17.BölümShimGua yatağın içine girmiş bir o tarafa bir bu tarafa dönüp duruyordu. Kafasına çektiği yorganı sinirle kaldırdı. Jaemin’i düşünüyordu. Yoksa dediklerini duymamışmıydı? Yada ShimGua’mı yanlış duymuştu? Daha fazla bunları düşünürse delireceğini anlayıp yataktan kalktı. Ayakkabılarından birinin ayağında olmadığını farketti. Yatağın içini biraz araştırıp buldu.
“Lanet olasıca buradaymış!” ayakkabıyı ayağına geçirip odadan çıktı.
+++++++
Büyük ve görkemli evin kapısı çalmıştı. Jaemin uzandığı yerden kalkıp yavaşça kapıya doğru gitti. Gelen SunYeon’du. Jaemin’i görür görmez boynuna atlayıp bir iki tur döndü. Jaemin SunYeon’u kollarından söküp kendini güçlükle çekebildi. Kapıyı kapatıp SunYeon’a döndü.
“Sakin ol Yeon, uzaydan gelmiyorum.” Dedi yattığı kanepeye doğru giderken.
“Ah olur mu öyle şey? Zehirlenmişsin oppa. Daha ne olacakki? Aissh, yoksa o cadı arkadaşın mı yaptı bunu?” dedi kanepeye oturan Jaemin’in yanaklarını okşarken.
Jaemin kafasını çekip geriye yaslandı.
“Tabii ki o yapmadı. Yediklerim dokundu meraklanma. O yemek yapamıyor, bana sen yemek yaparmısın?” dedi kafasını SunYeon’a çevirip bakarken.
‘Ben yemek yapamıyormuyum’ diye içinden geçirdi merdivenlerin başında oturmuş halde onları izleyen ShimGua. Babasından sonra kendisini dışlayan bir erkeği daha hayatının içine kadar girmesini sağlamıştı. Kafasını merdivenin başına dayayıp kollarını göğsünde birleştirdi.
“Ben yemek yapamıyorum.”
SunYeon ayağa kalkıp sevinçle zıpladı.
“Ahh tabii ki yaparım. Baharatlı ramene ne dersin?” dedi kollarını bir aşçı gibi sıvarken.
Onu %100 onaylarcasına ellerini birbirine çarpıp “Evet!” dedi Jaemin. SunYeon uzanıp yanağından bir öpücük alıp mutfağa girdi.
Jaemin iğrenerek onun öptüğü yeri sildi. Sessiz bir şekilde fısıldadı.
“Beni buna mecbur ettin ShimGua.” dedi yukarıda onları izleyen kızı düşünüp.
+++++
“Nasıl olmuş oppa? Beğendinmi?” SunYeon tabakta kalan son ramenleri çubuğa dolayıp Jaemin’in ağzına zorla sokuşturdu. Ağzındakilerin dökülmemesi için ağzını elleri ile kapatan Jaemin ‘evet’ anlamında kafasını salladı. Aslında hiç beğenmemişti. Bu ramen ShimGua’nın yaptığı deterjanlı ramenden daha güzel olamazdı asla!
“Aferin sana bebeğim. Şimdi birazda portakal suyu sıkayım. İyi gelir.” Dedi elindeki çubukları bırakıp arkasındaki raflara yönelip.
“Merhaba gençler!” dedi mutfağa giren ShimGua SunYeon’un yerine otururken.
SunYeon portakalları yerleştirdiği meyvesuyu sıkacağından kafasını çevirip ShimGua’ya baktı. Yüzünü ekşitip buruşturdu. Kazandığını sandığı zafer ile seviniyordu.
“Ahh merhaba ShimGua’cığım. Benim tatlı bebeğime portakal sıkıyordum istermisin sende?” dedi tekrar portakallara dönüp uğraşırken.
ShimGua masanın diğer ucunda oturan Jaemin’e doğru kafasını eğip fısıltı ile birşeyler söyledi.
“Kork benden Im Jae Min!” dedi arkasına yaslanıp yüzüne kocaman bir sırıtma ifadesi yerleştirirken.
“Seni yormuş olmayayım SunYeon? Ama bir bardak taze sıkılmış portakal suyunada hayır diyemem.” Dedi haince gülümsemesi ile dolgun yanaklarından akan şirinlikle.
“Ah ne yorulması? Seve seve yaparım şekerim.” Dedi portakalların kabuklarını çöp kutusuna atarken.
“Bakıyorumda karnını doyurmuşsun Jaemin.” Dedi tabakta duran çubuklara bakarak.
ShimGua savaş istiyorsa Jaemin buna karşılık verecekti.
“Ay evet, SunYeon bana çok güzel ramen yaptı. ‘Deterjansız!’” dedi.
Bir kadınla uğraşmak akıl işi değildir bir erkek için. Hele ki ShimGua gibi bir kadınla…
“Afiyet bal şeker olsun!” dedi sesini bastırarak. Sandalyeden kalkıp SunYeon’a yaklaştı.
“Ahh bu kıyafeti nereden aldın? Çok şık duruyor üzerinde. Ah seni kıskanmak üzereyim.” Dedi sırtını tezgaha yaslayıp elini alnına koyarak.
“Paris’ten özel sipariş geldi şekerim. Yerli malı takılmıyorum da.” Dedi bardağa doldurduğu portakal sularından birini Jaemin’e verirken.
“Sana her şey yakışıyormuş Sun. Ah senin gibi olmak için nelerimiz vermezdim ki.”
Jaemin şaşkınlıklı bu ikiliyi izliyordu. ShimGua’nın amacını anlamakta zorlanıyordu.
SunYeon arkasını dönmüş zorla portakal suyunu Jaemin’ içirirken, ShimGua dolu olan portakal suyu bardağını eline aldı.
“Sence de öyle değil mi Jaemin? SunYeon gibi olmak için neler yapmam gerekiyor?” dedi elindeki portakal suyu badağını hafifçe sallarken.
Jaemin ona engel olmak istercesine kollarını salladı.
“Ya bir rahat dursana Jaemin. Üstüne dökülecek.” Dedi SunYeong boşta kalan elleri ile onu durdurarak.
SunYeon meyvesuyu içirmeyi bitirmişti.
“Ayy yüzüne renk geldi. Hergün ben bakacağım sana oppa.” Dedi gülerek. Arkasını döndü, dönmesiyle ShimGua’nın meyvesuyunu harika elbisesinin üzerine yanlışlıkla dökermiş gibi yapması bir olmuştu. SunYeon derin bir çığlık attı.
“Olamaz.!
+++++
ShimGua masada oturmuş kalan portakal sularını içerken Jaemin ve SunYeon, SunYeon’un kirlenmiş elbisesini temizlemeye çalışıyorlardı. SunYeon elindeki bezi elbiseye sürtmekten bıkmış olacakki hızlıca yere attı. ShimGua’ya bir sürü küfür yağdırabilirdi ancak bu kadar nazik rolü oynamışken ufak bir sinirle herşeyi mahvetmek istemiyordu.
“Gerçekten özür dilerim SunYeon-shi. Bilerek olmadı.” Dedi meyvesuyundaki pipetten sesler çıkartarak.
SunYeon ona delici bir bakış fırlattı.
“Önemli değil! Zaten üzerimde çok güzel durmuyordu.” Dedi sinirlice.
“Güzeldi ancak biraz dar gibiydi. Baksana basenlerin çıkmış, kilo mu aldın sen? Kaç kilosun sen?”
SunYeon acele ile kafasını çevirip basenlerine bakmaya çalıştı. Eli ile yokladı kalçalarını. Sonra belinden göbeğine kaydı elleri.
“Hayır, hiçte bile. 0 bedenim ben.” Dedi ısrarla.
“Kaç tane sıfır var beden ölçülerinde?” dedi kahkahalar atarak.
Jaemin iyice kızışan ortamı dağıtmak için araya girdi.
“ShimGua sencede bu konuşma fazla uzamadı mı?” dedi elindeki ıslak bezi tezgaha bırakıp soru soran gözlerle ShimGua’ya bakarak.
“Ne diyorum ki canım, konuşuyoruz SunYeon’cuğumla.” Dedi pipeti dişlerinin arasında ısırarak.
“Bekle burada SunYeon, banyodan deterjan getireceğim. Islatıp denemeliyiz belkide. Yazık olmasın kıyafetine.” Dedi ShimGua’ya bakarak.
SunYeon hem yediği lafların, hemde elbisesinin mahvolmasına üzülüp dolmuş gözlerle kafasını salladı. Jaemin yukarı çıkarken ShimGua meyvesuyu bardağını masaya bırakıp yerinden kalktı. SunYeon’un yanına yaklaşıp “Çok mu üzüldün meleğim?” dedi iğneleyici bakışlarla.
“Aah hayır gerçekten önemli değil dedim ya.” Dedi SunYeon melek rolünü sürdürerek.
ShimGua bir elini SunYeon’un dağınık saçlarının arasına soktu. Diğer eliyle de kolunu tutup sertçe kendine çevirdi.
“Bana bak, akıllı olmayı deneyemez misin? Canın yansın istemiyorum.” Dedi nefret dolu gözlerle onu öldürmeye çalışarak.
SunYeon şaşırmıştı.
Az önce bu kadar güzel laflar eden kız birden canavar gibi tıslamaya başlamıştı. Kolunu ve saçını ShimGua’dan kurtarmak istedi, başaramadı. Kendini ondan çekmek istediğinde ShimGua saçlarına biraz daha asılmıştı.
“Benim olan bir şeyi sakın benden almaya kalkma! Canını çok fena yakarım!” dedi saçlarını iyice tutup geriye çekerek.
Şimdi SunYeon’un yüzüne tepeden bakıyordu. SunYeon titrek bir sesle “Bırak beni lütfen, kafayı mı yedin?” dedi debelenerek.
“Akıllı ol, seni mahvederim!” dedi ShimGua son derece sakin ve otoriter bir sesle. Tutmakta olduğu saçını ve kolu bıraktı. SunYeon birkaç kez silkindi, kendine gelmeye çalıştı. ShimGua uzun tırnaklı parmaklarını SunYeon’un pudralı yüzüne götürdü.
“Tamam mı?” dedi tırnağı ile SunYeon’un yüzüne sertçe bir çizik atarak.
++++++
“Seni bu şekilde uğurlamak istemezdim SunYeon. Gerçekten kusura bakma. Ayrıca yüzüne ne oldu? Hangi çatal geip yüzünde böyle çizik açabiliyor merak ediyorum doğrusu.” Dedi Jaemin göz ucu ile ShimGua’ya bakarak.
“Önemli değil Jaemin. Küçük bir kaza. İyiyim ben, beni merak etme. Düzenli yemek yemeyi ve vitamin almayı ihmal etme. Kendine iyi bak oppa.” Kapının ağzından uzanıp ufak bir öpücük kondurdu Jaemin’in dudaklarına. Sonra da pis pis sırıtıp uzaklaşdı…
SunYeon Jaemin’i öptü mü?
ShimGua artık yorulmuş bedenini yavaşça salona doğru çevirdi. Olayın şaşkınlığını atlatamayan Jaemin yavaşça kapıyı kapattı. Derince yutkundu, nefes almaya çalıştı. Arkası dönük bir şekilde olan ShimGua’ya baktı… Emindi ; ShimGua bir daha asla ona sevdiğini söylemeyecekti. Açmaya çalıştığı kilitli kutuya bir kilit daha vurmuştu.
Gözlerinden sessizce yaşlar boşaldı ShimGua’nın. Olduğu yere çöktü, göğsünü tutarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ciğerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Yanına çöküp omuzlarından tutan ve onu sakinleştirmeye çalışan Jaemin’i umursamadan…
Bedenine dokunan Jaemin’in ellerini sertçe itti. Askılığın yanında duran vazoyu elleriyle kavrayıp rasgele fırlattı.
“Bu eve benden başka kadın giremez! Anlıyor musun kuş beyinli, anlıyor musun aptal?” Eline aldığı bir bibloyu kapıya doğru fırlatıp.
Titriyordu. Sıcacık evde olmasına rağmen bütün kemikleri, ilikleri, etleri herşeyi titriyordu…
Jaemin şaşkınlıkla karşısında ağlayıp haykıran kadını izliyordu. Kırdığı kadını, ‘SEVGİLİ Ev Arkadaşı’nı...
Dur demenin zamanı gelmişti. Hızlıca ShimGua’yı kolundan tuttu ve çekti. Uzun kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. ShimGua kollarından kurtulmak istedikçe daha çok sarılıyor, bol kaslı göğsüne bastırıyordu. ShimGua boğuk bir sesle “Bırak beni, yalvarırım bırak Jae.” Dedi yorulmuş kollarını iki yana bırakıp.
Jaemin’in gözlerinden süzülen yaşlar, genç kızın saçlarının arasında kayboluyordu. Saçlarındaki şampuan kokusunu derince ciğerlerine doldurdu, ona böylece özgür bir şekilde sarılmanın tadını çıkarmak ister gibi sıkıca sardı genç kızı.
“Ağlama. Lütfen ağlama süslü şekerim…” dedi kafasını ShimGua’nın saçlarına gömerken.
Kollarındaki kadının gözyaşlarının tişörtünü ıslattığını hissedebiliyordu. Göz yaşları bir bir kalbine batıyordu sanki. İnadına yapar gibi acıtıyordu.
“Sen benim maymunum değilsin. Sen kocaman bir gerizekalısın. Kocaman bir aptalsın!” yorulmuş kollarını tekrar Jaemin’den kurtulmak için kullandı, yapamadı.
“Ben kocaman bir aptalım ShimGua…” dedi kollarındaki kadını yavaşça bırakarak.
ShimGua’nın Jaemin’in sarılmasıyla ısınan bedeni tekrar soğumaya başlamıştı. Titreyen ellerini yavaşça Jaemin’in dudaklarına değdirdi.
“O kadın seni bu dudaklardan mı öptü ha? “ dedi kızarmış gözlerini titretip Jaemin’in kusursuz dudaklarına bakarken.
“Beni hiçbir kadın yüreğimden öpemedi. Dudaklarımdan öpmesi umrumda bile değil.” Dedi elleri ile ShimGua’nın yanaklarını çevrelerken.
Jaemin ShimGua’nın yanaklarındaki ellerini yavaşça beline indirdi. Kollarıyla belini sarıp yavaşça kendini ona yaklaştırdı.
“Yüreğimden öp beni ShimGua…” dedi gözlerini kapatıp dudaklarını genç kızın güzel yüzüne yaklaştırırken…
17.Bölüm Sonu / Tatatatatataaaam
geç yazıyorum kusura bakmayınız.
Bu gün ilham geldi ve uzunca yazayım dedim
Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı çoook merakla bekliyorum
[Meryem Akkaya]
18.Bölüm[ShimGua]
Gözlerimi kapatamıyorum. Bu bir rüya mı? Eğer öyle ise uyanmak istemiyorum. Sonsuza dek böyle kalabilirim.
[Jaemin]
Seni öpmeyeceğim. Her şey bu kadar basit olmamalı. Biz basit insanlar değiliz ShimGua…
Jaemin dudaklarını genç kadının dudaklarına kadar yanaştırdı. Bir süre gözleri kapalı bekledi. Kalbi deli gibi atıyordu ve engel olması mümkün değildi.
Bir kadına bu nasıl yapılır bilmiyordu. Daha önce gerçek anlamda hiçbir kadını öpmemişti. Tam olarak ne hissettiğini bilmeden böyle bir şey yapmak istemiyordu. Kusursuz dudaklarını yavaşça araladı.
“Kahküllerini kestirmelisin, gözlerime giriyorlar.” Dedi aniden geriye çekilip gözlerini kırpıştırıp.
ShimGua hiç kapatmadığı gözlerini birkaç kere kırpıp güzel gözlerini nemlendirdi. Eliyle kahküllerini karıştırıp başını hafifçe salladı.
“Ah, haklısın sanırım. Kuaförümle görüşmem gerek.” Dedi ağlamaktan kısılmış sesini düzeltmeye çalışarak.
[ShimGua]
Kalbim… Çok hızlı çarpıyor. Teşekkürler Jaemin…
[Jaemin]
Onu dakikalarca öpebilir, basit insanlar gibi geceyi yatakta sonlandırabilirdim. Ben bu değilim, basit ilişkiler istemiyorum…
Sessizliği bozan ShimGua’nın telefonu oldu. Pembe ve taşlarla süslediği telefonu çıkardı acele ile. Ekrana baktığında gözleri büyüdü, dudakları gerinleşti. Bandajını çıkardığı kesik eli ile telefonu korkakça açıp kulağına götürdü.
“A..Alo.”
Karşıdaki ses son derece şefkatli bir sesle konuştu.
“Böceğim, çok özledim seni.” Dedi ufak bir kahkaha ile.
ShimGua titreyen sesini gizlemeye çalışarak “B..Bende özledim.” Dedi.
“Sung Ki ile konuştum, ev arkadaşı bulmuşsun kendine.” Dedi temkinli bir ses ile.
“Ben bulmadım, Sung Ki buldu.” Dedi kaşlarını çatarak ShimGua.
“Ahh seni cadı, adresi ondan aldım. Çay demle bana, geleceğim. Bay bay.” Diyip telefonu kapadı karşıdaki olgun ses…
ShimGua yorgun bir sesle “ Olamaz, abim geliyor.” Diyebildi.
++++++
“Sakin olmayı dene lütfen, abin bizi yemez değil mi? En azından yamyam değilse.” Dedi salondaki sehpanın çevresinde dakikalardır dolanan ShimGua’yı sakinleştirmeye çalışarak.
“Ah evet yemez, kanımızı emer. Vampir çünkü.” Dedi alaycı bir sesle. “ Sen onu tanımıyorsun, tanıma da zaten.” Dedi endişeli bir sesle konuşmasına devam ederek.
“Ahh, onun buraya gelmemesi lazım.” Kanepeye oturup ellerini alnına koyarken.
“Neden?” dedi Jaemin onu anlamaya çalışarak.
“Bunu gerçekten öğrenmek istiyorsan anlatabilirim.” Dedi arkasına yaslanırken.
Jaemin ‘evet’ anlamında başını salladı Jaemin merakla.
“Park YunHo. 26 yaşında. Bildiğin klasik maço abilerdendir. Yanımda erkek görmeye dayanamaz, çıldırır. Neymiş “Erkek arkadaşım olacak erkeği” o seçecekmiş.”
Bunu söylerken göz ucu ile Jaemin’e bakamadan edemedi.
“Erkeklere güven olmazmış. Kendide erkek ya ondan biliyor. İlk okulda, lisede her gün okuldaydı. Yanıma yaklaşan, selam veren, sırama oturan erkekleri bir köşede sıkıştırıp döverdi. Yunho okula geldiyse kırmızı alam verilirdi. Düşünsene sınıftaki 15 erkek o gelince tuvalette saklanırdı. Rezalet gibi. Okul kapısına onu içeri almasınlar diye bekçi bile diktiler. Sosyal hayatımı dozer gibi ezer geçerdi. Anlıyor musun beni?” dedi gözlerini devirip.
“Kaç kendini kurtar Jaemin. Yada önce şu vazo kırıklarını süpür öyle git.” Dedi kıkırdayıp.
+++++++
Sinirden deliye dönmüş olan SunYeon bir kapı ile Tae Jin’in oturduğu koltuk arasında tur atıyordu. Hızlı hızlı nefes alıyor, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışıyordu.
“Şunu artık keser misin lütfen?” dedi TaeJin sıkılmış bir sesle.
“Asıl sen o lanet olası çeneni kes. Düşünmeye çalışıyorum.” Dedi SunYeon az önceki düşüncelerine geri dönmeye çalışarak.
“Aah küçük sanım sandığımdan da sert çıktı.” Dedi Taejin ellerini ensesine koyup koltuğa iyice yerleşerek.
“Peh, hemde ne sert! Bana yapmadığını bırakmadı, şu yüzümün haline bak!” dedi Taejin’e dönüp yüzünü göstererek.
“Fena çizmiş seni ufaklık. Hayret nasıl izin verdin anlamıyorum..” dedi düşünceli bir ses ile Taejin.
SunYeon büyük masadaki rahat sandalyelerden birine oturup elindeki telefonu masaya bıraktı. Arkasına yaslandı, birkaç kez derince nefes aldı.
“Biliyorum ona yapacağımı ben. SunYeon’la oynamak neymiş görecek.” Sarı saçlarını geriye etip tiz bir kahkaha attı.
“Sana tavsiyem Sun Yeon, o kızla uğraşma. Benim kafamda bardak kıran sana neler yapar bilemiyorum.” Dedi gülerek.
“Bana yardımın lazım Taejin.” Dedi SunYeon haince sırıtarak.
“Ne gibi bir yardım bu?” dedi Taejin biraz şaşırmış birazda mutlu bir ifade ile.
“Anlatayım şekerim.” Dedi sandalyeden kalkıp Taejin’in yanına oturarak…
+++++
“Ahh lanet olası trafik. Bir kere de açık olsan ne olacak sanki?” dedi yarım saatlik yolda bir buçuk saattir gitmeye çalıştığı arabanın direksiyonuna vurarak.
Seoul’e çok gelip gitmezdi Yunho. Busan’daki şirketin başında duruyordu. Kocaman şirketi aklı havada uçuk bir sekretere emanet edip kaçamak yapmıştı.
Patronluk genç adamı yormuştu. Şirket ile uğraşmaktan gönüş işlerine vakit ayıramamıştı. Zaten ne zaman bir sevgilisi olsa, ShimGua saçını başını yolardı
tüm kızların. Erkekler nasıl ShimGua’ya yaklaşamıyorlarsa kızlar da Yunho’ya yaklaşamazlardı. Şimdi ise kardeşini çok özlemişti. Onu görmeye gidiyordu…
Her abi gibi o da çok düşkündü kardeşine. Her derdinde yanında olur, saatlerce dizinde ağlatır, bir yarabandı gibi sarardı kanayan yaralarını…
Şimdi de kardeşinin aldığı yaraları bilmeden gidiyordu…
++++
“Yok olmalıyız! Anlıyormusun Jae; YOK!”
ShimGua girdiği masanın altında saklanmanın parlak bir fikir olmayacağını düşünerek sinirle çıktı.
Hızla koltuğun üstüne zıplayıp yastıkla kafasını kapatıp dizlerini karnına doğru çekti.
“Hey görünüyor muyum?” diye sordu yastığın altından çıkan boğuk ses ile.
Jaemin masanın yanından koltuğa kadar gelip yastığı hızla çekti.
“Ah bir an polise gitmeyi bile düşündüm.” Dedi alaycı bir ses ile.
“Ya dalga geçmesene. Hayati bir mesele için uğraşıyorum burada.” Koltuktan kalkıp bütün duvarı camla kaplı, süslü perdelerin yanına gitti. Perdelerin arkasına girip kafasını dışarıda bıraktı.
“Ya şimdi nasılım? Daha iyi değil mi?” Elleri ile perdeyi bacaklarının etrafına sardı.
“ShimGua, kesermisin lütfen şunu? Bu şekilde bir sonuca varamayız. Ve olayı hala anlamış değilim.” Elindeki yastığı koltuğunun altına sıkıştırdı.
“Buldum! ChinSun! Ah evet bana onu çağırmalısın. Tek kurtuluşum o.” Bacaklarına sardığı perdenin ayakkabısına takılmış püskülünü çıkarmaya çalışıyordu.
“ChinSun mu? Ne yapacaksın onu?” dedi şaşırmış bi ifade ile Jaemin.
“Her lafıma foru ile karşılık vermesen olmuyor mu? Ara hadi gelsin ChinSun.” Ayakkabısına takılan püskülü çıkarmış, gözlerini kapatan kahküllerini geriye atmıştı.
“ChinSun Jeju’ya gitmiştir. Bir türlü duramaz yerinde.” Kolunun altındaki yastığı yerine koyup elleri ile düzgünleştirdi.
“Küçücük kızın Jeju’da ne işi var? Neden gidiyor oraya? Seoul’un nesi var ki?”
Gözlerini kısıp dudaklarını büzdü. Kollarını beline koyup hesap sorar gibi yaptı.
“Gezmeyi çok sever. Onu bir yerde 1 haftadan fazla bulabiliyorsan, dünyanın sonu geliyor demektir.” Düzelttiği yastığa yaslanıp kanepeye oturdu.
“Bende şans olsa, Amerika’ya başbakan olurdum zaten…” ShimGua umursamaz bir tavırla kendi kendine söylendi…
+++++
Tae Jin uzun bir kahkaha patlatıp şaşkınlıktan kocaman olmuş gözleri ile SunYeon’a baktı.
“Sen.. Bu kadar şeytan olamazsın.” Dedi kafasını yavaşça eğip hayranca uzun kitap raflarındaki kitapları karıştıran SunYeon’a bakarak.
“Benimle uğraşmayı görecek ufak cadı. SunYeon kimmiş öğrenmeli.” Dedi elindeki kırmızı kaplı ansiklopediyi karıştırıp, içindekileri beğenmeyip tekrar rafına yerleştirirken.
“Aile bilgilerine nasıl ulaşacaksın peki?” dedi Taejin kolunu koltuğun kenarına koyup arkasına yaslanırken.
“Babama uğramam gerek.” Sarı saçlarını geriye atıp güldü.
++++++
Genç adamın siyah arabası, geniş evin önünde yavaşça durdu. Yunho kafasını çevirip büyük eve baktı.
“Küçük cadım burada mı yaşıyor? Ahh, umarım ev arkadaşı güzel bir kızdır.” Sırıtıp anahtarı kontaktan çıkardı. Siyah ceketinin altındaki beyaz tişörtü koklamaya çalıştı.
“İğrenç!” Torpido gözünden çıkardığı parfümle bir süre yıkandıktan sonra ceketine ve saçlarına dikiz aynasında son kez bir çeki düzen verip arabadan indi.
Arabayı kilitedikten sonra çıkan “Biiip.” Sesi ile arabanın tekerine bir tekme attı.
“Gerizekalı makine parçası!” ShimGua onu, arabasının kilitlenme sesinden tanırdı. Büyük, hatta çok büyük bir ihtimalle kardeşi bunu duymuştu. Yanaklarını şişirip ofladı.
“Süprizimi mahveden makine parçası! Sana bir ay benzin yok!”
Yavaş yavaş yürüyerek bahçe kapısına kadar geldi. Ceketinin omuzlarını elleri ile çırptı, kapıyı açıp merdivenlerden aşağı inmeye başladı.
++++++
“Geliyor..!” ShimGua gözünü kapının deliğine dayamış, abisinin gelip gelmediğine bakıyordu. Birden korkuı ile irkildi. Evin modern zili, bütün salonu doldurmuştu.
“Açamam Jaemin. Bu kapıyı açmak intihar etmekten farksız.” Bir süre Jaemin’e bakıp “En azından senin için intihar…” diyebildi.
“Ya ben açarım bırak. Tanışmak istiyorum abinle.” Oturduğu koltuktan kalkıp kapıya kadar gelmiş, ShimGua onun önüne geçmişti.
“Tabiki yanış. Sonra seni öldürsün, ev bana kalsın. SunYeon gelsin, sonra ben onu öldüreyim, Taejin’e kalsın ev. Böyle harika bir trajedi olur. Ne dersin? Dizi bile oluruz!” Kaşlarını çatıp beline koyup kızgınca baktı. Tam ağzını açıp konuşmaya devam edecektiki kapıya vurulan sesle aniden arkasını döndü.
“Açsana kızım kapıyı, manyakmısın?” Abisinin sesiydi bu. ShimGua daha fazla adrenaline dayanamayıp yorulan vücudunu desenli parkelerin üzerine bırakıvermişti. Jaemin ne olduğunu anlamadan onu tutup kollarının arasına almıştı.
“Hey iyimisin? Uyansana ShimGua?” Jaemin’in kilidini yeniletmediği kapıyı abisi bir darbede açıvermişti…
[Meryem Akkaya]
Gecikti özür dilerim. Hepinize iyi okumalar.