Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 SEVGİLİ Ev Arkadaşım

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:26 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım ( Tanıtım ) 20 yaşında, deli dolu, hayatı hafife alan bir kız. 22 yaşında yakışıklı, sorumluluklarını bilen bir geç oğlan. Ya bu iki genç hayat şartları yüzünden aynı evde yaşamak zorunda kalırlarsa? İki ev arkadaşının macera dolu, bir o kadar da komik ve romantik hikayesi… KARAKTERLER Park
ShimGua : Hikayenin şımarık ve umursamaz kızıdır. Üniversite 2.sınıfta
okuldan atılmıştır. Babası Sung Ki onu bir ev arkadaşı ile yaşamak
zorunda bırakır. Im Jae Min : Hikayenin düzenli erkeğidir.
Sorumluluk sahibidir. Sürekli ShimGua’nın başına açtığı belalardan onu
kurtarır. Ev arkadaşı ile hiç anlaşamazlar. Choi Tae Jin : ShimGua’yı tavlamak için uğraşır. Jae Min’in arkadaşıdır. Fakat ShimGua ona çok çektirecektir. Lee
Sun Yeon : Hikayenin ara bozan kızıdır. Sürekli yalan söyler ve
insanların arasını bozar. Jae Min’e aşıktır. Fakat ondan yüz bulamaz. [ Yazar = Meryem Akkaya ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:26 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım 1.Bölüm Yine her zamanki ses… Of
yaşamaktan bıktım diyebilirim. Her sabah bu kadının sesiyle uyanmaktan
gerçekten sıkıldım! Bu evde yaşamak çok zor. -Bayan Park, uyanma vaktiniz geldi. Uyanmak?
Vakit? Hee Sun. Evimizin hizmetçisi. Yaklaşık 2 yıldır bizimle. 35
yaşında. Ben her sabah onun sesiyle uyanmaktan bıktım. Her gün sabah
8:30’da odama gelir ve o muhteşem (!) sesiyle beni uyandırmaya çalışır.
Ve ben her sabah onu dinlemez, en az 2 saat daha uyurum. Canımın
istediği saatte uyanırım da diyebiliriz. Daha üniversite 2. sınıfın
ortalarında okuldan atılmam bile bu yüzden! -Küçük hanım lütfen uyanın. Bu gün babanız sizi ziyarete gelecek. Hayır anlamıyorum ki, okul yok, iş güç yok. Niye her sabah beni uyandırmak için çabalıyor?Yorganın altındaki kafamı hiç oynatmadan cevap verdim. -Söyle gelmesin. Çok uykum var. -Ama küçük hanım, şu malum konuyu konuşmaya gelecekmiş. Oof yine ne istiyor bu adam? Arabamı almasın sakın? Ya evi? -Ne konusuymuş bu? Hayır lütfen aklımdan geçen şey olmasın. -Size sadece bu kadarını söylememi istedi. Üzgünüm. Her dedikoduyu anlatan kadın bunu neden söylemiyordu? Aishh! Kötü bir şeyler olacak. Hissediyorum. İstemeye istemeye kafamı yataktan çıkardım. -Hadi dışarı çıkta üzerimi değiştireyim. Hafifçe eğildi. 1 saate kadar babamın geleceğini söyleyip odadan çıktı. Haydi Shim Gua, kurtul bu gerginlikten.Yataktan kalkıp ayaklarımı sürükleyerek elbise dolabının yanına gittim. Kapağı açtım ve bakınmaya başladım. Acaba etek mi giysem? Babama oldukça şirin gözükmem lazım. Onu zor ve istemediğim kararlardan ancak bu şekilde vazgeçiriyorum. Pembe
kısa bir kot etek, altına rahat bir ayakkabı giydim. Beyaz tişört ve
kot ceket ile tamamladım. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Ah
olamaz!Pesbembeyim! Umarım yeterince şirin olmuşumdur. Kendinden
dalgalı saçlarımı at kuyruğu yaptım. Kahküllerimide pembe bir toka ile
tutturdum. Hafif bir ruj, biraz rumel ve sürme ile tam bir şeker kız
olmuştum.Ah kendimi acındırmakta bir numarayım. Biraz da parfüm
sıktım. ( Biraz mı? ! ) Yerde duran pijamalarıma baktım. Hee Sun toplar
diyerek odadan çıktım. Merdivenlerden aşağı yavaş yavaş indim. Hee Sun
mutfakta idi. Kahvaltı hazırlamıştı. Hemen masaya oturdu. Portakal
suyunu doldururken günaydınlar diledi. Bu kadının kahvaltı hazırlamasına
bayılıyorum! Oyalanarak yemeye başladım. Çok geçmeden
kapı çaldı. Aishh kesin sevgili babacığım SungKi gelmiştir. İstifimi
hiç bozmadan tıkınmaya devam ettim.Hee Sun kapıyı açmaya gitti.
Babamın eve girdiğini ayakkabı seslerinden duyabiliyordum. Sesler
gittikçe yaklaşıyordu. Yaklaştı, yaklaştı ve durdu… Kesin
mutfağın girişinde beni izliyor. Yüzümü olabildiğince sevimli bir hale
sokarak kafamı tabaktan kaldırdım. Sesimi ilk okul çocukları gibi
incelttim. -Ah sevgili babacığım hoş geldiniz. Bu gün yine çok yakışıklısınız. Elimdeki
çatalı bırakıp yerimden kalktım. Yanına gidip boynuna sarıldım.
Yanağına bir öpücük kondurdum. Ne yani, boşuna mı makyaj yaptım? Kollarını yavaşça açıp bana sarıldı. Gayet normal bir ses tonu ile konuşmaya başladı. -Bu ne şirinlik ShimGua? ShimGua’mı?
Bu isimin mucidi de babacığım. Kimliğimi çıkartırken sarhoş olduğu
için “Shin Ae”yi “Shim Gua” olarak söylemiş. Babamı gerçekten çok
seviyorum. -Sen geleceksin diye böyleyim baba.Sanırım
ilk kez doğru yalan söylüyorum. Babam kolumdan tutup masaya oturttu
beni. Karşımada kendisi oturdu. Ciddi bir tavırla konuşmaya
başladı.Kabus başlıyor! -Shim Gua. Üniversiteden neden atıldığını hatırlıyorsun değil mi? Ah bu konuya geldik yine. Tabağımdakileri yemeye başlayarak cevap verdim. -Evet. - Artık 20 yaşında olduğunuda biliyorsun. Koca kız oldum değil mi? -Tabi ki biliyorum. Bir sorun mu var? Sesi oldukça sert ve yüksek çıkmıştı. -Evet var. Kocaman kız oldun hala evde oturuyorsun. Okuldan atıldın. Ve ben seni zaptetmekte zorlanıyorum. Zorlanmak mı? Kesin iş seyehatine çıkacak. -Kocaman bir kız olduğuma göre kendimi kontrol edebilirim değil mi? Benimle uğraşmana gerek yok. -Kendini kontrol edebildiğin için mi üniversite rektörünün kızıyla kavga ettin? -O bir kere hak ediyordu. İyi yaptım ayrıca. -Beni
çıldırtacaksın. Sabaha kadar film izleyip, cips yiyip uyuyorsun. Sabah
geç uyanıp üniversiteye gidiyorsun, rektörün kızıyla kavga ediyorsun,
okulu birbirine katıp okuldan atılıyorsun ve buna kendini kontrol
etmekmi diyorsun sen?! Elimdeki çatalı hızla tabağa vurup fırlattım. -Beni geçmişimle yargılama! -Senin bütün geçmişin kredi kartların! Şımarıklıkların anladın mı? Şımarık mı? Yüzümü hızla ona doğru çevirip bağırdım. -Senin geçmişinden de bahsedelim mi baba? Ne dersin ha? Hee Sun merak ediyordur belki. Hee Sun kavga ederken bize bakıyordu. Özür diler anlamda başını eğip mutfaktan çıktı. Üst kata gitti. -Benim geçmişim seni ilgilendirmez. Ben senin babanım anlıyormusun? -Babam
olduğun için mi annemi onun en yakın arkadaşıyla aldattın ha?
Üniversiteden niçin atıldım hiç düşündün mü? Bir kez olsun beni karşına
alıp konuşmadın. Bunları söylerken kızarmıştı. Çünkü ben haklıydım. Söylediklerimi hiç duymamış gibi söze devam etti. -Japonya’ya iş seyahatine gidiyorum. Ve sen üniversiteye başlayacaksın. Seyehat mi? Üniversitemi? Yine emirlere başlamıştık. -Japonya’ya git ve bir daha geri dönme. Üniversiteyede gitmiyorum. -Gidiyorsun! Yoksa evi, arabayı, kredi kartlarını elinden almamı istiyormusun? Beni en hassas noktamdan ele geçirmeye çalışıyor! En iyisi bir karşılık istemekti. -Karşılığında ne alacağım bay Park Sung Ki? -Arabanı ve kredi kartlarını almayacağım. Ne yani ev yokmuydu? Evi ne yapacaktı? -Ev? Eve dokunmayacak mısın? -Evi satıyorum! -Ne! Bir şeyler karıştırıyor. Hiç hoşuma gitmedi ses tonu… 1.Bölümün Sonu… / Lütfen yorum yapın. Aç mide ile yazdım. Umarım saçmalamadım
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:27 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım♥️ 2.Bölüm ♥️ Gerçekten evi mi satıyordu? Amacı neydi? Evi satıyorsa nerede kalacaktım? -Hey hey bir dakika. Ne demek evi satıyorum? -Satıyorum demek işte. -Yaa ciddimisin? Benimle dalga geçme baba. Bu evi satamazsın anladın mı? Çok kararlı görünüyordu. Sanırım bütün hazırlıklarm boşa gitti. -Evi satacağım, üniversiteye gideceksin. Anladın mı gideceksin! Hayır bunu yapamaz. İzin veremem. -Üniversiteye gitmeyi kabul ediyorum ama evi satmana izin vermem. Diretmem onu kızdırmıştı. Yerinden kalkıp yanıma geldi. Kolumdan sıkıca tutup yerimden kaldırdı ve bağırmaya başladı. -Beni
çileden çıkarma. Bu evi satacağım ve artık burada kalmayacaksın. Kredi
kartını, arabanı, banka hesaplarını her şeyini elinden alırım. Anladın
mı beni? Artık onu kararından vazgeçirmek imkansız gibi görünüyordu. Tuttuğu kolumu hızlıca çektim ve geri geri birkaç adım yürüdüm. -Kafayımı yedin sen? Evi satacaksan nerede kalacağım ben ha? Sokakta yatacak halim yok değil mi? Pis pis sırıtarak ellerini cebine koyup yüzüme baktı. -Sana muhteşem bir ev arkadaşı buldum sevgili kızım. Onunla beraber okula gideceksin. Ev arkadaşımı buldu? Gerçekten saçmalıyor. Nefes alıp derin bir kahkaha patlattım. -Günün en muhteşem sözüydü.-Şaka yapmıyorum. Bir ev arkadaşın olacak. Ayaklarımı set bir şekilde yere vurdum. -Benimle dalga geçme anladınmı! Bütün bunları planlarken kimse sordun acaba? Ya istemezsem? -Ben ne dersem o olacak. Araba istedin aldım, kredi kartı istedin çıkarttım. Daha ne istiyorsun sen kızım? Derdin ne? Sinirleniştim. Gerçekten bir araba ve limitsiz kredi kartları her şeye çözüm müydü? -Bana hiç vermediğin sevgi olabilirmi mesela? -Bunu hak etmiyorsun.! İyice damarıma basmıştı. Artık isyan çıkartma zamanı geldi!Mutfak
dolabını açıp elime geçen bütün bardakları yere fırlatmaya başladım.
Attığım bardaklardan yüzünü korumaya çalışırcasına kollarını yüzüne
gerdi. Sinirimi almalıydım. İyi ama bir sorun vardı.Bardaklar neden kırılmıyor? -Lanet olası bardaklar işe yaraması gerektiği zamanlar kırılmazlar zaten. Durum fark eden babam (?) ellerini indirip çok yüksek bir şekilde güldü. -Aferin Hee Sun’a. Dediğimi yapmış. -Ne yapmış o? -Böyle tepki vereceğini biliyordum. Ona cam bardakların yerine plastik bardaklar dizmesini söyledim. İnanamıyorum! Bu nasıl şeytanca bir düşüncedir? -Sen… Görürsün! Masanın
yanındaki sandalyeyi hemen uzun dolabın yanına çektim. Üzerine çıkıp
üst raflardaki tabaklara ulaştım. Razgele fırlatmaya başladım. Umarım
birisi kafasına denk gelir. -Hey dur delirdin mi sen?-Bir deli olduğumu daha yeni mi anladın? -İstediğin
kadar diren ShimGua. Benim dediklerimi yapmazsan yaşayamazsın. Bunu
için dediklerime uyacaksın. Üniversiteye başlayacaksın, ve o ev
arkadaşınla beraber gideceksin. Anladın mı?! Umutsuzca elimdeki son tabağı fırlattım. -Lanet olsun..! -Kırıp dökmeye devam et, 1 haftaya kadar evi boşaltmaya gelecekler. Bavullarını hazırlamaya başla. Arkasını
döndü ve gitti. Ne yani onca bağrışma, kavga boşunamıydı? Bunu bana
yapamazdı. Beni kendi emirleriyle yönetemez. Buna izin veremem. 1
haftamı? Sadece 1 hafta öyle mi?Sinirle sandalyeden inip koşarak üst kata çıktım. Hee Sun odamdaydı. Hızla odaya daldım. Şaşırmıştı. -Çık dışarı Hee Sun. Korkmuşa benziyordu. -Bayan, Park… Sözünü yarıda kesip bağırdım. -Sana dışarı çık dedim! Hemen
dışarı çıktı. Sertçe kapıyı kapattım. Kilitledim ve olduğum yere
çöktüm. Hıçkırıklara boğulmuş ağlıyordum. Ben bu evden gitmek
istemiyorum. Niye beni anlamıyor? Neden emirleriyle istediği bir kız
oluşturmaya çalışıyor? Sehpada şarzda olan telefonumu gördüm. Hemen bir
hamle ile uzanıp aldım. SungKi’yi arıyordum. Aramamı bekliyor olacaktı
ki hemen açtı. -Alo sevgili kızım. -Kes çeneni ve beni dinle. Kendimi öldüreceğim. Yine o sinir bozucu kahkahası ile konuşmaya başladı. -Ee sonra? -Ne demek sonra? Kendimi öldüreceğim diyorum, anlamıyormusun? -Olur
öldür. Ölüne bile ellemem, çürür kalırsın olduğun yerde. Anla artık,
her türlü iyiliğin benim elimde. Dediklerimi yapmak zorundasın. Hıçkırıklarım artık yerini büyük bir ağlama krizine bıraktı. Elimdeki telefonu bağırarak karşımda duran aynaya fırlattım. -Lanet olsun senin gibi adama! Hee Sun ağlayışlarımı duymuş, kapıyı yumrukluyordu. -Bayan Park, açın lütfen.Lütfen kapıyı açın. Lütfen… Defalarca aynı şeyleri tekrarladı, bende defalarca dinledim. Sanırım şu küçük dünyada benim için endişelenen tek kişi Hee Sun… Kaç
saat ağladım bilmiyorum. Ağlamaktan yorgun bir halde kapının dibinde
uyuya kalmıştım. Tekrar Hee Sun’un kapıya vuruşları ile uyandım. -Bayan Park, ses verin lütfen. -Ben iyiyim. Artık evine git. Gözüm duvardaki saate ilişti. 9 olmuştu. Sabahtan beri uyuyor olmalıydım. -Fakat… Siz ne olacaksınız? -Git lütfen. İyiyim ben. Uyuyacağım. -Peki… Kapıyı kilitleyip anahtarı alırım. -İyi geceler Hee Sun… Ve
kocaman evde tek başıma kalmıştım. Her zamanki gibi yalnız…Zar zor
yerimden kalktım ve yavaşça odanın kapısını açtım. Kapıda durdum ve
karşımdaki kapıya bakmaya başladım. Ben tek çarem o odada. Tek huzurum o
oda…Donuk ve yavaş bir şekilde yürümeye başladım. Huzura sadece üç metre var Shim Gua… Kapının önüne gelince durdum. Yavaşça açtım. İçeri girip tekrar yavaşça kapadım.Ve işte kocaman duruyordu karşımda. Tek gerçeğim, hayatımdaki tek gerçek kişi karşımda duruyordu.ANNEM!... Hızla
koştum ve duvarda kocaman asılı resmine kollarımı açtım. O buz gibi
duvarı defalarca öptüm… Usanmadan, bıkmadan defalarca…Gözyaşlarımla
ıslanmıştı yanakları. Buz gibiydi yine. Parmaklarımı ıslanan
yanaklarında gezdirdim. Ağlamaktan kısılmış sesimle konuşmaya çalıştım. -Üşüyormusun anne? Göz yaşlarım yanaklarını üşüttümü? Her
ağlayışımda, her canım yanışında, her anneme ihtiyacım olduğunda
buraya gelirdim. Her canım acıyışında onun buz gibi yüzünü öperdim.
Çünkü beni tek seven kişi oydu. O idi ama uzaktı bana.
Hep yanımda, ama hep uzağımdaydı. Arkamda dolaşan gölgem gibiydi. Hep
bir adımdı bana, uzatsam yakalayamazdım onu… her şeyim gibi oda kayıp
giderdi ellerimden… Her canım yandığında annem mutlaka
arardı beni… Mutlaka. Nerden bilirdi, nasıl hissederdi hep şaşırırdım.
Hep arardı. Ama telefonu kırmıştım. Hemen odama gidip kırık telefonun
içindeki kartı alıp, çekmeceden çıkardığım eski telefonuma takıp açtım. 5,10,20,30… Kaç dakika geçti hala aramamıştı. Tam telefonu fırlatacakken titremeye başladı.Yine hissetmişti ve aramıştı. Heyecanla telefonu açıp kulağıma götürdüm. -Anne… Her zamanki ince ve huzur verici sesi ile konuştu. -O adamı ellerimle öldüreceğim. Seni nasıl üzer? Anlaşılan benimle konuşmadan önce her şeyi ona anlatmıştı babam. Onu sakinleştirmeye çalıştım. Henüz kendim sakin bile değilken… -Sakin ol anneciğim. Kendime geldikten sonra onunla konuşacağım. Yanına gelmek istiyorum. Lütfen… -Buraya gelemezsin meleğim, burada olmaz. Orası sensin için en güvenli yer. Lütfen şimdi anneni dinle olurmu?Onu kıracağıma kafamı kırardım. -Peki, dinliyorum. -Sen
benim canım kızımsın. Senden ayrı kalmak inan beni çok üzüyor. Ancak
böyle zorunda olmak zorunda meleğim. Aramızdaki sevgi bu şekilde daha
güçleniyor. Bir gün beraber yaşayacağız. Lütfen üzülmeyi bırak.
Söyleyeceklerimi iyice dinle.Üniversiteye gitmeni çok istiyorum.
Küçüklüğünden beri şarkı söyleyip dans edersin. Git ve konservatuara
kaldığın yerden devam et birtanem. Lütfen, annem rica ediyor. Kabul edecektim, etmeliydim. Annemin dediği hiç bir şeyi geri çeviremem.Çaresiz ve boğuk bir sesle onayladım onu. -Peki anneciğim. İstediğin gibi olsun… 2.Bölümü Sonu / Nasıl ama? Very Happy Melo-dramo. xD Böyle üzüntülü gittiğime bakmayın. Azıcık ağlayın. Coşturacağım sonra sizi. Very Happy:D [Meryem Akkaya ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:27 am

3.Bölüm Biraz dertleştikten sonra telefonu
kapattım. Annem istiyordu ve onun dediğini yapmalıydım. Onu üzemezdim.
Tek varlığım, yaşam kaynağımı üzemezdim.Yorulmuştum. Saat 10’u
geçiyordu. Üstümdekileri çıkarmadan yatağa attım kendimi. Uyuyup
dinlenmek istiyordum. Sadece huzurlu bir uyku istiyordum…Uyumalıydın ShimGua… ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~**~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Sabah
erkenden Hee Sun gelip odadaki kırık dökükleri toplamıştı.
Kahvaltıyıda hazırlamıştı. Bu sefer beni uyandırmaya gelmedi. Ah ödlümü
yoksa? İnşallah kendini bir arabanın altına atmıştır diye geçirdim
içimden. Sabahtan gelip buraları topladığına göre imkansızdı. Oysa ne
kadar mutlu olurdum. Ayaklarımla üzerimdeki yorgana
teptim. Kollarımı iki yana açıp uzun uzun gerinip uykumu açtım.
Yavaşça kalktım. Ne garip insanım ben? Normal insanlar sabahları
pijamalarını çıkarıp, günlük kıyafetlerini giyer, ben günlük
kıyafetlerimi çıkarıp pijamalarımı giyeceğim…Oscar alacak kızım ama keşfedenim yok… Pijamalarımı giyip aşağı indim. Hee Sun kahvaltıyı hazırlamış, salonda tozları alıyordu. Bağıra bağıra konuştum. -Günaydın Hee Sun! Bu gün beni nasıl mutlu ettin bilemezsin. Saat 10:00’da uyanmak mükemmel bir duygu imiş gerçekten. Gülümseyerek cevap verdi. -Günaydın küçük hanım. Kahvaltınız hazır. Buyurun lütfen. Ah iyiki buyurun dedi, yoksa yemeğe oturmayacaktım. Tıkınmaya başladım. -SungKi’yi arayıp söyle. Bavullarımı bu gün hazırlayacağım. Ne zaman gidecekmişim sor. -Peki ararım. -Bu arada ev satılınca sen nerede çalışacaksın Hee Sun? -Bay Park bana bir iş ayarladı hanımefendi. Burnumu buruşturup cevap verdim. -İyi. İyice
tıkındıktan sonra odama çıktım. Tekrar normal kıyafetler giydim.
Manyak mıyım neyim? Ah aklımı kaçırıyor olmalıyım. Saçlarımı açtım.
Azıcık makyaj, yine azıcık parfüm sıkıp dola doğru gittim. En sağdaki
kapağı açıp içinden bavulları çıkardım. Kendi kendime söylendim. -Haydi bakalım ShimGua, taşınma işlemleri başlıyor. Önce elbiselerimi doldurdum bavullara. Sonra pantolonlar, tişörtler, pijamalar…Bunların hepsini 3 bavula sığdırabilmiştim. Ne kadar az değimli? Ayakkabılarımı,
tokalarımı, makyaj malzemeleri, parfümler, takılar derken 3 bavul daha
dolmuştu. Aman Allah’ım! Savaşa gidiyorum sanki. Ne kadar çok eşyam
varmış meğersem.Hiç okumadığım kitaplarım, birkaç ayıcık, oyuncak
filan derken 2 bavul daha doluverdi. SungKi bunları görmesin, kalp
krizi geçirir. Beklide ona gösterip ölmesini sağlayabilirim. Biraz
şeytan ruhlumuyum ne? ( Biraz? :zuhaha: )Son olarak laptop’uda çantasına koydum ve bavulların üstüne koydum.Sanırım
toparlanma işlemlerim bitmişti. Acıktığımı hissettim. Bavullarımı
bırakıp aşağı indim. Oda nesi? Saat 12:00 olmuş. Hemen mutfağa gidip
dolabı açtım. Hee Sun’un hazırladığı sandviç ve portakal suyunu alıp
masaya oturdum.Her zamanki gibi tıkınmaya başladım. Kapı çalmıştı. -Hee Sun kapı çalıyor baksana. -.. -Hey nereye kayboldun be? Kapıyı açsana. Tam tekrar bağıracakken masadaki notu gördüm. “ Küçük hanım, alışverişe gidiyorum. Dolapta sandviç ve portakal suyu var. Gelmem 2-3 saati bulur. Afiyet olsun… ( Hee Sun ) “ Keşke
hiç gelmese. Sandviçi bırakıp kapıyı açmaya gittim. Delikten bakmadan
açtım. Off SungKi gelmiş. Kapıyı açık bırakıp arkamı döndüm ve mutfağa
girdim. -Sanada günaydın. Dedi SungKi. Ne yani laf sokmaya mı çalışıyor? -Öğlen oldu. Ne günaydını? -Bavullarını hazırladın mı? -Kocaman 8 tane nur topu gibi bavulumuz oldu babacığım. Müjdemi isterim. Masaya tekrar oturup yemeye kaldığım yerden devam ettim. Kapıyı kapatım mutfağa geldi. -Hazırsan sorun yok. Yemeğini bitir ve salona gel. Hemen gideceğiz. Bu lafların üzerine acele ile yediğim sandviç boğazımda kaldı. Öksürmeye başladım. -Afiyet olsun şekerim. Diyip
salona gitti. “Şekerim” ? Ay bu adam beni öldürecek. Kalan sandviçide
yedikten sonra isteksizce salona geçip karşısındaki koltuğa oturdum. -Buyrun bay Park, sizi dinliyorum. Sinir sinir bakışlarıyla konuşmaya başladı. -2 tane adam çağırdım. Bavullarının ağır olacağını biliyordum. Birazdan gelirler. Onları taşıyacaklar. Cebinden bir kağıt çıkarıp ortadaki sehpanın üzerine koydu. -Ev arkadaşının adresi burada. Adamlar bavullarını başka bir araba ile arkandan getirecekler. Uzanıp sehpanın üzerindeki kağıdı aldım ve okumaya başladım. Bağırarak cevap verdim. -Seoul’demi bu ev?-Yok Tokyo. Tabiî ki Seoul. Nerede olmasını arzuluyordun? 20 senedir Busan’da yaşıyordum. Ve bir kez bile Seoul’e gitmedim. Üşendim diyebilirim. -Ya ben burada kaybolurum. Başka yerde yokmuymuş evi? Dalga geçer gibi konuştu. -Busan’da bir sürü villaları varmış.. Hangisinde oturmak istersin? Sinirle bağırdım. -Beni bilmediğim bir adamla yaşamak zorunda bırakıyorsun. Birde kalkmış dalga geçiyorsun. -Bilmediğin birisi deği. En azından ben biliyorum. Im JunHoo’yu hatırlar mısın? Unuturmuyum hiç? Babamın en kadim dostu! -Hatırlıyorum. -İşte onun oğlu. Genç bir oğlan. Konservatuar okuyor. Onunla yaşayacaksın. Sana sahip çıkacak. Artık seninle uğraşmaktan bıktım. -Ne tesadüf bende seninle. -Her neyse çık yukarı çantanı al ve aşağı in. Adamla gelmek üzeredir. Hemen gieceksin yeni evine. -İyide yolu bilmiyorum ki. -Bavullarını taşıyacak araba önden gidecek. Ne kadar geciktirirsem o kadar iyi. -Hani 1 hafta sonraydı? -Hazırsın işte. Beklemenin anlamı yok… Hızla yerimden kalktım ve yukarı çıktım. Çantamı ve laptop’u alarak odadan çıktım.Ve
karşımda annemin odası vardı. Yavaş yavaş yürüyüp odanın kapısının
önünde durdum. Eğer odaya girer ve onu görürsem bütün kararlılığım yerle
bir olurdu. Gözlerim dolmuştu. Yavaşça arkamı döndüm ve merdivenlerden
indir. SungKi ‘nin adamları gelmişti. Kapıda bekliyorlardı. Yanlarını
gittim. Sert bir şekilde konuştum. -Merdivenleri çıkınca soldan ilk oda. Dikkatli taşıyın! “Peki” anlamında başlarını eğip yukarı çıktı. 2 kişilerdi. Umarım bavulların altında kalıp ezilirler.Ne
yani 20 senemi geçirdiğim evden ayrılıyormuydum? Hee Sun’u bile
özleyebilirdim. Çok anım geçmişti bu evde. İlk kez bu evde yürümeye
başlamıştım. İlk kez bu evde “anne” demiştim. her şeyim bu evdi. her
şeyimi burada yaşamıştım ben. Ve şimdi babam SungKi’nin iş seyahati ve
egoları yüzünden bu evden ayrılmak zorundaydım… Adamlar son bavuluda taşımışlardı. Bahçe kapısından seslendiler. -Bavullar bitti Bay Park. Yüzünü
bana döndü Sung Ki. Beni eve yolladıktan sonra Japonya’ya uçacaktı.
Sarılmak için yaklaştı. Geri çekildim. Sert bir ses ile konuştum. -Görüşmemek üzere. Açık
duran ev kapısından dışarı çıktım. Arkamdan öylece baka kaldı.
Arabamın yanın gidip kapısını açtım. Arka koltuğa bilgisayarımı ve
çantamı attıktan sonra şoför koltuğuna bindim. Sanki başka yere binecek
gibi… Bavulları taşıyan adamlar yavaşça hareket ettiler.
Araba ile onları takip etmeye başladım. Yep yeni bir hayat beni
bekliyordu. İlk defa Busan’dan ayrılıyordum. İlk defa hiç tanımadığım
biri ile aynı evde kalacaktım. Hemde bir erkek! SungKi buna nasıl karar
verdi anlamadım. Kaç saat araba sürdüğümü
hatırlamıyorum. Önümdeki adamlar araba ile lüks bir siteye girdiler.
Ardından bende girdim. Baya sosyete bir siteye benziyordu. Umarım ev
arkadaşımla iyi anlaşabilirim. 5 dakika sonra adamlar bir evin önünde
durdular. Arabadan inip çevik bir şekilde bavulları indirdiler ve bahçe
kapısından girip evin kapısına kadar taşıdılar. Bense hala arabada
idim. Bavulları taşımayı bitirmişlerdi. Hala neden arabadan inmedim
diye bana bakıyorlardı. Acaba ölü taklidi mi yapsam? Saçmalıyorum yine.
Arka koltuktaki bilgisayarım ve çantamı alıp arabanın kapısını açtım
ve yavaşça indim. Kapıyı kapatıp arabayı kilitledim. Yavaşça adamların
yanına gittim. -Yeni ev burasımı? -Evet hanımefendi. Dedi
içlerinden biri. Baştan aşağı evi süzmeye başladım. İki katlı idi.
Koyu yeşil- krem rengi kaplaması vardı. Çok büyük görünüyordu. Kim
bilir içi nasıldı. -Evde şimdi kim var? -Sahibi sanırım. Bizim görevimiz bitti. İyi günler. Eğildikten sonra arabaya binip uzaklaştılar. Öylece kaldım. Adamlarda gitti. Acaba geri mi dönsem? Ben
bu düşünceler ile boğuşurken lüks evin kapısı yavaşça aralandı. Ve ev
arkadaşımı görmüştüm! Gerçekten bu adam ile mi yaşayacağım ben? Uzun
bir süre açık kapının önünde durup beni izledi. Sonra bir eli ile
saçlarını karıştırıp bana “Gel” anlamında el salladı. Ve ben yavaşça
yürümeye başladım. Bir eve değil yeni bir hayata doğru yürümeye başladım… 3.Bölümün Sonu. / Beğenmeniz dileğiyle. :opucuk: Sizce bu iki genç iyi anlaşabilecekler mi? Very Happy Fikirlerinizi bekliyorum. Very Happy [Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:28 am

[ 4.Bölüm ] Yavaşça yürümeye başladım. Evin kapısına yaklaştıkça bacaklarım mı titredi ne?Kapının önüne gelmiştim. Uykulu olduğu belliydi. Oha bu saate kadar da uyunmaz ki. Uykucu birisi olmalıydı. -Günaydın. Dedim yavaşça. Hemen bir kahkaha patlatıverdi. -Ne günaydını? Öğlen olacak. Gel gel içeri gir. Kolumdan tutup içeri aldı beni. Kapıyı kapattı. Telaşla kapıya doğru baktım. -Bavullar ne olacak? Unutmuş gibi kapıya baktı. -Aa evet. Sen geç otur ben bir su içip onları içeri alayım. Eliyle
geniş salondaki koltuğu gösterdi. Yavaşça gidip oturdum. Ev çok
genişti. Çok değil bayağı bir genişti. Umarım kaybolmazdım. Kolumdaki
çantaları koltuğa bırakıp arkama yaslandım. Henüz adını bile bilmediğim
ev arkadaşım suyunu içmiş, bavulları almak için kapıya yönelmişti.
Umarım altında ezilip vahşice can vermez. Kapıyı açıp
dışarı çıktı. Birde baktımki bavulları zorla, sürükleyerek getiriyordu.
Hepsini yarım saat içinde içeri taşıyabilmişti. Yardım isteğimide
kabul etmedi. Madem çok centilmen, taşısın hepsini. Bavulları üst kata
çıkan merdivenlerin dibine kadar taşıdı. Kapıyı örtüp yanıma geldi ve
kendisini karşı koltuğa attı. -Bavulların içinde ne var? Muzipçe cevap verdim. -Belalılarımı öldürüp içine sakladım. Bavulları taşıdığına göre parmak izin var üzerinde. Bir bana bir bavullara baktı.-Çok mu fazla film izliyorsun? -Testere 7 desem? Güldükten sonra cevap verdi. -Aa
bu arada biz tanışmadık. Ben Im Jae Min. 22 yaşındayım. Konservatuar
okuyorum. Bu ev ve bir arabam var. Gitar çalmayı severim. Dans ederim.
Yemek yemekten çok hoşlanırım. Falan filan. Sen? Buda nesi? Evlilik programında kendini tanıtan adamlara benzemişti. -ShimGua.
Park ShimGua. 20 yaşındayım. Sanırım konservatuar okuyacağım. Dans
etmeyi bende severim. Şarkı söylerim. Arabam var. Oturduğum evi babam
sattı. Yemek yemeyi, uyumayı çok severim. Falan filan. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. -Hangi bölümü okuduğunu bilmiyormusun sen? Bilmiş şey. Huysuz -Üniversite 2. sınıfta atıldım ben okuldan. Babam konservatuara devam edeceksin dedi. Suratımı asıp bakışlarımı devirdim. -Aaa şey… Evet hatırlıyorum. Bay SungKi anlatmıştı. Sesim sanırım yüksek çıktı. -Herşeyimi? -Yok yok. Nasıl birisin filan. İnsanların özel hayatlarına karışmayı sevmem. Kollarını birleştirip bana baktı. -Güzel. Hangi odada kalacağım ben? -Gel peşimden. Ayağa kalkıp yürümeye başladı. Merdivenlerin başına gelince durdu. -Öldürdüğün kurbanları yukarı nasıl çıkarmayı düşünüyorsun? -Tek başıma çıkaramam ki. -Kapıdan buraya kadar ben taşıdım. Belim koptu. Keşke dilinde kopsa. -Ne kadar kazma bir şeysin sen ya! -Hah bana diyene bak. Bavullara
dokunmadan merdivenlerden çıkmaya başladı. Kafasını kırmak istiyorum!
Peşinden onu takip ettim. Koridorun başından 2. odanın önüne gelip
durdu. -Konutunuz burası majesteleri. Espirimi yapıyordu? Of bununla sanırım anlaşamayacağım. -Hahahahaha! Çok komik. Önüne
geçip kapıyı açtım. Açmamla beraber büyük bir toz dalgası yüzüme
çarptı. Elimi tozlar gitsin diye sallamaya başladım. Çok fena öksürdüm. -Burası ne bee!? Ağzına ve burnuna toz kaçmasın diye elleriyle kapattı ağzı ve burnunu. Boğuk sesiyle konuştu. -Oda. Görmüyormusun? Birazcık toz tutmuş o kadar. Sinirle bağırdım. -Birazcık mı? Senin gözlerinde sorun mu var lanet olası şey? Ellerini ağzından çekip konuştu. -Burada yaşayacaksan katlanacaksın! Temizle işte, işin ne? Hızla aşağı indi. Sinirle ayağımı kapıya vurdum. -Çattık bee! Neyle temizleyeceğim ben burayı? Üfleyince gitmez herhalde değil mi? Aşağıdan bağırdı. -Karşıda banyo var. Temizlik malzemeleri orada. Off
bu manyakla ömür filan geçmez. Sinirle banyoya girip temizlik
malzemelerini aramaya koyuldum. Bir dolabı açtım. Şükür bulmuştum. Elime
ne gelirse kovanın içine attım. Başka bir kovayada su doldurdum.
Hizmetçi gibi temizlik mi yapacağım yaa? Nasıl temizlik
yapılır bilmem ki. Keşke Hee Sun yaparken bir şeyler öğrenseydim. Elime
geçen deterjanları suyun içine sıktım. İğrenç bir koku oluştu. Üstelik
gözlerimde kızardı. Boğazımda yanıyordu. Off ne oluyor? Odadaki kokuya
daha fazla katlanamayp kendimi dışarı attım. Tozun ve o temizlik
malzemelerinin kokusu beni mahvetmişti. Çok fena öksürmeye başladım.
Sevgili ev arkadaşım öksürüklerimi duymuş olacak ki hızla yanıma geldi. -Hey ne oldu? Zar zor cevap verdim. -Öhöhö. Deterjanları karıştırdım. Sonra böyle oldu. Öhöhö. Başımdan kalkıp odaya gitti. Ordan bağırırken sesini duydum. -Manyakmısın sen? Çamaşır suyu, tuz ruhu, deterjan ne bulursan karıştırmışsın. Bunlar bir arada kullanılmaz bilmiyormusun? Hem öksürüyordum hemde bu kazmanın azarını işitiyordum. Dalga geçer gibi konuştum. -Öldürdüğüm insanların vicdan azabı ile yaşayamıyorum. Kendimi öldürmek için güzel bir yöntem seçmişim değil mi? Sinir
sinir yüzüme bakıp derin bir of çekti. Odanın pencerelerini açıp
havalanmasını sağladı. Yanıma geldi. Kolumdan tutup kaldırdı. -Sakın bir daha temizlik filan yapma. Öleceksin başıma kalırsın sonra. Tam
ağzının ortasına bir tokat patlatmak istiyorum. Kolumdan tuta tuta
aşağı indirdi. Kanepeye oturtup mutfağa gitti. Mutfağıda kendi gibi
garipti. Salona bakan tarafında duvar yoktu. Sadece girişin olduğu yerde
bir kolon vardı. Elinde bir bardak suyla geldi. Uzattı. Alıp yavaşça
içtim. -Zehir yok içinde değil mi? -Off seninle çok işimiz var. Adama kafayı yedirtirsin. Bardağı
sehpaya bırakıp arkama yaslandım.Derin derin nefes almaya çalıştım.
Sanırım biraz rahatladım. Kafamı çevirip ne yaptığına baktım. Bavulları
yukarı taşıyordu. Oh bee! Kurtuldum onları taşımaktan. Az sonra yanıma
geldi. -Bavulları taşıdım. Odayıda yarın temizlerim. Şimdi içerisi çok kötü kimyasal kokuyor. Keşke geberip gitsen o kimyasalların içinde. Teşekkür eder gibi sırıttım. -Çok sağol arkadaşım. Beni nasıl mutlu ettin bilemezsin. Pişkin pişkin güldü. -Önemli değil ShinGua. Üstüne basa basa belirttim. -ShimGua! -Ne fark eder? -Çok fark eder. -Oof. Aç mısın? Evet anlamında kafamı salladım. “Gel” anlamında kafa sallayıp mutfağa doğru gitti. Arkasından onu takip ettim. -Otur da bir şeyler hazırlayayım. Of bazen Hee Sun gibi konuşuyor. -Peki. Dolaptan bir şeyler çıkarıp hazırlamaya başladı. 10 dakikaya kalmaz birsürü şey hazırladı. -Ne kadar hızlısın? Tıkınmaya çoktan başlamıştım. Karşıma geçti oda yemeye başladı. -Öyleyimdir. Yalnız yaşayınca pratik olmaya alışıyor insan. -Ya ya bilmezmiyim… Anlamamış
gibi yüzüme bakıp yemeye devam etti. Çok lezzetliydi bunlar. Hee
Sun’un yemeklerine benziyordu. Oof madem burada yaşıyorum keşke bütün
yemekleri o yapsa… Ve ev arkadaşımla tanışmam böyle
olmuştu. Bavulları yukarı taşıdığı için ona çok minnettarım. Im Jae
Min! Umarım onunla iyi anlaşıp üniversiteyi bitirebilirim… 4.Bölümün Sonu / Olaylar nasıl gelişiyor? Aklınıza geldiği gibi mi, yoksa farklı mı? Very Happy [Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:28 am

5.Bölüm Yemek bitmişti. Ben öylece ona bakarken o
masayı toplamış, bulaşıkları yıkamış, üstelik kahve yapmaya bile
başlamıştı. Aishh çok hızlı. Kıskandım.!~Kahveleri fincanlara doldurup birini bana uzattı. Yavaşça aldım. -Gel hadi salona, iş paylaşımı yapacağız. Paylaşım ne ya? -Ne yapacağız anlamadım. Saf saf yüzüme baktı. Bana hastaymışım gibi davranıyor. -Hani evlerin bazı sorumlulukları olur. Bulaşık yıkamak, temizlik yapmak, ütü yapmak gibi. Biliyormusun bunları? Elimdeki kahveyi üzerine dökmek istiyorum. -Evet biliyorum. Ne olmuş yani? -İş bölümü yapacağız işte. Hepsini ben yapacak değilim ya. Bu günlük misafir kabul ediyorum seni. Arkasını
dönüp salona gitti. Bunu öldürsem kaç yıl yatarım içerde? Peşinden
gittim. Yine karşımdaki koltuğa oturdu. Sehpanın çekmecesinden bir not
defteri ve kalem çıkardı. Bir yandan da kahvesini içiyordu. -Şimdi… Öncelikle evde neler yapılması gerektiğini yazalım. Elindeki
kahveyi sehpaya bırakıp kağıda bir şeyler yazmaya başladı. 1.90 boyu
vardı. Siyah saçları, siyah gözleri birbirini tamamlıyordu. Deftere bir
şeyler yazdıktan sonra kafasını kaldırıp bana baktı. -Listeyi oluşturdum. Bir sen bir ben seçersek olmaz. Haksızlık olmasın. Kura çekelim mi? Olur
anlamında başımı salladım. Kağıdı küçük parçalara böldü. Katladı ve
avucuna aldı. Karıştırmaya başladı. Sonra sehpanın üzerine atıp bir
yudum daha kahve içti.-Seç bakalım. İçimden
bildiğim bütün duaları ettim. Umarım yapamayacağım işler gelmez.
Yavaşça bir kağı aldım. Derin derin elimdeki küçük kağıda baktım.
Yavaşça açtım ve okudum. -Evi topla! Derin bir kahkaha atıp rahatladım. Jae Min bozulmuştu. Çünkü bu en kolay işlerden biriydi. Bir kağıt ta o çekti ve okudu. -Alışverişe çık! Oof en sevdiğim görev ona düştü. Böyle şansı… Huysuz Uzanıp bir kağıt çektim. Okudum. -Bulaşıkları yıka! Lafımın üzerine karnını tutarak gülmeye başladı. -Oh be. Kurtuldum bulaşıktan. -İnşallah temizlik sana çıkarda görürsün. Igrenc Gülmeyi bırakıp bir kağıt aldı sehpanın üzerinden. Kağıdı açınca yüzü buruştu. -Temizlik yap. ( Abaza ) Bu sefer ben gülmeye başladım. -Ooohh canıma değmesin. Ters ters yüzüme baktı. Bir kağıt aldım. Bu sefer kazanma sırası bende olmalıydı. -Faturaları öde. Sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. En azından evin içinde yapılacak bir şey çıkmadı.Jae Min bir kahraman edası ile kağıt çekti ve açtı. -Ütüleri yap! İşte
benim zaferim buydu! Ütü yapmaktan, Hee Sun’dan nefret ettiğimden daha
çok nefret ediyorum. Uzun bir of çekip kağıdı yırttı. -Ne yani senin kıyafetlerinide mi ben ütüleyeceğim? Pis pis sırıttım. -Yarın bavulları boşaltınca odama gel. Uzanıp kağıt aldım. -Camları sil! Ama bu temizliğin içine giriyor. Bağırdım. -Bu bir kere temizlik ile ilgili. Şike yapıyorsun! Gizli bir zaferin sevinci vardı yüzünde. -Temizlikte toz alıp, yerleri sileceğim. Sende camları. Seni oyun bozan kara böcük! -Çek çek kağıt çek bakalım. Hafifçe gülüp kağıt çekti. -Yemek yap! Hahaha. Zuhaha Buda benim yararıma bir görevdi. Ay çok güzel bir intikam yoluydu. -Hahahahayt! Canıma cincon! -Of ya off. Ben yapacağım, sen tıkınacaksın. -Kusura bakma, görev dağılımı yapmak isteyen sendin. Sehpada son bir kağıt kalmıştı. Elim titreye titreye aldım. Umarım güzel bir şeydir. -Şömineyi yak! Oh be. İçime su serpildi. Rahatlayıp kendimi geriye doğru yasladım. O ise saf saf gülüyordu. Manyak mı ne? -Hey Jae. -Jae değil Jae Min. Salak şey. Sabah ona yaptığımın aynısını yapıyor. -Ne fark eder.? -Çok fark eder ShinGua. Of onun kafasını koparmak istiyorum. Biraz
sohbet ettik. Onunda anne babası ayrı imiş. Annesi Japonya’da
yaşıyormuş. Babasıda Kore’de iş adamı imiş. Çok nadir görüştüklerini
söyledi. Umarım onun başında da bir SungKi yoktur. Kardeşi filan varmı
sordum, cevap vermeyip konuyu değiştirdi.Oda üniversite 2.sınıfın başında ara vermiş. Onun için aynı anda başlamak zorundayız. HuysuzBeni sordu. SungKi’yi, bütün manyaklıklarımı, Hee Sun’ı, yaşadığım çevreyi anlattım. -Gerçekten hiç Seoul’e gelmedin mi 20 yıl boyunca? Of birde bunun dalgaları ile uğraşamam gerçekten. -Ya ne salak salak gülüyosun? Çok mu anormal bir şey? -Sence normal mi? Güney Kore gibi bir ülkede yaşıyorsun, ve hiç başkente gelmedin. -Off sus yoksa ben susturacağım seni. Korkmuş gibi numara yaparak güldü. Gülünce gamzeleri, bembeyaz dişleri görünüyordu. -Ah beni öldürme lütfen. O bavulların içinde çürümek istemiyorum. -Keşke altında ezilip ölseydin. Ban Bir
ara gidip ışıkları yaktı ve tekrar geldi. Biraz konuşup sohbet ettik.
Bir o bir ben kendimizi anlattık. Neymiş beyefendi beraber yaşayacağı
insanı tanımalıymış! Hıh hadi ordan çok bilmiş.Saat geç olmuştu.
İkimizde esnemeye başladık. Bu gün o kadar çok atraksiyon yaşadım ki
hemencik uykum geldi. Yoksa gece 2’den aşağı uyumazdım. -Uyumak istiyorum ben. Şaşkınca esnemeyi bırakıp yüzüme baktı. -Nerede uyuyacaksın? Oda temizlenmedi. Bir süre düşündüm. -Git bana yastık, yorgan ve çarşaf getir. Kanepede uyurum. O buruşmuş suratı ile bana baktı. -Bana emir veremezsin sen. Aishh ne çok gurur varmış bu adam da be! -Peki arkadaşım, rica etsem getirebilir misin? Ondan rica etmemin verdiği gurur ile yukarı çıktı. Çok geçmeden elinde yastık, yorgan ve çarşafla geldi. Kanepenin üzerine attı. -Al bakalım hadi iyi geceler. -Hey hey nasıl kuracağım ben bu yatağı? Bilmemki. Oflayarak
önüme geçti. Kanepedeki yastıkları arkaya atıp çarşafı özenle serdi.
Yalnız bir ev adamı olduğu her halinden belli oluyordu. Sonra yastığı
yerleştirip yorganı serdi. -Vee işte hazır. Uyuda artık bende gidip uyuyayım. Ne çok işini yaptım bu gün? Artık 40 yıl söyle söyle bitiremez. Sinir dolu bir ses tonu ile cevap verdim. -Çok sağol ya. Çok iyi bir insansın. Pis pis sırıtıp dişlerini yine çıkardı ortaya. -Öyleyimdir. Arkasını
döndü ve el sallayarak yukarı çıktı. Off sanki bir iş yapmışım gibi
her yerim ağrıyor. İyice uyuyup dinlenmek lazım. İyi ama pijamalar
yukarıda kaldı. Ooff mecburen böyle uyumak zorundayım. Gece
lambasını yakıp ışığı söndürdüm. Ayakkabılarımı çıkardım. Yavaşça
yorganın altına girdim. Bütün yorgunluğumu şimdi hissedebiliyordum. Hiç
bir şey yapmadan böyle yorulursam, ileride ölürüm herhalde. Bütün düşünceleri bir kenara bırakıp gözlerimi kapadım. Yeni bir hayatın ilk uykusunu uyumakla meşgul olmalıydım. Yeni bir hayat..! 5.Bölümün Sonu / Umarım beğenirsiniz. Düşünceleriniz neler? Sizce ileriki bölümler ne yönde gelişecek? [Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:28 am

EVGİLİ Ev Arkadaşım 6.Bölüm Ooff
her yerim tutulmuş! Hay lanet olası koltuk. Tam yerimden kalkacaktım
ki Jae Min’in ayak seslerini duydum. Hiç uyanmamış gibi yapmaktı en
iyisi. Sabah sabah canımı sıkacaktı. Önce mutfağa gitti. Sonrada salona
gelip başımda dikilmeye başladı. Kendi kendine söylendi. -Hala uyuyormu bu kokona? İşim var bununla ya. Arkasını döndü. Bende kafamın altındaki yastığı aldığım gibi ona fırlattım. Şaşkınlıkla arkasına dönüp baktı. Sinirle bağırdım. -Benle düzgün konuş tamam mı böcek? Henüz uykudan tam aralayamadığı gözlerini ovuşturup bana baktı. Durumu toparlamak için bir şeyler söyleyeceği belliydi. -Şey ben… Uyur gezerimde. Kusura bakma yani. Yalancı.! -Ya ya tabi. Bende uyur döverim. Nasıl ama? Hızlı arkasını dönüp mutfağa koştu. Kafamı koltuğa koyup bağırdım. -Ne zaman yemek yiyeceğiz? Acıktım ben ya. -Hazırlarım birazdan hanımefendi. Gerçekten çok acıktım. Kanepeden kalkıp merdivenlere doğru gitmeye başladım. -Hey nereye? -Tuvalete. Gelecek misin? Of bazen çok saçma konuşuyor. -İyi be lafta söylenmiyor sana.-Bavullarım nerede benim? -Hah şu belimi kopartarak taşıdığım bavullar mı? -Hayır öldürdüğüm kurbanları içine sakladığım bavullar. Sanırım bozuldu. -Yatarken ortalıkta durmasın diye benim odaya taşıdım. Merdivenleri çık. Sağdan 2. oda. -Sağol… Onu böyle bozmak çok hoşuma gidiyor.Merdivenleri
çıkıp sağdan 2. odaya girdim. Voov ne kadar geniş bir odası var.
Yatağıda çok büyükmüş. Kocaman yatakta napıyorsa tek başına? ( Zuhaha )Odası
gerçekten çok güzel döşenmişti. Siyah-beyaz-kahve tonları
kullanılmıştı. Çok ince bir dizaynı vardı. O adam bu odayı böyle
döşeyemez. Kesin bir kadın eli değmiştir. Kapının
kenarında duran bavullara baktım. Oof kimbilir hangisinde kıyafetler.
Hepsini tek tek açıp kontrol etmek uzun sürer. O oburik canavar bütün
kahvaltıyı bitirir. Huysuz Acaba “o piti piti “ mi yapsam? Uf ya.
Gözümü kapayıp elimi bavullardan birine attım. Hah kırmızı bavul çıktı.
Yavaşça tutup yatay şekilde yere yatırdım. Amma da ağırmış be. Bavulu
açtım. Oof oyuncaklar var bunda. Yanındaki bavula geçtim. Bundada ayakkabılar varmış. Bir yanındakine geçtim. Hiç okumadığım kitaplar varmış bundada. Bir başkasında da makyaj malzemeleri ve diğer ayakkabılarım. Poff!
Nerede bu kıyafetler. Onu açayım bunu açayım derken 4 bavuluda
boşalttım odanın içine. Nerde bunlar ya? Kafayı yiyeceğim. Uzun süre
aşağı inmediğimi fark eden Jae Min yukarı kadar çıktı. Odaya girdiğinde
bir çığlık patlattı. -Buranın hali ne böyle ya? Yerde
oturmuş bavulları karıştırıyordum. Elime geçen bir topuklu ayakkabıyı
arkamdaki Jae’ye vuruvermiştim. Sanırım dizine denk geldi. Acıyla
bağırdı. -Manyakmısın be ? Bacağımı kırdın. Ne yaptığını sanıyorsun sen ya? Kafamı çevirip baktım. Dizini tutuyordu. Oh olsun sana. Kazağımdan tutup beni kaldırdı. Ne sanıyor kendini bu aptal? -Hey aptal bıraksana kazağımı. Kazağımdaki elini hızla çektim. O ise hala bir eli ile dizini tutuyordu. -Dizimi parçaladın ya. Manyak mısın sen? Karşısına geçip taklidini yaptım. -“Dizimi
parçaladın ya. Manyak mısın sen?” Ohh canıma cinconlar gelsin. Bana
her kafana estiği zaman bağıramazsın. Bu gün bacağını kırdım, yarın
kafanı kırarım görürsün. Sinirden derin bir of çekip saçlarını yolar gibi yaptı. Eliyle bavulları gösterdi. -Ça..Çabuk
bunları topla. Yoksa seni mahvederim tamam mı? Evi toplama görevide
senin. Çabuk dedim topla buraları. 15 dakika içinde aşağıda kahvaltıda
olacaksın. -Yook canım. Daha başka ne istersin? -Ne yani çekilişte çıkan görevleri yapmayacak mısın? Aahh yoksa Bay Park’ı aramamı istermisin ShimGua? Ay olamaz. Adımı doğru söyledi. Bu anı ölümsüzleştirmem lazım. Sinirle kafamı öne eğdim. -Tamam be. Ama dizine ben bakmam. Kendi bacağını kendin tedavi et. O kocaman siyah gözleri ile bana nefret dolu bakışlar fırlattığını hissedebiliyorum. -Aman zaten benim gibi narin bir adama sen dokunamazsın. 15 dakikan var! Kapıyı topallaya topallaya hızla kapattı. Hızla kafamı kaldırıp elimdeki ayakkabıyı kapıya fırlattım. Bağırdım. -Ucube!!! Umarım
ayakkabıya bir şey olmamıştır. Kapının arkasına gidip ayakkabıyı
yerden aldım. Oh hiçr bir şey olmamış. Nasıl rahatladım anlatamam.Bu
rahatlamanın etkisi ile dağınık bavulları unutuvermiştim. Hemen işe
koyuldum ve acele acele topladım. Off ütüleride bozuldu bunların şimdi.
Aa ama ütüleri Jae yapacak değil mi? Ohh elime düştün Jae Min. Elime
geçen ütülenmesi en zor olan eteği aldım ve üzerinde tepinmeye başladım.
Oh ben sana yapacağımı bilirim. Biraz daha buruşturduktan sonra
bavulun içine attım. Oda nesi? Kıyafetler bu bavuldaymış işte. Aish
sinirden nasılda göremedim. Giyeceğim birkaç kyafetide
alıp diğerlerini bavullara sokuşturdum. Off ayaklarım üşüdü. Doğru ya
ayakkabılar aşağıda. Bavulun ağzını kapatmadan bir ayakkabı, parfüm,
saç tokası ve elime geçen birkaç makyaj malzemesini kaptım ve kapattım. Dar
kot beyaz bir pantolon, üzerine bir tişört ve bir panço giydim.
Saçlarımı at kuyruğu toplayıp kahküllerimi açtım. Sanırım bu taktiği en
son Sung Ki üzerinde denedim. Her zamanki gibi azıcık makyaj yapıp
parfüm sıktım. Topuklu ayakkabılarıda ayağıma geçirdim. Uzun boy
aynasında kendime baktım. -Hahayt çok güzel olmuşum. ( Kendini beğenmiş. Gulmek ) Kapıyı açıp aşağı indim. Kahvaltıyı hazırlamış, meyve sularını dolduruyordu. Sandalyeye oturdum. -Günaydın sebastian. Tezgahta meyve sularını doldururken arkasına dönmeden konuştu. -Sensin hizmetçi. Topladın mı odayı? -Evet topladım sebastian. Dizin nasıl oldu? -Bana sebastian demeyi kesermisin? -Ayağın ne oldu dedik be? -İyi gibi. Sen yukarından yarım saattir inmediğin için buz koyacak vakit bile buldum. O
sırada arkasını döndü. Bana baktı ve elindeki meyvesuyu bardaklarını
pat diye yere düşürdü. Aish iyiki üzerime gelmedi. Aniden ayağa kalktım. -Hey beceriksiz dikkatli olsana. Bir bana bir yerdeki bardaklara baktı. Sonra dalgınlığını geçirip yerdeki bardakları toparlamak için eğildi. -Hey hey dur elini keser. Git bir süpürge filan getir. Sinirli sinirli bağırdı. -Sanamı soracağım? Mutfak benim değil mi? Cevap
vermeme fırsat bırakmadan arkasını döndü ve yukarı doğru çıktı. Elinde
bir süpürge ve kova ile geldi. Yerdeki cam kırıklarını süpürge ile
süpürdü ve mutfak çöpüne döktü. Kovadan çıkardığı bir bez ile meyve
sularını sildi ve tekrat elindekilerle yukarı çıktı. Bense ayakta
durmaktan yorulmuştum. Tekrar sandalyeye oturup dirseklerimi masaya
dayadım. Az sonra aşağı indi ve tekrar mutfağa gelip meyvesuyu
doldurmaya başladı. Şaka ile karışık bir ses tonuyla konuştum. -Bunlarıda kırmayacaksın değil mi? -Bunları kafanda kırsam nasıl olur? -Hahahaha o çok zor bir kere. Meyvesuyu
bardağını masaya koyup karşıya oturdu. Yemek boyunca neredeyse hiç
konuşmadık. Yemekten sonra o bulaşıkları yıkarken bende salona gidip
televizyonun karşısına oturdum. Ayaklarımı sehpaya uzattım keyif
yapıyordum ki onun o rahatsız edici sesi ile kendime geldim. -Hey indir ayaklarını ordan. Ona aldırmadan televizyona bakmaya devam ettim. -Sanane be. Artık burası benimde evim sayılır. Hem sen gidip benim odamı temizlesene. Elimdeki kumandayı hızla alıp televizyonu kapattı. -O zaman sende faturaları yatır. Oof başladı yine. -Manyakmısın be? Bavulları toplayana kadar canım çıktı zaten. Yarın götürüp yatırım. Son derece kendinden emin bir tavırla cevap verdi. -Bu gün son. Eğer yatırmazsan elektrik ve su yu iptal ederler. Bende ne temizlik yapabilirim nede kıyafetlerini ütüleyebilirim. Aish
en zayıf noktamdan vurdu beni. Ben sabah o eteği buruşturacağım diye
canım çıktı. Boşuna enerjimi harcadım yani? Uyuşuk uyuşuk yerimden
kalktım. -Nerede faturalar? Arkasını döndü ve salondaki büyük masaya yöneldi. Masanın ortasındaki geniş kasenin içinden faturaları alıp yanıma geldi. -Al bunlar. Diyip uzattı. Yavaşça aldım ve inceledim. Oha! -Oha be. Tek kişi bu kadar su faturası gelir mi? Bahçeyimi suladın o kadar su ile? -Sanane ya. Git yatır hadi. Arkasını döndü. Gidiyorken seslendim. -Kendi cebimden ödemeyeceğim herhalde. Yürümeye devam edip üst kata çıktı. Tekrar indiğinde elinde paralar vardı. -Al ve faturaları yatırıp geri gel. Paraları elime sıkıştırıp merdivenlere gitmeye başladı. Arkasından bağırdım. -Odamı iyi temizle böcek! İyide ben Seoul’ü hiç bilmiyorum ki. Ne yapacağım tek başıma? 6.Bölümün Sonu// [Meryem Akkaya] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 180928_140732855989779_137172089679189_249670_2839306_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:29 am

7.Bölüm Çaresizce
çantamı alarak evden çıktım. Arabaya bindim ve içinde bir süre
düşündüm. Hiç bilmediğim bir şehirde tek başıma ne yapabilirdim ki?
Hızlı bir çözüm yolu bulmalıyım. Imm… Harita bulsam iyi olur. Yada bir
şehir rehberi filan. Yavaşça arabayı hareket ettirdim. Bir kırtasyie,
bir dükkan bulmam lazım. Gelirken yolları ezberlemeye çalışmıştım. Biraz dolandıktan sonra bir kırstasiye/kitapçı gibi bir dükkan buldum. Hemen içeri girdim. -Merhaba. Ben böyle Seoul rehberi gibi bir şey arıyorum. Böyle içinde kurumları anlatan bir şey. Satıcı anlamamış gibi yüzüme baktı. İçimdeki bütün siniri ona boşalttım. -Benim
manyak bir ev arkadaşım var. Aramızda iş bölümü yaptık. Bana
faturaları ödemek düştü. Ve ben Seoul’u hiç bilmiyorum. Bu faturalarıda
nereye yatıracağımı bilmiyorum. Anladınız mı? Adam
şaşkın ve birazda korkmuş bir ifade ile yüzüme baktı. Arkasını dönüp
rafları karışrtırdı ve bir kroki çıkardı. Kalemle üzerinde noktalar
işaretledi. Uzattı. -Buyrun. Üzerinde işaretlediğim noktalar fatura ödeme yerleri. Hızla çekip aldım. -Ne kadar? -Armağanım olsun hanımefendi. -Hahaha sağol amca. Dükkandan çıkarken “Ne amcası be, 40 yaşındayım ben.” Dediğini duydum sadece. Tekrar
arabaya bindim ve hareket ettirmeden krokiyi açıp incelemeye başladım.
Acaba şu an neredeydim? Oof ne karışık bir kroki bu ya? Şu uğraştığım
işlere bak. Huysuz Acaba yatırmasam mı faturayı? İyi ama elektrik ve suyu keserler dedi. Oof nedir benim bu çilem?Krokiyi buruşturup camdan dışarı attım. Arabayı hareket ettirip ilerlemeye başladım. Haydi bakalım, sabrın sonu selamettir. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ [Jae Min] ( Olaylar JaeMin’in dilinden anlatılıyor. ) Oof
ya. Canım çıktı bu odayı temizleyeceğim diye. Kaç aydır açmıyorum bu
odanın kapısını ben? Heryeri 1 metre toz tutmuş resmen. Oof toz içinde
kaldım. İşin yoksa duş al birde. ( Pasaklı Zuhaha ) Niye temizlik bana
çıktı ki? Bütün kolay işler onda. Img-beee Odayı temizleme
işi sonunda bitti. Birde bunun içini döşemek vardı. İyiki mobilyalar
hemen yan odada. Hanımefendi gelince kendi zevkine göre döşer. Odadan
çıkıp mutfağa indim nasılda acıkmışım. Hemen bir şeyler atıştırıp
karnımı doyurdum. Sahi cadı nerede? Yatırdımı acaba faturaları? İyiki
Bay SungKi numarasını verdi. Aradım ama açmıyor. Acaba bir şeymi oldu? Birkaç kez daha aradım. Sonunda açtı. -Alo nasılsın ShimGua? -Evin yolunu bir bulayım o koca kafanı bedeninden ayıracağım pis böcek. -Hey ne oldu yine? -Seni küçük beyinli, kayboldum anlıyormusun? -Hey nasıl kayboldun ya? -Birde soruyor. Bunu çekilişte fatura ödeme işini bana yıkmadan önce düşünecektin. -Hey hey tamam dur. Neredesin sen şimdi? -Bilmiyorum. Gel ve hemen beni al buradan. -Oof etrafına bakın. Neler var? -İnsanlar var, kocaman bir kule var, dükkanlar filan var. Manyakmısın soruya bak ya? -Kule mi dedin? -Yok şato. 2 kere söylemem mi lazım? -Oof nerede olduğunu anladım. Sen sakın olduğun yerden ayrılma geliyorum ben. -Çabuk gel çok sıkıldım. Telefonu kapayıp odama çıktım. Nerelere kadar gitmiş bu çatlak kız ya. Of birde cırlak cırlak bağıracak deli olacağım. Hemen üstümü giyinip evden çıktım. Arabaya bindim Seoul Kulesi’ne doğru yol almaya başladım. Umarm kafamı kırmaz. [ShimGua] O
küçük beyinli böceği elime bir geçireyim evire çevire döveceğim.
Eminim tuzak kurup, fatura ödeme işini benim üzerime attı. Aslında Jae
Min iyi birine benziyor ama çok sinir bozucu. Sürekli bana laf sokuyor.
Deli oluyorum. Birazcıkta ruhsuz diyebilirim. Hiç çılgınca şeyler
yapmıyor. Bana ayakta uyduramıyor. Hele bir gelsin çantamı kafasına
indireceğim. Yarım saat kadar bekledim. Ve sonunda arabamın yanında bir
araba durdu. Camı açtı. -Hey ShimGua ben geldim. Bu çocuk salak. Görmüyorum sanki geldiğini. -Seni ellerimle boğacağım. Çabuk o arabadan inip gel buraya. Biraz
çekinerek arabayı durdu ve inip geldi. Şoför kapısının orada durdu.
Kapıyı öyle bir hızla açtım ki topuklu ayakkabıyı vurduğum bacağına
geldi. Hızla kendini geri çekti. Arabadan indim. -Acıdımı şekerim? Sinirle bağırdı. -Manyakmısın sen kızım ya? Ne yaptığını sanıyorsun. -Bana bağırma ahmak tamam mı? Hiç bilmediğim bir şehirde fatura ödemek için görevlendiriyorsun, hemde bağırıyorsun. -Sen çok oluyorsun ama. -Kes çeneni ve bin arabana. Nereye yatıracaksak yatıralım şu lanet faturaları. Topallayarak
arabaya bindi. O önden ben arkadan ilerlemeye başladık. Şükür
faturaları ödeyeceğimiz yere geldik. Arabadan hiç inmedi. Hemen
faturaları yatırıp tekrar arabaya bindim. Tekrar o önden ben arkadan eve
kadar geldik. Ben arabadan indim ama o inmemişti. Başını direksiyona
yaslamıştı. Off çok mu ileri gittim acaba? Arabasının yanına gidip camı
tıklattım. Camı açtı. -Acıyor mu? Kafasını kaldırmadan konuştu. -Yok acımıyor. Rol yapıyorum. Acıyor tabiî ki de. Çok ileri gittim bu sefer. Suçluluk duymaya başladım sanırım. -Şeeyy ben özür dilerim gerçekten. Öyle kaybolunca bir sinirle oldu işte. Yine yüzüme bakmadan cevapladı. -Önemli değil. Bir daha bana dokunma yeter. Kafasını kaldırdı ve çekil der gibi bana baktı. Geri çekildim. Arabadan indi. Kilitleyip topallaya topallaya eve doğru gitti. Gerizekalı şey. İyi bile yaptım. Bende bir sinirle arkasından gittim. Onun önüne geçip kapıya dikildim. -Çekilsene anahtar bende. Oflayarak
geri çekildi. Kapıyı açtı ve direk salone doğru gitti. İçeri girdim ve
kapattım. Çantamı astıktan sonra durakladım. Şimdi ne yapsam ki?
Salona mı gitsem? Bağırır mı acaba? Ya kırıldıysa bacağı? Yok canım
kırılsaydı yürüyemezdi. Cesaretimi topladım ve salona gittim. Hiç bir
şey olmamış gibi her zamanki yerime oturdum. Oda karşıya oturmuş
bacağını tutuyordu. -Ee arkadaşım bu gün neler yaptın ben yokken? Sitemli bir şekilde yüzüme baktı. -Odanı temizledim. Mobilyalar hemen taraftaki odada. Beğendiklerini söyle ben taşırım. Malum sen taşıyamıyorsun ya? Hem
çocuğun bacağını kırdım, hem odayı temizlettim hemde odayı o
döşeyecek. Gerçekten ezik duruma düşmeye başlamıştım. Konuyu
değiştirmeye çalıştım. -Acıktın mı? Çok güzel yemek yaparım. Yapayım mı? Telaşla olmaz anlamında el kol hareketleri yaptı. -Yok yok lütfen yalvarırım. Mutfağıma dokunma. Orayıda mahvetme lütfen. Yüzümü
buruşturup televizyon kumandasını aldım ve televizyonu açtım. Bir sürü
kanal dolaştım ama güzel program bulamadım. Tekrar kapattım. -Ben bu gün burada uyuyacağım yine değil mi? Koltuğa uzanmış, koluyla gözlerini kapatmıştı. -Evet. Oda henüz döşenmedi. Yarın hallederim ben. Kusura bakma Jae Min, gururlu bir kız gibi davranıp sana engel olamayacağım. Kısık bir sesle cevap verdim. -Peki. Bir
süre sessizlik oldu. Susadığımı hissettim ve yerimden kalkıp mutfağa
gittim. Koca koca iki bardak su içtim. Tam salona geldim oturacaktım ki
kapı çaldı. Jae sanırım uyumuştu. Oturmadan kapıya doğru gittim.
Açtığımda karşımda bir kız duruyordu. Öyle ço gülümsüyordu ki 32 dişi
birden ortaya çıkmıştı. Heyecanla konuştu. -Jae Min evdemi? -Evet ne oldu?Cevap bile vermeden neşeli neşeli içeri daldı. Kendi etrafında dönerek bağıra bağıra konuştu. -Hey Jae Min neredesin? Jae
Min bu sese uyanmış olacaktı ki kafasını koltuktan kaldırıp baktı. Jae
uykulu gözlerini ovuşturup kıza baktı. Şaşkın bir şekilde konuştu. -C..Chin Sun? Kıza seke seke Jae’nin yanına gidip boynuna sarıldı. Sonrada hop diye kucağına oturuverdi. Nereden çıktı bu kız? 7.Bölümün sonu / Sizce bu kız kim? Herkesten düşünce bekliyorum. Smile [Meryem Akkaya] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 180539_140953322634399_137172089679189_250654_8326876_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:29 am

8.Bölüm Kimdi şimdi bu kız? Jae Min hala şaşkındı. Garip garip kucağındaki kıza bakıyordu. -S..Sen nereden çıktın? Nasıl geldin buraya? Ben hale açık kapının yanında onlara bakıyordum. JaeMin’in kucağındaki kız sevinç ile konuştu. -Aa! Oppa adresi vermiştin unuttun mu? JaeMin telaşlı bir şekilde bir bana bir kucağındaki kıza bakıyordu. -Ne ne zaman verdim ya? Ben niye hatırlamıyorum? Mis gibi cumartesi günüm bu manyaklarla beraber mi geçecek? -Oof tabiî ki hatırlamazsın. Sarhoştun çünkü. JaeMin’in ağzı iki karış açık kalmıştı. Ben ise şaşkınlığımı üzerimden atarak kapıyı kapattım. Kız bana bakarak konuştu. -Hey kim bu, sevgilin mi? JaeMin bu lafın üzerine kızı kucağından indirip ayağa kalktı. -Yok yok. Ne sevgilisi ya saçmalama! Allah yazdıysa bozsun. Bu manyakla sevgili olacağıma saçlarımı mora boyatırım daha iyi. Kız bana bakıp yanıma geldi ve beni baştan aşağı süzdü. Sonra arkasını döndü ve JaeMin’e doğru konuştu. -Vuuv! Gerçekten söylediğin kadar varmış. -Neyi söyledi sana?- Kız onunla konuşmama şaşırmıştı. -Şey… Lafını tamamlayamadan Jae gelip ağzını kapadı. Ne yapıyor bu? -Hey açsana kızın ağzını be! Kız elleri ile Jae’nin kapattığı ağzını açmaya çalışıyordu. Jae’nin ellerini ısırarak kurtulmayı başardı. -Bana Jae ne dedi biliyor musun? Merakla sordum. -Ne dedi? Jae konuşmasına fırsat vermeden bu seferde kolunu cimcikledi. Kız acı ile bağırıp ona döndü. -Ne yapıyorsun be manyak? Ah aynı benim gibi konuştu. -Kendine gelsene ChinSun. Çok konuştun farkında mısın? Kız bilmiş bilmiş Jae’ye baktı. -Hahahaha. Çok komiksin. Bak beni deli etme anlatırım her şeyi… Jae köşeye sıkışmış gibiydi. Gözlerinin içinde büyük bir endişe gizliydi. -Hehe şaka yaptım bücür. Kızı omuzlarından tutup bana doğru çevirdi. -Bak ShimGua bu kız benim kız kardeşim. Kardeşi mi? Kardeş mi dedi gerçekten? Kız Jae Min’den kurtulup çevik bir hareketle koluma girdi. Başını omzuma yasladı. -Evet ben onun kız kardeşi ChinSun. Kendini tanıtmana gerek yok ben seni zaten biliyordum. Merakla ona doğru baktım. -Nereden biliyorsun ki beni? Jae Min o anda ona öyle kötü bir bakış attı ki onu daha önce hiç böyle görmedim. ChinSun kekeleyerek konuştu. -Şeyy… Yani baban Jae Min ile konuşurken bende vardım da yanlarında. Jae bu cevaptan sonra derin bir oh çekti. Onu incelediğimi fark edince de hiçbir şey olmamış gibi konuştu. -Evet işte bu çatlak benim kardeşim. Nereden buraya geldi anlayamadımda zaten. -Manyak dedim ya adresi verdiğini unuttun mu? -Ne zaman verdim hatırlamıyorum ki. Diyip eliyle saçlarını karıştırıp utangaç bir şekilde gülümsedi. Gamzeleri olduğunu daha önce söyledim mi? -Ahh hani şu kız… Yine lafı yarım kaldı kızcağızın. Ani bir hareketle kolundan tutup çekti ve ağzını kapattı. -Sussana ya. Of için şişti sus ChinSun. İnanamıyorum. O nasıl bir cümle ve ses tonu? Jae ChinSun’un konuşmayacağından emin olarak ellerini çekti. -Hadi salona geçelim. Sabahtan beri burada dikiliyoruz. -Tamam şekerim hadi gidelim. Hop diye koluma girdi ve beni salona kadar çekiştirdi. Ben koltuğa oturunca oda yanıma oturdu. Jae’de gelip karşıya oturdu. -ChinSun sıkmasana kızı. Öldüreceksin. ChinSun onu dinlemeden bu sefer sıkı sıkı sarıldı bana. -Oof sanane ya. Çok sevdim ben bu ablayı. Yumuşak olmaya çalışarak konuştum. -20 yaşındayım ben. Abla demesen olmaz mı? -Olsun ya. Bende 15 yaşındayım. 5 yaş var aramızda. Off en son bana Young Min abla demişti. -Peki seni bilirsin. Bir
süre sohbet ettik. Seoul Kız Lisesi’nde okuyormuş. Teyzesi ile
birlikte kalıyormuş. Neden abisi ile kalmıyor şaşırdım doğrusu. -Abim ev arkadaşı geleceğini duyunca başından attı beni. İçimden keşke bende onu başımdan atabilsem diye düşündüm. -Ya ya. Çok merhametli bir abin var. Tekrar
bana sarılıp yanağımdan öptü. Bu kızın bana karşı olan ilgisine anlam
veremiyorum. Sonuçta geleli birkaç saat bile olmadı. -Bu arada odanı temizledim. Yarın mobilyalar yerleşecek. ChinSun garip garip ona baktı ve derin bir kahkaha patlattı. -İnanamıyorum sana Jae. Sen temizlik mi yaptın? Jae yine o kızgın tavrını takınıp arkasından bir yastık alıp kardeşine fırlattı. -Evet ya. İş bölümü yaptık sanane. Hayat şartları zor küçük hanım. ChinSun ayağa kalktı ve elimden tutup benide kaldırdı. -Haydi gel odanı döşeyelim. -Boşver ben yarın hallederim. Yoldan geldin. Otursana.Bu kıza kanım ısındı sanki. Abisi gibi gıcık ve sinir bozucu değli. Yaşama sevinci ile dolu. -Yok yok gel iki kız kafa kafaya verip döşeyelim. Bir şey diyemeden sürükleyerek merdivenlere götürdü beni. ~~~~~~~~~~~ Akşama Doğru ~~~~~~~~~ Yorgunluktan
belim kopuyor. O kadar mobilyayı nasıl taşıdık hala anlamıyorum. Bu
kız benden bile güçlü diyebilirim. Odayı beraber tamamen döşemiştik.
Dolaplarıda yerleştirdik. Bir ara ne kadar az kıyafetim olduğunu
söyledi. Onunkiler daha çokmuş. Bütün odayı döşeyip yerleştirdikten sonra ikimizde yorgunlukla yatağın üstüne uzandık. -Biliyor musun abim hiç temizliği sevmez. -Neden? Aksine çok güzel temizlik yapıyor. -Bilmem sevmez işte. Kızlarla da çok iyi anlaşamaz. Seninlede öylemi? -Bir gün kavgalarımızı izle olur mu? Abin beni deli ediyor. -Ah çok sinir bozucudur o. Aslında böyle değil di ama… -Nasıl yani? Sonradan mı oldu? bir şeylerden kaçar gibi bir ses tonu vardı. -Neyse boşver. Gel acıktım ben. Aşağı inip yemek yiyelim. Yine
elimde tuttu ve çekiştire çekiştire aşağı götürdü beni. Jae Min çoktan
sofrayı hazırlamıştı. Heyecanla mutfağa doğru götürdü beni. -Ahh bak biz geldik. Yemekte yaparmış oy oy abim benim. Elimi bıraktı ve gidip JaeMin’in yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. -Çok acıktım ben ya. Hemen masaya oturdu. Gel anlamında işaret yaptı.-Gel otursana karnımızı doyuralım çok acıktık. Gidip masaya oturdum. Jae’de masaya oturarak kardeşine baktı. -Döşediniz mi odayı? -Evet. Çok güzel oldu. -İyi hadi ye karnını doyur küçük cadı. Bu
lafın uzarına ufak bir gülüşme yaşandı. Yine her zamanki gibi Jae’nin
güzel ama benim yüzüne karşı kötü dediğim yemeklerinden yedik. Yemekten
sonra her zamanki çeviklik ile bir çırpıda bulaşıkları yıkadı.Bazen ona hayret ediyorum. Nasıl bir erkek olabiliyorda böyle ev işler yapabiliyor. Yerimden kalktım. -Hey nereye ShimGua abla? Daha kahve içeceğiz. -Merak etme buradayım. Üzerimi değiştirip geleceğim. Tamam anlamında ellerini çırpıştırdı. Bu kız çatlak! Ben merdivenlerden çıkınca masada oturan ChinSun kahve yapan abisine yaklaştı. Yumuşak bir ses tonu ile konuştu. -Merak etme. Ona hiçbirşey anlatmadım. Kahveden kafasını kaldırıp ona baktı Jae Min. -Teşekkür ederim küçük cadı. Sanırım sana bir şeyler borçluyum. İkiside gülüşüp birbirlerine sarıldılar. Bir abi ve kız kardeş te olsalar ne kadar mutlu görünüyorlardı… 8.Bölüm Sonu [Meryem Akkaya] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 180663_141332859263112_137172089679189_252942_7763429_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:29 am

9.Bölüm Üzerime rahat bir şeyler giymiş, aşağı inmişti. ChinSun ve Jae Min mutfakta idi. Televizyonun karşısına oturdu. Yine o cıvıltılı sesi ile Chin Sun hop diye gelip yanına oturdu. -Ne izliyorsun abla? Sade bir ses tonu ile cevap verdi. -Bilmem öyle bakınıyorum. Dudaklarını büzüştürüp ona baktı. -Başka bir şey yapsak? Meraklı ve sorun soran gözlerle ona baktı. -Ne yapalım? Biraz düşünüp saçlarını kaşıdı. -Eğlenceli bir şeyler yapalım ne dersin? Aslında yorgundu. Az şey yaşamamıştı bu gün. Onu ikna etmek istercesine bir yüz ifadesi takındı. -Şey aslında ben çok yorgunum. Bir şey yapmasak bu gün olmaz mı? Dudaklarını büzüştürüp yüzünü astı. -Lütfen! Çok sıkılıyor canım. Hem gideceğim zaten. Baksana saat 7 olmuş. “Madem gidecek gidene kadar bari nazını çekeyim” diye düşündü. -Peki peki. Ne yapmamızı istersin? -Fal bakayım mı sana? Hee Sun’un fal işkencelerinden sonra bu ona çok ağır gelir. Fakat bu şeker yüzlü kızı kıramadı. -Olur. Diye cevap verdi nazik bir ses tonu ile. Sevinçle ellerini çırptı ve mutfaktaki abisine seslendi. -Çabuk getir kahveleri. [Not: Kore kültüründe kahve falı varmı bilemiyorum ama eğlenceli olur diye düşündüm. Hata yaptıysam affedin. =) ] Jae Min içeriden seslendi. -Çatlama be. Biraz
sonra elindeki tepsi ile salona geldi. Tepsiyi sehpaya bırakıp karşı
koltuğa geçti. Bir fincan kahve alıp yudumlamaya başladı. ChinSun
heyecanla bir fincan alıp eline tutuşturdu. -İç hadi iç fal bakacağım sana. Bu lafın üzerine JaeMin azındaki kahveyi püskürterek gülmeye başladı. -Hahahaha! ChinSun sen kahve falı mı bakacaksın? ChinSun onu küçümser gibi bir bakış fırlattı. -Evet ne olmuş yani? Kıskanıyorsun değil mi? Jae gülmesini frenlemek istercesine kahvesinden bir yudum daha aldı. -Tamam tamam gülmüyorum. Onlar böyle didişirken ShimGua kahvenin yarısını içmişti bile. ChinSun kafasını uzatıp elindeki kahve fincanına baktı. -Hadi hadi çabuk bitir. Bu
kızda nasıl bir enerji var anlayamıyordu. Hızlı hızlı kahveyi içti.
Biraz boğazım yanmıştı. Acele ile kendi elindeki fincanı sehpaya
bıraktı. Elindeki fincanı heyecan ile aldı. Ters çevirip kapattı. O
sırada JaeMin henüz tam olarak geçiremediği gülmesi ile konuştu. -Ne görüyorsun falda bakayım? ChinSun ona huysuz bir bakış fırlattıktan sonra konuştu. -Sus birazdan seninde falına bakacağım göreceksin o zaman. Jae kendini toparlayıp gülmesini kesti. ChinSun beklemeden fincanı açtı. -Burda bir oğlan var Shim abla. Şaşırmıştı. -Ne oğlanı? Kimmiş? -Bilmem bir oğlan var işte. Bir şeyler gizliyor gibi senden. Birde sinirlerini çok bozuyor senin. Göz ucuyla Jae’ye baktı. Oda ona bakıyordu. Hemen gözlerini kaçırdı. -Ee başka ne görüyorsun? -Yeni bir ortam var gibi. Kalabalık. Yeni insanlar işte. Bak bak şurada. Dedi parmağı ile fincanın içini göstererek. O sırada Jae Min elindeki kahveyi sehpaya bırakıp ellerini çırpıştırdı. -Kesin bunlar Tae Jin ve Sun Yeon. ChinSun kahve fincanındaki kafasını kaldırıp Jae’ye baktı. -Bu kızı o manyaklarla beraber aynı ortama sokmayı düşünmüyorsun değil mi? O sırada Jae’nin beyninde kurnazca düşünceler belirmişti. -Maalesef öyle olmayacak. Bay Sung Ki aynı üniversiteye yazdırmış onu. ChinSun oflayarak gözlerini kapattı. ShimGua’ya doğru çevirip konuştu. -Sana
şimdiden kolay gelsin. Bundan sonraki yaşamında 3 tane manyak ile
beraber olacaksın. Eğer çok bunalırsan ben sana psikoloğumun numarasını
veriririm. ShimGua anlamamış gözlerle onlara bakıyordu.
ChinSun elindeki fincanı sehpaya bıraktı. Arkasına yaslanıp kollarını
birleştirdi. ShimGua meraklı gözlerle Jae’ye bakıyordu. Açıklama
bekliyor gibi bir hali vardı. Jae konuşmacılar gibi hafifçe öksürdü. -Şey… Baban seni arkadaşlarımla aynı üniversiteye yazdırdı. Şaşırmışçasına gözlerini açtı ShimGua. -Ne yani? Sung Ki kaydımı önceden mi yaptırmış? Çekinerek cevapladı. -Evet… Yani yarın değil ondan sonraki gün okula gideceğiz. Bu kadar çabuk olacağını beklemiyordu. Evde öğlenlere kadar uyumanın tadından henüz vazgeçememişti. Sinirle bağırdı. -Ya nasıl olur ya? Nasıl söylesene? Daha geleli 2 gün olmadı. Hemen okul mu olur ya? Of of… Söylene
söylene yerinden kalktı. Hızlı adımlarla yukarı çıktı. Arkasından baka
kalan ChinSun yavaşça abisine doğru döndü ve yastığı kucağına aldı. -Gerçekten anlattığın kadar sinirli imiş. Kolay gelsin oppa… Jae Min fincanda kalan son kahveyide bir yudumda içiverdi. ~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~ ShimGua,
ChinSun’la beraber döşedikleri odasındaydı. Ne zevkti ama! Yatağında
uzanmış öylece tavana bakıyordu. 6 aylık bir aradan sonra üniversiteye
ayak uydurabilcekmiydi? Şu ChinSun’un tabiri ile “manyak” arkadaşlar
nasıl birileriydi? Bunları düşündükçe içini sıkıntı basıyordu. Uyumanın
dinlendirici olacağını düşünerek yorganın altına girdi. ~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~ __Sabah__ ShimGua
öğlene doğru uyanmış, aşağı inmişti. Jae Min’de yeni uyanmış olacak ki
henüz kahvaltıyı hazırlıyordu. ShimGua dağılmış saçlarını karıştırarak
mutfağa gitti. -Günaydın. Buzdolabından çıkardığı portakalları tezgaha koyarken cevap verdi. -Sanada günaydın. ShimGua sandalyeye otururken gözleri etrafına bakındı. -ChinSun nerede? Portakalları sıkarken cevap verdi genç adam. -Akşam gitti. Şaşırmış bir ifade ile konuştu ShimGua. -Neden veda etmedi bana? -Uyuyordun sen. Onun için. Şaşkınca
gözlerini kırpıştırdı ShimGua. Jae Min portakal sularınıda doldurup
masaya oturdu. Kahvaltı boyunca konuşmadık. 2 gündür olduğu gibi ben
televizyonun başına, oda bulaşıkları yıkamaya koyuldu. Bulaşıkları
yıkadıktan sonra kucağında bilgisayarı ile beraber gelip koltuğa oturdu.
Bir yandan bilgisayar ile uğaşırken bir yandan da konuşmaya başladı. -İyi dans eder misin? -Apaçilerden daha iyi dans edebildiğim kesin. -Güzel. Bizim bölümün hocası çok ters bir adamdır. Gözüne girmeye çalış. Çok çektirir ona göre. Alaycı bir bakış fırlattı genç kız. -Hiç te bir şey yapamaz. Kısaca güldü JaeMin.-Sen
öyle san. TaeJin dediğim çocuğa kafayı bir takmış görmelisin. Her dans
provasını en az 10 kere tekrarlattırır. Hele birde onun kuyruğu Sun
Yeon yok mu? Tam bir baş belasıdır. Onlara çok bulaşma. Sana arkadaş
tavsiyesi. Kafası karışmıştı. Aklı ChinSun’un dün akşam dediklerinde kaldı. -Hani şu kardeşinin dediği kişilermi? Bir an kafasını bilgisayardan kaldırıp ShimGua’ya baktı. Evet anlamında başını salladı. “Umarım hayatımdaki manyak sayısı daha da artmaz.” Diye içinden geçirdi genç kız… 9.Bölüm Sonu // Beğenmeniz dileğiyle… [Meryem Akaya] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 182625_141705575892507_137172089679189_254916_1518991_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:30 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım10.Bölüm Jae Min
bilgisayarı ile uğraşırken ShimGua baştan aşağı genç adamı süzmeye
başladı. Siyah saçları siyah gözleri, bir kadınınkin den daha güzel
olan kaşları, dolgun ve gamzeli yanakları ile mükemmel bir yüzü vardı.
Kollarıda oldukça kaslı ve güçlü görünüyordu. Uzun boylu olmasıda ayrı
bir güzellik katıyordu. Beklide o bütün genç kızların hayalini süsleyen
bir adamdı. Bir erkekte aranabilecek özelliklerin hepsi onda vardı.
Hatta hepsinden biraz daha fazlası vardı. Ne kadar sinir bozucu olsa da
kibardı, ev işlerinden anlıyordu. O beklide idol bir adamdı! Genç kız Jae’yi baştan aşağı süzüp bunları düşünürken, daldığını farkında değildi. Jae Min’in sesi ile kendine geldi. -Hey dünyadan ShimGua’ya?! Genç kız dağılmış olan düşüncelerini toplayıp cevap verdi. -Ne..Ne oldu? -Daldın gittin diyorum. Sabah sabah alamadın herhalde uykunu? İnkar etmek istercesine kafasını salladı. -Yoo yok. Canım sıkıldı sadece. Jae tekrar bilgisayara gömülerek konuştu. -Bence
böyle olmayan şeyler yüzünden canını sıkma. Asıl sorunlar okula
gidince başlayacak. Sanırı sanada ‘Altın Yaşama Kurallarımı’ öğretmem
lazım. Meraklıca sordu ShimGua. -Neymiş o ‘Altın Yaşama Kuralları’? Kucağındaki bilgisayarı kapayıp ayağa kalktı. -Gel bak göstereyim. Yukarı
doğru gitmeye başladı. Shimg Gua’da onu takip etti. Merdivenleri çıkıp
Jae Min’nin odasına geldiler. Jae büyük kitaplığın üst rafından bir
albüm çıkardı. Yatağın üstüne oturdu. ShimGua’da yavaşça oturup
anlatacaklarını beklemeye başladı.Albümü yavaşça açtı. Biraz
tozlanmıştı. Arkasını dönüp üfledi. İlk gün ki gibi bir toz faciası
yaşamak istemiyordu. Kalan tozlarıda eliyle kovarcağına silip albümü
tekrar yatağın üzerine koydu. Dışarıdan sadece bir fotoğraf albümü gibi
geliyordu. Ama çok daha farklı bir şeydi. Kalın kapağı açtı. Ve bir
öğretmen edası ile ellerini birleştirdi. -Bak bu ilk kuralımız. “Bölüm öğretmenleri ile asla zıtlaşmayacaksın.” Kaşlarını çatıp cevap verdi genç kız. -Haklı olsak bile mi? -Evet haklı olsan bile. Bütün insanların önünde rezil ediverir seni. Ona göre. Bu fikir aklına yatmamıştı. -2. kural nedir? Sayfayı çevirip cevapladı. -“Kızlarla kavga etmeyeceksin.” Bunu söylerken, okul gazetesinden kesilip deftere yapıştırılmış kız kavgası resmini gösterdi. Ellerini kollarına birleştirerek deftere baktı ShimGua. -Haah tam bana göre bir kuralmış. Kusura bakmasınlar, sinirimi bozarlar sa evire çevire döverim. Ona umutsuzca bir bakış fırlatan JaeMin konuştu. -Benden söylemesi. 3. kural ise “Derse geç kalmayacaksın. Özelliklede dans derslerine.” -Niye özellikle dans derslerine? -Çünkü dans derslerine geç kalırsan, 1 hafta boyunca eziyet çekersin. Yine kaşlarını çattı. -Ne eziyeti ya? Okul değil işkence kampı sanki.Ona aldırmadan sayfaları çevirmeye başladı. -4.Kural ise “Her zaman önce dans etmek isteyeceksin.” Bu hocaların gözüne girmek için iyi bir fırsattır. Lise yıllarında sözlüye kalkmamak için en arka sıralara kaçıp oturduğu aklına gelince, bu fikir ShimGua’yı pek açmadı. -5.Kural
ise, “Popüler erkeklerle, popüler kızlar takılır.”Ve genelde popüler
kızların, yanlarındaki erkeklere sarkan kızları etkisizleştirmek için
geniş bir çevresi vardır. Kaşının birini kaldırıp sordu. -Sen popülermisin peki? Biraz düşünerek, birazda çekingence cevap verdi. -Birazcık. Kendi
söylediğine hafifçe gülerek sayfayı çevirdi. Bu sefer sayfada bir
kural değil bir kızın resmi vardı. Eliyle gizlemeye çalıştı ama ShimGua
albümü elinden kapıverdi. Arkasını dönüp ayağa kalktı. Albümde oldukça
bakımlı, kendi yaşlarında bir kızın resmi vardı. Shim Gua bir yandan
albüme bakıp, bir yandan da kaşlarını çatıp konuştu. -Kim bu? Kardeşin filan mı yine? Jaemin ayağa kalkıp albümü almak için bir hamle yaptı ama Shim Gua yatağın üstüne çıktı. Albümü havaya kaldırdı. -Söylesene kim bu kız? Kaşlarını çatıp, yanaklarını şişirip konuştu. -S…Sun Yeon. Aklına dün akşam söylenenler geldi. Jaemin, Sun Yeon’dan bahsetmişti. Havadaki albümü indirdi. -Neyin oluyor? Onun soru işaretleri ile bakan gözlerini görünce yüzüne kocaman bir tebessüm oturdu. -Arkadaşım. Very Happy Sayfayı çevir orada ki de Tae Jin. Genç kız sayfayı çevirdi. Gözleri kocaman açılmıştı. Yatağın üzerinde bağdaş kurup resme bakmaya başladı. -Ooff. Gerçekten Tae Jin bu mu? Jaemin suratını ekşitip yatağın üzerine oturdu. -Evet. Ne oldu? Beğenmedin mi? -Yook. Yakışıklı ama kibirli bir tipi var. Düşman başına. Diyip albümü kapattı. Jaemin’e doğru itti. Yataktan kalktı. -Senin ucube arkadaşlarına ihtiyacım yok. Sinsi bir bakış fırlatıp odadan çıktı. Çıktıntan çok kısa bir süre sonra bir ses duyuldu. -Oof ne kırdın be? Yataktan
kalkıp kapıyı açtığında merdivenlerin başında duran vazonun en
sonunda olduğunu fark etti. Artık tek parça değil, çok parça idi.
Kafasını ellerinin arasına aldı. Yüksek sesle bağırdı. -ShimGua! ShimGua merdivenlerin sonundaki kapıdan kafasını çıkarıp yukarı baktı. -E..Efendim? O
an ShimGua Jaemin’in gözüne o kadar tatlı ve güzel gelmişti ki,
bağırmaktan vazgeçti. Ellerini kafasından çekip belinin arkasına koydu. -Yok bir şey. Bir yerin kesildi mi diyecektim. Bu yumuşamanın üzerin odadan çıkıp kırık vazonun başına geldi ShimGua. Kafasını eğip ellerini önünde birleştirdi. -Yok bir şeyim. Özür dilerim. Sinirle çıkınca ayağım takıldı. Onun bu çocuksu tavrını gören Jaemin duvara yaslanıp hafifçe güldü. -Önemli değil. =)) ______Bir Kaç Saat Sonra______ Jaemin ShimGua’nın tabağına ramen koyarken söyledi. -Yavaş ye. Çatlayacaksın. Ağzına tıktığı ramenlerin, dudağının kenarında yaptığı bulaşığı silerek konuştu. -Bir şey olmaz. Alışığım ben. Kendine de biraz ramen koyup yerine oturdu. -Kaç kilosun sen? Dolu ağzından çıkan boğuk sesle cevap verdi. -43 sanırım. İrileşmiş gözlerle ShimGua’ya baktı. -Ciddi olamazsın. Bu kadar yemek yemene rağmen niye inceciksin? Yediği yemeklerden kafasını kaldırıp cevapladı genç kız. -Bilmem. Genelde Koreli kadınlar hep böyledir. Bilmiyorsun sanki. Son cümlesi biraz imalı çıkmıştı. -Nasıl bilmiyorum yani. -Hadi ama. Sende de her erkekte olduğu gibi vardır biraz çapkınlık. Değil mi? Aklına Sun Yeon’dan çektikleri geldi. -B..Bilmem. Öyleyimdir heralde. Bir bardak suyu kafasına dikip yerinden kalktı. O sırada masadaki telefonu çaldı. -Alo. TaeJin? Efendim? Ne! Yok eve gelme. Gelme diyorum sana.! Neden mi? Çünkü evde değilim. Gel-… Sözünü tamamyalamadan telefon kapanmıştı. Jaemin, bir elindeki telefona, birde masada karnını doyurmaya çalışan kıza baktı… 10.Bölüm Sonu // Beğenmeniz dileğiyle. =) ♥️ [Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 19, 2011 2:31 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım11.Bölüm Elindeki telefonu masaya bırakıp ShimGua’nın koluna girdi. -Kalk hadi gidiyoruz. Şaşkınca ona baktı. -Dur ya. Nereye gidiyoruz? Daha doymadım ben. Jaemin’in kolundaki elini çekip yemeğine devam etti. Bu sefer Jaemin çubukları elinden aldı. -Hadi ya. Gidiyoruz dedim. Sinirlice ona baktı genç kız. -Nereye gidiyoruz durup dururken? -Bak eğer biraz daha masada oturmaya devam edersen başına büyük ve yapışkan bir bela alacaksın. Kalk dedim sana. Çubukları
masaya bırakıp kolundan tutup kaldırdı. Sürükleyerek götürmeye
başladı. Genç kız onun kolundan kurtulup masanın başına geldi. -Bari tabağımı alayım. Çubukları tabağın kenarına koyup tekrar Jaemin’in yanına geldi. -Hah şimdi oldu. Nereye gidiyoruz? Jaemin elindeki tabağa bakıp güldü. Koluna girip onu üst kata çıkardı. -Bak ben sana seslenene kadar inmeyeceksin aşağı tamam mı? -Niye ya? Niye garip davranıyorsun? -Farzet ki baban geldi ve ondan kaçıyorsun. Yada HeeSun. Sakın inme aşağı. Sana istediğin kadar ramen yaparım. Ama inme lütfen.ShimGua söylediklerine anlam verememiş, garip garip yüzüne bakıyordu. Jaemin onu omuzlarından tutup kendi odasına soktu. -Çıkma sakın buradan. Olur
anlamında kafasını salladı ShimGua. Jaemin kapıyı örtüp aşağı indi.
Elinde ramen tabağıyla kalan ShimGua yatağın üstüne oturdu. Tabağı önüne
koyup yemeye başladı. _______ Aşağıda______ Jaemin
acele ile yemek masasını toplamıştı. Ortalıkta ShimGua’ya ait ne varsa
toplayıp mutfak dolabına sıkıştırmıştı. Etrafına bakındı. Bir kadına
ait iz kalmamıştı. Oturup beklemeye başladı. İçinden “Gelmese, araba
çarpsa, ölse” gibi beklentiler geçiyordu. Derken zil çaldı. Hızla
yerinden kalkıp kapıyı açtı. -Hey hani evde değildin? İçeri buyur etmesini beklemeden salona doğru ilerledi. Kendini koltuklardan birine atıp yayıldı. Jaemin mırıldandı. “Keşke içeri gelseydin.” Kapıyı kapatıp yanına gitti. -Neden geldin TaeJin? Ne oldu? Etrafına bakınıp güldü. -Hiç. Özledim seni dostum. Gel otur yanıma dertleşelim. Elinden tutup yanına oturttu. -Ne oldu? Gözlerini devirip konuştu TaeJin. -Geçen barda tanıştığım kız var ya. -Ee ne olmuş o kıza? -Ayrıldık dostum. Çok üzgünüm bir bilsen. -Ya ya tabiî ki. Neden ayrıldınız peki? -Ahh dostum ah. Bu hayat yoruyor beni. Hemde çok. Yerinden
kalkıp mutfağa gitti. Buz dolabından soğuk bir meyvesuyu çıkarıp
bardağına doldurdu. Jaemin mutfak kağısında onu izliyordu. -Hey meyve suyu ile sarhoş olmayı düşünmüyorsun değil mi? -Sadece meyve suyu olduğunu nerden çıkardın? Masaya
oturup meyvesuyunu bıraktı. Ceketinin cebinden küçük bir votka şişesi
çıkarıp meyvesuyuna boşalttı. Jaemin ise telaşlı şekilde ona
bakıyordu. -Hey hey ne yapıyorsun sen? Votka ile karıştırdığı meyvesuyunu kafasına dikip yarısını içti. -Kafamı dağıtıyorum dostum. Gel beraber içelim. Jaemin onun yanına gelip bardağı elinden aldı ve mutfak lavabosuna döktü. -Hey hey seni aylaş, burada içemezsin! Çık git oğlum evimden ya. TaeJin yerinden kalkıp ona sarıldı. -Hey bırakma beni Jae. Yalnızım dostum, çok yalnızım. Jaemin sırtını sıvazlar gibi yaptı. -Bırakmam merak etme. SunYeon ne oldu? -Bilmem ki. Evdedir herhalde. -Onu sormuyorum ya. Onla niye dertleşmiyorsun? -Alışveriş yapalım dedi, sevgilimle buluşacağım dedim. Çantayı kafama geçirdi dostum. Küsüz sanırım. -Tamam. Hadi sen evine git şimdi. Uyu, dinlen. Okulda görüşürüz yarın. Ona sarılmayı bıraktı TaeJin. -Olmaz dostum. Bu gün kafa dağıtmam lazım. Efkarlıyım anlasana. Masaya oturup kafasını ellerinin arasına aldı. Jaemin mırıldandı. -Hay senin efkarına… O sırada merdivenden sesler duyuldu. ShimGua aşağı inmişti. Eliy tabaktaki kalan ramenleri yerken, mutfağa doğru geliyordu. -Piiştt Jaemin, ramen bitti. Neredesin? JaeMin
hızla arkasını döndü. Duyduğu sesle kafasını hızla kaldıran TaeJin,
sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Arkası dönük olan Jaemin’i
dürttü. -Ben sarhoşmu oldum, yoksa bir kız sesi mi duydum? Kafasını endişe ile çevirip ona baktı. -S..Sarhoşluktandır canım. Hadi kafanı masaya yasla da uyu. Eliyle kafasını masaya koydu. Masa örtüsünün ucundan tutup kafasına örttü. ShimGua o sırada mutfağın girişine gelmişti. -Hey sana sesleniyorum, sağır mı oldun? -Ben sana aşağı inme demedim mi? Neden geldin? -Sanane ya. Otur otur sıkıldım. Tabaktakilerde bitti zaten. Daha doymadım. Ramen koy bana. Diyip dudaklarını büzüştürdü. Jae onun yanına gidip kolundan tuttu. Yukarı doğru sürüklemeye başladı. -Hemen yukarı çık ve aşağı sakın inme! Ne olduğunu anlamayan ShimGua sitem dolu bir ses tonu ile konuştu. -Off! Deja Vu’mu yapıyoruz? N’oluyo ya? Bırak kolumu. Kolunu
hızla çekip mutfağa doğru gitti. Tabağı sertçe masanın üstüne koydu.
TaeJin’i fark etmemişti. Su doldurdu. Sol elini masaya dayayıp su içmeye
başladı. Aslında masaya değil, görmediği TaeJin’in kafasına yaslamıştı
elini. Suyu içip derin bir oh çekti.. Tam yürüyecekti ki
kolunu sıcak bir şey tuttu. Diğer eli ile kafasındaki masa örtüsünü
açtı. ShimGua korku ile kolunu tutan şeye baktı. Kolunu tutan TaeJin
bağırarak “Selam!” diyince, genç kız elindeki bardağı adamın kafasına
geçiriverdi..! Beğenmeniz dileğiyle. // 11.Bölümün Sonu [Meryem Akaya] (
Ben artık 3. şahıs ağzından yazınca daha yaratıcı olduğumu
düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? =) Lütfen görüşlerinizi bildirin.
Benim için çok değerliler. =)) ) SEVGİLİ Ev Arkadaşım 184008_142199532509778_137172089679189_257112_1090230_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 3:24 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım12.Bölüm Bardağı
adamın kafasına geçirivermişti! Korkuyla geri çekilip baktı. JaeMin
şaşkınlıkla baka kaldı. Hemen yanına gelip kolundan tuttu. -S..Shim Gua… Kızın
hala şaşkınlıktan elleri titriyordu. TaeJin ise ise acı ile başını
ovuşturuyordu. Jaemin TaeJin’i bırakıp ShimGua’nın eline baktı. Cam
batmıştı ve kanıyordu. -Elin kanıyor Shim! Kız
kanayan eline aldırmadan hala şaşkınlıkla Taejin’e bakıyordu. Birden
kolunu tutunca korkmuştu ve istemeden olmuştu. Donuk bir şekilde
kafasını Jaemin’e çevirdi. -İstemeden oldu… Jaemin onu kendisine çekip sıkıca sarıldı. -Sakin ol. Tamam sakin lütfen. Genç kızın aklından elinin acısı ve TaeJin’e yaptığı uçup gitmişti. Şu an tek düşündüğü şey vardı : Ona sarılan Jaemin. Eve
geldiğinden beri ilk defa bu kadar yakınlardı. Başını yasladığı göğsü
ne kadar güven vericiydi. Sıcak ve güvenli… Kokusu da çok güzeldi.
Parfüm mü yoksa kendi kokusumu anlayamadı. Jaemin o ince ama alımlı sesi
ile “Sakin ol” diyordu sadece. Daha fazla onun büyüsüne kapılmadan ayrılıverdi kollarından. Yavaşça Taejin’in koluna dokundu. Kısık bir sesle konuştu. -İ..İyimisin? Sertçe kolundaki elini çekip başını kaldırdı. Kaşının kenarından aşağı kan süzülüyordu. -Sen…Sen manyak mısın? Kafamı kırdın salak! İsteyerek yapmamıştı. Madem bu kadar burnu havada, cezasını çekmeliydi. -Bana bak düzgün konuş, tabağıda kırarım kafanda. TaeJin alkolünde verdiği havadan, ayağa kalkıp sertçe tuttu kızın kolunu. -Seni varya… JaeMin araya girip ShimGua’yı ondan kurtardı. -Sakin olun ya. Hadi ben seni önce bir hastane sonra da eve götüreyim Taejin. Koluna girdi. Sallana sallana mutfaktan çıktı. ShimGua ardından sinirle bağırdı. -Seni kuş beyinli aptal! Bir dahaki sefere tabağı kıracağım göreceksin! Jaemin onu evden çıkarmıştı. ShimGua ise masada ki votka şişesini sinirle fırlattı. -Gerizekalı! _______ 1 kaç saat sonra _______ ShimGua
salonda koltukta oturuyordu. Bulduğu ecza çantası yanındaydı. Elini
sarmaya çalışıyordu. Bir türlü beceremedi. En sonunda sıkılıp elindeki
gazlı bez makarasını fırlattı. -Oof. Bir şey de yolunda gitmez mi ya? O
sırada kapıdan gelen anahtar sesini duydu. Jaemin gelmişti. Anahtarı
ceketinin cebine atıp, ceketi çıkarıp askıya asmıştı. Sonra mutfağa
gidip su içti ve salona gelip ShimGua’nın yanına oturdu. -Eline bakayım. Elini geri çekti Shim Gua. -Hayır bakma. Sitemli sitemli konuştu genç adam. -Ben ne yaptım ya? Ver bakayım işte, cam batmıştır. Saklamaya çalıştığı elini avuçlarının arasına aldı. Bir süre baktı. Sonra gözlerini kısarak konuştu. -Cam
batmış işte. ! ShimGua’nın diğer tarafında duran ecza çantasını uzanıp
aldı. Saçları meğer ne kadar güzel kokuyormuş.! İçini karıştırıp bir
cımbız çıkardı. ShimGua şaka ile karışık konuştu. -Ne o, kaşlarımı mı alacaksın? ShimGua’nın elini tekrar tuttu. -Evet. Nasıl bir model istersin? Gülüp cevap verdi ShimGua. -Bilmem, kafana göre takıl. Very Happy Jaemin
dikkatle elindeki cımbızla camları çıkarmaya başladı. Tiz bir sesle
çığlık attı ShimGua. Jaemin başını kaldırıp ona baktı. -Acıdı mı? Evet anlamında başını salladı ShimGua. -Özür dilerim. Daha dikkatli olurum. Tekrar
cımbızla camları çıkarmaya başladı. ShimGua’nın canı öncekinden daha
çok acımıştı. Ama bağırmadı. Eli ile uğraşan genç adamı izliyordu.
Saçları gerçekten yakından çok parlaktı. Dudakları da çok güzeldi.
Gözleri kömür kadar siyah ve özenle yaratılmıştı. Eli ise sımsıcaktı.
Böylesine mükemmel bir adama neden sürekli öfke duyduğunu anlamıyordu.Jaemin bir parça bant yapıştırıp bitirmişti işini. Elini ShimGua’nın dizine koyarken gülümsedi. -Bitti küçük hanım. Kaldırıp sargılı eline baktı ShimGua. -Sağol. O playboy bozuntusu arkadaşına ne oldu? -Hastahaneye götürdüm. Birkaç tane dikiş attılar. Jaemin
ecza çantasını toplayıp banyoya götürdü. Tekrar geldiğinde ShimGua’yı
televizyon izlerken buldu. her zamanki oturduğu koltuğa oturdu. -Ne monoton hayatın var senin? Sürekli televizyon izle, yemek ye, uyu. Sıkılmıyormusun hiç? Televizyondan kafasını çevirmeden konuştu. -Hayır. Gayet seviyorum hayatımı ben. Suratını büzüştürdü Jaemin. -Sen bu kafa ile erkenden yaşlanırsın. Bari oyun filan oynayalım. Genç kız kafasını çeviri ona baktı. -Ne oyunundan bahsediyorsun? Kocaman insanlar olduk, kalkıp oyun mu oynayacağız birde? -Öyle değil ya. Playstation filan oynayalım. Pes oynayalım, ne dersin? ( Pes bir futbol oyunu ) ShimGua gözlerini kapatıp dilini dışarı çıkardı. -İğrenç! Siz erkekler futboldan başka bir şey bilmezsiniz zaten. Kaşlarını çatıp konuştu genç kız. -Sen öyle san. Her iş gelir benim elimden. Kahkahalarla güldü genç adam. -Hahah! Bilmez miyim canım? Madem ben yanılıyorum, gel oynayalım. Kumandayla televizyonu kapatıp yattığı yerden doğruldu ShimGua. -Kazanırsam ne vereceksin? Sinsice sırıttı Jaemin. -Önce kazan, düşünürüz. ____ 2 saat sonra ___ ShimGua elindeki oyun kumandasını sertçe sehpaya bırakıp ağzına birkaç tane cips attı. -Bozuk be bu makine. Sinsice ve zaferin verdiği mutlulukla güldü Jaemin. -Beceremedim diyemiyorda. Yapamazsın demiştim sana, gördün mü? Bu seferde elini mısır tabağına daldıran ShimGua konuştu. -Hadi ordan be. Gel birde oje sür, rumel çek te göreyim seni. -Herkesin kendine göre iyi olduğu alanlar vardır Park ShimGua. Kaybettin kabul et. Ona doğru döndü ShimGua. Yanaklarını şişirdi. -Hıh kendini beğenmiş. Cips tabağını kucağına alıp kanepeye çıktı. -Hadi topla şu bozuk makineni. ( Very Happy ) Jaemin ona aldırış etmeden playstationu toplayıp kaldırdı. Tam mutfağa gidiyordu ki ShimGua seslendi. -Hey ben kazanamadım, bir şey istemiyormusun? JaeMin bir süre düşündü. -Bilmem. Şimdilik hayır. Bu hakkımı ileride kullanmak istiyorum… Aklından
sinsi ve haince planlar geçiyordu Jaemin’in… Hemde ShimGua’ya
yaptırması zor olan planlar… Onun hoşuna gitmeyecek planlar… 12.Bölüm Sonu // Beğenmeniz dileğiyle. [ Meryem Akaya ] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 180072_142635389132859_137172089679189_259898_6356645_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 3:24 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım13.Bölüm [
Hemen diğer güne geçeyim dedim, yazacak bir şey gelmedi aklıma o günle
ilgili. Very Happy // Bu bölümlerden sonra anlatım şeklimi de değiştirmeye
karar verdim. =) ] __Sabah__ Jaemin ShimGua’nın kapısına vuruyordu. Defalarca burmuştu, ama ses vermiyordu. bir şeymi oldu acaba diye geçirdi aklından. “Hey öldün mü ShimGua? Ses ver lütfen.” Tam bir kez daha vuracaktı ki kapı açıldı. “Ne
bağırıyorsun sabahın köründe?” Dağınık saçları, pembe ayıcıklı
pijamaları ve makyajsız yüzü ile çok komik görünüyordu ShimGua. “Okula gideceğiz. Hala uyuyormusun?” Bu olay tamamen aklından çıkmıştı ShimGua’nın. Saçlarını karıştırıp cevap verdi. “Tamamen unuttum ben onu.” Yanaklarını şişirip gözlerini ovuşturdu. “Çabuk
üstünü giyinip aşağı gel. Yemek yiyip hemen çıkalım. Dans için yanına
eşofman filan almayı da unutma” Diyip aşağı inmişti. Asık bir suratla
kapıyı kapatıp içeri girmişti ShimGua. __Kahvaltı Masasında__ ShimGua pirinçleri afiyetle yerken konuştu. “Nasıl bir yer? İnsanları filan nasıl yani?” Jaemin kafasını kaldırıp ona baktı. “2
göz, 2 kulak, 1 burun ve ağız, 2 kol ve bacakları var. Nasıl
olmalarını bekliyordun?” ShimGua bu iğrenç espiri üzerine dudaklarını
büzüştürdü. “Espirilerinde senin kadar iğrençler Jaemin.” “Teşekkür ederim.” __ Arabada__ShimGua camdan dışarı baktı. “Seoul güzel yermiş gerçekten.” Direksiyondan gözünü ayırmadan cevapladı Jaemin. “Evet öyledir.Sen bir de okuldakileri gör.” Dedi mırıldanarak. ShimGua ona döndü. “Bir şeymi dedin?” “Yok
yok demedim. Birazdan okula varacağız. Heyecanlımısın?” Ünlü görmüş
fanlar gibi ellerini birleştirip göğsünün üzerine getirdi. “Evet nasıl heyecanlıyım anlatamam sana.” Jaemin sadece gülmekle yetindi. “Kafasını kırdığım arkadaşın da olacak mı okulda?” “Evet olacak. Meşhur SunYeon’uda göreceksin.” Bir süre konuşmadılar. Jaemin kalabalık bir okulun önünde durdu. “Evet. Geldik. İn hadi.” Heyecanlı gözlerle Jaemin’e baktı ShimGua. “ Sen gelmeyecek misin?” “Arabayı
park edip geleceğim. Birde park yerine kadar gelme sen.” ShimGua
yavaşça kapıyı açıp indi. Hafif rüzgar vardı. Düzleştirdiği saçları
dalgalanıyordu. Çantasını koluna takıp Jaemin’i beklemeye başladı. Çok
insan vardı etrafında. Oldukça fazla hemde. Kimileri gülüşüyor,
kimileride birbirine el şakaları yapıyordu. “Kocaman insanlar neler
yapıyorlar.” Diye düşünmeden edemedi ShimGua. Kolundaki erkeğin kafasına
çantasını şiddetle vuran kızı görmeden edemedi. Bir an tek olmadığını
düşünüp sevindi. İnsanlara alışması zor olacaktı, ama yapmak
zorundaydı. Üniversite bittikten sonra ne olacaktı hiç düşünmemişti.
Beklide düşünmek istemiyordu… Düşüncelere dalmış giderken
kolunu birisinin dürtmesiyle kendine geldi. Arkasını dönüp baktığında
Jaemin olduğunu gördü. Beyaz tişörtün üzerine gri, hoş kesimli bir
ceket giymişti. Pantolonu ise kottu. Elindeki –muhtemelen kıyafetler
var- çantasıda dikkatini çekmişti. Bu aralar sürekli Jaemin’i
inceliyordu. Jaemin onu tekrar dürttü. “Hadi ya, dikildin kaldın burada.” ShimGua düşüncelerinden kurtulmuştu. “Tamam
gidelim.” Beraber yürümeye başladılar. Türlü türlü insan vardı
etraflarında. Kızlarda gerçekten güzeldi. Bir an kıskanır gibi oldu ama
geri vazgeçti. Okulun içine girerken çok kişi durdurmuştu Jaemin’i.
Hepsiylede gülüşüp şakalaştılar. Ne çok seveni varmış meğer. Jaemin
gidiyor, ShimGua’da onu takip ediyordu. Bir kapının önüne gelince
durdular. “İşte geldik. Heyecanlımısın?” Tırnakları ile oynayan ShimGua’ya baktı. “Bilmem. Sanırım. Kimler var içeride?” “Bu
gün dans dersi olanlar. Ve Taejin’le SunYeon.” Bu lafın üzerine derin
bir of çekti ShimGua. Daha fazla heyecanlanmadan içeri daldı. Gruplar
halinde oturan öğrenciler ona baktı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Sarışın
bir çocuk oturduğu yerden seslendi. “Vayy Jaemin,
sevgilini mi getirdin yanında?” Duvar kenarında yerde oturan Taejin
hariç herkesten gülüşme sesleri yükseldi. Jaemin elindeki çantayı
sarışın çocuğa fırlattı. “Çok konuşma fesat. Ev arkadaşım o benim.” Şimdi gülüşmeler “Ooo” şeklinde tezahürat benzeri bir şeye bırakmıştı yerini. “Birde
aynı evde kalıyorsunuz öyle mi? Bunu söylerken pis pis sırıtıp
yanındaki kızı dürttü. Fakat kız durumdan hiç memnun görünmüyordu. “Sapık
düşüncelerinle zehirleme beni Song. Sus lütfen.” Yanındaki kız kalkıp
yanlarına geldi. Etrafında birkaç tur attı. Önüne gelip durdu. Sarı
boyalı saçlarını arkasına atıp konuştu. “Kimsin sen?” Bu tarz ve konuşma tonu Shim Gua’nın hoşuna gitmemişti. “ShimGua. Park ShimGua. Öz geçmişte ister misin?” Derin bir kahkaha atıp güldü karşısındaki kız. “Demek meşhur kız sensin ha?”Meşhur derken? “Ben
meşhur olabilirim de, sen konuşmana bakılırsa meşhur olmak için
uğraşıyorsun sanırım.” Kız sinirlenmişe benziyordu. ShimGua’nın kolunu
tuttu. O sırada Jaemin yavaşça “Sun Yeon…” dedi. Kız kolunu bıraktı.
Elini uzattı. “Bende SunYeon. Lee Sun Yeon.” ShimGua elini sıkmadan cevap verdi.“Memnun
oldum SunYeon.” Gidip kenardaki yastıklardan birine oturdu. Dans odası
olmalıydı burası. Bir duvarı boydan boya camlarla kaplıydı. Jaemin
gelip yanına oturdu. Herkes onları izlemeyi bırakmış, kendi hallerine
dönmüşlerdi. SunYeon’da gidip eski yerine oturmuştu. “Fotoğraftaki kadar masum değilmiş SunYeon” dedi yeni sürdüğü ojelerine bakarak. “Bakma ona sen, her gelene böyle yapar.” “Her gelen onu dövermi peki?” Kafasını çevirip sitemli bir şekilde baktı. “Altın Yaşama Kuralları ShimGua” diyip kafasını duvara yasladı. O
sırada açık kapıdan biri girdi içeri. Orta yaşlı, uzun boylu esmer
bir adamdı. Herkes ayağa kalkmıştı. ShimGua hala oturuyordu. Jaemin
ayağı ile onu dürttü. Yavaşça fısıldadı. “Kalkasan kız,
eğitmen geldi.” ShimGua toparlanıp ayağa kalktı. Herkes sıra ile selam
verdi adama. ShimGua’da onların yaptığını yapıp selam verdi. En ortada
duran yastığa oturdu adam. Diğerleriyle beraber oturdular. Ortadaki
adam etrafına bakındı. Parmağıyla ShimGua’yı gösterdi. “Sen kimsin küçük hanım?” Birden heyecanlanmıştı ShimGua. Jaemin kolunu dürtüp “ Kalk tanıt kendini.” Dedi. ShimGua yavaşça ayağa kalktı. Ellerini önde birleştirip konuştu. “Park ShimGua. 20 yaşındayım efendim.” Adam bir süre tek kaşı havada ona baktı. “Anladım. Neden dans bölümüne geldin?” Oskarlık bir soruydu bu. Doğruları söyleyip rezil olmak istemiyordu. “Dans etmeyi sevdiğim için efendim.” “Anlıyorum. Önceden çalıştığın bir grup varmı?” Biraz şaşkınca cevapladı ShimGua. “Hayır
efendim, yok.” Erkek gruplarını görünce, iğne batırılmış gibi çığlık
çığlığa bağıran kızlardan olmadığı için şükrediyordu. Bir kahkaha patlatıvermişti öğretmen.“Anlıyorum seni Park Shim. Alışırsın merak etme. Adım Kim Tae Lee. Kısaca Bay Kim diyebilirsin.” “Peki efendim.” Diyip yerine oturdu. “Evet gençler, en son dersimizde ne yapmıştık?” SunYeon öne atılıp konuştu. “Bir dans kareografisi üzerinde çalışıyorduk hocam.” “Ah evet SunYeon. Yeni gelen arkadaşımızla sen ilgilenir misin o zaman?” ShimGua umutsuzca Bay Kim’e baktı. “Ben çabucak alışabilirim. Birine ihtiyacım yok gerçekten.” Bay Kim ShimGua’yı sevmişe benziyordu. “Olsun, yinede yardımcı olsun sana SunYeon. İyi anlaşacağınıza eminim.” Kesinlikle Sun Yeon ve ShimGua iyi anlaşacaklardı..! 13.Bölüm Sonu // Beğenmeniz dileğiyle. [Meryem Akkaya] SEVGİLİ Ev Arkadaşım 182088_142966515766413_137172089679189_262317_2515106_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 3:25 am

SEVGİLİ Ev Arkadaşım14.Bölüm __Kantin__ ShimGua
pipetle meyvesuyundan içerken, bir yandan da Jaemin’in verdiği
dergileri karıştırıyordu. Ağzına birtane bisküvi atıp heyecanla konuştu. “Demek bunlar müzik festivalinin resimleri.” Dedi bakışlarını Jaemin’e çevirerek. “Evet. Geçen sene olmuştu festival.Bende vardım.” ShimGua sinsice ona baktı. “Sen
ne yapıyordun festivalde? Sahneyi mi temizliyordun yoksa?” diyip kendi
kendine güldü. Jaemin ona öfke dolu bir bakış fırlattı. “Çok komiksin hahaha.” Diyip bakışlarını devirdi. ShimGua koluna vurdu hafifçe. İçi ürpermişti Jaemin’in. “Şaka
yaptım Sebastian. Kızma hemen.” Dergileri yine karıştırmaya başladı.
Bir sayfa çevirdi. Bakışlarını sayfada odaklamıştı. Gözlerini kırpmadan
bakıyordu. Onun daldığını gören Jaemin, genç kızı kolundan dürttü. “Şişt
kız, ezildin mi laflarının altında? Dondun kaldın.” ShimGua ona
aldırış etmeden hala derin derin sayfaya bakıyordu. Yavaşça
parmaklarını sayfada gezdirdi. Sessizce konuştu. “Ne güzel bir fotoğraf…” dedi içini çekerek. “Ne
fotoğrafıymış o?” Merakla elindeki dergiyi aldı. Kocaman açılmıştı
gözleri. Bu ayrıntıyı nasıl unuturdu, o dergileri ShimGua’ya nasıl
verirdi. Hala şaşıyordu kendine. “S..ShimGua. Bu sadece bir festival fotoğrafı. Düşündüğün gibi bir şey yok.” Dedi pişmanca. “Banane
Jaemin, kimi öpmüşsün, neyi öpmüşsün banane. Saçma sapan açıklamalar
yapma artık. Artık gereksiz konuşma.!” Bağırmıştı. Nedenini bilmeden
bağırmıştı. Belkide ilk kez bilmiyordu nedenini. Jaemin dergiyi kapatıp
yavaşça masaya bıraktı.O sırada yavaşça 2 el dokundu Jaemin’in omuzlarına. “Oppa…” Jaemin
kafasını çevirip arkasına baktı. SunYeon’a baktı. Tamda üzerine
gelmişti. Festivalde SunYeon’u öptüğü fotoğrafı dergiye basmışlardı. O
fotoğrafı ShimGua görmüş, üstüne SunYeon gelmişti. İçinde bir korku
vardı Jaemin’in. “S..Sun Yeon. Otursana.” Dedi ellerini
omuzlarından çekerek. Yavaşça bir sandalye çekip oturdu SunYeon. ShimGua
onu görmemiş gibi yapıp, meyvesuyunu içmeye devam etti. “Okulu sevdin mi ShimGua?” dedi SunYeon alaycı bir şekilde. “Evet de bazı insanları çok gıcıkmış. İtici yani.” Dedi sahte bir gülümseme ile. “Evet. Alışırsın zamanla.” Diyip dergilerden birini eline aldı. Karıştırmaya başladı. “Hayır
SunYeon. O dergiler ShimGua’nın.” Diyip elinden çekti. O öpücüklü
fotoğrafı birinin daha görüp bir kriz oluşturmasını istemiyordu. “Aman yedik dergini Jaemin. Al senin olsun.” Dedi ve ellerini göğsünün üzerinde birleştirdi. “ Çalışmaya ne zaman başlıyoruz ShimGua’cığım?” Kafasını kaldırıp SunYeon’a baktı. “Başlarız bir ara.” Dedi yüzünü ekşitip. “Ne zamandır dans ediyorsun?” dedi tırnaklarıyla oynayıp SunYeon. “Küçüklüğümden beri. Ya sen ‘canım’?” dedi tek kaşını havaya kaldırıp. “Bende
öyle ShimGua. Çok iyi dans ettiğimi söylerler. Sesimde öyledir. Bir
gün senin sesinide duymak isterim.” Dedi kendini beğenmiş bir tavırla. “Olur, hay hay şekerim.” Dedi bitmiş meyvesuyu bardağını masaya koyarken. __Okul Çıkışı__ ShimGua kapıdan çıkarken, omuzlarını ovuşturdu. “Oof heryerim ağrıyor. Saçma sapan hareketler yapıp tepindik. Okulu bırakalı bayağı değişmiş bölüm.” Dedi inleyerek. Jaemin gülümseyerek cevap verdi. “Bunlar
iyi günlerin. Alışmalısın.” Dedi. ShimGua ayağını yere vurup, pembe
ayakkabısından çıkan sesle Jaemin’i kendine getirmişti. “İyi günlerimmiş, peh! Hayat değil işkence sanki.” Dedi kollarını gerip. “Biryerlerde bir şeyler içelim mi?” dedi Jaemin başını eğerek. ShimGua onun bu tavrına şaşırmıştı. “Olur tabiî ki. Arabayı ben kullanacağım ama.” Dedi muzipçe.”Tabiî ki yeri tarif edersen.” Dedi başını kaldırıp çevirirken. __Arabada__ “Bu
kadar hızlı kullanmana gerek yok. Hiç korkmuyor musun kaza yapmaktan?”
ShimGua direksiyondaki ellerini çekmeden göz ucuyla Jaemin’e baktı. “Korkmuyorum Jaemin. Korkulacak ne var ki? Altı üstü kaza yaparız, kemiklerimiz kırılır yada ölürüz” dedi soğukkanlılıkla. Jaemin bu soğuk cümlelerin altında bir acı yattığını hissedebilmişti. Yavaşça ve kırıcı olmamaya çalışarak konuştu. “Anlatmak istermisin ShimGua? Gözleri dolan ShimGua sahilde durdu. Kafasını direksiyona dayadı. “Biraz hava alalım mı?” __Sahilde__ Soğuk
banka otururken kot ceketini iliklemişti ShimGua. Kollarını göğsünün
üzerinde bileştirdi. Jaemin yanına oturmuştu. Bir süre sustular. Öylece
denize baktılar. ShimGua güçsüzce konuştu. “5 yıl önceydi
Jaemin. Soğuk bir akşamdı. Babam yine evde yoktu, annem yine camda onu
bekliyordu.Her zaman yaotığı gibi bekliyordu. Sadece bekliyordu… Son
zamanlarda bozuktu araları. Bir şeyler saklıyor gibiydi babam. Annem
sessizce sadece anlatmasını bekliyordu. Gece yarısı bir
araba farının ışıkları kaplamıştı penceremi. Heyecanla kalkıp cama
koştum. Sung Ki gelmişti. 2 gündür eve gelmeyen babam gelmişti. Yanında
bir kadınla…” Jaemin ShimGua’nın kötü olduğunu görünce lafını böldü. “Tamam, anlatmak zorunda değilsin.” ShimGua donuk bakışlarla ona baktı. “Sen bilirsin…” Jaemin aptal bir gülümseme ile konuştu. “Ee hani bir şeyler içecektik.” ShimGua ellerini birleştirip çenesinin altına koydu. Jaemin’in içinden ona sıkıca sarılmak gelmişti. Ama sapık damgası yememek için kendini frenledi. “Gel bakalım. Bir çay bahçesi buluruz.” Dedi kolundan tutup kaldırarak. __Çay Bahçesi__ “Seoul çayı bir başka oluyormuş ya.” Dedi çaydan kocaman bir yudum alarak ShimGua. “Yavaş iç, yanacaksın.” Dedi Jaemin hayran hayran ona bakarak. “Yanmam ben merak etme. Sadece tek başıma beni mutfağa bırakırsan yanarım.” Dedi kıkırdayıp. “Nasıl yani?” diye sordu Jaemin. “Ohoho uzun hikaye. Ama kısaca anlatabilirim istersen.” Dedi sırıtarak. “Olur.” Diyr güldü Jaemin onun bu çocuksu haline… “Tabi
Hee Sun’un izinli olduğu günlerden biriydi. Bana mutfağa bir şeyler
hazırlamış ama, gıcıklığım tuttu. Kendim hazırlayacağım ya. Ramen
pişirmeye çalışırken mutfak yandı.” Dedi utanarak. Jaemin kendini tutamamış kahkahalarla gülmeye başlamıştı. “Desene canm güvenliğim tehlikede.” Karnını tuttu. “Bana
bak, sana öyle eziyetler ederim ki, benimle dalga geçtiğine pişman
olursun. Sinirlerimi zıplatma benim.” Dedi sinir dolu bakışlarla. Jaemin korkmuş gibi yaparak konuştu. “Peki peki kızma, ama senden ricam ; Lütfen benim mutfağıma dokunma.” “Peki be, amma da kıymetli mutfağın varmış.” Dedi suratını asarak. __Markette__ “Alışveriş yapmak zorundamıyız?” dedi ShimGua etrafına bakarak. “Evet, sen geleli evde bir şey kalmadı. “ dedi Jaemin göz ucuyla ona bakarak. “Hıh, oburik şey. Asıl sen çok yiyorsun. Bütün suçu bana atma. Göbeğin çıkmış baksana.” Dedi sinsice. Jaemin biraz şaşkın birazda kızgınca ona baktı. “Göbek mi? Sen kendine bak bir kere. Yağ birikmiş karnında. “ dedi intikam almak istercesine. ShimGua inkar eder gibi elini bellerine koydu. “Ben 0 bedenim. Lütfen kıskanma. “ diyip alışveriş arabasını alıp yürümeye başladı. Jaemin kendi kendine mırıldındandı. “Deli şey…” _...__ “Oof kollarım koptu. Bu kadar poşete sığacak ne aldık biz?” dedi elindeki poşetleri sitemle yere bırakan ShimGua. “Ne
almadık diye sorsana. Hazır ramenden, fıstıklı çikolataya kadar ne
varsa aldık. Kurudu market!” dedi Jaemin son poşetleri içeri taşıyarak. “Bizden sonra gelen müşterilere acıyorum Min. Alacak bir şey bulamayacaklar.” Dedi kendini koltuğa atıp ShimGua. “Acıktım ben.” Dedi Jaemin karnını tutarak. “Bende.” Yastığı alıp kafasına bastırdı ShimGua. “Gel yemek yapalım o zaman.” Dedi Jaemin ramen paketleri sağa sola sallayarak… 14.Bölüm Sonu // Biraz gecikti özür dilerim. Okul yüzünden parça parça yazdım. Bundan sonra gecikmez. Beğenmeniz dileğiyle. ♥️ Very Happy SEVGİLİ Ev Arkadaşım 182782_143973422332389_137172089679189_269177_2902226_n
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
YB_Minnie
Yazar & Okur
YB_Minnie


Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 26/02/11
Yaş : 27

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimePerş. Mart 03, 2011 4:36 pm

15.Bölüm

ShimGua paketten çıkardığı ramenleri suya attı. Yanında soğanları doğrayan Jaemin alnındaki terleri koluna silip soğanları kesmekle meşgul olmaya devam etti. Bu hareketi gören ShimGua ters ters ona baktı.

“Ne yapıyorsun Jaemin?” dedi elini beline koyarak.

Jaemin doğradığı son soğana hayran hayran bakarak cevapladı.

“Soğan doğruyorum sen?” dedi aptalca. ShimGua onu kolundan tutup çevirdi.

“Şu an ev arkadaşımı öldürme kararı almak üzereyim. Sen soğan doğradığına emin misin?” dedi öfke dolu gözlerle Jaemin’e bakarak.

Jaemin ne yaptığını anlamayarak şaşkınca karşısında öfkeli bakışlarla kendisini süzen genç kıza baktı.

“Ne yaptım ShimGua? Bu ani çıkışların beni korkutuyor.” Dedi masumca.

ShimGua saçma bir şeyden dolayı sinirlendiğini düşünerek sinirli halini sürdürmeyi bıraktı. Tahta kaşığı tencerenin içine yavaşça batırdı.

“Ah yok bir şey. Boş ver sen beni. Getir soğanları atalım.” Dedi tahta kaşığı yavaşça tencerenin içinde döndürüken.

ShimGua…

Jaemin baştan beri onun ne kadar garip bir kız olduğunu düşünüyordu. Bir sinirleniyor, bir çok şefkatli oluyor, bir çocuksu, bir kadınsı…
Bazen ona nasıl yaklaşması, nasıl davranması gerektiğini bilemiyor, kestiremiyordu. Beklide yumuşak bir anında onla konuşmalıydı.

Jaemin mutfak önlüğünü çıkarıp masanın üstüne bıraktı.

“ShimGua çekmecede baharatlar var. Biraz şeker at ramene. Ellerimi yıkayıp, üstümü değiştirip geleceğim.” Dedi mutfaktan çıkarken.

ShimGua altını kıstığı yemeğe bakarak konuştu.

“Çabuk gel. Acıktım.” Dedi elini guruldayan karnına götürerek. Jaemin yukarı çıkmıştı. Karnının gurultusunu bırakıp çekmeceyi açtı ShimGua.

Yarım bir çikolata vardı. Söylenmeden edemedi.

“Bide bana çok yiyorsun der. Salak şey.” Diyip eliyle itti çekmecenin içindeki yarım çikolatayı. Üç tane küçük kavanoz vardı. Üçünün de içinde beyaz bir şeyler vardı. Hangisi şekerdi? Yüksek bir sesle Jaemin’e seslendi duymasını umut ederek.

“1 mi, 2 mi 3 mü Jaemin? Söyle birini.”

Jaemin bu kızın aynı evde yaşamalarına rağmen bu kadar çaba sarfedip bağırmasına anlam veremiyordu.

“3.” Dedi bağırarak.

ShimGua üçüncü kavanozu alıp kapağını zorlanarak açtı. İçindeki küçük kaşıkla biraz ‘şeker’ attı ramenin içine. Yeterli olmayacağını düşünerek biraz daha atıp kapağı kapattı. Kavanozu çekmeceye koydu. Tahta kaşıkla karıştırıp salakça bir öpücük attı ramen tenceresine.

“Acıktım, çabuk piş lütfen ramen.” Dedi gözlerini kırpıştırıp. Mutfak girişinde onu izleyen Jaemin’den habersizdi.

“Yalvarmakla pişmez onlar. Bekleyeceksin küçük hanım.” Dedi Jaemin kocaman gülümsemesi ile gamzeleri ortaya çıkarken.

( Ufak bir açıklama. Şekeri seviyor Koreliler. Her yemeğin içine neredeyse şeker koyuyorlar. Very Happy )

“Düşünce gücü denen bir şey var değil mi?” dedi burun kıvırarak.

“Sen düşünce gücü ile pişirmeye devam et, onlar pişene kadar fırında pizza ısıtacağım. Yer misin?” dedi genç adam dolaptan çıkardığı pizzaları mikro-dalga ya atarken.


___*___

Genç adam bir boş tabağa, birde karşısında bütün pizzaları yiyen kıza baktı. Umutsuzca başını ellerinin arasına aldı ve mırıldandı…

“Çok mu günah işledim acaba? Neden manyak bir ev arkadaşım var? En önemlisi neden bu kadar obur?” dedi karnının gurultusuna aldırmadan.

ShimGua son pizza dilimini ağzına sokuştururken homurtuyla konuştu.

“Arkamdan konuşmuyorsun değil mi Jaeminciğim?” dedi karnını doyurabilmenin verdiği zevkle.

Eve geldi geleli ilk kez ondan nazik bir söz duymuştu Jaemin. “Jaeminciğim” demişti ShimGua. Bu anı kaydetmediği için üzülmüştü genç adam.

“Yok yok, konuşmuyorum. Karnın doydu mu ShimGua’cığım” dedi biraz çekinip birazda mutlulukla.

“Evet evet doydum. Ellerine sağlık pizza ustalarının.” Ağzını peçete ile silerken. Sandalyeyi geri itip kalktı. Çekmece de ki yarım çikolata geldi aklına. Jaemin’e ucubece bakışlar fırlatıp çekmecedeki yarım çikolatayı çıkardı. Masada oturan Jaemin’in başına gitti ve dürtükledi.

“Bu çikolata senin mi?” dedi gözüne sokarcasına yakınlaştırarak.

Evet anlamında başını salladı Jaemin ona bakarak.

“İyi artık benim oldu.” Diyip tirip atar gibi arkasını dönüp salona gitti ShimGua. Jaemin onun bu hallerine ne zaman alışacağını düşünüyordu.

Jaemin ramenin piştiğini düşünerek ocağın altını söndürdü. Ellerini yakmamak için eldivenle ocaktan indirdi. Tezgahın üstüne koyup soğuması için kapağı açtı. Annesinin zorla süslemeler yapıştırdığı dolap kapağını açıp tabak çıkardı. Ramenleri soğuması için üfleyerek tabağa koydu ve masaya oturdu. Duvarı olmayan mutfaktan salona baktı. ( Duvarı olmayandan kastım, hani mutfakla salon birleşik gibidir. Hatırlayan vardır belki, Sihirli Annem’ de ki mutfak gibi xD ) ‘SEVGİLİ Ev Arkadaşı’ çikolataya gömülmüş, ayaklarını sehpaya uzatmış, televizyon izliyordu. Şu öpücük olayını çabucak unutmasına çok sevinmişti. Annesi gibi yaptığı yaramazlıklarını unutup, en olmadık zamanda hatırlamasını istemiyordu.

Son bir kez daha sevimlice ShimGua’ya baktı. Basketbol maçı izliyordu. Tuttuğu takım sayı yemiş olacak ki kucağında ki yastığı televizyona fırlattı. Annesinin haftalarca ısrarlarını dinleyip, eşyaları depreme karşı duvara sabitlettiği için mutluydu. Yoksa televizyonun sarsıntıdan düşüp parçalanması içten bile değildi. Karnının acıkmasına daha fazla dayanamayıp ramenleri yemeye başladı.
ShimGua bağdaş kurup oturmuştu ikili koltukta. Elini çenesine koymuş, heyecanla televizyona bakıyordu. Hee Sun’un pembe dizi hastalığına tutulmuş olmalıydı. Yada dizide gördüğü yakışıklı adama…^^

“Ayy, kahretsin yaa. Öptü kızı görüyor musun? Esas oppa da arkadan izliyor garibim.” Dedi ellerini çırpıştırıp üzülerek. Jaemin üçlü koltukta iki büklüm olmuş uzanıyordu. Gözlerini sıkıca kapatmış karnını tutuyordu. ShimGua Jaemin’in cevap vermediğini görünce ona baktı. Koltukta dizlerini karnına çekmiş bir şekilde olduğunu gördü. Kucağındaki yastığı telaşla arkasına fırlattı. Hızla yerinden yerinden kalktım Jamin’in başına çöktü. Eliyle saçlarını geri gitti, yüzüne dokundu.

“Jaemin-shi, iyi misin?” dedi kocaman ve şaşkın gözlerle. Jaemin karnındaki elleri titreyerek konuştu. Terlemişti, seside soluk çıkıyordu. Gamzeleri çökmüştü. Kara gözleri şimdi bulanık bakıyordu.

“Kendimi iyi hissetmiyorum ShimGua.” Dedi gözlerini kapatarak. ShimGua telaşlanmıştı. Neden böyle olmuştu, yediği bir şey mi dokunmuştu? En son kendi intihar etmeye çalıştığında böyle olmuştu.

“Doktor çağırayım mı? Neyin var söyle lütfen.” Dedi bu sefer kendi titreyen elleriyle.

Jaemin zorla yattığı yerden doğruldu. Ayağa kalkıp birkaç adım yürüdü.

“Hey ajusshi yürümesene be, iyi değilsin otur lütfen.” Dedi ShimGua koluna girip koltuğa oturtmak için onu çekerken.

“Elimi yüzümü yıkasam iyi olacak.” Dedi yürümeye çalışarak.

“Peki yardım edeyim sana” dedi ShimGua onun koluna daha çok girerek. Merdivenlere kadar zor yürümüşlerdi. Ve ShimGua’nın koluna girdiği genç adam yığılıvermiş merdivenlerin başında yere. Kolundan yere düşen adama korkuyla baktı ShimGua…

/*/*/*/*/*/*/*/*/

Soğuk duvara yaslamıştı ShimGua kendini. Büyük camla kaplı duvarın tam yanındaydı. Kafasını çevirip bakmaya cesaret edemiyordu. Etmemeliydi beklide. Kısa bir süredir aynı evde yaşadığı adamı öyle görmeye cesareti yoktu. Olamazdıda…
Şimdiye kadar kızmıştı ona. Bağırmış, kötü sözler etmiş, canını yakmıştı. Şimdi ise ‘sevmediği’ adamın ona ihtiyacı vardı. Ona yardım etmek için zorunlu hissediyordu kendini. Birazcıkta ağırlık oturmuştu kalbinin üzerine. Titriyordu. hastanenin soğuk oluşundan mı, yoksa korkudan mı bilemiyordu. O tüm bunları düşünürken genç bir doktor yanaştı yanına.

“Hanımefendi, hastanın yakını mısınız?” dedi genç yaşına rağmen taktığı gözlüklerin altından.

“E..Evet yakınıyım. Durumu nasıl?” dedi ShimGua kollarının bağını çözüp doktora dönerken.

Elindeki dosyaları karıştırdı bir süre doktor. Gözlüğünü işaret parmağı ile düzeltip son bir kez baktı dosyalara.

“En son ne yedi?” dedi yavaş bir sesle.

“Ramen yedi.” Dedi parmaklarıyla oynamaya başlayarak.

“Siz yediniz mi?” dedi genç doktor dosyaları kolunun altına alarak.

“Hayır yemedim.” Diye basitçe cevapladı.

“Anladım. Zehirlenmiş. Muhtemelen alerjisi olan bir şey yedi. Yemeğin içine farklı bir baharat koydunuz mu?”

“Hayır, bilindik ramen malzemeleri.” Dedi pişmanca. Beklide kendi yüzünden olduğunu düşünüyordu. Jaemin’in onu zehirlediğini düşünmesini istemezdi.

“Peki. Bu gece burada kalacak. Yanına girebilirsiniz ancak uyuyor. Uyanırsa yormayın. Yarın sabah durumuna bakıp reçete yazacağım. Geçmiş olsun.” Diyip yanından ayrıldı.

ShimGua korktuğu için hala arkası dönüktü. Titremekten kaskatı kesilmiş vücudunu yavaşça çevirdi camla kaplı duvara. Uyuyordu… Ellerini iki yanda, göğsünde acayip fişler takılı, ağzından muhtemelen midesine inen bir hortumla uyuyordu. Ne yaptığını nerede yanlış yaptığını bilemedi.

Yavaşça kapıya yürüdü. Kolunu ses çıkartmak istemediği için yavaşça büküp içeri girdi. Yine aynı titizlikle kapattı kapıyı.

Yoktu… Bir adım, birkaç adım daha atıp yanına gitmeye cesareti yoktu…

İstemeden de olsa kendini Jaemin’in yatağının kenarında otururken bulmuştu.

Çökmüş gamzeleri düzelmeye başlamıştı. Gözlerinin altı simsiyahtı. Ellerine baktı yavaşça. Onlarda kızarmıştı.

“Bütün bunlara ben mi sebep oldum?” dedi gözlerinden düşen birkaç damlayla Jaemin’in elini tutarken.

Kafasını ilginç kablolarla dolu göğsüne yasladı genç adamın. Kollarını Jaemin’in bedeninde birleştirdi. Gözlerini sıkıca kapayıp kısık sesle bir şeyler fısıldadı.

“Gidiyor musun yoksa? Gitme maymunum, tek başıma korkarım ben o evde. Kimle kavga ederim, kime topuklu ayakkabı fırlatırım? Gitme…”

Gözünden düşen yaşlar göğsünü ıslatıyordu genç adamın.

“Seni Seviyorum…” dedi ShimGua dudaklarını ısırarak.

Genç adamın uyanık olduğunu, bütün bunları dinlediğini bilmeden “Seni Seviyorum.” Demişti.

Jaemin’in sol eli saçlarına uzandı ShimGua’nın…

“Gitmiyorum süslü şekerim. Buradayım…”

15.Bölümün Sonu //

Yazarken ben bile aşık oldum Jaemin’e ya. Very Happy yorumlarınızı bekliyorum. Geç geldi kusura bakmayın, okul olduğu için 2-3 gün içinde anca yazabiliyorum. Ve acele ile değil de yavaş yavaş yazınca daha güzel olduğunu düşünüyorum. Hepinize teşekkürler.

[Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
YB_Minnie
Yazar & Okur
YB_Minnie


Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 26/02/11
Yaş : 27

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 4:46 pm

16.Bölüm

“Süslü şeker.”…
Defalarca yankılanmıştı genç kızın kulağında. Bu iki kelime kulaklarına doluyor, tekrar çıkıyor, tekrar doluyordu. Herşeyi Jaemin duymuş muydu? Kendini bakkaldan şeker çalarken yakalanmış sokak çocukları gibi suçlu hissetmişti. Bir şey yapmalıydı, bu durumu kapatmalıydı. Belki de en iyi fikir Jaemin’in solunum cihazının kablosunu çekmekti. Birşeyler yapıp bu laflarını ona unutturmalıydı. Annesinden sonra, kimseye böyle güzel laflar edememişti. Kafasını yavaşça kaldırdı. Gözyaşlarını silip kızaran gözlerini açtı. Az önce hiç bir şey yaşanmamış gibi davranacaktı. Konuşma yapacak devlet adamları gibi boğazını temizledi, salağa yatmaya çalıştı.
“Demek uyandın ha? Ah ajusshi beni çok korkuttun bir bilsen.” Dedi gözlerini Jaemin’den kaçırmaya çalışarak.
Jaemin az önceki sözleri geçiştirmeye çalıştığını anlamıştı. En iyisi üstüne gitmemekti. Belki de ondan bu sözleri bir daha hiç duyamayabilirdi. Yatağının kenarında oturdan kızdan o sözleri tekrar duyabilmek için herşeyini verebilecek durumdaydı. Az önceki olayı hatırlatıp hatırlatmama konusunda tereddüt yaşadı. Belkide şu an alınabilecek tek sağlıklı karar, susmaktı. Jaemin’in her zaman yaptığı gibi susmak…
Bedenindeki yorgunluk çok fazlaydı. Kolunu kaldıracak hali yoktu genç adamın. Ama duyduğu güzel sözler, onda doping etkisi yaratmıştı. Kolunu oynatacak hali yoktu ama ShimGua ona kalk dese, kalkıp dünya turu yapabilecek gücü hissediyordu vücudunun her köşesinde.
Kurumuş boğazından birkaç kez sönük öksürükle çıkardı. Yavaşça konuştu.
“Neden buradayız?” dedi gözlerini odanın içinde gezdirerek. İçten içe gülüyordu ShimGua’nın hallerine. Yüzündeki birşeyleri gizleme çabası çok komikti. Hiç bir şey duymamış ve söylememiş gibi yapacaktı.
“Hastahanedeyiz. Zehirlenmişsin ajusshi. Ne yedin de zehirlendin ha?” Ani bir hareketle Jaemin’e döndü. Bu zıplama türü bir hareket ile yatak sallanmıştı. Jaemin elini göğsündeki kablolara götürdü acı ile.
“Artık beni gerçekten öldürmek istediğine inanmaya başladım. Yavaş hareket etsene, acıtıyor kablolar.” Dedi göğsünü ovalarken.
ShimGua yavaşça yataktan kalktı. Bozduğu yatağın çarşafını elleriyle düzeltti. Aklı ne çarşafta ne de Jaemin’in canının yanmasındaydı. Sadece bir tek şey düşünüyordu : Jaemin neden böyle davranıyordu?
“Ahh çok özür dilerim, istemeyerek oldu ajuss..-“ lafını tamamlamadan sustu. 23 yaşındaki bir adama ‘ajusshi’ demek saçmalıktı. İştimaya çıkan askerler gibi ellerini iki yana getirip doğruldu. ‘Emrinizdeyim komutanım.’ Demediği için şükrediyordu.
“Neden burada olduğumuzu hala söylemedin ajhumma.” Dedi gülüşünü saklamaya çalışarak Jaemin.
ShimGua bu laftan ötürü ona türlü işkenceler yapabilirdi ancak zehirlendiği için vazgeçti. Zehirlenmek onun için kötü değil, ödül olmuştu!
“Söyledim ya, zehirlendin. Ne yedin bakayım? İyi ki ben yememişim.” Dedi karnını ovuşturup iki yana sallanarak.
Razıydı. ShimGua’dan o sözleri tekrar duyabilmek için defalarca zehir içmeye hazırdı…
Savunmasızdı ShimGua. Her kadın gibi açık kalmış duyguları, gülüşleriyle gizlenen acıları vardı. Hissedebiliyordu. Onu okumak artık olduğundan daha zor olacaktı. Hayat daha da zorlaşacaktı ikisi için. Sırıtan gülüşü söndü, altları morarmış gözlerini kıstı yavaşça.. Kalbindeki ağırlığın verdiği cesaretle dolmuştu adeta odanın içi. Karşısındaki kilitli kutuyu açmak, paslanmış duygularını gün ışığına çıkarmak istiyordu. Çözmek istiyordu ShimGua’yı. Bu kadar kısa süre de neden böyle bir karar aldığını bilemedi. Bilmek te isemiyordu. ShimGua’nın gerçeklerini öğrenmek isterken, gerçeklerden kaçıyordu. Kaçmazsa bunu sonsuza kadar bırakın yapmayı, düşünemeyecekti bile…
“Ramen yedim. Ondan olabilir sanırım. İçine ne koymuş olabilirim.?” Diye düşündü saçma düşüncelerini çöp kutusuna atarak.
Ramen? Şimşekler kopmuştu genç kadının kafasında. Gözleri kocaman olmuş, küçük dudaklarını şaşkınlıkla açmış, yüzünün güzelliğini tamamlayan kaşları gerilmişti. Bunu kendisi yapmış olamazdı.
“3. Kavanoz! Evet o.” Dedi derin ama bir o kadar rahatsız edici düşüncelere dalıp.
“3. Kavanozun içindeki şey seni zehirlemiş olmalı.” Dedi dudaklarını büzüp.
Jaemin onun söylediği şeylerden bir gram bir şey anlamamıştı.
“ Ne vardı 3. kavanozun içinde? “ dedi olayı anlamaya çalışarak.
Yaşadıklarını hatırlamaya çalıştı genç kız.
“Şimdi sen giyinmek için yukarı çıktın. Ben çekmeceyi açtım, 3 kavanoz, yarım çikolata ve buzdolabı poşetleri vardı. Ramene şeker atmamı söyledin. Şekerin hangi kavanozda olduğunu bilemedim. Sana seslendim, ‘1 mi, 2 mi, 3 mü?’ diye sordum. Sen 3’ü seçtin. Bende 3. kavanozdan yemeğe şeker attım. İyi de insan şekerden zehirlenmez ki.” Dedi yorulmuş bedenini krem rengi beyaz deri koltuğa bırakırken.
Jaemin olayı çözmüştü.
“İnanamıyorum, o şeker değil ‘toz deterjan’dı.” Dedi ellerini başına koyup sinirlerini yatıştırmaya çalışarak.
ShimGua’nın beynine sorular davetsiz misafir misali dizilmeye başlamışlardı.
‘1. Deterjanın orada ne işi vardı?’
‘2. ShimGua bunu neden farkedemedi?’
‘3.Jaemin tadında yerken bir gariplik bulamadı mı?’ Bu en can alıcı soruydu. Bütün pizzaları genç adamın gözü önünde yemiş ve açlıktan onun algılarının düşmesine sebep olmuştu.
“Seni bilerek zehirlediğimi düşünmüyorsun değilmi?” dedi koltuktaki bedenini Jaemin’e doğru çevirirken.
“Onları oraya SunYeon koymuş olmalı. Sen gelmeden birkaç hafta önce evi temizlemeye gelmişti. Bu kız mutfak ve banyonun yerini karıştıracak kadar küçük olamaz.” Dedi elleriyle gözlerini kapatırken.
İşte SunYeon vakalarının bir diğerinde daha bulunmaktaydı ShimGua. Öpücük ve bu olay onun sınırlarını zorluyordu. Bir an rahatladı, içinden ılık sular aktı. Kendisi sebep olmamıştı, üstelik kavanoz numarasını da Jaemin söylemişti.
“Demek SunYeon evini temizlemeye geliyor ha? O çikolatanın orada ne işi vardı? Senin yediğin çikolata hemde.” Dedi koltukta iyice yayılmaya başlayarak.
“Artık gelmiyor. Bir ev arkadaşım var ve iş bölümü yaptık. Herkes kendi görevlerini yapacak değil mi?” Jaemin ShimGua’ya baktı. Zehirlendiği için belli bir süre dinlenmesi gerekiyordu. Bunun için bütün işleri ShimGua yapmak zorundaydı.
“Bir dakika bir dakika. Bu ne demek oluyor?” Yayıldığı yerden doğruldu. Gözlerine sinir dolmuş, kaşlarını çatmış, istemeden de olsa yanaklarını şişirmişti.
“Sence de çok açık değil mi?” Şimdiye kadar ShimGua’dan çektiği eziyetlerin bedel vakti gelmişti. ShimGua’yı yemek yaparken, temizlik malzemeleri ile uğraşırken görmek gerçekten hoş olacaktı.
ShimGua’nın gözlerindeki sinir parmaklarına, oradan da bacaklarına akmaya başladı. Bu demek oluyordu ki ; Ajusshi –bunu tekrar düşünebildiği için mutluydu- Jaemin’in bütün işlerin iyileşene kadar ona kalacaktı.
“Sakinim, çok sakinim. Sinir yok ShimGua, yok.” Tekrar koltuğa yayılmış, başını geriye yaslamıştı. Parmaklarıyla sinirden ağrıyan başını ovalamaya başlamıştı.
Ve kalem sırra dokunmuştu. İki gencin kalbinde gizlenen duygular bir bir çıkıyordu kozalarından. Artık hisleri, büyümeye hazırlardı. Zor olacaktı, engellerler karşılaşacaklardı, ama başaracaklardı… ‘Aşk’ onları bulmak için çoktan yola çıkmıştı. Birbirlerinin acılarına ortak olacak, yaralarını saracak, beraber ağlayacaklardı… Zaman onlara ilaç değil zehir olacaktı. Yanlış anlayacaklardı birbirlerini, önyargılar katledecekti bazen güçlü bağları. Ayrılık yaklaşacaktı. Ve ikisinden birisi kutsal iki duygu arasında kalacaktı…

******
“Aish, ramenler aşkına. Canım çıktı ajusshi.” Dedi koluna girdiği Jaemin’i yavaşça koltuğa oturturken.
Arabadan eve kadar koluna girmiş, yürümesinde yardım etmişti genç adamın. Aslında yorulmamıştı ama öyle deyivermişti. Neden dediğini kendiside bilmiyordu. Aklı karışıktı…
Genç adamı koltuğa oturtunca kendiside karşı koltuğa attı kendini. Yastığı alıp kafasına bastırdı.
“Uyumak istiyorum.!” Dedi son heceyi baskınca söyleyerek.
“Ama ben çok acıktım.” Dedi genç adam zaferin tadını çıkarmaya başlayarak. Koltuğa uzandı, bir yastık alıp kafasının altına koydu. Kumandaya yetişmek istedi, başaramadı. Sağ elini geriye doğru kıvırıp kafasının altına koydu. Diğer eliyle sehpada duran kumandayı gösterdi.
“Bir de şu kumandayı verirsen çok iyi olacak.” Dedi parmağını sallayarak.
ShimGua ona aldırmıyordu. Sadece bundan sonra olacakları düşünüyordu. Ne yani, 20 yıllık karizması, popülerliği ev arkadaşına hizmeti ile sönecekmiydi? Düşünmesi bile içini karartıyordu. O çok ‘şımarık’ büyümüştü, başkasının hizmetine katlanamaz, zor işlere gelemezdi. Şimdi bunu çok hoşlanmadığı (?) –ne yani az mı hoşlanıyor- bir için yapacaktı. Belkide Jaemin ona, Hee Sun’un ki gibi dar etek, beyaz gömlek ve bir hizmetçi bandanası giydirecekti. Çok çektirdiği Jaemin’den kolayca kurtulamayacağını biliyordu.
Kafasına bastırdığı yastığı çekip yanına koydu. Kollarını iki yana açtı. Derin derin nefes almaya başladı. Huzur bulmaya çalıştığı havayı içine çekiyor, sonra sinirlerinin boşalmasını düşünerek tekrar dışarı veriyordu. Bunu bir süre tekrarladı.
Yayıldığı yerden doğrulup ayağa kalktı. Jaemin’in uzandığı koltuğun etrafında birkaç tur attı. Kendi kendine söyleniyordu. Kollarını spor yapar gibi ileri geri, sağa solla sallıyordu.
“Sinir yok, sinir yok Park ShimGua.”
Kendini biraz motive ettikten sonra sehpada ki kumandayı alıp Jaemin’e uzattı.
“Ben yemek yapamam. Yine zehirlenirsin üzerime kalır, pizzacı numarası filan yok mu? Birşeyler isteyelim dışarıdan.”
İşte bunlar Jaemin’in işine yarayacak şeylerdi. Kumandayı birkaç kez yattığı koltuğa vurdu. Ev arkadaşını çileden çıkarma zamanı gelmişti.
“Olmaz! Doktoru duymadın mı? Hafif şeyler yemem lazım. Bin bir çeşit şey vardır pizzanın içinde.” Dedi kaşlarını çatıp burnunu kıvırarak.
Genç kızın sinirleri tepesine çıkmıştı. Tamam Jaemin ev arkadaşıydı, zehirlenmişti, yardıma ihtiyacı vardı ancak bu kadarı bu kıza fazlaydı.
“Başka bir isteğiniz var mı majesteleri? Köpük banyosuna ne dersiniz?” Genç adam yattığı yerden kollarını omuzlarına götürüp sıvazladı.
“Hiç fena olmaz hani.” Dedi başında dikilen ShimGua’ya.
“Ooh, yan gel keyfim yat! Bir çöp kadar yardım etmeyeceğim sana. Ne halin varsa gör!” dedi. Sinirle arkasını dönüp ayaklarını yere vura vura ses çıkartarak merdivenlere doğru yürüdü. Dün attığı yastık merdivenlerin dibine kadar gelmişti. Eğilip yerden aldı, Jaemin’e seslendi mutluluk dolu bir sesle.
“Jaemin-shi, bir dakika bakar mısın?” dedi yastığı arkasına saklayarak.
Jaemin yattığı yerden doğrulup ona seslenen ShimGua’ya baktı.
“Efendim, ne istiyorsun? “ dedi kaşının tekini kaldırıp.
“Al sana ramen!” diyip yastığı tüm gücüyle Jaemin’e fırlattı. Genç adam bir hamle yapıp kafasını eğdi, yastık televizyonun yanında duran vazoya çarpmıştı. Vazo ve içinde aylardır durmaktan çürüyen çiçek, kahverengi, kare desenli parkelere düşüp kırılmıştı.
ShimGua aynı sinir ve tempo ile merdivenleri çıkarken, bağırdı.
“Vazonun kırıklarını topla, oraları sil!”
Jaemin yastıktan kurtulmanın verdiği rahatlıkla kafasını geriye bıraktı. Derin bir nefes aldı.
“Ucuz kurtuldun moruk, kafanın kırılmadığına dua et. Ama sana yapacağımı biliyorum ben ShimGua..” Eli cebindeki telefona uzandı. Bir numara tuşladı ve yüzünde sinsi bir gülümseme ile telefonu kulağına götürdü.
“Alo, SunYeon. Nasılsın? Ahh, neler oldu bir bilsen. Olur tamam. Bekliyorum. Görüşürüz.”
Telefonu kulağından çektiğinde nasıl bir faciaya gebe kaldıklarını bilmiyordu…

16.Bölüm Sonu // Düşüncelerinizi paylaşın lütfen. Her bölümde kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bunu da ancak sizin yorumlarınızla anlayabilirim. “Ay çok güzel, Yb ne zaman?” gibisinden yorumlar yerine, yapıcı eleştiriler beni daha çok mutlu ediyor. Eksik noktalarımı, güzel bulduğunuz yerleri söylerseniz çok mutlu olurum. Umarım beğenirsiniz. =) ( Yardımlarından dolayı Melek Aybakan kuzuma teşekkürler. ♥ )

[Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
YB_Minnie
Yazar & Okur
YB_Minnie


Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 26/02/11
Yaş : 27

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeCuma Mart 25, 2011 10:33 pm

17.Bölüm

ShimGua yatağın içine girmiş bir o tarafa bir bu tarafa dönüp duruyordu. Kafasına çektiği yorganı sinirle kaldırdı. Jaemin’i düşünüyordu. Yoksa dediklerini duymamışmıydı? Yada ShimGua’mı yanlış duymuştu? Daha fazla bunları düşünürse delireceğini anlayıp yataktan kalktı. Ayakkabılarından birinin ayağında olmadığını farketti. Yatağın içini biraz araştırıp buldu.
“Lanet olasıca buradaymış!” ayakkabıyı ayağına geçirip odadan çıktı.


+++++++

Büyük ve görkemli evin kapısı çalmıştı. Jaemin uzandığı yerden kalkıp yavaşça kapıya doğru gitti. Gelen SunYeon’du. Jaemin’i görür görmez boynuna atlayıp bir iki tur döndü. Jaemin SunYeon’u kollarından söküp kendini güçlükle çekebildi. Kapıyı kapatıp SunYeon’a döndü.

“Sakin ol Yeon, uzaydan gelmiyorum.” Dedi yattığı kanepeye doğru giderken.

“Ah olur mu öyle şey? Zehirlenmişsin oppa. Daha ne olacakki? Aissh, yoksa o cadı arkadaşın mı yaptı bunu?” dedi kanepeye oturan Jaemin’in yanaklarını okşarken.

Jaemin kafasını çekip geriye yaslandı.

“Tabii ki o yapmadı. Yediklerim dokundu meraklanma. O yemek yapamıyor, bana sen yemek yaparmısın?” dedi kafasını SunYeon’a çevirip bakarken.

‘Ben yemek yapamıyormuyum’ diye içinden geçirdi merdivenlerin başında oturmuş halde onları izleyen ShimGua. Babasından sonra kendisini dışlayan bir erkeği daha hayatının içine kadar girmesini sağlamıştı. Kafasını merdivenin başına dayayıp kollarını göğsünde birleştirdi.

“Ben yemek yapamıyorum.”

SunYeon ayağa kalkıp sevinçle zıpladı.

“Ahh tabii ki yaparım. Baharatlı ramene ne dersin?” dedi kollarını bir aşçı gibi sıvarken.

Onu %100 onaylarcasına ellerini birbirine çarpıp “Evet!” dedi Jaemin. SunYeon uzanıp yanağından bir öpücük alıp mutfağa girdi.
Jaemin iğrenerek onun öptüğü yeri sildi. Sessiz bir şekilde fısıldadı.

“Beni buna mecbur ettin ShimGua.” dedi yukarıda onları izleyen kızı düşünüp.

+++++

“Nasıl olmuş oppa? Beğendinmi?” SunYeon tabakta kalan son ramenleri çubuğa dolayıp Jaemin’in ağzına zorla sokuşturdu. Ağzındakilerin dökülmemesi için ağzını elleri ile kapatan Jaemin ‘evet’ anlamında kafasını salladı. Aslında hiç beğenmemişti. Bu ramen ShimGua’nın yaptığı deterjanlı ramenden daha güzel olamazdı asla!

“Aferin sana bebeğim. Şimdi birazda portakal suyu sıkayım. İyi gelir.” Dedi elindeki çubukları bırakıp arkasındaki raflara yönelip.
“Merhaba gençler!” dedi mutfağa giren ShimGua SunYeon’un yerine otururken.

SunYeon portakalları yerleştirdiği meyvesuyu sıkacağından kafasını çevirip ShimGua’ya baktı. Yüzünü ekşitip buruşturdu. Kazandığını sandığı zafer ile seviniyordu.

“Ahh merhaba ShimGua’cığım. Benim tatlı bebeğime portakal sıkıyordum istermisin sende?” dedi tekrar portakallara dönüp uğraşırken.

ShimGua masanın diğer ucunda oturan Jaemin’e doğru kafasını eğip fısıltı ile birşeyler söyledi.

“Kork benden Im Jae Min!” dedi arkasına yaslanıp yüzüne kocaman bir sırıtma ifadesi yerleştirirken.

“Seni yormuş olmayayım SunYeon? Ama bir bardak taze sıkılmış portakal suyunada hayır diyemem.” Dedi haince gülümsemesi ile dolgun yanaklarından akan şirinlikle.

“Ah ne yorulması? Seve seve yaparım şekerim.” Dedi portakalların kabuklarını çöp kutusuna atarken.

“Bakıyorumda karnını doyurmuşsun Jaemin.” Dedi tabakta duran çubuklara bakarak.

ShimGua savaş istiyorsa Jaemin buna karşılık verecekti.

“Ay evet, SunYeon bana çok güzel ramen yaptı. ‘Deterjansız!’” dedi.
Bir kadınla uğraşmak akıl işi değildir bir erkek için. Hele ki ShimGua gibi bir kadınla…

“Afiyet bal şeker olsun!” dedi sesini bastırarak. Sandalyeden kalkıp SunYeon’a yaklaştı.

“Ahh bu kıyafeti nereden aldın? Çok şık duruyor üzerinde. Ah seni kıskanmak üzereyim.” Dedi sırtını tezgaha yaslayıp elini alnına koyarak.

“Paris’ten özel sipariş geldi şekerim. Yerli malı takılmıyorum da.” Dedi bardağa doldurduğu portakal sularından birini Jaemin’e verirken.

“Sana her şey yakışıyormuş Sun. Ah senin gibi olmak için nelerimiz vermezdim ki.”

Jaemin şaşkınlıklı bu ikiliyi izliyordu. ShimGua’nın amacını anlamakta zorlanıyordu.

SunYeon arkasını dönmüş zorla portakal suyunu Jaemin’ içirirken, ShimGua dolu olan portakal suyu bardağını eline aldı.

“Sence de öyle değil mi Jaemin? SunYeon gibi olmak için neler yapmam gerekiyor?” dedi elindeki portakal suyu badağını hafifçe sallarken.

Jaemin ona engel olmak istercesine kollarını salladı.

“Ya bir rahat dursana Jaemin. Üstüne dökülecek.” Dedi SunYeong boşta kalan elleri ile onu durdurarak.

SunYeon meyvesuyu içirmeyi bitirmişti.

“Ayy yüzüne renk geldi. Hergün ben bakacağım sana oppa.” Dedi gülerek. Arkasını döndü, dönmesiyle ShimGua’nın meyvesuyunu harika elbisesinin üzerine yanlışlıkla dökermiş gibi yapması bir olmuştu. SunYeon derin bir çığlık attı.

“Olamaz.!
+++++

ShimGua masada oturmuş kalan portakal sularını içerken Jaemin ve SunYeon, SunYeon’un kirlenmiş elbisesini temizlemeye çalışıyorlardı. SunYeon elindeki bezi elbiseye sürtmekten bıkmış olacakki hızlıca yere attı. ShimGua’ya bir sürü küfür yağdırabilirdi ancak bu kadar nazik rolü oynamışken ufak bir sinirle herşeyi mahvetmek istemiyordu.

“Gerçekten özür dilerim SunYeon-shi. Bilerek olmadı.” Dedi meyvesuyundaki pipetten sesler çıkartarak.

SunYeon ona delici bir bakış fırlattı.

“Önemli değil! Zaten üzerimde çok güzel durmuyordu.” Dedi sinirlice.

“Güzeldi ancak biraz dar gibiydi. Baksana basenlerin çıkmış, kilo mu aldın sen? Kaç kilosun sen?”

SunYeon acele ile kafasını çevirip basenlerine bakmaya çalıştı. Eli ile yokladı kalçalarını. Sonra belinden göbeğine kaydı elleri.

“Hayır, hiçte bile. 0 bedenim ben.” Dedi ısrarla.

“Kaç tane sıfır var beden ölçülerinde?” dedi kahkahalar atarak.
Jaemin iyice kızışan ortamı dağıtmak için araya girdi.

“ShimGua sencede bu konuşma fazla uzamadı mı?” dedi elindeki ıslak bezi tezgaha bırakıp soru soran gözlerle ShimGua’ya bakarak.

“Ne diyorum ki canım, konuşuyoruz SunYeon’cuğumla.” Dedi pipeti dişlerinin arasında ısırarak.

“Bekle burada SunYeon, banyodan deterjan getireceğim. Islatıp denemeliyiz belkide. Yazık olmasın kıyafetine.” Dedi ShimGua’ya bakarak.

SunYeon hem yediği lafların, hemde elbisesinin mahvolmasına üzülüp dolmuş gözlerle kafasını salladı. Jaemin yukarı çıkarken ShimGua meyvesuyu bardağını masaya bırakıp yerinden kalktı. SunYeon’un yanına yaklaşıp “Çok mu üzüldün meleğim?” dedi iğneleyici bakışlarla.

“Aah hayır gerçekten önemli değil dedim ya.” Dedi SunYeon melek rolünü sürdürerek.

ShimGua bir elini SunYeon’un dağınık saçlarının arasına soktu. Diğer eliyle de kolunu tutup sertçe kendine çevirdi.

“Bana bak, akıllı olmayı deneyemez misin? Canın yansın istemiyorum.” Dedi nefret dolu gözlerle onu öldürmeye çalışarak.
SunYeon şaşırmıştı.

Az önce bu kadar güzel laflar eden kız birden canavar gibi tıslamaya başlamıştı. Kolunu ve saçını ShimGua’dan kurtarmak istedi, başaramadı. Kendini ondan çekmek istediğinde ShimGua saçlarına biraz daha asılmıştı.

“Benim olan bir şeyi sakın benden almaya kalkma! Canını çok fena yakarım!” dedi saçlarını iyice tutup geriye çekerek.

Şimdi SunYeon’un yüzüne tepeden bakıyordu. SunYeon titrek bir sesle “Bırak beni lütfen, kafayı mı yedin?” dedi debelenerek.

“Akıllı ol, seni mahvederim!” dedi ShimGua son derece sakin ve otoriter bir sesle. Tutmakta olduğu saçını ve kolu bıraktı. SunYeon birkaç kez silkindi, kendine gelmeye çalıştı. ShimGua uzun tırnaklı parmaklarını SunYeon’un pudralı yüzüne götürdü.

“Tamam mı?” dedi tırnağı ile SunYeon’un yüzüne sertçe bir çizik atarak.

++++++

“Seni bu şekilde uğurlamak istemezdim SunYeon. Gerçekten kusura bakma. Ayrıca yüzüne ne oldu? Hangi çatal geip yüzünde böyle çizik açabiliyor merak ediyorum doğrusu.” Dedi Jaemin göz ucu ile ShimGua’ya bakarak.

“Önemli değil Jaemin. Küçük bir kaza. İyiyim ben, beni merak etme. Düzenli yemek yemeyi ve vitamin almayı ihmal etme. Kendine iyi bak oppa.” Kapının ağzından uzanıp ufak bir öpücük kondurdu Jaemin’in dudaklarına. Sonra da pis pis sırıtıp uzaklaşdı…

SunYeon Jaemin’i öptü mü?

ShimGua artık yorulmuş bedenini yavaşça salona doğru çevirdi. Olayın şaşkınlığını atlatamayan Jaemin yavaşça kapıyı kapattı. Derince yutkundu, nefes almaya çalıştı. Arkası dönük bir şekilde olan ShimGua’ya baktı… Emindi ; ShimGua bir daha asla ona sevdiğini söylemeyecekti. Açmaya çalıştığı kilitli kutuya bir kilit daha vurmuştu.

Gözlerinden sessizce yaşlar boşaldı ShimGua’nın. Olduğu yere çöktü, göğsünü tutarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ciğerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Yanına çöküp omuzlarından tutan ve onu sakinleştirmeye çalışan Jaemin’i umursamadan…

Bedenine dokunan Jaemin’in ellerini sertçe itti. Askılığın yanında duran vazoyu elleriyle kavrayıp rasgele fırlattı.

“Bu eve benden başka kadın giremez! Anlıyor musun kuş beyinli, anlıyor musun aptal?” Eline aldığı bir bibloyu kapıya doğru fırlatıp.

Titriyordu. Sıcacık evde olmasına rağmen bütün kemikleri, ilikleri, etleri herşeyi titriyordu…

Jaemin şaşkınlıkla karşısında ağlayıp haykıran kadını izliyordu. Kırdığı kadını, ‘SEVGİLİ Ev Arkadaşı’nı...

Dur demenin zamanı gelmişti. Hızlıca ShimGua’yı kolundan tuttu ve çekti. Uzun kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. ShimGua kollarından kurtulmak istedikçe daha çok sarılıyor, bol kaslı göğsüne bastırıyordu. ShimGua boğuk bir sesle “Bırak beni, yalvarırım bırak Jae.” Dedi yorulmuş kollarını iki yana bırakıp.

Jaemin’in gözlerinden süzülen yaşlar, genç kızın saçlarının arasında kayboluyordu. Saçlarındaki şampuan kokusunu derince ciğerlerine doldurdu, ona böylece özgür bir şekilde sarılmanın tadını çıkarmak ister gibi sıkıca sardı genç kızı.

“Ağlama. Lütfen ağlama süslü şekerim…” dedi kafasını ShimGua’nın saçlarına gömerken.

Kollarındaki kadının gözyaşlarının tişörtünü ıslattığını hissedebiliyordu. Göz yaşları bir bir kalbine batıyordu sanki. İnadına yapar gibi acıtıyordu.

“Sen benim maymunum değilsin. Sen kocaman bir gerizekalısın. Kocaman bir aptalsın!” yorulmuş kollarını tekrar Jaemin’den kurtulmak için kullandı, yapamadı.

“Ben kocaman bir aptalım ShimGua…” dedi kollarındaki kadını yavaşça bırakarak.

ShimGua’nın Jaemin’in sarılmasıyla ısınan bedeni tekrar soğumaya başlamıştı. Titreyen ellerini yavaşça Jaemin’in dudaklarına değdirdi.

“O kadın seni bu dudaklardan mı öptü ha? “ dedi kızarmış gözlerini titretip Jaemin’in kusursuz dudaklarına bakarken.

“Beni hiçbir kadın yüreğimden öpemedi. Dudaklarımdan öpmesi umrumda bile değil.” Dedi elleri ile ShimGua’nın yanaklarını çevrelerken.

Jaemin ShimGua’nın yanaklarındaki ellerini yavaşça beline indirdi. Kollarıyla belini sarıp yavaşça kendini ona yaklaştırdı.

“Yüreğimden öp beni ShimGua…” dedi gözlerini kapatıp dudaklarını genç kızın güzel yüzüne yaklaştırırken…

17.Bölüm Sonu / Tatatatatataaaam Very Happy geç yazıyorum kusura bakmayınız. Very Happy Bu gün ilham geldi ve uzunca yazayım dedim Very Happy Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı çoook merakla bekliyorum Very Happy ♥️
[Meryem Akkaya]

18.Bölüm

[ShimGua]

Gözlerimi kapatamıyorum. Bu bir rüya mı? Eğer öyle ise uyanmak istemiyorum. Sonsuza dek böyle kalabilirim.

[Jaemin]

Seni öpmeyeceğim. Her şey bu kadar basit olmamalı. Biz basit insanlar değiliz ShimGua…
Jaemin dudaklarını genç kadının dudaklarına kadar yanaştırdı. Bir süre gözleri kapalı bekledi. Kalbi deli gibi atıyordu ve engel olması mümkün değildi.

Bir kadına bu nasıl yapılır bilmiyordu. Daha önce gerçek anlamda hiçbir kadını öpmemişti. Tam olarak ne hissettiğini bilmeden böyle bir şey yapmak istemiyordu. Kusursuz dudaklarını yavaşça araladı.

“Kahküllerini kestirmelisin, gözlerime giriyorlar.” Dedi aniden geriye çekilip gözlerini kırpıştırıp.

ShimGua hiç kapatmadığı gözlerini birkaç kere kırpıp güzel gözlerini nemlendirdi. Eliyle kahküllerini karıştırıp başını hafifçe salladı.

“Ah, haklısın sanırım. Kuaförümle görüşmem gerek.” Dedi ağlamaktan kısılmış sesini düzeltmeye çalışarak.

[ShimGua]

Kalbim… Çok hızlı çarpıyor. Teşekkürler Jaemin…

[Jaemin]

Onu dakikalarca öpebilir, basit insanlar gibi geceyi yatakta sonlandırabilirdim. Ben bu değilim, basit ilişkiler istemiyorum…

Sessizliği bozan ShimGua’nın telefonu oldu. Pembe ve taşlarla süslediği telefonu çıkardı acele ile. Ekrana baktığında gözleri büyüdü, dudakları gerinleşti. Bandajını çıkardığı kesik eli ile telefonu korkakça açıp kulağına götürdü.

“A..Alo.”

Karşıdaki ses son derece şefkatli bir sesle konuştu.

“Böceğim, çok özledim seni.” Dedi ufak bir kahkaha ile.

ShimGua titreyen sesini gizlemeye çalışarak “B..Bende özledim.” Dedi.

“Sung Ki ile konuştum, ev arkadaşı bulmuşsun kendine.” Dedi temkinli bir ses ile.

“Ben bulmadım, Sung Ki buldu.” Dedi kaşlarını çatarak ShimGua.

“Ahh seni cadı, adresi ondan aldım. Çay demle bana, geleceğim. Bay bay.” Diyip telefonu kapadı karşıdaki olgun ses…

ShimGua yorgun bir sesle “ Olamaz, abim geliyor.” Diyebildi.

++++++

“Sakin olmayı dene lütfen, abin bizi yemez değil mi? En azından yamyam değilse.” Dedi salondaki sehpanın çevresinde dakikalardır dolanan ShimGua’yı sakinleştirmeye çalışarak.

“Ah evet yemez, kanımızı emer. Vampir çünkü.” Dedi alaycı bir sesle. “ Sen onu tanımıyorsun, tanıma da zaten.” Dedi endişeli bir sesle konuşmasına devam ederek.

“Ahh, onun buraya gelmemesi lazım.” Kanepeye oturup ellerini alnına koyarken.

“Neden?” dedi Jaemin onu anlamaya çalışarak.

“Bunu gerçekten öğrenmek istiyorsan anlatabilirim.” Dedi arkasına yaslanırken.

Jaemin ‘evet’ anlamında başını salladı Jaemin merakla.

“Park YunHo. 26 yaşında. Bildiğin klasik maço abilerdendir. Yanımda erkek görmeye dayanamaz, çıldırır. Neymiş “Erkek arkadaşım olacak erkeği” o seçecekmiş.”

Bunu söylerken göz ucu ile Jaemin’e bakamadan edemedi.

“Erkeklere güven olmazmış. Kendide erkek ya ondan biliyor. İlk okulda, lisede her gün okuldaydı. Yanıma yaklaşan, selam veren, sırama oturan erkekleri bir köşede sıkıştırıp döverdi. Yunho okula geldiyse kırmızı alam verilirdi. Düşünsene sınıftaki 15 erkek o gelince tuvalette saklanırdı. Rezalet gibi. Okul kapısına onu içeri almasınlar diye bekçi bile diktiler. Sosyal hayatımı dozer gibi ezer geçerdi. Anlıyor musun beni?” dedi gözlerini devirip.

“Kaç kendini kurtar Jaemin. Yada önce şu vazo kırıklarını süpür öyle git.” Dedi kıkırdayıp.

+++++++

Sinirden deliye dönmüş olan SunYeon bir kapı ile Tae Jin’in oturduğu koltuk arasında tur atıyordu. Hızlı hızlı nefes alıyor, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışıyordu.

“Şunu artık keser misin lütfen?” dedi TaeJin sıkılmış bir sesle.

“Asıl sen o lanet olası çeneni kes. Düşünmeye çalışıyorum.” Dedi SunYeon az önceki düşüncelerine geri dönmeye çalışarak.

“Aah küçük sanım sandığımdan da sert çıktı.” Dedi Taejin ellerini ensesine koyup koltuğa iyice yerleşerek.

“Peh, hemde ne sert! Bana yapmadığını bırakmadı, şu yüzümün haline bak!” dedi Taejin’e dönüp yüzünü göstererek.

“Fena çizmiş seni ufaklık. Hayret nasıl izin verdin anlamıyorum..” dedi düşünceli bir ses ile Taejin.

SunYeon büyük masadaki rahat sandalyelerden birine oturup elindeki telefonu masaya bıraktı. Arkasına yaslandı, birkaç kez derince nefes aldı.

“Biliyorum ona yapacağımı ben. SunYeon’la oynamak neymiş görecek.” Sarı saçlarını geriye etip tiz bir kahkaha attı.

“Sana tavsiyem Sun Yeon, o kızla uğraşma. Benim kafamda bardak kıran sana neler yapar bilemiyorum.” Dedi gülerek.

“Bana yardımın lazım Taejin.” Dedi SunYeon haince sırıtarak.

“Ne gibi bir yardım bu?” dedi Taejin biraz şaşırmış birazda mutlu bir ifade ile.

“Anlatayım şekerim.” Dedi sandalyeden kalkıp Taejin’in yanına oturarak…

+++++

“Ahh lanet olası trafik. Bir kere de açık olsan ne olacak sanki?” dedi yarım saatlik yolda bir buçuk saattir gitmeye çalıştığı arabanın direksiyonuna vurarak.

Seoul’e çok gelip gitmezdi Yunho. Busan’daki şirketin başında duruyordu. Kocaman şirketi aklı havada uçuk bir sekretere emanet edip kaçamak yapmıştı.

Patronluk genç adamı yormuştu. Şirket ile uğraşmaktan gönüş işlerine vakit ayıramamıştı. Zaten ne zaman bir sevgilisi olsa, ShimGua saçını başını yolardı
tüm kızların. Erkekler nasıl ShimGua’ya yaklaşamıyorlarsa kızlar da Yunho’ya yaklaşamazlardı. Şimdi ise kardeşini çok özlemişti. Onu görmeye gidiyordu…

Her abi gibi o da çok düşkündü kardeşine. Her derdinde yanında olur, saatlerce dizinde ağlatır, bir yarabandı gibi sarardı kanayan yaralarını…

Şimdi de kardeşinin aldığı yaraları bilmeden gidiyordu…

++++

“Yok olmalıyız! Anlıyormusun Jae; YOK!”

ShimGua girdiği masanın altında saklanmanın parlak bir fikir olmayacağını düşünerek sinirle çıktı.

Hızla koltuğun üstüne zıplayıp yastıkla kafasını kapatıp dizlerini karnına doğru çekti.

“Hey görünüyor muyum?” diye sordu yastığın altından çıkan boğuk ses ile.

Jaemin masanın yanından koltuğa kadar gelip yastığı hızla çekti.

“Ah bir an polise gitmeyi bile düşündüm.” Dedi alaycı bir ses ile.

“Ya dalga geçmesene. Hayati bir mesele için uğraşıyorum burada.” Koltuktan kalkıp bütün duvarı camla kaplı, süslü perdelerin yanına gitti. Perdelerin arkasına girip kafasını dışarıda bıraktı.

“Ya şimdi nasılım? Daha iyi değil mi?” Elleri ile perdeyi bacaklarının etrafına sardı.

“ShimGua, kesermisin lütfen şunu? Bu şekilde bir sonuca varamayız. Ve olayı hala anlamış değilim.” Elindeki yastığı koltuğunun altına sıkıştırdı.

“Buldum! ChinSun! Ah evet bana onu çağırmalısın. Tek kurtuluşum o.” Bacaklarına sardığı perdenin ayakkabısına takılmış püskülünü çıkarmaya çalışıyordu.

“ChinSun mu? Ne yapacaksın onu?” dedi şaşırmış bi ifade ile Jaemin.

“Her lafıma foru ile karşılık vermesen olmuyor mu? Ara hadi gelsin ChinSun.” Ayakkabısına takılan püskülü çıkarmış, gözlerini kapatan kahküllerini geriye atmıştı.

“ChinSun Jeju’ya gitmiştir. Bir türlü duramaz yerinde.” Kolunun altındaki yastığı yerine koyup elleri ile düzgünleştirdi.

“Küçücük kızın Jeju’da ne işi var? Neden gidiyor oraya? Seoul’un nesi var ki?”

Gözlerini kısıp dudaklarını büzdü. Kollarını beline koyup hesap sorar gibi yaptı.

“Gezmeyi çok sever. Onu bir yerde 1 haftadan fazla bulabiliyorsan, dünyanın sonu geliyor demektir.” Düzelttiği yastığa yaslanıp kanepeye oturdu.

“Bende şans olsa, Amerika’ya başbakan olurdum zaten…” ShimGua umursamaz bir tavırla kendi kendine söylendi…

+++++

Tae Jin uzun bir kahkaha patlatıp şaşkınlıktan kocaman olmuş gözleri ile SunYeon’a baktı.

“Sen.. Bu kadar şeytan olamazsın.” Dedi kafasını yavaşça eğip hayranca uzun kitap raflarındaki kitapları karıştıran SunYeon’a bakarak.

“Benimle uğraşmayı görecek ufak cadı. SunYeon kimmiş öğrenmeli.” Dedi elindeki kırmızı kaplı ansiklopediyi karıştırıp, içindekileri beğenmeyip tekrar rafına yerleştirirken.

“Aile bilgilerine nasıl ulaşacaksın peki?” dedi Taejin kolunu koltuğun kenarına koyup arkasına yaslanırken.

“Babama uğramam gerek.” Sarı saçlarını geriye atıp güldü.

++++++

Genç adamın siyah arabası, geniş evin önünde yavaşça durdu. Yunho kafasını çevirip büyük eve baktı.

“Küçük cadım burada mı yaşıyor? Ahh, umarım ev arkadaşı güzel bir kızdır.” Sırıtıp anahtarı kontaktan çıkardı. Siyah ceketinin altındaki beyaz tişörtü koklamaya çalıştı.

“İğrenç!” Torpido gözünden çıkardığı parfümle bir süre yıkandıktan sonra ceketine ve saçlarına dikiz aynasında son kez bir çeki düzen verip arabadan indi.

Arabayı kilitedikten sonra çıkan “Biiip.” Sesi ile arabanın tekerine bir tekme attı.

“Gerizekalı makine parçası!” ShimGua onu, arabasının kilitlenme sesinden tanırdı. Büyük, hatta çok büyük bir ihtimalle kardeşi bunu duymuştu. Yanaklarını şişirip ofladı.

“Süprizimi mahveden makine parçası! Sana bir ay benzin yok!”

Yavaş yavaş yürüyerek bahçe kapısına kadar geldi. Ceketinin omuzlarını elleri ile çırptı, kapıyı açıp merdivenlerden aşağı inmeye başladı.

++++++

“Geliyor..!” ShimGua gözünü kapının deliğine dayamış, abisinin gelip gelmediğine bakıyordu. Birden korkuı ile irkildi. Evin modern zili, bütün salonu doldurmuştu.

“Açamam Jaemin. Bu kapıyı açmak intihar etmekten farksız.” Bir süre Jaemin’e bakıp “En azından senin için intihar…” diyebildi.

“Ya ben açarım bırak. Tanışmak istiyorum abinle.” Oturduğu koltuktan kalkıp kapıya kadar gelmiş, ShimGua onun önüne geçmişti.

“Tabiki yanış. Sonra seni öldürsün, ev bana kalsın. SunYeon gelsin, sonra ben onu öldüreyim, Taejin’e kalsın ev. Böyle harika bir trajedi olur. Ne dersin? Dizi bile oluruz!” Kaşlarını çatıp beline koyup kızgınca baktı. Tam ağzını açıp konuşmaya devam edecektiki kapıya vurulan sesle aniden arkasını döndü.

“Açsana kızım kapıyı, manyakmısın?” Abisinin sesiydi bu. ShimGua daha fazla adrenaline dayanamayıp yorulan vücudunu desenli parkelerin üzerine bırakıvermişti. Jaemin ne olduğunu anlamadan onu tutup kollarının arasına almıştı.

“Hey iyimisin? Uyansana ShimGua?” Jaemin’in kilidini yeniletmediği kapıyı abisi bir darbede açıvermişti…

[Meryem Akkaya]
Gecikti özür dilerim. Hepinize iyi okumalar. ♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimePerş. Nis. 14, 2011 6:32 pm

(18.Bölümün Sonu) “Açsana kızım kapıyı,
manyakmısın?” Abisinin sesiydi bu. ShimGua daha fazla adrenaline
dayanamayıp yorulan vücudunu desenli parkelerin üzerine bırakıvermişti.
Jaemin ne olduğunu anlamadan onu tutup kollarının arasına almıştı. “Hey iyimisin? Uyansana ShimGua?” Jaemin’in kilidini yeniletmediği kapıyı abisi bir darbede açıvermişti… SEVGİLİ Ev Arkadaşım 19.Bölüm Acı
gerçekten kötüdür. Her hali, her şekli çok acıtır. Ya bir yumruk? Sert
bir elden yenilen yumruk nasıl acıtır? En fazla dudağı patlar, birkaç
dişi kırılır. Bu sefer öyle olmayacak… Jaemin
bayılan ShimGua’yı hafif tokatlar ile ayıltmaya çalışırken, kapının
arkasında olup açılmasına engel olan Jaemin ve ShimGua’yı bilmeden
kapıyı itiyordu Yunho. Arkasından gelen sesle kapıyı itmeye bir süre ara
verdi Yunho. “Bayım, ziyaretçi kartınızı unuttunuz.
Lütfen kimliğinizi girişe bırakıp kartınızı alın.” Genç güvenlikçi,
elindeki telsizi bir ileri bir geri sallayıp Yunho’yu yanına çağırdı.
Yunho kapıyı öylece açık bırakıp güvenlikçinin yanına gitti. “Kimliği
versem, siz getirseniz olmaz mı?” Cüzdanından kimliği çıkarırken, bir
yandan da arkasını dönüp kapıya bakıyordu. Güvenlikçi ona ukalaca
bakarak “Evlere hizmetimiz yok beyefendi, lütfen site girişine kadar
benimle gelin.” Büyük siyah arabanın arkasından dolanıp yola çıktı.
Yunho söylenerek onu takip etti. “Ağzının ortasına iki
tane çakacaksın, görecek evlere hizmeti.” Site girişine kadar kimliğini
elinde taşımak istemediği için tekrar cüzdana koyup ceketinin cebine
attı. Jaemin ShimGua’yı yavaşça kucağına alıp açık
kalan kapı aralığından dışarı baktı. Yunho gitmişti. Ayağı ile kapıyı
itip kapattı. Kucağındaki kızı salondaki rahat ikili koltuğa nazikçe
bıraktı. Dizlerinin üzerine çöküp birkaç kez ShimGua’yı dürttü. “Hey
uyan, ShimGua.” Gizli bir iş yapıyormuş gibi kısık çıkmıştı sesi.
Yaptığı saçmalığın farkına varıp kafasını ayılmak istermiş gibi salladı. “Of, ne yapıyorum ben?” Düşüncelerinden sıyrılıp tekrar ShimGua’yı uyandırmak için hafif bir tokat attı. ShimGua
5 dakikadır yediği hafif tokatların hafif acısı ile aniden uyanmıştı.
Elleri yanaklarında olan Jaemin’e çatık kaşları ile baktı. Bacaklarını
koltuktan aşağı sallayıp doğruldu. Ellerinin tersi ile kızaran
yanaklarını kontrol etti. “Kafayı mı yedin? Niye tokatlıyorsun beni?” Ellerini iki yana koyarak etrafına bakındı ne olduğunu anlamak için. “Bayıldın az önce. Abi kapıya gelmişti ama, geri gitmiş.” Çömeldiği yerden doğrulup kapıya baktı Jaemin. “Gitti
mi? Şaka yapmıyorsun değil mi?” Yerinden hızla kalkıp cama doğru koştu.
Perdeyi aralayıp dışarı baktı. Yüzündeki sevinci, lüks siyah arabayı
görmesi ile yerini hayal kırıklığına bıraktı. “Şaka
yaptığını biliyordum. Seni şuan öldürebilirdim ama Yunho eminim ki
birazdan geri gelecek. Suçunu kendi üzerine alma ve ömrünü dört duvar
arasında geçirme ihtimali olduğu için, bu beni mutlu edici eylemi daha
sonraya bırakıyorum.” Arkasını dönüp ellerini beline koydu. “Uzun
ve iğneleyici cümlelerin beni yoruyor.” Genç adam kendini koltuğa
bırakıp, gözlerini kapatıp elleri ile alnını ovmaya başladı. “Ben
gidip dışarıda bekleyeceğim. Belki olacak felaketleri birazcık önlemiş
olurum.” Tam kapıya doğru gidecekti ki telefonu çalmaya başladı. “Eyvah, yine arıyor.” Kanepenin üstünden atlayıp hemen sehpanın üzerindeki telefonu eline aldı. “Ne
yapacağım ben?” Elinde telefonu ile telaş dolu gözlerler Jaemin’e
baktı. Jaemin’in kendisini dinlemediğini görünce bir tekme attı genç
adamın bacağına. “Hey, sana diyorum. Koca poponun dinlendirmeyi bırakta bana bak.” Jaemin bacağının acısı ile hızla yerinden doğruldu. “Artık
her canın sıkıldığında bana vurmayı bıraksan diyorum!” Gözlerini ona
yaklaştırıp kendinden kısa olan ShimGua’ya baktı artık bıkmış olan
gözlerle. ShimGua aldığı bu tepki karşısında oldukça şaşırmıştı. “Ama Yunho arıyor?” ShimGua biraz pişman, birazda korkmuş ifade ile Jaemin’e baktı. “Versene
sen şu telefonu bana.” Telefonu bir hamlede ShimGua’nın elinden alıp
kapıya doğru yürüdü. “Sus” anlamında işaret parmağını dudağına götürüp
yavaşça kapıdan çıktı.“S*çtın Jaemin!” ______________________ “Mevsimler geldi geçti, sen gelmez oldun!” ShimGua koltuğa yayılmış, kenarını kemirdiği yastıktan çıkardığı tüylerle oynuyordu. “Ne
yapıyorlardır acaba? Kim kimi dövüyordur? Jaemin hele bir vursun
Yunho’ya bacaklarını kopartırım onun.” Bir an kendi kendine sinirlenmiş,
koltuktan doğrulmuştu. Vazo veya ayakkabı fırlatabileceği kimsenin
olmadığı aklına gelince tekrar rahat koltuğa yayıldı. “Şimdi
bir hayat planı yapmalı. Yunho Jaemin’i öldürür. Hapise girer. Ev bana
kalır. Japonya’dan annem gelir, ChinSun ve anneside gelir. Kocaman ev,
hep beraber yaşarız. Ben çalışırım, ChinSun okulunu okur. Yemekleri
annemle Jaemin’in annesi yapar.” Oynadığı tüylerden birini
havaya tutup üfledi. Zarifçe havalanan tüyün, kendi etrafında simetrik
dönüşünü ve cam sehpaya düşüşünü izledi. Kendi de böyle mi olacaktı? Bir tüy gibi uçmaya başlayacak, kendi etrafında dönecek, başladığı yerde mi olacaktı tekrar? Kaybetmeyi
bilen bir insandı ShimGua. Hiçbir zaman büyük istekleri olmamıştı. Ne
diğer çocuklar gibi sürekli oyuncak bebek ister, ne de şımarıklık
ederdi. Tek istediği şey ‘huzur’du. 6 yaşına kadar herşey
çok normaldi. Çoğu ailede olduğu gibi istekleri yerine getirilir, renk
renk, desen desen elbiseler alınır, en güzel yiyeceklerden yedirilirdi.
Bazen annesi, bazen de abisinin gözetiminde yavaş yavaş hayatı öğrenmeye
başlardı. Abisi ona hep öğütler verirdi. Rahatlatıcı sesini her gün
düzenleri olarak kardeşinin kulaklarına çalardı. Herşey çok güzeldi ; Sarı saçlı o kadın gelene kadar! Bir
anda bütün büyüyü bozmuş, mutlu ailelerini dağıtmıştı. Babası artık
annesi yerine o kadını seviyor, onu öpüyor, onunla beraber uyuyordu… Artık babası yoktu ShimGua’nın… “Ahh, acaba ufak bir anma töreni mi düzenlesem Jaemin için? Mum filan var mı acaba buralarda?” Üstüne
yapışmış olan tüyleri elleri ile çırpıp yerinden kalktı. Salon ve
mutfağın arasında durup parmağını şişirdiği yanağına bastırdı. “Acaba nerede vardır mum?” _______ “Hyung
ciddi olamazsın!” Jaemin gülmekten çok ciddi ağrılar girmiş karnını
tutuyordu. Bir yandan gülmeye devam ediyor, Yunho’ya bakıp daha fazla
gülmemek için çaba harcıyordu. Yunho ShimGua’nın taklidini
yaparak ‘Senin kafan kadar koca popom olmadığı için dua ediyorum
sersem!’ Ellerini kalçalarına koyup yana doğru birkaç kez salladı. “Ne yani, ShimGua ilk erkek arkadaşını dövdü mü?” Ağzına sıkıştırdığı kahkahaları gürültülü bir şekilde tekrar dışarıya bıraktı. “Bunu
sana söylediğimi sakın söyleme Jae. Beni mahveder. Çocuğun kafasına
geçirdiği pastadan daha kötü bir şey geçirir kafama, yemin edebilirim.”
Kimse duymasın ister gibi elleriyle ağzını kapatıp gülmesini susturmaya
başladı. Tam eve girecekken onu yolundan döndüren
güvenlikçi, kaldırıma oturmuş dakikalardır kahkahalarla gülen adamların
başında dikildi. Sıkılmış ve imalı bir ses tonu ile otoriter olmaya
çalıştı. “Beyler daha fazla burada oturmayın, lütfen.” Elindeki telsizi, belindeki siyah kalın kemere takıp onlara baktı. “Gel
beraber oturalım dostum.” Yunho gülmenin verdiği sarhoşlukla
saçmalamaya başlamıştı. Jaemin’in onu dürtmesiyle kendine geldi. “Haa,
şey. Tamam gidiyoruz. Kalk gidelim ortak, ShimGua sıkılmıştır tek
başına.” Yunho’nun gülmekten beyni sulanmış, vücut dengesini kaybetmeye
başlamıştı. Sendelemiş tam düşecekken güvenlik görevlisine dayandı. “Oops,
pardon.” Dengesini toparlayıp, yerden kalkması için elini Jaemin’e
uzattı. Jaemin’i desteği ile ayağa kaldırıp kolunu omzuna attı. “Gidelim ortak, ShimGua’yı nasıl çıldırtacağız buldum.” Haince gülüp Jaemin’in kulağına birşeyler fısıldadı. _____________ “Off
nasıl yapıyorlardı o hareketi?” Geniş salondaki sehpayı kenara çekmiş,
bir çok mum yakıp daire şekli oluşturmuştu. Ortasına bir yadtık koyup
üzerine rahatça kurulmuştu. Bacaklarını bir türlü istediği gibi bağdaş
yapamıyordu. “Ayy, şimdi sinirden çatlayacağım. Şurda
ölüyü anmaya çalışıyoruz değil mi ama?” Perdeleri çekip, ortamı
kararttığı salona göz gezdirdi. “Umarım birisi beni böyle görmez.” Endişeli gözlerle etrafındaki mumlara baktı. “Off,
Jaemin geberdi gitti. Evi kim temizleyecek? Kim yemek yapacak?”
Abisinin Jaemin’i öldürme ihtimalini unutmuş, ev işlerine kaymıştı aklı.
Bir an kendiyle çelişti. Bu mumların, ortamdaki loş ışığın ne anlamı
vardı? Yoga yapmıyordu, sadece Jaemin’in ruhunu rahatlatmak için
birşeyler yapıyordu. “Keşke Hee Sun’un verdiği Ruhlar Alemi kitabını okusaydım. Birkaç şey öğrenirdim en azından. Bacaklarının
ağrısı ile yerinden kalkıp yastığı eline aldı. Mumları üfleyip
söndürmek yerine yastıkla vurup söndürmeyi tercih etti. Yastığın kenarı
biraz erimişti ama olsun, aldırmıyordu. Ağlar gibi yapıp gözlerini
elleriyle siler gibi yaptı. “Ahh, çok gençtin Jaemin çok..” Mumları
toplamış, perdeleri ve ışığı açmıştı. İçeri giren ışık yüzüne
vuruyordu. Rahatsız olan gözlerini rahatlatmak için birkaç kez
kırpıştırdı. Uykusu gelmiş gibi gerindi. Olanları merak ediyordu. Uzun
bir süre geçmiş ancak Jaemin ve Yunhohala dönmemişti. Dışarıdan gelip
gelmediklerine bakmak için camın kenarına gittiğinde, hayatında hiç
şaşırmadığı kadar şaşırıp gözlerini kocaman açtı. Birbirlerine
sarılıp tokalaşan Jaemin ve Yunho, bir evde kavga etmeden durabilecek
iki kadının olmasından daha şaşırtıcı ve tehlikeliydi! 19.Bölüm Sonu // Umarım
beğenirsiniz. Ve ukalalık etmezsem bir şey söylemek istiyorum. “Yeni
bölüm ne zaman? Ay süper olmuş.” Gibisinden yorumlar istemiyorum. Bana
hatalarımıı, eksik gördüğünüz kısımları söylerseniz daha çok mutlu
olduğumu bilmenizi isterim. Okuyan ve yapıcı eleştirilerini esirgemeyen
herkese çok teşekkürler. ♥[Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimePerş. Nis. 14, 2011 6:32 pm

SEVGİLİ Ev Arkadaşım 20.Bölüm [ Final - 1.Part] Yayınlayan admin: Tweety^^ “Ayrılık bu kadar erken gelmek zorunda değildi. Daha tam kavuşamamışken sana, nasıl ayrılacağım?” “Gidiyormusun bal şekeri? Sanırım benimde gitmemin vakti geldi…” _______ ShimGua
gördüğü manzaraya hem şaşırmış, hemde kızmış bir vaziyette camdan
dışarı bakıyordu. Abisinin Jaemin’i akla hayale düşmeyecek yöntemlerle
öldürmesini beklerken, birden birbirlerine hiç bir şey yok gibi
ısınıvermişlerdi. İçine yine bir karartı oturmuştu ShimGua’nın. Abisi ne
zaman beklemediği şeyleri yapsa, ShimGua’nın üzüleceği birşeyler
olurdu. Ve Yunho onu mutlu etmek için, çevresindeki insanlarla hep iyi
anlaşırdı. Kalbinin daraldığını hissetti. Eliyle pencerenin kenarından
destek alıp, sakinleşmeye çalıştı. Hiç yerinden kıpırdamadan, eve
girmelerini bekledi. Bir eli pencerenin kenarında, bir eli göğsünün
üzerindeydi. “Buruşuk muşamba, neredesin küçük cadım?”
Yunho her zamanki neşesi ile içeri daldığında, pencere kenarında eli
göğsünde, derin derin nefesler alan kardeşine baktı. Ağzınan düğümlenen
sözler, boğazından aşağı yırtılarak indi. Anlamıştı, çok denklemli
matematik sorularını çözemeyen zeki kardeşi birşeyler olduğunu
anlamıştı. Şimdi ona alıştırarak söyleme çabaları son bulmuş, yapacak
birşeyi olmayan boş beyinli insanlar gibi ellerini başının arasına
almıştı. Salonla kapıyı birleştiren küçük basamağa oturdu. “Annem
seni yanına çağırıyor ShimGua.” Beyaz dişlerini sıkmaktan çenesine
keskin bir ağrı yayılmıştı. İçinde birşeyler kıpırdanıyor, yaklaşan
fırtınayı sezen kaptanlar gibi endişe dolu gözlerle merdivenin desenli
parkelerine bakıyordu. Uzatmak istemediği için, ablalarına şantaj yapıp
herşeyi bir anda patavatsızca söyleyen küçük çocuklar gibi bir çırpıda
söyleyivermişti. Aç kalmış çocuğun önüne lezzetli yemekler koymak gibi
birşeydi Yunho’nun yaptığı. “Neden bu kadar geç kaldı? “
Mantıklı cevaplar beklercesine sitemli konuştu ShimGua. Tam kırıklarını
onarmış, yeni bir hayat kurmaya başlamışken yine bozulacaktı bütün
düzeni. İstemsizce başını Jaemin’e çevirmişti. Jaemin olacakları
kavramış, gözleri dolmuş, eli öylece kapıda duruyordu. Başını hafifçe
salladı, boğazına düğümlenmiş cümleleri yuttu. Destekleyeci bir sesle
“Annene gitmelisin.” Söyleyecek çok şeyi vardı aslında.
İçine attığı, gizlediği o kadar çok şey vardı ki. Korkuyordu. Hafif bir
titreme çökmüştü bedenine. Kendini ona bağlamaktan, bağlanmaktan
korkuyordu. İçinde kıpırdanan o güzel duyguyu büyütmeden öldürmeliydi.
Yaptığı, yapacağı herşeyi unutup devam etmeliydi. Kirli elleriyle şeker
dilenen çocukların içinden geçirdiği tutkular kadar kuvvetliydi
ShimGua’nın annesine olan bağlılığı. Çok konuşamamışlardı onunla. Çok kaynaşıp tanışmamış, içlerini dökmemişlerdi. Henüz başlamamışken bitirmek en iyisiydi. “Bekle
burada Yunho, bavulumu hazırlayacağım.” Jaemin’de isterdi onun
kalmasını. Gururla “Git!” denilen her vedanın arkasından kalmasını o da
isterdi. Eli sıkıca tuttuğu kapı kolundan düştü. Merdivenlerde sessizce
ağlayan adama takıldı gözü. Kim isterdi ki canından bir parçayı üzmeyi?
Kurduğu hayattan koparmayı. Kapıyı kapatıp, merdivenlerdeki Yunho’nun
yanına oturdu. Donuk bir şekilde televizyon sehpasının altında duran
playstationa baktı. “Japonya’ya mı gideceksiniz? Götürecek
misin onu hyung?” Vücuduna sızan titreme hafifleşmiş, gözlerinde yaşlar
yavaşça yanaklarına inmeye başlamıştı. “Herşeyi babam
mahvetti. Küçücükken, küçük bir melekken mahvetti ShimGua’yı. Herşey
onun suçu. Onun…” Yunho ellerinin arasındaki başını hafifçe aşağı yukarı
salladı. Gözlerindeki öfke, herşeyi ezip geçebilecek kadar güçlüydü.
Erkeğin doğasındaki koruma iç güdüsü onda da vardı. Kalbini yenmeye
çalışan aklıyla çelişiyordu. Ne yapmalıydı ki şimdi? ShimGua’yı
Japonya’ya götürmek, kelebeği kozadan çıkartmak gibi birşeydi. Yunho’nun
gözünden çıkan yaşlar, derin hıçkırıklarıyla birleşerek yankılanıyordu
evde. Bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştı. Elindeki araba anahtarını
sıkarak çeviriyordu. Evet ağlardı, erkeklerde ağlardı… Jaemin playstationa yutkunarak baktı. •••••••••• “ Sevgili Ev Arkadaşım’a Varlığını henüz anlayamamışken, yokluğunda ne yapacağım? Hayatımı ilk kez biriyle paylaşmışken ne yapacağım? Kendine çok iyi bak ajusshi. Deterjanlı ramenler yeme ve lütfen zehirlenme. Faturaları yatırmayıda unutma olur mu? Ve lütfen onu eve alma… Canını çok yaktım. Özür dilerim. Kendine çok iyi bak olur mu Jaemin? İhtiyacım olduğunda sesini duymak istiyorum. Süslü şeker maymunu özleyecek…ShimGua “ Parmaklarıyla
dakikalardır sıktığı kalemi yavaşça masanın üzerine bıraktı. Jaemin’in
göreceğini umarak kağıdı kalemin yanına bıraktı. Kapının arkasına
bıraktığı ufak bavula baktı. “ Çok geldim, az gidiyorum.
Bir parçamı burada bırakacağım. Ona iyi bak…” Gözlerinden dışarı kaçışan
yaşları elinin tersiyle imha etti. Daha fazla durmanın anlamsız
olduğunu bildiği için çantasını alıp hızla odadan çıktı. Kısa
zaman önce geldiği yerden ayrılyordu şimdi. Çok isterdi tekrar tozlu
odalarda boğulup Jaemin’e ramenler yapmayı. Olması gerekenler oldu ve
bitti. Geriye kalan tek şey gitmekti. Aşağı indiğinde
merdivenlerde oturan iki adamı gördü. Yunho ayak seslerinden geldiğini
anlamış, kafasını çevirip bakmıştı. Gözleri kızamış, hala dökülen yaşlar
yanaklarını yıkıyordu. ShimGua abisini öyle görünce elleri gevşemiş,
kalbine iğneler batmaya başlamıştı. Zorla tuttuğu çantayı elinden
düşürmemek için çok direndi, ama yerçekimi kozlarını aleyhine oynuyordu. “Telefonum…
Sende mi Jaemin?” Düşen çantayı yerden alırken Jaemin’e bakmamak için
uğraştı. Yunho yerden kalkıp gözlerini silerken, ceketinden çıkardığı
telefonu ShimGua’ya uzattı. “Hayır bende.” ShimGua
telefonu yavaşça alıp cebine koydu. Bir şey unutmuş olabileceği
ihtimaline karşı etrafına bakındı. Sonra Jaemin’e dönerek “ Dolapta
birşeyler vardı. Acıkırsan yersin. “ İçini çekip “Kendine iyi bak.” Diye
ekledi. Jaemin zorla kafasını sallamıştı. Gözlerindeki
yaşlar daha kolay düşmeye başlamıştı artık. Elinin tersi ile hızlıca
gözyaşlarını sildi.“Japonya’ya ne ile gideceksiniz? Biletlerinizi aldınız mı?” İçinden aksilik çıkması için dua ediyordu… “Ben ayarlamıştım. Gece 12’de kalkacak uçak.” Yunho gözyaşlarını iyice silmiş, şişen gözlerini ovuşturuyordu. “Gidelim
Yunho.” Arkasına bakmadan hızla evden çıktı ShimGua. Ona sarılabilmenin
umuduyla bir adım atan Jaemin boşta kalmıştı. Yunho acıyan gözlerle
Jaemin’e döndü. “Kendine iyi bak demenin bir faydası
olmayacağını biliyorum.” Yunho en içten sarılmasını Jaemin’e sundu.
Sırtını sıvazlarken “ Kaslarını sakın eritme. Bir dahaki görüşmemizde
daha da gelişmiş olsunlar.” “İyi bak ona hyung.” •••••••••• Gitmekti benim için zor olan.Geride kalırdı herşey…Ya bedenimin yanında sürüklediğim sen?Onu nereye saklayacağım? _________ Kaybolan bir ayrılığın arkasından ağlamaktı bize düşen.Bir sen, bir ben... [Meryem Akkaya] Kısa
olduğunu biliyorum. Aklımda kesin olarak finali netleştirdim. Olaylayı
bir bölüme sığdıramayacağım için part şeklinde yazdım. Burada kesmek
zorunda kaldım. Sanırım biraz kitap okuyup öyle devam etmem gerekiyor.
Smile [Anne olarak hep Ko Hye Jung, yani Mishil'i hayal etmiştim. İyi biri olarak ancak. Very Happy ] Okuyan herkese teşekkürler. =) ♥️
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

SEVGİLİ Ev Arkadaşım Empty
MesajKonu: Geri: SEVGİLİ Ev Arkadaşım   SEVGİLİ Ev Arkadaşım Icon_minitimeC.tesi Nis. 23, 2011 10:50 pm

Yayınlayan Admin: ~Cheonsa SEVGİLİ Ev Arkadaşım 20.Bölüm FİNAL ( Part 2) “Uzun yıllar geçti aradan. Sen neredeydin?” _____ [6 Sene Sonra] Yakıcı
güneşin pencerelerden içeri sızdırdığı güneş, geniş odayı kaplayıp
sıkıcı sıcaklığı ile boğuyordu. Güneş yeni yeni uyanmaya başlamıştı.
Hafif bir rüzgar havayı yumuşatıyordu. İnsanların tenlerinden kayıp
giden rüzgar, hareketlendirebildiği bütün yaprakları, çimenleri,
çiçekleri, yerdeki çöpleri dans ettiriyordu zarif hareketlerle. Henüz
kendine gelemeyen Tokyo’daki insan trafiği, düzenli aralıklarla
yenileniyor ve kusursuzca işliyordu. Geniş yatakta
gerinip yorgunluğunu boşaltan ShimGua, telefonundan çıkan “Good
morning. Wake up!” diye bağıran abisinin sesi ile gözlerini açtı. Bu
uyandırma sesi çok yaratıcıydı. En azından Yunho için öyleydi. Uykunun
verdiği sersemlikle tuşlara rastgele bastı ShimGua zil sesinin susması
için. Başarılı olduğunu görünce telefonu yatağın kenarına bırakıp
ince, ekose desenli yorganı üzerine çekti. Kafasını yastığa gömüp,
yarım bıraktığı uykusuna devam edecekti ki telefondan gelen bağırma
sesleri buna izin vermedi. Ne olduğunu anlamadan telefonu alıp kulağına götürdü. Heyecanlı bir şekilde konuşan ses Yukio’ya aitti. “Ne
oldu Shim? Teklifi mi kabul ettin mi yoksa?” ShimGua sabahın en güzel
saatlerini bu adamın sesi ile karşıladığı için, yastığı kafasına
bastırıp intihar etmek geldi içinden. “Savaş filan
mı çıktı? Normal şartlar altında bunu kabul etmeyeceğimi biliyorsun
Yukio.” Boşta kalan eli ile, birazdan ağrıyacak olan başını teselli
edercesine ovdu. “Ne olur sanki ana vokal olsan? Bir yerin eksilmez, merak etme.” Sesi oldukça yapıcı ve ikna edici geliyordu. “Git
başımdan Yukio. Daha akşam için hazırlancağım.” Yataktan doğrulup,
tüylü beyaz halının üzerine çıkardığı pandalı terliklerini aramaya
koyuldu. “Bara mı gideceksin? Hani haftasonu için programın yoktu?” “Ben
neden seni yanlışlıkla aradım ki? Sabah sabah bütün neşemi
vakumladın.” Telefonu sağ omzu ve kulağının arasına sıkıştırıp
terlikleri ayağına giydi. “Akşam 8’de barda olurum. Kendine iyi bak Shim.” ShimGua cevap bile veremeden kulak tırmalayan “dır, dıt” sesini duydu. Japonya’da
tanıştığı ilk arkadaşı Yukio’ydu ancak çekilmez ve yapışkandı. Henüz
adını bile bulamadıkları bir grup kurmuşlardı birkaç arkadaşıyla.
ShimGua’nın sesini 2 sene önce tesadüfen duymuştu ve şu sıralar grubun
ana vokali olması için kıçını yırtıyordu adeta Yukio. Salona
geldiğinde Yunho’yu televizyon başında, renk renk temarilerin
bulunduğu şık, cam sehpaya ayaklarını dayamış olarak gördü. Rengarenk
temarilerden birini yere düşürüp, henüz temizliği yapılmamış
fayanslarda kirletmesi içten bile değildi. [Temari: Bir Japon top süsleme sanatı. Bkz. ( http://www.forumpaylas.net/sanat-resimleri/65925-temari-japon-top-susleme-sanati.html )] “İşe gitmiyor musun Yunho?” Bol eşofmanını çekiştire çekiştire mutfağa gitti. Soğuk bir portakal suyu onu kendide getirirdi. Dolaptan çıkardığı sürahiden renkli benekleri olan büyük bardağa portakal suyunu boşaltırken abisini sesini işitti. “ Saat kaç?” “7’den
bir fazla, 9’dan bir saat az.” Sürahinin mermer tehgahta bıraktığı tok
sesi dinlerken, yavaşça yumuşak minderli sandalyeye bıraktı poposunu. Televizyonun kapanma sesini duyduktan sonra, anahtar şıkırtısı duyuldu. “Gece geç gelebilirim. Annem spora çıkmış.” Ayakkabılarını giyerken abisine seslendi ShimGua. “Tamam.
Akşam bara gideceğim. Haberin olsun.” Dudağının kenarına bulaşan küçük
portakal kabuğu parçasını serçe parmağı ile ağzına itti. “İyi eğlenceler.” ______ Çeşitli
içkilerin birleşip oluşturduğu keskin koku, bar girişini kaplamıştı.
Kapının önünden geçen dindar kısım, içeride yapılan, yapılabilecek her
türlü faaliyete ve bunları yapan kişilere lanet okuyordu. Geçecek başka
sokak olmadığı için, kapının önünden geçerken burunlarını elleri ile
kapayıp olabildiğince hızlı yürüyorlardı. ShimGua ev ve iş arasında yürümeyi tercih etmişti. Topuklu ayakkabıları her ne kadar buna karşı çıksada bara varabilmişti. Hyun Woo’nun kurdeleler ile süslediği gümüş renkli turnikeden geçip, henüz birkaç çalışanın olduğu ana salona indi. Hyun
Woo homojen bir içki oluşturabilmek için azar azar doldurduğu büyük
bardağı yavaşça sallıyordu. Bardağın içine attığı buzun, içkiyi biraz
daha yükseğe çıkarmasını izledi. Hyun Woo ShimGua’nın
çantasını sallaya sallaya geldiğini görünce acele ile içkiyi sakladı.
Uzun taburelerden birini çekip oturdu ShimGua. Çantasını tezgahın
üstüne bırakıp Hyun Woo’ya gülümsedi. “Yukio neden bu
barı sana emanet ediyor? Müşterilerden çok sen içiyorsun.” Küçük
tabaktan ağzına attığı çerezleri çiğnerken, dar beyaz pantolonuna
yapışmış tozları çırptı. “Lütfen ona söyleme ShimGua.
Akşam için enerji topluyorum. Biliyorsun o içmeme izin vermiyor.”
Hazırladığı içkiyi akşam tadamayacağını bilen Hyun Woo, pipetle
yavaşyavaş içmeye başladı. “Peki söylemeyeceğim. Ama…”
Hyun Woo ShimGua’dan lehine bir söz duyduğu için arkasına dönmüş bir
bardak daha içki aşıracakken, ardından gelen “ama” sözcüğü ile
duraksadı. Kafasını çevirip şirin görünmeye çalışarak “Ama?” dedi. ShimGua
ağzına birkaç tane daha çerez atıp tabureden kalktı. Pantolonunu
nazikçe birkaç kez daha çırpıp, prova için son rütüşlerini yapan gitar
çalan çocuğa baktı. “Provadan sonra konuşalım.” Geniş
sahnede, tepeden yayılan loş ışığın altında gitar çalan çocuğa doğru
ilerledi ShimGua. Kıvrak bir hareketle bir tabure çekip, sahnedeki
çocuğun hemen yanına koydu. Aynı hızla üstüne oturup hafifçe ve dostça
genç çocuğun koluna vurdu. “Yeni gelen öğrenci sen
misin?” Genç çocuğu incelemeye başladı. 20 yaşlarında, esmer, güzel
yüzlü ve düzün fizikli bir oğlandı. Beyaz kot pantolonun altında rahat
bir spor ayakkabı giymiş, henüz oluşmamış kaslarını gösterecek kadarda
çizgili mavi bir gömlek. Genç çocuk kafasını gitardan kalkıp, yanında samimiyet dolu gözlerle ona bakan ShimGua’ya hafifçe kafasını salladı. “Evet.
Adım Joon Seo.” Tabureden kalkıp saygılıca selam verdi. Sıcak bir
şekilde kolunu sıvazlayan ShimGua, aynı zamanda gülümsedi. “Haydi devam et, gitarımı bulup geleceğim.” ______ ‘Şimdi uzaktasın bana. Hem de 6 yıl uzakta…’ “Sevgilim, günaydın.” Sun Yeon kahvesini yudumlayıp, karşısına oturan Jaemin’e gülümsedi. “Nasıl girdin eve?” Uyku sersemliğini üzerinden atamayan Jaemin, bir bardak suyu tek seferde içivermişti. “Yedek anahtar ile sevgilim. Başka ne ile girmiş olabilirim?” Fincanı tabağın kenarına bırakıp ekmeklere uzandı. “Nereden
buldun yedek anahtarı? Benden gizli anahtar mı çoğaltıyorsun?” Jaemin
gözlerini kocaman açmış, Sun Yeon’dan hesap soruyordu. “Shim
Gua giderken çekmecene bırakmış. Görmedin mi?” Sun Yeon hiç çekinmeden
eski konuları açmıştı. Uykusuna alamamış ve tatlı bir sabah geçirmek
yerine Sun Yeon’u evinde bulmuştu. Jaemin Shim Gua’nın adını anmadan
devam etti. “Bir daha odamı karıştırma Sun Yeon. Sevgili
olmamız demek, özelime gireceğin anlamına gelmez.” Sandalyeden
kalkmayıp, hemen arkasında olan buzdolabını açtı. Bir çikolata alıp
paketini açmaya başladı. Onu izleyen Sun Yeon merakla sordu. “ Karnın aç olmalı. Mideni iflas mı ettirmek istiyorsun?” “Farkında
değil misin? Son birkaç yıldır sabahları çikolata yemeden kahvaltı
etmiyorum.” Bacak bacak üstüne atıp çikolatadan bir ısırık aldı. “Farkındayım.
Son birkaç yıldır ruh gibisin ayrıca.” Sun Yeon bakışlarını
serleştirip çatalı hızlıca tabağa bıraktı. Dirseklerini masaya dayayıp
ellerinin çenesinin altında birleştirdi. Parmaklarına bulaşan çikolataları yalayıp “Açık konuş. Ne demek istiyorsun?” dedi. “Herşey
o kız yüzünden değilmi? O lanet olası bücür yüzünden.” Önündeki tabağı
elleri ile hızlıca yere itti. Jaemin soğukkanlılıkla çikolatayı yemeye
devam etti. “O bücür değildi. Boyu benden biraz kısaydı.
Ve senden uzundu. Ayrıca hiç birşey onun yüzünden değil. Anlıyor
musun?” Tek kaşını kaldırıp basitçe sordu. Jaemin’in vurdumduymazlığına sinir olan Sun Yeon, kulak delici sesi ile bağırdı. “Hiç
bir şey onun yüzünden olmadığı için mi gittikten hemen sonra içki
komasına girdin? Seni hastahaneye ben yetiştirdim.” Raflardaki boş içki
bardaklarını gösterdi eliyle. Jaemin çikolatadan başını kaldırıp “Zehirlendiğimde de o hastahaneye götürdü beni.” Diye savundu. “6 senedir nerede peki? Bir kere arayıp konuştu mu seninle?” Ayağa kalktıp ayağını ses çıkartacak şekilde yere vurdu. “Numaramı
değiştirdim. Bulamaması gayet normal.” Jaemin hiç bir şey olmamış gibi
sakin davranıyordu. Onun bu tavrına dayanamayan Sun Yeon elini masaya
vurdu. “Shin Gua’nında senin de cehennemin dibine kadar
yolunuz var!” Sandalyeye astığı çantasını alıp hızla mutfaktan çıktı.
Kapıyı açmaya hazırlanıyorken Jaemin bağırdı. “ ‘Shim Gua’.” Diye düzeltti. _____ “Kağıt gemileri okyanusta yüzdüremezsin, erir.” “Elin
gitar çalmaya bayağı yatkın. Nereden öğrendin bu kadar güzel çalmayı?”
Shim Gua geniş sahnede bağdaş kurmuş oturuyordu. Taburede gitar çalan
Joon Seo’ya baktı. “Koreli bir gitar öğretmenim vardı. Ondan öğrendim. Kendisi de çok iyi çalar.” Gitarı tabureye dayayıp sevimlice gülümsedi. “Yetenekli
birisi olmalı. Çok şanslısın.” Shim Gua ayağını sıkan ayakkabılardan
kurtulmak için, bacaklarını uzattı. Topuklu ayakkabıların küçük kemerini
çözerken Joon Seo cevap verdi. “Ancak o şanslı değil. Okulu bitirmesine 1 yıl kala bıraktı.” Kaşlarını çökertip ofladı. “Bende
bıraktım sayılır. Şimdi tekrar başladım. 26 yaşında üniversiteye
gidiyor olmak çok utanç verici.” Ayakkabılardan kurtulmuştu. Yüzünü eğip
elleri ile kapadı. “Utanmana gerek yok noona.” Joon Seo Shim Gua’nın omzunu okşadı. “Ahh,
peki. Hafif birşeyler içmeye ne dersin? Hyun Woo’nun karışımlarını
denemelisin.” Ayapa kalkıp ayakkabıları eline aldı. Joon Seo’da kalkıp
başını eğip selam verdi. “Tabii ki.” ____ “Hyon
Woo iğrenç kokuyorsun. Sadece bir bardak demiştin.” Üzerine bayılıp,
uyuyakalmış arkadaşını dürttü Shim Gua. Uzun tırnakların vücuduna
girdiğini hisseden Hyun Woo gözlerini aralamıştı. “Yakacağım seni Seoul!” Elindeki boş bardağı sallayıp, kafası tekrar Shim Gua’nın omuzuna düştü. “Yukio seni böyle görürse asıl o seni yakacak. Kalksana üzerimde ya.” Shim Gua onu itmek istedi ancak yapamadı. Joon Seo Shim Gua’ya kapıyı gösterdi. “Barın
sahibi değil mi o?” Shim Gua’nın gözleri büyümüş,derin nefes almaya
başlamıştı. Yukio’nun uzun tabureleri yan yana getirip üzerinde Shim
Gua’ya yapışık şekilde uyuyan Hyun Woo’yu görmesi an meselesi idi.
Tabureden hızlıca kalkıp, Hyun Woo’yu arkaya ittirdi. Gürültüler içinde
yere kapaklanan Hyun Woo hala uyuyordu. Shim Gua bir çırpıda Yukio’nun
yanına gidip boynuna sarıldı. “Ah dostum seni çok
özledim. Hani akşam gelecektin?” Shim Gua Hyun Woo’nun görünmediğinden
emin olup elindeki poşetleri aldı. Yukio’nun ilk dikkatini çeken şey
Shim Gua’nın çıplak ayakları olmuştu. “Ayakkabılarını
evde mi unuttun?” Yukio üzerinde uzun ceketi çıkarıp arkasındaki
kırmızı koltuklara fırlattı. Gömleğini düzeltip beklediği cevabı almak
için Shim Gua’ya baktı. “Ah, hayır. Ayaklarımı sıktı da. Çıkardım bende.” Soğuk zemine değen parmaklarını oynatıp gülümsedi. “İyi
bakalım. Koreli sayımız artıyor Shim. Kore’den bir misafir gelecek.”
İçki tezgahına gitmek yerine, uzun masaların üzerinde duran tozbezini
eline aldı. “Ahh ciddi olamazsın. Kim geliyor? Neden
geliyor?” Shim Gua poşetlerin içinde ne olduğunu öğrenmek için bir
yandan karıştırırken soru soruyordu. “Müzik ile uğraşan
birisi. Barımızda onu görmek ne güzel olacak değil mi?” Ellerini geriye
doğru açıp, çeşitli spot lambaları ile süslenen tavana baktı Yukio. “Adı neymiş?” Shim Gua poşetten çıkardığı çerez paketini açmış, bir yandan yiyordu. “Im
Jae min sanırım. Tam hatırlamıyorum. Çok iyi gitar çalıyormuş. Tıpkı
senin gibi.” Yukio tekrar masaların tozunu almaya dönmüştü. Shim Gua şok olmuş bir şekilde yutamadığı çerezleri tükürmüş, açık paketide yere düşürmüştü. 6
sene sonra karşılaşmak istediği son insandı Jaemin. Ya Yukio geçmişini
araştırıp ona kötü bir şaka yapmıştı. Ya da bütün bunlar tesadüftü. “Jaemin
gitar mı çalıyordu?” Gözlerini kırpıştırıp kendi kendine konuştu. Ne
dediğini anlamayan Yukio “Huh? Tanışıyor musunuz?” diye sordu. “Yok, hayır tanışmıyoruz.” Shim Gua poşetleri yere bırakıp, taburelerin dibine koyduğu ayakkabılarına yöneldi. ‘Sadece isim benzerliği olsun. Lütfen!’ Bölüm Sonu / Acele ile sonu böyle oldu. Eğitim yuvam, canım okulum beni bekler. Very Happy Sağlıcakla kalın dostlar. ♥️ Very Happy[Meryem Akkaya]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
SEVGİLİ Ev Arkadaşım
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sevgili Ev Arkadasim / Ögretmenim
» Son Sevgili
» Kiralık Sevgili
» Sevgili Günlük
» Kiskanc Sevgili / Cilgin Fan

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: