Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YAZI - TURA

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:09 am

Konunun ilk mesajı :

Adı: Yazı-Tura

Türü: Romantik - Komedi - Dram

Bölüm Sayısı: 28

Yazar: Melek Aybakan (~Cheonsa)

Not: Bu hikaye Sevim'in (Cassie) tek bölümlük, aynı isimli
hikayesinden uyarlanmıştır. Daha önce paylaşılmış olup, şimdi düzenlenerek
tekrar yayınlıyorum. Oyuncuların hiçbiri şimdiki gibi ünlü değildir.



~1. Bölüm~



Sun Ye, her zamanki gibi okuluna yürüyerek gidiyordu. Yolun uzun veya kısa
oluşu onun için önemli değildi. Önemli olan; onun yürürken temiz havayı
ciğerlerinin en derinlerine kadar çekmesiydi. Yürümeyi, çevresinden geçen
insanları izlemeyi, çocukların ışıltılı seslerini duymayı seviyordu. Bu huzur
veren birer hayat parçası gibi işliyordu ruhuna.



Buseok Lisesi'nde ikinci sınıf öğrencisiydi. Okulda yeni şeyler öğrenmeyi,
arkadaşlarını, öğretmenlerini seviyordu ama bu aralar sürekli bir yanını boş
hissediyordu. Bilmediği bir duyguya muhtaçmış gibi, her şeyi yese de tamamen
doymamak gibi bir histi bu onun için. Bugünün daha çabuk geçmesi için;
kafasında planlar kurarak, okula doğru yürümeye devam etti. Okula yaklaştıkça
çevresinde aynı formayı giyen insanların aceleci yürüyüşlerini farketti. Çok mu
geç kalmıştı?



Adımlarını biraz daha hızlandırması gerektiğini düşünüp, okulun kapısına
doğru büyük adımlar atmaya başladı. Okulun bahçesinde oturan öğrenciler bir
şeyler konuşuyor, sanki heyecanla çevrelerini gözetliyorlardı. Bunu düşünmenin
bir anlamı yoktu aslında. Sebebi; yeni gelecek olan öğrenciydi. Bu kadar merak
etmeleri saçma geliyordu genç kıza. Sonuçta o da bir insandı değil mi?
Çoğunluğu beton olan, etrafında ufak fidanlar ve ağaçlar bulunan, bahçenin
geniş alanından, okul binasının kapısına doğru ilerledi. Havanın güzel olması
bile etkilemiyordu onu artık. Sıkılmışlık hissini bastırmaya çalışırcasına daha
derin bir nefes alıp merdivenlerden yukarı çıktı.



Sınıfa girdiğinde bahçede olanların burada da estiği belliydi. Herkes yeni
çocuk merakı taşıyordu. Acaba hangi sınıfa düşecekti? Daha fazla merak etmemeye
çalışıp, en arka, cam kenarında olan sırasına oturdu. Tek başına oturmasının
aksine yalnızlığı sevmeyen bir insandı. Zaten yeterince de arkadaşı vardı,
yalnız değildi ki.



"Ne kadar meraksızsın! Yeni öğrenci bugün geliyor farkında mısın?"



Sitemkâr şekilde konuşan, yalnız olmadığının kanıtlarından biri, Eun
Cha'ydı.



Yine de Sun Ye de bir insandı ve arada dinginliğe ihtiyacı vardı. Sonuçta
yeni öğrenci dedikodusu bir haftadır yeterince meşgul etmişti onu, arkadaşları
sağ olsun. Gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendisini.



"Bu öğrencinin ne özelliği var da herkes merak içinde? Sen de bunu
söyler misin?"



Genç kız, arkadaşının bu umursamaz tavırlarına dil çıkarıp, yerine geçti.
Onunla uğraşmak yerine yeni gelecek öğrenciyi düşünmek istiyordu. Kız mıydı
yoksa erkek mi?



Yeni gelecek öğrenci hakkındaki merakların tüm sebebi: Hiçbir şey bilmiyor
oluşlarıydı. Cinsiyetini dahi bilmiyorlardı. Bu da merak etmelerine neden olup,
onun hakkında düşünmelerine zorluyordu tüm öğrencileri. Sonuçta bu okul çok da
iyi bir okul değildi. Kötü yanlarının olmaması gibi iyi yanlarının da çok
olduğu söylenemezdi. Niye bir öğrenci bu okulu tercih ederdi ki? Anca maddi
durumdan dolayı olması lazımdı.



Sun Ye yine dalmış, uzaklara giderken, öğretmenlerinin tok sesini duydu.



"Evet çocuklar, sizinde bildiğiniz gibi okulumuza bugün yeni bir
öğrenci geldi. Arkadaşınız Taecyeon Busan’dan buraya nakledildi. Ders
notlarının iyi oluşundan dolayı bizim sınıfımızda. Umarım ona çabuk alışır ve
iyi anlaşırsınız. Taecyeon şuradaki boş sıraya geç evladım."



Genç kız, öğretmenin sesini duyduğunda, kafasını kaldırıp ona bakmıştı ama
yeni gelen çocuk o kadar yakışıklıydı ki aklı sadece ona odaklanabiliyordu.
Öğretmeni ne demişti? Umurunda bile değildi. Şu an için karşısındaki çocuğun;
zeytin karası gözlerine, gece mavisi saçlarına ve bunların ikisine tezat olan
süt beyazı tenine takılıydı gözleri. Neden bu kadar tatlıydı bu çocuk? Sun Ye
aldığı nefesin ciğerlerine yetmediğini hissediyordu sanki.



Bir dakika, bu çocuk Sun Ye'ye doğru mu ilerliyordu, ama neden? Ah, tabii
ya; sınıfta tek oturan yalnızca kendisiydi. Yakışıklı olan gencin yanına
oturuşunu izledi bir süre güzel kız. Her hareketi dans eder gibi ritmik ve
çekiciydi onun için.



Taecyeon'un sıraya oturmasıyla, sınıftaki kızların kıskanç bakışları Sun
Ye'yle buluşmuştu. Kısa siyah saçları, insanı içine çeken, dibsiz kuyu
niteliğindeki siyah gözleri ve bebeksi suratı beğenilmeye değerdi. Kızların,
sadece abisi için iyi anlaştıkları Sun Ye'ye, böyle kıskanç dolu gözlerle
bakmaları hiç hoş değildi. Gerçi onların hiçbir düşünceleri hoş değildi.



"Merhaba, ben Taecyeon."



Sun Ye, daldığı düşüncelerden kendisi ayıran bu yakışıklıya baktı. Ne kadar
da güzeldi sesi. Tıpkı bir orkestranın en değerli enstrümanı gibi.



"Merhaba, ben de Sun Ye. Tanıştığıma memnun oldum."



"Ben de öyle."



Genç kızı, kendisinin de henüz bilmediği, zor günler bekliyordu. Bunlardan
birini ise şu an yaşıyordu. Bay Min, dersi anlatmaya başlamıştı ama Sun Ye bir
türlü konsantre olamıyordu. Yanındaki gencin sıcaklığını hissediyordu, ne
oluyordu böyle? Acaba hasta mı oluyordu? Bu hissettiği şeylerin normal
olmadığından emindi, ilk defa başına geliyordu. Bütün günü hızlı geçirmek için
aklında bir sürü oyun planları kurmuştu ama şimdi hiçbirine gerek kalmamıştı.
Zaman; bir yandan basınçlı bir su gibi hızla akarken, bir yandan da yelkovanın
akrebe takılıp, ona eşlik etmeye çalışması gibi çelişkili hareket ediyordu.
Yok, yok. Kesin hasta olacaktı ve bunların hepsi birer belirtiydi sadece.



İşte hızlı zaman akımı, Sun Ye'yi kendisine esir almış halde ilerlemiş ve
tenefüs zilinin çalmasıyla sınıfın tüm kızları Taecyeon'un etrafını sarmıştı
bile. Genç kızın karnına sancılar giriyordu sanki. Kızların hepsine kin dolu
gözlerle bakıyordu, kin tutmayan bir melek, şimdi bu yaptığının farkında bile
değildi. Bir gemide olsalardı, belki de gemi sola doğru yatışa geçecekti. Bu
kızlar ne diye bu kadar sırnaşıktı sanki? Önce yakışıklı olan abisine, şimdi
de... Doğru ya, Taecyeon Sun Ye'nin hiçbir şeyi değildi.



Ama aynı zamanda bir şey farketmişti genç kız; boş kalan yanının ısındığını.
O yanını kavurucu bir ateşin ortasına bırakmıştı sanki. Acıyordu, yanıyordu ama
ısıtıyordu da. Bu böyle gitmezdi, kendini toparlaması lazımdı. Derslerine
odaklanıp, aklındaki bu düşünceleri bir tarafa bırakması lazımdı.



---



Boş olan ve sadece tek değerli varlığıyla dolan evine geri dönüyordu.
Yaşadığı hayat rutindi; okul ve ev. Bugün abisine hangi yemeği hazırlasaydı
acaba? Tek değerli varlığına... tek ailesine.



Daha çok küçüktü, üç yaşındaydı. Annesiyle babasının sadece çok uzakta
olduklarını ve bir gün geleceklerini, gittikleri yerden onu her zaman
görebildiklerini sanacak kadar küçüktü, onları trafik kazasında kaybettiğinde.
Yanında bir abi ve teyzeyle hayatın dikenli yollarına yol almak zorundaydı.
Bunun farkında bile değildi halbuki. Abisinin kendisinden sadece dört yaş büyük
oluşu onun yalnızlık hissini bastırmaya yetiyordu. Çünkü abisi; hem anne, hem
baba, hem arkadaş hem de sevgilisi konumuna geçebiliyordu. Abisi reşit olana
kadar teyzesinin kendileriyle olması onlar için bir avantajdı adeta. Anne
yarısı olan teyze; dazadan sonra anne olmuştu. Evlenmemiş ama iki mükemmel
çocuğa sahip olmuştu. Tabiiki kendi hayatı vardı ve bunu yaşamak zorundaydı, ta
ki onların büyüdüğüne inanana kadar. Şimdi Japonya'da, eşiyle birlikte olan
teyzesi, abisinin reşitliğiyle 'görüşürüz'lü hoşçakal sunmuştu onlara...



Daha yeni eve girmişti ki telefonun sesiyle irkildi Sun Ye. Arayan biricik
abisi Ji Hoon'du. Üstünde bir sürü tuş bulunan kutucuğun açma düğmesine basıp,
kulağına götürdü.



"Alo, Sun Ye."



"Efendim Bi."



"Evde misin tatlım?"



"Evet, bir sorun mu var?"



Sun Ye bunu söylerken bir sorun olmaması için dua ediyordu.



"Oh, hayır. Tabiiki bir sorun yok. Sadece biraz geçikeceğim, haber
vereyim dedim."



"Eh? Yemek yapmayayım mı yani?"



"Hayır, gerek yok. Sen Bayan Kim'e git, ben akşam on gibi gelirim.
Kütüphanede vizelere çalışmam lazım."



"Tamam, iyi çalışmalar Bi."



Yanında duran çift kişilik koltuğa fırlattı telefonunu ve sol tarafında
duran odasının kapısına doğru ilerledi. Ufak bir evdi; üç oda ve bir salondan
oluşuyordu. Babası ölmeden önce daha yapım aşamasındayken Seul'ün en gözde
yerlerinden üç ev almıştı, onlar daha büyüktü ama burada yaşamayı seviyorlardı.
Anne ve babalarıyla ilgili olan anıların saklı olduğu evi sevmemek ellerinde de
değildi zaten.



Güneş ışığına muhtaç olan odasına girdiğinde küçük elbise dolabına yöneldi.
Güneşi severdi ama her zaman görmeyi de istemezdi. Sabahları gözlerinin
kamaşmasını sağlayan bir ışıkla uyanmak onun için kötü bir fikirdi. Üstüne
günlük kıyafetlerinden birini geçirip tekrar salona döndü. Salonla, sadece bir
tezgah yardımıyla bölünen mutfağa girdi. Pilav pişirme makinasından bir kâse
pilav alıp, yanına da dolaptan biraz kimchi aldı. Mutfakta duran dört kişilik
ama sadece iki kişinin kullandığı masaya oturup yemeye başladı. Yalnız başına
yemeyi hiç mi hiç sevmiyordu. Hızlı hızlı yemeğini ağzına tıkıştırdıktan sonra
kalkıp, çıkardığı bulaşıkları yıkadı.



Kendi evleriyle arasında beş dakikalık mesafe bulunan yaşlı komşusunun evine
gitmek için kapıyı açıp, dışarı çıktı. Bu küçük semtte genelde tüm komşular
samimi bir aile gibiydi. Ama orta yaşın üstünde bulunan Bayan Kim'in onların gözündeki
değeri çok daha farklıydı. Kapının önüne geldiğinde yüzüne kocaman sırıtışını
oturttu ve elini kaldırıp kapıya vurdu. Her zaman yaptığı halde sevimli
teyzenin yerinden sıçramasına sebep olan; "Ben geldim." bağırışını
yapmaya hazırlandı. Kapı açıldığındayse ağzdından sadece; "Hı?" sesi
çıkabilmişti.





Not: Arkadaşlar elimde fotoğraf olmadığı için alelade
bir fotoğraf yükledim, umarım sorun olmaz. Eğer fotoğraf yapmak isteyen olursa
ki minnettar kalırım, yapabilir! Very Happy Yalnız düzenlerken önceleri ne kadar basit
yazdığımı farkettim. :/ Umarım beğenirsiniz. Smile


En son Cassie tarafından Ptsi Nis. 25, 2011 11:36 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:19 am

YAZI-TURA 22. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Taecyeon
eve gidip akşam yemeğini yemişti. Sun Ye'yi sinir etmek için bir hafta
oyalamayı düşünüyordu ama sabredemiyordu. Ona bir an önce bahaneler
uydurup ertelemek istediğini ve onun tepkisini zevkle dinlemeyi
istiyordu. Yemek yedikten sonra biraz halmoniyle sohbet ettiler. Halmoni
yine Taecyeon'un annesinden konu açmaya çalışıyordu. Bu onu sinir etse
de halmoniyi kırmamak için sert tepki veremiyordu. Sürekli konuyu
değiştirip, başka şeylerden konuşmaya çalışıyordu ama halmoni inatla,
her kelimesinde annesini hatırlattırıyordu. Taecyeon buna daha fazla
dayanamadı. Halmoniyi kırmak istemediğinden halsiz olduğu yalanını
söyleyerek odasına gitti. Yine sinirleri bozulmuştu. Bir yandan annesini
düşünüyor bir yandan da onu düşündüğü için kendisine kızıyordu. Bu
böyle olmaz deyip, biraz keyiflenmek için Sun Ye'yi aramaya karar verdi.
Oyalamak yerine direkt söylemek en iyisiydi. Belki de karşılığında Sun
Ye'nin bir hafta boyunca ona kötü davranmasını alacaktı ama yine de buna
değerdi. Yerinden hızla kalkıp telefonunu eline aldı ve onu aradı.

***~***

Sun
Ye yerinden doğrulup telefonuna baktı. "Taec arıyor!" diyerek ufak bir
sevinç gösterisinde bulundu. Onun lunapark için aradığını tahmin
edebiliyordu...

"Eee, ne duruyorsun açsana!" diye heyecanla konuştu Chan.

"Tamam tamam açıyorum ama Chan'da gelebilir mi diye soracağım!"

Bunu duyan Chan gözlerini devirmekten başka bir şey yapamadı çünkü Sun Ye telefonu açmıştı bile...

"Alo, Taec."

"Nasılsın Sun Ye?"

"İyiyim, ya sen?"

"Bende öyle. Sun Ye hani şu lunapark meselesi vardı ya?"

"Evet?" diye tedirgince sordu Sun Ye. Yoksa Taecyeon vaz mı geçmişti?

"Onu bir hafta ertelesek nasıl olur? Biliyorum çok uzun bir süre ama benim bazı işlerim çıktı."

Sun
Ye bunu hiç beklemiyordu. Aklında sadece iki seçenek oluşturmuştu; ya
şu gün gidelim diyecekti ya da gitmeyelim... Peki şimdi bu işte neyin
nesiydi? Sun Ye sinir olmuştu ama bunu belli etmeye hiç niyeti yoktu.
Nasıl olsa Chan'da buradaydı. En iyisi belkide bu olmalıydı.

"Sun Ye? Orada mısın? Çok mu kızdın yaa?" diye tedirgince sordu Taecyeon. Bu kadar kızacağını tahmin etmemişti.

"Yok, hayır. Neden kızayım ki? Sonuçta işlerin varmış, keyfi değil ya." diye, alaylı bir tonda konuşmaya çabaladı Sun Ye.

Taecyeon
yanlış mı duymuştu? Sun Ye nasıl olur da kızmazdı? Bu planlarına ters
düşmüştü ve bozuk olan sinirini biraz daha bozmuştu. Kendi kazdığı
kuyunun içine düşmek, bu olsa gerekti...

"Ne yani kızmadın mı?" Sesindeki şaşkınlığı gizleyemiyordu Taecyeon.

"Hayır, gerçekten kızmadım. Hem iyi de oldu aslında..."

"İyi mi oldu?" Bunu bir fısıltı gibi söylemişti.

"Ne dedin? Pardon, duyamadım da."

"Hı?
Yok bir şey, bir şey demedim. Tamam o zaman sorun yok." Sesini elinden
geldiğince keyifli çıkarmaya çalışmıştı. Sonra merakına yenilip; "Neden
iyi oldu ki?" diye sordu.

Sun Ye'nin suratında şimdi kocaman bir sırıtma vardı. Merak etme sırası Taecyeon'a geçtiği için, içten içe seviniyordu.

Chan,
geçen konuşmalardan sonra Sun Ye'nin sırıtmasına bir anlam verememişti.
Gerçi sonunda o telefon kapanacak ve Sun Ye her şeyi bir bir
anlatacaktı değil mi? Daha fazla düşünmeyip, sabretmeye karar verdi.

"Benim de işlerim vardı, ondan." diyerek, iyice meraklandırmak istedi Taecyeon'u.

"Hmm anladım. İyi geceler o zaman." dedikten sonra cevap beklemeden kapattı telefonu Taecyeon.

