniye bile boş durmasına izin vermiyordu.
Taecyeon hala onu aramamış, kendisi de cesaret edip arayamamıştı. Orada
bir hayat kurmasından korkuyordu, oraya alışmasından... Aslında hepsinde
öte, kendisini aramadığı için ona dargın olduğunu hissediyordu. İçeriye
gitmemeye dikkat ediyordu. Ji Hoon'la Bendis onun yanında ne kadar
dikkat etselerde, gözlerindeki aşkı saklayamıyorlardı. Hem onların
yanında acı çekmekten korkuyor hem de onları kendisi yüzünden zor
durumda bırakmak istemiyordu.

Ji Hoon ve Bendis, Sun Ye'nin yavaş
yavaş bu durumu atlattığını düşünüyordu. Kendi yanlarına gelmemesini
anlayışla karşılıyorlardı. Gerçekte, bunu sadece Bendis yapıyordu. Ji
Hoon anlamamakta ne kadar ısrar ederse Bendis'te bir o kadar anlatmakta
ısrarcı davranıyordu. Akşam olmuştu ve bu yüzden yemek hazırlıklarına
girişmişlerdi. Sun Ye eskisi gibi yemek yapma huyunu taşımıyordu artık.
Kalkıp mutfağa yöneldiler ve yemek için malzeme çıkarmaya başladılar. O
sırada arkadan gelen ses ikisini de hayli şaşırtmıştı.

Sun Ye:
Yeter artık ya görevimi geri istiyorum ben! İyi alıştınız yemek yapmaya
bakıyorum. diyerek küçük bir çocuk gibi yalancıktan kapris yaptı.
Ji Hoon: Bendis, sanırım eski eziyetli günlere kavuştuk!
Sun Ye: Ya! Bir daha yemeklerim için böyle bir şey söylersen ömrün boyunca yemeklerimden tadamazsın Bi.
Bendis: Sun Ye böyle bir ceza ağır değil mi? Ne de olsa o senin abin. diyerek ufak bir kahkaha attı.
Sun Ye: Ahh Bishi ahh, kıyamıyorum zaten ona!

Bendis
onlarda kalmaya başladığından beri araları daha bir iyi olmuştu. Bu
yüzden ona da takma isim olarak "Bishi" diyordu. Bendis başta bu isme
şaşırsa da sonraları alışmaya, hatta kulağına güzel gelmeye başlamıştı.
Sevdiği adamın lakabını kendi lakabında bulmak hoşuna gidiyordu.

Ji
Hoon: Benim gibi bir tatlılık abidesine kim kıyabilirki? diyerek
yanaklarını şişirip, şirin bir hal alma çabasına girdi. Bendis ve Sun Ye
bu başarısız şirinlik çabası karşısında gülerek; "Ya ya tabii." dediler
aynı anda.
Ji Hoon: Tanrım gerçekten merak ediyorum, önceki
hayatımda bu kadar değerli kimi öldürmüş olabilirim? Hayır bir tanesi
yeterken bir de ikincisi çıktı başıma! dedikten sonra alt dudağını
büzdü.
Bendis: Ya! Bu kadar şikayetçi misin bizden? diyerek koluna vurdu.
Sun Ye: Boş ver Bishi o da biliyor bizsiz bir saniye bile yaşayamayacağını! deyip göz kırptı Bendis'e.
Ji Hoon: Ne çok konuşuyorsunuz siz ya! Hadi hadi mutfak sizi bekliyor marifetli bayanlar.

Ji
Hoon bunu dedikten sonra salona giderken, Bendis ve Sun Ye yemek
hazırlıklarına başladılar. Yemekler neredeyse hazır olduğunda Sun Ye'nin
telefonu çalmaya başladı. Telefonu eline aldığında gözleri arayan isme
takılıp kaldı. "Taecyeon." diye istemsizce iç geçirdi...


Uzun uzun diyordunuz anca bu kadar uzatabildim. Smile Umarım beğenirsiniz.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:16 am

YAZI-TURA 16. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Taecyeon
annesinin son lafları üzerine titreyen ellerini eşyalarından çekip,
yatağının üstüne oturdu. Annesi de üzgünce oğlunun tam yanına oturdu.
Ona dokunmak, sarılmak istiyordu ama bu kadar olandan sonra bunu yapmaya
hakkı yoktu.

Hyo Rin: Bak tatlım, sana hak veriyorum. Benden
nefrette etsende, bağırsanda, çağırsanda sonuna kadar haklısın. Fakat
beni terketmene dayanamam...
Taecyeon: Neden anne neden? Babamla bir kere olsun mutlu olmayı deniyemez miydin?
Hyo Rin: Denedim ama başaramadım oğlum, affet beni.
Taecyeon:
Oturmaya bile gerek yokmuş. Sana o adamla mutluluklar dilerim ama şunu
bil bir oğlun yok senin. deyip hızla yerinden kalktı.

Kararını
kesin olarak vermişti, tek yapması gereken buradan gitmekti. Toplamaya
başladığı eşyalarını hızla valizini yerleştirip, annesinin akan
gözyaşlarına aldırmadan evden çıktı. Eğer hemen bir otobüs bulabilirse
akşama kadar halmonilere varmış olurdu. Otobüs terminalleri yakın olduğu
için taksi tutmasına gerek yoktu. Bu yüzden yürüyerek otobüs
terminallerine gitti.

Hyo Rin oğlunun gidişinden sonra ağlamaya
devam etti sadece. Gitme kal gibi şeyler söylemek isterdi ama
engelleyemeyeceğini çok iyi biliyordu. Alexander'ı arayıp ona ihtiyacı
olduğunu söyledi. Gelir gelmezse hemen ona sarılıp, bütün zehrini
kusmaya başladı. Sanki bir anda ortadan kaybolup terkeden karşısındaki
adam değilmiş gibi... Şimdi yine eski hallerine dönmüşlerdi...

Taecyeon
çok şanslıydı, dakikalar sonra kalkacak olan bir otobüse bilet ayırttı.
Kafasında bir sürü soru vardı. İyi mi yapmıştı, şimdi ne olacaktı, Sun
Ye ona çok kızgın mıydı, niye hiç aramamıştı, ondan çekinmesinin cevabı
neydi? Bütün sorular beyninde bir tilki misali dönüp duruyordu. Otobüste
gitmek çok yavaş geliyordu ona, zaman bir an evvel geçsin ve
sevdiklerinin yanına gidebilsin istiyordu. "Sevdiklerim? Sun Ye'yi de
hepsi gibi mi seviyorum? Off Taec kendine gel, o senin arkadaşın! Ama ya
öyle değilse? Ya beynim sadece böyle istiyorsa, kalbim çoktan yenik
düşmüşse? Neyse şimdi bunları düşünmenin zamanı değil ya da tam zamanı.
Nasıl affettireceğim kendimi ona? Lanet olsun!" diye içi içini
kemiriyordu. Uyumak, en azından vakit çabuk geçsin diye uyumak istiyordu
ama elinde değildi. Bu düşünceler beyninde dolanırken uyuyamıyordu.
Anlamsızca heyecanlanmasını yadırgıyordu. Seoul'e her yaklaştığı
kilometre de kalbi biraz daha hızlı atıyordu. Bu düşüncelerle, geçtiği
tüm yerleri izleyerek Seoul'e varmıştı. Otobüsten indiği gibi bir
taksiye atlayıp halmonilerin evine doğru yol aldı...

***~***

Ji Hoon: Arayan Taec mi?
Sun Ye: Evet...
Bendis: Ne duruyorsun açsana! dedi hafif yüksek ses tonuyla.

Sun Ye ne diyeceğini, ne cevap vereceğini bilmiyordu ama yine de açmalıydı telefonu.

Sun Ye: Efendim.
Taecyeon: Nasılsın Sun Ye?
Sun Ye: Fena değil ya sen?
Taecyeon: Kötünün biraz daha iyisi. Ne yapıyorsun?
Sun Ye: Hiçbir şey.
Taecyeon: Bana kızgın mısın?
Sun Ye: Neden kızgın olayım? Bir veda bile etmeyip gittiğinden mi yoksa bir kere dahi aramadığından mı?
Taecyeon: Sende aramadın ama... Neyse kapıda seni bekleyen biri var.

Sun
Ye bunu duyar duymaz kapıya koştu. Biliyordu, geleceğini biliyordu.
Aşkı, sevdiği, hayatı, birtanesi kısacası her şeyi karşısında duruyordu.
Koşup sarılmak, özlemini gidermek, hiç yakından duyamadığı kokusunu
içine çekmek istiyordu ama kendine engel olmalıydı.

O kapıya
doğru koşmaya başlayınca, Bendis ve Ji Hoon telaşlanmışlardı. Ji Hoon
yavaş yavaş kızmaya başlıyordu. Sun Ye'yi kızdıracak ne söylemişti de bu
kız dışarıya çıkıyordu, hem de bu saatte! Bendis'le birlikte o da
kapıya doğru yöneldi dışarı çıktığında karşısında Taecyeon'u görünce,
onu suçladığı için kendine kızdı...

Bendis olanlara bir anlam
veremeyip Sun Ye'nin kapıya doğru koşuşunu izledi. Ji Hoon sinirli
gözüküyordu ama neden? O da kapıya doğru ilerleyince, Bendis'te ona
eşlik etti. Şimdi Sun Ye'nin dışarıya çıkma sebebini anlıyordu...

Taecyeon, Sun Ye'nin tam karşısında duruyordu...

Sun Ye: Taec...
Taecyeon: Sevinmedin mi dönmeme?
Sun Ye: İsterdim...
Taecyeon: Ne demek şimdi bu?
Sun Ye: Hiçbir şey demeden gittin, bir kere bile aramadın, bir insan arkadaşını hiç aramaz mı?

Taecyeon
"arkadaş" kelimesini duyunca, içinden tekrarladı; "Arkadaş..." Evet
insan arkadaşını merak eder, özler, aramak ister. O zaman Taecyeon'un
sorularının cevabı buydu; arakdaş. Peki niye heyecanlanıyor, kalbi
normalinden hızlı atıyor ve ona sarılmak istiyordu? Üstelik daha
halmoniye bile uğramadan soluğu Sun Ye'nin kapısında almıştı. Bu ayrılık
onun aklını başına getirmişti yavaş yavaş, Sun Ye'den hoşlanıyordu.
Zaten Sun Ye'de söylememiş miydi? "Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi
söylesem beni Busan’a gönderir mi?" Evet bunu kendi kulaklarıyla
duymuştu, Sun Ye'de kendisini seviyordu. "O zaman söylememem için bir
engel yok." diye geçirdi aklından...

Eveeettt isteğiniz üzerine aşıklar kavuştu.♥️ Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:16 am

YAZI-TURA 17. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Taecyeon
"arkadaş" kelimesini duyunca, içinden tekrarladı; "Arkadaş..." Evet
insan arkadaşını merak eder, özler, aramak ister. O zaman Taecyeon'un
sorularının cevabı buydu; arakdaş. Peki niye heyecanlanıyor, kalbi
normalinden hızlı atıyor ve ona sarılmak istiyordu? Üstelik daha
halmoniye bile uğramadan soluğu Sun Ye'nin kapısında almıştı. Bu ayrılık
onun aklını başına getirmişti yavaş yavaş, Sun Ye'den hoşlanıyordu.
Zaten Sun Ye'de söylememiş miydi? "Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi
söylesem beni Busan’a gönderir mi?" Evet bunu kendi kulaklarıyla
duymuştu, Sun Ye'de kendisini seviyordu. "O zaman söylemem için bir
engel yok." diye geçirdi aklından... Bunları düşünürken akıp giden
zamanın farkında bile değildi.

Sun Ye: Cevap veremediğine göre arkadaş bile değiliz. İyi akşamlar Taecyeon. deyip eve girmek için arkasını döndü.

Ji
Hoon ve Bendis, Sun Ye'nin bu yaptığına inanamıyorlardı. Sanki
Taecyeon'un gelmesini bekleyen, günlerce ağlayan, yemek yemeyen,
gülmeyen, düşüncesizce davranan o değildi. Eski Sun Ye yok olmuş yerine,
kabullenmeleri gereken yeni bir Sun Ye gelmişti...

Taecyeon Sun
Ye'ye içinden geçen her şeyi anlatmak istiyordu ama yapamıyordu. Tam
gırtlağında, bir yumruk oturmuş, konuşmasını engelliyor gibiydi. Sun
Ye'nin böyle kızmasını anlayabiliyordu. Kendisi de onun yerinde olsa
aynı şeyi yapardı. Bu yüzden şimdilik sessiz kalmaya karar verdi. Zaten
sesini de çıkartamazdı çünkü daha kendisine bile ne olacağını, bundan
sonra hayatına dair ne yapacağını bilmiyordu. Nerede yaşayacağı dahi
belli değilken, Sun Ye'yi de peşinden sürükleyemezdi.

Taecyeon: İyi akşamlar size! dedikten sonra halmonilere doğru yol aldı.

Ji
Hoon kapıda öylece kalmış bir içeriye giren Sun Ye'ye bir de arkasını
dönüp giden Taecyeon'a bakıyordu. Hangisine kızmalıydı? Kesinlikle
hiçbir fikri yoktu ama bir şeyi çok iyi biliyordu; Sun Ye bu gece
kesinlikle ağlayacaktı. Bir ara gidip Taecyeon'la konuşması gerektiğini
düşündü. Tam peşinden gidecekken Bendis kolundan yakaladı.

Bendis: Hayır sevgilim, bu düşündüğün hiç iyi bir fikir değil.
Ji Hoon: Ne düşünüyorum peki? diye sinirlice sordu.
Bendis:
Onların hayatlarına karışmak bize düşmez hayatım. Yapmamız gereken Sun
Ye'nin yanında olup, onların kendi sorunlarını halletmelerini beklemek.
Eğer sen Taecyeon'un peşinden gidip ona kızarsan ya da olanları
söylersen, bu Taecyeon'un onu severek çıkması demek değil, ona acıması
olur ancak.

Ji Hoon önce sessizce, bir süre Bendis'in suratına
baktı. Haklıydı, lanet olsun kesinlikle haklıydı! Bu onun yapması
gereken bir şey değildi. Kardeşine acıyarak sevgilisi olacak birini
kesinlikle istemezdi. Peki ya Taecyeon Sun Ye'yi sevmiyorsa? O zaman
biricik meleği kahrolurdu. Ji Hoon buna dayanamayacağını hissediyordu ve
elinden bir şey gelmemesine lanet okuyordu.

Bendis önce ufak bir
şok atlattıktan sonra, Sun Ye'ye hak verdi. Kendisi bunu yapar mıydı?
Bunu bilemiyordu, söz konusu Ji Hoon olunca yapabileceğini de
sanmıyordu... Peki ya Sun Ye bu kadar severken bunu yapmayı nasıl
başarmıştı? Ji Hoon'un Taecyeon'a doğru gittiğini görünce kolundan tutup
engel oldu. Onu o kadar iyi tanıyordu ki surat ifadesinden ne yapmak
istediğini dahi anlıyordu. Bir buçuk yıl boyunca uzaktan izlemesinin tek
kazancı bu olmuştu zaten...

Ji Hoon: Haklısın. Hadi içeri girelim bizde.

Ji
Hoon ve Bendis içeriye girdiklerinde, küçük kardeşlerinin odasında
olduğunu farkettiler. Gerçi farketmemek elde değildi, onun hıçkırıkları
sayesinde. Ji Hoon kardeşinin tam bir aptal olduğunu düşünüyordu. Madem
seviyordu bunu söylemeliydi.

Sun Ye Taecyeon'a çok kızgındı.
Hiçbir şey demeden gitmiş, bir kere bile aramamış, şimdi ise arkadaş
olduklarını bile söyleyemiyordu. Taecyeon onu arkadaşı olarak bile
görmezken nasıl sevecekti kendisini? Bunu düşünmek onu kahrediyordu.
Kendine daha çok kızgındı! Böyle davranmak zorunda değildi, daha sakin
karşılayabilirdi, normal arkadaşlar gibi... Elinde değildi işte! Onu o
kadar çok seviyordu ki tüm duygularını abartılı şekilde yaşıyordu. İşin
kötü yanı buna engel de olamıyordu... En iyisi uyumak diye düşünüp
kendini yatağa attı. Okulların açılmasına bir aydan az bir süre
kalmıştı. Taecyeon'la arası kötü olduğu için onu görmeye bahanesi de
yoktu. Okullar açılana kadar dayanmaya karar verdi...

Bendis ve
Ji Hoon, Sun Ye'ye yemek yemesi gerektiğini söyleselerde ikna
edememişlerdi. Sun Ye yatağında öylece uzanmış, çıkmamakta ısrar
ediyordu. Bendis en sonunda rahat bırakmaları gerektiğini anlayıp, Ji
Hoon'u da alıp mutfağa gitti. İkisi de üzgün oldukları için iştahları
yoktu. Bu yüzden bir iki lokma yeyip sofrayı kaldırdılar. Yatana kadar
bütün bu yaşananları, kendilerini ve Sun Ye'yi konuştular.

Taecyeon kendine kızarak halmonilerin kapısına geldi. Kapıyı çalıp halmonin açmasını bekledi.

Halmoni: Taecyeon! Sen... ne zaman geldin? Annen nerede?
Taecyeon: İçeri de anlatırım halmoni.

İkisi
birlikte içeriye geçip oturmuşlardı. Halmoni Taecyeon'u soru yağmuruna
tutuyordu. Annesinin nerede olduğunu, neden böyle aniden döndüğünü, onu
nasıl yalnız bıraktığını... Bütün soruları ardı ardına tekrar edip
duruyordu.

Taecyeon: Halmoni yeter! Biraz sakin olup dinlersen her şeyi sırasıyla anlatacağım.
Halmoni: Tamam dinliyorum.

Taecyeon
Busan'da yaşadığı her şeyi bir bir anlattı. Annesini, o adamı,
boşanmalarını ve artık o kadından nefret ettiğini. Halmoni dinlerken
şaşkınlık, üzüntü, korku hepsini bir arada yaşıyordu. Kızının böyle bir
şey yapmış olması, acı veriyordu. Yine de kızıydı, onun yanında
olmalıydı. İhtiyacı olduğundan destek çıkmalıydı.

Halmoni: Ah tatlım, üzülme lütfen. Senin böyle üzülmene dayanamıyorum.
Taecyeon: Biliyorum halmoni, teşekkürler. Yalnız bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorum.
Halmoni:
Nasıl ne yapacağımı bilmiyorum? Ben ne güne duruyorum evladım. Bundan
sonra benim yanımda kalacaksın. İlk iş liseyi bitirmek, sonrasında da
üniversiteye gideceksin.
Taecyeon: Sana yük olmak istemiyorum
halmoni. Tamam zaten buraya gelmeden önce de lise diye konuşmuştuk ama
planda üniversite yoktu. Seni o kadar masraf altına sokamam. Merak etme
hem ben başımın çağresine bakarım.
Halmoni: Saçmalama lütfen. Ne
yükünden bahsediyorsun? Hem o kadar emekli maaşım var, sana değil de
kime harcayacağım ben o parayı? O para ikimize de yeter.
Taecyeon: Ama...
Halmoni:
İtiraz istemiyorum! diyerek sözünü kesti Taecyeon'un. Sonra da;
"Yorgunsundur sen, şimdi doğru yatağa." diye devam etti.
Taecyeon: Teşekkürler halmoni, iyi geceler.

Taecyeon
da yatağına uzandı. Bütün yolun yorgunluğunu şimdi hissediyordu
bedeninde. Her şeye rağmen içi rahatlamıştı artık. Sun Ye'ye onu
sevdiğini söylemesi için bir engel yoktu. Hayatının planını halmoni
önüne dökmüştü yeterince. Peki nasıl yapacaktı bunu? Daha önce hiç
kimseye böyle şeyler hissetmemiştiki... En iyisi biraz daha beklemek
diye düşündü. Belki de Sun Ye hislerinden vazgeçmişti. Ne de olsa
bugünkü davranışı, bu düşüncesini tastikler derecedeydi. Önce kesinlikle
emin olmalıydı, hala kendisini sevdiğinden...

E buna da kısa deyin de ben sizi ne yapıyorum görün! Very Happy Very Happy İyi okumalar millet.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:16 am

YAZI-TURA 17. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Geleli
bir hafta olmuştu. Ne Sun Ye yanına gelmişti ne de kensi onun yanına
gitmişti. Onun hala kızgın olmasından korkuyordu. Bir iki defa
cesaretini toplayıp gitmeye karar vermişti ama hep bir engel çıkmıştı
karşısına. Onunla konuşacak uygun bir anı yakalamk istiyordu ve bunu bir
türlü yakalayamıyordu. Bir defa tam çıkacakken arkadaşları gelmişti
oturmaya, bir keresinde de yine tam gidecekken Sun Ye'nin sinirli
olduğunu duymuştu halmoniden. Bunun üzerine korkup vazgeçmişti yine
fikrinden. Bir de üstüne halmoni kendisindeki değişiklikleri farketmiş
olacak ki sürekli "Neyin var?" deyip duruyordu. Ona söyleyemezdi bunu,
en azından her şey kesinleşene kadar.

Sun Ye bu bir hafta boyunca
Taecyeon'un gelmesini beklemişti. Onun özür dilemesini istiyordu. Bu
yüzden kendisi ilk adımı atmaktan hep vazgeçmişti ama onunda geleceği
yoktu. Taecyeon yerine halmoni gelince yine kızmıştı. Bu yüzden onun
yanında sinirli rolü yapmıştı. Halmonin bunu Taecyeon'a söyleyeceğinden
emindi. Amacı ise Taecyeon bunu duyduktan sonra özür dilemeyi akıl
edebilmesiydi ama bilmiyorduki o bunları duydukça gelmekten daha çok
çekiniyordu. Taecyeon geri geldi diye neşesi yerinde olsa da, o geceki
aşırı tepkisi sürekli engeldi sevinçlerine. Biraz sakinleştikten sonra
daha çok kızmaya başlamıştı kendisine. Daha yeni uyanmıştı ve içeriden
Ji Hoon'un bağıran sesini duyuyordu.

Ji Hoon: Yaaa! Kahvaltı etmek için seni bekliyoruz.
Sun Ye: Tanrım! Bilmeyende ömür boyu aç kalmış sanacak. diyerek masaya oturdu.
Ji Hoon: Kendimi öyle hissediyorum zaten.
Bendis: Abartma istersen, zaten Sun Ye gelene kadar ayaküstü baya bir atıştırdın.
Sun Ye: Obur Bi, obur Bi. derken tepiniyordu.
Ji Hoon: Hah! Bana obur diyene bak. O kadar kilo almışsın ki ev sallanıyor sayende.
Sun Ye: Ciddi misin? deyip hemen vücudunu yokalamaya başladı.
Bendis: Ah tatlım hala öğrenemedin mi abinin huyunu? Manken gibi fiziğin var senin.
Sun Ye: Ohh yaaa! Bishi sende olmasan, bu çocuk beni iki günde depresyona sokar.
Ji Hoon: Depresyondan çıktığın var da sanki!
Bendis: Aaa çok konuştunuz siz. Hadi bakalım kahvaltınızı edin.
Sun Ye: Tamam Bishi kızma bize.

Birlikte
kahvaltı ederken, bir yandan da sohbete devam ediyorlardı. Uzun
zamandan beri böyle eğlenceli bir kahvaltı geçirmemişlerdi. Sun Ye arada
Taecyeon'u düşünse de burada olduğunu bildiği için, rahattı. Kahvaltı
bittikten sonra salona geçtiler, herkes farklı şeylerle ilgilenmeye
başlamıştı. Ji Hoon ise hala Sun Ye'nin durumunu merak ediyordu.

Ji Hoon: Eee Sun Ye, Taec'le hala konuşmadınız mı?
Sun Ye: Hayır, gelmedi.
Ji Hoon: Daha çok beklersin sen gelmesini.
Sun Ye: Niye ya? Gelip özür dilemesi gerekmez mi?
Bendis: Evet başta öyleydi ama senin o geceki tepkinden sonra gelmeye cesaret edebileceğini sanmıyorum.
Sun Ye: Birazcık abarttım, haklısın.
Ji Hoon: Biraz mı? Biri bana öyle davransaydı ben bir daha konuşmazdım onunla. diyerek sırıttı.
Sun Ye: Bi!
Bendis: Abartma lütfen Bi. Sun Ye, sende birazdan fazla abarttın ama haberin olsun.
Sun Ye: Ne yapmalıyım peki?
Bendis: Bence gidip onunla konuşmalısın.
Sun Ye: İyi de ne diyeceğim ben ona?
Ji Hoon: Uğraşma bile. Zaten affetmez seni, biliyorum ben.
Sun Ye: Yaaaa!
Bendis: Sevgilim senin odanda işin falan yok mu?
Ji Hoon: Ben burada rahatım hayatım. Rahatsız olan varsa odadan bol ne var? İstediğiniz odaya gidebilirsiniz. deyip göz kırptı.
Sun Ye: Kiminle uğraşıyoruz biz ya. Bishi hadi gel benim odama gidelim.
Bendis: Ayrı bir odaya gitmeye gerek yok tatlım. Yapacağın tek şey gidip ona aşırı tepki verdiğini kabul ettiğini söylemek.
Ji Hoon: Araya bir yere sevdiğini de sıkıştır.
Bendis: Hala odanda işin var mı diye düşünüyorum.
Ji Hoon: Tamam tamam sustum.
Bendis:
Neyse biz konumuza dönelim. Eğer neden böyle yaptığını falan sorarsa da
ki ben hiç sanmıyorum, sende özlediğini falan söylersin. Arkadaşlar da
birbirini özleyebilir, sevgili olmanıza gerek yok.
Sun Ye: Peki beni affeder mi?
Bendis: Bu olaydan sonra eşitlendiniz sayılır. Gerçi onun hatası daha büyük. Bu yüzden hiçbir şey diyeceğini düşünmüyorum.
Sun Ye: Haklı olabilirsin.
Ji Hoon: Denemekte yarar var derim.
Bendis: Vayy oturduğumuzdan beri ilk mantıklı cümlen! Tebrik ediyorum hayatım.
Sun Ye: Bishi senin yanındayken ben çok huzurlu oluyorum oppa! diyerek dil çıkardı munzurca.
Ji Hoon: Sağol bebeğim ya. Tüm karizmam gitti sayende.

Bendis'le
Ji Hoon konuşmalarına devam ederken, Sun Ye odasına gidip hazırlanmaya
başladı. Üstünde gece yatarkenki kıyafetleri olduğu için daha uygun
şeyler giymeye karar verdi. Sonra da evden çıkıp halmonilere doğru
yürümeye başladı.

Taecyeon evde oturmaktan vazgeçmişti. Sun
Ye'nin sakinleşip, sakinleşmediğini düşünmek onu boğuyordu. Üstüne bir
de halmoninin sürekli soruları gelince iyice bunalıyordu. En iyisi
dışarı çıkıp hava almaktı. Hava o kadar güzedi ki tam gezmelikti. Bunu
fırsat bilerek, halmoniyle kahvaltı ettikten sonra dışarıya çıkacağını
haber verdi. Kahvaltıdan sonra üstünü değiştirip dışarı çıktı...


Hihih sizce karşılaşırlar mı? Yoksa Taec daha mı erken çıkmıştır? Sor sormaya özendim! Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:17 am

YAZI-TURA 18. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Geleli
bir hafta olmuştu. Ne Sun Ye yanına gelmişti ne de kensi onun yanına
gitmişti. Onun hala kızgın olmasından korkuyordu. Bir iki defa
cesaretini toplayıp gitmeye karar vermişti ama hep bir engel çıkmıştı
karşısına. Onunla konuşacak uygun bir anı yakalamk istiyordu ve bunu bir
türlü yakalayamıyordu. Bir defa tam çıkacakken arkadaşları gelmişti
oturmaya, bir keresinde de yine tam gidecekken Sun Ye'nin sinirli
olduğunu duymuştu halmoniden. Bunun üzerine korkup vazgeçmişti yine
fikrinden. Bir de üstüne halmoni kendisindeki değişiklikleri farketmiş
olacak ki sürekli "Neyin var?" deyip duruyordu. Ona söyleyemezdi bunu,
en azından her şey kesinleşene kadar.

Sun Ye bu bir hafta boyunca
Taecyeon'un gelmesini beklemişti. Onun özür dilemesini istiyordu. Bu
yüzden kendisi ilk adımı atmaktan hep vazgeçmişti ama onunda geleceği
yoktu. Taecyeon yerine halmoni gelince yine kızmıştı. Bu yüzden onun
yanında sinirli rolü yapmıştı. Halmonin bunu Taecyeon'a söyleyeceğinden
emindi. Amacı ise Taecyeon bunu duyduktan sonra özür dilemeyi akıl
edebilmesiydi ama bilmiyorduki o bunları duydukça gelmekten daha çok
çekiniyordu. Taecyeon geri geldi diye neşesi yerinde olsa da, o geceki
aşırı tepkisi sürekli engeldi sevinçlerine. Biraz sakinleştikten sonra
daha çok kızmaya başlamıştı kendisine. Daha yeni uyanmıştı ve içeriden
Ji Hoon'un bağıran sesini duyuyordu.

Ji Hoon: Yaaa! Kahvaltı etmek için seni bekliyoruz.
Sun Ye: Tanrım! Bilmeyende ömür boyu aç kalmış sanacak. diyerek masaya oturdu.
Ji Hoon: Kendimi öyle hissediyorum zaten.
Bendis: Abartma istersen, zaten Sun Ye gelene kadar ayaküstü baya bir atıştırdın.
Sun Ye: Obur Bi, obur Bi. derken tepiniyordu.
Ji Hoon: Hah! Bana obur diyene bak. O kadar kilo almışsın ki ev sallanıyor sayende.
Sun Ye: Ciddi misin? deyip hemen vücudunu yokalamaya başladı.
Bendis: Ah tatlım hala öğrenemedin mi abinin huyunu? Manken gibi fiziğin var senin.
Sun Ye: Ohh yaaa! Bishi sende olmasan, bu çocuk beni iki günde depresyona sokar.
Ji Hoon: Depresyondan çıktığın var da sanki!
Bendis: Aaa çok konuştunuz siz. Hadi bakalım kahvaltınızı edin.
Sun Ye: Tamam Bishi kızma bize.

Birlikte
kahvaltı ederken, bir yandan da sohbete devam ediyorlardı. Uzun
zamandan beri böyle eğlenceli bir kahvaltı geçirmemişlerdi. Sun Ye arada
Taecyeon'u düşünse de burada olduğunu bildiği için, rahattı. Kahvaltı
bittikten sonra salona geçtiler, herkes farklı şeylerle ilgilenmeye
başlamıştı. Ji Hoon ise hala Sun Ye'nin durumunu merak ediyordu.

Ji Hoon: Eee Sun Ye, Taec'le hala konuşmadınız mı?
Sun Ye: Hayır, gelmedi.
Ji Hoon: Daha çok beklersin sen gelmesini.
Sun Ye: Niye ya? Gelip özür dilemesi gerekmez mi?
Bendis: Evet başta öyleydi ama senin o geceki tepkinden sonra gelmeye cesaret edebileceğini sanmıyorum.
Sun Ye: Birazcık abarttım, haklısın.
Ji Hoon: Biraz mı? Biri bana öyle davransaydı ben bir daha konuşmazdım onunla. diyerek sırıttı.
Sun Ye: Bi!
Bendis: Abartma lütfen Bi. Sun Ye, sende birazdan fazla abarttın ama haberin olsun.
Sun Ye: Ne yapmalıyım peki?
Bendis: Bence gidip onunla konuşmalısın.
Sun Ye: İyi de ne diyeceğim ben ona?
Ji Hoon: Uğraşma bile. Zaten affetmez seni, biliyorum ben.
Sun Ye: Yaaaa!
Bendis: Sevgilim senin odanda işin falan yok mu?
Ji Hoon: Ben burada rahatım hayatım. Rahatsız olan varsa odadan bol ne var? İstediğiniz odaya gidebilirsiniz. deyip göz kırptı.
Sun Ye: Kiminle uğraşıyoruz biz ya. Bishi hadi gel benim odama gidelim.
Bendis: Ayrı bir odaya gitmeye gerek yok tatlım. Yapacağın tek şey gidip ona aşırı tepki verdiğini kabul ettiğini söylemek.
Ji Hoon: Araya bir yere sevdiğini de sıkıştır.
Bendis: Hala odanda işin var mı diye düşünüyorum.
Ji Hoon: Tamam tamam sustum.
Bendis:
Neyse biz konumuza dönelim. Eğer neden böyle yaptığını falan sorarsa da
ki ben hiç sanmıyorum, sende özlediğini falan söylersin. Arkadaşlar da
birbirini özleyebilir, sevgili olmanıza gerek yok.
Sun Ye: Peki beni affeder mi?
Bendis: Bu olaydan sonra eşitlendiniz sayılır. Gerçi onun hatası daha büyük. Bu yüzden hiçbir şey diyeceğini düşünmüyorum.
Sun Ye: Haklı olabilirsin.
Ji Hoon: Denemekte yarar var derim.
Bendis: Vayy oturduğumuzdan beri ilk mantıklı cümlen! Tebrik ediyorum hayatım.
Sun Ye: Bishi senin yanındayken ben çok huzurlu oluyorum oppa! diyerek dil çıkardı munzurca.
Ji Hoon: Sağol bebeğim ya. Tüm karizmam gitti sayende.

Bendis'le
Ji Hoon konuşmalarına devam ederken, Sun Ye odasına gidip hazırlanmaya
başladı. Üstünde gece yatarkenki kıyafetleri olduğu için daha uygun
şeyler giymeye karar verdi. Sonra da evden çıkıp halmonilere doğru
yürümeye başladı.

Taecyeon evde oturmaktan vazgeçmişti. Sun
Ye'nin sakinleşip, sakinleşmediğini düşünmek onu boğuyordu. Üstüne bir
de halmoninin sürekli soruları gelince iyice bunalıyordu. En iyisi
dışarı çıkıp hava almaktı. Hava o kadar güzedi ki tam gezmelikti. Bunu
fırsat bilerek, halmoniyle kahvaltı ettikten sonra dışarıya çıkacağını
haber verdi. Kahvaltıdan sonra üstünü değiştirip dışarı çıktı...


Hihih sizce karşılaşırlar mı? Yoksa Taec daha mı erken çıkmıştır? Sor sormaya özendim! Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:17 am

YAZI-TURA 18. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Kapıyı
açtığında karşısında Sun Ye duruyordu. Çok şaşırmıştı, onun buraya
gelmesi neredeyse imkansız geliyordu gözüne. Acaba neden gelmişti?
Barışmak isteyebilir miydi? Bu da imkansızdı, Sun Ye inatçı keçinin
tekiydi!

Sun Ye tam kapıyı çalacakken karşısında Taecyeon'u
görünce ufak bir şok yaşadı. Sonrasındaysa bu şok yerini yavaş yavaş
sinire bıraktı. "Ben barışmadık diye üzüleyim, kendime kızayım,
beyefendi havanın güzelliğini keyifle çıkarmaya çalışsın aman ne hoş!"
diye geçirdi içinden.

Taecyeon: Merhaba. dedi biraz kısık olan sesiyle.
Sun Ye: Sanada! diyerek onun tam aksi, tok bir sesle cevaplamıştı.
Taecyeon: Biraz konuşalım mı?
Sun
Ye: Gerek yok, ben halmoniden bir şey isteyip gideceğim. Sen de nereye
gideceksen, oraya gitmeye devam edebilirsin. deyiverdi sinirlice.
"Eyvah! Şimdi ne yapacağım? Aferin sana Sun Ye, yine sonunu düşünmeden
konuştun. Halmoniden ne isteyeceksin?" o bunları düşünürken aynı soru
Taecyeon'dan gelmişti.
Taecyeon: Ne isteyeceksin? diye sordu muzipçe. Sun Ye'nin bir şey istemek için gelmediği çok belliydi.
Sun
Ye: Kahve! Evet, evet kahve isteyecektim. Ji Hoon'un canı kahve çekti
ama evde kalmamıştı. Amaaan sana niye açıklama yapıyorsam.
Taecyeon: Demek kahve isteyecektin... Peki bardağın nerede? Avuçlayıp götürmeyi düşünmüyorsun heralde?
Sun
Ye: Yani... ben şeyy... Bir dakika ya! Sana ne oluyorki? Bunları
söylerken sinirli gözükmeye çalışmıştı. Bu durumdan ancak böyle
sıyrılabileceğini tahmin edebiliyordu ama yanılmıştı.
Taecyeon: Hadi ama Sun Ye! Benimle konuşmak için geldiğini itiraf etsen artık? derken, bir yandan da göz kırpıyordu.
Sun Ye: Yaa tabii! Ben, sen dışarıya çıkacak kadar keyifliyken, seninle konuşmak için çırpınayım. Hiç sanmıyorum Taec!
Taecyeon: Şimdi belli oldu senin sinirinin sebebi. İyi de senin yanına gelmediğimi nereden biliyorsun?
Sun Ye: Gerçekten mi?

Taecyeon
blöf yapıyordu ama en azından etkili olmuştu. Sun Ye'nin şaşkınlıkla
karışık mutlu surat ifadesi bunu yeterince tastikliyordu. Aslında
dışarıya biraz hava almak için çıkmaya karar vermişti ama Sun Ye'nin
bunu bilmesine hiç gerek yoktu.

Taecyeon: Tabiiki. Senden özür
dilemeliyim. Evet, haklısın sana hatta kimseye veda etmeden bir anda
gittim. Bunun savunulacak bir yanı yok belki ama ben veda etmeyi seven
biri değilim. Hem bak gitmiş olsam da sonunda buradayım değil mi?
Sun Ye: Hıı, evet doğru!
Taecyeon: Aaa hadi ama yapma böyle!
Sun Ye: Ne yapmamı bekliyorsun? Ahh Taec, çok haklısın düşünememişim, deyip boynuna atlamamı mı?
Taecyeon: Hiç fena olmazdı. cümlesini bir inilti gibi söylemişti.
Sun Ye: Ne dedin?
Taecyeon:
Hiç, hiçbir şey. "Şimdi sırası değil Taec! Önce iyice buzları erit."
diye geçirdi aklından. Sonra "Sadece, sorun olmadığını söylemen yeterli
olur." diyerek devam etti sözlerine.
Sun Ye: Biraz uğraşırsan olabilir belki.
Taecyeon: Ne yapmamı istiyorsun? Söyle hemen, ne olursa olsun yaparım!
Sun Ye: Önce söz ver!
Taecyeon: Ama ne olduğunu bilmiyorum, haksızlık!
Sun Ye: Hani ne olursa yapardın?!
Taecyeon: Tamam, tamam söz!
Sun Ye: Beni en kısa zamanda luna parka götürürsen anlaşabiliriz...

Ji Hoon Sun Ye'nin gidişini fırsat bilerek, ne zamandır yalnz kalmadığı sevgilisiyle biraz vakit geçirmek istiyordu.

Ji Hoon: Bebeğimmm.
Bendis: Efendim Bi. diyerek gözlerini okduğu dergiden kaldırdı.
Ji Hoon: Soğuk nevale!
Bendis: Yok öyle değil, Sun Ye'nin yanında dikkat ettiğimiz için alışkanlık oldu. diyerek dudağını büzdü.
Ji Hoon: Oy kıyamam sevgilime tamam ama biraz da Bi'nle ilgilensen diyorum.
Bendis: Oy oy oy, koca bebeğim benim! Dergi okumaya devam ediyorum ben. deyip dil çıkardı.

Ji
Hoon buna sinirlenmişti. Hayır aslında sinirlenmemişti, sadece öyle
yapmak işine gelecekti. "Sen kime dil çıkartıyorsun bakayım?!" diyerek
Bendis'in yanına gidip, oturduğu koltuktan kaldırdı. Bendis'in bu ani
hareket karşısında gözleri kocaman olmuştu. Ji Hoon onun bu halini
görünce gülmemek için kendini zor tuttu. "Demek o elindeki, aptal dergi,
benden daha önemli öyle mi?" diye sordu sinirli gözükmeye çalışarak.
Cevap beklemeye niyeti olmadığı için sorusunun hemen ardından Bendis'i
gıdıklamaya başladı. Bendis'in gülmekten gözleri yaşarmaya başlamıştı ve
sonunda dayanamayıp kendini geri çekmek istedi. Ji Hoon'un kollarını
tutup geri adım atacaktı ki ayağı koltuğun kenarına takıldı. Ji Hoon
düşeceklerini farkedince Bendis'in beline sarılıp, onu çevirdi. Bu
yüzden yere düştüklerinde, Ji Hoon'un sırtı yerde ve Bendis tam onun
üstündeydi. Yüzleri birbirlerine o kadar yakın duruyordu ki ikisi de
nefes almaktan dahi çekiniyorlardı. Bendis şaşkınca tüm olup bitenleri
beyninde toparlamaya çalışırken, Ji Hoon'un suratının daha da çok
yaklaştığını farketti. Bu ilk öpücüğü olacaktı onun ve yavaşça gözlerini
kapamaya başladı...

Son anda şöyle biraz sevgi pıtırcığı yapayım
dedim. Very Happy Very Happy Hmm öptürsem mi öptürmesem mi??? Razz Very Happy Very Happy +18 diyenler
"barnak" kaldırsın. Very Happy Very Happy Very Happy Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:17 am

BÖLÜM 20


"Beni en kısa zamanda luna parka götürürsen
anlaşabiliriz." deyiverdi sinsice Sun Ye. Aklında binbir türlü plan
vardı. Luna parkta ona olan özlemini çaktırmadan çıkarabilirdi değil mi?

"Hmm, bilmemki." dedi Taecyeon. Sun Ye'yi sinir etmek düşündüğünden daha çok mutlu ediyordu onu.

"Peki Taec Bey, siz bilirsiniz. Size iyi günler diliyorum ben o zaman." deyip arkasını döndü.

"Dursana
ya! Şaka yaptım sadece, bunu bende çok isterim. Ne zamandır
eğlenmiyordum zaten, iyi olur." demesiyle, Sun Ye sırıtarak tekrar ona
döndü.

"Anlaştık! O zaman sen günü belirleyip haber verirsin.
Görüşürüz." dedikten sonra arkasını tekrar dönüp eve doğru yürümeye
başladı.

"Görüşürüz!" diye bağırdı arkasından Taecyeon. Sun Ye dönmeden sadece elini sallamakla yetindi.

Sun
Ye bu şekilde davranabildiğine, kendisi bile inanamıyordu! Normalde
Taecyeon'la tanıştığından beri, hep utangaç, ne diyeceğini bilemeyen,
onun yüzüne dahi bakamayan biri olmuştu. Bugünse kendinden emin,
istediğini elde etmek isteyen bir Sun Ye vardı. Sevinçle evlerinin
kapısının önüne geldi.

***~***

Ji Hoon'un suratı gittikçe
Bendis'e daha çok yaklaşıyordu. Bendis ise gözlerini kapatmıştı,
heyecandan. Tam dudakları birbirine değecekken, birden kapının sesiyle
Bendis kendini kenara attı.

"Ben... şey... özür dilerim!"
diyebildi Sun Ye sadece gördüğü görüntü karşısında. Kıpkırmızı kesilmiş
ve içinden kendisine kızıyordu, zamanlamasının berbatlığına.

Bendis ve Ji Hoon'un'da Sun Ye'den bir farkı yoktu. Bendis kıpkırmızı olmuş, Ji Hoon utansa da belli etmemekle cebelleşiyordu.

"Ya!
Hemen aklın başka yerlere çalışıyor. Pis sapık seni! Bendis yere
düşecekti bende onu tutmak isterken birlikte düştük sadece, o kadar."
dedi Ji Hoon, biraz da sinirli gözükmeye çalışarak.

"Tamam, tamam
kızma Bi. Ben odamdayım." diyerek odasına yöneldi Sun Ye. Ji Hoon'un bu
şekilde tepki vermesi, düşündüklerini hayli doğrular biçimdeydi.

"Of Bi! Rezil olduk işte!" diye serzenişte bulundu Bendis.

"Niye rezil olalım canım ya, sonuçta sevgiliyiz biz."

"Olsun, yine de o bizim küçüğümüz."

"Neyse takma kafana, bir şey olmaz." diyerek göz kırptı Ji Hoon.


İkisi
de yerden kalkmış birbirlerine bakmamak için ellerinden geleni
yapıyorlardı. Daha doğrusu Ji Hoon sinsi sinsi Bendis'e bakarken, o
gözlerini kaçırıyordu. Bendis daha fazla katlanamayıp, odasına geçti.
Biraz daha kalırsa utancından öleceğini hissediyordu. Ji Hoon'da o
gidince kendi odasına girip, internette oyalanmaya başladı.

***~***

Sun
Ye odasında demin gördüklerinin analizini yapıyordu. Bu çiftin biraz
yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşünerek sinsi sinsi gülüyordu.
Bunları düşünmekten vazgeçerek Taecyeon'la birlikte gideceği luna parka
yoğunlaşmaya başladı. Onun yanında kendinden emin bir Sun Ye olmak
istiyordu. Onun kalbini kazanmak, onsuz kalmamak istiyordu. Heyecandan
deliye dönmek üzereydi. Bir an önce Taecyeon'un haber vermesi
gerekiyordu! Yoksa Sun Ye sabırsızlıktan iflahı kesilecekti. Bir ara
kendisi günü belirlemeyi düşündü ama Taecyeon'a sen söylersin demişti
bir kere. En iyi biraz film izlemek ve taktik almaktı. Bunu yapabilir
miydi? Öğrendiği taktikleri uygulayabilir miydi? Bilmiyordu ama en
azından biraz fikir edinmesi onun yararınaydı. Sitelerde dolaşırken
"Yeşilçam" diye bir şey gözüne takıldı. Merak edip siteye tıkladı ve bir
film sitesi olduğunu farketti. Oradaki film afişlerine bakarak
dikkatini çeken bir filmi izlemeye başladı.

***~***

Taecyeon
Sun Ye'nin eve gitmesiyle, yarım bıraktığı gezisini sürdürmeye karar
verdi. Evlerinin yakınlarında ufak bir orman vardı. Oraya gidip biraz
etrafı keşfetmenin iyi olacağını düşündü. Ağır adımlarla ormana doğru
yürümeye başladı. Ormanın içinde dolaşırken, fazla uzaklaşmak istemediği
için bir ağacın gölgesine oturdu. Sun Ye'ye olan duygularını kafasında
iyice tarttı. Evet, kesinlikle ondan hoşlanıyordu. Bunun başka bir
açıklaması yoktu. Busan'da olduğu günlerde ne yaptığını çok merak
ediyordu. Bunu öğrenmek için can atıyordu ama nasıl öğrenecekti?
Busan... bu şehir aklına annesini getirmişti. O nasıldı? Acaba o adamla
mutlu muydu? Bunları düşündüğü için kendisine kızdı. Artık onun bir
annesi yoktu... En iyisi Sun Ye'yle geçireceği luna park gününü
düşünmekti. Onu sinir etmek hoşuna gittiği için bir hafta boyunca
oyalamaya karar verdi, aklında tilkiler dört dönüyor, onu orada da sinir
etmek için planlar arıyordu.

***~***

Akşam olmuş ve
herkes yemeğini yemişti. Sun Ye ile Bendis mutfağı toparlarken, Ji Hoon
yemek sonrası televizyon keyfi yapıyordu. İki kız da onun bu durumuna
kızsalarda, yardım etmemesinin daha iyi olduğuna karar verdiler. Ji Hoon
ne zaman mutfağa girse, aslında işten yırtmak için ama kimsenin haberi
yok, bir şeyler kırmadan çıkmıyordu. Sun Ye mutfağı toparlarken bir
yandan da Bendis'e bugün olanları anlatıyordu. Luna park için
heyecanlandığını, ne giyse yakışacağını sorup duruyordu. Bendis ise onun
bu heyecanlı haline gülümsemekten kendisini alamıyordu. Bir zamanlar Ji
Hoon'u etkilemek için aklından geçen planları düşündü, uygulamaya
koyamadığı planları. Kapının çalmasıyla, Bendis düşüncelerinden uyandı,
Sun Ye'nin ise sözleri yarım kaldı. Sun Ye kapıyı açmaya gidecekken, Ji
Hoon'un gittiğini görünce durdu. Ji Hoon'un kapıyı açmasıyla üstüne bir
kızın atlaması bir oldu.

"Seni çok özledim oppa." diyerek kollarını iyice Ji Hoon'un boynuna doladı.

Bendis mutfaktan sinirle olanları izliyordu...

"Sen... sen nereden çıktın?" diye sevinçle sordu Ji Hoon.

Onun bu sözlerindeki sevinci duyan Bendis iyice sinirlenmeye başlamıştı.

"Yaa! Ne oluyor orada?" diye sinirle bağırdı Bendis, kapıya doğru yürürken.

"Bir şey olduğu yok Bendis." diye cevapladı Ji Hoon.

Şimdi Bendis'in siniri iyice artmıştı. Bir kızın karşısında anında, Bendis oluvermişti.

"Demek 'Bir şey olduğu yok Bendis!' hı?"

"Kendine
gelir misin? Ne oluyor şimdi sana?" şaşkınlığına engel olamamıştı Ji
Hoon. Ses tonuna da yansımıştı ama Bendis'in, sinirden bunu farkedecek
hali yoktu.

"Diyorum ki çok güzel sarılıyorsunuz, maşallahınız var!" dişlerinin arasından, sinirle konuştu Bendis.

"Ne demek istiyorsun? Daha açık konuşur musun lütfen!" Ji Hoon gittikçe sinirlenmeye başlıyordu.

Sun
Ye bir anlam veremeden karşısındaki olayı, öylece boş gözlerle
izliyordu. Gelen kız ise kendini Ji Hoon'dan çekmiş, şaşkınlıklığın
verdiği etki olan, kocaman gözlerle etrafındakilere bakıyordu.

"Bari sevgilinin yanında yapma diyorum!" diyerek iyice sesini yükseltmişti.

"Demek öyle Bendis!" diye hayal kırıklığıyla baktı Bendis'e Ji Hoon.

"Değil mi?" Bu cümle Bendis'in ağzından bir tıslama gibi çıkmıştı.

"Biliyor musun Bendis. Benim bir ilişkide güven, 'aşk'tan bile daha önce gelir." dedi Bendis'in gözlerinin içine bakarak.

Bendis bir an duraksayıp Ji Hoon'un sözlerini kafasında tartmaya başladı; 'aşk'tan bile önce gelir...'


Alın
laaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnnn. Very Happy Kısa kısa kısa diyordunuz ah işte
uzattım. Very Happy Very Happy Sıkılırsanız karışmıyorum artıkın huuuhhh. Very Happy Bir de
konuşmaları isimlerle yapmak senaryoyu andırdığı için bende hikaye gibi
yazayım dedim. Very Happy Very Happy Yeni yazış tarzım hoşunuza gitmediyse eskisine
dönebilirim. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:18 am

YAZI-TURA 21. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

BÖLÜM 21

"Biliyor musun Bendis? Benim için bir ilişkide güven, 'aşk'tan bile daha önce gelir." dedi Bendis'in gözlerinin içine bakarak.

Bendis bir an duraksayıp Ji Hoon'un sözlerini kafasında tartmaya başladı; "'aşk'tan bile önce gelir..."

"Yani... sen şimdi, ayrılmak mı istiyorsun?" diyerek şaşkınca sordu Bendis.

"Yaa! Saçmaladığınızın farkında mısınız? Ne ayrılığından bahsediyorsunuz siz?!" dişlerinin arasından bağırarak, sordu Sun Ye.

"Ben, yanlış bir şey yaptım sanırım?" dedikten sonra, kafasını üzgünce önüne eğdi, Chan Sook.

"Hayır
Chan, yanlış bir şey yapmadın. Doğal yollarla beni özlediğini gösterdin
sadece o kadar. Burada yanlış olan şey, Bendis'in önyargıyla yaklaşması
oldu bu duruma." dedi Ji Hoon sakince.

"Ne yani? Merak ediyorum
da benim yerimde olsan sen nasıl bir tepki verirdin?" diye sinirini
bastırmaya çalışarak cevapladı Bendis, Ji Hoon'un sözlerini.

"En
azından önce, sana sarılan kişinin, kim olduğunu öğrenmeye çalışırdım."
Bunları söylerken umursamaz davranmaya çalışıyordu ama Bendis'in,
kendisine karşı, bu kadar güvensiz olması canını acıtıyordu.

"Ji Hoon, seni seviyorum! Bunu yapmam gayet doğal. İnsan sevdiğini kıskanır."

"Eehhh!
Böyle kapıda konuşmaya devam ederseniz bütün komşuları başımıza
toplayacaksınız. Girin, içeride konuşmaya devam edin. Madem herkes
çocuklaşmaya başladı burada, üstüme düşen olgunluk görevini memnuniyetle
yerine getiririm. Bu arada hoş geldin Chan." dedi Sun Ye alaylı bir
tavırla.

Sun Ye'nin bu lafına herkes hak verince içeri geçtiler.
Bendis Sun Ye'nin bu kızı tanıyor olmasından dolayı biraz daha
rahatlamıştı. Gerçi bu sefer de haksız olduğunu kavrayarak, kendisini
nasıl affettireceğini düşünüyordu. Sun Ye ve Bendis çiftli koltuğa
yanyana otururken, Ji Hoon ve Chan Sook tekli koltuklara karşılıklı
gelecek şekilde oturmuşlardı.

"Ben gerçekten özür dilerim oppa. Ah pardon, sunbae demeliyim, ne de olsa artık küçük bir kız değilim."

"Farketmez tatlım, nasıl rahat ediyorsan öyle söyleyebilirsin." diyerek gülümsedi Ji Hoon.

"Anlaşıldı!
Açıklama görevi yine bana düştü. Bishi Chan bizim üvey amcamızın kızı.
Babam ölmeden önce bir iki defa görüşsekte, o öldükten sonra hiç
görüşmedik ama Chan ile sık sık görüşürüz. Amerika'da yaşadıkları için
ancak yaz tatillerinde ziyaretimize gelebiliyor. Benden bir yaş büyük,
Bi'den ise iki yaş küçük." diye açıklama yaptı Sun Ye.

"Şey...
ben özür dilerim Chan. Tanışmamızın böyle olmasını istemezdim." Kızarmış
olan suratını yere eğerek söylemişti bunu Bendis.

"Ah hayır, hayır. Ben özür dilemeliyim, artık büyüdüğümün farkına varmam lazım." dedi utangaçça Chan.

"Bana da bir şey söylemeyi düşünüyor musun Bendis?" diye sinsice baktı Bendis'e, Ji Hoon.

"Sendende özür dilerim. Biliyorum sana güvenmem gerekirdi ama of kahretsin!"

"Böyle bir özürü kabul edeceğimi düşünmüyorsun heralde?" Sırıtmasını saklayarak konuştu Ji Hoon.

"Biz, benim odama gidip, özlem giderelim mi Chan?"

Bu
akşam durumu idare etmek Sun Ye'ye kalmıştı, anlaşılan. Sun Ye'nin daha
Taecyeon'la geçireceği vakitleri düşünmek gibi önemli işleri vardı ama
olsun. Bishi ve Bi aşkının bitmesi hiç işine gelmezdi.

"Ben
yokken neler oldu öğrenmek için sabırsızlanıyorum tatlım." deyip ayağa
kalktı Chan. Sonra da; "Tanıştığıma memnun oldum Bendis. Sunbae ona iyi
davran!" diye devam etti sözlerine, Ji Hoon'a göz kırparak. Sun Ye'yle
birlikte, onun odasına gittiler.

Şimdi salonda yalnızca Ji Hoon
ve Bendis vardı. Aslında Ji Hoon bu olaya bir yandan çok kızmış öteki
yandansa çok hoşuna gitmişti. Bunu Bendis yerinde bir başkası yapsa,
saniyesinde ayrılırdı. Dediği gibi 'güven' duygusuna çok önem verirdi
ama karşısındaki Bendis olunca, bunu da affettiriyordu. Şimdiki amacı
ise Bendis'le biraz daha oynamaktı.

Bendis ise yaptığı hatanın
utancından ne diyeceğini bilmiyordu. Söze Ji Hoon'un başlamasına içinden
dua ediyordu ama Ji Hoon'un böyle bir şeye hiç niyeti yok gibi
duruyordu. Kendisi söze başlamaya karar vererek boğazını temizledi.

"Ben..."

"Ben..."

İkisi de aynı anda söze başlamışlardı. Bendis bunu hiç mi hiç beklemiyordu.

"Önce sen söyle."

"Önce sen söyle."

"Tamam
bu böyle olmayacak! Ben başlıyorum konuşmaya." diyerek Ji Hoon'u
susturdu Bendis. "Bu yaptığım için çok özür dilerim. Evet, haklısın. Bir
ilişki de aşk, sevgi, sadakat duyguları kadar güven duygusu da çok
önemlidir. Yalnız, unutmaki ben bir kızım. Kızlar ise gereğinden fazla
kıskanç olurlar. Hele ki araya bir de aşk gibi duygu girdiyse. Sen benim
sevdiğim adamsın, inan elimde olmadan böyle bir çıkışta bulundum. Ben
daha senin başka bir kıza tebessüm etmene katlanamazken, hiç tanımadığım
bir kızın, senin öylece boynuna sarılması beni çıldırttı. Yine de özür
dilerim. Söz veriyorum bir daha böyle fevri olmayacağım." diye sözlerini
tamamladı.

Şimdi tek yaptığı şey, içinden onun affetmesi için
dua ederek, cevabını beklemekti. Ji Hoon'dan ayrılması demek, onun
ölmesi demekle eşdeğerdi.

Eğer Ji Hoon söze ilk başlayan olsaydı,
Bendis'e biraz daha kızgınca davranacaktı. Onu her ne kadar üzmek
istemese de hatasını anlamasını ve böyle bir şeyi bir daha
tekrarlamamasını istiyordu. Aslında... biraz da kendini affettirmek için
çabalamasını. Mesela tatlı, ufak, sevimli, masum bir öpücük, bu işlevi
hayli yerine getirirdi.

"Ne yani bu kadar mı?" diyerek, şaşkınmış gibi görünmeye çalıştı Ji Hoon.

"Daha ne demem gerekiyor, inan bilmiyorum."

"Zaten demen gereken bir şey yok. Yapman gereken bir şey var!"

"Efendim?"

Bendis
şaşkınca, gözlerini Ji Hoon'a dikti. Karşısında oturan adam, sağ elinin
işaret parmağıyla dudaklarını işaret ediyordu. Bendis bunu görünce
biraz rahatladı ama onun bu olayı kendi çıkarlarına kullanmasına
sinirlendi. Aslında bu sadece onun çıkarı olmazdı, sevdiği adamın
dudaklarında ısınmayı kendisi de çok istiyordu...

"Sanırım, şimdi
buna tepki verirsem, bozuk olan aramız daha da bozulacak. Biraz şevkat
göstermekten zarar çıkmaz değil mi?" diye geçirdi aklından Bendis.

Ji
Hoon, kıpırdamayan Bendis'e bakıyordu. Bu kadar olay üzerine, onun bu
ufak isteğini geri çevirmesi, kendisini gerçekten üzerdi. Birden
Bendis'in kalkıp kendisine doğru geldiğini farketti. Hah! İşte istediği
olmuştu. Bu sabah yarım kalan öpücüğü şimdi tamamlanacaktı. Ufak, masum
kızlar gibi gözlerini kapadı ve beklemeye başladı.

Bendis
kararını verince, umutsuzca bakan, Ji Hoon'a doğru yürümeye başladı.
Yaklaştıkça onun gözlerini kapaması çok hoşuna gitmişti. Sevgilisini
gerçekten çok seviyordu. İyice yaklaşıp burnuna bir öpücük kondurdu.
Onun böyle sinsiliklerine karşılık vermek her zaman en iyisiydi.

Ji
Hoon burnundaki ıslaklığı hissedince, şaşkınlıkla gözlerini açtı.
Karşısında kocaman sırıtan sevgilisini görünce siniri bozuldu. Anlık bir
hareketle Bendis'i belinden kavradığı gibi, kucağına oturttu. Şimdi
öpme sırası ondaydı. Tek bir farkla, bu sefer hedef şaşmayacaktı!
Bendis'in kızaran, meleksi yüzüne iyice yaklaşıp dudaklarını hissetti.
Hedef şaşmadığı için huzurla gözlerini kapattı. Bu güzel dudakların
tadına doymak istiyordu ama biliyorduki buna ömür boyu doyamazdı...

(Yazar notu: Bu kadar romantizm yeter lan! Ağızlarınızın suyu aktı hepinizin. Dağılın! Razz Very Happy Very Happy)

***~***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:18 am

"Ne yani hala söylemedin mi?" diye şaşkınca sordu Chan.

"Maalesef.
Bu gidişle de hiç söyleyemeyeceğim. Ne zaman onunla konuşsam elim
ayağım birbirine dolanıyor." diyerek alt dudağını büzdü Sun Ye.

"İnanamıyorum sana ya! Bir de bana çekingen derdin. Neyse bu konuya sonra döneriz. Şu Bendis, ne zamandır sunbaeyle birlikte?"

"Ha
onlar mı? Daha yeni sayılırlar ama bu kısa sürede ben çok sevdim
Bendis'i. Taecyeon Busan'a gittiğinde hep benim yanımdaydı."

Sun
Ye Taecyeon'la tanıştığı zamandan, bugüne kadar olan her şeyi en ince
ayrıntısıyla anlatmıştı Chan'a. Chan ise sürekli "Sen bir aptalsın!"
deyip durmuştu, duydukları karşısında. Sun Ye buna her ne kadar kızsa da
kuzeninin haklı olduğunu biliyordu.

"Tatlı bir kıza benziyor aslında."

"Sen deminki tavırlarından dolayı kızgınsın sanırım ona?"

"Oh, hayır kesinlikle değilim. Bende öyle bir tepki verirdim diye düşünüyorum. Daha çok kendime kızıyorum oppa dediğim için."

"Kendine
kızma tatlım. Bu sadece bir alışkanlık ve Bendis bunu bilmiyordu. Yani
her şey bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Acaba barışmışlar mıdır? Hiç
sesleri çıkmıyor. Hadi gel bir bakalım şunlara."

İkisi de kapıyı açıp tam yanlarına gidecekken gördükleri manzara karşısında kıpkırmızı olup tekrar yerlerine geri döndüler.

"Sanırım
bu tartışma onlara iyi bile gelmiş." diyerek ufak bir kahkaha attı
Chan. "Aslında çok şeker gözüküyorlar birlikte. Yavaş yavaş sevmeye
başlıyorum bu kızı. Sunbaeme iyi davrandığı sürece, bende onu sevmeye
devam ederim." diye ufak bir tebessümle sözlerini tamamladı.

"Emin ol daha çok seveceksin. Gerçekten çok seviyor oppamı."

"Sana güvendiğim için, sevdim bile!" diyerek ellerini havaya kaldırdı ufak bir çocuk gibi.

Onun bu hareketi karşısında ikisi de gülmeye başladılar.

"En son lunapark koşulunu söylemiştin. Ne cevap verdi?"

"Tabiiki de kabul etti." diyerek sırıttı Sun Ye. Sonra; "Ama günü belirleme işini ona bıraktım." dedikten sonra dudağını büzdü.

Chan
buradayken gidelim derse, onu evde yalnız bırakamazdı. Öteki türlü de
Chan'ın gelmesi gerekirdi. Bu ise hiç olmazdı, orada yalnız kalmayı
istiyordu Sun Ye.

"Ben buradayım diye gitmemeyi düşünme sakın!"

Chan, Sun Ye'nin surat ifadesinde kararsız kaldığını okuyarak söylemişti bu sözleri.

"Oh, hayır hayır. Belki sende bizimle gelirsin diye düşünüyordum."

"Saçmalama kızım! Başbaşa kalma..." Chan'ın sözlerini, Sun Ye'nin telefonunun sesi bölmüştü.

Sun
Ye yerinden doğrulup telefonuna baktı. "Taec arıyor!" diyerek ufak bir
sevinç gösterisinde bulundu. Onun lunapark için aradığını tahmin
edebiliyordu...


Bu seferde kısa diyen olursa vallahi küfürü
basarım. Razz Razz Very Happy Laaan bir mesaja sığmadı bu yüzden iki tane ayrı
olarak gönderdim. Ona göre heee. Very Happy Umarım beğenirsiniz cancağızlarım.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YAZI - TURA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» ~ Yazı Tura ~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: