| . |
| | YAZI - TURA | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:09 am | |
| Adı: Yazı-Tura Türü: Romantik - Komedi - Dram Bölüm Sayısı: 28 Yazar: Melek Aybakan (~Cheonsa) Not: Bu hikaye Sevim'in (Cassie) tek bölümlük, aynı isimli hikayesinden uyarlanmıştır. Daha önce paylaşılmış olup, şimdi düzenlenerek tekrar yayınlıyorum. Oyuncuların hiçbiri şimdiki gibi ünlü değildir. ~1. Bölüm~ Sun Ye, her zamanki gibi okuluna yürüyerek gidiyordu. Yolun uzun veya kısa oluşu onun için önemli değildi. Önemli olan; onun yürürken temiz havayı ciğerlerinin en derinlerine kadar çekmesiydi. Yürümeyi, çevresinden geçen insanları izlemeyi, çocukların ışıltılı seslerini duymayı seviyordu. Bu huzur veren birer hayat parçası gibi işliyordu ruhuna. Buseok Lisesi'nde ikinci sınıf öğrencisiydi. Okulda yeni şeyler öğrenmeyi, arkadaşlarını, öğretmenlerini seviyordu ama bu aralar sürekli bir yanını boş hissediyordu. Bilmediği bir duyguya muhtaçmış gibi, her şeyi yese de tamamen doymamak gibi bir histi bu onun için. Bugünün daha çabuk geçmesi için; kafasında planlar kurarak, okula doğru yürümeye devam etti. Okula yaklaştıkça çevresinde aynı formayı giyen insanların aceleci yürüyüşlerini farketti. Çok mu geç kalmıştı? Adımlarını biraz daha hızlandırması gerektiğini düşünüp, okulun kapısına doğru büyük adımlar atmaya başladı. Okulun bahçesinde oturan öğrenciler bir şeyler konuşuyor, sanki heyecanla çevrelerini gözetliyorlardı. Bunu düşünmenin bir anlamı yoktu aslında. Sebebi; yeni gelecek olan öğrenciydi. Bu kadar merak etmeleri saçma geliyordu genç kıza. Sonuçta o da bir insandı değil mi? Çoğunluğu beton olan, etrafında ufak fidanlar ve ağaçlar bulunan, bahçenin geniş alanından, okul binasının kapısına doğru ilerledi. Havanın güzel olması bile etkilemiyordu onu artık. Sıkılmışlık hissini bastırmaya çalışırcasına daha derin bir nefes alıp merdivenlerden yukarı çıktı. Sınıfa girdiğinde bahçede olanların burada da estiği belliydi. Herkes yeni çocuk merakı taşıyordu. Acaba hangi sınıfa düşecekti? Daha fazla merak etmemeye çalışıp, en arka, cam kenarında olan sırasına oturdu. Tek başına oturmasının aksine yalnızlığı sevmeyen bir insandı. Zaten yeterince de arkadaşı vardı, yalnız değildi ki. "Ne kadar meraksızsın! Yeni öğrenci bugün geliyor farkında mısın?" Sitemkâr şekilde konuşan, yalnız olmadığının kanıtlarından biri, Eun Cha'ydı. Yine de Sun Ye de bir insandı ve arada dinginliğe ihtiyacı vardı. Sonuçta yeni öğrenci dedikodusu bir haftadır yeterince meşgul etmişti onu, arkadaşları sağ olsun. Gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendisini. "Bu öğrencinin ne özelliği var da herkes merak içinde? Sen de bunu söyler misin?" Genç kız, arkadaşının bu umursamaz tavırlarına dil çıkarıp, yerine geçti. Onunla uğraşmak yerine yeni gelecek öğrenciyi düşünmek istiyordu. Kız mıydı yoksa erkek mi? Yeni gelecek öğrenci hakkındaki merakların tüm sebebi: Hiçbir şey bilmiyor oluşlarıydı. Cinsiyetini dahi bilmiyorlardı. Bu da merak etmelerine neden olup, onun hakkında düşünmelerine zorluyordu tüm öğrencileri. Sonuçta bu okul çok da iyi bir okul değildi. Kötü yanlarının olmaması gibi iyi yanlarının da çok olduğu söylenemezdi. Niye bir öğrenci bu okulu tercih ederdi ki? Anca maddi durumdan dolayı olması lazımdı. Sun Ye yine dalmış, uzaklara giderken, öğretmenlerinin tok sesini duydu. "Evet çocuklar, sizinde bildiğiniz gibi okulumuza bugün yeni bir öğrenci geldi. Arkadaşınız Taecyeon Busan’dan buraya nakledildi. Ders notlarının iyi oluşundan dolayı bizim sınıfımızda. Umarım ona çabuk alışır ve iyi anlaşırsınız. Taecyeon şuradaki boş sıraya geç evladım." Genç kız, öğretmenin sesini duyduğunda, kafasını kaldırıp ona bakmıştı ama yeni gelen çocuk o kadar yakışıklıydı ki aklı sadece ona odaklanabiliyordu. Öğretmeni ne demişti? Umurunda bile değildi. Şu an için karşısındaki çocuğun; zeytin karası gözlerine, gece mavisi saçlarına ve bunların ikisine tezat olan süt beyazı tenine takılıydı gözleri. Neden bu kadar tatlıydı bu çocuk? Sun Ye aldığı nefesin ciğerlerine yetmediğini hissediyordu sanki. Bir dakika, bu çocuk Sun Ye'ye doğru mu ilerliyordu, ama neden? Ah, tabii ya; sınıfta tek oturan yalnızca kendisiydi. Yakışıklı olan gencin yanına oturuşunu izledi bir süre güzel kız. Her hareketi dans eder gibi ritmik ve çekiciydi onun için. Taecyeon'un sıraya oturmasıyla, sınıftaki kızların kıskanç bakışları Sun Ye'yle buluşmuştu. Kısa siyah saçları, insanı içine çeken, dibsiz kuyu niteliğindeki siyah gözleri ve bebeksi suratı beğenilmeye değerdi. Kızların, sadece abisi için iyi anlaştıkları Sun Ye'ye, böyle kıskanç dolu gözlerle bakmaları hiç hoş değildi. Gerçi onların hiçbir düşünceleri hoş değildi. "Merhaba, ben Taecyeon." Sun Ye, daldığı düşüncelerden kendisi ayıran bu yakışıklıya baktı. Ne kadar da güzeldi sesi. Tıpkı bir orkestranın en değerli enstrümanı gibi. "Merhaba, ben de Sun Ye. Tanıştığıma memnun oldum." "Ben de öyle." Genç kızı, kendisinin de henüz bilmediği, zor günler bekliyordu. Bunlardan birini ise şu an yaşıyordu. Bay Min, dersi anlatmaya başlamıştı ama Sun Ye bir türlü konsantre olamıyordu. Yanındaki gencin sıcaklığını hissediyordu, ne oluyordu böyle? Acaba hasta mı oluyordu? Bu hissettiği şeylerin normal olmadığından emindi, ilk defa başına geliyordu. Bütün günü hızlı geçirmek için aklında bir sürü oyun planları kurmuştu ama şimdi hiçbirine gerek kalmamıştı. Zaman; bir yandan basınçlı bir su gibi hızla akarken, bir yandan da yelkovanın akrebe takılıp, ona eşlik etmeye çalışması gibi çelişkili hareket ediyordu. Yok, yok. Kesin hasta olacaktı ve bunların hepsi birer belirtiydi sadece. İşte hızlı zaman akımı, Sun Ye'yi kendisine esir almış halde ilerlemiş ve tenefüs zilinin çalmasıyla sınıfın tüm kızları Taecyeon'un etrafını sarmıştı bile. Genç kızın karnına sancılar giriyordu sanki. Kızların hepsine kin dolu gözlerle bakıyordu, kin tutmayan bir melek, şimdi bu yaptığının farkında bile değildi. Bir gemide olsalardı, belki de gemi sola doğru yatışa geçecekti. Bu kızlar ne diye bu kadar sırnaşıktı sanki? Önce yakışıklı olan abisine, şimdi de... Doğru ya, Taecyeon Sun Ye'nin hiçbir şeyi değildi. Ama aynı zamanda bir şey farketmişti genç kız; boş kalan yanının ısındığını. O yanını kavurucu bir ateşin ortasına bırakmıştı sanki. Acıyordu, yanıyordu ama ısıtıyordu da. Bu böyle gitmezdi, kendini toparlaması lazımdı. Derslerine odaklanıp, aklındaki bu düşünceleri bir tarafa bırakması lazımdı. --- Boş olan ve sadece tek değerli varlığıyla dolan evine geri dönüyordu. Yaşadığı hayat rutindi; okul ve ev. Bugün abisine hangi yemeği hazırlasaydı acaba? Tek değerli varlığına... tek ailesine. Daha çok küçüktü, üç yaşındaydı. Annesiyle babasının sadece çok uzakta olduklarını ve bir gün geleceklerini, gittikleri yerden onu her zaman görebildiklerini sanacak kadar küçüktü, onları trafik kazasında kaybettiğinde. Yanında bir abi ve teyzeyle hayatın dikenli yollarına yol almak zorundaydı. Bunun farkında bile değildi halbuki. Abisinin kendisinden sadece dört yaş büyük oluşu onun yalnızlık hissini bastırmaya yetiyordu. Çünkü abisi; hem anne, hem baba, hem arkadaş hem de sevgilisi konumuna geçebiliyordu. Abisi reşit olana kadar teyzesinin kendileriyle olması onlar için bir avantajdı adeta. Anne yarısı olan teyze; dazadan sonra anne olmuştu. Evlenmemiş ama iki mükemmel çocuğa sahip olmuştu. Tabiiki kendi hayatı vardı ve bunu yaşamak zorundaydı, ta ki onların büyüdüğüne inanana kadar. Şimdi Japonya'da, eşiyle birlikte olan teyzesi, abisinin reşitliğiyle 'görüşürüz'lü hoşçakal sunmuştu onlara... Daha yeni eve girmişti ki telefonun sesiyle irkildi Sun Ye. Arayan biricik abisi Ji Hoon'du. Üstünde bir sürü tuş bulunan kutucuğun açma düğmesine basıp, kulağına götürdü. "Alo, Sun Ye." "Efendim Bi." "Evde misin tatlım?" "Evet, bir sorun mu var?" Sun Ye bunu söylerken bir sorun olmaması için dua ediyordu. "Oh, hayır. Tabiiki bir sorun yok. Sadece biraz geçikeceğim, haber vereyim dedim." "Eh? Yemek yapmayayım mı yani?" "Hayır, gerek yok. Sen Bayan Kim'e git, ben akşam on gibi gelirim. Kütüphanede vizelere çalışmam lazım." "Tamam, iyi çalışmalar Bi." Yanında duran çift kişilik koltuğa fırlattı telefonunu ve sol tarafında duran odasının kapısına doğru ilerledi. Ufak bir evdi; üç oda ve bir salondan oluşuyordu. Babası ölmeden önce daha yapım aşamasındayken Seul'ün en gözde yerlerinden üç ev almıştı, onlar daha büyüktü ama burada yaşamayı seviyorlardı. Anne ve babalarıyla ilgili olan anıların saklı olduğu evi sevmemek ellerinde de değildi zaten. Güneş ışığına muhtaç olan odasına girdiğinde küçük elbise dolabına yöneldi. Güneşi severdi ama her zaman görmeyi de istemezdi. Sabahları gözlerinin kamaşmasını sağlayan bir ışıkla uyanmak onun için kötü bir fikirdi. Üstüne günlük kıyafetlerinden birini geçirip tekrar salona döndü. Salonla, sadece bir tezgah yardımıyla bölünen mutfağa girdi. Pilav pişirme makinasından bir kâse pilav alıp, yanına da dolaptan biraz kimchi aldı. Mutfakta duran dört kişilik ama sadece iki kişinin kullandığı masaya oturup yemeye başladı. Yalnız başına yemeyi hiç mi hiç sevmiyordu. Hızlı hızlı yemeğini ağzına tıkıştırdıktan sonra kalkıp, çıkardığı bulaşıkları yıkadı. Kendi evleriyle arasında beş dakikalık mesafe bulunan yaşlı komşusunun evine gitmek için kapıyı açıp, dışarı çıktı. Bu küçük semtte genelde tüm komşular samimi bir aile gibiydi. Ama orta yaşın üstünde bulunan Bayan Kim'in onların gözündeki değeri çok daha farklıydı. Kapının önüne geldiğinde yüzüne kocaman sırıtışını oturttu ve elini kaldırıp kapıya vurdu. Her zaman yaptığı halde sevimli teyzenin yerinden sıçramasına sebep olan; "Ben geldim." bağırışını yapmaya hazırlandı. Kapı açıldığındayse ağzdından sadece; "Hı?" sesi çıkabilmişti. Not: Arkadaşlar elimde fotoğraf olmadığı için alelade bir fotoğraf yükledim, umarım sorun olmaz. Eğer fotoğraf yapmak isteyen olursa ki minnettar kalırım, yapabilir! Yalnız düzenlerken önceleri ne kadar basit yazdığımı farkettim. :/ Umarım beğenirsiniz.
En son Cassie tarafından Ptsi Nis. 25, 2011 11:36 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:10 am | |
| YAZI-TURA 1. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) (Tek bölümlük hikayeyi okuyan arkadaşlar kafanız karışmasın diye söylüyorum. Orada Changmin yerine Ji Hoon'u yazmaya karar verdim. ) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Sun Ye her zamanki gibi okuluna doğru yürüyordu. Buseok High School lisesinde ikinci sınıf öğrencisiydi. Okulda yeni şeyler öğrenmeyi seviyordu, arkadaşlarını seviyordu ama hep bir yanını boş hissediyordu. Bu yüzden artık okul ona çokta çekici gelmiyordu. Kafasında planlar kurup okula doğru yürümeye devam etti. Bugünün çabuk geçmesi için yeni yeni oyunlar türetiyordu aklında. Okula girdiğinde direkt sınıfına çıkıp sırasına oturdu. Okula yeni bir öğrenci geleceği dedikoduları bir haftadır öğrencilerin ağzındaydı. Kimse henüz ne adını ne de nereden geldiğini bilmiyorlardı. Bu nedense Sun Ye’nin hiç dikkatini çekmemişti. Kendi arkadaşları ona yetiyordu zaten. Cha Eun yanına gelip “Ne kadar meraksızsın, yeni öğrenci bugün geliyor farkında mısın?” dedi. Sun Ye ise gözlerini devirip; “Bu öğrencinin ne özelliği varda herkes bu kadar merak içinde, sende bunu söyler misin?” diye cevapladı. Cha Eun bu laflarından sonra ona deliymiş gibi bakıp sırasına geçti. Herkesin merakı aslında yeni öğrenci hakkında hiçbir şey bilmedikleri içindi. Kız mı, erkek mi? Nereden geliyor ve niye bu okul diye düşünmeden edemiyorlardı. Aslında okulun kötü bir tarafı yoktu, sadece çok ünlü bir okul değildi o kadar. Genelde orta halli ailelerin çocukları bu okula gelirlerdi. Heralde yeni gelen öğrenci de bu tür bir ailedendi. O sırada sınıf öğretmenleri Min Joo sınıfa girdi. Bütün sınıf yerlerine oturup selamlarını verdiler. Min Joo: Evet çocuklar, sizinde bildiğiniz gibi okulumuza bugün yeni bir öğrenci geldi. Arkadaşınız Taecyeon Busan’dan buraya nakledildi. Umarım iyi anlaşırsınız. Taecyeon şuradaki boş sıraya geç evladım. Sun Ye Bay Min’in ne söylediğini farketmemişti. Gözleri gelen yeni öğrencideydi. Adının ne olduğunu bile anlamamıştı. “Ne kadarda yakışıklı.” Diye düşünmeden edemiyordu. Orta boylu, siyah saçı ve gözüne tezat olarak bembeyaz ten rengi. Bu kadar tatlı olmak zorunda mıydı sanki? Onun kendisine doğru geldiğini farkedince bir anda şaşırdı. Sonra farkına vardıki sınıfta yalnız oturan bir tek kendisiydi. Aslında yalnız oturmayı o seçmemişti. Kimse cam kenarı olan arka sırada oturmak istemiyordu. Sebebini hala anlamış değildi ama çokta umursamamıştı. Taecyeon hiçbir şey demeden geçip yanına oturdu Sun Ye’nin. Sınıfın kızları kıskanç gözlerle Sun Ye’ye bakıyorlardı. Koyu ve kısa saçları, beyaz teni ve zeytin gibi gözleriyle çok güzel bir kızdı. Biraz saftı ama bu güzelliğini daha berrak hale getiriyordu. Suratı bir bebeğin teni kadar pürüssüzdü, bu da onu bir meleğe benzetiyordu. Sınıftaki kızlar genelde onunla iyi anlaşırlardı çünkü onun yakışıklı bir abisi vardı. Bir ders boyunca yeni gelen öğrenciye bakmamak için kendini zor tuttu. Derse bir türlü dikkatini veremiyordu. Bu yüzden en iyisi dışarıyı seyretmekti. Sonunda zil çaldı ve tenefüs vaktiydi. O Taecyeon’un kalkıp gitmesini beklerken, ilk defa onun müzik gibi gelen sesini duydu. Taecyeon: Merhaba ben Taecyeon. Dedi gülümseyerek. Sun Ye üstündeki şaşkınlığı ona yıllar gibi gelen, saniyeler sonra attı. Sun Ye: Merhaba bende Sun Ye. Tanıştığıma memnun oldum. Taecyeon: Bende öyle. Sun Ye hiç bu kadar sıcak kanlı beklemiyordu Taecyeon’u. Sınıfa girdiği andan itibaren sert bir görünüşe sahip olduğunu farketmişti. Ders süresince bile bir kez olsun gülümsememişti. Kaşları sürekli çatık bir şekilde duruyordu. Şu anda ise sinirden köpürmek üzereydi. Sınıfın bütün kızları Taecyeon’un etrafına toplanmış sohbet etmeye çalışıyorlardı. Aman ne hoş! Kendi abisine asıldıkları yetmiyormuş gibi şimdi de aşık olduğu çocuğa asılıyorlardı. “Bir dakika aşık olduğum mu? İyi de bu kadar çabuk aşık olunmazki.” Diye geçirdi aklından ama ilk görüşte aşık olmuştu Sun Ye. Ders zili çalınca bütün kızlar tekrar yerlerine geçtiler. Sun Ye ise Taecyeon’a dönüp bakamıyordu bile. Aşık olduğu fikrini kabullendiği için kızarıp duruyordu. Çıkış saatine kadar hiç konuşmadılar. Evlere dağılma zili çaldığındaysa Taecyeon “Hoşçakal.” Deyip çıktı sınıftan. Sun Ye de ondan sonra eşyalarını toplayıp evinin yolunu tuttu. Evleri okula 20 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Müstakil tek katlı ufak bir evdi. Abisiyle birlikte yaşıyordu. Annesiyle babası, Sun Ye 3 abisi Ji Hoon ise 5 yaşlarındayken araba kazasında ölmüşlerdi. O günden sonra teyzeleri onlarla kalmaya başlamıştı. Abisi 18 yaşına gelince mirası kontrol edebildiği için teyzeleri de kendi hayatını kurmaya karar vermişti. Önceleri gitmek istemese de Ji Hoon kendisininde bir hayatı olduğunu ve sevdiği adamı daha fazla bekletmemesi gerektiğini söylemişti. Babası zamanında Seoul’un merkezinde üç tane daireyi daha yapım aşamasındayken satın almıştı. Bu yüzden iki kardeşinde maddi açıdan sıkıntısı yoktu. Üç dairenin gelen kiralarıyla çok iyi idare ediyorlardı. Bu evde oturma sebepleriyse anne ve babası ölmeden önce burada oturuyor olmalarıydı. Hatıraları olan bu evde yaşamak onların hoşlarına gidiyordu. Çevrelerinde beş altı ev daha vardı ve genelde yaşlı insanlar otururdu bu evlerde. Hatta bir tane halmoniyle araları çok iyidi. Kocasını iki sene evvel kaybettiğinde daha da samimi olmuşlardı. Abisinin geç kaldığı zamanlarda Sun Ye halmoniyle birlikte zaman geçirirdi. Sun Ye saat 4 gibi eve vardığında abisi daha gelmemişti. Önce odasına gidip üstünü değiştirdi. Sonra mutfağa gidip bir şeyler hazırlarken abisi aradı. Ji Hoon: Alo, Sun Ye. Sun Ye: Efendim Bi. Ji Hoon: Evde misin tatlım? Ben bugün biraz geçikeceğim. Yarına yetiştirmem gereken bir proje ödevim var, kütüphanede olacağım. 10 gibi gelirim, bu yüzden halmoniye gitmelisin. Aklım sende kalmasın. Sun Ye: Tamam merak etme. Bir şeyler atıştırdıktan sonra geçerim. Dikkat et kendine. Ji Hoon: Tamam, sende öyle. Abisiyle arası çok iyi olduğu için ona kendi taktığı Bi ismiyle hitap ederdi genelde. Sadece yanlarında bir akraba veya yabancı biri olduğunda “oppa” derdi. Annesiyle babasının ölümü onları kopmayacak bir bağla birleştirmişti. Hatta aralarında bu konuyla ilgili ufak bir şaka bile vardı. Evlendiklerinde ya buradaki evde ya da Seoul’deki evlerden birinde eşleriyle hep birlikte yaşayacaklardı. Mutfakta hazırlıdığı şeyleri ayaküstü atıştırıp, bulaşıkları yıkadı. Sonra halmoniye geçeceğinden üstüne daha uygun bir şeyler giymek için tekrar odasına geçti. En iyisi oyun kartlarını da yanına almaktı. Halmoniyle oyun oynarken çok eğlenirlerdi. Oyun kartlarını da yanına aldıktan sonra evden çıkıp halmoninin evine doğru yürüdü. Aralarındaki mesafe kısa olduğu için 5 dakika sonra halmoninin kapısındaydı. Kapıyı çaldı ve beklemeye başladı. Her zaman yaptığı gibi “Ben geldimmmmm.” Diye sevinçle bağıracaktı ama kapı açılınca sadece “Hı?” diye bir ses çıkıverdi ağzından... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:10 am | |
| YAZI-TURA 2. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
Sun Ye: Hı? Taecyeon: Merhaba. Diyerek gülümsedi. O sırada arkadan halmoni geldi. Halmoni: Hoşgeldin tatlım. Gelsene içeri. Dedikten sonra hepsi eve girdiler. Sun Ye: Hoşbulduk halmoni. Halmoni: Taecyeon’la tanıştınız mı? Bugün sizin okula başladı. Taecyeon: Ah evet, aynı sınıftayız halmoni. Halmoni: Öyle mi? Ne güzel. Sun Ye torunuma iyi davran olur mu? Sun Ye: Torunun mu? Halmoni: Evet canım. Taecyeon benim Busan’da yaşayan torunum. Bazı nedenlerden dolayı benim yanımda yaşamaya karar verdi. En azından lise bitene kadar. Sun Ye: Ciddi misin? Tamam, merak etme halmoni. Ona iyi davranırım. Diyerek sırıtmaya başladı Sun Ye.
Çok mutlu oldu bunu öğrenince. Artık hem sınıf arkadaşı hem de komşusuydu Taecyeon. Demekki onu sık sık görebilecekti.
Halmoni: Acıkmış olmalısınız çocuklar. Ben bir şeyler hazırlayayım. Hep birlikte yeriz. Sun Ye: Yardım edeyim mi? Halmoni: Gerek yok ben hallederim. Deyip mutfağa gitti.
Mutfakları amerikan tarzıydı. Sadece bir tezgahla bölünüyordu oturma odasından. Halmoni mutfakta bir şeyler hazırlarken Taecyeon Sun Ye’nin elindeki oyun kartlarına bakıyordu. Sun Ye bunu farkedince, biraz da kızararak;
Sun Ye: Oynamak ister misin? Taecyeon: Yemek hazır olana kadar zaman geçmiş olur. Sun Ye: Hadi o zaman oynayalım.
Sun Ye oyun oynadıklarına çok sevinmişti. Böyle oyun oynamayı seven birini daha tanımak çok hoşuna gitmişti. Genelde oynadığı oyunları ona abisi öğretirdi ama çevresinde abisinden başka onunla oyun oynayan yoktu. Bu yüzden Sun Ye zamanın çabuk geçmesi için internette araştırmalar yapardı. Evde yalnız kalmaktan çok nadir sıkılırdı çünkü yalnızlığı seviyordu. Evi toparlamak, temizlik yapmak, yiyecek hazırlamak gibi şeyler bütün vaktini yeterince harcıyordu. Teyzesi varken daha güzeldi aslında. Onunla birlikte bu oyunlardan oynar, eğlenceli sohbetler ederdi. Fakat abisinin de dediği gibi teyzesinin de yaşaması gerken bir hayatı vardı. Sevdiği adamla düğünleri olduktan sonra işleri yüzünden Japonya’ya taşınmak zorunda kalmışlardı. Çok özlediği zamanlar da arayıp yanlarına gelmesini istiyordu. Teyzesi de her vakit bulduğunda çıkıp geliyordu. Taecyeon’la oyun oynamak çok güzel bir duyguydu. Bazen elleri birbirine çarpıyordu ve bu Sun Ye’nin kalbinin deli gibi atıp, kızarmasına sebep oluyordu. Taecyeon ise Sun Ye’yi güzel buluyordu ama ona karşı bir şeyler hissettiğini sanmıyordu. Zaten tanıyalı ne kadar olmuştu ki? İlk görüşte aşka inanan biri değildi. O zamanla sevebileceği, güvenebileceği birini istiyordu. Bu yüzden Sun Ye onun için sadece arkadaştı. Onlar oyun oynarken halmoni de masayı hazırlamış onları çağırıyordu. İkisi de kalkıp mutfağa geçtileri. Hep birlikte hem sohbet edip hem de yemek yemeye başlamışlardı. Sohbet okul üzerineydi. Taecyeon çabuk alışabilsin diye okul hakkında bazı bilgiler üzerine konuşuyorlardı. Sun Ye ise konuyu neden buraya geldiğini öğrenmek için, Taecyeon’un hayatına çevirmek istiyordu. Bu yaşına kadar hiç gelmemişte, şimdi ise niye buradaydı? Halmoninin eşi öldüğü için olsaydı iki sene önce gelmesi gerekmez miydi? Bunları merak etmekten vazgeçip sohbete katılmaya çalıştı. Sofrayı kaldırırken Sun Ye’de halmoniye yardım etmek istedi. Halmoni başta izin vermesede Sun Ye’nin ısrarı üzerine direnmekten vazgeçip beraber sofrayı kaldırdılar. Taecyeon da televizyonun başına geçmiş kanallarda geziniyordu. Mutfağı toparladıktan sonra meyve tabakları hazırlayıp içeri geçtiler. O sırada kapı çalındı ve halmoni kapıyı açmaya gitti.
Ji Hoon: Merhaba halmoni. İşim erken bitti Sun Ye’yi çağırabilir misin? Halmoni: Neden sende içeri gelmiyorsun? Meyve yiyorduk, bize katıl hadi. Diyerek içeriye çekti onu.
Halmoni bu iki tatlı çocuğu kendi çocuklarıymış gibi seviyordu. Anne ve babalarıyla da arası iyidi. Onlar ölünce kendini bu çocuklardan sorumlu hissetmeye başlamıştı. Bunu da elinden geldiğince yardım ederek sorumluluğunu üstlenmeye çalışıyordu. Ji Hoon içeri girdiğinde Taecyeon’a tanımamış gözlerle bakınca Sun Ye tanıtma isteği duydu.
Sun Ye: Oppa bu Taecyeon halmoninin torunuymuş. Busan’dan buraya dün gelmiş. Bugünde bizim okula başladı. Taecyeon bu da oppam Ji Hoon. Ji Hoon: Tanıştığıma memnun oldum. Taecyeon: Bende memnun oldum. Ji Hoon: Evimiz hemen şu yan tarafta eğer sıkılırsan rahatlıkla yanıma gelebilirsin. Sohbet etmeyi severim. Taecyeon: Teşekkürler, kesinlikle gelmek isterim.
Onlar tanışırken halmoni de Ji Hoon için bir meyve tabağı hazırlayıp getirdi. Torununun böyle çabuk anlaşması onu çok mutlu etmişti. Hep birlikte meyvelerini yedikten sonra Sun Ye ile Ji Hoon artık geç olduğunu söyleyerek eve gitmek için kalktılar. Sun Ye hiç gitmek istemiyordu ama artık gitmek zorundaydı. Hem yarın okulda da görebilecekti onu. Eve gittiklerinde abisiyle biraz daha sohbet edip odasına geçti. Uyumak istiyordu bir an önce. Sabah olduğunda okula gidip Taecyeon’u görmek istiyordu ama onu düşünmekten uykusu gelmiyordu bir türlü. Onun o kara gözlerini, beyaz tenini, küçük ve kıvrımlı dudaklarını. Her şeyiyle çok muntazam olduğunu düşünüyordu. Bunları düşürken bile karnında kelebekler uçuyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Acaba ona söylese miydi? Yapamazdı böyle bir şeyi. Kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını dahi bilmiyordu. Hem nasıl cesaret edebilirdi ki? En iyisi onu uzaktan sevmekti. Her gün onu görmek yetmek zorundaydı! Bu düşüncelerle uyuyakalmıştı sonunda... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:10 am | |
| YAZI-TURA 3. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Bir hafta boyunca Sun ye onu sadece okulda görebilmişti. Halmonilere birkaç defa gitmek istemiş ama bahane bulamadığı için hep vazgeçmek zorunda kalmıştı. Biraz da Taecyeon’a olan hislerinin anlaşılmasından korkmuştu. Okulda sürekli onu düşünmekten derslere olan konsantresini kaybetmişti. Normalde derslerinde çok başarılı olan Sun Ye şimdi anlatılan son konuların hiçbirine kafasını veremiyordu. Yazılı haftası ise yavaş yavaş yaklaşıyordu. Gel gelelim bu Sun Ye’nin umurunda dahi değildi. Hatta farkında değildi ki umurunda olsun... Okulda Taecyeon’la yanyana oturmak onu haddiden fazla mutlu ediyordu. Hatta kendisine iyi davranmasını, hoşlanıyor olmasına bağlamak istiyordu. Sonraları farkettiki bu çocuk ne kadar kaba görünürse görünsün, kalbi yumuşacıktı. Bu yüzden sınıfta iyi davranmadığı tek bir insan bile yoktu. Kısa olan tenefüslerde ikisi de sınıfta kaldıkları için arada sohbet ediyorlardı. Uzun tenefüsler ne yazıkki arkadaşları yüzüden böyle olmuyordu. Genelde Taecyeon ya bahçenin bir köşesine gider sessizce otururdu ya da arkadaşlarıyla çıkar dolaşırdı. Artık hislerinden emindi. Kesinlikle Taecyeon’a aşıktı, hem de sırılsıklam! Taecyeon: Sun Ye sen eve gelmiyor musun? Sun Ye: Hı? Taecyeon: Ohoo ne düşünüyorsun yine? Zil çaldı bak sınıfta bir tek biz kaldık. Sun Ye: Ahh farketmemişim. Taecyeon: Hadi bugün beraber gidelim eve. Sun Ye doğru mu duymuştu? Taecyeon genelde arkadaşlarıyla çıkardı okuldan. Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra; Sun Ye: Tamam hemen hazırlanıyorum. Deyip gülümsedi. Okuldan beraber çıkarken Sun Ye çok mutlu olmuştu. Acaba bir gün sevgili olarak bu okuldan çıkabilecekler miydi? Şimdi bunları düşünerek zamanı öldürmek istemedi. Onun yanındayken zaman dursun istiyordu. Hah! Kızlar ne kadar da kıskanç bakıyorlardı. Bu Sun Ye’nin yüzünde daha büyük bir gülümseme oluşturmuştu. Hatta sırıtmaya dönüşmüştü. Taecyeon: Neye gülüyorsun? Sun Ye: Hiç aklıma bir şey geldi sadece. Taecyeon: Söyle bende güleyim o zaman. Eyvahh! Ne diyecekti şimdi. Aklına hiç komik bir şey gelmiyorduki. Hah buldu işte! Sun Ye: Ya bir dizi izlemiştim Yakışıklılar Cenneti diye. Bir kız erkek kılığına girip, erkek okuluna kaydolmuştu. Orada bir çocuk vardı ve onun kız olduğunu bilmeden ondan hoşlanmaya başlamıştı. Bu yüzden kendini gay zannedip, üzülüyordu. Taecyeon: Nereden aklına geldi şimdi bu? Cidden acayipsin sen ya. Bu laflar üzerine Sun Ye içinden kendine kızdı. Sun Ye: Öyleyim sanırım. Taecyeon: Olsun sana yakışıyor boş ver. Deyip gülümsedi. Sonra da “Sonra görüşürüz.” Dedi. Sun Ye farkına varmamıştı ama eve varmışlardı bile. Yolun bu kadar çabuk geçtiğine üzülerek “Görüşürüz.” Dedi ve evine doğru devam etti. Taecyeon bu kıza ısınmaya başlamıştı. Değişik bir kişiliği vardı. Bazen deli sanmıyor değildi ama deli olmadığını da biliyordu. Sınıfla çabuk kaynaşmasında çok yardımcı olmuştu. Bu konuda ona çok minnettardı. Genelde çok çabuk ortama ayak sağlayan bir insan değildi. Sun Ye eve girer girmez üstündekileri değiştirip rahat bir şeyler giydi. Bugün abisine güzel bir sofra hazırlamak istiyordu. Tam bir saati vardı, abisi 5’te evde olurdu. Evde yemek yapan kimse olmadığı için bu konuda kendisini bayağı geliştirmişti. Hatta farklı kültürlerin yemeklerine merak salmıştı. İnternette her gün yeni bir tarif öğrenerek yemek yapıyordu. Tabii bunları tatmakta abisine kalıyordu. Hemen interneti açıp değişik bir yemek tarifi aramaya başladı. Bu sefer hangi mutfaktan yemek yapsaydı acaba. Bir türlü aklına yatan bir şey bulamadı. O sırada gözleri Türk mutfağından “gözleme” diye bir hamur işine takıldı. Mmm enfes görünüyordu. Hemen girip nasıl yapıldığına baktı. Yufkayı bulabileceği bir yer olduğu içinde çok sevindi. Hem bugün dışarıdan da bir şeyler yiyebilirlerdi değil mi? Ramen gayet güzel ve hızlı yapılır. Üstüne daha uygun bir şeyler giydikten sonra dışarıya yöneldi. Tam kapıdan çıkacakken karşısında abisini buldu. Ji Hoon: Nereye gidiyorsun? Sun Ye: Iıı şey Bi ya bugün basit bir şeyler yesek? Ji Hoon: Hayırdır internette kafana göre bir şey bulamadın mı? Merak ediyorum midemizi ne zaman bozacaksın. Sun Ye: Abartma oppa! Hem bayıla bayıla yediğin günleri unutma. Diyerek kocaman bir gülümseme oturttu suratına. Moralini bozmasına izin veremezdi yarın o gözlemeleri yapacaktı! Ji Hoon: Bu bakışları tanıyorum. Hayır hayır hiç iyi değil bu! Ne var aklında yine senin? Sun Ye: Hiççç yarın görürsün ama şimdilik markete gitmeliyim Ramen alacağım. Ji Hoon: Şükürler olsun ki bizim yemeklerimize döndün! Sun Ye: Hıı tamam, hadi görüşürüz. Deyip sinsice bir bakış attıktan sonra evden çıktı. Kafaya takmıştı bir kere. Gidip o yufkaları bulana kadar eve geri dönmeyecekti! Tanrı’ya şükür burada büyük marketler vardı ve içinde her kültürden bir şeyler barındırıyordu. Taecyeon: Sun Ye! Yine dalgınsın? Sun Ye Taecyeon’un önünden geçtiğini farketmemişti bile. Nasıl başarmıştı bunu aklı almıyordu. Onu görebilmek için gözlerini kırpmazken, bir yemek uğruna farketmemişti. Bu hiç iyi değildi. Sun Ye: Ahh üzgünüm. Sadece yeni bir yemek öğrendim de onu düşünüyordum. Taecyeon: Hah? Sen ve yemek? Sun Ye: Ne var yani? Ama bu biraz yemek gibi değilde farklı bir şey. Anlatamam ki ya farklı bir kültüre ait, Türklere. Taecyeon: Şimdi daha çok merak ettim. Diye göz kırptı. Sun Ye heyecanlanmıştı, onun tek bir göz kırpmasına. Olamaz fena halde abayı yakmıştı ona. Eli ayağı birbirine dolandı. Ne yapmalıydı? Yarın kahvaltı için davet etse gelir miydi acaba? Yine de denemeliydi. Bunu kaçıramazdı. Sun Ye: Merak ettiysen yarın kahvaltıya gel. Tadını da öğrenmiş olursun. Diyerek gülümsedi. Taecyeon: Tamam bana uyar. Öyleyse yarın görüşürüz. Sun Ye: Görüşürüz. Taecyeon çöpü çıkarmak için dışarıya çıktığında görmüştü Sun Ye’yi. Yine dalgın dalgın yürüyordu. Niye dalgın olduğunu merak edip seslenmişti. Onu kahvaltıya davet etmesi de hoşuna gitmişti. “İyikide seslenmişim diye düşündü.” Bu iki kardeşle kaynaşmak istiyordu. Çok cana yakın ve iyi insanlardı. Sun Ye ise onu okul harici görebilme fırsatı yakalamıştı. Üstelik yarın kahvaltıya da geliyordu! Sun Ye heyecanla markete gidip gereken malzemeleri aldı. Sonra eve dönüp Ramen’i hazırladı. Abisiyle birlikte yedikten sonra Sun Ye internette daha çok araştırmaya başladı, gözlemeyi. “Umarım başarabilirim. AJA AJA FİGHTİNG!” Umarım beğenirsiniz kızlar. Bu yemek merakı nereden çıktı derseniz bende meraklıyımdır.^^ Türk mutfağı olmadan olmaz ama değil miii? | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:11 am | |
| YAZI-TURA 4. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
Sun Ye gözlerini saat 8’de inadına çalan saat yüzünden açtı. Kafasını çevirip düğmeye basıp susturdu onu. Bir iki dakika boyunca yatakta dönmeye başladı. Bu saatte niye kalktığını anlayamıyordu bir türlü. Haftasonları 10’da kahvaltı ederlerdi. 9.30 gibi kalkması yeterliydi. Birden aklına gözlemeler ve Taecyeon geldi. “Aman Tanrım! Hemen kalkmalıyım.” Diye bağırdı birden. Sonra bağırdığı için kendisine kızmaya başladı. Abisini uyandırmamalıydı süpriz olacaktı ona! Neyseki uyanmamıştı ve anladığında rahat bir nefes aldı. Normalde ne giydiğini çok umursamaz, üstüne ne bulduysa geçirirdi. Ama bugün özenmeliydi değil mi? Ne de olsa biricik aşkı kahvaltıya gelecekti. Havalar güzel olduğu için, mini bir şort ve üstüne de bol bir t-shirt giydi. Sonra saçlarını tarayıp, önündeki perçemi ufak ama tatlı bir tokayla tutturdu. Aynaya bakıp güzel olduğuna inandığında mutfağa gitti. Dün akşam abisi odasında olduğu için yufkaları ona göstermeden buzdolabına saklamayı başarabilmişti. Bilerek fazladan yufka almıştı. Sonuçta ilk defa yapacaktı ve onu “aşk”ı yiyecekti. Bu yüzden deneyerek en güzelini tutturmalıydı. Hemen bir tane yufkayı çıkartıp içine peynirleri ufalayarak koydu. Sonra tavaya yağ koyup pişirmeye başladı. Bittiğindeyse simsiyah ve üstünden yağ damlayan bir cisim oluşmuştu. Moralini bozmamalıydı! Odasına gidip internetten tekrar tarife baktı. Şimdi anlıyordu yağı çok koymuştu ve çevirmemişti. Dönüp ikincisini yaptı. Eeh daha iyiydi. Sonra üç, dört, beş... derken tadı ve kokusu daha güzel olmaya başladı.
Ji Hoon: Tahmin etmiştim! Suçüstü yakaladım. Diyerek kahkaha attı. Sun Ye gözleme işine o kadar dalmıştı ki abisinin sesiyle sıçradı. Sun Ye: Yediğinde görüşeceğiz. Dedi ve gözlerini dalga geçercesine kocaman açtı. “Bu arada Taecyeon’u davet ettim. Haberin olsun.” Diye devam etti sözlerine. Ji Hoon: Kaçta geleceğini söylemeyi unuttun değil mi? Sun Ye’nin buruşan suratını görünce kahkaha attı ve “Biliyordum!” diyerek kapıya yöneldi. Sun Ye: Nereye? Ji Hoon: Taecyeon’u çağırmaya tabiiki. Dedi ve evden çıktı.
Sun Ye hemen etrafı toparlayıp güzel bir sofra hazırlamaya başladı. Birazdan gelirlerdi. Ji Hoon Taecyeon’u almaya gittiğinde halmoniye de gelmesi için teklifte bulundu. Ama o gençlerin biraz yalnız takılması gerektiğini söyleyip, kibarca reddetti. Sun Ye her şeyi hazır ettiğinde kapının açıldığını duydu. “Ohh yetiştirdim.” Diye içinden geçirdi ve “Hoşgeldin Taecyeon.” Dedi gülümseyerek.
Taecyeon: Hoşbulduk. Mmm güzel kokuyor. Zehirlenmeyiz değil mi? Ji Hoon: Ben bugüne kadar nasıl yaşadım hala bilmiyorum. Son bir yıldır böyle! Sun Ye: Tamam o zaman ben zevkle hepsini yerim. Dedi ve mutfağa yöneldi. Ji Hoon’la Taecyeon birbirine bakıp güldüler. Mutfağa geçip masaya oturdular. Sun Ye: Zehirlenmekten korktuğunuzu sanıyordum? Changmin: Hadi ama şaka yaptık. Taecyeon: Hem tadını çok merak ediyorum.
Sun Ye gözlemeleri kare şeklinde kesip servis yaptı ve masaya oturdu. Dikkatlice ikisini de izlemeye başladı. Sözler yalan söylese de surat ifadesi her zaman doğruydu. İşte buuuu! İkisininde suratında kocaman “enfes” ifadesi yakaladı ve bunun mutluluğuyla kendisi de yemeye başladı. Bir süre sohbet ettiler. Sun Ye’nin bu merakının nereden geldiği üzerinde konuştular. Sun Ye bu meraka yemek yapmayı çok sevdiği için bulaşmıştı. Kore kültüründeki tüm yemekleri deneyince de farklı kültürlere yönelmişti. Taecyeon onu daha da ilginç bulmaya başlamıştı. Bir insan nasıl olurda yemek yapmayı sevebilirdi? Çok üstünde durmadı. Sonra konu okuldan açıldı. Ortama ısınıp ısınamadığından ve peşinden gelen ders konusu.
Taecyeon: Bu hafta sınavlar başlıyor. Sun Ye: Bu hafta mı? Ji Hoon: Tanrı aşkına sen derslerde neyle meşgulsün? Sun Ye: Seni düşünüyorum sevgili oppam! Diye dalga geçti. Ji Hoon: Bu komik değil! Derslerinle ilgilenmelisin, yemeğe ayırdığın zamanın beşte birini harcasan okul birincisi olurdun. Sun Ye: Tamam tamam. Zaten bütün konuları biliyorum tekrar yapmam yeterli. Ji Hoon: Göreceğiz. Taecyeon: Bu güzel kahvaltı için teşekkür ederim ama artık gideyim. Ji Hoon: Daha yeni geldin zaten. Otur biraz sohbet ederiz. Sun Ye: Evet Taecyeon biraz daha otur.
Taecyeon çokta gitmek istemediğini farketti. Eve gitseydi yapacak fazla bir şeyi yoktu. Tamam halmoni onun için interneti çoktan ayarlamıştı. Fakat sadece internetle ömür geçmezdi değil mi? Ji Hoon’la salona geçerken, Sun Ye mutfağı toparlamaya başladı. Onlar sohbete başlamışlardı bile ve Sun Ye duyabilmek için elinden geldiğince sessiz iş yapıyordu. Sonunda mutfağı toparladıktan sonra onların yanına gitti. Sohbet Taecyeon üzerineydi. Sun Ye’nin soramadığı soruları Ji Hoon sormuştu. Sun Ye pür dikkat dinlemeye başladı. Taecyeon ailenin tek çocuğuydu. Bütün çocukluğu Busan’da geçmişti. Halmoniyi bir iki kez görmüştü ama o zaman daha çok küçüktü. Annesiyle babasının ayrılığı üzerine ikisindende nefret etmişti. Bu yüzden buradaydı, halmoninin yanında. Onunla daha mutlu olacağına inanıyordu. Sohbet bir anda Sun Ye’yle Ji Hoon’a döndü. Annesiyle babasının ölümünden ve peşi sıra yaşanan şeylerden bahsettiler. Taecyeon şimdi daha iyi anlıyordu Sun Ye’nin yemek merakını. Yemekleri yapma görevi ona kalmıştı ve o da yapa yapa sevmeye başlamıştı bu işi. Konu sürekli değişiyor arada çocukluk anılarına geliyor ve komikleşiyordu. Sohbet o kadar güzeldi ki akşam olduğunu farkedemediler bile. Taecyeon artık geç olduğunu söyleyip kalktı.
O gidince Sun Ye akşam yemeği için bir şeyler hazırladı. İki kardeş yemeklerini yedikten sonra Sun Ye sınavlar için derslerine göz atmaya çıktı. Abisi de finaller yaklaştığı için kendi derslerine baktı. Pazar günü de çok farklı geçmemişti. Sun Ye için Taecyeon’u görmeme acısı vardı sadece. Yine iki kardeş odalarında ders çalışmışlardı. Sun Ye için bu hafta önemliydi. Yılın son sınavları olduğu için yüksek not almalıydı... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:11 am | |
| YAZI-TURA 5. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
İlk dört gün sınvavlar güzel geçmişti. Sun Ye durmadan konulara çalışmıştı ve gayette iyi notlar almayı bekliyordu. Taecyeon zaten zeki biri olduğu için çok zor gelmiyordu ona sınavlar. Genelde sınavı ilk bitiren o oluyordu. Sun Ye sınavlarda ara ara Taecyeon’u izliyordu farkında olmadan. Sonra kendine gelip alalacele soruları cevaplıyordu. Onun için Taecyeon’un her hali yakışıklıydı. Katı duruşuyla, gülümseyişiyle, sınavda cevapları düşünürken bile, her hali Sun Ye’yi kendinden alıyordu. Bu yüzden bakmak istemiyordu ona ama elinde değildi bakmamak. Sınav harici kalan derslerdeyse yine konsantre olamadığı için dışarıya bakıyordu. Tenefüslerde bazen sohbet ediyorlardı bazense Taecyeon arkadaşlarıyla dışarı çıkıyordu. Sun Ye o geldiğinden beri kendi arkadaşlarıyla takılmaz olmuştu. Cha Eun bunu farketmiş ve yanına gelip “Niye böylesin bir sorun mu var?” diye sormuştu. Sun Ye ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Sonra da “Sınavlar yüzündendir.” Diye toparlamayı başarmıştı.
Haftanın ilk günü pazartesi ona güzel bir hediye sundu. Evden okula gitmek için çıktığında Taecyeon'un da daha yeni çıktığını görüp sevinçle onun yanına gitti.
Sun Ye: Günaydın. Taecyeon: Günaydın Sun Ye. Sun Ye: Nasılsın? Taecyeon: İyiyim sen? Sun Ye: İyiyim. Sınava çalışabildin mi? Taecyeon: Sadece bir göz attım. Matematikle aram iyidir zaten. Sun Ye: Ne güzel. Benim o kadar da iyi değildir maalesef. Taecyeon: Merak etme sen yaparsın. Deyip gülümsedi.
Tabii Sun Ye yine o gülümseyişin büyüsüne kapılıp zamanı, mekanı, kendisini... her şeyi unutmuştu. Okula vardıklarında Sun Ye her zamanki gibi sınıfa çıkıp sırasına oturmuştu. Taecyeon henüz erken olduğu için arkadaşlarıyla biraz daha bahçede durmak istedi. Hava güzel olduğundan hemen sınıfa girmek istemiyordu. Sonra ders zili çalınca o da çıktı sınıfa. Sınav üçüncü dersti. İlk iki ders her zamanki gibi geçmişti. Sun Ye’nin kaçamak bakışları, Taecyeon’un arada farketmeleri ama ses çıkarmamaları. Tenefüs zili çaldığında ikisi de sınıftan çıkmamışlardı. Bu tenefüs sohbet etmiyorlardı. Sun Ye matematik defterini çıkartıp tekrar bir göz attı. O sırada bir kız geldi ve Taecyeon’a bir zarf uzattı. Sonra kızararak arkasını dönüp koştu. Bu bir aşk mektubuydu! Sun Ye sinirden çıldırmak üzereydi. Taecyeon ya kıza bakarsa, ya onunla çıkarsa diye içi içini yiyordu. Taecyeon zarfı açmadan sırasının altına koydu.
Sun Ye: Okumayacak mısın? Taecyeon: Zil çalacak şimdi. Sınavdan sonra okurum.
O bunu dedikten sonra zil çaldı ve hocanın gelmesini beklediler. Hoca geldiğinde ise hemen sınav kağıtlarını dağılttı. Sun Ye’nin aklı başında değildi. Keşke hemen okuyup fikrini söyleseydi. Bunu yapmadığı için Sun Ye hem mektupta yazanları hemde Taecyeon’un cevabını merak ediyordu. Sınava bir türlü konsantre olamadı. İlk soruyu okuyordu ama sanki hiç bilmediği bir dilde yazılmış gibi anlayamıyordu bir türlü. Ne yapacaktı şimdi? Zaten ilk iki notu çokta güzel sayılmazdı. Bu sınav kötü geçerse matematik dersinden kalabilirdi. Ama olmuyordu işte. Kendini ne kadar zorlasa da anlamıyordu soruları. Taecyeon çoktan soruları yarılamıştı bile. Bir ara öğretmen Sun Ye’nin hiçbir şey yazmadığını farkedince “Bir sorun mu var?” diye sormuştu. Sun Ye hemen kağıttaki soruları yapıyormuş gibi davranıp, kafasını hayır anlamında sallamıştı. Taecyeon hocanın bu sorusuyla Sun Ye’nin kağıdına baktığında bir şey yapmadığını farketti. Kendi sorularıysa çoktan bitmişti zaten. Hemen kağıttan adını silip Sun Ye’nin ismini yazdı. Hocanın arkasını dönmesini bekledi. Tam arkasını döndüğü sırada Sun Ye’nin önünden kağıdı çekip çözülmüş olan kağıdı koydu önüne. Sun Ye çok şaşırmıştı. Önce tam ne yapıyorsun diyecekti ki Taecyeon’un sus işareti yaptığını görünce birden sustu. Bunu neden yaptığını çok merak ediyordu. Sormak için tenefüsü beklemeye karar verdi. Sonra da onun soruları çözüşünü izledi. 1,2,3,4 derken neredeyse bütün soruları çok hızlı çözmüştü. Son soruya başladığında hoca kalemleri bırakın dedi. Sun ye o sırada silgiyi alıp sorulardan bir tanesini sildi ve kağıdını hocaya verdi. Taecyeon onun bu yaptığını görünce çok şaşırdı. Neden böyle bir şey yapmıştıki? İkisi de aklındaki soruları birbirlerine yöneltmek için hocanın sınıftan çıkışını beklediler. Hoca sınıftan çıktığındaysa ikisi de aynı anda “Neden yaptın bunu?” diye sordular şaşkınlıkla. Aynı anda soruklarını farkedince ikisi de gülmeye başladı.
Taecyeon: Önce sen söyle neden? Sun Ye: Benim yüzümden bir soru eksik yapacaktın. Madem benim kağıdımı cevapladın aynı notu almalıyız değil mi? Taecyeon: Ama hoca aynı notu alırsak kopya çektiğimizi düşünür. Sun Ye: Merak etme farklı bir soruyu sildim. Bu yüzden kopya çektiğimizi anlamaz. Sıra sende. Sen neden benim sorularımı cevapladın? Taecyeon: Yine neyi düşünüyordun bilmiyorum ama sırf dalgın olduğun için yapamadığın belliydi. Bu yüzden düşük not almanı istemedim. Sun Ye: Teşekkürler Taecyeon. Ee mektuba bakacak mısın?
Taecyeon bunu duyunca elini sıranın altına atıp mektuba baktı... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:12 am | |
| YAZI-TURA 6. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain) Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Sun Ye dikkatle onun suratını izliyordu. Vereceği tepkileri, mimikleri... her hareketini takip etmeye çalışıyordu. Yüzünde aşk’a dair bir izlenim yakalamak istiyordu. Kalbi de istiyor muydu bunu? Hayır! Kesinlikle gülüp geçmeliydi sadece. Onun bu mektup üzerine düşünmesi bile Sun Ye’de çok derin yaralar açardı. Bunu yapamazdı! Yapmamalıydı... Sun Ye’nin farkında olmadan gözleri doldu. Taecyeon bunu farketmişti. Taecyeon: Sun Ye bir sorun mu var? Sun Ye: Efendim? Taecyeon: Şey gözlerin dolmuşta. Dedi kaşlarını kaldırarak. Sun Ye hemen elleriyle akan bir iki damlayı sildi. Sun Ye: Şeey... deyip durdu. Kahretsin ne diyeceğini bilmiyordu! Taecyeon: Ne? Sun Ye hemen bir cevap bulmalıydı. Sun Ye: Gözlerim dalınca genelde yaş akar. Yani endişelenecek bir şey yok. Diyerek kendini gülümsemeye zorladı. Taecyeon: Hmm anladım. Bana bu mektubu veren kızı tanıyor musun? Sun Ye: Sadece bizim bir alt dönemimizden olduğunu biliyorum. Dedi ve kalbinin acımasını hissetti. Niye sormuştuki onu şimdi? Bu onun düşündüğü anlamına geliyordu değil mi? Sınıfta kalmaya daha fazla dayanamadı. “Ben eve gidiyorum.” Dedi ve eşyalarını da alıp sıradan kalktı. Taecyeon bir şey demeye fırsat bulamamıştı. Sun Ye çoktan sınıftan koşar adımlarla çıkmıştı. Niye böyle davrandığını anlayamadı bir türlü ya da anlamak istemiyordu. Sun Ye çıktıktan hemen sonra coğrafya hocası sınıfa girmişti. Selam verip yoklamayı aldığında Sun Ye’nin yokluğunu farketti. Jin Ae: Sun Ye nerede çocuklar? Geçen ders buradaymış. Taecyeon: Kendini biraz rahatsız hissediyordu hocam. Bu yüzden size özür dilediğini iletmemi istedi. Jin Ae: Anladım, teşekkürler. Kitaplarınızı çıkartın ve 47. sayfayı açın. Taecyeon yalan söylediği için kendini berbat hissediyordu. Fazla kafaya takmamaya çalıştı. Sun Ye’yi merak ediyordu. Okul çıkışına kadar içinden hiçbir şey yapmak gelmedi. Anlayamadığı bir sebepten dolayı kendisini suçlu hissediyordu. Mektuba tekrar bir göz attı. İçi ona ilk görüşte aşık olduğunu ve bunun başına ilk defa geldiğini anlatan satırlarla bezenmişti. Sun Ye okuldan çıkar çıkmaz eve gitmişti. Eve girip üzerini değiştirdi ve kendini yatağına attı. Olanları düşünüyordu ve bu onu çıldırtıyordu. Kızı gidip dövmeyi bile düşünmüştü ama bunu nasıl açıklayacaktıki? Onun melek yüzlü “aşk”ı bir başkasının sevgilisi olamazdı, olmamalıydı! Yine de yapabileceği bir şey yoktu bu konuda. Sonuçta Taecyeon onu sevmek zorunda değildi. Önemli olan onun mutlu olmasıydı Sun Ye için. Bunları düşünürken gözlerinden incileri tek tek yastığına düşüyordu. Ev boğmaya başladı bir süre sonra. Dışarı çıkıp biraz dolaşmaya karar verdi. Evlerinin olduğu yer ormanlık bir alana yakındı. Çok gür bir orman değildi ama çok güzeldi. Oraya gidip ağaçların birinin dibinde oturdu. Sağına dönüp baktığında hala evleri gözüküyordu. Gözlerini kapatıp Taecyeon’un o mükemmel sanatsal suratını düşünmeye başladı. Kara gözleri, pembemsi dudakları, yuvarlak çenesi, gülümsediğinde yanağında oluşan ufak gamzeleri... bunları düşünmek Sun Ye’nin canını düşündüğünden daha çok yakıyordu. Daha düne kadar düşünürken gülümsediği şeyler şimdi gözlerinden yaş akmasına sebep oluyordu. Bu nasıl bir şeydi?! Aşık olmak madem bu kadar acı vericiydi, niye dünyanın en güzel şeyi gibi anlatılıyordu? Bu duyguya bu kadar yabancı olmak canını sıkmıştı. Eğer tecrübeli olsaydı ne yapması gerektiğini bilirdi ama sadece izleyebiliyordu olanları. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için kolundaki saate baktı. Saatlerdir burada oturduğunu ancak şimdi farkedebiliyordu. Okul çoktan dağılmıştı ve o Taecyeon’un ne yaptığını deli gibi merak ediyordu. Bir ara gözleri evine doğru döndüğünde kapıda birinin olduğunu gördü. Geleni merak ettiği için eve doğru yürümeye başladı. Yaklıştıkça adımlarının tersine kalp atışları hızlanmıştı. Taecyeon kendini çok huzursuz hissetmişti tüm gün boyunca. Bu yüzden okuldan çıkar çıkmaz Sun Ye’yi görmeye karar verdi. Okul çıkışında mektubu veren kızla karşılaşmıştı. Onunla konuştuktan sonra eve yürüdü. Sun Ye’nin neden böyle davrandığını hala anlamlandıramamıştı. Gidip bunu Sun Ye’ye sormalıydı. O onun en iyi arkadaşıydı ne de olsa, bilmeye hakkı vardı. Üzülmesini görmek istemiyordu ki zaten ona mutlu olmak, gülümsemek yakışıyordu. Bunları düşüne düşüne yürüdü. Sun Ye’nin evinin önündeydi artık. Kapıyı çaldı ama açan olmadı. Bu onun daha da çok endişelenmesine sebep oldu. Tam evin etrafını dolaşıp pencerelerden bakmaya karar vermiştiki arkasından birinin seslendiğini duydu ve dönüp baktı. Sun Ye: Bir sorun mu var Taecyeon? Taecyeon: Bunu benim sormam lazım. Niye öylece kalkıp okuldan gittin? Sun Ye önce ne cevap vereceğini düşündü. Onun yüzünü gördükçe kalbi acıyordu. Başkasının olma fikrini kaldıramıyordu. Sonunda “Kendimi iyi hissetmiyordum bu yüzden.” Dedi. Taecyeon: Peki şimdi nasılsın? Sun Ye: Merak etme daha iyiyim. Dedi ve zoraki bir biçimde gülümsedi. Taecyeon’un kendisi için endişelendiği düşüncesi hoşuna gitmişti. Taecyeon: Tamam o zaman sorun yok. Sun Ye: Bir şey sorabilir miyim? Taecyeon: Tabii. Sun Ye: Kıza ne cevap verdin? Kızllllllllaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrr. Mektubu anlatışım tatmin etmediysen özel bölüm olarak bir de mektup yayınlayabilirim isterseniz? | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:12 am | |
| Melek Aybakan December 31, 2010 at 3:39am Report YAZI-TURA 7. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), (Veee şu süpriz. ) Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan BÖLÜM 7 Taecyeon: Neden bu kadar merak ediyorsun? Sun Ye bu soruyu hiç beklememişti. Taecyeon’un sadece sorusuna cevap vereceğini düşünmüştü ama yanılmıştı. Taecyeon ise Sun Ye’nin bu tavırlarına anlam vermeye çalışıyordu. Sırf bunu öğrenebilmek için yöneltmişti bu soruyu. Sun Ye: En iyi arkadaşın değil miyim? Diye sormuştu. Canı acıya acıya, ağlamamak için kendini zor tutarak sormuştu bu soruyu. Onunla arkadaş olma fikri ölecekmiş gibi hissettiriyordu. Yine de böyle demeliydi. Vereceği cevabı hiç duymak istemiyordu ama yine de duymalıydı. Taecyeon: Haklısın. İstemediğimi söyledim çünkü ben ilk görüşte aşka inanmam. Sun Ye’nin içine bir yandan rahatlama gelmişti öteki yandansa hüzün çökmüştü. Haklı olduğunu söylemişti. Yani Taecyeon Sun Ye’yi sadece arkadaş olarak görüyordu. Olsun yine de bir başkasının sevgilisi olmamıştı ya onun için yeterliydi. Sun Ye: Anladım, teşekkürler söylediğin için. Dedi acı acı gülümseyerek. Taecyeon: Önemli değil. Çok yorgun görünüyorsun artık eve girip dinlenmelisin. Yarın okulda görüşürüz. Sun Ye: Tamam, görüşürüz. Taecyeon sadece gülümseyip evine doğru yürümeye başladı. Sun Ye’de o gittikten sonra eve girdi. Kendini hem mutlu hemde mutsuz hissediyordu. Tanrı aşkına nasıl bir duygu bu?! Bu düşüncelerle odasına girip kendini yatağın üstüne attı. Bir yandanda Taecyeon’un sözlerini düşünüyordu. Ben ilk görüşte aşka inanmam... “Hah! Oysa ben seni ilk gördüğüm anda sevmeye başladım.” Diye sinirlendi. Ji Hoon: Sun Yeeeee! Yemek yapmamışsın?! Onu düşüncelerinden uyandıran Ji Hoon’a minnet duymuştu. Sun Ye: Bir kerede sen yap! Ji Hoon: Yemek yapmadığını bilseydim eve misafir getirmezdim. Oysaki bende yemeklerini öve öve getirmiştim. Sun Ye bunu duyar duymaz odasından çıkıp salona koştu. Ji Hoon’un yanında çok güzel bir kız duruyordu. Uzun siyah saçları, mavi iri gözleri, beyaz ten rengi... tam anlamıyla muhteşemdi. Bir dakika Sun Ye daha şimdi farkına varıyordu bu kız Koreli değildi! Ji Hoon: Öyle bakmaya devam mı edeceksin yoksa bir hoşgeldin diyebilecek misin? Sun Ye: Şeeyy... pardon hoşgeldiniz. Bendis: Hoşbulduk. İyi de bu kız çok iyi Korece konuşuyordu. Adı neydi acaba? Hem bu kıza kimdi? Abisiyle hemen hemen uyumlu sayılırlardı. Siyah saçlı ve beyaz ten sayesinde ama kızın gözleri masmaviydi. Ji Hoon: Alooo yine daldın? Ne yiyeceğiz diyorum. Bendis sen kardeşimin kusuruna bakma insan görmeye çok alışkın değil. Bir ben varım çevresinde. Deyip kahkaha attı. Sun Ye: Bi! Kusura bakmayın sadece nereli olduğunuzu merak ediyordum. Bendis: Bi mi? Bu çok güzelmiş Ji Hoon bende böyle seslenebilirim sanırım? Deyip gülümsedi sonra da Sun Ye’ye dönüp; “Asıl sen kusura bakma kendimi tanıtmayı unuttum. Gerçi Ji Hoon’un hatası daha çok bu konuda ama neyse. Ben Türkiye’den geldim. Burada Seoul Üniversitesi’nde konservatuar bölümünü kazandım. Abinle de müzik çalışmalarında tanıştık.” Diye sözlerini tamamladı. Ji Hoon: Al işte yine gitti karizmam! Bu kadar bilgi vermek zorunda değilsin. Zaten unutur o. Diyerek kocaman sırıttı. Sun Ye: Evet sende Bi demelisin ne de olsa bu ismi ben taktım. Diyerek gururla gülümsedi. Sonra da Ji Hoon’a dönerek; “Oppa aç mı kalmak istiyorsun?” dedi. Ji Hoon: Canım kardeşim benim hiç kıyamaz bana! Bendis: Ji Hoon’u bilmem ama beni o güzel yemeklerinden mahrum bırakmazsan sevinirim. Diyerek gülümsedi. Sun Ye bu iltifatı duyduktan sonra bu kızı gerçekten çok sevmişti. Sun Ye: Tanıştığıma memnun oldum. Tabiiki öyle bir şey yapmam! Hem madem Türk’sün sana sizin mutfaktan bir şeyler yapmamı ister misin? Bendis: Ciddi misin? Diyerek gözlerini kocaman açtı. Sun Ye: Bi! Benim bu merakımdan bahsetmemiş olamazsın. Hemde farklı kültürden birine. Ji Hoon: Şeey ee ben üstümü değiştirsem iyi olacak sanırım. Diyerek odasına yöneldi. Sun Ye bu hareketine gözlerini devirip arkasından dil çıkardı. Ji Hoon, Sun Ye’nin farkında olmadan çıkardığı sesi duyunca “Arkamdan dil çıkarmayı kes! Açım ben aç.” Dedi. Sun Ye: Bazen bu çocuğun arkasında gözleri olduğunu düşünmüyor değilim. Diyerek yanaklarını şişirdi. Bendis bu iki kardeşi çok sevmişti. Tamam Ji Hoon’u zaten çok seviyordu ve sonunda onunda kendisini sevdiğini öğrenmişti ama kardeşini bu kadar cana yakın beklemiyordu. Sun Ye sevgili olduklarını duyduğunda dalga geçmekten kendisini alamadı. Abisine nasıl baktığını, onunla hayatın çok zor olduğunu falan söylüyordu. Halbuki kendisi de biliyordu; abisi olmadan bir saniyesi bile mutlu geçmezdi. Bendis’le birlikte Türk mutfağından yemek hazırlmaya başladılar. Evde malzemelerin bulunması çok iyi olmuştu. Yemek hazır olduğunda hep birlikte oturup keyifle yemeye başladılar. Hem yemeğin hemde sohbetin tadını çıkartıyorlardı. Sonra Bendis geç olduğunu söyleyerek kalktı. Ji Hoon onu bırakmak istese de kardeşini yalnız bırakmamasını söyleyip evden ayrıldı. Sun Ye: Vay bee demek sana da aşık olunabiliyormuş. Diye kahkaha attı. Ji Hoon: En azından olunabildiğini gördük. Sen kendi haline yan. deyip göz kırptı. Sonra da odasına gitti. Sun Ye bu lafı duyunca birden kalbi acıdı. Acaba abisi haklı mıydı? Taecyeon belki de bu yüzden hoşlanmıyordu kendisinden. Bunları kafasından atmaya çalışarak odasına gidip uyudu. Aradan bir hafta geçmişti. Ji Hoon her akşam Bendis’le ne kadar mutlu olduğunu söylüyordu Sun Ye’ye. Bu bir yandan onu mutlu ediyor bir yandansa ne zaman kendi mutluluğuna kavuşacağını düşündürüyordu. Okulda olduğu zamanlarda ise Sun Ye her zaman yaptığı gibi Taecyeon’u izleyerek geçirmişti bu bir haftayıda. Sınavlar fena sayılmazdı ve dün son sınava girip bitirmişlerdi. Ama farklı olan bir şey vardı. Taecyeon’un son iki gündür morali bozuk gibi duruyordu. Bunun sebebini öğrenmek istemişti ama bir türlü sormaya cesaret edememişti. Bugün kararlıydı kesinlikle neyi olduğunu soracaktı. Yavaş olan adımlarını biraz daha hızlandırdı okula gitmek için. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:12 am | |
| YAZI-TURA 8. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Sınıfa girdiğinde hemen arka sıraya kaydı gözü. Oradaydı Taecyeon, oturuyordu ve yine üzgündü. Sun Ye soruyu bir an önce sorabilmek için okula hızlıca yürümüştü ama onu gördüğün anda cesareti yine kayboldu ortalıktan. Alacağı cevaptan korkuyordu. Onun aşık olup, karşılık bulamadığı için üzülmesinden korkuyordu. Onun uzaklara gitmesinden korkuyordu. Vereceği cevabı duymaktan korkuyordu. Yerine geçerken sadece “Günaydın.” Diyebildi üzgünce. Taecyeon ise kafasını sallayabilmekle yetindi. İlk ders zili çalmıştı ve hoca gelmişti bile. Sun Ye bu gidişle cesaret edip soramayacaktı ona ne olduğunu. Ders boyunca nasıl soracağını düşündü. Onu üzen bir şeylerin olması Sun Ye’yi çileden çıkartıyordu. Böyle üzgün görünmesi daha çok canını yakıyordu. Taecyeon her tenefüs dışarıya çıkmıştı. Bahçenin tenha bir köşesine geçip üzgünce oturmuştu. Sun Ye bir şeyler sormak istese de bir türlü fırsat bulamamıştı. Öğle arasından önceki dersti. Bir şeyler yapmalıydı onun o mükemmel gülümseyişini görebilmek için. Ne yapabileceğini, onu neyin güldürebileceğini düşündü. Aklına Ji Hoon’un öğrettiği bir oyun geldi. Aslında oyundan çok kişilik testi gibi bir şeydi. Böylece Taecyeon’u daha iyi tanıyabileceğine karar verdi. Şimdi tek yapması gereken öğle arasını beklemek ve Taecyeon’un sınıftan çıkmasını engellemekti. O bunları düşünürken zil çoktan çalmıştı. Taecyeon’un kalkıp gitmesini beklerken olduğu yerde oturduğunu farketti. Sun Ye: Taecyeon bir oyun oynayalım mı? Taecyeon: Ne oyunu? Sun Ye: Ya aslında oyundan çok kişilik testi gibi bir şey. Oynamak istemezsen anlarım. Deyip alt dudağını büzdü. Taecyeon onu böyle görünce dayanamayıp güldü. Sun Ye başarmıştı! Yine o muhteşem gülümseyişini görebilmişti. Taecyeon: Tamam ne yapmam gerekiyor peki? Sun Ye: Sadece gözlerini kapatıp sana sorduğum sorulara aklına gelen ilk cevabı vermelisin. O kadar başka bir şey yok. Hazır mısın? deyip gülümsedi. Taecyeon: Hazırım! Sun Ye: Ormanda olduğunu düşün. Nasıl bir yer ve hangi mevsim? Taecyeon: Çok sık bir orman değil. Çok güzel görünüyor. Sonbahar sanki yapraklar dökülüyor tek tek. Sun Ye: Hmm hafif bir karamsarlık sezdim. Peki yavaş yavaş yürüyorsun ve karşına bir duvar çıktı ne yaparsın? Taecyeon: Tırmanırım ve öteki tarafa atlarım. Sun Ye: Zorluklara göğüs germesini çok iyi biliyorsun demektir. Ve duvarın arkasında ne olduğunu bilmeyerek atladığın için cesaretlisin.Duvarı atladıktan sonra karşına bir kulube çıktı ve içeri girdin nasıl bir yer? Taecyeon: İçinde eşyalar var ama hepsinin üstü beyaz bir çarşafla kaplanmış. Sun Ye: İçinde barındırdığın duyguları saklamaya çalışıyorsun anlamına gelir. Son soru kulubeden çıktın ve bir yol gördün arabalar geçiyor ne yaparsın? Taecyeon: Arabalara görünmeden evime dönmeye çalışırım. Sun Ye: Bu cevabı hiç beklemiyordum! Bu senin insanlara hiç güvenmediğini gösterir. Dedi ve Taecyeon’a dikkatlice bakmaya başladı. O sırada Taecyeon’da gözlerini açtı. Taecyeon: Evet, haklısın insanlara güvenmiyorum. Onların samimiyetlerine veya gülüşlerine güvenemiyorum. Sun Ye: Canını sıkan şey ne Taecyeon? Taecyeon: Ben gidiyorum Sun Ye. Kahretsin bunun olacağını biliyordu. İçinde kötü bir his vardı sormamalıydı. Ne değişirdiki sormasaydı da gidecekti şimdi en azından biliyordu. Sun Ye: Ne, neden, nereye? Dedi. Gözlerinin dolduğunu farketmemişti. Taecyeon: Annem rahatsızlanmış bu yüzden Busan’a gitmeliyim. Sun Ye: Dönecek misin peki? Taecyeon: Bilmiyorum. Sun Ye: Ama... sözünü tamamlayamadan zil çalmıştı. Ne yapacaktı şimdi? O gerçekten gitmek zorundaydı. Engel olmaya hakkı yoktu. Sadece arkadaşıydı onun, hangi sıfatla gitme diyecektiki? Bir şeyler yapmalıydı bir an önce. Onsuz yaşamayı aklının ucundan dahi geçiremiyordu. Onun yokluğu Sun Ye’nin nefes alamaması demekti. Kendini engellemeye çalışsa da gözyaşları akmaya başlamıştı. Taecyeon’a belli etmemek için hemen elleriyle sildi gözyaşlarını. Kendisi de Busan’a gitse miydi? Evet evet gitmeliydi! “Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi söylesem beni Busan’a gönderir mi?” diye düşündü. Ama bunları düşünürken aynı zamanda dile döktüğünün farkında değildi. Taecyeon: Sen ne dedin? Sun Ye’ye dönmüş kocaman gözlerle soruyordu bunu... Ötekilerden biraz daha kısa oldu özür dilerim. Ayrıca sonunda konuştu Sun Ye diyeceksiniz biliyorum ama hep uygun anı bekledim sanırım en uygunu buydu. :/ | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:12 am | |
| YAZI-TURA 9. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
Sun Ye: Ben bir şey mi dedim? Dedikten sonra “Düşüncelerimi okuyor olamaz değil mi?” diye tedirgince geçirdi aklından. Taecyeon: Bana öyle geldi heralde. Deyip gülümsedi.
İkisi de son dersi dinlemeye devam ediyormuş gibi yaptılar. Sun Ye’nin aklında hala onun peşinden nasıl gideceği ya da gitmesini nasıl engelleyeceği sorusu vardı. Taecyeon ise demin Sun Ye’nin “Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi söylesem beni Busan’a gönderir mi?” dediğine yemin dahi edebilirdi. Evet duymuştu ama duymamazlıktan gelmeye karar vermişti. Ne diyebilirdiki? Sun Ye’yi sadece arkadaşı olarak gördüğüne emindi ya da öyle sanıyordu. Çünkü demin duyduğu şey kalbinin bir anda hızlanmasına sebep olmuştu. Yine de bir şey diyemezdi. Sonuçta Busan’a geri dönüyordu. Sebebini bilmediği halde kendini suçlu hissediyordu. Şimdi daha iyi anlıyordu arada Sun Ye’nin bakışlarını yakalaması, tek bir hareketiyle onun sevinip ya da üzülmesini, mektupta verdiği tepkilerini... Evet Sun Ye kendisinden hoşlanıyordu. Zil çaldığında hiçbir şey diyemeden sınıftan çıktı. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Okulların kapanmasına iki hafta kalmıştı ve o yarın gidiyordu. Okul yönetimine durumu anlatıp izin aldı. Geri dönüp dönmeyeceği konusundaysa hiçbir şey demedi. Sadece bu iki hafta için izin istediğini söyleyip okuldan çıktı. Ertesi gün cumartesiydi ve bu yüzden sınıfla veda gibi bir sorunu yoktu. Sınıf arkadaşlarından, halmoniden, Ji Hoon’dan ve Sun Ye’den ayrılacak olma fikri onu üzüyordu. Hiçbir yere uğramadan eve gidip eşyalarını hazırlamaya başladı.
Sun Ye Taecyeon’un hiçbir şey demeden çıkıp gitmesine bir anlam verememişti. Hem tam olarak ne zaman gideceğini de söylememişti. O gitmeden önce bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu. Onu özleyecekti hem de deli gibi. Unutamayacağı bir anıları olmalıydı en azından. Onu sürekli güzel bir anıyla hatırlamak istiyordu. Sonra kendine kızdı bu düşündükleri için. Sonuçta tamamen gitmiyor ya geri gelecektir elbet diye kendisini avutmaya çalıştı. Canı eve gitmeyi hiç istemiyordu ama mecburdu. Yavaş adımlarla evine doğru yürürken bu düşünceleri kafasından kovmaya çalışıyordu. Tek odaklanması gereken şey güzel bir anı bulmaktı. Sonunda eve varmıştı. Hemen odasına çıkıp üstüne rahat bir şeyler giydi. Aslında bir veda partisi verebilirdi. Sadece Ji Hoon, halmoni ve Taecyeon olurdu bu partide. Kendi elleriyle onlara yemek yapabilirdi. Sonra vazgeçti bu fikrinden. Hatta böyle bir şeyi düşündüğü için iğrendi kendisinden. Sanki onun gidişi güzel bir şeymiş gibi bir parti veremezdi! Bunları düşünerek kendisini yatağına attı. Hep böyle sevdikleri gidecek miydi? Aşk’ı daha yeni bulmuşken şimdi gidecek miydi? Aşık olmak çok kötü bir şeydi! Üzerine yazılan o güzel kitaplar, şiirler, çekilen dizi ve filmler, söylenen şarkılar hepsi yalandı hem de kocaman bir yalan! Aşk güzel bir şey değildi, acıdan başka bir şey verdiği yoktu. O bunları düşünürken kapısı açıldı.
Ji Hoon: İki saattir sesleniyorum ve sen kulaklık olmadığı halde beni duymuyor musun? Aklının olmadığını biliyordum, kulaklarını da okula mı bağışladın? Diyerek sinirli sinirli baktı. Sun Ye: Afedersin oppa duymamışım. Diyebildi sadece. Bu hiç iyi değildi Sun Ye çevresinde kimse olmadığı zaman Bi derdi. Şimdi oppa diyorsa kesinlikle bir sorun vardı. Ji Hoon bunu farketmişti ve bir anlık içgüdüyle gidip kardeşine sarıldı. Ji Hoon: Bir sorun mu var tatlım? Sun Ye: Çok mu belli oluyor? Ji Hoon: Hayır sadece ölü gibi görünüyorsun. Çokta anormal değil zaten her zamanki halin. Of Sun Ye çıldırtma adamı anlatacak mısın? Sun Ye: Ben... şey yani... Ji Hoon: Hadi Sun Ye ağzında gevelemeyi bırak. Benimle her şeyi paylaşabileceğini biliyorsun. Sun Ye: Oppa ben aşık oldum! Diyerek kafasını eğdi. Kıpkırmızı olmuştu ve bunu dediği için çok utanıyordu. Bir anda abisinin daha sıkı sarıldığını hissetti. Ji Hoon: Benim küçük kardeşim çoktan büyümüş desene. Ee ne güzel işte aşık olmuşsun. Dünyanın en tatlı duygusunu yaşıyorsun. Buna sevinmen gerekir! Kim bu şanssız çocuk çok merak ettim. Diyerek kocaman sırıttı. Sun Ye: Ama bu duygu beni sadece üzüyor. Diyebildi sadece. Ji Hoon: Cımbız getireyim mi yoksa sen anlatmaya başlayacak mısın? Sun Ye: Tamam tamam. Şey ben Taecyeon’dan hoşlanıyorum daha doğrusu ona aşığım. Bunları söylerken hala kızaran suratını saklamak istercesine kafası öne eğikti. Ji Hoon: Hah! Tahmin etmiştim. Sun Ye: Ne? Nasıl tahmin etmiştin? Dedi ve istem dışı abisine döndü. Sonra asıl konunun onun gidişi olduğunu anımsadı; “Ve Taecyeon Busan’a geri dönüyor. Üstelik onu sevdiğimden haberi dahi yok.” Diye sözlerine devam etti. Ji Hoon: Kardeşimi tanıyor olmam yeterli. Niye söylemiyorsun? Sun Ye: Ya beni sevmiyorsa? Ne cevap vereceğini bilmiyorumki. Ji Hoon: Geri dönecek miymiş peki buraya? Sun Ye: Bilmiyorum. Ji Hoon: Bence dönecektir boşuna üzme kendini bu kadar. Hem ölüm yok ya ucunda teknoloji denilen şeyden haberin vardır diye umuyorum. Telefonda falan görüşürsünüz. Sun Ye: Telefon mu? Sanki aynı şey. Dedikten sonra abisinin kollarından sıyrılıp kapıya yöneldi.
Ji Hoon önce bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı. Sun Ye o kadar inatçıydı ki ne söylese kâr etmezdi. Bu yüzden üstelemekten vazgeçti. Sun Ye odadan çıktığı gibi mutfağa yöneldi. Yiyecek bir şey hazırlayıp masayı kurdu. Abisi de üstüne daha rahat bir şeyler giyinip mutfağa geçti. Sessizce hazırlanan yemekleri yediler. Sun Ye hala ne yapacağını düşünüyordu ve Ji Hoon onun üstüne fazla gitmek istemiyordu. Sonunda yemek bittiğinde Sun Ye hemen kalkıp masayı topladı. Ji Hoon da odasına geçip Bendis’le konuşmaya başladı. Ona bu konuyu anlatıp ne yapabileceğini sordu. Sonuçta Bedis kız olduğu için Sun Ye’yi daha iyi anlardı. Sun Ye biraz televizyona bakındıktan sonra odasına geçti. Önce biraz kitap okuyarak kafasını dağıltmaya çalıştı ama fayda etmediğini görünce direnmekten vazgeçip yine Taecyeon’u düşünmeye baladı. En iyisi yarın gidip onunla konuşmaktı. Ona sevdiğini söylerse belki de gitmekten vazgeçerdi. Bu düşüncelerle sıkıntılı dünyasına gözlerini kapadı... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:13 am | |
| YAZI-TURA 10. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
Sabah uyanır uyanmaz hemen giyinip halmonilerin kapısına gitti. Derin bir nefes aldı kendini hazır hissetmek için. Zili çalıp beklemeye başladı. Halmoni biraz da mutsuz bir şekilde gülümseyerek “Hoşgeldin tatlım.” Dedi.
Sun Ye: Taecyeon nerede halmoni? Halmoni: Haberin yok mu? Taecyeon bugün annesinin yanına gitti. Sun Ye: Gitti mi? Bu kadar çabuk mu? Halmoni: Evet tatlım bu sabah erkenden yola çıktı. Sun Ye: Tamam halmoni sağol.
Sun Ye duydukları karşısında hüzüne boğulmuştu. Daha fazla konuşmaya mecali olmadığı için son sözlerinden sonra arkasını dönüp eve doğru koşmaya başladı. Kapıdan içeri girdiği anda Ji Hoon; “Sun Ye bugün Bendis gelecek kahvaltıya.” Dedi ama bu Sun Ye’nin şu anda umurunda bile değildi. Ji Hoon onun gözlerinden akan yaşları görünce bir şey dememeye karar verdi. Onun hızlıca odasına gidişini izledi arkasından sadece. Sun Ye odasına girer girmez kendini yatağına attı. Şimdi ne yapacaktı? Korktuğu başına gelmiş ve Taecyeon gitmişti. Niye bir elveda bile dememişti. Tamam telefon numaraları vardı birbirlerinde ama arayıp ne diyecekti? Bir türlü ağlamasını durduramıyordu. İçeriden kapının açılma sesini duydu. Bendis gelmiş olmalıydı ama Sun Ye salona gitmeyi bırak yataktan çıkmayı bile istemiyordu. Ji Hoon Bendis’e sarıldı ve içeriye aldı.
Bendis: Hala aynı mı? Açılması için konuşayım mı sence? Ji Hoon: Gerek kaldığını sanmıyorum çünkü Taecyeon gitmiş. Bendis: Nereye gitmiş?
Ji Hoon dün Sun Ye’nin söylediklerinden sonra bugünkü tepkisini görünce Taecyeon’un gittiğini anlamıştı. Eğer Sun Ye yetişebilmiş olsaydı ona sevdiğini söylerdi çünkü kafasına koyduğu şeyi kesinlikle yapardı. Bendis’e kısaca olanları anlattı.
Bendis: Bu çok kötü olmuş. Ji Hoon: İyide telefon denilen bir şey var! Bendis: Aynı şey değilki. Ji Hoon: Siz kızları anlamak gerçekten zor. Dün Sun Ye’de aynı şeyi söylemişti. Bendis: O zaman şöyle söyleyeyim. Düşünki beni çok seviyorsun ve bana daha hislerini dahi açıklayamadan ben başka bir yere gidiyorum. Üstelik dönüp dönmeyeceğimi de bilmiyorsun. Nasıl hissedersin? Sence teknoloji bu konuda yeterli olur muydu senin için? Ji Hoon: Sanırım şimdi daha iyi anladım. Bendis: O zaman lak lak etmeyi bırakıp kahvaltı hazırlayalım sonra da Sun Ye’yide çağırıp biraz sohbet edelim. Ji Hoon: Anlaştık benim güzel ve akıllı sevgilim. Diyerek gülümsedi.
Birlikte kahvaltıyı hazırlayıp sonra da Sun Ye’yi çağırdılar. Sun Ye başta gelmek istemediğini söyleyip, rahat bırakmalarını istedi. Ji Hoon ve Bendis ısrar ettiği için dayanamayıp yanlarına gitti. Kahvaltı boyunca fazla konuşmadılar. Ji Hoon’la Bendis arada sohbet ediyorlardı ama dikkatli olmaya özen gösteriyorlardı. Birbirlerine tatlı aşk hitaplarıyla seslenmek isteselerde bunu Sun Ye’nin yanında yapamazlardı. Sun Ye kahvaltı etmekten çok tabağıyla oynuyordu. Yemek istemiyordu, konuşmak istemiyordu, gülmek istemiyordu hatta yaşamak dahi istemiyordu.
Ji Hoon: Şu tabağınla oynamayı bırakta ye! Sun Ye: Neden anlamıyorsun canım istemiyor. Bendis: Haklısın tatlım ama yemek zorundasın güçlü olmak zorundasın. Diyerek cesaret verici bir gülümseme oturttu suratına. Sun Ye: Biliyorum ama ne bileyim. Neyse ben odama gidiyorum kusura bakmayın. Deyip kimsenin bir şey demesine fırsat vermeden odasına geçti.
Bendis’le Ji Hoon çok terdinginlerdi bu konuda. Sun Ye böyle bir kız değildi. Evet Bendis onu daha yeni tanıyordu ve bu ikinci görüşüydü ama abisi onu o kadar çok anlatmıştı ki onu çok iyi tanıdığına inanıyordu. O normalde etrafına neşe saçan saf ama tatlı meleğiydi abisinin. Ji Hoon kardeşinin bu haline üzülüyordu ama geçecekti bunu biliyordu. Hem içinden bir ses Taecyeon’un geri geleceğini de söylüyordu. Bendis’le harika zaman geçirmeyi planlarken kardeşinin bu hali bütün keyfini kaçırmıştı. Bendis bunu farkedince teselli etmek için kollarını onun boynuna doladı.
Bendis: Üzülme aşkım biz onun yanında olduğumuz için çabuk atlatacaktır. Deyip gülümsedi. Ji Hoon: İyiki tanımışım seni, yanımda olduğun için çok mutluyum. Deyip kendi gülümsemesiyle karşılık verdi.
Birlikte masadan kalkıp mutfağı toparladılar. Ji Hoon kardeşine bakmak istedi ama Bendis yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu söylediğinden vazgeçti. Birlikte Ji Hoon’un odasına geçip internette dans kaleografilerine bakındılar. Yıl sonu gelmişti ve her sene olduğu gibi bu senede bir gösteri sunacaklardı. Zaten Ji Hoon bu gösteriye minnettardı çünkü karşısına ikinci meleğini, Bendis’i çıkarmıştı... | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:13 am | |
| YAZI-TURA 10. BÖLÜM (İKİNCİ KISIM-BENDİS ÖZEL) Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Bendis çok heyecanlıydı. Kore’ye olan hayranlığı dramalardaki duyguların izleyicilere çok iyi yansıtılmasından kaynaklanıyordu. Bu yüzden Kore’de konservatuar bölümünde okumak onun için hayatının amacıydı. Sonunda başarıp, Seoul Üniversitesi’nde Konservatuar Bölümü’nü kazanmıştı. Okulun ilk gününü hiç unutmuyordu. Heyecanla okulun bahçesinden içeri girmiş kendinden emin adımlarla ilerliyordu ta ki Ji Hoon’u görene kadar. Okul binasına doğru ilerlerken Ji Hoon’un yanından geçmişti ve Ji Hoon’la omuzları çok sert bir biçimde çarpışmıştı. Ji Hoo’nun yüzünü ilk defa o zaman bu kadar yakından görmüştü ve gördüğü gibi de tutulmuştu. Ji Hoon’sa konuşmasından belli olduğu bir aceleyle “Üzgünüm.” Deyip yürümeye devam etmişti. Bendis ise bir heykel traşın elinden çıkma olan sanat eseri suratla sesin büyüsüne kapılmış tepkisizce bakakalmıştı arkasından. Beyni hiçbir komutu dinlemiyor kalbi ise içinden fırlayacakmış gibi atıyordu... Ji Hoon’u kardeşinin okulundan aramışlardı. Sadece gelmesi gerektiği söylendiğinden aklı başından gitmişti. Yol boyunca Sun Ye’ye bir şey mi oldu düşüncesi onu çıldırtmak üzereydi. Bir anda birine çarptığını farketti ama acelesi olduğu için yüzüne bile bakmadan “Üzgünüm.” Diyebildi sadece. Sonra okula gittiğinde aslında kardeşinin arkadaşlarının onu görebilme amacıyla bir şaka yaptıklarını anlamıştı. Bu o kadar çok sinirini bozmuştu ki o gün bir daha okula dönmedi. Bendis çekingenliği yüzünden sadece uzaktan uzağa izlemekle yetinmişti aşkını. Onu gördükten sonra sürekli gözleri onda takılı kalmıştı. Onu izledikçe içindeki hoşlantı aşka dönüşmeye başlamıştı. Hareketleri, mimikleri, iyi niyetliliği, karizması... her şeyi Bendis’i ona çekiyordu. Gidip ona “Seni Seviyorum.” Diyemezdi. Bilmiyordu ki onun hislerini. Karşılık almamak canını çok yakardı, en iyisi platonik olmaktı onun için. Bir buçuk sene böylece geçmişti. Yaz tatili gelip Türkiye’ye gittiğinde kalbinde kocaman bir boşluk hissediyordu. Sanki sadece onunla aynı şehirde, ülkede olmak bile yetiyormuş gibi. Neyseki bir an evvel geçmişti yaz tatili ve sonunda yine Kore’deydi. İlk dönem her zamanki gibi gözleri sürekli Ji Hoon’u izledi ama ikinci dönem geldiğinde kaderin cilvesi bu sefer gülümsemişti. Müzikal gösterisinde beraber rol alacakları için haftanın üç günü onunla yakın olarak geçiyordu. Bendis için bu kaderin ona verdiği en güzel hediyeydi. Bir hafta olmuştu çalışmalar başlayalı. Daha sadece üç defa yakından görebilmişti Ji Hoon’u. Yine bir türlü gidip sohbet edemiyordu onunla. Sesi çok güzel olduğu için ve oyunculuğa da yeteneğinden okulda adı çabuk duyulmuştu Bendis’in. Bir haftanın sonunda Ji Hoon yanına gelmişti. Ji Hoon: Merhaba ben Ji Hoon. Sen şu Türkiye’den kabul edilen öğrenci olmalısın? Bendis: Merhaba bende Bendis. Evet Türkiye’den geldim. Diyene kadar akla karayı seçmişti. Bir yandan yüzünün kızarmasını göstermemek için kafasını eğiyor bir yandanda ona saygısızlık olmasın diye yüzüne bakmaya çalışıyordu. Ji Hoon: Tanıştığıma memnun oldum Bendis. Dönem sonuna kadar burada beraber çalışacağımıza göre arkadaş ortamına ısınman lazım. Ben bu konuda seve seve yardımcı olurum sana. Bendis: Ben çok teşekkür ederim. Deyip gülümsedi. Tanışmaları bile Bendis’in kalbinin deli gibi atmasına sebep oluyordu. Onun sesi, yüzü, vücudu sanki özel olarak yaratılmıştı. Bir süre daha bu şekilde arkadaş olmuşlardı. Birlikte sohbet ediyor ve bu sohbetten zevk aldıklarını belli ediyorlardı. Ji Hoon eskisinden daha sık takılmaya başlamıştı Bendis’le. Artık sadece provalarda değil normal günlerde de görüşmeye başlamışlardı. Ji hoon yeni yeni anlıyorduki kalbini o güzel yüzlü ikinci “meleğine” kaptırmıştı. Yüzü kadar kalbinin güzelliği de etkilemişti Ji Hoon’u. Bendis’in yanında olmak neredeyse zaman kavramını unutturuyordu. Bu böyle devam etmez deyip sonunda teklif etmeye karar vermişti. Okulların kapanmasına üç hafta vardı ve Bendis’in duygularını bilmeden okulların kapanmasını istemiyordu. Normalde Cuma günleri prova olmadığı halde Bendis’e okul çıkışı prova olduğunu ve prova salonuna gelmesi gerektiğini söylemişti. Okul dağılırken Bendis’te prova salonuna doğru yürümeye başladı. Dikkatini çeken bir şey vardı; diğer çalışma arkadaşları neredeydi? Belki de önce gitmişlerdir ya da sonra geleceklerdir diye düşünerek yürümeye devam etti. Kapıdan içeri girdiğinde sahne üzerinde duran Ji Hoon’u gördü. Bendis: Diğerleri nerede? Derken merdivenlerden Ji Hoon’un yanına çıktı. Ji Hoon’un cevap vermesini bekliyordu ama sadece kendisine doğru yaklaştığını gördü. Sonra da arkasında olan elini çekip, ona tek bir gül uzattığını şaşkınlıkla izledi. Ji Hoon: Bendis biliyorum belki erken diyeceksin ama ben seni seviyorum. Hemen cevap vermek zorunda değilsin, düşün istersen. Kız arkadaşım olur musun? Demişti gülümseyerek. Bendis bir Ji Hoon’a bir de elindeki güle baktı. Duydukları doğru muydu? Şu anda bir rüyada değildi değil mi? Eğer öyleyse bile sonsuza kadar bu rüyanın içinde kalmak istiyordu. Onun gülen suratını izlerken dayanamayıp onun boynuna doladı kollarını. Ji Hoon ufak bir şaşkınlıktan sonra gülümsemesi sırıtmaya dönüşerek kollarını Bendis’in bellerine sardı. Ji Hoon: Bu evet demek oluyor sanırım. Bendis: Evet, hemde yüzlerce kez evet! Ji Hoon: Seni seviyorum sevgilim... Bendis: Seni okula girdiğim ilk günden beri seviyorum birtanem... Ji Hoon bunu duyunca anlamını sordu. Bendis okula geldiği ilk günü ve onu görüşünü anlattı. Ji Hoon şimdi daha iyi hatırlıyordu kime çarptığını, kaderindeki kadına. Bunu öğrenince Bendis’e yaklaşıp daha sıkı sarıldı. Sanki bundan önceki bir buçuk yılın acısını çıkartır gibi. Sonra Bendis’in kulağına eğilip “Bu kadar beklettiğim için özür dilerim. Bundan sonra hiçbir şeyde bekletmeyeceğim seni.” Diye fısıldadı. Bendis’in ruhunu sarmalıyordu onun o sıcacık nefesi. Duydukları o kadar çok hoşuna gitmişti ki yüzünü iyice Ji Hoon’un boynuna gömdü. Sonra onun o sıcacık tenine nefesini hediye etti; “Ben beklemeye razıyım, sonunda sen olduğun müddetçe.” Diye. İkisi de o kadar mutluydular ki ne kadar öylece kaldılar umurlarında bile değildi. Sonra Ji Hoon’un ani bir hareketiyle ayrıldılar. Ji Hoon: Eveet ikinci meleğim. Şimdi seni birinci meleğimle tanıştırmaya götürmek istiyorum. Umarım birinci meleğim o diye kıskanmazsın. Bendis: Kim olduğuna bağlı. Diyerek dudaklarını büzdü. Ji Hoon bu manzara karşısında Bendis’i sevmekle ne kadar iyi ettiğini düşünüyordu. Ji Hoon: Kız kardeşim Sun Ye. Bendis: Hani şu yemek yapmayı seven tatlı kardeş mi? Bundan sonra o da benim meleğim olduğu için ikinciliğe razıyım. Deyip göz kırptı şirinlikle. Ji Hoon: Senin kalbin, sesin, yüzün, varlığın, her şeyin beni büyülüyor. İyiki bulmuşum seni meleğim... Hihih Bendis bunu beğenmek zorundasın! Kızlaaarrrr Bendis'in bir anda ortaya çıkışı içime sinmedi sizi şöyllleeee sevgi pıtırcıkları dolu bir bölüme götüreyim dedim umarım beğenirsiniz. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:13 am | |
| YAZI-TURA 11. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Taecyeon’un gidişinin üzerinden iki hafta geçmiş ve sonunda gösteri günü gelmişti. Sun Ye son iki hafta okula gitmek istemişti. Taecyeon’un yokluğu; kalbini en dibine kadar deşerken, bir de okulun soğuk yüzüyle bunu doğrulamak istemiyordu. Ji Hoon önce bu isteğe karşı çıksa da Bendis’in onunla konuşması sayesinde bu zor durumu daha iyi anlayıp okul müdürüyle konuşmaya gitmişti. Anne ve babası konusunda yalan söylemeyi ne kadar sevmiyor olsa da bunu kardeşi için yapmalıydı. Sadece Taecyeon için gelmek istemediğini söylemesi, hem müdürün sinirini bozar hem de okulda söylentiler çıkartırdı. Sırf bu yüzden Sun Ye’nin anne ve babasıyla ilgili anıları hatırlayıp psikolojik sorunlar çektiğini ileri sürmüştü. Müdür ise sadece endişesini belli edip okula gelmemesinin iyi olacağını belirtmişti. Bendis bu iki hafta boyunca iki kardeşi hiç yanlız bırakmamıştı. Her gün onlara gidiyor gece olunca da yurda dönüyordu. Ji Hoon her ne kadar kalmasını istediğini söylese de Bendis uygun bulmadığı için bu teklifi kabul etmemişti. Bunca olaydan sonra gösteri onlar için biraz daha zor bir hale gelmişti ama bu işi en güzel haliyle yapmak zorunda oldukları için bir günlüğüne kafalarından olumsuz düşünceleri uzaklaştırmaya karar verdiler. Ji Hoon: Sun Yeeeeeeeeee! Umarım o odadan çıkarsında biz de en azından Bendis’i izlemeye gideriz. Oynamaktan vazgeçtim şu anda sağol! Sun Ye: Off Bi, hep böyle olmak zorunda mısın? Geldim işte hadi çıkalım. İkisi de evden hızla çıkıp önceden çağırdıkları taksiye bindiler. Tanrı’ya şükür taksi yeni gelmişti yoksa onları beklemeden giderdi. Okula vardıklarında Ji Hoon arabadan inerken Sun Ye’ye; “Ben hemen bizim çocukların yanına gitmeliyim. Sende gösteri salonuna git ve boş bir yere otur!” dedi. Ji Hoon’un oyundaki kostümü çokta abartılı olmadığı için evde giyip gelmişti. Bu yüzden içi rahattı ve hemen sahneye çıkabilirdi. İçeri girdiğinde bir peri kadar güzel olan Bendis’in heyecanlı suratını gördü. Ona yaklaştığında alnına ufak bir öpücük kondurup, heyecanını yenmesi üzerine ufak bir konuşma yaptı. Sonra içeriden hazırlıkların tamam olduğunu duyduklarında sahneye çıktılar. Bendis’le ikisi başrolü oynuyorlardı bu müzikal gösterisinde. Bendis evlenmek üzere olan bir prenses, Ji Hoon ise ona deliler gibi aşık olan bir şovalyeydi. Sonunda prensese bu duygularını iletebilmiş ve bir karşılığı olduğunu öğrenmişti ama ellerinden gelen bir şey olmadığı için evliliklerine mani olamıyorlardı. Prenses evlendiği gece buna dayanamayıp sessizce canına kıyarken, şovalye de prensesine başka bir adamın dokunmasına tahammül edemeyip ölümün sıcak gözüken ama bir o kadar da soğuk olan kollarına koşuyordu... Sun Ye salona girip orta sıralardan boş bir yer bulup oturdu. Abisiyle Bendis’in ne kadar çok yakıştığını bir kez daha bu sahne üzerinde görüyordu. Onların her hareketinin aşk koktuğunu herkes en derinlerde hissedebiliyordu. Sun Ye bu aşk kokulu oyuna daha fazla katlanamadığını farkedip salondan çıktı. Kendini karanlık, dar ve tenha sokaklarda dolaşırken buldu bir anda. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu, özellikle giden aşkını. Ama elinde değildi işte! Yine gözlerinden yaşlar süzülüyor ve onun yüzü karşısında ona gülümsüyordu. Gittiğinden beri bir kere bile aramamışlardı birbirlerini. Sun Ye cesaret edememişti onun sesini duymaya, ağlamaktan korkmuştu. Peki ya o niye aramamıştı? Bunu bilmemek bile canını çok acıtıyordu. Bunlara o kadar çok dalmıştı ki omuzuna değen eli hissedince ufak bir çığlık kopartıp, arkasına döndü. Şimdi önünde üç tane birbirinden berbat görünümlü adam duruyordu. Adam 1: Ooo bebeğim beni mi bekliyordun? Adam 2: Hooop, bu gece benim sıram! Adam 3: Yazıkk pekte ufak görünüyor ama güzelliği ufaklığını unutturur derecede. Sun Ye korkudan cevap dahi veremiyordu. Çığlık atmak, onlardan kurtulmak, abisinden öğrendiği tekmeyi atmak, kaçmak... istiyordu ama hiçbirini yapamıyordu. Beyni emirler yağdırıp dururken bedeni kulaklarını tıkamış sadece titriyordu. Adam 2: Küçük olduğu yetmiyormuş gibi bir de dilsiz çıktı galiba! Adam 1: Daha iyi biz keyfimize bakarken onun sesi kulaklarımızı tırmalamaz en azından. Sun Ye: Siz benden... ne istiyorsunuz?... Kimsiniz? diyebildi sadece titreyen sesiyle. Adam 3: Aaa konuşabiliyormuş! Senin gibi cici bir kızdan ne isteyebiliriz? Sun Ye hala donmuş bir şekilde onlara bakarken adamın bu lafından sonra kahkaha atmalarını fırsat bilip arkasını döndüğü gibi hızla koşmaya başladı. Niye böyle izbe sokaklara girmiştiki? Adamlar hala peşindelerdi ve gülmeye devam ediyorlardı. Sun Ye etrafına bakındı ve o sırada başka bir sokak gördü. Belki oraya girip oradan da başka bir sokağa geçerse izini kaybettirebilirdi. Adam 1: Boşuna kaçma ufaklık tadına bakmadan bırakmayız seni. Bu laf Sun Ye’nin midesini bulandırmıştı. Kesinlikle böyle bir şey olmasını istemiyordu. Sokağa yaklaştığını görünce rahat bir nefes aldı ve hızını dönebilmek için ayarladı. Sokağa girdiğinde ise içideki korku daha da büyüdü. Bu sokak çıkmaz sokaktı! Hemen dönüp tekrar yola çıkmak istedi ama döndüğünde üç adam karşısında duruyordu. Adam 1: Tadına bakacağımızı söylemiştik güzelim. Tek yaptığın biraz daha eğlence katmak oldu. Sun Ye hem tiksiniyor hem de korkudan tirtir titriyordu. Yavaş adımlarla geri geri yürümeye başladı. Ne yapacaktı şimdi? Çığlık atmaya başladı ama adamlardan “Boşuna.” Kelimesini duyduğunda bundan da vazgeçti. Kafasında abisinin öğrettiği tekme vardı. Artık sırtı duvara değiyordu ve bir adım daha ilerleyemiyordu. Şimdi sırtını iyice duvara dayayıp atacağı tekmeyi ölçtü. Adamlardan ilk konuşanı iyice yakınlaşmaya başladığında bir anda tekmeyi adamın kasığına attı. Adam önce acı bir çığlık attıktan sonra tekrar konuşmaya başladı. Adam 1: Hah bizim küçük bebeğimiz tekme atmayı da biliyormuş. Sun Ye artık iyice kapana kısılmıştı. Dizlerinin bağı çözülmüş ve ayakta duracak gücü bulamıyordu kendinde. Yavaş yavaş yere çömelmeye başladı ve uyuşan bedenine karşı koyamadı... Arkadaşlar kusura bakmayın bu iğrenç adamlara bir insanın ismini verme düşüncesi midemi bulandırdı bu yüzden numaralarla idare edin lütfen. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:14 am | |
| YAZI-TURA 12. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Ji Hoon gösterinin sonunda herkesin suratındaki beğeni halini tek tek okuyarak mutluluğa uzandı. Gözleri Sun Ye'nin oturduğu sıradaki seyircilerin suratlarında gezerken bir anda yokluğunu farketti. Sun Ye böyle bir şeyi asla yapmazdı! Her ne kadar beyni onu sakinleştirmeye çalışsada, bilinçaltı endişelenmesi gerektiğini bağırıyordu... Selam vermeye dahi kalmadan sahneden aşağı inip okulun bahçesine çıktı. Gözleri Sun Ye'yi arıyordu, aynı zamanda kalbi bulması için dua ediyordu. Kapıdaki görevli gözüne ilişince hemen yanına gidip kardeşini tarif etti. Görevliyse kızın yarım saat önce çıktığını söylemişti. Bu da ne demekti şimdi? Oyundan sıkılmasını normal karşılardı ama onun bu saatte tek başına bahçeden dışarı çıkması saçmalıktan başka bir şey değildi. Şimdi bunları düşünmenin sırası olmadığını anlayıp hemen dışarı attı kendisini. Yana yakıla Sun Ye'yi arıyordu. Onun adını bağırıp sesini duyabilmek için dua ediyordu. Tenha olan bir yola girdi bu yolda aynı zamanda izbe sokaklara ayrılıyordu. Bir anda tam sağ tarafından bir çığlık sesi geldi. Bu Sun Ye'nin sesiydi! Hemen iki adım geri atıp geçtiği sokağa geri döndü ve çıkmaz yola saptı. 20 adım ilerisinde üç adam ve baygın yatan kardeşini görünce gözü dönmüştü! Ji Hoon: Hemen rahat bırakın onu! Adam 1: Vay vay vay bu kızın taliplisi ne çokmuş yahu. dedikten sonra iğrenç görünümüyle sırıttı. Ji Hoon: Rahat bırakın onu dedim. diyerek onlara doğru yürümeye başladı. Adam 3: Ooo bu gece gerçekten eğleneceğiz beyler ne dersiniz? Bunları söylerken adamlardan bir diğeri baygın olan Sun Ye'ye doğru eğilip onun bebeksi suratını okşadı. Bardağı taşıran son damla bu olmuştu. Ji Hoon önce önünde duran adama sertçe bir yumruk attı. Yumruk attığı adam sendelerken bir diğeri gelip Ji Hoon'a tekme atmaya çalıştı. Bilmiyordu ki Ji Hoon daha önceleri dövüş dersi almıştı. Eğilerek kurtulduğu tekmenin karşılığında adamın yakasından tutup kafa attı. Burnu kırılmıştı ve canının acısında yere düşmüştü. Sun Ye'nin başında olan adam hala onları izliyordu. Sendeleyen adamsa aynı şekilde geri dönüp Ji Hoon'a yumruk atmak istedi ama karşılığında penisine sert bir tekme yeyince o da yere yığıldı. Şimdi sadece kardeşine dokunan adam kalmıştı. Adamın yakasından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Bütün hıncını bu adamdan alırcasına yüzünün ortasına okkalı bir yumruk attı. Yere düşen adamın etkisiz hale gelmesi onu ilgilendirmiyordu. Kimse onun "meleğine", kendisi istemediği sürece dokunamazdı! Kendinden geçmişçesine vurmaya başladı. Kendine hakim olamıyor ve vuruşlarını takip edemiyordu artık. Diğer iki adamsa bu manzara karşısında korkmuş canlarının acılarıyla kaçmaya başlamışlardı. Bendis, Ji Hoon'un ani çıkışından korktuğu için peşine takılmıştı. Ona ne kadar yetişmek istese de Ji Hoon çok hızlı ilerliyordu. Gözden kaybetmemek için elinden geleni yapmıştı ama son girdiği caddede Ji Hoon'u gözden kaybetmişti. Girdiği cadde üzerinde bir sürü sokak girişi vardı. Hangisine girdiğini düşünüyor, birinde bulabilmek için dua ediyordu. Ne olduğunu çok merak ediyordu ve anladığı kadarıyla bu Sun Ye'yle ilgili bir konuydu. Ji Hoon'un peşinden gitmeden önce en son baktığı yere, yani Sun Ye'nin boş bıraktığı koltuğu görünce anlamıştı bunu. Cadde üzerinde ilerlerken birden iki tane adam bir sokaktan çıktı ve koşarak uzaklaştı. Bendis başta tereddüt etse de Ji Hoon'u bulabilme olasılığıyla bakmaya karar verdi. Sokağı döndüğünde ise gördüğü manzarayla şok olmuştu. Ji Hoon bir adamı öldüresiye dövüyor, Sun Ye ise duvar kenarında öylece uzanıyordu! Korkudan gözleri büyüdü ve koşar adımlarla Ji Hoon'un yanına gidip elini omuzuna koydu. Ji Hoon adamı dövmekle o kadar meşguldu ki arkasından yaklaşan Bendis'i farketmedi bile. Bir anda omuzunda bir el hissedince iç güdü olarak dönüp vurma gereği hissetti. Döndüğündeyse karşısında korkarak duran sevgilisini görünce kendisine geldi. Bir Bendis'e bir de yerde uzanan Sun Ye'ye baktı. Altında uzanan adama tükürüp ayağa kalktı ve Sun Ye'nin yanına gitti. Yerden kaldırıp kucağına aldı. Ji Hoon: Meleğim aç gözlerini lütfen! İyi misin? Yalvarıyorum bir cevap ver! Bendis: Ji Hoon sakin ol. Yaralanmadığına göre sadece korkudan bayılmıştır. Ji Hoon: Nasıl sakin olayım? O benim kardeşim! Bendis: Biliyorum ama şimdi bunu tartışmanın sırası değil hadi bir hastaneye götürelim. Normalde Bendis'te bu manzara karşısında korkmuştu. Sun Ye'ye bir şey olsun istemiyordu. Sevgilisinin kardeşi olması bir yana, ona gerçekten kanı ısınmıştı ve artık kendi kardeşiymiş gibi görüyordu. Başta korkudan ne düşüneceğini bilmiyordu ama durumu düzeltmek zorundaydı. Ji Hoon kardeşini böyle görünce asla mantıklı düşünmezdi, bunu tahmin edebiliyordu. Bu yüzden kendini hemen toparlayıp, sevgilisini yatıştırmaya çalıştı. Ji Hoon'un beyni hırsla o kadar dolmuştu ki o an ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Bir kez daha Bendis'e minnettar kalıp hastaneye doğru yürümeye başladı. Bendis'te tam onun yanında yürüyordu. ***~*** Taecyeon Busan'a geleli iki hafta olmuştu. Annesinin hali onun içini acıtıyordu. Babası boşanmalarının hemen ardından çekip gitmişti ve annesi yalnız kalmıştı. Onun gün geçtikçe solan yüzünü görmek Taecyeon'a suçluluk hissettiriyordu. Eğer onu bırakmasaydı böyle bir şey olmayacağını biliyor ve bu yüzden kendine çok kızıyordu. Annesi konuşmuyor, gülmüyor, yemek yemek istemiyor ve sadece yatağında uzanıyordu. Zorunlu gereksinimlerini gidermek için arada yatağından çıkıyor sonra tekrar yatağına giriyordu. Taecyeon ona zorla yemek yedirmeye çalışıyordu ama annesinin tek yaptığı yemekleri geri çıkarmak oluyordu. Bu hali Taecyeon'u haddinden fazla korkutuyordu. Doktor çağırmıştı ama aldığı tek cevap sağlıklı olduğuydu. Bunu bilerek yaptığını belki de bir psikoloğa danışması gerektiğiydi. Bunları duymak onu babasını suçlamaya yöneltiyordu. Evet kendisi de suçluydu onu yalnız bıraktığı için ama boşanmasalardı böyle bir şey yapmazdı! Halbuki bilmediği bir şey vardı ve bunu öğrendiğinde suçlaması gereken insan babası olmayacaktı... Bu kadar üzüntü arasında onu şaşırtan şeyse Sun Ye'yi düşünüyor ve onu özlüyor olmasıydı... Hihihi o zaman size bir soru. Taec'in suçlaması gereken kişi neden babası olmayacak? Yani Taec ne öğrenince suçladığı kişi değişecek? Bakalım tahminler nasıl olacak??? İyi okumalar, umarım beğenirsiniz. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:14 am | |
| YAZI-TURA 13. BÖLÜM
Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan
Ji Hoon arkasında bıraktığı adamı düşünmüyordu bile. Tek düşündüğü kardeşinin iyi olmasıydı. Eğer değilse ne olursa olsun o üç adamı da bulup bunu onlara ödetecekti.
Bendis Ji Hoon'un bu halini korkulu gözlerle izliyordu. Onu sakinleştirmeye çabalıyor, yanında olduğunu sözcüklere dökemese de bakışlarıyla hissetiriyordu. Ana cadde üzerine geldiklerinde bir taksi bulup hemen binmişlerdi. Hastaneye vardıklarında ise Ji Hoon'un; "Hemen bir doktor çağırın!" diye acıyla haykırması Bendis'in kalbini acıtıyordu. Onu böyle üzgün görmek, Sun Ye'yi baygın görmek düşündüğünden daha çok üzüyordu kendisini.
Doktorla birlikte iki tane hemşire gelmişti. Hemşirelerden biri sedye getirmişti ama Ji Hoon kardeşini sedyenin soğuk kollarına bırakmak istemiyordu. Sun Ye korkudan bayılmış olsaydı ayılması gerekmez miydi? Bu düşünce Ji Hoon'un korkusunu arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Ji Hoon: Kardeşimi o soğuk şeyin üstüne koymam! Nereye götürecekseniz söyleyin ben taşırım. Doktor: Beyefendi lütfen biraz sakinleşin. Eğer kardeşinize daha fazla zarar vermek istemiyorsanız sedyeye koyun. Bendis: Birtanem doktorların işini engellemekten başka bir şey değil bu. Lütfen sakinleşmeyi dene biraz. diyerek sırtını sıvazladı Ji Hoon'un.
Ji Hoon bu sözler karşısında sedyeye bırakmak zorunda kaldı kardeşini. Onun bir an önce kendisine gelmesini istiyordu. Sun Ye'yi tam sedyeye bırakırken bir anda "Taecyeon." dediğini duydu. Taecyeon'a kızmak, sinirlenmek istiyordu ama yapamıyordu. Onun suçu olan bir şey yoktuki... Gitmek zorundaydı, annesi için! Sedye üzerinde uzaklaşan Sun Ye'yi izlerken dizlerinin bağı çözülmeye başlamıştı.
Bendis: Hayatım gel şuraya oturalım. Eminim Sun Ye'nin bir şeyi yoktur. Bunları söylerken Ji Hoon'un elinden tutup köşedeki koltukların oraya götürdü. Ji Hoon: Buna inanmak istiyorum ama sadece korkudan bayılsa şimdiye kadar ayılması gerekmez miydi? Bendis: Evet, haklısın ama iki haftadır çok az yediğini de hesaba katarsak bu normal. Ji Hoon: Bilmiyorum Bendis gerçekten bilmiyorum... Onun böyle olması benim suçum! Eğer gösteriye getirmeseydim bunlar yaşanmazdı. Bendis: Evde yalnız bırakamazdık bunu biliyorsun. Ji Hoon: Halmoninin yanına bırakabilirdik ama! Zaten aşk acısı çekerken bir de üstüne bizim sergilediğimiz oyun daha çok hatırlattı ona Taecyeon'u. Bendis: Arayıp ona haber versek mi? Ji Hoon: Ne değişecek? Hasta olan annesinin yanında kalmak zorunda.
Ji Hoon haklıydı. Kim olsa bunu yapardı, anne farklıydı... Bendis'in aklına Ji Hoon'un anne ve babasının ölmüş olduğu gelince iç güdü olarak ona sarıldı. Bütün sıcaklığını, şevkatini, sevgisini karşısındaki adama, sevdiğine vermek istiyordu. Sanki ona sarılmasıyla Ji Hoon'un eksik kalan yanlarını tamamlamak istiyordu. Ji Hoon bir anda ayağa kalkınca, onun baktığı yöne döndü.
Doktor: Merak edilecek bir şeyi yok. Sadece korktuğu için bayılmış. Üstüne bir de yorgunluk ve açlık eklenince baygınlığı uzun sürmüş sadece. Ji Hoon: Vücudunda bir çürük veya yara gibi bir şey var mı? Bunları söylerken aklında hala adamları bulup öldüresiye dövmek istediğini farketti. Doktor: Hayır, hiçbir şeyi yok. Şu anda sakinleştirici bir iğne yaptık, bu yüzden hala uyuyor ama isterseniz görebilirsiniz. Ji Hoon: Teşekkürler.
Doktor arkasını dönüp giderken Ji Hoon'da Bendis'i alıp Sun Ye'nin olduğu odaya gitti. Kardeşinin bembeyaz yüzünü görünce; "Özür dilerim meleğim seni koruyamadım..." diye geçirdi içinden. Sonra bir anda Bendis'in kollarını belinde hissetti. Sanki aklından geçirdiklerini duymuş ve teselli etmeye çalışıyormuş gibiydi...
Bu olay üzerinden iki hafta geçmişti ve Sun Ye artık eskisi gibi değildi. Hala Taecyeon'u özlüyordu ama onun için hayatından vazgeçmiyordu. Daha düzenli yemek yiyor, sohbet ediyordu. Zaten Ji Hoon'da yemek yemesi için elinden geleni yapıyordu.
Bendis bu yaz Türkiye'ye dönmek yerine onlarla kalmak istemişti. Ne Ji Hoon'dan uzaklaşmak istiyor, ne de Sun Ye'yi üzgün günlerinde yalnız bırakmak istiyordu. Ailesine durumdan bahsedip izin almıştı. Anlayışlı oldukları için ses çıkarmayıp, sadece kendisine dikkat etmesini söylemişlerdi. Okul kapandığı için yurtta kapanmıştı. Bendis ise yurtta kalan bir öğrenciydi. Kendisine ev bulup kiralamak istemişti ama Ji Hoon bu durumu fırsat bilerek izin vermeyip, evlerinde kalmasını söylemişti. Bendis başta karşı çıksa da kendisi de istediği için vazgeçip, teklifi kabul etmişti. Ji Hoon'ların evinde boş olan bir oda Bendis için ayarlanmıştı ve artık beraber yaşamaya başlamışlardı...
Ji Hoon bu olaya çok sevinmişti. Hayalindeki gibi her gün aynı yatakta uyanmasalarda, aynı evin içinde olup aynı havayı solumak bile ona farklı duygular yaşatıyordu. Bendis'in "kaderindeki kadın" olduğuna emindi...
***~***
Sun Ye'den uzaklaşalı bir ay olmuştu ve onu merak ediyordu. Bu haline bir anlamda veremiyordu. Busan'da olan arkadaşları da vardı ve geldiğinden beri onu yalnız bırakmıyorlardı. Peki Sun Ye'nin onlardan ne farkı vardı? Bunu bilmiyordu, tek bildiği şey onu özlediğini hissetmekti. Aramak istiyordu ama cesaret edemiyordu, ona karşı suçluydu çünkü onu yalnız bırakıp buraya gelmişti. Tamam başta annesini halmonilerde kalması için ikna etmeye çalışmıştı ama annesi buna kesinlikle karşıydı. Halmonilerde annesini arayıp gelmesini söylediğinde, annesi; "Sende buraya gelmek zorunda değilsin. Ben idare ederim ama asla o eve dönmem!" demişti. Taecyeon bunun sebebinin, kocasından ayrılmış olarak evine dönmek istemeyişi sanıyordu. Sonraları öğrenecekti ki çok daha farklı bir sebebi vardı...
Umarım beğenirsiniz.♥ | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:14 am | |
| YAZI-TURA 14. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Bendis eve alışmış hatta ufak tefek işleri yapar hale gelmişti. Bugün Ji Hoon'larda kalmaya başlayışının üstünden tamı tamına iki hafta geçmiş ve bugün olacaklardan habersiz bir halde kahvaltı sofrasını hazırlamaya başlamıştı. Kendi elleriyle sevgilisine kahvaltı hazırlama fikri içinde bir coşku uyandırıyordu. Kahvaltı sofrası hazır olduğunda Ji Hoon'un odasına yöneldi. Önce kapıyı tıkladı ama ses gelmeyince hala uyuduğuna karar verip odaya girdi. Sevdiği adam karşısında bir bebek gibi uyuyordu. O kadar masum duruyordu ki Bendis'in içinden ona sarılıp bütün yüzünü öpücüklere boğmak geçiyordu. Kendisine engel olmaya çalışarak yatağın başına gidip nazikçe yanağına bir öpücük kondurdu. Ji Hoon'un uykusu hafif olduğu halde gözlerini açmamıştı. Bendis şaşırarak bakmaya başladı. Sonra eliyle hafif dürtüp "Sabah oldu beyfendi!" dedi tatlı sesiyle. Ji Hoon tepki vermemekte kararlıydı ve Bendis dayanamayarak dürtmelerini sertleştirdi. Ji Hoon ise Bendis'in hiç beklemediği bir şekilde kendisini dürten elini tutup onu yatağa çekti. Bendis şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti! Ji Hoon onu yanına uzatarak kollarını beline doladı. Sonra ufak ufak yanağından, alnından, gözlerinden, burnundan ve son olarakta dudağından öptü. Bendis ise tepkisiz bir biçimde kocaman gözlerle karşısındaki, kendi dünyasının en yakışıklı adamına bakıyordu. Aslında Ji Hoon Bendis'in kendisini öpüşüyle uyanmıştı ama biraz daha oynamak istiyordu. Acaba bir daha öpecek mi diye beklerken dürtüldüğünü hissedince hayal kırılığına uğramıştı. "Ben şimdi gösteririm sana!" diye geçirmişti aklından, Bendis'i yatağa çekmeden önce. Şimdi yanında sevdiği kadın uzanıyordu. Kollarını onun beline dolayıp, yüzünü öpücüklere boğdu. Bu anlatılamayacak derecede mükemmel bir duyguydu. Onun kokusunu içine çekmek, yanında uzanmak, en önemlisi de Bendis'inde kendisini sevdiğini bilmek... Ji Hoon: Her gün seninle bu şekilde dünyaya gözlerimi açmak istiyorum. dedi hafif bir fısıltı tonuyla. Sonra "Lütfen birazcık sadece birazcık böyle kalalım." diye devam etti. Bendis hiçbir şey diyemiyordu. Mutluluk, heyecan, aşk... bütün duygular bedenini esir almıştı. Ji Hoon yanında uzanan sevgilisini, yüzünü beynine kazımak istercesine, sevgi dolu bakışlarla izliyordu. Kesinlikle emindi, o kaderindeki kadındı. Bir müddet ikisi de konuşmadan, sadece birbirlerini izleyerek böyle kaldılar. Sanki dilleri yerine, gözleri aşklarını yeterince anlatıyordu birbirlerine. Sonra Bendis ani bir hareketle doğruldu. Bendis: Biraz daha böyle kalırsak öğle yemeği hazırlamak zorunda kalacağım. deyip gülümsedi. Ji Hoon: Kimin umurunda? Ömrüm boyunca aç kalmaya razıyım. Bendis: Sun Ye'nin böyle düşüneceğini sanmıyorum ama. diyerek ayağa kalktı. Ji Hoon gözlerini devirerek yataktan çıktı. Sonra da Bedis'e dil çıkartarak banyoya doğru ilerledi. Bendis bunu görünce; " Benim bir sevgilim değil, bebeğim var!" diye kendi kendine söylenirken, Sun Ye'yi uyandırmaya gitti. Odasına tıkladığı anda kapı açıldı. Bendis: Çoktan uyanmışsın. diyerek gülümsedi sıcacık. Sun Ye: Bu güzel kahvaltı kokusuna uyanmamak mümkün mü? Bendis: Hadi o zaman mutfağa! Herkes sofraya oturdu. Bir yandan sohbet edip bir yanda da kahvaltılarını ediyorlardı. Sun Ye her ne kadar düzelmeye balamış olsa da sohbet konusu üzerine hala dikkat ediliyordu. Aşk ve sevgi dolu sözcükler söylenmiyor, Taecyeon'u hatırlatacak hiçbir şey konu olmuyordu. Sun Ye iyice düzelmeye başlamıştı. Gün içerisinde hemen hemen eskisi gibi hareketli oluyordu. Arada aklına Taecyeon geldiğinde durgunlaşsa da yine de bu çok sık olmuyordu. Onun daha çok korktuğu gecenin gelmesiydi. Yatağa girip, yastığa başını dayadığında kalbi sancıyordu. Onun mükemmel yüzü hiçbir eksilme olmadan tam önünde duruyordu. Aklından ise sürekli "Artık gelmelisin, seni gerçekten çok özledim..." geçiyordu. Ji Hoon, Sun Ye halmonilere uğramadığı için arada bir gidip halini hatırını soruyordu. Birkaç defa Taecyeon hakkında bilgi bile almıştı. Nasıl olduğunu, neden hala kaldığını, dönüp dönmeyeceği gibi bir sürü sorunun cevabını bulmuştu. Annesinin buraya gelmemek için direnmesi ve Taecyeon'un kendisini suçlu hissetmesinden dolayı orada kalması... Ji Hoon Taecyeon'un annesinin böyle bir tepki vermesine şaşırmıştı. Bir insan neden kendi öz annesinin evine dönmek istemezdi ki? Sonra kendisini ilgilendirmediğini düşünerek vazgeçmişti bu konu üstüne kafa yormaktan. ***~*** Taecyeon: Anne inat edip durma! Halmoni de senin için endişeleniyor ve oraya gidersek sana daha iyi bakarız. Hyo Rin: Taec, neden anlamak istemiyorsun? Buradan ayrılamam... Taecyeon: Babam gitti, ben sırf sen yalnız kalma diye buradayım, peki seni buraya bağlayan ne? Hyo Rin: Söyleyemem oğlum, lütfen ısrar etme. Bak biliyorum, senin oralarda özlediğin hem de çok özlediğin birileri var. Bu yüzden sende oraya gitmelisin burada kalmak zorunda değilsin. Taecyeon: Saçmalama anne! Seni nasıl yalnız bırakarım hayatta olmaz. Hadi şimdi biraz da olsa bir şeyler ye. Taecyeon'u burada kalmak boğmaya başlamıştı artık. Çekip gitmek, yakınlarının yanında olmak istiyordu ama yapamazdı. Annesini böyle bırakamazdı, bir kere daha terkedemezdi onu. Hiçbir anlam veremiyordu artık annesinin bu haline. Başlarda kocası tarafından terkedilmiş olarak evine dönmek istemediğini düşünüyordu. Şimdi ise bu fikirleri yavaş yavaş değişiyordu. Halmoni arayıp ne olursa olsun yanında olacağını, kızı olduğunu söylediği halde dönmüyorsa, kesinlikle farklı bir şeyler vardı. İçinde bu konuyu öğrenmek istediğine dair engelleyemediği bir istek duyuyordu. Annesi eskisi gibi değildi. Yemek yiyor, gün boyu yatakta durmuyordu artık ama hala sohbet konusunda eksikti. Annesi yemek yedikten sonra sofrayı toplayıp salona geçti. Tam oturacağı sırada kapı çaldı, karşısında daha önce hiç görmediği biri duruyordu... Sevgili okurlarım... Umarım beğenirsiniz cancağızlarım. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:15 am | |
| YAZI-TURA 15. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Taecyeon: Sende kimsin? diye sordu istemsizce. Karşısındaki adam daha cevap verme fırsatı bulamadan arkadan Hyo Rin'in sesi yükseldi. Hyo Rin: Alexander! Sen... nasıl? Adını bağırarak söylediği adama bakarken, sesi düşmüş ve istemedende olsa titremeye başlamıştı. Alexander: Özür dilerim. Biliyorum affetmek çok zor belki de ama emin ol haklı sebeplerim vardı. Hyo Rin: İçeri geç öyle konuşalım. Hep birlikte içeri girdiklerinde, Taecyeon'un aklında binbir türlü soru dolanıyordu. Kimdi bu adam, neyin nesiydi, annesi neden böyle heyecanlanmıştı?... bütün sorular beyninde kasırga etkisi bırakıyordu. İçerideki koltuklara karşılıklı oturdular. Taecyeon kendisini tutamayıp, ilk söze başlayan olmuştu... Taecyeon: Anne kim bu adam? Bizimle ne gibi bir ilgisi var? Affedilmesi gereken şey neee?! Hyo Rin: Oğlum şey... inan nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Farkındayım daha önce sana anlatmam gerekirdi ama benden nefret etmenden korktum. Taecyeon: Sırlar hiçbir zaman gizli kalmaz! Şimdi öğreneceğim işte, yine kızacağım aşikar değil mi? Alexander: Taecyeon lütfen anneni sonuna kadar dinle olur mu? Taecyeon: Sen benim muhattabım olamazsın. Şimdi kes sesini hemen! Hyo Rin: Lütfen sakinleş Taec. Artık şu saatten sonra saklayamam... yalan söylesem de bir şey değişmez. Taecyeon: Bunu anlaman güzel. O zaman tüm gerçekleriyle, dinliyorum seni. Hyo Rin: Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum, tek istediğim, duyduklarından sonra benden nefret etmemen. Alexander'la biz bir seneye yakındır beraberiz. Taecyeon: Yani boşanma sebebi sen miydin?! diyerek, sinirli bakışlarla karşısında oturan adama bakıyordu. Alexander: Ben özür dilerim... Taecyeon: Neden, neyi değiştirecek? Hyo Rin: Onun bir suçu yok Taec. Aslında bütün suç benim! Babanla son iki senedir sallantı da olan bir evliliğimiz vardı. Baban ara ara ufak kaçamaklar yapıyor ve bu beni daha da soğutmaya sebep oluyordu. Sonra karşıma Alexander çıktı. Başta çok iyi iki arkadaştık sadece. Onun yanında teselli oluyordum bu durumda. Babanla konuşmayı yüzlerce defa denedim ama yine de mümkün olmuyordu. Sonra Alexander'le olan ilişkim başladı. Bunu baban öğrendiğinde çok sinirlenmişti. Boşanmak istemedi, beni sevdiğini söyledi ama ben gözlerinde o sevgi kırıntısı dahi göremiyordum. Taecyeon: Görmek istemediğin içindir! Gerisini dinlemek bile istemiyorum. Lanet olsun! Nasıl bir ailem var benim. Ben annem dediğim kadın için, hayatımdan vazgeçip buraya geliyorum. Hasta diye kendimi suçluyorum ama kendi dünyası için üzülüp, oğluna bakmıyor bile! Demek bu yüzden gelmiyordun halmonilere... yazık bende neler düşünmüştüm! Hyo Rin: Hayır gerçekten öyle değil. Sen benim oğlumsun... Taecyeon: Benim gibi bir oğlun yok artık. Bugünden itibaren toparağa verdin sen oğlunu. diyerek sözünü kesti annesinin. Sonra da kalkıp odasına gitti eşyalarını toplamak için. Hyo Rin karşısındaki adama özlemle baktı. Şimdilik gitmesi gerektiğini Taecyeon'la konuştuğu zaman haber vereceğini söyledi. Adam sözünü dinleyerek evden çıktı. Annesinin tüm hastalıklı görüntüsü, üzüntüsü, her şeyi bu adam içindi. Kocasından boşandıktan sonra her şey çok güzel giderken, Alexander bir anda hiçbir şey demeden gitmişti. Şimdi ise hiçbir şey olmamış gibi geri dönmüştü... Hyo Rin kızması gerekirken, affetmeye hazır bir şekilde onu bekliyordu... Şimdi bunları düşünmek için uygun zaman değildi. Önemli olan Taecyeon'la konuşup, onu yanında kalmaya ikna etmek. Buradan ayrılmayı sırf belki o gelir diye istememişti. Taecyeon odasında eşyalarını toplarken aklından bir sürü şey geçiyordu. O annesinin burada kalma sebebinin dul olarak anne evine dönmemek isteyişi sanıyordu. Belki bir umut biraz da babası için yaptığını düşünüyordu. Ne kadar da yanlışmış bu düşünceleri. Annesi dediği kadın, ayrılıklarına sebep olan, sevdiğini idda ettiği adamı bekliyordu. Yazık çok yazık diye geçirdi içinden. Eşyalarını toplarken annesi yanına geldi. Hyo Rin: Taec, ne olur dinle beni. Zaten gidişin beni yıkmıştı, şimdi de böyle gidersen ben mahvolurum. Taecyeon: Dinleyecek ne var? Sen bu adam için ailemizden vazgeçmedin mi? Şimdi burada olsam ne olur, olmasam ne olur? Yazık ne yazıkki bende babamı suçlamışım bunca zaman... Hyo Rin: Senin için her şeyden vazgeçerim, sen benim kanımsın, oğlumsun... Otur biraz sakinleş, hala fikrin değişmezse anlarım. Taecyeon annesinin son lafları üzerine titreyen ellerini eşyalarından çekip, yatağının üstüne oturdu... ***~*** Sun Ye akşama kadar odasında oturmuş internette yine yemek üzerine bir şeyler bakıyordu. Boş kaldığı zamanlar Taecyeon'u düşünmeye engel olamıyordu. Bu yüzden sürekli kendisini meşgul edecekler şeyler buluyordu. İnternet başında yemek tariflerine bakmak, kitap okumak, film izlemek... aklının bir saniye bile boş durmasına izin vermiyordu. Taecyeon hala onu aramamış, kendisi de cesaret edip arayamamıştı. Orada bir hayat kurmasından korkuyordu, oraya alışmasından... Aslında hepsinde öte, kendisini aramadığı için ona dargın olduğunu hissediyordu. İçeriye gitmemeye dikkat ediyordu. Ji Hoon'la Bendis onun yanında ne kadar dikkat etselerde, gözlerindeki aşkı saklayamıyorlardı. Hem onların yanında acı çekmekten korkuyor hem de onları kendisi yüzünden zor durumda bırakmak istemiyordu. Ji Hoon ve Bendis, Sun Ye'nin yavaş yavaş bu durumu atlattığını düşünüyordu. Kendi yanlarına gelmemesini anlayışla karşılıyorlardı. Gerçekte, bunu sadece Bendis yapıyordu. Ji Hoon anlamamakta ne kadar ısrar ederse Bendis'te bir o kadar anlatmakta ısrarcı davranıyordu. Akşam olmuştu ve bu yüzden yemek hazırlıklarına girişmişlerdi. Sun Ye eskisi gibi yemek yapma huyunu taşımıyordu artık. Kalkıp mutfağa yöneldiler ve yemek için malzeme çıkarmaya başladılar. O sırada arkadan gelen ses ikisini de hayli şaşırtmıştı. Sun Ye: Yeter artık ya görevimi geri istiyorum ben! İyi alıştınız yemek yapmaya bakıyorum. diyerek küçük bir çocuk gibi yalancıktan kapris yaptı. Ji Hoon: Bendis, sanırım eski eziyetli günlere kavuştuk! Sun Ye: Ya! Bir daha yemeklerim için böyle bir şey söylersen ömrün boyunca yemeklerimden tadamazsın Bi. Bendis: Sun Ye böyle bir ceza ağır değil mi? Ne de olsa o senin abin. diyerek ufak bir kahkaha attı. Sun Ye: Ahh Bishi ahh, kıyamıyorum zaten ona! Bendis onlarda kalmaya başladığından beri araları daha bir iyi olmuştu. Bu yüzden ona da takma isim olarak "Bishi" diyordu. Bendis başta bu isme şaşırsa da sonraları alışmaya, hatta kulağına güzel gelmeye başlamıştı. Sevdiği adamın lakabını kendi lakabında bulmak hoşuna gidiyordu. Ji Hoon: Benim gibi bir tatlılık abidesine kim kıyabilirki? diyerek yanaklarını şişirip, şirin bir hal alma çabasına girdi. Bendis ve Sun Ye bu başarısız şirinlik çabası karşısında gülerek; "Ya ya tabii." dediler aynı anda. Ji Hoon: Tanrım gerçekten merak ediyorum, önceki hayatımda bu kadar değerli kimi öldürmüş olabilirim? Hayır bir tanesi yeterken bir de ikincisi çıktı başıma! dedikten sonra alt dudağını büzdü. Bendis: Ya! Bu kadar şikayetçi misin bizden? diyerek koluna vurdu. Sun Ye: Boş ver Bishi o da biliyor bizsiz bir saniye bile yaşayamayacağını! deyip göz kırptı Bendis'e. Ji Hoon: Ne çok konuşuyorsunuz siz ya! Hadi hadi mutfak sizi bekliyor marifetli bayanlar. Ji Hoon bunu dedikten sonra salona giderken, Bendis ve Sun Ye yemek hazırlıklarına başladılar. Yemekler neredeyse hazır olduğunda Sun Ye'nin telefonu çalmaya başladı. Telefonu eline aldığında gözleri arayan isme takılıp kaldı. "Taecyeon." diye istemsizce iç geçirdi... Uzun uzun diyordunuz anca bu kadar uzatabildim. Umarım beğenirsiniz. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:16 am | |
| YAZI-TURA 16. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Taecyeon annesinin son lafları üzerine titreyen ellerini eşyalarından çekip, yatağının üstüne oturdu. Annesi de üzgünce oğlunun tam yanına oturdu. Ona dokunmak, sarılmak istiyordu ama bu kadar olandan sonra bunu yapmaya hakkı yoktu. Hyo Rin: Bak tatlım, sana hak veriyorum. Benden nefrette etsende, bağırsanda, çağırsanda sonuna kadar haklısın. Fakat beni terketmene dayanamam... Taecyeon: Neden anne neden? Babamla bir kere olsun mutlu olmayı deniyemez miydin? Hyo Rin: Denedim ama başaramadım oğlum, affet beni. Taecyeon: Oturmaya bile gerek yokmuş. Sana o adamla mutluluklar dilerim ama şunu bil bir oğlun yok senin. deyip hızla yerinden kalktı. Kararını kesin olarak vermişti, tek yapması gereken buradan gitmekti. Toplamaya başladığı eşyalarını hızla valizini yerleştirip, annesinin akan gözyaşlarına aldırmadan evden çıktı. Eğer hemen bir otobüs bulabilirse akşama kadar halmonilere varmış olurdu. Otobüs terminalleri yakın olduğu için taksi tutmasına gerek yoktu. Bu yüzden yürüyerek otobüs terminallerine gitti. Hyo Rin oğlunun gidişinden sonra ağlamaya devam etti sadece. Gitme kal gibi şeyler söylemek isterdi ama engelleyemeyeceğini çok iyi biliyordu. Alexander'ı arayıp ona ihtiyacı olduğunu söyledi. Gelir gelmezse hemen ona sarılıp, bütün zehrini kusmaya başladı. Sanki bir anda ortadan kaybolup terkeden karşısındaki adam değilmiş gibi... Şimdi yine eski hallerine dönmüşlerdi... Taecyeon çok şanslıydı, dakikalar sonra kalkacak olan bir otobüse bilet ayırttı. Kafasında bir sürü soru vardı. İyi mi yapmıştı, şimdi ne olacaktı, Sun Ye ona çok kızgın mıydı, niye hiç aramamıştı, ondan çekinmesinin cevabı neydi? Bütün sorular beyninde bir tilki misali dönüp duruyordu. Otobüste gitmek çok yavaş geliyordu ona, zaman bir an evvel geçsin ve sevdiklerinin yanına gidebilsin istiyordu. "Sevdiklerim? Sun Ye'yi de hepsi gibi mi seviyorum? Off Taec kendine gel, o senin arkadaşın! Ama ya öyle değilse? Ya beynim sadece böyle istiyorsa, kalbim çoktan yenik düşmüşse? Neyse şimdi bunları düşünmenin zamanı değil ya da tam zamanı. Nasıl affettireceğim kendimi ona? Lanet olsun!" diye içi içini kemiriyordu. Uyumak, en azından vakit çabuk geçsin diye uyumak istiyordu ama elinde değildi. Bu düşünceler beyninde dolanırken uyuyamıyordu. Anlamsızca heyecanlanmasını yadırgıyordu. Seoul'e her yaklaştığı kilometre de kalbi biraz daha hızlı atıyordu. Bu düşüncelerle, geçtiği tüm yerleri izleyerek Seoul'e varmıştı. Otobüsten indiği gibi bir taksiye atlayıp halmonilerin evine doğru yol aldı... ***~*** Ji Hoon: Arayan Taec mi? Sun Ye: Evet... Bendis: Ne duruyorsun açsana! dedi hafif yüksek ses tonuyla. Sun Ye ne diyeceğini, ne cevap vereceğini bilmiyordu ama yine de açmalıydı telefonu. Sun Ye: Efendim. Taecyeon: Nasılsın Sun Ye? Sun Ye: Fena değil ya sen? Taecyeon: Kötünün biraz daha iyisi. Ne yapıyorsun? Sun Ye: Hiçbir şey. Taecyeon: Bana kızgın mısın? Sun Ye: Neden kızgın olayım? Bir veda bile etmeyip gittiğinden mi yoksa bir kere dahi aramadığından mı? Taecyeon: Sende aramadın ama... Neyse kapıda seni bekleyen biri var. Sun Ye bunu duyar duymaz kapıya koştu. Biliyordu, geleceğini biliyordu. Aşkı, sevdiği, hayatı, birtanesi kısacası her şeyi karşısında duruyordu. Koşup sarılmak, özlemini gidermek, hiç yakından duyamadığı kokusunu içine çekmek istiyordu ama kendine engel olmalıydı. O kapıya doğru koşmaya başlayınca, Bendis ve Ji Hoon telaşlanmışlardı. Ji Hoon yavaş yavaş kızmaya başlıyordu. Sun Ye'yi kızdıracak ne söylemişti de bu kız dışarıya çıkıyordu, hem de bu saatte! Bendis'le birlikte o da kapıya doğru yöneldi dışarı çıktığında karşısında Taecyeon'u görünce, onu suçladığı için kendine kızdı... Bendis olanlara bir anlam veremeyip Sun Ye'nin kapıya doğru koşuşunu izledi. Ji Hoon sinirli gözüküyordu ama neden? O da kapıya doğru ilerleyince, Bendis'te ona eşlik etti. Şimdi Sun Ye'nin dışarıya çıkma sebebini anlıyordu... Taecyeon, Sun Ye'nin tam karşısında duruyordu... Sun Ye: Taec... Taecyeon: Sevinmedin mi dönmeme? Sun Ye: İsterdim... Taecyeon: Ne demek şimdi bu? Sun Ye: Hiçbir şey demeden gittin, bir kere bile aramadın, bir insan arkadaşını hiç aramaz mı? Taecyeon "arkadaş" kelimesini duyunca, içinden tekrarladı; "Arkadaş..." Evet insan arkadaşını merak eder, özler, aramak ister. O zaman Taecyeon'un sorularının cevabı buydu; arakdaş. Peki niye heyecanlanıyor, kalbi normalinden hızlı atıyor ve ona sarılmak istiyordu? Üstelik daha halmoniye bile uğramadan soluğu Sun Ye'nin kapısında almıştı. Bu ayrılık onun aklını başına getirmişti yavaş yavaş, Sun Ye'den hoşlanıyordu. Zaten Sun Ye'de söylememiş miydi? "Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi söylesem beni Busan’a gönderir mi?" Evet bunu kendi kulaklarıyla duymuştu, Sun Ye'de kendisini seviyordu. "O zaman söylememem için bir engel yok." diye geçirdi aklından... Eveeettt isteğiniz üzerine aşıklar kavuştu. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:16 am | |
| YAZI-TURA 17. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Taecyeon "arkadaş" kelimesini duyunca, içinden tekrarladı; "Arkadaş..." Evet insan arkadaşını merak eder, özler, aramak ister. O zaman Taecyeon'un sorularının cevabı buydu; arakdaş. Peki niye heyecanlanıyor, kalbi normalinden hızlı atıyor ve ona sarılmak istiyordu? Üstelik daha halmoniye bile uğramadan soluğu Sun Ye'nin kapısında almıştı. Bu ayrılık onun aklını başına getirmişti yavaş yavaş, Sun Ye'den hoşlanıyordu. Zaten Sun Ye'de söylememiş miydi? "Acaba Ji Hoon’a Taecyeon’u sevdiğimi söylesem beni Busan’a gönderir mi?" Evet bunu kendi kulaklarıyla duymuştu, Sun Ye'de kendisini seviyordu. "O zaman söylemem için bir engel yok." diye geçirdi aklından... Bunları düşünürken akıp giden zamanın farkında bile değildi. Sun Ye: Cevap veremediğine göre arkadaş bile değiliz. İyi akşamlar Taecyeon. deyip eve girmek için arkasını döndü. Ji Hoon ve Bendis, Sun Ye'nin bu yaptığına inanamıyorlardı. Sanki Taecyeon'un gelmesini bekleyen, günlerce ağlayan, yemek yemeyen, gülmeyen, düşüncesizce davranan o değildi. Eski Sun Ye yok olmuş yerine, kabullenmeleri gereken yeni bir Sun Ye gelmişti... Taecyeon Sun Ye'ye içinden geçen her şeyi anlatmak istiyordu ama yapamıyordu. Tam gırtlağında, bir yumruk oturmuş, konuşmasını engelliyor gibiydi. Sun Ye'nin böyle kızmasını anlayabiliyordu. Kendisi de onun yerinde olsa aynı şeyi yapardı. Bu yüzden şimdilik sessiz kalmaya karar verdi. Zaten sesini de çıkartamazdı çünkü daha kendisine bile ne olacağını, bundan sonra hayatına dair ne yapacağını bilmiyordu. Nerede yaşayacağı dahi belli değilken, Sun Ye'yi de peşinden sürükleyemezdi. Taecyeon: İyi akşamlar size! dedikten sonra halmonilere doğru yol aldı. Ji Hoon kapıda öylece kalmış bir içeriye giren Sun Ye'ye bir de arkasını dönüp giden Taecyeon'a bakıyordu. Hangisine kızmalıydı? Kesinlikle hiçbir fikri yoktu ama bir şeyi çok iyi biliyordu; Sun Ye bu gece kesinlikle ağlayacaktı. Bir ara gidip Taecyeon'la konuşması gerektiğini düşündü. Tam peşinden gidecekken Bendis kolundan yakaladı. Bendis: Hayır sevgilim, bu düşündüğün hiç iyi bir fikir değil. Ji Hoon: Ne düşünüyorum peki? diye sinirlice sordu. Bendis: Onların hayatlarına karışmak bize düşmez hayatım. Yapmamız gereken Sun Ye'nin yanında olup, onların kendi sorunlarını halletmelerini beklemek. Eğer sen Taecyeon'un peşinden gidip ona kızarsan ya da olanları söylersen, bu Taecyeon'un onu severek çıkması demek değil, ona acıması olur ancak. Ji Hoon önce sessizce, bir süre Bendis'in suratına baktı. Haklıydı, lanet olsun kesinlikle haklıydı! Bu onun yapması gereken bir şey değildi. Kardeşine acıyarak sevgilisi olacak birini kesinlikle istemezdi. Peki ya Taecyeon Sun Ye'yi sevmiyorsa? O zaman biricik meleği kahrolurdu. Ji Hoon buna dayanamayacağını hissediyordu ve elinden bir şey gelmemesine lanet okuyordu. Bendis önce ufak bir şok atlattıktan sonra, Sun Ye'ye hak verdi. Kendisi bunu yapar mıydı? Bunu bilemiyordu, söz konusu Ji Hoon olunca yapabileceğini de sanmıyordu... Peki ya Sun Ye bu kadar severken bunu yapmayı nasıl başarmıştı? Ji Hoon'un Taecyeon'a doğru gittiğini görünce kolundan tutup engel oldu. Onu o kadar iyi tanıyordu ki surat ifadesinden ne yapmak istediğini dahi anlıyordu. Bir buçuk yıl boyunca uzaktan izlemesinin tek kazancı bu olmuştu zaten... Ji Hoon: Haklısın. Hadi içeri girelim bizde. Ji Hoon ve Bendis içeriye girdiklerinde, küçük kardeşlerinin odasında olduğunu farkettiler. Gerçi farketmemek elde değildi, onun hıçkırıkları sayesinde. Ji Hoon kardeşinin tam bir aptal olduğunu düşünüyordu. Madem seviyordu bunu söylemeliydi. Sun Ye Taecyeon'a çok kızgındı. Hiçbir şey demeden gitmiş, bir kere bile aramamış, şimdi ise arkadaş olduklarını bile söyleyemiyordu. Taecyeon onu arkadaşı olarak bile görmezken nasıl sevecekti kendisini? Bunu düşünmek onu kahrediyordu. Kendine daha çok kızgındı! Böyle davranmak zorunda değildi, daha sakin karşılayabilirdi, normal arkadaşlar gibi... Elinde değildi işte! Onu o kadar çok seviyordu ki tüm duygularını abartılı şekilde yaşıyordu. İşin kötü yanı buna engel de olamıyordu... En iyisi uyumak diye düşünüp kendini yatağa attı. Okulların açılmasına bir aydan az bir süre kalmıştı. Taecyeon'la arası kötü olduğu için onu görmeye bahanesi de yoktu. Okullar açılana kadar dayanmaya karar verdi... Bendis ve Ji Hoon, Sun Ye'ye yemek yemesi gerektiğini söyleselerde ikna edememişlerdi. Sun Ye yatağında öylece uzanmış, çıkmamakta ısrar ediyordu. Bendis en sonunda rahat bırakmaları gerektiğini anlayıp, Ji Hoon'u da alıp mutfağa gitti. İkisi de üzgün oldukları için iştahları yoktu. Bu yüzden bir iki lokma yeyip sofrayı kaldırdılar. Yatana kadar bütün bu yaşananları, kendilerini ve Sun Ye'yi konuştular. Taecyeon kendine kızarak halmonilerin kapısına geldi. Kapıyı çalıp halmonin açmasını bekledi. Halmoni: Taecyeon! Sen... ne zaman geldin? Annen nerede? Taecyeon: İçeri de anlatırım halmoni. İkisi birlikte içeriye geçip oturmuşlardı. Halmoni Taecyeon'u soru yağmuruna tutuyordu. Annesinin nerede olduğunu, neden böyle aniden döndüğünü, onu nasıl yalnız bıraktığını... Bütün soruları ardı ardına tekrar edip duruyordu. Taecyeon: Halmoni yeter! Biraz sakin olup dinlersen her şeyi sırasıyla anlatacağım. Halmoni: Tamam dinliyorum. Taecyeon Busan'da yaşadığı her şeyi bir bir anlattı. Annesini, o adamı, boşanmalarını ve artık o kadından nefret ettiğini. Halmoni dinlerken şaşkınlık, üzüntü, korku hepsini bir arada yaşıyordu. Kızının böyle bir şey yapmış olması, acı veriyordu. Yine de kızıydı, onun yanında olmalıydı. İhtiyacı olduğundan destek çıkmalıydı. Halmoni: Ah tatlım, üzülme lütfen. Senin böyle üzülmene dayanamıyorum. Taecyeon: Biliyorum halmoni, teşekkürler. Yalnız bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorum. Halmoni: Nasıl ne yapacağımı bilmiyorum? Ben ne güne duruyorum evladım. Bundan sonra benim yanımda kalacaksın. İlk iş liseyi bitirmek, sonrasında da üniversiteye gideceksin. Taecyeon: Sana yük olmak istemiyorum halmoni. Tamam zaten buraya gelmeden önce de lise diye konuşmuştuk ama planda üniversite yoktu. Seni o kadar masraf altına sokamam. Merak etme hem ben başımın çağresine bakarım. Halmoni: Saçmalama lütfen. Ne yükünden bahsediyorsun? Hem o kadar emekli maaşım var, sana değil de kime harcayacağım ben o parayı? O para ikimize de yeter. Taecyeon: Ama... Halmoni: İtiraz istemiyorum! diyerek sözünü kesti Taecyeon'un. Sonra da; "Yorgunsundur sen, şimdi doğru yatağa." diye devam etti. Taecyeon: Teşekkürler halmoni, iyi geceler. Taecyeon da yatağına uzandı. Bütün yolun yorgunluğunu şimdi hissediyordu bedeninde. Her şeye rağmen içi rahatlamıştı artık. Sun Ye'ye onu sevdiğini söylemesi için bir engel yoktu. Hayatının planını halmoni önüne dökmüştü yeterince. Peki nasıl yapacaktı bunu? Daha önce hiç kimseye böyle şeyler hissetmemiştiki... En iyisi biraz daha beklemek diye düşündü. Belki de Sun Ye hislerinden vazgeçmişti. Ne de olsa bugünkü davranışı, bu düşüncesini tastikler derecedeydi. Önce kesinlikle emin olmalıydı, hala kendisini sevdiğinden... E buna da kısa deyin de ben sizi ne yapıyorum görün! İyi okumalar millet. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:16 am | |
| YAZI-TURA 17. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Geleli bir hafta olmuştu. Ne Sun Ye yanına gelmişti ne de kensi onun yanına gitmişti. Onun hala kızgın olmasından korkuyordu. Bir iki defa cesaretini toplayıp gitmeye karar vermişti ama hep bir engel çıkmıştı karşısına. Onunla konuşacak uygun bir anı yakalamk istiyordu ve bunu bir türlü yakalayamıyordu. Bir defa tam çıkacakken arkadaşları gelmişti oturmaya, bir keresinde de yine tam gidecekken Sun Ye'nin sinirli olduğunu duymuştu halmoniden. Bunun üzerine korkup vazgeçmişti yine fikrinden. Bir de üstüne halmoni kendisindeki değişiklikleri farketmiş olacak ki sürekli "Neyin var?" deyip duruyordu. Ona söyleyemezdi bunu, en azından her şey kesinleşene kadar. Sun Ye bu bir hafta boyunca Taecyeon'un gelmesini beklemişti. Onun özür dilemesini istiyordu. Bu yüzden kendisi ilk adımı atmaktan hep vazgeçmişti ama onunda geleceği yoktu. Taecyeon yerine halmoni gelince yine kızmıştı. Bu yüzden onun yanında sinirli rolü yapmıştı. Halmonin bunu Taecyeon'a söyleyeceğinden emindi. Amacı ise Taecyeon bunu duyduktan sonra özür dilemeyi akıl edebilmesiydi ama bilmiyorduki o bunları duydukça gelmekten daha çok çekiniyordu. Taecyeon geri geldi diye neşesi yerinde olsa da, o geceki aşırı tepkisi sürekli engeldi sevinçlerine. Biraz sakinleştikten sonra daha çok kızmaya başlamıştı kendisine. Daha yeni uyanmıştı ve içeriden Ji Hoon'un bağıran sesini duyuyordu. Ji Hoon: Yaaa! Kahvaltı etmek için seni bekliyoruz. Sun Ye: Tanrım! Bilmeyende ömür boyu aç kalmış sanacak. diyerek masaya oturdu. Ji Hoon: Kendimi öyle hissediyorum zaten. Bendis: Abartma istersen, zaten Sun Ye gelene kadar ayaküstü baya bir atıştırdın. Sun Ye: Obur Bi, obur Bi. derken tepiniyordu. Ji Hoon: Hah! Bana obur diyene bak. O kadar kilo almışsın ki ev sallanıyor sayende. Sun Ye: Ciddi misin? deyip hemen vücudunu yokalamaya başladı. Bendis: Ah tatlım hala öğrenemedin mi abinin huyunu? Manken gibi fiziğin var senin. Sun Ye: Ohh yaaa! Bishi sende olmasan, bu çocuk beni iki günde depresyona sokar. Ji Hoon: Depresyondan çıktığın var da sanki! Bendis: Aaa çok konuştunuz siz. Hadi bakalım kahvaltınızı edin. Sun Ye: Tamam Bishi kızma bize. Birlikte kahvaltı ederken, bir yandan da sohbete devam ediyorlardı. Uzun zamandan beri böyle eğlenceli bir kahvaltı geçirmemişlerdi. Sun Ye arada Taecyeon'u düşünse de burada olduğunu bildiği için, rahattı. Kahvaltı bittikten sonra salona geçtiler, herkes farklı şeylerle ilgilenmeye başlamıştı. Ji Hoon ise hala Sun Ye'nin durumunu merak ediyordu. Ji Hoon: Eee Sun Ye, Taec'le hala konuşmadınız mı? Sun Ye: Hayır, gelmedi. Ji Hoon: Daha çok beklersin sen gelmesini. Sun Ye: Niye ya? Gelip özür dilemesi gerekmez mi? Bendis: Evet başta öyleydi ama senin o geceki tepkinden sonra gelmeye cesaret edebileceğini sanmıyorum. Sun Ye: Birazcık abarttım, haklısın. Ji Hoon: Biraz mı? Biri bana öyle davransaydı ben bir daha konuşmazdım onunla. diyerek sırıttı. Sun Ye: Bi! Bendis: Abartma lütfen Bi. Sun Ye, sende birazdan fazla abarttın ama haberin olsun. Sun Ye: Ne yapmalıyım peki? Bendis: Bence gidip onunla konuşmalısın. Sun Ye: İyi de ne diyeceğim ben ona? Ji Hoon: Uğraşma bile. Zaten affetmez seni, biliyorum ben. Sun Ye: Yaaaa! Bendis: Sevgilim senin odanda işin falan yok mu? Ji Hoon: Ben burada rahatım hayatım. Rahatsız olan varsa odadan bol ne var? İstediğiniz odaya gidebilirsiniz. deyip göz kırptı. Sun Ye: Kiminle uğraşıyoruz biz ya. Bishi hadi gel benim odama gidelim. Bendis: Ayrı bir odaya gitmeye gerek yok tatlım. Yapacağın tek şey gidip ona aşırı tepki verdiğini kabul ettiğini söylemek. Ji Hoon: Araya bir yere sevdiğini de sıkıştır. Bendis: Hala odanda işin var mı diye düşünüyorum. Ji Hoon: Tamam tamam sustum. Bendis: Neyse biz konumuza dönelim. Eğer neden böyle yaptığını falan sorarsa da ki ben hiç sanmıyorum, sende özlediğini falan söylersin. Arkadaşlar da birbirini özleyebilir, sevgili olmanıza gerek yok. Sun Ye: Peki beni affeder mi? Bendis: Bu olaydan sonra eşitlendiniz sayılır. Gerçi onun hatası daha büyük. Bu yüzden hiçbir şey diyeceğini düşünmüyorum. Sun Ye: Haklı olabilirsin. Ji Hoon: Denemekte yarar var derim. Bendis: Vayy oturduğumuzdan beri ilk mantıklı cümlen! Tebrik ediyorum hayatım. Sun Ye: Bishi senin yanındayken ben çok huzurlu oluyorum oppa! diyerek dil çıkardı munzurca. Ji Hoon: Sağol bebeğim ya. Tüm karizmam gitti sayende. Bendis'le Ji Hoon konuşmalarına devam ederken, Sun Ye odasına gidip hazırlanmaya başladı. Üstünde gece yatarkenki kıyafetleri olduğu için daha uygun şeyler giymeye karar verdi. Sonra da evden çıkıp halmonilere doğru yürümeye başladı. Taecyeon evde oturmaktan vazgeçmişti. Sun Ye'nin sakinleşip, sakinleşmediğini düşünmek onu boğuyordu. Üstüne bir de halmoninin sürekli soruları gelince iyice bunalıyordu. En iyisi dışarı çıkıp hava almaktı. Hava o kadar güzedi ki tam gezmelikti. Bunu fırsat bilerek, halmoniyle kahvaltı ettikten sonra dışarıya çıkacağını haber verdi. Kahvaltıdan sonra üstünü değiştirip dışarı çıktı... Hihih sizce karşılaşırlar mı? Yoksa Taec daha mı erken çıkmıştır? Sor sormaya özendim! | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:17 am | |
| YAZI-TURA 18. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Geleli bir hafta olmuştu. Ne Sun Ye yanına gelmişti ne de kensi onun yanına gitmişti. Onun hala kızgın olmasından korkuyordu. Bir iki defa cesaretini toplayıp gitmeye karar vermişti ama hep bir engel çıkmıştı karşısına. Onunla konuşacak uygun bir anı yakalamk istiyordu ve bunu bir türlü yakalayamıyordu. Bir defa tam çıkacakken arkadaşları gelmişti oturmaya, bir keresinde de yine tam gidecekken Sun Ye'nin sinirli olduğunu duymuştu halmoniden. Bunun üzerine korkup vazgeçmişti yine fikrinden. Bir de üstüne halmoni kendisindeki değişiklikleri farketmiş olacak ki sürekli "Neyin var?" deyip duruyordu. Ona söyleyemezdi bunu, en azından her şey kesinleşene kadar. Sun Ye bu bir hafta boyunca Taecyeon'un gelmesini beklemişti. Onun özür dilemesini istiyordu. Bu yüzden kendisi ilk adımı atmaktan hep vazgeçmişti ama onunda geleceği yoktu. Taecyeon yerine halmoni gelince yine kızmıştı. Bu yüzden onun yanında sinirli rolü yapmıştı. Halmonin bunu Taecyeon'a söyleyeceğinden emindi. Amacı ise Taecyeon bunu duyduktan sonra özür dilemeyi akıl edebilmesiydi ama bilmiyorduki o bunları duydukça gelmekten daha çok çekiniyordu. Taecyeon geri geldi diye neşesi yerinde olsa da, o geceki aşırı tepkisi sürekli engeldi sevinçlerine. Biraz sakinleştikten sonra daha çok kızmaya başlamıştı kendisine. Daha yeni uyanmıştı ve içeriden Ji Hoon'un bağıran sesini duyuyordu. Ji Hoon: Yaaa! Kahvaltı etmek için seni bekliyoruz. Sun Ye: Tanrım! Bilmeyende ömür boyu aç kalmış sanacak. diyerek masaya oturdu. Ji Hoon: Kendimi öyle hissediyorum zaten. Bendis: Abartma istersen, zaten Sun Ye gelene kadar ayaküstü baya bir atıştırdın. Sun Ye: Obur Bi, obur Bi. derken tepiniyordu. Ji Hoon: Hah! Bana obur diyene bak. O kadar kilo almışsın ki ev sallanıyor sayende. Sun Ye: Ciddi misin? deyip hemen vücudunu yokalamaya başladı. Bendis: Ah tatlım hala öğrenemedin mi abinin huyunu? Manken gibi fiziğin var senin. Sun Ye: Ohh yaaa! Bishi sende olmasan, bu çocuk beni iki günde depresyona sokar. Ji Hoon: Depresyondan çıktığın var da sanki! Bendis: Aaa çok konuştunuz siz. Hadi bakalım kahvaltınızı edin. Sun Ye: Tamam Bishi kızma bize. Birlikte kahvaltı ederken, bir yandan da sohbete devam ediyorlardı. Uzun zamandan beri böyle eğlenceli bir kahvaltı geçirmemişlerdi. Sun Ye arada Taecyeon'u düşünse de burada olduğunu bildiği için, rahattı. Kahvaltı bittikten sonra salona geçtiler, herkes farklı şeylerle ilgilenmeye başlamıştı. Ji Hoon ise hala Sun Ye'nin durumunu merak ediyordu. Ji Hoon: Eee Sun Ye, Taec'le hala konuşmadınız mı? Sun Ye: Hayır, gelmedi. Ji Hoon: Daha çok beklersin sen gelmesini. Sun Ye: Niye ya? Gelip özür dilemesi gerekmez mi? Bendis: Evet başta öyleydi ama senin o geceki tepkinden sonra gelmeye cesaret edebileceğini sanmıyorum. Sun Ye: Birazcık abarttım, haklısın. Ji Hoon: Biraz mı? Biri bana öyle davransaydı ben bir daha konuşmazdım onunla. diyerek sırıttı. Sun Ye: Bi! Bendis: Abartma lütfen Bi. Sun Ye, sende birazdan fazla abarttın ama haberin olsun. Sun Ye: Ne yapmalıyım peki? Bendis: Bence gidip onunla konuşmalısın. Sun Ye: İyi de ne diyeceğim ben ona? Ji Hoon: Uğraşma bile. Zaten affetmez seni, biliyorum ben. Sun Ye: Yaaaa! Bendis: Sevgilim senin odanda işin falan yok mu? Ji Hoon: Ben burada rahatım hayatım. Rahatsız olan varsa odadan bol ne var? İstediğiniz odaya gidebilirsiniz. deyip göz kırptı. Sun Ye: Kiminle uğraşıyoruz biz ya. Bishi hadi gel benim odama gidelim. Bendis: Ayrı bir odaya gitmeye gerek yok tatlım. Yapacağın tek şey gidip ona aşırı tepki verdiğini kabul ettiğini söylemek. Ji Hoon: Araya bir yere sevdiğini de sıkıştır. Bendis: Hala odanda işin var mı diye düşünüyorum. Ji Hoon: Tamam tamam sustum. Bendis: Neyse biz konumuza dönelim. Eğer neden böyle yaptığını falan sorarsa da ki ben hiç sanmıyorum, sende özlediğini falan söylersin. Arkadaşlar da birbirini özleyebilir, sevgili olmanıza gerek yok. Sun Ye: Peki beni affeder mi? Bendis: Bu olaydan sonra eşitlendiniz sayılır. Gerçi onun hatası daha büyük. Bu yüzden hiçbir şey diyeceğini düşünmüyorum. Sun Ye: Haklı olabilirsin. Ji Hoon: Denemekte yarar var derim. Bendis: Vayy oturduğumuzdan beri ilk mantıklı cümlen! Tebrik ediyorum hayatım. Sun Ye: Bishi senin yanındayken ben çok huzurlu oluyorum oppa! diyerek dil çıkardı munzurca. Ji Hoon: Sağol bebeğim ya. Tüm karizmam gitti sayende. Bendis'le Ji Hoon konuşmalarına devam ederken, Sun Ye odasına gidip hazırlanmaya başladı. Üstünde gece yatarkenki kıyafetleri olduğu için daha uygun şeyler giymeye karar verdi. Sonra da evden çıkıp halmonilere doğru yürümeye başladı. Taecyeon evde oturmaktan vazgeçmişti. Sun Ye'nin sakinleşip, sakinleşmediğini düşünmek onu boğuyordu. Üstüne bir de halmoninin sürekli soruları gelince iyice bunalıyordu. En iyisi dışarı çıkıp hava almaktı. Hava o kadar güzedi ki tam gezmelikti. Bunu fırsat bilerek, halmoniyle kahvaltı ettikten sonra dışarıya çıkacağını haber verdi. Kahvaltıdan sonra üstünü değiştirip dışarı çıktı... Hihih sizce karşılaşırlar mı? Yoksa Taec daha mı erken çıkmıştır? Sor sormaya özendim! | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:17 am | |
| YAZI-TURA 18. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan Kapıyı açtığında karşısında Sun Ye duruyordu. Çok şaşırmıştı, onun buraya gelmesi neredeyse imkansız geliyordu gözüne. Acaba neden gelmişti? Barışmak isteyebilir miydi? Bu da imkansızdı, Sun Ye inatçı keçinin tekiydi! Sun Ye tam kapıyı çalacakken karşısında Taecyeon'u görünce ufak bir şok yaşadı. Sonrasındaysa bu şok yerini yavaş yavaş sinire bıraktı. "Ben barışmadık diye üzüleyim, kendime kızayım, beyefendi havanın güzelliğini keyifle çıkarmaya çalışsın aman ne hoş!" diye geçirdi içinden. Taecyeon: Merhaba. dedi biraz kısık olan sesiyle. Sun Ye: Sanada! diyerek onun tam aksi, tok bir sesle cevaplamıştı. Taecyeon: Biraz konuşalım mı? Sun Ye: Gerek yok, ben halmoniden bir şey isteyip gideceğim. Sen de nereye gideceksen, oraya gitmeye devam edebilirsin. deyiverdi sinirlice. "Eyvah! Şimdi ne yapacağım? Aferin sana Sun Ye, yine sonunu düşünmeden konuştun. Halmoniden ne isteyeceksin?" o bunları düşünürken aynı soru Taecyeon'dan gelmişti. Taecyeon: Ne isteyeceksin? diye sordu muzipçe. Sun Ye'nin bir şey istemek için gelmediği çok belliydi. Sun Ye: Kahve! Evet, evet kahve isteyecektim. Ji Hoon'un canı kahve çekti ama evde kalmamıştı. Amaaan sana niye açıklama yapıyorsam. Taecyeon: Demek kahve isteyecektin... Peki bardağın nerede? Avuçlayıp götürmeyi düşünmüyorsun heralde? Sun Ye: Yani... ben şeyy... Bir dakika ya! Sana ne oluyorki? Bunları söylerken sinirli gözükmeye çalışmıştı. Bu durumdan ancak böyle sıyrılabileceğini tahmin edebiliyordu ama yanılmıştı. Taecyeon: Hadi ama Sun Ye! Benimle konuşmak için geldiğini itiraf etsen artık? derken, bir yandan da göz kırpıyordu. Sun Ye: Yaa tabii! Ben, sen dışarıya çıkacak kadar keyifliyken, seninle konuşmak için çırpınayım. Hiç sanmıyorum Taec! Taecyeon: Şimdi belli oldu senin sinirinin sebebi. İyi de senin yanına gelmediğimi nereden biliyorsun? Sun Ye: Gerçekten mi? Taecyeon blöf yapıyordu ama en azından etkili olmuştu. Sun Ye'nin şaşkınlıkla karışık mutlu surat ifadesi bunu yeterince tastikliyordu. Aslında dışarıya biraz hava almak için çıkmaya karar vermişti ama Sun Ye'nin bunu bilmesine hiç gerek yoktu. Taecyeon: Tabiiki. Senden özür dilemeliyim. Evet, haklısın sana hatta kimseye veda etmeden bir anda gittim. Bunun savunulacak bir yanı yok belki ama ben veda etmeyi seven biri değilim. Hem bak gitmiş olsam da sonunda buradayım değil mi? Sun Ye: Hıı, evet doğru! Taecyeon: Aaa hadi ama yapma böyle! Sun Ye: Ne yapmamı bekliyorsun? Ahh Taec, çok haklısın düşünememişim, deyip boynuna atlamamı mı? Taecyeon: Hiç fena olmazdı. cümlesini bir inilti gibi söylemişti. Sun Ye: Ne dedin? Taecyeon: Hiç, hiçbir şey. "Şimdi sırası değil Taec! Önce iyice buzları erit." diye geçirdi aklından. Sonra "Sadece, sorun olmadığını söylemen yeterli olur." diyerek devam etti sözlerine. Sun Ye: Biraz uğraşırsan olabilir belki. Taecyeon: Ne yapmamı istiyorsun? Söyle hemen, ne olursa olsun yaparım! Sun Ye: Önce söz ver! Taecyeon: Ama ne olduğunu bilmiyorum, haksızlık! Sun Ye: Hani ne olursa yapardın?! Taecyeon: Tamam, tamam söz! Sun Ye: Beni en kısa zamanda luna parka götürürsen anlaşabiliriz... Ji Hoon Sun Ye'nin gidişini fırsat bilerek, ne zamandır yalnz kalmadığı sevgilisiyle biraz vakit geçirmek istiyordu. Ji Hoon: Bebeğimmm. Bendis: Efendim Bi. diyerek gözlerini okduğu dergiden kaldırdı. Ji Hoon: Soğuk nevale! Bendis: Yok öyle değil, Sun Ye'nin yanında dikkat ettiğimiz için alışkanlık oldu. diyerek dudağını büzdü. Ji Hoon: Oy kıyamam sevgilime tamam ama biraz da Bi'nle ilgilensen diyorum. Bendis: Oy oy oy, koca bebeğim benim! Dergi okumaya devam ediyorum ben. deyip dil çıkardı. Ji Hoon buna sinirlenmişti. Hayır aslında sinirlenmemişti, sadece öyle yapmak işine gelecekti. "Sen kime dil çıkartıyorsun bakayım?!" diyerek Bendis'in yanına gidip, oturduğu koltuktan kaldırdı. Bendis'in bu ani hareket karşısında gözleri kocaman olmuştu. Ji Hoon onun bu halini görünce gülmemek için kendini zor tuttu. "Demek o elindeki, aptal dergi, benden daha önemli öyle mi?" diye sordu sinirli gözükmeye çalışarak. Cevap beklemeye niyeti olmadığı için sorusunun hemen ardından Bendis'i gıdıklamaya başladı. Bendis'in gülmekten gözleri yaşarmaya başlamıştı ve sonunda dayanamayıp kendini geri çekmek istedi. Ji Hoon'un kollarını tutup geri adım atacaktı ki ayağı koltuğun kenarına takıldı. Ji Hoon düşeceklerini farkedince Bendis'in beline sarılıp, onu çevirdi. Bu yüzden yere düştüklerinde, Ji Hoon'un sırtı yerde ve Bendis tam onun üstündeydi. Yüzleri birbirlerine o kadar yakın duruyordu ki ikisi de nefes almaktan dahi çekiniyorlardı. Bendis şaşkınca tüm olup bitenleri beyninde toparlamaya çalışırken, Ji Hoon'un suratının daha da çok yaklaştığını farketti. Bu ilk öpücüğü olacaktı onun ve yavaşça gözlerini kapamaya başladı... Son anda şöyle biraz sevgi pıtırcığı yapayım dedim. Hmm öptürsem mi öptürmesem mi??? +18 diyenler "barnak" kaldırsın. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:17 am | |
| BÖLÜM 20 "Beni en kısa zamanda luna parka götürürsen anlaşabiliriz." deyiverdi sinsice Sun Ye. Aklında binbir türlü plan vardı. Luna parkta ona olan özlemini çaktırmadan çıkarabilirdi değil mi? "Hmm, bilmemki." dedi Taecyeon. Sun Ye'yi sinir etmek düşündüğünden daha çok mutlu ediyordu onu. "Peki Taec Bey, siz bilirsiniz. Size iyi günler diliyorum ben o zaman." deyip arkasını döndü. "Dursana ya! Şaka yaptım sadece, bunu bende çok isterim. Ne zamandır eğlenmiyordum zaten, iyi olur." demesiyle, Sun Ye sırıtarak tekrar ona döndü. "Anlaştık! O zaman sen günü belirleyip haber verirsin. Görüşürüz." dedikten sonra arkasını tekrar dönüp eve doğru yürümeye başladı. "Görüşürüz!" diye bağırdı arkasından Taecyeon. Sun Ye dönmeden sadece elini sallamakla yetindi. Sun Ye bu şekilde davranabildiğine, kendisi bile inanamıyordu! Normalde Taecyeon'la tanıştığından beri, hep utangaç, ne diyeceğini bilemeyen, onun yüzüne dahi bakamayan biri olmuştu. Bugünse kendinden emin, istediğini elde etmek isteyen bir Sun Ye vardı. Sevinçle evlerinin kapısının önüne geldi. ***~*** Ji Hoon'un suratı gittikçe Bendis'e daha çok yaklaşıyordu. Bendis ise gözlerini kapatmıştı, heyecandan. Tam dudakları birbirine değecekken, birden kapının sesiyle Bendis kendini kenara attı. "Ben... şey... özür dilerim!" diyebildi Sun Ye sadece gördüğü görüntü karşısında. Kıpkırmızı kesilmiş ve içinden kendisine kızıyordu, zamanlamasının berbatlığına. Bendis ve Ji Hoon'un'da Sun Ye'den bir farkı yoktu. Bendis kıpkırmızı olmuş, Ji Hoon utansa da belli etmemekle cebelleşiyordu. "Ya! Hemen aklın başka yerlere çalışıyor. Pis sapık seni! Bendis yere düşecekti bende onu tutmak isterken birlikte düştük sadece, o kadar." dedi Ji Hoon, biraz da sinirli gözükmeye çalışarak. "Tamam, tamam kızma Bi. Ben odamdayım." diyerek odasına yöneldi Sun Ye. Ji Hoon'un bu şekilde tepki vermesi, düşündüklerini hayli doğrular biçimdeydi. "Of Bi! Rezil olduk işte!" diye serzenişte bulundu Bendis. "Niye rezil olalım canım ya, sonuçta sevgiliyiz biz." "Olsun, yine de o bizim küçüğümüz." "Neyse takma kafana, bir şey olmaz." diyerek göz kırptı Ji Hoon. İkisi de yerden kalkmış birbirlerine bakmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Daha doğrusu Ji Hoon sinsi sinsi Bendis'e bakarken, o gözlerini kaçırıyordu. Bendis daha fazla katlanamayıp, odasına geçti. Biraz daha kalırsa utancından öleceğini hissediyordu. Ji Hoon'da o gidince kendi odasına girip, internette oyalanmaya başladı. ***~*** Sun Ye odasında demin gördüklerinin analizini yapıyordu. Bu çiftin biraz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşünerek sinsi sinsi gülüyordu. Bunları düşünmekten vazgeçerek Taecyeon'la birlikte gideceği luna parka yoğunlaşmaya başladı. Onun yanında kendinden emin bir Sun Ye olmak istiyordu. Onun kalbini kazanmak, onsuz kalmamak istiyordu. Heyecandan deliye dönmek üzereydi. Bir an önce Taecyeon'un haber vermesi gerekiyordu! Yoksa Sun Ye sabırsızlıktan iflahı kesilecekti. Bir ara kendisi günü belirlemeyi düşündü ama Taecyeon'a sen söylersin demişti bir kere. En iyi biraz film izlemek ve taktik almaktı. Bunu yapabilir miydi? Öğrendiği taktikleri uygulayabilir miydi? Bilmiyordu ama en azından biraz fikir edinmesi onun yararınaydı. Sitelerde dolaşırken "Yeşilçam" diye bir şey gözüne takıldı. Merak edip siteye tıkladı ve bir film sitesi olduğunu farketti. Oradaki film afişlerine bakarak dikkatini çeken bir filmi izlemeye başladı. ***~*** Taecyeon Sun Ye'nin eve gitmesiyle, yarım bıraktığı gezisini sürdürmeye karar verdi. Evlerinin yakınlarında ufak bir orman vardı. Oraya gidip biraz etrafı keşfetmenin iyi olacağını düşündü. Ağır adımlarla ormana doğru yürümeye başladı. Ormanın içinde dolaşırken, fazla uzaklaşmak istemediği için bir ağacın gölgesine oturdu. Sun Ye'ye olan duygularını kafasında iyice tarttı. Evet, kesinlikle ondan hoşlanıyordu. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Busan'da olduğu günlerde ne yaptığını çok merak ediyordu. Bunu öğrenmek için can atıyordu ama nasıl öğrenecekti? Busan... bu şehir aklına annesini getirmişti. O nasıldı? Acaba o adamla mutlu muydu? Bunları düşündüğü için kendisine kızdı. Artık onun bir annesi yoktu... En iyisi Sun Ye'yle geçireceği luna park gününü düşünmekti. Onu sinir etmek hoşuna gittiği için bir hafta boyunca oyalamaya karar verdi, aklında tilkiler dört dönüyor, onu orada da sinir etmek için planlar arıyordu. ***~*** Akşam olmuş ve herkes yemeğini yemişti. Sun Ye ile Bendis mutfağı toparlarken, Ji Hoon yemek sonrası televizyon keyfi yapıyordu. İki kız da onun bu durumuna kızsalarda, yardım etmemesinin daha iyi olduğuna karar verdiler. Ji Hoon ne zaman mutfağa girse, aslında işten yırtmak için ama kimsenin haberi yok, bir şeyler kırmadan çıkmıyordu. Sun Ye mutfağı toparlarken bir yandan da Bendis'e bugün olanları anlatıyordu. Luna park için heyecanlandığını, ne giyse yakışacağını sorup duruyordu. Bendis ise onun bu heyecanlı haline gülümsemekten kendisini alamıyordu. Bir zamanlar Ji Hoon'u etkilemek için aklından geçen planları düşündü, uygulamaya koyamadığı planları. Kapının çalmasıyla, Bendis düşüncelerinden uyandı, Sun Ye'nin ise sözleri yarım kaldı. Sun Ye kapıyı açmaya gidecekken, Ji Hoon'un gittiğini görünce durdu. Ji Hoon'un kapıyı açmasıyla üstüne bir kızın atlaması bir oldu. "Seni çok özledim oppa." diyerek kollarını iyice Ji Hoon'un boynuna doladı. Bendis mutfaktan sinirle olanları izliyordu... "Sen... sen nereden çıktın?" diye sevinçle sordu Ji Hoon. Onun bu sözlerindeki sevinci duyan Bendis iyice sinirlenmeye başlamıştı. "Yaa! Ne oluyor orada?" diye sinirle bağırdı Bendis, kapıya doğru yürürken. "Bir şey olduğu yok Bendis." diye cevapladı Ji Hoon. Şimdi Bendis'in siniri iyice artmıştı. Bir kızın karşısında anında, Bendis oluvermişti. "Demek 'Bir şey olduğu yok Bendis!' hı?" "Kendine gelir misin? Ne oluyor şimdi sana?" şaşkınlığına engel olamamıştı Ji Hoon. Ses tonuna da yansımıştı ama Bendis'in, sinirden bunu farkedecek hali yoktu. "Diyorum ki çok güzel sarılıyorsunuz, maşallahınız var!" dişlerinin arasından, sinirle konuştu Bendis. "Ne demek istiyorsun? Daha açık konuşur musun lütfen!" Ji Hoon gittikçe sinirlenmeye başlıyordu. Sun Ye bir anlam veremeden karşısındaki olayı, öylece boş gözlerle izliyordu. Gelen kız ise kendini Ji Hoon'dan çekmiş, şaşkınlıklığın verdiği etki olan, kocaman gözlerle etrafındakilere bakıyordu. "Bari sevgilinin yanında yapma diyorum!" diyerek iyice sesini yükseltmişti. "Demek öyle Bendis!" diye hayal kırıklığıyla baktı Bendis'e Ji Hoon. "Değil mi?" Bu cümle Bendis'in ağzından bir tıslama gibi çıkmıştı. "Biliyor musun Bendis. Benim bir ilişkide güven, 'aşk'tan bile daha önce gelir." dedi Bendis'in gözlerinin içine bakarak. Bendis bir an duraksayıp Ji Hoon'un sözlerini kafasında tartmaya başladı; 'aşk'tan bile önce gelir...' Alın laaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnnn. Kısa kısa kısa diyordunuz ah işte uzattım. Sıkılırsanız karışmıyorum artıkın huuuhhh. Bir de konuşmaları isimlerle yapmak senaryoyu andırdığı için bende hikaye gibi yazayım dedim. Yeni yazış tarzım hoşunuza gitmediyse eskisine dönebilirim. | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:18 am | |
| YAZI-TURA 21. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis Tür: Romantik-Dram-Komedi Yazan: Melek Aybakan BÖLÜM 21 "Biliyor musun Bendis? Benim için bir ilişkide güven, 'aşk'tan bile daha önce gelir." dedi Bendis'in gözlerinin içine bakarak. Bendis bir an duraksayıp Ji Hoon'un sözlerini kafasında tartmaya başladı; "'aşk'tan bile önce gelir..." "Yani... sen şimdi, ayrılmak mı istiyorsun?" diyerek şaşkınca sordu Bendis. "Yaa! Saçmaladığınızın farkında mısınız? Ne ayrılığından bahsediyorsunuz siz?!" dişlerinin arasından bağırarak, sordu Sun Ye. "Ben, yanlış bir şey yaptım sanırım?" dedikten sonra, kafasını üzgünce önüne eğdi, Chan Sook. "Hayır Chan, yanlış bir şey yapmadın. Doğal yollarla beni özlediğini gösterdin sadece o kadar. Burada yanlış olan şey, Bendis'in önyargıyla yaklaşması oldu bu duruma." dedi Ji Hoon sakince. "Ne yani? Merak ediyorum da benim yerimde olsan sen nasıl bir tepki verirdin?" diye sinirini bastırmaya çalışarak cevapladı Bendis, Ji Hoon'un sözlerini. "En azından önce, sana sarılan kişinin, kim olduğunu öğrenmeye çalışırdım." Bunları söylerken umursamaz davranmaya çalışıyordu ama Bendis'in, kendisine karşı, bu kadar güvensiz olması canını acıtıyordu. "Ji Hoon, seni seviyorum! Bunu yapmam gayet doğal. İnsan sevdiğini kıskanır." "Eehhh! Böyle kapıda konuşmaya devam ederseniz bütün komşuları başımıza toplayacaksınız. Girin, içeride konuşmaya devam edin. Madem herkes çocuklaşmaya başladı burada, üstüme düşen olgunluk görevini memnuniyetle yerine getiririm. Bu arada hoş geldin Chan." dedi Sun Ye alaylı bir tavırla. Sun Ye'nin bu lafına herkes hak verince içeri geçtiler. Bendis Sun Ye'nin bu kızı tanıyor olmasından dolayı biraz daha rahatlamıştı. Gerçi bu sefer de haksız olduğunu kavrayarak, kendisini nasıl affettireceğini düşünüyordu. Sun Ye ve Bendis çiftli koltuğa yanyana otururken, Ji Hoon ve Chan Sook tekli koltuklara karşılıklı gelecek şekilde oturmuşlardı. "Ben gerçekten özür dilerim oppa. Ah pardon, sunbae demeliyim, ne de olsa artık küçük bir kız değilim." "Farketmez tatlım, nasıl rahat ediyorsan öyle söyleyebilirsin." diyerek gülümsedi Ji Hoon. "Anlaşıldı! Açıklama görevi yine bana düştü. Bishi Chan bizim üvey amcamızın kızı. Babam ölmeden önce bir iki defa görüşsekte, o öldükten sonra hiç görüşmedik ama Chan ile sık sık görüşürüz. Amerika'da yaşadıkları için ancak yaz tatillerinde ziyaretimize gelebiliyor. Benden bir yaş büyük, Bi'den ise iki yaş küçük." diye açıklama yaptı Sun Ye. "Şey... ben özür dilerim Chan. Tanışmamızın böyle olmasını istemezdim." Kızarmış olan suratını yere eğerek söylemişti bunu Bendis. "Ah hayır, hayır. Ben özür dilemeliyim, artık büyüdüğümün farkına varmam lazım." dedi utangaçça Chan. "Bana da bir şey söylemeyi düşünüyor musun Bendis?" diye sinsice baktı Bendis'e, Ji Hoon. "Sendende özür dilerim. Biliyorum sana güvenmem gerekirdi ama of kahretsin!" "Böyle bir özürü kabul edeceğimi düşünmüyorsun heralde?" Sırıtmasını saklayarak konuştu Ji Hoon. "Biz, benim odama gidip, özlem giderelim mi Chan?" Bu akşam durumu idare etmek Sun Ye'ye kalmıştı, anlaşılan. Sun Ye'nin daha Taecyeon'la geçireceği vakitleri düşünmek gibi önemli işleri vardı ama olsun. Bishi ve Bi aşkının bitmesi hiç işine gelmezdi. "Ben yokken neler oldu öğrenmek için sabırsızlanıyorum tatlım." deyip ayağa kalktı Chan. Sonra da; "Tanıştığıma memnun oldum Bendis. Sunbae ona iyi davran!" diye devam etti sözlerine, Ji Hoon'a göz kırparak. Sun Ye'yle birlikte, onun odasına gittiler. Şimdi salonda yalnızca Ji Hoon ve Bendis vardı. Aslında Ji Hoon bu olaya bir yandan çok kızmış öteki yandansa çok hoşuna gitmişti. Bunu Bendis yerinde bir başkası yapsa, saniyesinde ayrılırdı. Dediği gibi 'güven' duygusuna çok önem verirdi ama karşısındaki Bendis olunca, bunu da affettiriyordu. Şimdiki amacı ise Bendis'le biraz daha oynamaktı. Bendis ise yaptığı hatanın utancından ne diyeceğini bilmiyordu. Söze Ji Hoon'un başlamasına içinden dua ediyordu ama Ji Hoon'un böyle bir şeye hiç niyeti yok gibi duruyordu. Kendisi söze başlamaya karar vererek boğazını temizledi. "Ben..." "Ben..." İkisi de aynı anda söze başlamışlardı. Bendis bunu hiç mi hiç beklemiyordu. "Önce sen söyle." "Önce sen söyle." "Tamam bu böyle olmayacak! Ben başlıyorum konuşmaya." diyerek Ji Hoon'u susturdu Bendis. "Bu yaptığım için çok özür dilerim. Evet, haklısın. Bir ilişki de aşk, sevgi, sadakat duyguları kadar güven duygusu da çok önemlidir. Yalnız, unutmaki ben bir kızım. Kızlar ise gereğinden fazla kıskanç olurlar. Hele ki araya bir de aşk gibi duygu girdiyse. Sen benim sevdiğim adamsın, inan elimde olmadan böyle bir çıkışta bulundum. Ben daha senin başka bir kıza tebessüm etmene katlanamazken, hiç tanımadığım bir kızın, senin öylece boynuna sarılması beni çıldırttı. Yine de özür dilerim. Söz veriyorum bir daha böyle fevri olmayacağım." diye sözlerini tamamladı. Şimdi tek yaptığı şey, içinden onun affetmesi için dua ederek, cevabını beklemekti. Ji Hoon'dan ayrılması demek, onun ölmesi demekle eşdeğerdi. Eğer Ji Hoon söze ilk başlayan olsaydı, Bendis'e biraz daha kızgınca davranacaktı. Onu her ne kadar üzmek istemese de hatasını anlamasını ve böyle bir şeyi bir daha tekrarlamamasını istiyordu. Aslında... biraz da kendini affettirmek için çabalamasını. Mesela tatlı, ufak, sevimli, masum bir öpücük, bu işlevi hayli yerine getirirdi. "Ne yani bu kadar mı?" diyerek, şaşkınmış gibi görünmeye çalıştı Ji Hoon. "Daha ne demem gerekiyor, inan bilmiyorum." "Zaten demen gereken bir şey yok. Yapman gereken bir şey var!" "Efendim?" Bendis şaşkınca, gözlerini Ji Hoon'a dikti. Karşısında oturan adam, sağ elinin işaret parmağıyla dudaklarını işaret ediyordu. Bendis bunu görünce biraz rahatladı ama onun bu olayı kendi çıkarlarına kullanmasına sinirlendi. Aslında bu sadece onun çıkarı olmazdı, sevdiği adamın dudaklarında ısınmayı kendisi de çok istiyordu... "Sanırım, şimdi buna tepki verirsem, bozuk olan aramız daha da bozulacak. Biraz şevkat göstermekten zarar çıkmaz değil mi?" diye geçirdi aklından Bendis. Ji Hoon, kıpırdamayan Bendis'e bakıyordu. Bu kadar olay üzerine, onun bu ufak isteğini geri çevirmesi, kendisini gerçekten üzerdi. Birden Bendis'in kalkıp kendisine doğru geldiğini farketti. Hah! İşte istediği olmuştu. Bu sabah yarım kalan öpücüğü şimdi tamamlanacaktı. Ufak, masum kızlar gibi gözlerini kapadı ve beklemeye başladı. Bendis kararını verince, umutsuzca bakan, Ji Hoon'a doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça onun gözlerini kapaması çok hoşuna gitmişti. Sevgilisini gerçekten çok seviyordu. İyice yaklaşıp burnuna bir öpücük kondurdu. Onun böyle sinsiliklerine karşılık vermek her zaman en iyisiydi. Ji Hoon burnundaki ıslaklığı hissedince, şaşkınlıkla gözlerini açtı. Karşısında kocaman sırıtan sevgilisini görünce siniri bozuldu. Anlık bir hareketle Bendis'i belinden kavradığı gibi, kucağına oturttu. Şimdi öpme sırası ondaydı. Tek bir farkla, bu sefer hedef şaşmayacaktı! Bendis'in kızaran, meleksi yüzüne iyice yaklaşıp dudaklarını hissetti. Hedef şaşmadığı için huzurla gözlerini kapattı. Bu güzel dudakların tadına doymak istiyordu ama biliyorduki buna ömür boyu doyamazdı... (Yazar notu: Bu kadar romantizm yeter lan! Ağızlarınızın suyu aktı hepinizin. Dağılın! ) ***~*** | |
| | | Cassie Admin & Yazar & Okur
Mesaj Sayısı : 3310 Kayıt tarihi : 29/01/11
| Konu: Geri: YAZI - TURA Ptsi Şub. 14, 2011 12:18 am | |
| "Ne yani hala söylemedin mi?" diye şaşkınca sordu Chan. "Maalesef. Bu gidişle de hiç söyleyemeyeceğim. Ne zaman onunla konuşsam elim ayağım birbirine dolanıyor." diyerek alt dudağını büzdü Sun Ye. "İnanamıyorum sana ya! Bir de bana çekingen derdin. Neyse bu konuya sonra döneriz. Şu Bendis, ne zamandır sunbaeyle birlikte?" "Ha onlar mı? Daha yeni sayılırlar ama bu kısa sürede ben çok sevdim Bendis'i. Taecyeon Busan'a gittiğinde hep benim yanımdaydı." Sun Ye Taecyeon'la tanıştığı zamandan, bugüne kadar olan her şeyi en ince ayrıntısıyla anlatmıştı Chan'a. Chan ise sürekli "Sen bir aptalsın!" deyip durmuştu, duydukları karşısında. Sun Ye buna her ne kadar kızsa da kuzeninin haklı olduğunu biliyordu. "Tatlı bir kıza benziyor aslında." "Sen deminki tavırlarından dolayı kızgınsın sanırım ona?" "Oh, hayır kesinlikle değilim. Bende öyle bir tepki verirdim diye düşünüyorum. Daha çok kendime kızıyorum oppa dediğim için." "Kendine kızma tatlım. Bu sadece bir alışkanlık ve Bendis bunu bilmiyordu. Yani her şey bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Acaba barışmışlar mıdır? Hiç sesleri çıkmıyor. Hadi gel bir bakalım şunlara." İkisi de kapıyı açıp tam yanlarına gidecekken gördükleri manzara karşısında kıpkırmızı olup tekrar yerlerine geri döndüler. "Sanırım bu tartışma onlara iyi bile gelmiş." diyerek ufak bir kahkaha attı Chan. "Aslında çok şeker gözüküyorlar birlikte. Yavaş yavaş sevmeye başlıyorum bu kızı. Sunbaeme iyi davrandığı sürece, bende onu sevmeye devam ederim." diye ufak bir tebessümle sözlerini tamamladı. "Emin ol daha çok seveceksin. Gerçekten çok seviyor oppamı." "Sana güvendiğim için, sevdim bile!" diyerek ellerini havaya kaldırdı ufak bir çocuk gibi. Onun bu hareketi karşısında ikisi de gülmeye başladılar. "En son lunapark koşulunu söylemiştin. Ne cevap verdi?" "Tabiiki de kabul etti." diyerek sırıttı Sun Ye. Sonra; "Ama günü belirleme işini ona bıraktım." dedikten sonra dudağını büzdü. Chan buradayken gidelim derse, onu evde yalnız bırakamazdı. Öteki türlü de Chan'ın gelmesi gerekirdi. Bu ise hiç olmazdı, orada yalnız kalmayı istiyordu Sun Ye. "Ben buradayım diye gitmemeyi düşünme sakın!" Chan, Sun Ye'nin surat ifadesinde kararsız kaldığını okuyarak söylemişti bu sözleri. "Oh, hayır hayır. Belki sende bizimle gelirsin diye düşünüyordum." "Saçmalama kızım! Başbaşa kalma..." Chan'ın sözlerini, Sun Ye'nin telefonunun sesi bölmüştü. Sun Ye yerinden doğrulup telefonuna baktı. "Taec arıyor!" diyerek ufak bir sevinç gösterisinde bulundu. Onun lunapark için aradığını tahmin edebiliyordu... Bu seferde kısa diyen olursa vallahi küfürü basarım. Laaan bir mesaja sığmadı bu yüzden iki tane ayrı olarak gönderdim. Ona göre heee. Umarım beğenirsiniz cancağızlarım. | |
| | | | YAZI - TURA | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|