Sun
Ye'nin sırıtması yüzünden silindi. Evet Taecyeon başta merak etmişti
ama neden işin ne diye sormamıştı? Onu ilgilendirmiyor muydu? Sun Ye
burada onun işini deli gibi merak ederken, Taecyeon gerçekten merak
etmemiş miydi. Onun bu düşüncelerini Chan'ın; "Hemen anlat ne oldu?"
diyen sesi bozdu...

***~***

Taecyeon şimdi iyice sinirlenmiş elindeki yastığı yumrukluyordu.

"Nasıl
ya? Sinirlenmesi, ne işin var demesi gerekiyordu onun. Bu da nereden
çıktı şimdi? Ne işi var bu kızın? Aishh çıldıracağım şimdi yaa. Hah! Bir
de alay edermişçesine konuştu. Yok yok bu kız benden soğudu kesin.
Busan'a gitmem hayatımda yaptığım en büyük aptallıklardan biri sanırım!"
diye sinirle kendi kendine konuşmaya başladı.

İçeriden halmoninin; "Bir sorun mu var tatlım?" dediğini duyunca daha sessiz olmaya çabaladı...

***~***

Bendis
ile Ji Hoon saniyelerce öpüşmüşlerdi ve sonunda ayrıldıklarında Bendis
kıpkırmızı bir şekilde odasına kaçmıştı. Kızların görmemiş olmaları için
dua ediyordu ama bilmiyordu ki kızlar her şeyi görmüştü...

Ji
Hoon odasına kaçan sevgilisinin arkasında sırıtarak bakıyordu. Onun
kaçması yerine, yanına oturmasını, sarılmasını tercih ederdi ama zaten
onu Bendis'e aşık edende bu tavırları değil miydi? Hayır aslında hiçbir
şey değildi onu Bendis'e aşık eden. Eğer davranışı, suratı, huyları...
aşık etseydi, zaman geçtikçe soğur ve uzaklaşırdı. Ji Hoon ise aksine
gün geçtikçe daha çok aşık olup, bağlanıyordu sevgilisine. Onu sevmesi
için bir sebep bulamıyordu, Bendis'i 'O' olduğu için seviyordu...

"Ne şeker benim sevgilim ya!" diye sessizce mırıldandı arkasından.

Daha fazla salonda oturmak istemediği için kendi odasına yöneldi sonunda. Hem saat yeterince geç olmuştu uyumak en iyisiydi.

***~***

Sun Ye, tüm konuşmaları, aynen nakletmişti Chan'a.

"Aferin, verdiğin cevaplar iyi olmuş." dedi Chan sinsice sırıtarak.

Sun
Ye, Chan'ın bu sözlerine anlam veremiyordu. Zaten Taecyeon'un meraksız
halleri, yerine gelen neşesini alüst etmişti. Bir de Chan'ın gizli
kapaklı lafları iyice kafasını karıştırıyordu.

"Ne demek istiyorsun?" diye meraklıca sordu.

"Dinle
tatlım. Anlattığın konuşmaların hepsi aynıysa, Taec'in yapmak istediği
şey, seni sinir etmek. Bu da demek oluyor ki senden hoşlanıyor."
dedikten sonra göz kırptı Chan.

"Yok canım. Yok, yok sana öyle gelmiştir ya. Belki de ben yanlış anlatmışımdır konuşmaları."

Sun
Ye, kuzeninin sözleriyle umutlanmak istemiyordu. Konuşmaları aynen
anlattığı halde yine de kabullenemiyordu bunu. Ya öyle değilse, ya
sadece arkadaşsa? Mum ışığının etrafında yanan pervane böceği olmak
istemiyordu, o cehennemden kat kat daha fazla olan bir ateşte yanacaksa,
yanmalıydı. Ufacık bir umut yerine delidolu sözlerde boğulmak en
akıllıcasıydı. Bir kere bu hatayı yapmıştı zaten, Taecyeon'un iyi
davranmasını 'aşk'a yormuştu. Bir kere daha üzülmeye niyeti yoktu.

"Tamam, bekleyip görelim o zaman." dedi Chan. Umutsuz bir vakayla karşı karşıya kalmış olduğunu belli eden, göz devirmesiyle.

İkisi
de saatin geç olduğunu farkedip, birbirlerine iyi geceler dileklerini
sunduktan sonra yataklarına girdiler. En iyisi bu olanları hiçbir şeye
yorumlamayıp, lunaparka gidilecek günü beklemekti...

***~***

Taecyeon yatağına girmişti ama bir türlü uyuyamıyordu. Merakı, uyumasını engelliyor, bir de üstüne sinirlerini bozuyordu.

"Bu
böyle olmayacak! Beni severken bu kadar erken vazgeçmiş olamaz değil
mi? Yoksa o gün duyduklarım sadece beynimin bir oyunu muydu? Yok canım!
Nasıl olsun öyle bir şey. Ben daha o zaman ondan hoşlanmıyordum ki.
Hoşlanıyor muydum? Aishhh kafayı yiyeceğim şimdi. En iyisi işini
öğrenmek ama nasıl?"

İçinde dönen bir sürü tilkinin ardından, o da yavaşça gözlerini kapamaya başladı...

Ertesi
gün uyandığında bile aklında hala aynı soru vardı. Sun Ye'nin işi
neydi? Bir karara varmıştı, bunu öğrenmek istiyorsa halmoniyi onlara
göndermeliydi. Kendi gidemezdi çünkü Sun Ye'ye işi olduğunu söylemişti.

"Halmoni, niye hiç Ji Hoon'lara gitmiyorsun?" diye sordu kahvaltı ederken umursamazca.

"Niye gideyim oğlum?"

"Sen onlarında ailesi sayılırsın. En azından gidip bir hatırlarını sorman gerekmez mi?"

"Bilmem gerek duymadım ama..."

Halmoni daha sözlerini tamamlayamadan Taecyeon atlamıştı söze.

"Bence gerekli halmoni. Arada bir yapmalısın bunu."

"Sende bir haller var ama hadi hayırlısı."

"Ne? Yok bir şey halmoni. Ben sadece onları düşündüğümden şey dedim yani amaaan."

Taecyeon
kıvranarak sözlerini toplamaya çalıştı ama becerememişti. Halmoni bir
şey anlamasa da torununun bir sorunu olduğunu anladığı için kabul
etmişti.

**~***

Ji Hoon ve Bendis kahvaltıyı hazırlayıp,
Sun Ye'leri kahvaltı masasına bekliyorlardı. Bendis hala dün geceki
utangaçlığını üstünden atamamıştı. Elinden geldiğince Ji Hoon'dan uzak
mesafeler seçmeye çalışıyordu. Bir evin içinde bu ne kadar mümkün
olursa. Ji Hoon ise bunu anlamış, onu iyice kızdırmak için sürekli
dibine giriyordu.

Sonunda Sun Ye'lerde gelmiş hep birlikte
kahvaltı etmeye başlamışlardı. Chan ile Bendis dünün verdiği mahçuplukla
birbirleriyle fazla konuşamıyorlardı. Sonra sonra bu, gereksiz,
çekingenliği üstlerinden atıp sohbete başladılar.

Kahvaltı
bitmiş ve herkes salona geçmişti. Chan ile Sun Ye odalarına geçecekken
kapı çalmıştı. Gelen halmoniydi. Sun Ye belki halmoniden, Taecyeon'un ne
işi olduğunu öğrenebilirdi. Bu yüzden oturup sohbete katılmaya başladı.
Sohbet bir türlü Taecyeon'a gelmiyor, hep kendi aralarında sürüp
gidiyordu. Sun Ye bu yüzden ne işi olduğunu ne sorabildi ne de halmoni
bu konuda bir şey söylemişti. Halmoni kalkıp gittiğinde, Sun Ye'de hayal
kırıklığıyla odasına geçti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:19 am

***~***

Halmoni eve girdiğinde, Taecyeon merakla önünde dikildi.
Neler olduğunu anlatmasını istedi ondan. Halmoni onun bu hallerine anlam
veremese de olanları anlatmaya başladı. Önemsiz detaylarla dolu bir
sürü şey söylemişti. Arada Sun Ye'nin kuzeninin geldiğini söyleyince
Taecyeon devamını dinlemeden, oturduğu koltuktan, ayağa fırlayıp
"Buldum!" dedi. Sonra da halmoninin yanağından öpüp odasına gitti. Sun
Ye'nin ne işi olduğunu anlamıştı. Demek kuzeni burada olduğu için
böyleydi.

------

Aradan bir hafta geçmiş ve Chan artık
geri dönmek zorunda olduğunu söylemişti. Bir hafta boyunca hep aynı
şeyler olmuştu. Bir iki defa Sun Ye ve Chan dolaşmaya çıkmışlardı ama o
kadar. Chan ne kadar Taecyeon'u görmek istese de bir türlü fırsat
olmamıştı.

"Taec'i görmeden gitmek içime hiç sinmiyor ama!" diye fısıldadı Sun Ye'nin kulağına.

"Biliyorum, biliyorum ama işleri olduğunu söylediği için çağıramadım."

"Hadi kızlar, bırakın konuşmayı. Taksi geldi kapı da bekliyor." dedi Ji Hoon.

Herkes
dışarı çıktı ve teker teker sarılıp vedalaşmaya başladılar. O sırada
Taecyeon onlara doğru geliyordu. Sun Ye onu görür görmez Chan'ın koluna
yavaşça vurdu. Chan, Sun Ye'nin baktığı yere bakınca karşısındaki
çocuğa hayran gözlerle bakmaya başladı. Bunu farkeden Sun Ye tekrar
koluna vurdu.

"Ahhh, bu seferki sertti!"

"Gözlerin fazla ışıldıyor, sevgili kuzenim!" dedi Sun Ye sinirle.

"Kıskanç
kuzenim benim. Eniştemi de süzemeyecek miyim yahu? Aaa alıcı gözüyle
bakmak böyle oluyor ben ne yapayım?" dedikten sonra hafif kahkaha attı.

"Tamam sus! Duyacak şimdi." deyiverdi Sun Ye telaşla.

"Ya! Siz bir hafta boyunca konuşmayıp, sözlerinizi buraya mı sakladınız?" diye iç geçirdi Ji Hoon. "Hadi hadi taksi bekliyor."

"Hepiniz kendinize iyi bakın." dedikten sonra taksiye bindi Chan.

Ji Hoon ve Bendis taksi ilerlemeye başlayınca içeri girdiler. Sun Ye ile Taecyeon şimdi yalnız kalmışlardı.

"Demek işin kuzenindi." diyerek sırıttı Taecyeon.

"Evet öyle." dedi Sun Ye umursamaz bir tavırla.

Taecyeon'un işini bilmemek onu hala sinir ediyordu.

"Neyse, işin bittiğine göre artık lunaparka gidebiliriz değil mi?"

"Ben, senin işin için erteledik sanıyordum." diyerek gözlerini devirdi Sun Ye.

"Benim işim, seni gıcık etmekti küçük hanım."

Sun Ye doğru mu duyuyordu? Bu duyduğu karşısında çok mutlu olmuştu...



Fazla uzattım sanırım çünkü yazarken sıkıldım. :/ Umarım siz de sıkılmazsınız. Sad İyi okumalar.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:19 am

YAZI-TURA 23. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan



"Benim işim, seni gıcık etmekti küçük hanım."

Sun Ye doğru mu duyuyordu? Bu duyduğu karşısında çok mutlu olmuştu...

"Başarabildiğini pek sanmıyorum ama olsun." diyerek sırıttı Sun Ye.

Taecyeon onun sırıtmasının arkasındaki 'başarabiliyorsun'u çok net görüyordu aslında...

"Eminim..." dedikten sonra ufak bir kahkaha attı. "Neyse, yarın gidiyoruz bak lunaparka ona göre." deyip, göz kırptı.

"Anlaşıldı, o zaman yarın görüşürüz Taec."

Sun
Ye bunu dedikten sonra suratındaki kocaman sırıtmasıyla eve girdi.
Taecyeon'da o eve girince biraz etrafta dolaşmaya karar verdi.

Ji
Hoon ve Bendis çiftli koltukta yanyana oturup televizyona bakıyorlardı
boş boş. Kapıdan kocaman bir sırıtmayla Sun Ye'nin girdiğini gördüler.
Bendis, Sun Ye'nin suratındaki bu ifadenin sebebini merak ediyordu.

"Hiç yakıştıramadım sana Sun Ye!" dedi Ji Hoon alaylı bir tavırla.

Bendis ve Sun Ye onun bu sözlerine şaşırmışlardı. Sun Ye yakışmayacak ne yapmıştı?

"Neyi yakıştıramadın Bi?" diye sordu Sun Ye meraklıca.

"İnsan kuzeni uzaklara gidiyor diye bu kadar sevinir mi?" dedi dil çıkartarak.

"Of Bi ya!"

Sun Ye bu duyduklarından sonra gözlerini devirerek, onların karşısında duran tekli koltuğa attı kendisini.

"Taecyeon'la ne konuştunuz bakayım?"

Bendis bu sözleriyle büyük bir magazin haberi bekliyormuş rolünü takındı. Ji Hoon ve Sun Ye onun bu hareketine dil çıkardılar.

"Lunaparka gidiyoruz yarın!" diye sevinçle konuştu Sun Ye.

"Tüh ya! Bizde yeni bir şey var sanmıştık. Boşuna meraklandın hayatım." diyerek dalga geçti Ji Hoon.

"Sen odanı özledin galiba sevgilim hı?"

"Yok canım, ben gayet rahatım."

"Siz tatlı atışmanıza devam ederken bende odama gideyim bari." dedi Sun Ye ayağa kalkarak.

Sun Ye odasına geçince Bendis Ji Hoon'u bir çocuk gibi azarlamaya başladı.

"Ne zaman büyümeyi düşünüyorsun? Kız kardeşinle böyle dalga geçmekten vazgeç ya!"

"Ben senin bebeğinim ama..." diyerek dudaklarını büzdü Ji Hoon.

"Şebeklikte üstüne yok!" deyip gözlerini devirdi Bendis.

Onun
bu tatlılığına dayanamıyordu. Ufak bir çocuk gibi yanaklarını
mıncıklamaya başladı Ji Hoon'un. Ji Hoon ise bu halinden memnun,
suratını şekilden şekilde sokuyordu.

***~***

Sun Ye
odasına girmiş ertesi günü düşünüyordu. Ne yapacaklardı? Onun yanında
çocuk gibi davranmak istemiyordu ama lunaparkta buna engel olmazdı ki!
Bilgisayarın başına oturup, çiftlerin neler yaptıklarına bakmaya
başladı. Acaba onlar da bir gün Bendis ve Ji Hoon gibi olabilecekler
miydi? Bunun hayali bile Sun Ye'nin kalbinin deli gibi atmasını
sağlıyordu...

***~***

Taecyeon tek başına dolaşmaktan
sıkılıp eve geri dönmüştü. Girdiğinde halmoninin yanağından öpüp kendi
odasına geçti. Lunaparka gideceklerini düşündükçe tilkiler yine beynine
hücum ediyordu. Onu sinir edecek bir sürü şey gelmişti aklına. Ertesi
gün için sabırsızlanıyordu...

------

Sun Ye uyanır
uyanmaz, geceden hazırladığı kıyafetlerini geçirdi üzerine. Canı bugün
etek giymek istiyordu ama lunaparkta rahat etmesi için altına tayt
giymek zorundaydı. Üstüne de güzel bir badi giydikten sonra ayna
karşısına geçip, saçlarını düzeltmeye başladı. Kapının çalmasıyla
odasından fırlayıp kapıya koştu.

"Günaydın!" dedi neşeli sesiyle Sun Ye.

"Günaydın."

Taecyeon Sun Ye'yi baştan aşağı süzmeye başlamıştı. Bugün çok güzel görünüyordu.

Evin
içinden Ji Hoon'un; "Hey! Fazla geç kalmayın ve dikkat edin kendinize."
diyen sesini duydular. Peşindende Bendis'in; "Ona aldırmayın,
eğlenmenize bakın." diyen sesini...

Sun Ye ve Taecyeon sırıtarak "İkinize de tamam!" dedikten sonra evden çıktılar.

Taecyeon'un
daha önceden çağırdığı taksiye bindiler. İkisi de heyecanlılardı ama
farklı sebeplerden dolayı. Sun Ye onunla başbaşa geçireceği günü
düşünürken, Taecyeon uygulayacağı planı düşünüyordu. İkisi de yol
boyunca konuşmadılar. 20 dakika sonra lunaparkın önüne geldiklerinde Sun
Ye arabadan heyecanla indi.

"Her şeye binmek istiyorum!" diyerek ellerini havaya kaldırdı.

Taecyeon
Sun Ye'nin bu çocuksu tavrı karşısında gülümsemesine engel olamadı.
Birlikte içeri girdiklerinde Sun Ye, Taecyeon'u bir o yana bir bu yana
sürükleyip duruyordu. Önce hız treni, çarpışan arabalar, gondol...
Aslında biraz korktuğu için, tehlikeli olan oyuncaklardan uzak durmaya
çalışıyordu Sun Ye. Taecyeon bunu farkedince hemen 'kamikaze'ye doğru
ilerlemeye başladı.

"Yaaa! Ben ona hayatta binmem." diyerek dudağını büzdü Sun Ye.

"Hadi ama! Korkulacak bir şey yok."

"Bir dakika ya. Korktuğumu kim söyledi ki?"

"Niye binmek istemiyorsun o zaman?"

"Şey... yani... o çok dönüyor. Midem bulanır ondan."

Sun
Ye kekelediği için kendini elevermişti. Taecyeon Sun Ye'nin elinden
tuttuğu gibi kamikazeye sürüklemeye başladı. Sun Ye, onun, elini
tutmasıyla nereye gittiğini unutmuştu. Şimdi sadece ama sadece birleşen
elleri vardı aklında... Tabii bu çok uzun sürmemişti. Kamikazenin başta
salıncak gibi, bir ileri bir geri hareket etmesinde sorun yoktu ama
hızlandıkça ters dönmeye başlamıştı. Şu an Sun Ye'nin tek yaptığı şey;
korkuyla gözlerini kapatıp, çığlıklar atmaktı. Taecyeon onun bu
hallerine gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Birden aklına Sun
Ye'nin kendisini hala sevip sevmediğini öğrenmek için bir fikir geldi.
Eğer Sun Ye'nin elini tuttuğunda çığlık atmayı bırakırsa, seviyor
anlamına gelirdi... Önce dönüp, çığlık atan, Sun Ye'ye baktı son bir
defa. Onun bu halini izlemek güzeldi ama düşüncelerini gerçekleştirmek
daha önemliydi. Sonra yavaşça uzanıp onun elini tuttu. Umutla Sun Ye'nin
suratına bakıp, onun susmasını diliyordu.

Sun Ye o kadar çok korkuyordu ki o anda kıyamet kopsa ruhu duymazdı. Bu yüzden Taecyeon'un elini tuttuğunu da hissetmemişti.

Taecyeon
hayal kırıklığıyla elini geri çekti. Kamikaze durmuş ve ikisi de
inmişti. Sun Ye birkaç saniye kendine gelmeye çalıştıktan sonra
Taecyeon'un kolunu kavrayıp, top atışlarının yapıldığı, oyuncakçı
dükkanının önüne sürükledi. Üç tane ufak top'la, şerit halinde geçen
ördekleri vurmaya çalışan insanlara baktı Sun Ye.

"Biz de oynayalım ne olur ne olur!" diyerek olduğu yerde zıplamaya başladı.

"Tamam tepinmene gerek yok, sakinleş."

Sun
Ye'nin bu haline gülmemek elinde değildi artık. Öndeki çiftler
gittiklerinde Taecyeon'da üç tane top aldı. Hızlı atıp ördeklerden
birini devirene, büyük bir oyuncak ayı veriliyordu. Taecyeon ilk topu
fırlattı ama ördek sadece titredi. İkinci topu attığında ise ıskaladı.
Sun Ye artık umudu kesmiş bir biçimde onu izliyordu. Taecyeon ise ona bu
ayıyı vermek istiyordu! Kesinlikle başarmalıydı. Üçüncü topu dikkat
kesilerek ve diğer attıklarından daha hızlı fırlattı. Bu sefer başarmış,
ördeği devirmişti. Dükkan sahibi suratını buruşturarak kocaman,
kahverengi ve beyaz karışımı, gözleri iri olan ayıcığı onlara verdi. Sun
Ye ayıyı kucağına aldığında gülümseyerek teşekkür etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:20 am

Taecyeon'un aklına korku treni gelmişti. Sun Ye'nin korktuğunda
suratının alacağı ifadeyi çok merak ediyordu ama daha önce planını
uygulama zamanıydı. Busan'da samimi olduğu bir kız arkadaşı vardı.
İlkokul seneleri hep birlikte geçmiş ve kardeş gibi büyümüşlerdi. Sonra
ailesinin işi gereği Seoul'e gitmeleri gerekmişti ve liseyi orada
okuyacaktı. Onunla yüzyüze görüşme fırsatı bulamasalarda sık sık
telefonda görüşüyorlardı ve onu lunaparka çağırmıştı. Onu gördüğünde
haberi yokmuş gibi şaşırıp, sonra da koşup sarılacaktı. Tabii bu sırada
Sun Ye'nin tepkileri üzerine yoğunlaşacaktı. Peki nerede kalmıştı bu
kız? Gözleri onu arıyordu ama bir türlü bulamıyordu. Aramaktan vazgeçip
Sun Ye'ye döndü.

"Hadi korku trenine binelim!" dedi Taecyeon.

"Olur."

Korku
trenine doğru ilerlerken bir anda Sun Ye elindeki ayıyı Taecyeon'a
verirek koşmaya başladı. Taecyeon pür dikkat onun nereye koştuğunu
izliyordu. Yine hangi oyuncağı görmüştü acaba diye merak ederken bir
anda Sun Ye'nin bir adamın boynuna atlayıp sıkıca sarıldığını gördü.
Kıskançlığın verdiği sinirle kıpkırmızı olmuştu.

"Kim şimdi bu
şapşal? Ne diye sarılıyor Sun Ye ona? Bana bile geldiğimde sarılmadı ama
maşallah adama yapıştı!" diye mırıldanarak onlara doğru yürümeye
başladı. Aklından; "Bir de ben yapacaktım bunu sözde! Aisshhh nerede bu
kız ya? Sun Ye'de sanki bütün planlarımı önceden öğrenip inadıma yapıyor
bunu. Neyse Taec, kendine gel. Önce şu herif kimmiş onu öğrenmeye bak
oğlum." diye geçirerek onların yanına geldi.

Sun Ye Ji Hoon'un
yakın arkadaşlarından biri olan Chul'u görünce ona doğru koşup, sarıldı.
Onu ne zamandır göremiyordu ve çok özlemişti. Tek ailesi Ji Hoon olduğu
için, onun tüm arkadaşlarıyla da samimiydi. Taecyeon'un sinirli
baktığını görünce şaşırdı ve kendisini geri çekti.

"Ah Taecyeon,
özür dilerim bir şey demeden koştum ama Chul subaeyi görünce kendime
engel olamadım." diyerek açıklama yaptı Sun Ye.

Taecyeon'un siniri 'sunbae' kelimesiyle geçmişti.

"Eee bizi tanıştırmayacak mısın Sun Ye?" diye sordu Chul.

Sun
Ye elini Chul'a doğru uzatarak; "Bu Chul sunbae. Abimin okuldan bir
arkadaşı." diyerek açıkladı. Sonra da elini Taecyeon'a doğru uzatarak;
"Bu da Taec. Benim sınıf arkadaşım." dedi.

İkisi de birbirine
memnun olduklarını söyledikten sonra Chul işinin olduğunu söyleyip
onlardan ayrıldı. Sun Ye o gidince Taecyeon'a bıraktığı ayısını geri
alarak korku trenine doğru yürümeye başladı. Taecyeon ise düşüncelere
dalmıştı. Sun Ye'yi kıskanıyor, arkadaşım kelimesine ise sinirleniyordu.
Acaba Sun Ye'de böyle miydi? Bunu bilmemek canını sıkıyordu. Anlaşılan,
arkadaşı onu ekmişti! Gelseydi bunu Sun Ye'nin surat ifadesinden
kolayca öğrenebilirdi halbuki...

Korku trenine bindiklerinde
Taecyeon tekrar dikkatini toplamaya karar verdi. Sun Ye'nin korkunca
kendisine sarılmasını bekliyordu. Tren yavaş yavaş ilerlemeye başladı.
Taecyeon önüne çıkan böcekler, iskeletler, vampirler... yerine Sun Ye'yi
izliyordu. Sun Ye ise merakla etrafına bakıyor, çıkacak her şeye
hazırlıklı olmaya çalışıyordu. En son bir tane zebani çıkınca korkuyla
çığlık atıp ayıcığına sarıldı. Taecyeon bunu görünce hayal kırıklığı
yaşayarak kafasını önüne eğdi.

"Gerizekalı! Ne vardı ilk onu alacak? Of ya..." diye düşünceleriyle kendine kızıyordu.

İkisi
de çok yorulmuşlardı ve artık eve dönmek istiyorlardı. Bir taksi
çevirip bindiler. Eve vardıklarında vedalaşıp, içeri girdiler.

Taecyeon
eve girer girmez, arkadaşını arayıp azarladı. Telefonun ucundaki
arkadaşı ise çok önemli bir işi çıktığını ve gelemediği için özür
dilediğini söyleyip duruyordu. Daha fazla dayanamayıp suratına telefonu
kapattı ve kendini yatağına attı...

***~***

Bendis ve Ji
Hoon evde başbaşa kalmanın tadını çıkartıyorlardı. Ji Hoon güzel bir
romantik-komedi filmi açmış, sevgilisiyle sarılarak izlemenin keyfini
çıkartıyordu. Film bittikten sonra sohbet etmeye başladılar. Ji Hoon'un
günlerdir aklını kurcalayan bir soru vardı. Neden Bendis'in ailesi, o
buraya geldiğinden beri, bir kere bile aramamışlardı? Merak mı
etmiyorlardı yoksa araları mı bozuktu? Eğer Bendis'in bir sorunu varsa
bunu bilmeliydi ama şimdi böyle güzel bir ortamı bozmak istemediği için
merakını daha sonraya erteledi...

-----

Sun Ye heyecandan
yatamıyordu. Sonunda okullar açılıyor ve o sabırsızlıkla okulun ilk günü
bekliyordu. Heyecanlı olmasının nedeni; hem son senesi oluşu hem de
Taecyeon'la yeniden aynı sırada oturacak olmasıydı. Artık uyusa iyi
olacaktı çünkü sabah erken kalkması gerekiyordu...



Hmm yine soru sorasım geldi. Very Happy Very Happy Bendis'in ailesiyle ne gibi bir problemi olabilir arkideşler? Very Happy Very Happy Umarım beğenirsiniz.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:20 am

YAZI-TURA 24. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Sun Ye, sabaha çalar saatinin sesine sinirlenerek uyandı.

"Of,
niye bu kadar erken çalıyor bu salak saat? Kesin Bi'nin işidir ya.
Öldün sen Bi, ölümlerden ölüm beğen." diye sinirlice geçirdi aklından.

Saati
susturup fırlattıktan sonra tekrar yatağına gömüldü. Bir terslik varmış
gibi hissediyor ama ne olduğunu çözemiyordu. Sonunda Ji Hoon'un
kapısının önünden "Okulun ilk günü okulu asmak iyi değildir. Yine de sen
bilirsin, biz çıkıyoruz." demesiyle gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Gece Taecyeon'u düşünmekten ve heyecandan bir türlü uyuyamadığı için
şimdi zorluk çekiyordu anlamakta. Beyni konuyu kavradığında hışımla
sıcacık yatağından çıktı ve hemen üstüne okul formasını geçirdi.
Kahvaltı etmek için vakti vardı ama o hiçbir şey yemek istemiyor, sanki
ilk defa okula giden anaokul öğrencileri gibi, heyecanla bir an önce
okula gitmek istiyordu. Aynaya bakıp saçlarını da düzelttikten sonra
odasından çıktı. Ji Hoon ve Bendis'te kahvaltı etmemiş olacaklar ki
mutfaktaki masanın üstü tamamen boştu. Fazla umursamayıp evden dışarı
attı kendisini. Gözleri dışarı çıkar çıkmaz Taecyeonların evine baktı.
Bir umut onunda çıkmasını bekliyordu ve bu yüzden adımlarını, onların
evini geçene kadar, yavaş olmaya zorladı.

***~***

Taecyeon
çalar saatin sesiyle hemen uyanıp, giyinmişti. Ne kadar geç yatarsa
yatsın uykuya fazla düşkünlüğü olmadığı için erken kalkması sorun
değildi. Halmoni sabah erkenden uyanıp torunu için güzel bir kahvaltı
sofrası hazırlamıştı. Taecyeon hiç itiraz etmeden masaya oturup,
kahvaltısını etti. Çantasını alıp evden çıktığında gözleri Sun Ye'nin
evine kaydı.

"Bana mı bakıyordun Taec." diyen Sun Ye'nin sesiyle hemen gözlerini ona çevirdi.

"Yok... yok canım niye bakayım ki?"

"Neyse bana öyle geldi heralde." diyerek sırıttı Sun Ye. Taecyeon'un, evlerine baktığından adı gibi emindi. "Günaydın."

"Sanada günaydın."

İkisi
de okula doğru yürümeye başladılar. Az önce acele eden, okula bir an
önce varmak isteyen, Sun Ye; şimdi tam tersi yavaş adımlarla
ilerliyordu. Bu yolun uzayabildiği kadar uzamasını istiyordu. Konuşsalar
da, konuşmasalar da, bu çok önemli değildi. Önemli olan Taecyeon'un
varlığını hissedip, onunla zaman geçirmekti.

Taecyeon Sun Ye'nin
kendisini yakalamış olmasına kızıyordu. İlk adımı kendi atmak yerine,
onun atmasını istiyordu. Ne de olsa sevdiğini de ilk farkeden oydu...
Beraber yürürken zamanın durmasını diliyor ama zaman ona karşı gelip
hızlı akmaya devam ediyordu.

İkisi de okulun yeni dönemi,
arkadaşları hakkında sohbet edip okula doğru yürüdüler. Okula
vardıklarında, Eun Cha, Sun Ye'ye doğru koşup sarıldı.

"Ya! Niye beni tatil boyunca hiç aramadın?"

Sun
Ye, Eun Cha'nın bu sorusu karşısında ne diyeceğini bilememişti. Tüm
tatilini Taecyeon'u düşünerek geçirdiğini söyleyemezdi. Peki şimdi ne
cevap vermeliydi? Sun Ye bunları düşünürken Taecyeon'un yürümeye devam
ettiğini gördü. O yokken arkadaşıyla konuşması daha kolay olacaktı.
İyice uzaklaştığına emin olduktan sonra arkadaşının sorusunu cevapladı.

"Aslında sana anlatmam gereken bazı şeyler var."

Eun Cha merakla gözlerini Sun Ye'ye dikti. Sanki 'Devam et, dinliyorum' dermişçesine.

Sun Ye bu bakışları çok iyi tanıdığı için gülümseyip, boğazını temizledi.

"Tamam, bana kızacaksın daha önce söylemediğim için ama önce emin olmak istedim ve şu anda eminim."

"Lafı uzatmaktan ne zaman vazgeçeceksin, cidden merak ediyorum?" diyerek gözlerini devirdi Eun Cha.

"Of!
Bir kere de ballandıra ballandıra anlatmama fırsat verin ya! Neyse,
neyse... Ya hani geçen dönem ben çok dalgın gözüküyordum ya. Sen gelip
bana neden değiştiğimi sorup duruyordun."

"Evet?"

"Ben, eee Taec'den hoşlandığım için öyleydim."

"Ne?"

Sun
Ye, Eun Cha'nın sesinin çok çıkmasını engellemek için, eliyle
arkadaşının ağzını kapadı. Yanlarından geçenlere onlara acayip gözlerle
bakıyorlardı.

"Bağırmasan diyorum? Herkes bize bakıyor." dedikten sonra elini arkadaşının ağzından çekti.

"Tamam bağırmıyorum ama hemen anlatmaya başlıyorsun!"

Sun
Ye tüm olanları başından sonuna kadar anlatmıştı. Taecyeon'a ilk
görüşte aşık oluşunu, onun aniden Busan'a gitmesini, çektiği acıları,
geri dönüşünü, lunaparkı... Hepsini acele acele, kısa keserek
anlatmıştı. Ne kadar kısa kesmeye çalışsa da müdürün açılış konuşmasına
başlamadan bitirememişti. Bu yüzden müdür konuşurken de anlatmaya devam
etmiş, kimse duymasın diye de dikkatli olmaya çalışmıştı.

***~***

Taecyeon
Eun Cha'nın gelmesiyle onların yanından ayrılmıştı çünkü iki kızın her
zaman için özel konuşacak şeyleri olduğunu biliyordu. Onların yanından
ayrıldıktan sonra kendi arkadaşlarının yanına gitmişti. Arkadaşları ona
yaz boyunca arayıp sormadığı için kızıyorlardı. Taecyeon ise kendini
savunmak için önemli bir iş için Busan'a gittiğini söylemişti. Annesinin
hasta olduğunu söylemek istemiyordu. Daha doğrusu annesini hatırlamak
istemiyordu. Bu yüzden sadece iş için demişti. Kimse de bu durumu
sorgulamamış, konu çabuk değişmişti. Müdürün konuşmasına başlayacağının
anonsuyla bahçede sıra olan öğrencilerin yanlarına gitmişlerdi.

***~***

Müdürün
konuşmasından sonra herkes sınıflara dağılmıştı. Taecyeon'la Sun Ye
geçen dönemki sıraları olan, en arka cam köşesine, oturmuşlardı. İkisi
de yeniden bu duyguyu yaşamanın zevkini çıkartıyorlardı. İlk ders
coğrafya öğretmeni Bayan Jin Ae girmişti. İlk gün olduğu için çok sıkmak
istememiş ve yaz tatilinden bahsetmişlerdi. Tenefüs olunca Sun Ye daha
fazla açlığını bastıramadığını hissederek kantine inmek için sırasından
kalktı.

"Nereye gidiyorsun?"

Taecyeon'un bu soruyu sorması Sun Ye'yi şaşırtmıştı.

"Kahvaltı etmedim, kantine iniyorum." diye açıkladı Sun Ye.

Taecyeon
kafasını sallayıp, gülümsedi. Sun Ye hala üzerindeki şaşkınlığını
atamayarak, kantine gitmek için sınıftan çıktı. Taecyeon'un böyle ilgili
olması hem hoşuna gidiyor hem de kafasını karıştırıyordu. Acaba yine
'herkese' davrandığı gibi davranıyor da kendisi mi yanlış anlıyordu?
Bunu bilmediği için fazla üstünde durmak istemedi. Umut bağlamak canını
yakıyordu. Sessizce kantine inip kahvaltısını etti ve ikinci ders
ziliyle sınıfa çıktı.

***~***

Bendis ve Ji Hoon okula
elele girdiklerinde, kıskanç bakan gözlerle karşılaştılar. Ji Hoon hem
derslerindeki hem de yıl sonu gösterilerinde gösterdiği başarıyla
kızların gözbebeği halindeydi. Bendis kıskanç bakan gözlere nispet
edercesine daha bir sıkı tuttu Ji Hoon'un elini. Derse girecekleri zaman
bir alt sınıfta olduğuna isyan etti içinden. Eğer Ji Hoon'la aynı
dönemden olsaydı, onun için daha kolay olurdu. Sevgilisinin, onu
sınıfına kadar bırakması çok hoşuna gitmişti. Yanağına bir öpücük
kondurup sınıfına girdi.

Ji Hoon Bendis'in yanından ayrıldığında
hemen sınıfına gitti. Bendis'le sevgili olduklarından beri kendi
arkadaşlarına fazla vakit ayıramamıştı. Bunu telafi etmek istiyordu.
Sınıfa girer girmez Chul'un yanına gidip oturdu.

"Vay bizim yeni damat gelmiş."

"Ya! Senin bir sevgilin yok diye kıskanma." diyerek sırıttı Ji Hoon.

"İşte bende bundan bahsediyorum! Sevgilinle takıldığından beri, benim hayatıma da bir kadın girdiğini bilmiyorsun."

"Vay, demek sende sonunda buldun birini. Eee bu ne zaman biter."

"Bu sefer farklı oğlum. Cidden seviyorum kızı."

"Göreceğiz. Aslında benim seninle dertleşmeye ihtiyacım var biraz."

"Ne oldu, Bendis'le bir sorun mu var?"

"Yok,
onunla çok iyiyiz ama kafamı kurcalayan bir soru var. Biliyorsun, bu
yaz kız kardeşim için ülkesine dönmedi ve bizde kaldı."

"İyi de bu bir sorun değil, hediye gibi bir şey." diyerek kaşlarını oynattı Chul.

Ji Hoon onun bu sapıkça ifadesine dayanamayıp yavaşça kafasına vurdu.

"Kes sesini! Sorun şu; Bendis'in ailesi, onu bizde kaldığı sürece hiç aramadı."

"Demekki güveniyorlar kızlarına. Ne olmuş yani?"

"Senin bugün salaklık günün heralde. Ne demek ne olmuş? İnsan en azından sırf özlediği için arar."

"Ha, bak bu benim aklıma gelmemişti."

"Aisshhh ben kime dert anlatıyorum ki?!" diyerek sinirle gözlerini devirdi.

Chul cevap açmak için ağzını açmıştı ki profösörün sınıfa girmesiyle tekrar kapattı.

***~***

Sun
Ye sınıfa çıkıp, yerine oturdu. Taecyeon tenefüs boyunca sınıftan
çıkmamıştı. Bu ders sınıf öğretmenleri olan Bay Min Joo'nun dersiydi.

"Günaydın çocuklar!" diyerek sınıfa girdi öğretmenleri.

Sınıftakiler de oturdukları yerden eğilerek selamladılar öğretmenlerini.

"Bu
sene bildiğiniz gibi son seneniz. Bu yüzden kimsenin kendi seçtiğiyle
oturmasını istemiyorum. Beraber oturduğunuz da derslere çok konsantre
olmuyorsunuz ve bu sizin için iyi değil. Oturacağınız kişileri kura
yoluyla belirlemeye karar verdim. Herkes ufak bir kağıda ismini yazsın
ve masada duran kabın içine katlayarak bıraksın." dedi, masanın
üstündeki fanusa benzeyen kabı göstererek...


Bu bölümde çok bir şey olmadı üzgünüm. Umarım beğenirsiniz.♥
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:21 am

YAZI-TURA 25. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan


Bir
hafta geçmiş ve yine pazartesi günü gelmişti. Çekilen kuradan sonra
Taecyeon ve Sun Ye farklı sıralarda oturmaya başlamıştı. Sun Ye,
Taecyeon kızla oturmasın diye dua ederken, Taecyeon'da onun bir erkekle
oturmaması için dua ediyordu, o gün. Taecyeon'a kurada bir erkek çıkınca
Sun Ye tuttuğu soluğu, rahatlıkla vermişti. Fakat bu Taecyeon için
mümkün olmamış, tuttuğu nefes ciğerlerinde basınç olarak kalmaya devam
etmişti. Sun Ye sınıfın en tembel erkeğiyle oturmaya başlamıştı...

Ji
Hoon bir hafta boyunca, Bendis'e, konu arasında hep ailesini sormuştu.
Direkt sormak ve onu sıkmak istemiyordu. Arada ailesinin nasıl olduğu
sorularıyla ağzından laf almaya çalışıyor ama aldığı cevap hep kaçamak
oluyordu...

Bendis Ji Hoon'un sorularını anlıyor, ona anlatmak
için uygun anı bekliyordu. Aslında birçok kez anlatabileceği konumda
olduğu halde, anlatmaktan çekindiği için susmuştu. Ji Hoon'un kendi aile
meselesiyle fazla ilgili olmasını istemiyordu. Amcasının iğrenç yüzünü
sevdiğin adamın görmesini istemiyordu. Çok da iyi biliyordu ki elbet bir
gün öğrenecekti...

Sun Ye sabah erkenden kalkıp okul
formalarını giydi. İçeride Ji Hoon ve Bendis'in kahvaltı hazırlayan
seslerini duyabiliyordu. Hep birlikte oturup, aceleyle kahvaltı
yaptılar. Sun Ye, Ji Hoon ve Bendis arasındaki sessizliği görebiliyor,
son günlerde neden böyle olduklarını merak ediyordu. İlişkilerine zarar
gelmesinden çok korkuyordu. Onlar ayrılmamalı, hep ama hep birlikte
olmalıydılar. Bir yanı sormak için tutuşuren, öbür yanı sessiz kalmasını
tembihliyordu. Böyle bocalamak canını sıksa da yine de bir şey
diyemiyordu. İşin garip yanı, Taecyeon'da da son bir haftadır
değişiklikler vardı. Ne olduğunu anlamak istiyordu ama bir türlü
başaramıyordu. Beyni; yine onun gideceğini söylerken, kalbi; bu onu asla
yapmaz diyordu. Kafasındaki bütün düşünceleri dağıltmak istercesine,
kafasını sağa sola sallayıp masadan kalktı.

"Ben çıkıyorum, yoksa geç kalacağım." diyerek kapıya doğru ilerledi.

***~***

Taecyeon,
Sun Ye'nin bir erkekle oturmasına katlanamıyordu. Kendisini sevdiğini
bildiği halde onun kalbinin değişmesinden korkuyordu. Saçma bir korku
olduğunu defalarca haykırsa da korkmaktan vazgeçmiyordu yüreği. Karar
vermişti; hislerini sun Ye'ye söylecekti. Bunu Sun Ye'den beklese,
kesinlikle duyamayacağını biliyordu. Geçen bir hafta içerisinde birkaç
defa cesaretini toplayıp yanına gitmişti ama hep bir sorunla
karşılaşmıştı. Ya öğretmen derse girmiş, ya arkadaşlarından biri yanına
gelmiş, ya Sun Ye dışarıya çıkmış ya da yanındaki çocukla ders üzerine
konuşuyor olmuştu. Artık canını sıkmaya başlamıştı bu durum! Yeterince
sıkılmıştı, böyle ayrı kalmaktan. Bugün kendinden emin ve kararlıydı.
Ona hislerini söyleyecek ve onunda hislerini duyacaktı, sonunda!
Heyecanlı olduğu için kahvaltısını yapmadan evden çıkmıştı.

***~***

Bendis
ve Ji Hoon evde yalnız kaldıkları için strese girmişlerdi. Eskiden evde
yalnız kalmak için savaşırlarken, bu aralar ellerinden geldiğince
kalabalık ortamlarda takılır olmuşlardı. Bendis, Sun Ye evden çıkınca
sofradan kalkmış ve Ji Hoon'a okula geç kaldıklarını hatırlatmıştı.
İkisi de yalnız kalmak istemediklerinden Ji Hoon'un işine gelmişti ve
hemen hazırlanıp çıkmışlardı. Okuldaki arkadaşları dahi aralarında bir
sorun olduğunu farkedebiliyorlardı ama her ne olursa olsun, ikisi de
birbirini hala deliler gibi seviyorlardı.

***~***

Dakika
farkıyla evden çıkan Sun Ye ve Taecyeon karşılaşmamış, okula ayrı ayrı
gitmişlerdi. Sınıfa ilk giren Sun Ye oldu. Gözleri Taecyeon'u aramış ama
bulamamıştı. Hala gelmediğini anladığında her zamanki sırasına geçti.
Taecyeon kuradan sonra onun iki sıra önünde, cam kenarında oturmaya
başlamıştı. Ondan uzakta oturmak canını sıksa da belli etmemeye özen
gösteriyordu. Yanındaki oturan çocuktan hiç hoşlanmıyordu. Tembel olduğu
için sürekli Sun Ye'ye bir şeyler sorup duruyor, onu bunaltıyordu.

Taecyeon'u
bekleyen gözleri kapıdan bir türlü ayrılmıyordu. Sonunda Taecyeon
geldiğinde sadece kuru bir günaydın demişti. Sun Ye kafasına çok
takmamaya çalışıp, derse giren hocaya vermişti dikkatini.

İlk
iki ders geçmiş, sınıf öğretmenlerinin gireceği üçüncü ders gelmişti.
Taecyeon'la bu süre zarfında hiç konuşmamış olmalarına üzülüyordu Sun
Ye.

Taecyeon teklif edebilmek için uygun bir zaman dilimi aramaya
devam ediyordu. Ders aralarında Sun Ye'nin yanına gitmek istemiş ama
yine yanındaki çocukla konuştuğunu gördüğü için gidememişti. Üçüncü
derse girdiklerinde dikkatini sınıf öğretmenine yoğunlaştırmaya çalıştı.

Bay
Min Joo elindeki ders kitaplarını masasına koyduktan sonra; "Çocuklar
ben bir kaç kağıt kopyalamaya gidiyorum, 10 dakika sonra gelirim. Sessiz
olun." deyip sınıftan çıktı.

Sınıftaki hiçbir öğrenci, öğretmenin tembihine uymayıp, uğultu oluşturmaya başladılar.

Sun
Ye boş gözlerle etrafına bakıyordu. Aslında bakma amacı belki
Taecyeon'un yanına gelebilme ihtimaliydi. Onun gelmeyeceğini anlayınca,
aklına Ji Hoon'un iki gün önce öğrettiği bir oyun geldi.

Bunu
Sun Ye yemek konusunda kararsız kaldığı için öğretmişti Ji Hoon. İki
yemek arasında sıkışıp kalmış, ne yapacağını bilmediği için Ji Hoon'a
sormuştu. Ji Hoon ise iki yemeği de ilk defa yiyeceği için bir fikir
sahibi değildi bu konuda. Bu yüzden YAZI-TURA oyununu öğretmişti ona.

Sun
Ye cebindeki bozuk parayı çıkartıp havaya attı. Aklındaki soru ise
"Taecyeon gelecekse yazı, gelmeyecekse tura." idi. Biraz şaşkın,
fazlasıyla mutlu gözlerle yazı gelen paraya baktı.

Taecyeon
öğretmen çıkınca dönüp Sun Ye'nin ne yaptığına baktı. Sırada tek başına
oturduğunu, diğer çocuğun arkadaşlarının yanına gittiğini görünce
sevindi. Yalnız dikkatini çeken şey Sun Ye'nin yaptığıydı. Kalkıp yanına
gitti.

"Ne yapıyorsun?"

Sun Ye Taecyeon'un sesini
duyunca, bu oyunu, şu dakikadan sonra, daha çok sevmeye başlamıştı.
Kafasını kaldırıp, onun mükemmel suratına baktı.

"Hiç, Ji Hoon bana bir oyun öğretti, sende oynamak ister misin?" diye sordu gülümseyerek.

Geçen,
ilginç, bir haftadan sonra onunla vakit geçireceğini düşünmek içini
ısıtıyordu. Taecyeon'un cevap vermeye niyeti olmadığını anlayınca
konuşmasına devam etti.

"Bir soru sor sonra yazı ve tura için iki seçenek söyle, hangisi gelirse odur."

Taecyeon bunun üzerine Sun Ye'nin yanına oturdu ve bir soru düşünmeye başladı. Niyeyse aklına hiç soru gelmiyordu.

"Ya, ben ne soracağımı bilmiyorum." dedi Taecyeon.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:21 am

Sun Ye onun bir haftadan sonra yanına oturmasıyla düşüncelere dalmıştı
yine. Geldiği ilk günü, ona aşık oluşunu, iyi davranması üzerine
umutlanışı, herkese iyi davrandığını anlayınca umutlarının yok oluşu...

"Sun Ye?" diye soru Taecyeon.

Sun
Ye Taecyeon'un tek bir kelimesini duymadan tatlı ve acı anılarını
düşünmeye devam ediyordu. Komşu olmaları, Taecyeon'un hiçbir şey demeden
Busan'a gitmesi, çektiği acılar ve onun gelişiyle yeşeren umutları,
onunla lunaparka gidişi...

"Hişşt uyuyor musun?" diyerek Sun Ye'yi yavaşça sarstı Taecyeon.

sun Ye sallandığını hissedince hayal dünyasına hüzünlü, bir o kadar da mutlu bir veda edip Taecyeon'a döndü.

"Hı? Ne demiştin?"

Taecyeon
onun bu kadar dalgın olması üzerine teoriler üretip duruyordu beyninde.
Ya başka birine aşık olduysa? Kendisinin yanında Sun Ye'nin onu
düşünecek hali yoktu ya? Bir başkasını düşünüyorsa? Buna müsaade
edemezdi, bir an önce açılmalıydı ona!

"Çok dalgınsın, bir şeyin mi var?"

"Yok, hayır. Sen ne diyordun?" diyerek sıcacık gülümsedi Sun Ye.

"Ne soracağımı bilmiyorum..." diye cevaladı, mahçup bir ifadeyle Taecyeon.

"Çok
kolay ya. Bak mesela; tenefüste hangi yemeği yiyeceğiz? Yazı pizza
olsun, tura hamburger." dedikten sonra elindeki demir parayı havaya
atıp, elinin üstünde durdurdu. Sonra da; "Pizza yiyoruz!" diyerek güldü
Sun Ye. "Şimdi sen bir soru sor Taecyeon."

"Tamam."

Taecyeon
düşünmeye başladı. Bu iyi bir fırsattı. Ona hislerini böyle
açıklayabilirdi. Bu fikirle yanakları kızarmaya başlamıştı. Sun Ye bunu
görünce şaşırmasına engel olamadı. Ona mı öyle geliyordu yoksa gerçekten
kızarmış mıydı? Merakla bir kaşını kaldırarak, yanında oturan sevdiği
çocuğa bakmaya başladı.

"Sorum... acaba Sun Ye Taecyeon'un kız arkadaşı olur mu?"

Taecyeon başarmış olmanın mutluluğuyla gülümsemeye başladı.

Sun
Ye bu soruyu duyunca ağzı açık kalmıştı. Dalga geçiyor olamazdı değil
mi? Bu ne de olsa bir oyundu, bunu hatırlayarak güldü. Daha doğrusu
kendini gülmeye zorladı. Onun bu konuyu oyun olarak görmesi canını
sıkmıştı.

"Çok komik bir soruydu. Peki seçeneklerim ne?"

Bu cümleleri ağzından zorla dökerek, gülümsemeye devam etmeye çalıştı.

Taecyeon
bu cevabı hiç beklemiyordu. Gerçekten Sun Ye bir başkasından hoşlanmaya
mı başlamıştı yoksa? Niye böyle bir cevap vermişti? Bu onun moralini
bozmuştu ve üzgünce kafasını yere eğdi. Sonra tekrar düşündüğünü yapmaya
karar verdi. Bu sefer vazgeçemezdi, bu kadar yakınken... Sun Ye'den
açılmasını beklerse, papa Müslüman olurdu. Kararlı bir şekilde Sun
Ye'nin elindeki demir parayı aldı.

"Yazı gelirse evet, tura gelirse bir daha fırlatıyoruz." dedi gülümseyerek.

Sun
Ye bu sözlerden sonra şok olmuştu. Şaşkınca yakışıklı çocuğun suratına
bakıyordu. Aklından; "Ya bana kötü bir şaka yapıyor ya da gerçeği
söylüyor! Bu konuda şaka yapıyorsa..." diye geçirdi aklından, seslice.
Sun Ye yine düşüncelerini sesli söylemişti, farkında olmadan.

Taecyeon,
onun sesli düşündüğünü bildiği için hiç şaşırmamıştı. Bu huyunu
seviyordu çünkü böyle bir huyu olmasaydı, kendisine aşık olduğunu da
anlayamayacaktı.

"Bu bir şaka değil." diyerek gülümsedi Taecyeon.

"Ne?"

Sun Ye artık onun beyin okuyabildiğini düşünmeye başlamıştı. Nasıl oldu da düşüncelerini duymuştu?

Taecyeon onun bu ifadesine dayanamayıp, güzel kızın burnunu cimcikledi.

"Hala sesli düşündüğünü bilmiyor musun yoksa?"

Sun Ye utanarak kafasını hayır anlamında salladı.

"Böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum."

"İyi
şimdi öğrenmiş oldun." diyerek gülümsedi Taecyeon. Sonra ciddi bir
ifade takınarak; "Şaka yapar gibi bir halim mi var?" diye sordu.

Sun
Ye hala şakın bir şekilde yakışıklı çocuğu izliyordu. Onun
söylediklerni beyninde analiz ederek, ciddiyetinin doğru olup olmadığını
anlamaya çalışıyordu. Taecyeon'un elindeki parayı fırlattığını gördü.

Elindeki
demir parayı havaya fırlatıp, elinin üstünde tuttu. Cevabın yazı
olduğunu görünce sevinçle Sun Ye'ye dönüp, yanağına masum bir öpücük
kondurdu.

"Kız arkadaşım olur musun?"

Sun Ye hayatının en
mutlu günü olarak bugünü kazıdı beynine. Taecyeon'un sorusuna sadece
kafasını sallayabildi. Artık hayallerindeki gibi olabileceklerdi...


Canlarım
belki kötü olmuş olabilir kusura bakmayın. :/ Sonuçta ben hikayeyi
genişletirken baya bir şey yaşadılar ve düşünce bölümlerini çok
değiştirmek zorunda kaldım. Hepinize iyi okumalar.♥️ Özellikle bu bölüme
yorum yaparsanız çok sevinirim. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:21 am

YAZI-TURA 26. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan

Artık
sevgililerdi. Bu Sun Ye için anlatılmaz bir duyguydu. Onunla geçen
zamanın uzunluğu yetmiyordu ona. Gece gündüz sadece onun yanında olsa
bile şikayet etmezdi bu durumdan. Sevgili olduklarından beri günler daha
bir hızlı geçiyordu sanki. Okuldaki kızların kıskanç bakışlarına sadece
gülmekle yetiniyordu.

Taecyeon bugüne kadar beklediği için
kızıyordu kendisine. Böyle masum bir güzelliği niye bu kadar bekletmişti
ki sanki? Okulda ayrı oturmak canını sıkıyordu. Tamam son sene diye
belki iyiliğini istemişti hocalar ama bu onu daha kötü yapıyordu.

"Bay Min Joo, izniniz olursa ben eski sırama dönmek istiyorum."

Bugün
sınıf öğretmeni dersten çıkarken Taecyeon'da onun peşinden gitmişti.
Sun Ye'ye de onunla konuşacağı önemli bir şey olduğunu söylemişti
sadece.

"Neden evladım?"

"Biliyorum efendim, öğrencilerin
iyiliği için yapıyorsunuz bunu. Ancak ben şu anda oturduğum yerde, derse
konsantre olmakta güçlük çekiyordum. Ayrıca Sun Ye'nin yanına tembel
olan bir öğrenci koyduğunuz için sürekli soru soruyor. Bu yüzden de Sun
Ye derslere dikkatini yoğunlaştıramıyor."

"Siz arkadaş değil miydiniz? Sohbet edersiniz."

"Söz veriyorum, derslerde sohbet etmeyeceğiz efendim."

"Peki bakalım bir hafta deneyelim. Eğer dersle ilgilenmediğinizi hissedersem tekrar yerlerinizi değiştiririm ama."

"Ben çok ama çok teşekkür ederim efendim. İnanın buna gerek kalmayacak."

Bay Min Joo kafasını sallayıp, öğretmenler odasına doğru yürümeye devam etti.

Taecyeon
bu haberi Sun Ye'ye söylemek yerine, ona süpriz yapmak istiyordu.
Tenefüste oldukları için Sun Ye'nin yanına oturdu. Sevgili olduklarından
bu yana neredeyse bir ay geçmişti. Tüm sınıf, hatta tüm okul beraber
olduklarını biliyorlardı. Tabii Sun Ye'nin yanında oturan çocukta bu
durumu bildiğinden tenefüslerde yerinde oturmamaya dikkat ediyordu.

"Ne oldu? Ne konuştun öğretmenle?" diye sordu Sun Ye merakla.

"Hiç ya, önemli bir şey değil. Derslerle ilgili bir soruydu."

"Anladım. Biliyor musun, seninle ayrı sıralarda oturmamak canımı sıkıyor."

Taecyeon
bunu duyunduğunda sevinmesine engel olamadı. Bir anda Sun Ye'yi
belinden kavrayıp kendisine doğru çekti. Sınıftaki meraklı gözlere
aldırmadan ona sıkıca sarıldı.

"Benimde öyle."

"Ya! Oppa, ne yapıyorsun? Tüm sınıf bize bakıyor."

Sun
Ye bunları söylerken bir yandan bıraksın, öbür yandan hiç bırakmasın
istiyordu. Ona sarılmak sadece bedenini değil, kalbini de ısıtıyordu.

"Kimin umurunda?"

Taecyeon'un onu bırakmaya hiç niyeti yoktu. Sözlerini söylerken sevgilisini daha bir sıkı sardı.

Sun Ye bu cevapla daha da mutlu olarak, gözlerini kapatıp, yakışıklı çocuğun göğsüne yasladı kafasını.

O
anda ikisi içinde kimse etraflarında yoktu sanki. Sınıfın uğultusunu,
hatta giderek artan ve gürültüye dönüşen sesini duymuyorlardı bile. Ders
zili çaldığında istemeye istemeye birbirlerinden ayrıldılar.

Sun
Ye sevgilisinin yerine gitmesini bekliyordu ama o hala oturuyordu. Hoca
sınıfa girdiği için sessizce; "Yerine gitmeyecek misin?" diye sordu.

"Çok istiyorsan, peki." diyerek dudağını büzdü Taecyeon.

"Oh, hayır! Kesinlikle istemiyorum ama..."

"O zaman sorun yok. Artık burada oturuyorum." diyerek sözünü kesti.

Aslında
kalkıp gitmesi gerektiğini bilse bile ses çıkarmıyordu Sun Ye. Bu
halinden oldukça memnundu. Onun sıcaklığını yanında hissetmek daha bir
mutlu ediyordu onu. Sıranın altından elinin tutulduğunu hissetti.
Şaşkınca dönüp sevgilisine baktı. Sonra onun yüzündeki gülümsemeyi
görünce, kendisi de gülümseyerek, tekrar önüne döndü.

***~***

Ji
Hoon hala Bendis'in sorununun ne olduğunu çözememişti. Ailesiyle bir
sorunu olduğu belliydi ama ne olduğunu bilmiyordu. Daha fazla üstünde
durmamaya karar verdi. Sevgilisini bu tür şeylerle sıkmak istemiyordu.
Anlatmak isteyeceği zamanı beklemek en mantıklısıydı onun için.

Bendis
yazın onlarda kaldığı için yurda geri dönmek istemiyordu. Çok alışmıştı
sevgilisiyle aynı evde kalmaya. Her an onun sıcaklığını, sevgisini
hissetmek huzur veriyordu. Yine de gitmesi gerektiğini söylemişti.
Sevgilisinin hayır diyeceğini bile bile... Beklediği gibi de oldu. Bu
yüzden yurttan kaydını sildirip onlarda yaşamaya başlamıştı. Eskisi gibi
ailesiyle ilgili sorular sormadığı için de ayrı bir mutluluk yaşıyordu.
Onun böyle anlayışlı olması bir kez daha aşık olmasına yetiyordu
Bendis'in.

-----

Okullar kapanmış ve mezuniyet günü
gelmişti. Mezuniyeti bu sene okulun kapandığının ertesi günü yapma
kararı alınmıştı. Üniversite mülakatlarından önce onlar için bir motive
olması amaçlanıyordu.

Sun Ye ve Taecyeon sevgili olduklarından
beri pek farklı bir şey yaşanmamıştı. Monoton bir lise senesi
geçirmişlerdi sadece. Arada eğlemek, güzel şeyler yaşamak istemişlerdi
ama üniversite için hazırlanmaları gerketiğinden bir şey yapamamışlardı.
Şimdi tüm hırslarını üniversite hayatlarında çıkarmayı umuyorlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:21 am

***~***

Ji Hoon ve Bendis içinse aşk dolu bir sene daha bitmişti.
Bendis bu yarıyıl tatilinde de ülkesine dönmemiş burada kalmayı tercih
etmişti. Ji hoon onun ailesi için gitmesini istese de kalması daha çok
mutlu etmişti.

Sevgili olmalarının birinci yıl dönümünde kardeşi
onları evde yalnız bırakmıştı. O akşam ikisi içinde inanılmaz güzeldi.
Bendis sevgilisi için güzel bir akşam yemeği hazırlamış, etrafı mumlarla
doldurmuştu. Sadece mum ışığının eşliğinde birbirlerine sözle olmasa da
bakışlarla tekrar tekrar aşklarını anlatmış, keyifle yemeklerini
yemişlerdi. Ji Hoon güzel sevgilisine, ucunda 'sonsuzluk' sembolü olan
gümüş bir kolye almıştı.

"Bu kolye bizim sevgimizin sembolü olmalı aşkım."

Sözlerinin eşliğinde kaderindeki kadının boynuna takıp ufak bir buse kondurmuştu. O geceyi ikisininde unutmayacağı aşikardı...

Şimdi
ise yıl sonu için yapılacak gösterinin heyecanını yaşıyorlardı. Aslında
bu sene Ji Hoon ile başrolde başka bir kız oynayacaktı ama son anda
kızın cesaret edemeyip vazgeçmesiyle, geçen seneki başarısından dolayı
tekrar Bendis seçilmişti başrole. İki gün sonra ki gösteri için bu sene
farklı bir heyecan daha vardı. O da; ünlü bir yapımcının katılacak
olmasıydı. Eğer başrolde oynayanlardan birini beğenirse, onu kendi
şirketine gelen tekliflerle filmlerde oynatacaktı. Ji Hoon bu fırsat
için daha sıkı çalışıyor ve daha çok heyecan yapıyordu. Ne olursa olsun
bunu kazanıp, hayallerine ulaşmalıydı!

Bendis sevdiği adam mezun
olacak korkusunu şimdi daha iyi tadıyordu. Onsuz bir sene geçirmek,
ömründe bir senenin olmaması demekti! Sonra bunun fazla sorun
olmayacağına alıştırmak istedi kendisini. Sonuçta Ji Hoon yine Kore'de
olacak ve onu görebilecekti. Onlar da kalmaya devam edebilirdi. Ayrı
sınıflarda olduğu için sorun arz etmeyecekti, mezun olması. En önemlisi o
bunları düşünürken, gösteriye gelecek yapımcıdan habersiz olmasıydı...

Yapımcının
geleceği hiçbir öğrenciye söylenmemiş, onların heyecanlanmasını
engellemek istemişti okul yönetimi. Ji Hoon bunu tesadüfen profösörler
konuşurken duymuştu. Birilerine söyleyipte onların planını bozmak
istemediği içinde sessiz kalmayı tercih etmişti...

***~***

"Sen..." diyebildi sadece Taecyeon.

Karşısında sevdiği kızı bu kadar güzel görünce, kelimelerin kifayetsiz kalmasından korkar gibi.

"Evet, ben?"

Sun
Ye sevgilisinin düşünceleri farketmiş gibi iyice irdelemek istedi. Onun
ağzından çıkacak her güzel söz, ruhunun en derinliklerine işleyecekti.
Buna emindi!

Güzek kızın üstündeki; göğüs tarafı dar, straplez,
etek kısmına indikçe bollaşan ve kat kat olan, beyaz mini bir elbise
vardı. Ayağında buna uyum sağlamak için can atan bir çift beyaz,
bağlamalı ayakkabı...

"Çok güzelsin..."

"Ne yani, normalde değil miyim?" diyerek gözlerini devirdi Sun Ye alaycılıkla.

"Hayır, hayır. Sadece, bugün her zamankinden daha da güzelsin."

Sun
Ye evlerinin kapısında duruyor, sevgilisi ise ona beş adım uzaklıktaki
bir mesafede duruyordu. Yakışıklı çocuğun yanına gidip, kollarını
boynuna doladı.

"Benim sevgilim ise her zaman olduğu gibi,
bugünde beni yakışıklılığıyla mükafatlandırıyor." dedi güzel kız.
Sevgilisinin yanağına ufak bir buse kondurarak.

Taecyeon o kadar
etkilenmişti ki ne tepki vereceğini dahi bilmiyordu. Taksinin çalan
kornasıyla ikisi de kendine geldi ve taksiye bindiler.

Mezuniyet
paritisi, açık alanda yapılıyordu. Kimse bu sıcakta kapalı bir alan
istememişti. Bu yüzden partiyle ilgilenen grup, yeri okulun bahçesi
olarak ayarlamıştı. Orta alanda, geniş beton ve etrafını çeviren,
çiçekler, ağaçlar, onlara asılmış olan ufak ışıklandırmalar vardı. Bütün
öğrenciler bu konuda hem fikir olduğu için her şey yolundaydı.

İki
sevgili, şirin gözüken, okul bahçesine girdiler. Sun Ye etrafına
hayranlıkla bakıyordu. Daha önce okul bahçesinin bu kadar güzel olduğunu
hiç farketmemişti. İkisi de arkadaşlarının olduğu masaya doğru
ilerlediler.

Onlar çıktıklarından beri arkadaşları da beraber
takılır olmuşlardı. Etraftaki öğrenciler, mezun olmanın verdiği
sevinçle, hareketli danslar ediyorlardı. Arada birbirine şaka yapanlar
ayrı bir neşe katıyordu bu ortama.

Güzel kız bütün bu olanlara
dalmışken, bir anda sevgilisinin kendine doğru çekişini hissetti. Dönüp
ona baktığında dans edenleri gösteriyordu. Beraber ortaya çıkarak dans
etmeye başladılar. Tam yorulduklarına karar verdiklerinde, çalan slow
bir parçayla, oldukları yere mıhlandılar. İkisi de daha önce
birbirlerine hiç dokunmamışlar gibi utangaç tavırlarla bakıyorlardı. En
sonunda yakışıklı çocuk dayanamayıp sevgilisinin belini kavradı. Bu ilk
danslarıydı! Dans etmeye başladıkları anda dünyadan kopmuş, sadece ikisi
beyaz bulutların üstündelerdi sanki...

Dans müziği sona ermişti
ama Taecyeon, güzel sevgilisinden ayrılmak istemiyordu. Herkes hareketli
şarkılarla oynamaya başlarken, o sevgilisini kendisine doğru biraz daha
çekip, sıkıca sarıldı. Sonra güzel kızın açıkta olan omuzunun üstüne
bir öpücük kondurdu.

"Seni ömrümün sonuna kadar, hep aynı heyecanla seveceğim sevgilim..."

Genç kız bu duyduklarıyla mutlu olup, iyice sokuldu sevgilisine...


Beğenmek
zorundasınız! Razz Very Happy Şakka şakka. Very Happy Evet canlarım finale adımlar kala
azıcık daha ORMANTİZM mi yaşatsam, yoksa ROMANTİZM mi yaşatsam karar
veremedim. Bakalım neler olacak. O.o Very Happy Umarım beğenirsiniz.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:22 am

YAZI-TURA 26. BÖLÜM

Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), Bendis
Tür: Romantik-Dram-Komedi
Yazan: Melek Aybakan



"Ben kızımın yanına gidiyorum Taec. Sen burada tek başına idare edebilir misin?" diyerek gözlerini torununa dikti halmoni.

"Ben
burada sokakta kalacağımı da bilsem idare edebileceğimi söylerim
halmoni, sen keyfine bak!" diye dişlerinin arasından konuştu Taecyeon.

Mezuniyet
gecesi Taecyeon sevgilisiyle güzel vakitler geçirirken, halmoni Hyo
Rin'le konuşmuş ve onun zor durumda olduğunu öğrenmişti. Mezuniyet
gecesi söyleyerek torununun moralini bozmak istemediği için ertesi günü
beklemişti. Kızı, uğruna ailesini dağılttığı adam tarafından yine
terkedilmişti. Bu sefer habersiz veya geri dönüşü olacak bir bekleniş
değildi bu. Bu sefer tamamen kopmak istediğini belirten bir konuşmadan
sonra gitmişti. Hyo Rin oğlunu arayıp ondan af dilemek istemişti ama
onun düzenini bozmaktan korkuyordu. Evde saatlerce ağlamıştı. Şimdi
çevresinde ne sevebileceği ne de güvenebileceği kimse yoktu, ailesi
yoktu! Annesinin aradığını görünce telefonu açmak istememişti ama
ısrarla aradığı için açmak zorunda kalmıştı. Onu telaşlandırmak veya
üzmek istemiyordu. Sesinin kontrolünü eline alamadığından ağlak bir
tonda cevaplamıştı annesini. Yaşlı kadının kalbi burkulmuş ve kızının
yanına gitmek istemişti. Valizini zaten hazırlamıştı, tek yapması
gereken torununa durumu izzah etmesiydi.

"Sokakta kalacağım da ne
demek? Bu ev bize ait unuttun galiba. İstediğin kadar bu evde
kalabilirsin ve ben sana her ay yeterli miktarda para da göndereceğim."

"Bizim
anlaşmamız üniversiteye kadardı zaten halmoni. Paranı istediğim falan
yok. Zaten o kadının yanına gitmende boşa! Belli değil miydi onun böyle
yalnız kalacağı? Ailemizi darmadağın ettiği gün zaten yalnızlığı
hazırlamıştı kendisine."

"O senin annen!" diyerek sinirle
bağırdı. Sonra bu yağtığının yanlış olduğunu düşünüp, daha yumuşak bir
sesle devam etti; "Böyle konuşma tatlım. Bende bir anneyim ve
annelerinin yüreklerinde olan tek şeyin, çocukları olduğunu çok iyi
bilirim."

"O bu tezi yıkacak kadar başarılıydı." diyerek kafasını önüne eğdi Taecyeon.

Halmoni
artık torununu ikna edemeyeceğini anladığı için daha fazla kendisini
yormamaya karar verdi. Hazır olan valizini de alıp kapıya yöneldi.
Valizi kapının önüne bıraktıktan sonra dönüp, torununa sımsıkı sarıldı.
Tek torunu olan bu çocuğu gerçekten çok seviyordu.

"Bu evde
istediğin kadar kalabilirsin canım. Üniversite mülakatlarında yanında
olamayacağım için gerçekten özür dilerim. Her ay sen istesende
istemesende yeteri kadar para göndereceğim sana. Sen çok seviyorum!"
dedikten sonra kollarını gevşetti.

Son defa bakarcasına yakışıklı torunun suratına bakıp, kapıya yöneldi.

"Teşekkürler halmoni. Benim için gerçek anne sensin." diye fısıldayarak cevap verdi Taecyeon.

***~***

"Hey millet! Heyecan var mı heyecan?" diyerek tüm neşesiyle evi inletti Sun Ye.

Dün
geceki yaşananlardan sonra kimse moralini bozamazdı! Taecyeon'un sıcak
dokunuşları kadar sıcak olan ve kalbini ta içten kavuran sözleri onun
için zırh haline gelmişti.

"Bende biraz var ama Bi'yi bilemem!"

"Ya! Ben niye heyecanlı olmayayım ki? Bizde demeliydin." diyerek güzel sevgilisine sardı kollarını Ji Hoon.

Sun Ye onları böyle gördükçe çok mutlu olduğunu hissediyordu.

"O zaman heyecanlıyız!" diye uzatarak bağırdı Bendis.

Bendis'in
bu çocuksu hareketine abi, kardeş göz devirdiler. Bu ev, ne olursa
olsun, acı, tatlı, hüzün, mutluluk... her şeyden sonra neşeli halini
korumaya devam ediyordu. Yarınki gösteri için bu güzel çift çok
heyecanlılardı aslında. Ji Hoon bildiği sırrın etkisiyle çok daha
heyecanlıydı, yapımcının gelecek olması. Sun Ye ise yine aşk kokacağına
inandığı gösteride, Taecyeonla yanyana olacağının heyecanını taşıyordu.
Halmoninin gidişinden ve Taecyeon'un yalnız kalışından habersiz
olarak...

---

"Ya! Siz iki kız hala hazır değil misiniz? Sevgilim, Sun Ye sonunda seni de kendine benzetti ya ben daha ne diyeyim!"

Taecyeon
ve Ji Hoon salonda iki güzel kızın dışarı çıkmalarını bekliyorlardı.
Gösteri zamanına aslında daha vakit vardı ama geçen seneki gibi son anda
yetişmek istemiyordu Ji Hoon.

"Geliyoruz işte çatlamayın!" diye içeriden bağırdı Sun Ye.

Salondaki iki genç bu cevaba gözlerini devirdiler.

"Bu kaçıncı söyleyişi?" diye sırıtırak sordu Taecyeon.

"Ben sayamadım!" diyerek dudaklarını büzdü Ji Hoon. "Bu arada halmoni de gelmek istemez mi?" diye sözlerine devam etti.

"O Busan'a geri döndü hyung."

Bu
cevaptan sonra Ji Hoon ne diyeceğini bilemediği için sessiz kalmaya
karar verdi. Bu kızlar bir kere de zamanında çıkamazlar mıydı dışarı?!
Eğer onlar çıksaydı zaten konuşmasına da gerek kalmazdı.

---

Sonunda
hep birlikte evden çıkıp, okul sınırlarına gelebilmişlerdi. Bu sene bir
değişiklik daha vardı; bir değil birkaç grubun gösteri yapmasıydı.
Konuları kendileri seçip okul yönetimine sunacaklar ve kabul edildiği
zaman da çalışmalara başlayacaklardı. İkinci gösteri Ji Hoon'un grubuna
ait olan gösteriydi.

Taecyeon ve Sun Ye yerlerine otururken, Ji
Hoon ve Bendis'te sahne arkasındaki yerlerini aldılar. İlk gösteri
neredeyse bitmek üzereydi. İkisi de hemen kıyafetlerini giyip sahne
girişinin önüne gittiler. İçeriden gelen alkışlar oyunun bittiğini
gösteriyordu. Derin bir nefes alıp sahneye çıktılar.

Bu seneki
gösteri mutlu sonla bitiyordu. İki sevgilinin birbirine olan aşkı,
ailelerin ve çevrenin karşı çıkışları ama göğüs gererek bu isyanı
bastırmalarını konu alıyordu. Kızın yaşı büyük olduğu için herkes
yadırgayarak bakıyordu bu ilişkiye...

Taecyeon ve sevgilisi bu
güzel gösteriyi gözleriyle değil de kalpleriyle izliyorlardı sanki. Ji
Hoon ve Bendis'in sevgili olmaları bu oyuna pozitif olarak yansıyordu.
Bakışlardaki aşk gerçekçiliğini koruyarak aksettiriliyordu seyircilere.

Yapımcının kararı hemen gösteri sonrasında açıklanacaktı. Bundan Ji Hoon'da dahil kimsenin haberi yoktu.

Gösteri
bittiği zaman hava da alkışlar kopmuştu. İlk gösteriye göre daha fazla
alkış toplamıştı. Şimdi sıra son üç gösterideydi. Ji Hoon ve Bendis
selamlarını verdikten sonra sahneden indiler. Seyirci koltuklarında boş
yer olmadığı için sahne arkasında durdular.

Bendis hala bu sene
neden 5 gösteri hazırlandığını düşünürken, sevgilisi bu sene kimin
yapımcı tarafından seçileceğini düşünüyordu. Eğer seçilirse ne olacaktı?
Bendis'i bırakıp gidebilir miydi? Bendis'in kazanma ihtimali yoktu
çünkü o mezun olmamıştı. Okul yönetiminin koyduğu tek koşul buydu. Eğer
mezun olmayan bir öğrenci seçilirse bu okul için iyi olmazdı.

Sun
Ye ve Taecyeon gösterinin etkisiyle daha çok yakınlaşmışlardı. İkisi de
ellerini birleştirip hayranlıkla izlemişlerdi gösteriyi. Önceki gösteri
hakkında bir fikirleri yoktu. Neredeyse sonlarına doğru yetiştikleri
için çok bir şey anlamamışlardı. Üçüncü oyunu çok beğenmemişlerdi.
Oyunun hem konusu çok dikkat çekici değil hem de oyuncularının başarılı
olduğu iddaa edilemezdi.

Üçüncü oyunda tarihsel bir gösteri
sunulmuştu. Bir prensin soylu bir aileden olmayan kıza aşkı. Onunla
kaçamak buluşmaları, kraliyet ailesine karşı gelerek onunla evlenmek
isteyişi. Kralın bu durum karşısında oğlunu zorla evlendirişi ve bunun
üzerine kaçamak görüşmelerle devam eden aşkları...

Dördüncü oyun
ise bir öncekinden daha güzeldi ama hala Ji Hoon'ların sergilediği oyun
kadar değildi. Belki de oynayanların tanıdık olmasının verdiği bir
etkiydi bu onlar için. Yine de ne olursa olsun en iyisi oydu diye
düşünmekten alamıyorlardı kendilerini. Aslında oyunun konusu da
klişeliğini koruduğu içindi... Yine bir saray muhabbeti, içinde dönen
entrikalardan etkilenmemeye çalışan masum bir aşk ve kavuşamamaları...

Beşinci
oyun sergilenmekten vazgeçilmişti son anda. Oyunculardan birinin
heyecanlanmasından dolayı bayılmasıyla biraz ara vererek beklenilmişti
ama oyuncu hala tam olarak kendine gelemediği için iptal etmek zorunda
kalmışlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Şub. 14, 2011 12:22 am

Şimdi ise yapımcının seçme sırasıydı. Gösterilerin sunumlarını yapan
öğrencinin eline bir kart sıkıştırılmıştı. Öğrenci önce okuduğu şeyler
karşısında şok olmuş, sonra da şoku üstünden atarak okumaya başlamıştı;
"Bu seneki gösterilerin bir farkı var, o da aramızda sizlerden birini
seçecek bir yapımcı bulunması. Şimdi aralarından biri seçilecek olan
öğrencilerin isimlerini açıklıyorum. 'Jeong Ji Hoon, Kim Ji Min, Lee
Jung Woo, So Yu Jin, Park Ya Eun'dur. İsmini saydıklarım öne çıksın
lütfen."

Okunan isimler oyunlar içerisinde olan mezun
öğrencilerdi. Ji Hoon'un oynadığı grupta bir tek kendisi mezundu zaten
ki genelde başrolde oynayacak olanları mezunlardan seçmişlerdi. İlk
oyunun çifti ise Lee Jung Woo ile Park Ya Eun'du. Üçüncü ve dördünce
oyunlarda da Kim Ji Min ile So Yu Jin vardı. Onlarda oynadıkları grubun
tek mezun öğrencileriydi. Şimdi sayılan tüm isimler sahneye çıkmış
heyecanla gelecek cevabı bekliyorlardı.

Bendis sevgilisinin
sahneye çıkışıyla kalbi burkulmuştu. Böyle bir şeyi nasıl olur da haber
vermezlerdi? Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Seçilecek olsa bile
buradan gideceği ne malumdu? Burada da çalışmalar yapılabilirdi değil
mi? Ya giderse o zaman onsuz nasıl olacaktı, nasıl nefes alacaktı? Bunu
bilmiyordu ama beklemekten başka da şansı yoktu...

"Arkadaşlar
öncelikle ilk koşulumu öne sürmek istiyorum. Benimle çalışacak olan kişi
iki seneliğine Kore'yi unutup benimle Amerika'ya gelmeli." diyerek
sahneye doğru ilerledi yapımcı.

Bendis duyduklarıyla neredeyse
yıkılmıştı. Şimdi ne olacaktı? Eğer canından çok sevdiği sevgilisi
giderse, kim onun ailesi olacaktı?

"Bunu göze alamayacak olanlar lütfen sahneden insin!" diyerek sahneye çıktı yapımcı.

Bunu duyan öğrencilerden ikisi aşağıya inmişti. Şimdi geriye sadece Ji Hoon, Jung Woo ve Yo Jin kalmıştı.

"Anlaşılan
zor bir seçim olacak. Yalnız şunu belirtmeliyimki seçeceğim öğrenci
gerçekten iyi olduğu için seçilecek." Biraz düşündükten sonra aklındaki
ismi açıklamaya başladı yapımcı. "Jeong Ji Hoon'u başarısından dolayı
tebrik edip, benimle çalışmasını rica ediyorum. Geri kalan iki öğrenci
lütfen üzülmeyin. Elbet sizinde şansınız bir gün gülecektir. Hepinizie
teşekkür ederim gösterdiğiniz performanstan dolayı. Bay Ji Hoon'u seçme
sebebim ise hem oyunculuğu hem de sesinin güzelliğinden
kaynaklanmaktadır."

Ji Hoon önce ufak bir şaşkınlık yaşasa da
bunu hemen üstünden atıp heyecanla gülümsedi. Sonra yapımcının ona
uzattığı elini tutup sıktı. Yapımcının kartını aldıktan sonra bir hafta
sonrası için anlaşıp ayrıldılar.

---

"İnanmıyorum ya! Bu nasıl olur? Ben sensiz ne yaparım Bi?" diyerek yakınışta bulundu Sun Ye.

"Sende gelirsin fıstığım." diye cevapladı abisi güzel kardeşini.

"Peki ben ne olacağım Ji Hoon?" diye ortaya atladı sevgilisi.

"Neden Ji Hoon oldum şimdi? Sevgilim bu benim en büyük hayalimdi bunu biliyorsun!"

"Ben gelemem Bi, anlamıyor musun?"

Gözleri
dolmuş olarak bir abisine bir sevgilisine bakıyordu Sun Ye. Dün akşamki
gösteriden sonra ancak konuşabiliyorlardı. Halmoninin gidişini artık
herkes biliyordu ve Sun Ye sevgilisi olmadan hiçbir yere gitmek
istemiyordu!

"Bende seni burada yalnız bırakamam! Sen bana annemle babamın emanetisin Sun Ye!"

"Yalnız bırakmış sayılmazsın Hyung. Bende buradayım..."

Şimdiye
kadar sessizliğini koruyan Taecyeon ancak konuşabilmişti. Sun Ye'siz
geçecek bir hayatı düşünemiyordu bile. Hem daha yeni bulmuşken bu da
nereden çıkmıştı şimdi?!

"Kuzuya kurdu emanet etmek gibi bir şey bu!" diyerek sırıttı Ji Hoon.

"Bana güvendiğini sanıyordum hyung." Taecyeon duydukları karşısında üzülmüştü.

"Sana
güvenmediğimi kim söyledi ki? Farkındaysan kuzuya kurdu emanet etmek
dedim. Sun Ye'yle ben başedemezken sen nasıl baş etmeyi düşünüyorsun?"

"Bi!" diyerek dişlerinin arasından tısladı Sun Ye.

Taecyeon duyduklarından sonra gülümsemişti. Sevgilisinden ayrılmak zorunda değildi.

Sun
Ye içecek bir şeyler getireceği bahanesiyle salondan mutfağa doğru
ilerledi. Taecyeon'da sevgilisinin peşinden mutfağa girdi. Şimdi Bendis
ile Ji Hoon salonda başbaşaydı.

"Hala benim ne olacağımı söylemedin." dedi üzgünce Bendis.

"Aslında ben biliyorum ama emin değilim."

"İzninle bende öğrenebilir miyim?"

Ji Hoon sevgilisinin bu sözlerinden sonra önünde diz çöküp, önceden aldığı yüzükleri çıkardı cebinden.

O
sırada mutfakta olan çiftte salona dönmüş olanları kocaman gözlerle
izliyorlardı. Sun Ye birazda kızarak izliyordu çünkü abisi ona hiç
bahsetmemişti böyle bir şeyi yapacağından! Gerçi bahsetseydi Bendis'te
biliyor olurdu ya neyse...

"Benim güzel, melek yüzlü sevgilim. Bir ömür boyu hayat arkadaşım olur musun? Benimle hayatının yarsını paylaşabilir misin?"

Bendis kocaman gözlerle karşısındaki yakışıklı adama öylece bakıyordu...


Bundan
sonraki bölüm final ama final çok uzun olacak bu yüzden 2 ya da 3 part
sürebilir. Smile Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı eksik etmeyin.♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Şub. 25, 2011 8:02 pm

YAZI-TURA 27. BÖLÜM Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), BendisTür: Romantik-Dram-KomediYazan: Melek Aybakan "Ben kızımın yanına gidiyorum Taec. Sen burada tek başına idare edebilir misin?" diyerek gözlerini torununa dikti halmoni. "Ben
burada sokakta kalacağımı da bilsem idare edebileceğimi söylerim
halmoni, sen keyfine bak!" diye dişlerinin arasından konuştu Taecyeon. Mezuniyet
gecesi Taecyeon sevgilisiyle güzel vakitler geçirirken, halmoni Hyo
Rin'le konuşmuş ve onun zor durumda olduğunu öğrenmişti. Mezuniyet
gecesi söyleyerek torununun moralini bozmak istemediği için ertesi günü
beklemişti. Kızı, uğruna ailesini dağılttığı adam tarafından yine
terkedilmişti. Bu sefer habersiz veya geri dönüşü olacak bir bekleniş
değildi bu. Bu sefer tamamen kopmak istediğini belirten bir konuşmadan
sonra gitmişti. Hyo Rin oğlunu arayıp ondan af dilemek istemişti ama
onun düzenini bozmaktan korkuyordu. Evde saatlerce ağlamıştı. Şimdi
çevresinde ne sevebileceği ne de güvenebileceği kimse yoktu, ailesi
yoktu! Annesinin aradığını görünce telefonu açmak istememişti ama
ısrarla aradığı için açmak zorunda kalmıştı. Onu telaşlandırmak veya
üzmek istemiyordu. Sesinin kontrolünü eline alamadığından ağlak bir
tonda cevaplamıştı annesini. Yaşlı kadının kalbi burkulmuş ve kızının
yanına gitmek istemişti. Valizini zaten hazırlamıştı, tek yapması
gereken torununa durumu izzah etmesiydi. "Sokakta
kalacağım da ne demek? Bu ev bize ait unuttun galiba. İstediğin kadar
bu evde kalabilirsin ve ben sana her ay yeterli miktarda para da
göndereceğim." "Bizim anlaşmamız üniversiteye kadardı
zaten halmoni. Paranı istediğim falan yok. Zaten o kadının yanına
gitmende boşa! Belli değil miydi onun böyle yalnız kalacağı? Ailemizi
darmadağın ettiği gün zaten yalnızlığı hazırlamıştı kendisine." "O
senin annen!" diyerek sinirle bağırdı. Sonra bu yağtığının yanlış
olduğunu düşünüp, daha yumuşak bir sesle devam etti; "Böyle konuşma
tatlım. Bende bir anneyim ve annelerinin yüreklerinde olan tek şeyin,
çocukları olduğunu çok iyi bilirim." "O bu tezi yıkacak kadar başarılıydı." diyerek kafasını önüne eğdi Taecyeon. Halmoni
artık torununu ikna edemeyeceğini anladığı için daha fazla kendisini
yormamaya karar verdi. Hazır olan valizini de alıp kapıya yöneldi.
Valizi kapının önüne bıraktıktan sonra dönüp, torununa sımsıkı sarıldı.
Tek torunu olan bu çocuğu gerçekten çok seviyordu. "Bu
evde istediğin kadar kalabilirsin canım. Üniversite mülakatlarında
yanında olamayacağım için gerçekten özür dilerim. Her ay sen istesende
istemesende yeteri kadar para göndereceğim sana. Sen çok seviyorum!"
dedikten sonra kollarını gevşetti. Son defa bakarcasına yakışıklı torunun suratına bakıp, kapıya yöneldi. "Teşekkürler halmoni. Benim için gerçek anne sensin." diye fısıldayarak cevap verdi Taecyeon. ***~*** "Hey millet! Heyecan var mı heyecan?" diyerek tüm neşesiyle evi inletti Sun Ye. Dün
geceki yaşananlardan sonra kimse moralini bozamazdı! Taecyeon'un sıcak
dokunuşları kadar sıcak olan ve kalbini ta içten kavuran sözleri onun
için zırh haline gelmişti. "Bende biraz var ama Bi'yi bilemem!" "Ya! Ben niye heyecanlı olmayayım ki? Bizde demeliydin." diyerek güzel sevgilisine sardı kollarını Ji Hoon. Sun Ye onları böyle gördükçe çok mutlu olduğunu hissediyordu. "O zaman heyecanlıyız!" diye uzatarak bağırdı Bendis. Bendis'in
bu çocuksu hareketine abi, kardeş göz devirdiler. Bu ev, ne olursa
olsun, acı, tatlı, hüzün, mutluluk... her şeyden sonra neşeli halini
korumaya devam ediyordu. Yarınki gösteri için bu güzel çift çok
heyecanlılardı aslında. Ji Hoon bildiği sırrın etkisiyle çok daha
heyecanlıydı, yapımcının gelecek olması. Sun Ye ise yine aşk kokacağına
inandığı gösteride, Taecyeonla yanyana olacağının heyecanını taşıyordu.
Halmoninin gidişinden ve Taecyeon'un yalnız kalışından habersiz
olarak... --- "Ya! Siz iki kız hala hazır değil misiniz? Sevgilim, Sun Ye sonunda seni de kendine benzetti ya ben daha ne diyeyim!" Taecyeon
ve Ji Hoon salonda iki güzel kızın dışarı çıkmalarını bekliyorlardı.
Gösteri zamanına aslında daha vakit vardı ama geçen seneki gibi son anda
yetişmek istemiyordu Ji Hoon. "Geliyoruz işte çatlamayın!" diye içeriden bağırdı Sun Ye. Salondaki iki genç bu cevaba gözlerini devirdiler. "Bu kaçıncı söyleyişi?" diye sırıtırak sordu Taecyeon. "Ben sayamadım!" diyerek dudaklarını büzdü Ji Hoon. "Bu arada halmoni de gelmek istemez mi?" diye sözlerine devam etti. "O Busan'a geri döndü hyung." Bu
cevaptan sonra Ji Hoon ne diyeceğini bilemediği için sessiz kalmaya
karar verdi. Bu kızlar bir kere de zamanında çıkamazlar mıydı dışarı?!
Eğer onlar çıksaydı zaten konuşmasına da gerek kalmazdı. --- Sonunda
hep birlikte evden çıkıp, okul sınırlarına gelebilmişlerdi. Bu sene
bir değişiklik daha vardı; bir değil birkaç grubun gösteri yapmasıydı.
Konuları kendileri seçip okul yönetimine sunacaklar ve kabul edildiği
zaman da çalışmalara başlayacaklardı. İkinci gösteri Ji Hoon'un grubuna
ait olan gösteriydi. Taecyeon ve Sun Ye yerlerine
otururken, Ji Hoon ve Bendis'te sahne arkasındaki yerlerini aldılar.
İlk gösteri neredeyse bitmek üzereydi. İkisi de hemen kıyafetlerini
giyip sahne girişinin önüne gittiler. İçeriden gelen alkışlar oyunun
bittiğini gösteriyordu. Derin bir nefes alıp sahneye çıktılar. Bu
seneki gösteri mutlu sonla bitiyordu. İki sevgilinin birbirine olan
aşkı, ailelerin ve çevrenin karşı çıkışları ama göğüs gererek bu isyanı
bastırmalarını konu alıyordu. Kızın yaşı büyük olduğu için herkes
yadırgayarak bakıyordu bu ilişkiye... Taecyeon ve
sevgilisi bu güzel gösteriyi gözleriyle değil de kalpleriyle
izliyorlardı sanki. Ji Hoon ve Bendis'in sevgili olmaları bu oyuna
pozitif olarak yansıyordu. Bakışlardaki aşk gerçekçiliğini koruyarak
aksettiriliyordu seyircilere. Yapımcının kararı hemen gösteri sonrasında açıklanacaktı. Bundan Ji Hoon'da dahil kimsenin haberi yoktu. Gösteri
bittiği zaman hava da alkışlar kopmuştu. İlk gösteriye göre daha fazla
alkış toplamıştı. Şimdi sıra son üç gösterideydi. Ji Hoon ve Bendis
selamlarını verdikten sonra sahneden indiler. Seyirci koltuklarında boş
yer olmadığı için sahne arkasında durdular. Bendis hala
bu sene neden 5 gösteri hazırlandığını düşünürken, sevgilisi bu sene
kimin yapımcı tarafından seçileceğini düşünüyordu. Eğer seçilirse ne
olacaktı? Bendis'i bırakıp gidebilir miydi? Bendis'in kazanma ihtimali
yoktu çünkü o mezun olmamıştı. Okul yönetiminin koyduğu tek koşul
buydu. Eğer mezun olmayan bir öğrenci seçilirse bu okul için iyi
olmazdı. Sun Ye ve Taecyeon gösterinin etkisiyle daha çok
yakınlaşmışlardı. İkisi de ellerini birleştirip hayranlıkla
izlemişlerdi gösteriyi. Önceki gösteri hakkında bir fikirleri yoktu.
Neredeyse sonlarına doğru yetiştikleri için çok bir şey anlamamışlardı.
Üçüncü oyunu çok beğenmemişlerdi. Oyunun hem konusu çok dikkat çekici
değil hem de oyuncularının başarılı olduğu iddaa edilemezdi. Üçüncü
oyunda tarihsel bir gösteri sunulmuştu. Bir prensin soylu bir aileden
olmayan kıza aşkı. Onunla kaçamak buluşmaları, kraliyet ailesine karşı
gelerek onunla evlenmek isteyişi. Kralın bu durum karşısında oğlunu
zorla evlendirişi ve bunun üzerine kaçamak görüşmelerle devam eden
aşkları... Dördüncü oyun ise bir öncekinden daha güzeldi
ama hala Ji Hoon'ların sergilediği oyun kadar değildi. Belki de
oynayanların tanıdık olmasının verdiği bir etkiydi bu onlar için. Yine
de ne olursa olsun en iyisi oydu diye düşünmekten alamıyorlardı
kendilerini. Aslında oyunun konusu da klişeliğini koruduğu içindi...
Yine bir saray muhabbeti, içinde dönen entrikalardan etkilenmemeye
çalışan masum bir aşk ve kavuşamamaları... Beşinci oyun
sergilenmekten vazgeçilmişti son anda. Oyunculardan birinin
heyecanlanmasından dolayı bayılmasıyla biraz ara vererek beklenilmişti
ama oyuncu hala tam olarak kendine gelemediği için iptal etmek zorunda
kalmışlardı. Şimdi ise yapımcının seçme sırasıydı.
Gösterilerin sunumlarını yapan öğrencinin eline bir kart
sıkıştırılmıştı. Öğrenci önce okuduğu şeyler karşısında şok olmuş,
sonra da şoku üstünden atarak okumaya başlamıştı; "Bu seneki
gösterilerin bir farkı var, o da aramızda sizlerden birini seçecek bir
yapımcı bulunması. Şimdi aralarından biri seçilecek olan öğrencilerin
isimlerini açıklıyorum. 'Jeong Ji Hoon, Kim Ji Min, Lee Jung Woo, So Yu
Jin, Park Ya Eun'dur. İsmini saydıklarım öne çıksın lütfen." Okunan
isimler oyunlar içerisinde olan mezun öğrencilerdi. Ji Hoon'un
oynadığı grupta bir tek kendisi mezundu zaten ki genelde başrolde
oynayacak olanları mezunlardan seçmişlerdi. İlk oyunun çifti ise Lee
Jung Woo ile Park Ya Eun'du. Üçüncü ve dördünce oyunlarda da Kim Ji Min
ile So Yu Jin vardı. Onlarda oynadıkları grubun tek mezun
öğrencileriydi. Şimdi sayılan tüm isimler sahneye çıkmış heyecanla
gelecek cevabı bekliyorlardı. Bendis sevgilisinin sahneye
çıkışıyla kalbi burkulmuştu. Böyle bir şeyi nasıl olur da haber
vermezlerdi? Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Seçilecek olsa bile
buradan gideceği ne malumdu? Burada da çalışmalar yapılabilirdi değil
mi? Ya giderse o zaman onsuz nasıl olacaktı, nasıl nefes alacaktı? Bunu
bilmiyordu ama beklemekten başka da şansı yoktu... "Arkadaşlar
öncelikle ilk koşulumu öne sürmek istiyorum. Benimle çalışacak olan
kişi iki seneliğine Kore'yi unutup benimle Amerika'ya gelmeli." diyerek
sahneye doğru ilerledi yapımcı. Bendis duyduklarıyla
neredeyse yıkılmıştı. Şimdi ne olacaktı? Eğer canından çok sevdiği
sevgilisi giderse, kim onun ailesi olacaktı? "Bunu göze alamayacak olanlar lütfen sahneden insin!" diyerek sahneye çıktı yapımcı. Bunu duyan öğrencilerden ikisi aşağıya inmişti. Şimdi geriye sadece Ji Hoon, Jung Woo ve Yo Jin kalmıştı. "Anlaşılan
zor bir seçim olacak. Yalnız şunu belirtmeliyimki seçeceğim öğrenci
gerçekten iyi olduğu için seçilecek." Biraz düşündükten sonra aklındaki
ismi açıklamaya başladı yapımcı. "Jeong Ji Hoon'u başarısından dolayı
tebrik edip, benimle çalışmasını rica ediyorum. Geri kalan iki öğrenci
lütfen üzülmeyin. Elbet sizinde şansınız bir gün gülecektir. Hepinizie
teşekkür ederim gösterdiğiniz performanstan dolayı. Bay Ji Hoon'u seçme
sebebim ise hem oyunculuğu hem de sesinin güzelliğinden
kaynaklanmaktadır." Ji Hoon önce ufak bir şaşkınlık yaşasa
da bunu hemen üstünden atıp heyecanla gülümsedi. Sonra yapımcının ona
uzattığı elini tutup sıktı. Yapımcının kartını aldıktan sonra bir hafta
sonrası için anlaşıp ayrıldılar. --- "İnanmıyorum ya! Bu nasıl olur? Ben sensiz ne yaparım Bi?" diyerek yakınışta bulundu Sun Ye. "Sende gelirsin fıstığım." diye cevapladı abisi güzel kardeşini. "Peki ben ne olacağım Ji Hoon?" diye ortaya atladı sevgilisi. "Neden Ji Hoon oldum şimdi? Sevgilim bu benim en büyük hayalimdi bunu biliyorsun!" "Ben gelemem Bi, anlamıyor musun?" Gözleri
dolmuş olarak bir abisine bir sevgilisine bakıyordu Sun Ye. Dün
akşamki gösteriden sonra ancak konuşabiliyorlardı. Halmoninin gidişini
artık herkes biliyordu ve Sun Ye sevgilisi olmadan hiçbir yere gitmek
istemiyordu! "Bende seni burada yalnız bırakamam! Sen bana annemle babamın emanetisin Sun Ye!" "Yalnız bırakmış sayılmazsın Hyung. Bende buradayım..." Şimdiye
kadar sessizliğini koruyan Taecyeon ancak konuşabilmişti. Sun Ye'siz
geçecek bir hayatı düşünemiyordu bile. Hem daha yeni bulmuşken bu da
nereden çıkmıştı şimdi?! "Kuzuya kurdu emanet etmek gibi bir şey bu!" diyerek sırıttı Ji Hoon. "Bana güvendiğini sanıyordum hyung." Taecyeon duydukları karşısında üzülmüştü. "Sana
güvenmediğimi kim söyledi ki? Farkındaysan kuzuya kurdu emanet etmek
dedim. Sun Ye'yle ben başedemezken sen nasıl baş etmeyi düşünüyorsun?" "Bi!" diyerek dişlerinin arasından tısladı Sun Ye. Taecyeon duyduklarından sonra gülümsemişti. Sevgilisinden ayrılmak zorunda değildi. Sun
Ye içecek bir şeyler getireceği bahanesiyle salondan mutfağa doğru
ilerledi. Taecyeon'da sevgilisinin peşinden mutfağa girdi. Şimdi Bendis
ile Ji Hoon salonda başbaşaydı. "Hala benim ne olacağımı söylemedin." dedi üzgünce Bendis. "Aslında ben biliyorum ama emin değilim." "İzninle bende öğrenebilir miyim?" Ji Hoon sevgilisinin bu sözlerinden sonra önünde diz çöküp, önceden aldığı yüzükleri çıkardı cebinden. O
sırada mutfakta olan çiftte salona dönmüş olanları kocaman gözlerle
izliyorlardı. Sun Ye birazda kızarak izliyordu çünkü abisi ona hiç
bahsetmemişti böyle bir şeyi yapacağından! Gerçi bahsetseydi Bendis'te
biliyor olurdu ya neyse... "Benim güzel, melek yüzlü sevgilim. Bir ömür boyu hayat arkadaşım olur musun? Benimle hayatının yarsını paylaşabilir misin?" Bendis kocaman gözlerle karşısındaki yakışıklı adama öylece bakıyordu... Bundan
sonraki bölüm final ama final çok uzun olacak bu yüzden 2 ya da 3 part
sürebilir. Smile Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı eksik etmeyin.♥️ YAZI - TURA - Sayfa 2 168130_138834049512993_137172089679189_238945_3113549_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

YAZI - TURA - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: YAZI - TURA   YAZI - TURA - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Şub. 25, 2011 8:02 pm

YAZI-TURA 28. BÖLÜM (Final) Oyuncular: Sun Ye, Taecyeon, Ji Hoon (Bi Rain), BendisTür: Romantik-Dram-KomediYazan: Melek Aybakan Sun Ye ve Taecyeon merakla bu tatlı çifti izlerken, Ji Hoon nefesini tutmuş bir biçimde cevabı bekliyordu. Güzel kız derin bir nefes alıp; "Evet, yüzlerce kez evet, milyonlarca kez EVET!" diye bağırdı. Anın
verdiği romantiklikle Taecyeon dayanamayıp, güzel sevgilisinin
dudaklarına yapıştırdı dudaklarını. Bu ilk öpüşmeleriydi, Sun Ye'nin ilk
masum öpücüğü... Güzel kız bu öpücüğün şoku ve verdiği hazla, abisinin
yüzüğü takışını ve sevgilisinin tepkilerini kaçırmıştı. Ji
Hoon ayağa kalkıp güzel kızın parmağına takmıştı yüzüğü. Çok pahalı
sayılmayan, ufak bir taşı olan, pırlanta bir yüzüktü. Bendis hem aldığı
teklifin mutluluğuyla hem de sevgilisinden ayrı kalmayacak olmanın
sevinciyle, boynuna atlamıştı yakışıklı çocuğun. Aklına okulunun son
senesi, ailesi, arkadaşları... hiçbir ayrıntı gelmiyordu. "Ya! Ne oldu şimdi? Yüzüğü taktın mı?" diyerek dudağını büzdü Sun Ye. "Dünyadan Sun Ye'ye! Tanrı aşkına neredesin sen?" diye alaylıca konuştu abisi. Güzel
kız ne cevap vereceğini bilemeyerek kızardı. Taecyeon sevgilisinin bu
durumdan kurtulamayacağını anlayınca; "Bir şey söylediğim için
farketmedi hyung." diyerek atladı ortaya. "Evet dedi, yüzüğü taktım ve bana sarıldı. Rahatladın mı?" "Ya Bi! Nasıl bu kadar duygusuzca anlatabilirsin?" diyerek serzenişte bulundu Bendis. "Tamam sevgilim kızma. Peki ailene nasıl anlatacaksın bunu?" "Çok önemli bir mesele değil, hallederim." Başından
beri açıklayamadığı konu yine karşına çıkmıştı Bendis'in. Amcasının ne
kadar iğrenç bir insan olduğundan bahsetmek istemiyordu ama artık
mecburdu. "Nasıl önemli değil?" Sun Ye ve
Taecyeon bu önemli konu karşısında onların yalnız kalmaları gerektiğini
düşünerek başka bir odaya geçtiler. Şimdi salonda sadece bu uyumlu
çift vardı. "Biliyorum, sana en başta söylemeliydim belki ama bir türlü söyleyemedim." "Evet, dinliyorum şimdi." "Aslında benim annemle babam ben daha çok küçükken trafik kazasında ölmüşler." "Nasıl ya? Peki senin ailen dediğin, telefonda görüştüğün kimdi?" "Lütfen
sözümü kesmeden sonuna kadar dinle. Annemle babam ölünce amcam beni
yanına almış. Bunu lise sona kadar bende bilmiyordum. Kore'ye olan
hayranlığım zaten vardı, bir de bunu öğrenince üniversiteyi burada
okumak istedim. Başlarda her şey çok iyiydi. Amcamı babam zannediyordum
ve o da hiç belli etmiyordu. Sonra yaşım reşit olunca gerçek yüzü
ortaya çıktı. Annemle babamdan bana kalan miras ben reşit olana kadar
kimsenin dokunmasına izin verilmemiş. Yaşım geldiğinde ise istediğim
şekilde kullanabileceğime dair bir dilekçe geldi. Amcamın beni yanına
alma sebebi, beni sevdiğinden değil, miras içinmiş. Önceleri bu konuda
baskı yaptı, karşılık alamayınca şiddete başvurmayı denedi. Şimdi ben
evleniyorum dersem kiminle olacağı değil mirasın ne olacağı
ilgilendirecektir onu." "Bunu bana daha önce neden anlatmadın?" Sesini sakin tutmaya çalışsa da çok başaramamıştı. Sevgilisinin bu tür bir şeyi kendisinden neden sakladığına anlam veremiyordu. Bunu anlatsaydı ayrılmazlardı ki! "Birkaç
defa denedim ama başaramadım. Amcamın böyle pislik bir insan olduğunu
bilmeni istemedim açıkçası." diye üzgünce yanıtladı sevgilisini Bendis. "İyi de amcanın böyle olması seni de aynı kefeye koydurtmaz birtanem. Sen onun gibi değilsin, bunu çok iyi biliyorum." "Farkındayım, düşünce tarzım çok yanlış ama yine de..." "Neyse uzatmayacağım bu konuyu. Artık bildiğime göre bir sorun kalmadı. Ne yapacaksın peki?" "Onu arayıp evi ve arabaları alabileceğini söyleyeceğim. Geriye kalan bir miktar parayı da kendim kullanacağım." "İstersen onu da ver sevgilim. Ben ikimize de yeterim!" deyip kollarını güzel kızın beline doladı Ji Hoon. Bendis
bir kez daha şükrediyordu. Her anını, saniyesini geçireceği insan, çok
anlayışlıydı. Onun yanında her zaman kendi gibi hissediyordu. Onun
varlığı, kalbindeki tüm hücrelerin, birbiriyle dans etmesine sebep
oluyor ve benliğini okşuyordu. Ji Hoon hiçbir zaman pişman
değildi ve olmayacaktı da. Böyle bir sevgiliye, eşe sahip olduğu için
dünyanın en şanslı erkeği olarak görüyordu kendisini. Onuz nefes
alamayacağını, varlığını hissetmezse yaşamın bir anlamı kalmayacağını
biliyordu. İyi ki vardı ve hep olmalıydı, Bendis! --- Bendis'e
yaptığı evlilik teklifinden sonra düğün tarihi üzerine kafa
yormuşlardı. Sonrasındaysa yapımcıyla görüşünce daha sağlıklı bir karar
alabileceklerini düşünmüşlerdi. Yapımcıyla konuşup, evliliklerinden
söz etmişlerdi. Başlarda yapımcı bu konunun çok iyi bir fikir
olmadığını savunsa da onlara karşı gelemeyeceğini anlayıp kabul
etmişti. Toplamda bir ayları vardı. Bir ay sonra Bendis ve Ji Hoon
Amerika yolcusuydular. Nikahları gitmeden iki hafta önce yapılacak, iki
hafta boyunca evliliklerinin tadını çıkartacaklardı. Her şey planlanıp
düşünülmüştü. İki hafta bekleme sebepleri ise Japonya'da olan teyzeleri
bayan Park'ın gelmesiydi. Bendis'in okul işleri çoktan halledilmişti.
Amcasını arayıp olayları anlatmış, mirası ona bıraktığını söylemişti.
Okuluna ise Amerika'da devam edecekti. O da iyi bir oyuncu olup,
yakışıklı sevgilisiyle birlikte aynı yapımlarda oynamayı istiyordu. Sun
Ye abisinin gideceğini düşündükçe, boğazına bir yumruk oturuyormuş
hissine kapılıyordu. O kendisinin tek ailesiydi ve şimdi gidiyordu.
Sevgilisinin yalnızlığını yeterince bastıracağına emindi ama yine de Ji
Hoon'suz bir hayat onu rahatsız ediyordu. Yakışıklı sevgilisi bu konuda
ona yardımcı olmaya çalışıp, teselli etse de bütün çabalarının boşa
olduğunun farkındaydı. Genç kızın zamana ihtiyacı olduğuna karar vererek
daha fazla üstelemedi. Bir yandan Ji Hoon'un gitmesine üzülürken diğer
yandan güzel kızla başbaşa kalacağı günlerin hayalini kuruyordu. İkisi
de üniversite mülakatlarını başarıyla tamamlamışlardı. Artık hiçbir
şekilde ayrılık beklemiyordu onları, ikisi de aynı okulda, aynı evde,
aynı ortamda bulunacak olmanın heyecanını taşıyorlardı. Sun Ye Moda
Tasarımcılığı Bölümü'nde, Taecyeon ise İç Mimarlık Bölümü'ndeydi. İkisi
de aynı kampüste, ayrı binalarda ama ders aralarıyla gelen
birliktelikleriyle okuyacaklardı... ***~*** Nikah
töreni gelip çatmıştı. Herkes yerlerini almış gelin ve damadın salona
girmelerini bekliyorlardı. Bendis'in yanında olan bir babası olmadığı
için, nikah salonuna beraber girmeye karar vermişlerdi, sevgilisiyle.
Bundan sonra onun yakışıklı sevgilisi değil yakışıklı müstakbel kocası
olacaktı! Bunun heyecanı tüm hücrelerini esir alıyor, nefes alıp
verişlerini kontrol etmek oldukça zor geliyordu. Ji Hoon
ve Bendis'in arkadaşları, onları bu güzel günlerinde yalnız
bırakmamışlardı. Bayan Park, eşinin işleri nedeniyle yalnız gelmişti bu
törene. Sun Ye ve Taecyeon güzel bir çift olarak yerlerini almışlardı.
Kimse eksik değildi. Bendis'in gelinliği çok abartı
sayılmazdı. Straplez olan ve etek kısmı aşağıya doğru kabarırken,
eteğin üstündeki işlemeli tüller, sağ tarafından ufak taşlarla
tutturulmuş ayrı bir hava katmıştı. Uzun sarı saçlarını, aralara
bukleler attırarak, omuzlarının üstüne bırakmayı tercih etmişti. Ji
Hoon ise her damat gibi siyah bir smokin giymişti. Sun Ye
boynunu saran, göğüs kısmı tamamen kapalı olan, sırt dekolteli,
kırmızı bir elbise giymişti. Eteğinin kısalığı dizlerinde ve kesimi
çaprazdı. Taecyeon sevgilisine uyup şık olmayı düşünse de rahat
edemeyeceğini bildiği için daha salaş giyinmeyi tercih etmişti. İşte gelin ve damat çıkıyorlardı. Rahibin olduğu basamağa gelip birbirlerine dönmüşlerdi. Rahip
önce önündeki uyumlu çifte bakıp, sonra da davetlilere bakarak; "İlk
olara, bu tören esnasında, burada bulunan bu iki insanın evliliklerine
engel bir hal olup olmadığını sormak zorundayım." dedi. Davetliler onaylar bakışlarla izlemeye devam ederken, arkalardan bir itiraz sesi duyuldu. "Durun bu nikah kıyılamaz, çünkü onlar kardeşler!" Sun
Ye bunu sevgilisine dahi haber vermeden yapmıştı. Bendis'le
tanıştıktan sonra Türk kültürünü merak ederek birkaç şey araştırmış ve
sonucunda Yeşilçam adı altında toplanan bir film arşivi bulmuştu.
Merakla açıp izledikten sonra nikah törenlerinde böyle çıkışlar
yapanlara çok gülmüş ve hoşuna gittiği için denemek istemişti. "Ne saçmalıyorsun sen Sun Ye?!" Bu tepki aynı anda hem abisinden hem de yanında oturan yakışıklı sevgilisinden gelmişti. Genç
kız iyice rezil olmadan önce; "Sadece şakaydı! Türk filmlerinde
görmüştüm denemek istedim." diye cevapladı meraklı bakan gözleri. Sonra
da sevgilisinin ani çekiştirmesiyle yerine oturdu. Tüm bunlar yaşanırken rahip üzerindeki şoku atlatmaya çalışıyor, salondaki davetliler ise gülmekten kendilerini alamıyorlardı. "Bunu
yapacağını bana da söylemeliydin!" Sert sesiyle güzel kıza dönerek
konuştu Taecyeon. Onun suratındaki çekingenlik ifadesini görünce,
şakasına devam edemeyip; "En azından bende bir şeyler derdim." dedi. Sun Ye, bunu duyduğun rahatlamış ve tekrar törene dönmüştü. Rahip
yaşanan ufak çaplı komediden sonra tekrar sözlerine devam etti. "Jeong
Ji Hoon, Bendis Türkoğlu'yu karın olarak kabul edecek misin?" Rahip
genç kızın soyismini yanlış teleffuz ettiği için, kısa bir süreğiliğine
gelinin suratında gülümseme belirdi. Nikahı kıyan adam, yaptığı
yanlışın farkında olmayarak, kısa süreli nefesinden sonra sözlerine;
"Onu seveceğine, rahat ettireceğine, onurlandıracağına ve koruyacağına,
onun için diğerlerini bırakacağına ve yaşadığınız sürece onda sadık
kalacağına yemin ediyor musun?" diye devam etti. Ji Hoon sorunun verdiği heyecanla bağırarak cevap vermişti. "Evet!" Davetlilerden ufak çaplı bir kıkırtı duyuldu. Sonra rahip aynı sözleri gelin için tekrarladı. "Evet!" Bendis'in cevabı kocasınınkine göre biraz daha nazik çıkmıştı. "Ya
siz, Jeong Ji Hoon ve Bendis Türkoğlu'nun ailesi ve dostları, onları
evlilik yaşamlarında şimdi ve gelecek yıllarda da destekleyecek ve
gözetecek misini?" diye davetlilere sordu rahip. Gelen davetliler hep bir ağızdan; "Evet." dediler. Rahibin
son sözlerinden sonra herkes eğlenmek için karaokeye gitmeye karar
vermişti. Damadın sesinin güzel olduğunu bilmeleri, bu kararı
verdirtmişti. --- "Taecyeon!'la Sun Ye'nin
halmonilerde kalması yanlış değil mi?" Eve dönerlerken Bendis yakışıklı
sevgilisine dönüp sormuştu bu soruyu. Nikah için
kiraladıkları arabanın içinde hala gelinliğiyle çokta rahat değildi.
Amerikaya gidecekleri için balayına çıkmaktan vazgeçmişlerdi. Sun
Ye'nin hazırladığı süprizden habersiz, evlerine doğru yol alıyorlardı. "Bizim bugün ilk gecemiz! Sence de başbaşa kalmamız gerekmez mi karıcığım?" Bu kelimeyi duymak genç kızın ruhunu okşuyordu. "Tamam sevgilim, anladım." diyerek sırıttı. Evin
önüne geldiklerinde, Ji Hoon'un bir arkadaşı da kız kardeşini
Taecyeon'ların evine bırakmıştı. İkisine dönüp baktıktan sonra kapının
kilidini açtı. Müstakbel karısının yürümesine ve bir şey demesine fırsat
vermeden kucağına alıp, evine içine girdi. Karaokede yaptıkları
eğlenceden sonra yorgun olmasına rağmen bunu yapmaktan alıkoyadı
kendisini. Kendi odasının üzerinde, Sun Ye'nin yazdığı
kolayca anlaşılan, 'Balayı Odası' yazısına gülerek kapıya yöneldi.
Bendis sevgilisinin belini incitmesinden korksa da itiraz etmiyordu.
Çok iyi biliyordu ki ne kadar itiraz ederse etsin bir işe
yaramayacaktı. Odaya girdiklerinde, Ji Hoon'un olan çift
kişilik yatağın üzerini, peri masallarını andıran, ince bir tülle
kaplandığını gördüler. Genç kız buna gülümsemekten alamadı kendisini.
Yavaş yavaş yatağa yaklaşıp nazikçe yatağa bıraktı karısını, genç adam.
Önce duvağını çıkardı, sonra gelinliğin fermuarını yavaşça indirmeye
başladı. Açık olan omuzunda bir ıslaklık hissetti Bendis.
Bu sevgili kocasının öpücüğüydü ve içini ürpertmişti. Artık sadece
onun olmayı bekliyordu... ***~*** "Sence ne yapıyorlardır?" diyerek sevgilisini omuzunu dürttü Taecyeon. "Of! Sapıklaşma." "İyi
be, bir şey demedim." Sevgilisinin verdiği tepkiye dil çıkartarak
cevap vermişti. "Sana halmoninin odasını hazırladım hayatım." diye
devam etti sözlerine. "Teşekkürler canım. O zaman artık uyku vakti, çünkü ben yorgunluktan ölüyorum." "İlk defa başbaşa olmanın tadını çıkartacağız, hemen uyuyacak mısın?" diyerek dudağını büzdü. Sun Ye, yakışıklı gencin bu çocuksu tavrına dayanamayıp gülümsedi. "İyi bir film var diyorsan, beraber film izleyebiliriz." Güzel kızın bu önerisi oldukça cazip gelince, suratında kocaman bir sırıtmayla, hemen cd'leri karıştırmaya başladı. "Bu arada benim yanımda hiç kıyafette yok." diye hatırlattı genç kız. Cd'lerle
uğraşmayı bırakıp, kendi odasından bir şeyler getirip, Sun Ye'ye
verdi. Cd'lerin başına geri döndüğünde güzel kızda bir odaya gidip
üstünü değiştirdi. Giydiği şeyler biraz salaş dursa da oldukça tatlı
görünüyordu. Salona geri döndüğünde Taecyeon'un bir romantik-komedi
filmi açtığını gördü. Hemen televizyonun karşısındaki çiftli koltuğa
oturdu. Sevgilisi de yanına geldiğinde sarılarak, açtıkları filmi
izlemeye başladılar. Sun Ye, filmin ilerleyen dakikalarında yorgunluktan
kapanan göz kapaklarına daha fazla karşı koyamadı. Şimdi kafası genç
adamın göğsüne dayalı rahat ve huzurlu bir uyku çekiyordu. Yakışıklı
çocuk sevgilisinin uyuduğunu anlayınca yanlarında duran ince battaniyeyi
üzerlerine örtüp, kafasını onun kafasına yasladı. İkisi birlikte
sarılarak uyumanın keyfini çıkartıyorlardı. --- Ji
Hoon ve Bendis artık Amerika'daydılar. Yakışıklı çocuk çalışmalarının
verdiği yoğunlulukla, karısına vakit ayıramamanın üzüntüsünü yaşıyordu.
Onun okulu, kendisinin çalışmaları ancak geceden geceye görüşmelerine
izin veriyordu. Evleneli neredeyse bir sene olmuştu ve Bendis'in
finallerinden sonra okulu bitiyordu. Hala zamanın nasıl bu kadar hızlı
akabildiğini anlamıyorlardı. Birbirlerine doyamıyorlar, her anın
güzelliğini beraber yaşamak istiyorlardı. Sun Ye'nin yokluğuna alışmak
fazla zor olmuştu. Ji Hoon sürekli onu düşünüyor, o kadar işinin
arasında her gün aramayı ihmal etmiyordu. Taecyeon'a ne kadar güvenirse
güvensin, yanında olmadığı zaman kendisini huzursuz hissediyordu. Bu
önlerindeki bir senenin de bir an önce geçmesini ve bir an evvel Kore'ye
dönmeyi istiyordu. ***~*** Sun Ye abisinin
gidişiyle üzülmüş ve yokluğuna alışamamıştı. Onun gibi oyunlar
oynayacağı, takılabileceği, alaylıca eğlenebileceği kimse yoktu
etrafında. Sevgilisiyle arada ufak tatlı atışmaları olsa da
abisininkinin yerini tutması imkansızdı, o ayrıydı... Artık yakışıklı
gençle aynı evi paylaşıyorlardı. Taecyeon güzel kızın abisine özlemini
anlayabiliyordu ve bu yüzden konu üzerinde çok yorum yapmamaya
çalışıyordu. Büyümüş olduklarını düşündüğü için, genç kıza evlenme
teklifi etmeyi istiyordu. Okullarının kapanmasına iki haftadan az bir
süre kalmıştı. Okullar kapandıktan sonra Ji Hoon'larında gelebileceği
bir günde evlenmek aklına oldukça yatıyordu. Bu konuda daha Sun Ye'ye
bir şey söylememişti. Kararını vermişti, teklif edeceği tarzı bulmuş ve
bugün bu teklifi edecekti. Sabah her zamanki gibi okula
gidiyorlardı. Ortada sezilecek bir değişiklik yok ve Taecyeon'un
davranışları olması gerektiği gibi normaldi. Okulun önüne geldiklerinde
heyecanı arttığı için konuşmamaya dikkat ediyordu. Sevgilisine belli
etmeden ayarladığı arkadaşlarına mesaj attı. Okula girdiklerinde
bahçeden gökyüzüne doğru balonlarla yükselen pankartta: 'Benimle
evlenir misin, Sun Ye?' yazıyordu. Genç kız önce
pankarttaki yazıya sonra da sevgilisine şaşkınlıkla bakmaya başladı. Bu
hiç ama hiç aklına gelmemişti. Evliliği oturup adam akıllı bir kere
bile konuşmamışlardı, hatta laf arasında dahi geçmemişti. Şimdi nasıl
olurdu da evlenme teklifi alıyrodu? "Sevgilim?" Sun
Ye yine kendi hayal dünyasında bir yolculuğa çıkmıştı. Bir yandan
böyle bir şey yaptığı için yakışıklı çocuğa kızıyor bir yandan da
teklifin güzelliğinden kendini alamıyordu. "Hayatım, yanlış bir şey mi yaptım?" Taecyeon
sevgilisinin bu tür dalıp gitmelerine ne kadar alışkın olsa da şu an
için bunu aklına getiremiyordu. Onun rahatsız olmasından ve kabul
etmemesinden korkuyordu. En sonunda dayanamayıp sevgilisinin kolunu
itikledi. Kolundaki hisle birlikte kendine gelen güzel kız, dolu dolu gözlerle sevgilisine sarıldı. "Buna hayır diyebileceğimi mi sanıyorsun? Tabiiki evet, sonsuza dek evet!" Okul
bahçesi bu sevimli çiftin etrafına toplanmış, ıslıklarla birlikte
havada alkışlar kopmuştu. Herkes anlaşmışlar gibi, hep bir ağızdan; "Öp,
öp, öp..." diye tempo tutturmaya başlamışlardı. Yakışıklı
çocuk bu atmosferin içinde sevgilisinin sıcacık dudaklarına ufak bir
buse kondurmuş, utangaç bir tavırla etrafına bakmıştı. --- "Evet!" diyerek müstakbel kocasının gözlerine baktı Sun Ye. Evlilik
teklifini aldığı günün akşamında hemen Bendis'i arayıp tüm olanları
anlatmıştı. Teklif ediş tarzını, Bendis'in yanında oturarak hopörlerden
kardeşini dinleyen kocasına, sinirli gözlerle baktığını bilmeyerek
anlatmıştı. Ji Hoon neden bu kadar basit bir evlilik teklifi yapmıştı?
Şimdi bunları düşünecek zaman değil diyerek kafasını sallayıp, nikah
tarihini sormuştu. Sonrasındaysa belirledikleri günden bir hafta önce
gelmişlerdi. Halmoniye de haber verilmişti. Halmoni
herkesten habersiz olarak kızı, Hyo Rin'i de getirmişti yanında.
Taecyeon ilk başlarda buna tepki verse de daha fazla dayanamayıp
annesini affetmişti. Asla eskisi gibi olamayacaklarını adı gibi bilse
de 'anne' kelimesini kullanmaya devam etmişti. Şimdi
rahibin aynı sorularını, evliliklerinden bir sene sonra, Sun Ye'ye
soruşuna şahit oluyorlardı. Aynı soruyu Taecyeon'a sorduktan sonra da
"Evet!" cevabı biraz daha kuvvetli çıkmıştı. Nikah töreni
bittiğinde, kendi nikahlarında eksik olan şeyi, resim çekmeyi akıl
etmişlerdi. Sadece dördünün olacağı aile resmi. Aile... artık mutlu bir
ailelerdi. Annesi ve halmonininde bulunduğu resimden farklı, öz ailesi
yerine koyduğu insanlarla dolu olan bir resimdi Taecyeon için. "1, 2, 3." Kameramanın
"Gülümseyin." deyişiyle patlamıştı flaş. O sırada kimse Bendis'in
surat ifadesini farketmemişti. Fotoğraf makinasından çıkan fotoğrafa
baktıklarında bütün soran gözler genç kıza dönmüştü. "Nikahınızın
tadını çıkardıktan sonra haber vermeyi planlıyordum. Buraya gelmeden
önce bulantılarım başlamıştı ve doktora gittiğimde hamile olduğumu
söyledi." diyerek açıklama yaptı karşısındaki üç meraklı göze. Ji
Hoon'un duydukları karşısında sevinç gösterisi, herkes tarafından
gülünerek izlenmişti. Önce suratında şok ifadesi, ardından olduğu yerde
zıplaması ve son olarak sevgili karısını kucağına alıp döndürmeyi akıl
etmesi... --- Bir sene geçmiş ve
Amerika'daki eğitimlerinin bitişi üzerine Kore'ye geri dönmüşlerdi. İki
kişi gittikleri yerden üç kişi dönmek oldukça mutluluk vericiydi.
Şimdi gerçek bir aile olarak, iki kardeşin birbirlerine verdiği sözle,
beşi de babalarından kalan aynı evi paylaşıyorlardı. Aynı evde beş
kişilik, huzurlu, sıcak, mutlu bir aile...
Bu
kadar geç geldiği için özür dilerim. Sad Önce hasta oldum, sonra
bilgisayarım bozuldu derken yazamamıştım. Umarım bu final sizin için
tatmin edici olur. Şimdiye kadar okuyup beni çektiğiniz için teşekkür
ederim. Smile Lütfen, sessiz okuyanlar bu bölümde yorumlarını dile
getirirlere beni çok sevindirirler. Hepinizi kocaman seviyorum.♥️ Sevim
(Cassie admin)'e bu hikayeyi yazmam için izin verdiğinden dolayı çok
teşekkür ederim.♥️ Seni çok seviyorum karamelim.♥️ --- YAZI - TURA - Sayfa 2 183429_142704602459271_137172089679189_260251_1283079_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YAZI - TURA
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» ~ Yazı Tura ~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: