Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Sevgili Yazar Hanım

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Sevgili Yazar Hanım Empty
MesajKonu: Sevgili Yazar Hanım   Sevgili Yazar Hanım Icon_minitimePtsi Eyl. 05, 2011 8:30 pm

Sevgili Yazar Hanım [Two-Shot]





Yazar: Dila Aydoğan








Not: Bu hikâye benden biricik Gökçe Abla’ma hediyedir! Seni çok seviyorum
Gökçe Abla! Ya da Hanguk’taki lakabıyla “Panic! Admin”.





Bu hikâyeme yorum isterim! Çünkü çok değerli biri için yazıldı!


İyi Okumalar!





..*..*..*..*..*..*..*..*..*..*..*..








Elimde tuttuğum kitabın kapağına bakmak isteyen miniğin eğilip durması ve
yazıyı okuması için annesini çekiştirmesiyle başlayan yolculuğum solumdaki
amcanın son bir satir göz gezdirdiğim dergideki kadın resimlerine bakma
çabalarıyla son buldu. Uçak tüm ihtişamıyla iniş yaparken bir klasiklik yapıp
“İnsanlar karınca gibi gözüküyor!” deme gafletinde bulundum. Arkamda oturan ve
benden en az beş yaş küçük olduğunu düşündüğüm çocuğun “Gerçekten mi? Vay be!”
demesiyle kendime geldim. Kızgın olabilirdim. Ama bu şu an Kore’de olduğum
gerçeğinin verdiği sevincin yanında sıfırdı. Bu nedenle kendimi, beni
beklediğini umut ettiğim güzel olayları düşünmeye yönlendirdim.





“Yeni gün, yeni fırsatlar!” diye boşa dememişler.





Bir gün internette dolaşırken amatör bir yazarın önerisiyle buralara
geleceğimi kim bilebilirdi ki?! Adını hatırlamakta zorlandığım minik dostum
benim için birkaç yazara ulaşmış ve onlara çok yetenekli olduğumu söylemiş.
Yazdığım hikâyelerden bir kısmını göndermiş önce. Ardından bilgilerimi
sıralamış. Çok başarılı bir Japonca öğrencisiymişim. Kore kültürüne çok
hâkimmişim falan filan. Bilindik iltifatlar işte. Mütevazı olmayacağım.
Bahsettiği kadar mükemmelim!





Neyse, sonra o yazarlar benimle de sohbet etmek istediklerini söylemişler.
Minik dostum, hemen benim mail adresimi vermiş. Şimdi olayın benim yaşadığım
boyutu geliyor! Yazarlarla kitaplar ve yazarlık hakkında konuştum. Sözlerimin
kendilerini çok etkilediğini ve benim eğitilmeye layık bir öğrenci olacağımı
söylediler. Hızlandırılmış yazarlık kurslarına kabul edildim. Bir ay, üç gün
süren yazarlık kursu maceramı “Gözde Öğrenci” sıfatıyla bitirdim ve benim için
yapılan sürprizle karşı karşıya kaldım. Yazarlar, yani hocalarım benim Kore
ilgim nedeniyle yazarlığı orada daha mutlu yapacağımı düşünmüşler. Bu yüzden
gerekli işleri halletmişler. Geriye sadece bavulumu hazırlayıp Kore’ye uçmam
kalmış.





Ve işte şimdi Güney Kore’deyim!





Hevesimi kursağımda bırakmaya çalışanlar olacaktır! Acele etmeyin! Korece
biliyorum! Japonca öğrenirken tek o dile odaklanmadım. Zihnimin büyük kısmını
Korece öğrenmek için harcadım. Telaffuzumun yeterince iyi olduğunu da
biliyorum. Nasıl mı? Bir gün gittiğim bir lokantadaki amca, gazete manşetlerini
okuttu ve bana bunları söyledi. Sakalı var ve öyle diyor! Kesinlikle doğru!
Boşuna demiyorlar “Sakalımız yok ki sözümüz dinlensin.” diye.





Ah yine gevezelik ettim. Zaten heyecanlanınca hep gevezeleşirim. Huyum bu ne
yapayım!





Hızla bavullarımı aldım ve koşar adım taksi bulmaya gittim. Burada geçirmek
için fazladan bir saniyem bile yok. Acilen hocalarımın ayarladığı eve
gitmeliyim ve benim için buldukların işe bakmalıyım. Yanlış duymadınız. Beş
köşe yazarı ve üç yazarın oluşturduğu bu yazarlık kursu komitesi üstün başarılarımın
hediyesi olarak bana iş bile buldular. Haa ama bir sorun var tabii. Ödül
niyetine verecekleri para da ev tutmak için gitmiş. Allah’tan yıllardır para
biriktiriyorum. Epey birikmişim var, arkadaşlar ve eş dostun da “Yurtdışına
gideceksin, lazım olur. Al şunları!” gibi yoğun ısrarı üzerine aldığım
paralarla zengin bile sayılırım. Ama sadece sayılırım!





Geçen ilk taksiyi çevirdim ve binip evi tarif ettim. Korece söylediğim
şeyleri rahatça anlamış olması, Korece’min yeterince iyi olduğunun bir kanıtı.
Küçük ve sevimli bir apartmanın önünde duran araçtan hızla indim. Parasını
ödeyip gönderdiğim taksi, gaza basıp toz olurken ben de yeni binamı
inceliyordum. Türkiye’den farklı olan bu ülkede yaşam zor olmazdı inşallah!
Yoksa ben ne yapardım tek başıma!





Umutsuzluk yok, telkinlerimle kendime sakin olma emrini verdim. Evet, şimdi
sakinim. Evimi görebilirim. Uçarak çıktığım merdiven basamakları evime çıkan
yollar olmasa kesinlikle kötü şeyler söylerdim. O kadar çok çıkmıştım ki… Bir
maratona katılsam kazanabilecek kadar antrenman yapmış gibiydim. Ellerim
titrerken anahtar deliğe giremiyordu. Öyle ki bir an sara krizi geçirdiğimi
sanan karşı komşum gelip benim yerime kapıyı açtı. Tam ambulansı çağıracakken
olayı açıkladım. Kadın çok korkmuş. Haklı tabii. Son demlerini yaşarken ölümle
karşı karşıya kalma fikri onu ürkütüyordur.





Kırışık dolu yüzüne ve yorgun gözlerine yerleştirdiği sakinlik ifadesine
gülümseyerek baktım. Birilerinin benimle ilgilenmesi şu an için en önemli
şeylerden biriydi. Yaşlı komşum evine gidince ben de kapının eşiğinde durmaktan
vazgeçip içeri doğru yürüdüm. Karşılaştığım manzara beni öldürecek kadar mutlu
etmişti. Neşeyle bağırdığımda yaşlı teyzenin vereceği tepkiyi düşündüm. “Home
Sweet Home!”





Odaları koşarak gezerkenki halimi anlatacak en güzel kelime: Mutluydu.
Öyleydim çünkü ev en sevdiğim biçimde dekore edilmişti. Sıcak bir havası vardı.
Odama girdiğimde neşeyle kıvrılan dudaklarıma eşlik eden duygu yüklü gözlerim
yaşardı. Masada bir not vardı.





“Sevgili Gökçe,


Şunu bilmelisin ki biz seninle hep gurur duyacağız. Yaptığın her işte,
attığın her adımda, söylediğin her sözde arkanda olacağız. Sevgimizi kalbinde
hissedeceksin çoğu kez. Oralarda kendini sakın yalnız hissetme! Biz senin güçlü
duruşuna hayranız! Bunu unutma ve o güçlü duruştan bir şey kaybetme sakın!
Geçirdiğimiz tüm anlarda, bize kattığın şeylerle doluyuz. Bunu bil ve kendinle
övün. Çünkü biz öyle yapıyoruz.





Klasik gelebilir. Ama son sözlerimiz şunlar:


*Seni seviyoruz!


*Aja aja fighting!





Yazan: Hanguk İyagi Ailesi”





Bunlar dostlarım ve sevgili okurlarımın içinde bulunduğu sitemizin
aileleştirilmiş halinden yazılmış sözlerdi. Duygulanmamak elde değildi ki…
Akmasına izin vermediğim yaşlarım geldikleri yere geri dönerken kâğıdı, masanın
yaslandığı duvara monte edilmiş mantar panoya astım. O notun oraya nasıl
geldiğini sormak için ağzımı açtığımda ise altta karınca harfleriyle yazılmış
mini-notu gördüm. “Biz yazarlar komitesi, arkadaşlarının notunu yaşlı teyzeye
verdik. O koydu!” Beni iyi tanıyan dostlarım merak edeceğim bu detayı
açıklamalarını söylemiş olmalıydılar.





Odamda geçirdiğim bir saatte eşyalarımı yerleştirdim.





Sıra telefonuma mesaj olarak gelen adrese gitmekteydi. İşimle tanışmalıydım!





Başka bir taksiyle iş yerime geldiğimde büyük bir holdingle karşılaştım. Yapacağım
işi bilmemenin verdiği merak attığım adımların hızlanmasına, SM Entertainment
yazısı ise kalbimin deli gibi çarpmasına neden oluyordu. Kore ilgim
başladığından bu yana en sevdiğim gruplardan birinin plak şirketinde olmak,
işte bu paha biçilemezdi.





Danışmaya adımı verdiğimde hemen kabul edilmem ve diğer her şey ise
mucizenin tanımı gibiydi. Bir odanın önüne geldiğimde bana buraya kadar eşlik
eden kıza teşekkür ettim ve kapıyı tıklattım. İçeriden gel sesini duyduğumda
ise okul yıllarıma ufak çaplı bir dönüş yaşadım. Müdür odasına olan bir iki
ziyaretimde hep böyle kapıyı çalar ve uslu çocuk ifademi takınırdım. Yine aynı
ifade vardı yüzümde. Usulca içeri girdim. Kalbimin delice çarpmasıyla büyük
tezat oluşturan ağır hareketlerimden birini sergileyip yavaşça başımı
kaldırdım. Kırklarında sayılabilecek bir adam gülümseyerek bana bakıyordu.
Eliyle oturmamı işaret ettiğinde memnuniyetle kabul ettim. Çünkü kalbimin bu
hızlı atışlarıyla vücuduma pompalanan kan ayaklarımı uyuşturmuştu. Oturduğum
rahat koltukta biraz daha sakinleşmeyi umuyordum.





Adam anlamayacağımdan şüphelenircesine yavaş yavaş konuşurken söylediklerini
dikkatle dinliyordum. “Ben SM Entertainment’in CEO’su Kim Young Min. Sen de
Gökçe’sin. Biliyorum. Burada işe başlayacaksın. İşinin ne olduğunu bilmediğini
ve benim açıklamam gerektiğini öğrendim. Normalde böyle karşıma alıp bir
elemana işini anlatmam. Ancak sen çok ünlü kişiler tarafından bana önerildin.
Bu nedenle özel bir ilgiyi hak ediyorsun.” Konuşmada bahsi geçen bu özel
isimlere dua etmeye başlamıştım bile. İçimden bildiğim tüm duaları okurken bir
yandan da adamı dinliyordum.





“Buraya gelmekteki amacın, yani işin yazarlık...” Gözlerimi pörtletmişken
bakışlarındaki ciddiyet kayboldu ve gülmeye başladı. Ben de biraz daha normale
dönünce sormam gerekeni sordum. “Affedersiniz ama… Bir Müzik şirketinde
yazarlık mı yapacağım? Buna şaşırdım.” Adam anlayışla kafasını salladı. “Evet,
garip bir olay… Ancak bir grubumuz kendileri için bir yardım istediler.
Çıktıkları talk showlarda söyleyecekleri şeyleri menajerleri seçiyordu. Fakat
işler karıştı ve menajerin geniş düşünememesi ve medyanın sivri zekâsı ile
söylediklerinden başka anlamlar çıkarıldı. Bu da onların ününü zedeliyordu. Bu
nedenle çıktıkları talk showlarda, yaptıkları basın açıklamalarında onlara
söyleyeceklerini hazırlayan bir isme ihtiyaç var. Ayrıca hayranların yoğun
isteği üzerine kendileri hakkında bilgi içeren güzel bir kitap çıkarılmasını
istiyorlar. Dergi de olabilir. Boyutuna bağlı olacak. İşte bu görev için
önerilen isim sensin!” şaşkınlıkla açılan ağzım ve ağzımdan fırlamak için
hazırlanan kalbim şaşkınlık belirtilerinin en iyi örnekleriydi. Karşımdaki adam
yine gülerken açık olan ağzımı kapattım. Sinek kaçmasın diye!





“Grup hakkında bilgi toplamak ve onların izin verdiği müddetçe özel
hayatlarından bahsedebilmek için onlarla çok vakit geçirmen gerekiyor. Bu
nedenle grup olarak kaldıkları evde bir oda da sana ayarladık. İş süresince
orada kalacaksın. Ben edebiyattan pek anlamam. Ne kadar süreceğini de
kestiremiyorum. Bu yüzden sınırsız bir süre orada kalabilirsin. Ancak şunu
bilesin ki yorucu bir tempon olacak. Çünkü her anlarında yanlarında olacaksın.
Her hareketleri bir cümle için ipucudur unutma! Hadi iyi şanslar. Şimdi gel de
grupla tanış.” Oturduğu koltuktan ağır bir biçimde kalkan adamı takip ederek
peşinden gittim. Devasa odadaki duvarlara bakmayı akıl etmemiştim tabii.
Masanın arkasındaki duvarda dikkatimi çekmeyen bir kapı olduğunu da ancak o
zaman fark ettim haliyle. Kapıyı yavaşça açan adamın ardından odaya adım attım.
Birbirleriyle şakalaşan ve kahkahalar atan erkek sesleri kulaklarıma
çalınıyordu. Önümdeki büyük cüsseli adamdan dolayı bir şey göremiyor olduğum
için onun çekilmesini bekledim.





Bay Kim önümden çekilirken söylediği kelimeler ise beni bayıltmaya yeterdi.
Ölmek daha uygun kaçardı. Ama ölmemeliydim! Yoksa onları canlı canlı nasıl
görecektim? Beynimin sözleri idrak etmesiyle bu düşünce zihnimde dolanmaya
başlamıştı bile. Sakin ol Gökçe! Sakin ol!





1. Part sonu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

Sevgili Yazar Hanım Empty
MesajKonu: Geri: Sevgili Yazar Hanım   Sevgili Yazar Hanım Icon_minitimePtsi Eyl. 05, 2011 8:30 pm

Sevgili Yazar Hanım [Two-Shot]





2.Part





Yazar: Dila Aydoğan








Not: Yoruum!


Diğer part giriş niteliğindeydi. Uzun diye ikiye böldüm.Lütfen bu parta
yorumlarınızı eksik etmeyin!








Gökçe Ablama sevgilerle...








***...***....***








“Bunlar da bahsi geçen grubun üyeleri. Shinee üyeleriyle tanış!” Bay Kim
Önümden çekildiğinde, az önceki neşeli seslerinden alakasız ciddi bir
pozisyonda oturan üyeleri gördüm. Gözlerim kararmamak için direnirken kalbim de
atmaya devam etme çabalarındaydı. Az önce dörtnala giden kalbimi şimdi
hissetmiyordum. Atmıyor muydu? Yoksa çok hızlı attığı için göğsümü delip dışarı
mı çıkmıştı?





Sebep nedir bilmiyordum. Ama en sevdiğim grubun karşısında olmak gerçekten
heyecan vericiydi. Onlara rezil olmamak için saçma bir hareket yapmaktan
kaçınıyordum. Bu nedenle on metre açılmasın diye sıkıca kapattığım ağzımı ve
hayretimi görmesinler diye yere çevirdiğim bakışlarımı değiştirmeden hareket
ettim. Merhaba dercesine eğdiğim başımı hiç kaldırmamak istiyordum. Karşımda oturanlar
Shinee idi yahu! Boru değil! Onlar benim favorimdi! Her birinin hayatını ezbere
biliyordum zaten! Görmeye ya da beraber yaşamaya gerek yoktu ki! Ama yine de
elime geçen bu fırsatı değerlendirmeliydim. Kaldırdığım başımı yine de çok dik
tutmadım. Bay Kim tanışmamız gerektiği konusunda bir şeyler zırvalarken duygu
kontrolümü sağlamaya çalışıyordum. Nasıl olduğunu bilmediğim bir biçimde
kendime geldim. İçimdeki heyecan sırtımdan akan terle vücuduma veda ederken
sakin bir ses tonuyla konuştum.





“Ben Gökçe Özkan! Biyografinizi yazacak olan yazar. Ha bir de program ve
toplantılarda konuşma metinlerinizi düzenleyeceğim.” Kendimden emin tavrım beni
bile şaşırtmışken üyelerin vereceği tepkiyi merak ediyordum. Bakışlarımı tek
tek suratların dolaştırırken benden bile şaşkın oldukları belliydi. Onew
hayretle konuşurken küçük gülümsemem tüm yüzümü kaplamıştı bile. “Ne yani,
çığlık atmayacak mısın? Kızlar hep çığlık atar! Neden sen atmıyorsun? Yoksa
senin ülkende bizi tanımıyorlar mı?” başımı anlayışla sallarken neden
heyecanlandığımı unutmuş gibiydim. Odanın serin havasından mıdır bilinmez,
terlemem bile geçmişti. Sakinleşme telkinlerim işe yaramıştı belli ki.





“Evet, çığlıklara alışkın olduğunuzu biliyorum. Ancak hayır, çığlık atacak
ya da bayılacak değilim. Türkiye’de fazlasıyla meşhursunuz merak etmeyin. Bir
sürü kız sizin için siteler açıyor.” Bu bir sürü kızdan birinin benim olduğunu
eklemedim tabii. Tamam, onlar için özel site açmamıştım, ama açılan sitelerde
gezinmiş ve haklarındaki her şeyi öğrenmiştim. Şarkılarını ezberleyecek kadar
çok dinlemiştim ve dahası onları konu alan hikâyelerin yazıldığı bir sayfa
açmıştım. Doğrudan onlar için bir şey yapmamıştım. Ama dolaylı yoldan tam bir
fan’larıydım! Ben bir Shawol’dım! Bunu inkâr etmezdim ve ettirmezdim.





Düşüncelerim beynimde savrulurken Key konuştu. Müzikal gibi sesleri vardı
her birinin. Onu dinlerken yine istemsizce gülümsedim. “Türkiye mi? Sen Türk
müsün? Ah! Sizin vatandaşlarınız bize hep güzel mesajlar atıyorlar. Bizi
sevdiklerini falan yazıyorlar. Çok güzel…” başımı onaylarcasına sallarken
Taemin atıldı lafa. “Adın neydi?” onun sözleri komik değildi. Sadece bir
soruydu. Ama işte ne yapayım! Ben Taemin’e bayılırdım. O yüzden yine
gülümsedim. “Gökçe.”





MinHo çapkınca gülümsediğinde kızaran yanaklarım onu daha da eğlendirmişe
benziyordu. “Bu kızı sevdim! Hey, hep bizimle kalacaksın değil mi?” kaşlarını
bir aşağı bir yukarı oynatırken gülünç duruma düşmüştü.





Ev ile ilgili konuşmayı da yaptık ve kalacağım yeni evime doğru yola çıktık.
Eşyalarımın diğer evde kalması konusunda ise boşa endişelenmiştim sanırım.
Standart vücut ölçülerimden kim bahsetti bilmiyordum. Ama odamda birbirinden
şık envai çeşit kıyafet vardı. Güzel kumaşlarında gezinen ellerim pahalı
olduklarını anlamıştı. Yolculuk boyunca üstümde durduğu için rahatsız olduğum
kıyafetlerimi bir çırpıda çıkardım ve yeni giysilerimden birini giydim.





1 Hafta Sonra***





Hey, bir haftada neler oldu bir bilseniz. Oradan oraya koşturup durduk. Ayrıca
bir de programlar için konuşmalar hazırladık. Bugün yeni bir talk show için
sorulara hazırlanıyorduk. Ben bir muhabir edasıyla sorularımı üyelere
yönlendirirken onlardan en içten şekilde cevap veriyorlardı. Seslerini kaydedip
cevabını verdikten hemen sonra açıyor ve düzenliyordum. Konuşmaları için
yaptığım hazırlıklar da cabasıydı. Elimdeki mikrofon niyetine kullandığım
tarağı karşımdakilere tutarken kahkaha atmamak için kendilerini zor
tutuyorlardı.





Key, bence grubun şebeği… Tarağı elimden kaptığı gibi saçını tarıyordu her
soru soruşumda.





“Sevdiğiniz kız profili” her zaman sorulan klasik bir soruydu. Bu yüzden
bunu da sordum. Ama tabi ki bu sorunun benim merakımla bir ilgisi yoktu!
Cevaplar sıra ile gelirken ben de heyecandan çatlıyordum. Taemin ne der diye
merakla bekliyordum. Tam ağzını açacakken zil çalmıştı! Lanet olsun!





Kapıya dizilen üyelerin yanına vardığımda Taemin bana döndü. Kulağıma
eğildiğinde tuttuğum nefesimi geri vermek istemiyordum. Usulca konuşurken
fısıldadığı kelimeler ise ömrüme bedeldi! “Seveceğim kız sana çok benzerdi,
yazar hanım.”





2 Hafta Sonra***





Günler geçmek bilmiyordu bir türlü. Ne zaman arkamı dönsem karşımda Taemin’i
bulmak kalbimi kavuruyordu. Onun gözlerinde kaybolmak… İşte bu hissi anlatmak
çok zordu... Sanırım ufaktan ufaktan Taemin’e olan hayranlığım aşka
dönüşüyordu. Ama daha âşık olmadım.





Olmamışımdır değil mi?





2 Hafta Sonra***





Aradan tam bir ay, bir hafta geçti. Ne yapmalıyım bilemiyorum. Geçen her
dakika kalbime saplanan ok gibi… Saat ilerledikçe saniyelerin geçtiğini
belirten o sessiz tınıyı duymak canımı yakıyor. Nedeni mi? İşte o çok
karışık.





Aşk benden uzak sanırken bir adım ötemde olduğunu öğrenmek çok büyük bir
şoktu.


Ardından Taemin’in de benden hoşlandığı düşüncesine kapıldım. Yaptığı her
harekette aşk vardı adeta. Gözlerindeki derin anlam ve sözlerindeki o sevgi
tonu… İşte bu beni yanılttı. Ama herkes önünde sonunda gerçeklerle yüzleşirmiş!
Ben yalnızca kendimi kandırmak isteyen bir zavallıymışım meğer.





Bu kanıya nasıl mı vardım? Bir gün grup üyelerinin bana iyice alıştıklarını
itiraf ettiklerinde bir oyun oynamayı da öne sürdüler. Memnuniyetle kabul
ederken gelecek sorulara hazırlıklıydım. “Doğruluk ve Cesaretlilik” oyunu
bilirdim. Bu sebeple gelen basit sorular benim için basitten bile basitti. Sıra
özellere gelince işin boyutu değişti.





Herkes birbirine kimi seviyorsun tarzı şeyler sorarken şişe beni gösterdi. O
malum soru bana yöneltildiğinde herkesin meraklı bakışları üstümdeydi. Hafifçe
öksürdüm ve “Birinden hoşlanıyor musun?” sorusuna dürüstçe hayır dedim. Ben
birinden hoşlanmıyordum. Şu an tam karşımda oturan Taemin’e âşıktım!





Sıra ona geldi. Ben sordum soruyu. “Birine karşı bir şeyler hissediyor
musun? Hoşlanma, aşk falan?” benim gibi cambazlık yapmasın diye kapsamlı soru
sormuştum. Gözlerime sinirle bakarken hızla konuştu. “Hayır! Hiçbir kadın değer
verilmeye layık değil!”





İşte bu sözler canımı çok acıttı! Ben salak gibi her harekete bir mana
yüklerken o beni değer vermeye bile layık görmüyordu. Bu düşüncelerim
duygularıma baskı yaptı ve içimde tuttuğum yaşlar gözlerimden süzüldü. Evet, bu
aşktı. Ağlatmak ise bir numaralı göreviydi!





3 Hafta Sonra***








Tam iki ay oldu bugün. Evde bir soğukluk var haftalardır. O oyundan beri
Taemin ile hiç konuşmadım. Öyle bir vaziyetteyiz ki kitap için bile soruları
Onew soruyor. Bana olan yakınlığına hayranım. O gerçekten iyi bir dost. Grubun
lideri ve bence en olgunları... İşte bu yüzden uzun süredir geceleri
uyuyamadığımda ve onu da uyanık bulduğumda geçiyorum yanına. Başlıyoruz koyu
bir sohbete daha. Uzun süren sohbetlerimizin ardından şunu anladım. Taemin beni
hiç sevmedi! Ve ben de artık onu sevmeyeceğim!





Uslu dur kalbim! Ve Söz dinle! Artık Taemin’i sevmeyeceksin!





1 Ay Sonra***





Üç aylık bir zaman zarfının ardından büyük uğraşlar verdiğim kitap hazır.
Kâh anılarla kâh konuşmalarla süslediğim kitap bir biyografiden çok çok farklı.
Tam bir hayran kitabı oldu yani. Okur ne isterse var, ayrıca çok eğlenceli. Ben
okurken hiç eğlenmedim orası ayrı.





Tam bir ay önce kalbime verdiğim emri algılayamadı beynim. Beynimin
algılamadığını kabul etmedi yüreğim. Ben Taemin’i sevmeye hep devam ettim. Ama
o gün geçtikçe benden iyice uzaklaştı. Nedenini bile öğrenemedim.





Bazı geceler Onew ile konuştuğumuzda eğer o da uyanıksa yanımıza gelmesini
söylüyordu Onew. Ama o hiç kabul etmiyordu. Bana iğrenmiş bakışlar atarken
hızla odasına dönüyor ve önemli bir şey olmadıkça çıkmıyordu. Bu yüzden iyice
ezildi duygularım. Aşkım o kadar yüksek perdeden ağlıyordu ki… Duymamak
imkânsızdı o seslenişlerini.





Yarın eşyalarımı toplayıp gidiyorum. Bay Kim sınırsız dedi diye kendime
işkence edecek değilim. İşte bu yüzden ilk fırsatta terk ediyorum bu evi.
Biletim bile hazır. Üyelerden Taemin hariç hepsi yalvarıyor kalmam için.
Kalmayacağım. Kararlıyım.





Sabah ışıkları camdan içeri sızarken gözlerimi araladım. Çabucak elimi
yüzümü yıkadım ve yolculuk için ayırdığım rahat kıyafetlerimi giydim. Merdiven
basamaklarını birer ikişer inerken mutlu rolü yapıyordum. Yüzümdeki sahte
gülümseme usta oyuncuların rollerine rakipti!





Vedalaşma faslı için bahçede toplanan üyelere teker teker sarıldım.
Taemin’in geride durması nedeniyle elini bile sıkmamıştım. Sona Onew kalınca
kollarımı açtım ve dostumu içten bir sarılmayla boğdum. Nefes alamayacak kadar
sıktığım dostum hafifçe öksürüp ölüyorum dediğinde kollarımı gevşettim. “Seni
seviyorum özgür yazar!” dedi gülümseyerek. Sesindeki sevgi tınısı beni
neşelendirmişti. “Ben de seni seviyorum koca adam!” derken ben de
gülüyordum.





Ayrılmamızın ardından gözlerim doldu ve tekrar sarıldım dostuma. “Kendine
iyi bak oldu mu? Ve şu koca bebeklerle iyi ilgilen. Aç bırakma. Uyurken
üstlerini açarlarsa ört. Hasta olurlarsa sıcak çorbalar pişir. Benim sana
öğrettiğim gibi. Sakın üzmeyin birbirinizi.” Sözlerime kahkahalarla gülen
üyelere sahte sinirimle baktım ve ardından ben de onlara katıldım. Hepsine
tekrar veda ettim ve beni bekleyen araca bindim. Sırada sadece eve dönmek
vardı.





1 Hafta Sonra***





Ailem ve dostlarımın sıcak karşılaması ile mutlu oldum. Siteme geri dönmek
de çok güzeldi. Artık herkes tarafından biliniyorum. Pardon neredeyse herkes...
Ya da sadece Shinee hayranları tarafından. O tanıtım kitabını okumayan kimse
beni bilemez! Neyse çok da ezmeyeyim kendimi! İyi iş çıkardım.





Ünlü oldum gibi bir şey. İyi de para aldım doğrusu. Ama hala eski benim.
Kendimi tutamadım ve yeni bir hikâyeye başladım. Aile havasındaki sitemizde
yayınlayacağım. Ama bu hikâye hepsinden daha dokunaklı, ayrılık acısı
yoğunluklu… Daha önce hiç tatmadığım bu duyguyla yazdığım hikâyem okunma
rekorları kırıyor. Ama ben mutlu olamıyorum.





Ne yapmalıyım? Her şeyden vazgeçmek zor belki… Ama deniyorum. Başarırım
değil mi? Başarmalıyım! Zor da olsa unutmalıyım!





2 Gün Sonra***





Parmaklarım klavyede gezinirken yeni bir sohbet arkadaşı edinmenin verdiği
haklı gururu yaşıyordum. Koreli bir yazarımız oldu. Bir hikâye yazmış.
“Yayınlar mısın?” dedi. Ne diyeceğim, tabi ki kabul ettim. Yazdığı hikâyeyi
çeviriyordum. Adı hoşuma gitmişti.





“Sevgili Yazar Hanım”





Cümleler yaşanan olayları anlatırken bir şeyler canlandı hafızamda. Sanki
beni anlatıyor gibiydi. Ama emin olamadım. Her biri bir cümle olan bölümlerden
oluşuyordu. Ne yapmaya çalışıyordu anlamadım, ama merak ediyordum. Bir sürü
cümle vardı karşımda. Şimdi hepsini çeviriyordum, çevirme işi bitince okuyup
tekrar anlamlandırmaya çabalayacaktım.





-Bugün onu gördüm, gerçekten çok masum.


-Sanırım ona hayran oldum.


-Hayran değilmişim ben, dostlarım diyor ki hoşlanmaymış bu.


-Hoşlanma evresi de son buldu, artık ona resmen aşığım.


-Bugün bir oyun oynadık, kimseyi sevmiyormuş; aşkım karşılıksız çıktı.


-Üzüntüden yemek bile yiyemiyorum, ilk defa âşık oldum ve o benden
hoşlanmıyor bile!


-Onu görüp de konuşamıyor olmak çok kötü.


-Sanırım o en yakın dostumu seviyor.


-Her gece onları mutlu ve sohbet eder bir halde bulmak kalbimi çok acıtıyor.


-Ona olan karşılıksız aşkım ve dostumun ihaneti ölüme itiyor beni.


-Ölürsem hiç şansım kalmaz bu nedenle bu düşüncemden vazgeçtim, bugün ona
açılacağım.


-Bu gece de yanına gittim ama o yine dostumla gülüşüyordu.


-Kitap bitmek üzereymiş, sevinmeli miyim?


-Kitap bitti, o gidiyor.


-Üzüntüm eskisinden bile fazla, dayanamıyorum.


-Ne olur geri dönsün.





Okuduklarım zihnime bir bıçak misali batarken ve düşünmek için var olan
kısmını oyarken kalbim devreye girmişti sanki. Deli gibi atıyordu şimdi.
Yolladığı son cümleyle gözlerimde biriken yaşlar sel gibi akmaya başladı.





“Seni seviyorum Gökçe!”





Ben de onu seviyordum. Hala da seviyorum!





1 Ay Sonra***





Hayatımın dönüm noktası o gece oldu. Yanlış anlaşılmaları düzelttik. Sanırım
ikimiz de biraz safız. Birbirimizi hep yanlış anlamışız. Neyse, artık düzeldi
her şey.





Şimdi hazırlanıyorum. Grup ile yemeğe gideceğim. Çok şık olmalıyım.





Uzun süredir gide gele alıştığım pahalı bir restoran daha… Hepimiz
yerlerimize dizildik. Haydi hayırlısı. İçimde ilginç bir his vardı. 6.Hissim
olabilirdi belki. Emin değidlim. Daha önce hiç ortaya çıkmamıştı ki…





Yemek ilerledikçe kalbim bir deli atıyordu. Anlamıyodrum ama sanırım bir
şeyler oluyordu.





Tam elimi suya uzattığımda Taemin’in elleri kavradı ellerimi. Yavaşça
kendine doğru çevirdi bedenimi. Gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde elindeki
kutuyu açtı ve öne uzattı.





“Benimle evlenir misin yazar hanım?”





Benim evetime eşlik eden grubun düğün marşı…





Her şey şimdi harika işte! Ne demeliyim ki? Mutluyum sadece.





Hiç olmadığım kadar mutlu…








***SON***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sevgili Yazar Hanım
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Son Sevgili
» Kiralık Sevgili
» SEVGİLİ Ev Arkadaşım
» Sevgili Günlük
» Sevgili Ev Arkadasim / Ögretmenim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Bitmiş Hikayeler-
Buraya geçin: