Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İnatçı Meleğim..

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
YB_Minnie
Yazar & Okur
YB_Minnie


Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 26/02/11
Yaş : 27

İnatçı Meleğim.. Empty
MesajKonu: İnatçı Meleğim..   İnatçı Meleğim.. Icon_minitimeCuma Mart 18, 2011 4:37 pm

Oyuncular: Cheonsa, Song Joong Ki

Not: Bu hikaye, ona bir hikaye yazmadığım için kendisinden ‘ölü yazar’ damgası yediğim Melek Aybakan için Smile


Sessizlik rahatlatıcıdır. Asıl stres veren şey, insana kendini korku filmlerindeymiş gibi hissettiren, ağaçların yapraklarını titreten, yere yayılmış birkaç kağıt parçasını uçuran rüzgardır…

İşte genç kız tam da bu rüzgarı hissediyordu. Beline vuran, saçlarını uçuşturan her esintide, ayak parmaklarından saçının en ince teline kadar bir ürperti yayılıyordu. Üstelik nerede olduğunu bile bilmiyordu. Kendini bedenini kaybetmiş bir ruh gibi hissediyordu.

En son ne yaptığını hatırlamaya çalıştı. Ama tek hatırladığı koca bir boşluktu. Başını bir yere çarpıp hafızasını yitirmiş olabilir miydi? Sanmıyordu. Hafızalarını kaybedenler isimlerini hatırlamazdı herhalde. O hatırlıyordu; Cheonsa…

Dar ve kirli sokakta yürüdükçe ürpertisi katlanarak artıyor gibiydi. Çöp kutusunun hemen yanından gelen çıtırtı yüzünden neredeyse çığlık atacaktı. Ama içinden fırlayan kediyi görünce çığlığını geri yutmuştu.

Usulca yürümeye devam ederken sessiz olmaya çalışıyordu. Her yol ayrımına geldiğinde dikkatlice etrafı süzüyordu. Çok korkuyordu, hem de çok! Böyle ilerleyerek bir yere varamayacağını da anlamıştı artık. Ne var ki yapacak başka bir şeyi de yoktu. Elini cebine attığında ve telefonunun orada olmadığını anladığında yürüme mesaisine kaldığı yerden devam etti.

Joong Ki!

Bu isim pat diye düşüvermişti aklına. Suyun içine düşen yağmur damlası gibi, hatıraları dalga dalga aklına yayılıyordu yavaşça.


‘Cheonsa ile Joong Ki sinema çıkışı genç kızın evine doğru yürüyorlardı. İkisinde de evlerine bir an önce varabilme telaşı vardı. Cheonsa annesini kızdırmak istemiyordu ve Joong Ki de kardeşine ödev konusunda yardım edeceğine söz vermişti.

Genç kız Joong Ki'nin kolunu tuttuğu gibi ara sokaklardan birine dalmıştı. Genç adam kendini birden böyle bir yerde bulunca kız arkadaşına sitem etti.

“Ne işimiz var burada Cheonsa? Ana caddeyi falan kullanamaz mıyız?”

Genç kız bu sitemkar ve yakışıklı adama gözlerini kısarak baktı.

“Bir kere de buradan gidelim, ne olacak sanki?”

Sesi biraz sert çıkmıştı istemsiz olarak. Ama hep böyle olurdu. Cheonsa bir şey yapmak için ortaya bir fikir atardı ve Joong Ki de bu fikri darmaduman ederdi her zaman! Oldukça garip bir ilişkileri olduğu kesindi.

“Ara sokaklar tehlikelidir Cheonsa. Hadi geri dönelim.” dedi Joong Ki öğüt veren güçlü sesiyle.

“Olmaz, ben buradan gideceğim.” Cheonsa’nın inadı tutmuştu bir kere.

“Ne kadar inatçısın! Aydınlık caddeler varken neden böyle yerleri tercih ediyorsun ki!”

“Ben inatçı falan değilim! Eğer istemiyorsan benimle gelmek zorunda değilsin!” diye bağırdı Cheonsa.

“Sürekli aynı şeyi yapıyorsun! Hep kendi istediğin olsun istiyorsun ve ben karşı çıkınca da bana kızıyorsun! Böyle zamanlarda seni nasıl sevdiğimi hatırlamakta zorlanıyorum!”

Joong Ki de Cheonsa kadar inatçıydı. Canına tak etmişti artık onun bu çocukça davranışları!

“Demek öyle, bitsin de kurtul o zaman!” Kızın ince sesi duvarlara çarparak yankılandı.

“Sen öyle istiyorsan öyle olsun! Nasıl olsa beni hiç dinlemiyorsun!” diye bağırdı Joong Ki karşılık olarak. Onun sesi de tıpkı genç kızın sesi gibi yankı yaptı birkaç kere.

İkisi de birbirlerine arkalarını dönüp gitmişlerdi. Cheonsa son bir kez başını çevirip Joong Ki'ye bağırmıştı.

“Git işte böyle! Bir gün bu çekip gitmelerinin arkasından çok pişman olacaksın! Ama o zaman belki de seni hiç affetmeyeceğim!”

Cheonsa böyle bağırmıştı ama çok iyi biliyordu ki, onu görür görmez affedecekti…’


Hatıralar burada son buluyordu. Geri kalanını bir türlü hatırlayamıyordu. Kendini delirecek gibi hissediyordu artık! Muhtemelen, gerçekten de düşüp başını bir yerlere çarpmıştı ve kısa süreli bir baygınlık geçirmişti. Sinirli olduğu zamanlar gözü hiçbir şeyi görmez, nereye gittiğine bile bakmadan yürümeye devam ederdi çünkü. İşte, gizem çözülmüştü anlaşılan.

Yürümeye devam ederken birden bir ses duydu. Joong Ki'ydi bu! Adımlarını hızlandırdı, az önce uğultular çıkaran rüzgar artık çığlıklar atıyordu Cheonsa’nın kulaklarında.

Bu sokaklar neden bu kadar karmaşıktı ki! Labirent gibiydi yollar ve onun Joong Ki'sine kavuşmasına engel oluyorlardı!

En sonunda sevdiği adamın sırtını gördü uzaktan. Yeşil kazağı nasıl da oturmuştu vücuduna! Yere, dizlerinin üzerine çökmüştü ve bir şeyler mırıldanıyor gibi bir hali vardı. Joong Ki yere mi düşmüştü?

Cheonsa biraz yavaşladı ve kendini Joong Ki'nin hemen arkasında buldu. Garipti ama kendini yordun hissetmiyordu. Aslında işin içinde Joong Ki varsa hiç yorulmuyordu da, her neyse… Ona doğru eğildi ve elini omzuna götürdü…

Eli sanki orada kimse yokmuş gibi boşlukta sallandı. Joong Ki'ye dokunamıyordu! Kendi elini hissedebiliyordu oysa ki, diğer eliyle tenini okşadı. Peki neden ona dokunamıyordu?! Tekrar denedi ve tekrar. Ama başaramadı, eli genç adamın omzunu sıyırıp geçti her defasında. Biraz daha eğildi ve bir kez daha şok oldu. Yerde kanlar içinde yatan kızı görmemişti! Yerde kanlar içinde yatan Cheonsa’yı, yerde kanlar içinde yatan kendini!

Hatıralar bulmaca parçaları gibi birbirini tamamlamaya başladı bu kez.


‘Joong Ki'nin arkasından bağırdıktan sonra sinirle evine doğru yürümeye başladı. Ayaklarını yere öyle sert vuruyordu ki, arkasından gelen üç kişiyi fark edememişti. Tam köşeyi dönerken en önlerindeki Cheonsa’nın boğazına yapıştı. Geri kalanlardan biri etrafı gözetliyor, diğeri de genç kızı kesiyordu gözleriyle. Bu bakışlardan rahatsız olmuştu, hem de çok!

Adamın elinden kurtulmak için debelendikçe, kirli sakallı ve gözleri neredeyse görünmeyecek kadar çekik olan adam ellerini daha bir bastırıyordu.

“Bırak beni!” diye bağırmıştı Cheonsa. Aldığı cevap biraz daha sıkılan boğazdan başka bir şey değildi. Adamın nasırlı ellerinin boynunu tahriş etmesi yetmezmiş gibi, artık boğulduğunu da hissediyordu.

“Cüzdanını boşalt bakalım.” dedi boğazını sıkan adam, sarı dişlerini gösterecek kadar gülümseyerek.

“Sana ölsem de bir kuruş vermem!” dedi Cheonsa’nın kısılmış sesi.

“Öl o zaman!”

Bu ses gözcülük yapan adamdan gelmişti. Gözleri dönmüş gibiydi sanki, olduğu yerden koşarak geldi ve belinden çıkardığı bıçağı Cheonsa’nın midesine geçirdi. Genç kız, bıçağın keskin ucunun ipek bluzu yırtarak geçtiğini duyar gibi oldu. Arkadaşları bu serseriyi durdurmaya çalıştıkça o daha bir hırsla bastırıyordu bıçağı. Cheonsa her darbede ruhundan bir parçanın kopup gittiğini hissediyordu. Bıçağın girdiği yerden akan kan da bunu ispatlar gibiydi. O kırmızı sıvı Cheonsa’nın mavi bluzunda lekeye sebep oluyordu.

En sonunda bıçak sağlandığı yerde öylece kaldı ve adam ne yaptığının farkına yeni varmış gibi geri gitti, birkaç defa sendeledi. Cılız sokak lambasının altında parlayan kahverengi gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Orada daha fazla duramadı, arkasını dönüp deli gibi koşmaya başladı. Diğer ikisi de onu takip etti…

Cheonsa varlığını hala hissettiği bıçakla birlikte yere kapaklandı. Bıçağın üzerine düştüğü için biraz daha derine inmişti o keskin, metal şey. Bu biraz daha acıttı canını. Midesinden bütün vücuduna acı pompalanıyor gibiydi, hem de durmadan. Ağzına gelen sıvıyı tükürecek kadar bile güç bulamıyordu kendinde Ama ağzında o kadar çok birikmişti ki sonunda o kırmızı sıvı yere dökülmeye başlamıştı. Hem midesinden, hem ağzından.

Etrafı kırmızı görmeye başladığında son söyledikleri aklında dönmeye başladı.

“Git işte böyle! Bir gün bu çekip gitmelerinin arkasından çok pişman olacaksın! Ama o zaman belki de seni hiç affetmeyeceğim!”

En sonunda göz kapaklarına yenik düştü. Kalbinin tıklamaları ve içine hava çekme çabaları aynı anda sona erdi.’


Genç kızın elleri refleks olarak midesine gitti. Orada bıçak falan yoktu şimdi. Onun yerine ipeğin deride bıraktığı güzel his vardı sadece.

Gözleri kendi cansız bedeninden Joong Ki'nin gözyaşlarıyla yıkanan yüzüne çevrildi. Genç adam bir eliyle yerdeki kızın saçlarını okşarken, diğer eli kalbinin tam üzerindeydi. O an sadece Cheonsa için kalbini sökecekmiş gibi duruyordu. Aslında… eğer onu kurtaracağını bilse hiç tereddüt etmeden yapardı bunu.

Cheonsa’nın arkasında bir ışık huzmesi belirdi aniden. Genç kız kendine oraya gitmeye mecbur hissediyordu. Ayakları onu ışığa doğru çekerken elleri, dokunamayacağını bildiği halde Joong Ki'nin saçlarına uzanmıştı. Düşündüğü gibi de olmuştu, dokunamamıştı. Gözlerinde hüznün verdiği parlaklıkla ona arkasını döndü.

“Gitme…” Joong Ki'nin kırık dökük sesi yalvarıyordu bu kez. Canı bu kadar çok mu yanmıştı? Bu kadar mı çaresizdi? Cheonsa’yı bu kadar çok mu sevmişti?

“Beni bırakma…” Cheonsa bir hışımla geri dönüp kollarını Joong Ki'ye sardı… Tutamadı, ışığa doğru biraz daha çekildi.

“Joong Ki!" diye bağırdı o da ağlayarak. “Seni bırakmak istemiyorum!”

İkisinin hıçkırıkları birbirine karışmaya devam etti. Gözyaşları aynı anda düştü gözlerinden.

“Cheonsa gitme! Sesini duymama izin ver!”

Genç kız tekrar geri döndü. Umutsuzca kendi cansız bedenini sarsmaya çalıştı. Beceremedi.

“Uyansana aptal! Seni bekliyor işte, ne istersen yapar! Ne olur, uyan!”

Kalbindeki acı yüzünden bağırdı. Bir kez daha Joong Ki'ye tutunmaya çalıştı, yine yapamadı.

“Cheonsa uyan! Cheonsa! Bırakma beni!” Joong Ki'nin sesi genç kızın içini parçalamaya devam etti. Onun gözünden düşen her damla, Cheonsa’nın yaralı kalbinin üzerinde bir kesik daha açıyordu.

“Joong Ki! Gelemiyorum!” diye bağırdı son kez, umutsuzca. Artık ondan iyice uzaklaşmıştı. Genç adamın hıçkırıkları hiç dinmedi. Ağlarken sarsılan bedeni, onun da daha çok ağlamasına neden oluyordu. En sonunda amaçsızca çabalamaktan vazgeçti. Önüne döndü ve parlak ışığın gözlerini kamaştırmasına izin verdi.

“Cheonsa!”

“Cheonsa, gitme! Dur!”

Erkek arkadaşının sesi kulaklarında çınlıyordu hala. Son bir kez arkasına döndü. Joong Ki… Joong Ki ona gülümsüyordu… Joong Ki ona doğru koşuyordu ve gülümsüyordu!

“Joong Ki!” diye çığlık attı.

“Sana gitme dedim! Ne kadar inatçısın! Ama yine de, ne yaparsan yap, ölsen de, hatta ölsem de seni seveceğim ben!” Joong Ki'nin huzurlu sesi kulaklarını doldurdu ve kalbine çöken hüznü dağıtıverdi anında.

Sevinçle kendini toparladı ve en sonunda onun yanına ulaşabilen Joong Ki'nin boynuna atladı. Genç adam, güzel kızı etrafında döndürdü. Az önce yaşlarla ıslanan yüzlerinde şimdi güller açıyordu, gözyaşlarıyla beslenmiş güller.

Işık huzmesinden el ele girmeden önce, Cheonsa kendini son bir kez görmek istedi. Merakla başını çevirdiğinde birbirine sarılmış bir çift beden gördü. Etraflarını sarmış kırmızılık sanki onların üzerine dökülen boya gibi görünüyordu. Cheonsa’nın yüzünün tam karşısında, solgun ve sararmış Joong Ki'nin yüzü duruyordu. Her şeye rağmen gülümseyen yüzü.

Joong Ki… Ölüme gülümseyen bir yüz, Cheonsa’nın aşık olduğu o güzel kalbi ve o kalbin ortasına saplanmış bir bıçak…

Cheonsa’nın aşkı, Cheonsa’nın kalbi, Cheonsa’nın ruhu…


---

Yazan: Rukiye Yüce

Sonunda saçmaladığımı biliyorum, ama böyle yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz, bütün hatalarımı yüzüme vurun lütfen Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İnatçı Meleğim..
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Koruyucu Meleğim
» Melegim Beni Unutma
» [YARIŞMA] Kurtarıcı Meleğim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: