Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:47 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



Gerçekler nedir? Biz gerçeklerin esiri miyiz, yoksa gerçekler bizim
yoldaşımız mı? Geçreklerle ne kadar iç içeyiz? Asıl gerçeği nerede aramalıyız?
Yanıtlanması güç ama mümkün olan olan sorular... Peki bunu başarabilecek olan
kim? Başarmak o kadar da kolay olmayacak. Ama hayat zorluklarla, yaşananlarla
gerçek yüzünü gösteriyor.



Bazı olaylar sonucunda yeni bir hayatın içine sürüklenen Min Hyo,
karşılaştığı olaylar karşısında kafası karışsa da verdiği karar onun bu yolda
ilerlemesini sağlayacak. Hayatına giren yeni insanlar tüm hayatını
kaplayacaklar. Ya geçmişte kalanlar? Geçmiş yakasını bırakmayacak. Belki de en
büyük darbeyi geçmiştekilerden alacak. Yapması gereken dimdik bir şekilde
ayakta durmak? Ya karşılaştığı bu adam ne olacak?



Min Hyo ile karşılaşması ve babası ile ilgili olan ani durumlar yüzünden
kendisini bir karmaşanın içinde bulan, sert görünüşlü fakat bir o kadar da
hassas bir yapıya sahip olan Seo Yeon yavaş yavaş duygularının değişimine şahit
olacak. Ve bu da olayların değişimine sebep olacak. İnsan kalbine söz
geçiremiyor. İrede dışı. En çok gereken şey ise Güven!



Rubeyda, gizemli dost!

Hee Rin, baş belası!

Sung Youn, en iyi arkadaş!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:47 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~





~~Bölüm 1~~



Pişmalıklar, gözyaşları, mutlu olduğun anlar hepsi geçmişin bir parçası olup
çıkıyor. Onları ne geri döndürebiliyor, ne de değiştirebiliyorsun. Sadece sana
tecrübe katıyor ve ilerde karşılaştıkların karşısında bir yardımcı oluyor.
Umutsuzluk içinde bazen geçmiş sayfalarını karıştırıp umutlanıyorsun, bazense
daha da karanlığa gömülüp kalıyorsun. Sanki acı bir zafer kahkahası atıyor
geçmişin sana. Sen o kahkahayı ancak aldandığında duyuyorsun. Oysa o kahkaha
her zaman var...

Ve en önemlisi aslında hepsinden geçip anı yaşamaya bakmaktır.





"....Yapma bunu bana, nasıl böyle şeyler söylersin. Gerçekten anlamakta
zorluk çekiyorum. Dur artık yeter. Haaayıırr!!"



Ah bu nasıl bir kabustu böyle. Bu acıları unutmak için tüm çabalarım bir
rüyayla sona erdi. Bütün her şeyi tüm açıklığıyla sanki yeniden yaşamıştım. Bu
beni gerçekten biraz daha yıpratmış ve karmakarışıklığın içinde bırakmıştı.
Ortamın sessizliği bir o kadar kafamdaki soruları artıyordu ve canımı bir o
kadar da yakıyordu.Tüm bunları yaşamak mı zorundaydım sanki? Neden peşimi
bırakmıyor anılar.



Ve sebep bir rüya! Her şey bir anlık bir şeye bağlanıveriyor.



Gözlerimle etrafı süzdüm. Küçük bir odaydı bu oda. Odanın bir tarafında tek
kişilik, nedeni bilmeden sürekli dikkatimi çeken bir yatak vardı, diğer bir
tarafta da çalışmak için küçük bir masa ve masanın üzerinde kullanılmaktan
yıpranmış kitaplar vardı. Bu odada asla bir değişiklik yapılmamıştı yıllarca. Eski
düzen şimdiye kadar korunmuştu.



Yerde oturuyor olmama rağmen hiç üşüme hissetmiyordum. Yere küçük bir halı
parçası atılmıştı, sadece görüntü için.



Ne kadar küçük olsa da bu odanın bir rahatlatıcılığı vardı her zaman benim
için. Ne zaman kendimi kötü hissetsem bu odaya atardım kendimi. Garip bir şey
ama odanın içindeki havayı içime çektiğimde kocaman bir rahatlama hissediyorum.



Bu oda hiç kulanılmazdı. Ne kadar zamandır böyle hatırlamıyorum ama; benim
küçüklüğümden beri sanırım. Çünkü neden bu halde olduğunu hiç hatırlamıyorum.
Yine de bu benim buraya gelmeme daha çok neden oluyor. Esrarengiz şeyler her
zaman ilgi çekicidir!





~~~~~~





"Min Hyo, Min Hyo"



Annemin sesi bu. Bir an önce buradan çıkmalıyım. Ama bugün nedense
uyandığımdan beri hala titremem geçmemiş, aklımdan o kabusu çıkaramamıştım.



Ah, hayır. Ayak seslerinden annemin ne kadar yaklaştığı anlaşılıyor. Doğruca
kendimi karşıdaki banyoya attım. Yüzümü yıkamam biraz olsun ağladığımı
gizleyebilir, ben de o sırada bir bahanesini bulup kendimi dışarı atabilirdim.
Ağladığımı gördüğü zaman her zaman bana kızıyor. Bu tepkisini anlamıyorum onun.



-Yine hangi sebepten ağladın? Saçma şeyler için gözyaşı dökmeyi bırak! diye
bağırışları hep kulaklarımda. Bu sözlere rağmen kendime engel olamıyorum bir
türlü.



Banyodan çıktığımda Soo hyo ile karşılaştım. Benimle konuşmak istediği
belliydi. Onun odasına geçip oturduk. Sanırım annem de aramaktan vazgeçip aşağı
inmişti.



-Sen beni iyi tanıyorsun.. diye başlamıştı söze.



Söyleyeceklerini az da olsa tahmin ediyor, ama sakinlikle onu dinlemeye
çabalıyordum. Çünkü onu iyi tanıyordum gerçekten.



Yıllar önce ailesinin ölümüyle tanışmıştık ve bizim ailemizin bir parçası
olmuştu o günden sonra. Çok sevmeme rağmen aslında onu içten içe kıskanırdım
da. Annemin benim sorumsuzluklarımdan bıktığı bir dönemde o bizim ailemize
girmişti ve onun davranışlarından çok hoşlanmış, onunla daha çok ilgilenir
olmuştu. O da gerçekten oturmuş bir karaktere sahipti.



Ah! İnanmıyorum. Şu yaşımda neler düşünüyorum. Kıskançlık ha. Ve konuşmaya
başladı.



-Biliyorum, sen de zor zamanlar geçiriyorsun ama; en azından bir süreliğine
buradan uzaklaşmalısın. Hem ailen hem de kendi iyiliğin için bunu yapmalısın.
Ailen senin yüzünden büyük zarar görüyor.



-Sen gerçekten bunu mu istiyorsun?



Neden? diye sordum içimden. Bir an donakalmıştım. Yine aklından kötü
birşeylerin geçtiğini anlamıştım ama bu kadarı da olabilir miydi? Onunsa
yüzünde acı bir gülümseme vardı.Daha fazla bir şey söylemeden odama yöneldim. Odama
giden dar koridor beni daha da sıkmaya başlamıştı. Boğulacak gibi hissediyordum
kendimi.



******



Odama vardığımda yüzümdeki ifade gerçekten kötü olmalıydı. Oda bomboştu.
Hızla dolabımı açtım. Hiç bir eşyam yoktu. Neredeydi hepsi?



İçimden ağlamamak için kendimi çok sıkıyordum. Aceleyle ama bir o kadarda
titreyerek aşağı indiğimde daha büyük bir sürpriz beni bekliyordu. Bavullarım
orta yerde duruyor ve başında tüm ailenin beni beklediği anlaşılıyordu.En kötü
halde görünen annemdi. Yüzüme bir kere bile bakamamıştı. Ölüm sessizliği denen
buydu galiba. Kimse ölmemişti ama..



B..bu demek oluyordu ki herkesi şimdiden ikna etmişti. Bu yaptıklarının
sebebi neydi? Nasıl herkesin gözüne kendi boyasını sürebiliyordu?



Ne yapmalıyım? Hiç bir şey söylemeden çekip gitmeli miyim, yoksa neler
olduğuyla ilgili bir açıklama istemeliyim. İkisi de benim için acı vericiydi.
Zaten kabusun etkisi de hala üzerimdeydi. O tarafa doğru yöneldim...



~~~~



Bu benim ilk yazdığım ve severek yazdığım bir hikaye. Hoşunuza gider umarım.
=)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:47 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazar: ~~SeyyahMecnun~~





***Bölüm 2***





Ağır adımlarla ilerledim o yöne. Her yanım tir titriyor olmasına rağmen onlara bir şey sormaya cesaret
edemedim. Ne diyebilirdim ki zaten. Kelimelere dökemezdim içimdekileri.



Yavaşça bavulların
saplarından tuttum ve kapıdan dışarı çıktım. Oradakilerden de tek bir ses
yoktu. Hiç kimse ağzını açıp tek kelime etmemişti. Belki bir umut içimden
istiyordum "gitme" demesini birinin. Ama sadece hayal kırıklığıydı.
Arkamı dönüp bakmadım bu andan sonra.



Yıllardır yaşadığım evim ve
biricik ailem. Nasıl olmuştu bütün bu olanlar anlam veremiyordum. Beni
buradan koparan, aramızdaki bağı koparan sadece Soo Hyo'muydu?



Sokaklarda ilerlemeye başladım delicesine. Nereye gideceğimi bilmediğim için
sadece yürüyordum. Bazen ara sokaklardan geçiyor, bazense en işlek mekanların
bulunduğu yerlerden geçiyordum. Gözümün önünden annemin o üzgün bakışı
gitmiyordu. Peki bu kadar üzgünse neden bir şey yapmıyordu? Çaresiz gibiydi.
Ama ben şimdi her şeyden daha çok çaresiz bir derde düşmüş gibiyim.



İlerlerken yavaş yavaş her şey bulanıklaşmaya başlamıştı.Ayaklarım beni
taşıyamıyordu sanki. Onları zorlamak fayda etmedi. Bir anda kabusun ve
yaşadıklarımın da etkisiyle yere düşen bedenimde bir soğukluk ve acı hissettim.



Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Ama uyandığımda gerçekten uzun zaman
sonra bu kadar güldüğümü hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda karşımda şirin
sevimli kız yüzünü yüzüme yaklaştırmış bana bakıyordu. Yüzünde ağır bir makyaj,
üzerinde kendisine çok büyük olduğu belli olan bir elbise vardı. Bu onun
sevimliliğini kaybetmemişti. Aksine içindeki çocuğu daha iyi gösteriyordu.
Hemencecik büyümek isteyen bir ufaklık. Küçüklerin ne olduğunu bilmeden çok
istedikleri bir şey. "Büyümek" Eğer bileselerdi...Onun bu hali
gerçekten de benim bir an olsun olanları unutmama sebep olmuştu.



Ben gözlerimi açtıktan sonra küçük kız şaşkınlıktan yataktan düşüverdi. Bu
bir kere daha yüksek sesle gülmeme sebep oldu.



Odaya bir an da güleç yüzlü, boyu benden biraz, aslında biraz değil epeyce
uzun olan, çok harika bir güzelliği olmamasına rağmen insanın içinde bir
sıcaklık oluşmasını sağlayan bir bayan girdi. Odaya girer girmez gözlerimle onu
incelemeye başlamıştım. İnceleme sonucu 21-22 yaşlarında görünüyordu. Ve
kapkara gözleriyle bana baktı ilk önce. Daha sonra da gözlerini yerdeki
ufaklığa çevirdi. Galiba kahkaha seslerim onu buraya getirmişti.Tabi, böyle gülersen
Min Hyo!



Küçük kız:



- Abla bak, o uyandı, dedi.



Bu sözden içeri girenin onun ablası olduğu anlaşılıyordu. Kardeşine
bakmasıyla yüz ifadesinin değişimi bir olmuştu zaten. Küçük kız büyük bir
süratle odadan çıktı. Ablasının bakışından korkmuş olacak. Belki de onun
kıyafetleridir. Neden olmasın?



Kız bütün dikkatin bana yöneltti ve:



- İyi misin? Yüzün çok solgun görünüyordu. Ateşin gece boyu düşmedi.
Endişendim.



- Şimdi iyiyim ama beni buraya getiren siz miydiniz? Ya da buraya nasıl
geldim, ne oldu?



Dün olanları hiç hatırlamadığımdan, sorumun cevabını merak ediyordum.



-Babam getirdi dün sizi, yerde baygın bir halde yatıyormuşsunuz cadde
ortasında.



Hım. Şimdi anımsıyordum. Olanlara dayanamamış ve sonunda bayılmış
olmalıydım. Zaten her tarafım titriyordu, bunun olması normal.



Bu kıza içim ısınmıştı ilk andan. O sıcak gülümsemesi gerçekten beni mutlu
ediyordu. Adını sordum büyük bir merakla.



-Sung Youn canım. Seninkini sorabilir miyim?”



Ah, ne kadar da güzel konuşuyordu. Şöyle bir doğruldum.



-Benim ki de Min Hyo. Tanıştığımıza sevindim. Sizi fazla rahatsız etmediğimi
umuyorum.



Karşıdan gelecek cevap tahmin ettiğim gibiydi.



-Elbette ki raahatsız etmiyorsunuz, tam tersine seni tanıdığım için
mutluyum.



Yataktan kalktım. Lavabonun yerini sordum. Gidip elimi yüzümü yıkadım.
Günlük rutin yaptığım şey buydu. Aynadaki silüetim bir kaç gün öncesine göre
hayli farklı gibiydi. Belki de bana öyle gelmişti. His olarak yaşlanmış
gibiydim.



******



Buranın nerede olduğunu ve saatin kaç olduğunu bir hayli merak
ediyordum. Neyse ki mutfağa vardığımda bu merakımdan biri giderilmiş oldu. Saat
15:27 olmuştu. Ah! Bu kadar çok uyuduğuma inanamamıştım.



Benim için bir şeyler hazırlamıştı. Kibarlık yapmaya hiç niyetim yoktu.
Karnım gurulduyordu. Hemen oturup bir şeyler yemeye başladım. Bir yandan da
Sung Youn’a sorular yöneltiyordum.



Nerede olduğumu öğrendiğimde çok garip görünmüş olmalıydı ki bir kahkaha
attı.



- Neden bu kadar şaşırdın?



Nasıl şaşırmazdım. Yaşadığım semtten çok uzaktı, adını duymuş olmama rağmen
buraya hiç gelmemiştim.



-Oh, peki baban beni buranın yakınlarında mı bulmuş?



-Pek sayılmaz..



- Peki buraya arabayla getirdi değil mi beni?



Şimdi daha da gülüyordu.Bense yemeği bırakmış, şaşkın bir şekilde onun neden
böyle güldüğüne bakıyordu. Yüzümde bir şey mi vardı? Ya da ne biliyim. Ne
olduğunu anlamamıştım.



Merak ettiğimi anlamış olacak ki gülmeyi bırakıp açıklamaya başladı.



-Şey aslında hayır. Babam seni buraya metroyla getirmiş.



Çok zor olmuş olmalıydı. Ama neden bu kadar güldüğünü anlamamıştım. Devam
etti.



-Seni zar zor taşımış. Ve seni oturttuktan sonra sayıklamaya başlamışsın:
“Beni bulamazsın ki. Şuna bak. Beni bulacakmış. Hah.” Diyor sonra biraz susuyor
yeniden başlıyormuşsun kısık sesle. Ağzından akan salyalar da artı bir detay.
Bu halinle görülmeye değermişsin anlayacağın.



Utanmıştım. Rüyamda ne görüyor olabilirdim ki. Aslında uykumda sayıkladığımı
biliyordum ama bu da neydi böyle. Bunların içne dalmıştım. Yüzümün asıldığını
görünce yemeye devam etmemi istedi ve kapıyı kapatıp çıktı. Tam bir rezillik.



Yemeye devam ettim her şeye rağmen. Şişmiştim. Biraz fazla kaçırdım galiba.



*****



Birden bire aklıma ailem geldi. Aslında çok merak ediyordum neden olayların
böyle geliştiğini. Ama içimde tarif edilemez bir sevinç vardı bir yandan.
Sevincim içimi yiyen merakımı bastırmıştı. Hiç beklemediğim bir yerden yardım
görmüş karşılıksız ve bir arkadaş da bulmuştum. Bu tüm neşemi yerime
getirmişti. Ah az daha unutuyordum. Cebimde bir kolye olacaktı. Cebimi
karıştırdım aceleyle.



Ama yoktu. Acaba diğer ceplerimden birine mi koydum diye baktım, onlarda da
yoktu. Bu kolyenin gerçekten benim için değeri büyüktü. Kendimi bildim bileli
bu kolyeyi takıyordum. Kimden geldiğini veya ne anlam ifade ettiğini bilmesem
de değeri çok büyüktü. Galiba bayıldığım yerde düşürmüştüm. Hızla kapıyı açtım
gitmek üzere. Aceleden olsa gerek ayağım takıldı ve yere kapaklandım. Ve birinin
tam önüne düşmüştüm. Ah, kim bu acaba?



~~~~~



Sizce kim olabilir bu gelen? Ayrıca hikaye ilerlerken sıkıcılık var mı?
Nasıl gidiyor? Olayları anlatım nasıl? Yorumlarınızı ve beğenilerinizi
bekliyorum. =))
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:48 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~





***Bölüm 3***





Utanç verici bir durumdu. Bir an Sung Youn’un babası olabileceğiaklıma
geldi. Henüz onunla karşılaşmamıştım.



Bunları düşünürken bir saniyeliğine kafamı kaldırdığımda çok yanlış bir
fikre kapıldığımı anladım. Çünkü önüne düştüğüm 22-23 yaşlarında, yakışıklı,
orta boylu, genç bir delikanlıydı.



Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Buna emindim. Neyse ki yüzüme bile bakmadan geçip
gitmişti. Hemen ayağa kalktım. Bir an rahatlamıştım ki niye yardım etmedi diye
düşündüm. Beni görmemiş olmasına sevinsem de bir yandan sinir olmuştum.
Rezilliğime tanık olmaması harika olsa da.. Kimdi ki bu umursamaz?



İçeri girdiğimde şaşırmıştım. Sung Youn' la ikisi fısır fısır konuşuyor, gülüşüyorlardı.
Acaba sevgilisi miydi? Neden olmasın ki? Bu kadar güzel bir kızın tabi böyle
bir sevgilisi olurdu. Şimdi sevgilisi olmayan yoktu benim dışımda. Annem ne
kadar sorumsuzluklarıma katlansa da bu konuya katlanamayacağını söylemişti ve
benim böyle şeylerden uzak durmamı istiyordu.



O an söyledikleri aklıma geldi.



[GERİ BAKIŞ]



-Min Hyo gel yanıma, dedi.



Geçip yanına oturdum. Sözlerine devam etti. Ne kadar saklasa da gözleri dolu
doluydu. Yüzü de bir o kadar solgun.



-Canım benim. Bitanem. İyi dinle. Biliyorum, genelde beni pek dinlemezsin
ama bu konuda gerçekten çok ciddiyim. Bir sevgilinin olmasına asla izin
vermiyorum. Buna tamamiyle karşıyım.



Yüzüm asılmıştı. Neden böyle şeyler söylüyordu ki.



-Anne! dedim biraz sitemle. Neden böyle şeyler söylüyorsun? Böyle
konuşmalarına anlam veremiyorum.



Soruma cevap vermedi ve devam etti kendi konuşmasına.



-Ve kendi kalbinden ve karşındakinin kalbinden kesin olarak emin olmadığın,
ayrıca ona güvenmediğin sürece kimseyle de evlenme. Eğer bunları yapmazsan;
artık bu sana son nasihatim olacak. Bu umursamadığın anneni bir kerecik olsun
dinle. Şimdi anlamasan da ileride anlayacaksın.



Neredeyse ağlayacaktı. Bakışları yalvarır gibiydi. Demek ki onu bu kadar çok
üzüp, kırmıştım. Ben de onu üzmemek için bu sözlerini kabul etmiştim.



Tam odadan çıkıyordum ki arkamı döndüğümde yatağın üzerinde birkaç resim
görmüştüm. Sanırım eskileri karıştırmıştı. Acaba kötü şeyler mi olmuştu
eskiden?



[GERİ BAKIŞ-SON]



Sung Youn’un sesiyle irkildim. Anılardan sıyrılıp kendime geldim.



-Ha?



-Canım bir şey mi oldu? Ne zamandır orada öylece duruyorsun. Çok kötü
görünüyorsun.



-Önemli bir şey değil, dalmışım sadece.



-Gel seni kardeşimle tanıştırayım.



İnanmıyorum. Demek kardeşiydi. Aklıma ne kadar da farklı şeyler gelmişti.
Adının Seo Yeon olduğunu öğrendim. Tahmin ettiğim gibi 23 yaşındaydı.
Konuşmuyordu o. Sadece Sung Youn anlatıyorduç Benim kim olduğumu ve neden
burada olduğumu öğrendiğinde yüzü asılmıştı umursamaz adamın!



İzin isteyip yanlarından ayrıldım. Sığıntı gibi hissetmiştim kendimi. Bu çok
doğal değil miydi? Bakışları ile bunu açıkça ifade etmişti.



Bir an da telefonum çaldı. O kadar sevindim ki. Arayan en sevdiğim
arkadaşımdı. Aslında garip bir arkadaşlıktı. Herkese tuhaf tuhaf bakardı bu
arkadaşlığı anlatsam. Adını bile şu an hatırımda değil. Biraz tuhaftı ismi ve
sadece ilk tanıştığımızda söylemişti. Korece bilmesi büyük bir tesadüftü. Ve
benim için büyük bir şaşkınlık. Hiç Kore’ye gelmemişti. Ayrıca bundan başka
sadece onun benden farklı bir dine sahip olduğunu biliyordum. Bana kendinden
bahsetmezdi zaten. Ailesi böyle olmasını istemiş. Güvenlik açısından. Öyle
söylemişti. Onların farklı anlayışları vardı ama onu o kadar çok seviyordum ki.
Bu önemsiz kılıyordu diğer şeyleri. Ben de ona bir daha sormadım başka bir şey.
Fakat O benimle ilgili çok şey biliyordu. Anlatmaktan çekinmemiştim. Konuşması
o kadar rahatlatıcı ve güvenilirdi ki. Bütün dertlerimi dinler, çıkış yolu
bulmamda yardım ederdi. Bazen beni benden daha iyi anladığını düşünüyorum.



Telefonu açtım. Sevgi dolu bir sesle nasıl olduğumu sordu. Elbette bir şeyim
yok diyemezdim. Zaten sadece ona anlatabiliyordum. Olanlar benim için gerçekten
kötüydü. İlk olarak kabusumu anlattım.



-Gerçekten çok kötüydü. İçimde bastırmaya çalıştığım tüm duygularım
gerçekten patlama yaptı bu kabus yüzünden.



-Canım ne olduğunu anlat, anlamıyorum söylediklerini.



-Hani sana anlatmıştım ya. Çok hoşlandığım, hatta aşık olduğum ve evlenmek
istediğim bir çocuk vardı. Adı Hee Rin’di.



-Evet, hatırlıyorum galiba. Eee, ne olmuş ona?



-Şimdi bir şey olduğu yok. Ama daha önce onunla neler olduğunu anlatmadım
değil mi sana? Ağlıyordum bir yandan.



-Canım neden ağlıyorsun bu kadar. Anlat hadi kendini yıpratmadan.



-Ona, annemin benle büyük ve önemli bir konuşma yaptıktan sonra aşık
olmuştum. Ya da aşık olduğumu zannetmiştim. Emin değilim. Ama gerçekten
seviyordum. Onun da beni sevdiğine öylesine inanıyordum ki. Bana beni sevdiğini
söylemişti kaç kere hatta. Ama sevgili değildik. Anneme verdiğim söz yüzünden o
zaman ve ondan sonra hiç sevgilim olmadı zaten.



-Hani şu annenin sevgili meselesindeki konuşması değil mi o konuşma? Hala
anlayamadığın..



-Evet. İşte o zamanlar.. Onu o kadar seviyordum ki. Annem kalbinden emin olduğun
ve güvendiğin kişiyle evlenmemi istediği için onunla evlenmek istiyordum. Çünkü
onun beni sevdiğine delicesine inanıyordum. Bir gün yanıma geldi veda için.
Yanında benim küçük kız kardeşim vardı. Bana asıl sevdiği kızın o olduğunu,
onunla yaşamak istediğini ve onunla yurt dışına gideceğini söyledi.



-Bunlar gerçekten oldu mu? İnanamıyorum.



-Evet. Hepsi gerçekti. Çünkü rüya olamayacak kadar acı vericiydi. Rüya
olmasını ve bu rüyadan uyanıvermeyi çokisterdim. Onlar gerçekten yurt dışına
gittiler annemin bütün itirazlarına rağmen. Bense ona olan aşkımı bastırmaya
çalıştım ve olanları unutmak için çok çaba sarf ettim. Kardeşime ne kadar
kızsam da özlüyorum hala. İşte kabusumda bu anı yeniden yaşıyor ve bana böyle
şeyler söylememesini istiyor, böyle yapmamasını istiyordum. Şaka yapmış
olmalarını diliyordum.



-Güzelim ağlama. Yorgun düştün ağlamaktan.



-Ama gerçekten çok uğraşmıştım. Şimdi kalbim gerçekten çok acıyor.



-Beni dinle. Geçmişin içine takılıp kalmamalısın. Önemli olan anı yaşamak ve
geçmişten ders çıkarmak değil mi?



-Anı yaşamak. Bu benim için gerçekten zor...



-Bunu yapmayı başarmalısın. Sana inanıyorum, bunu yapabilecek güçtesin.
Şimdi yat ve dinlen. Gözlerinin şiştiğine eminim.



Ve telefon konuşmam böylece sona erdi. Evden ayrıldığımı söylemeye fırsat
kalmamıştı. Ağlayınca ve onun sözlerini duyunca rahatladım. Gözlerim gerçekten
ağrıyordu. Fakat söylediklerini düşününce bunu yapabilmek benim için gerçekten
zordu. Geçmişin içine hapsolmuş gibi hissediyordum kendimi.



Aklıma yeniden annem gelmişti. O nasıl bir haldeydi? Çok merak ediyorum.
Annem, yokluğun gerçekten kalbimde bir eksiklik oluşturuyor. Seni çok
seviyorum.



Bir süre sonra odadan dışarıya çıktım. Yüzümü yıkamak istiyordum. Belki
biraz rahatlardım. Yüzümü yıkadıktan sonra balkona çıktım. Yıldızlar harika
görünüyordu karanlık gecenin içerisinde. Sessizlikte onları izlemek iyi
hissettiriyordu. Ama gelen sesler sessizliğin bozulmasına sebep oldu.



Sung Youn: Neden anlamıyorsun? Çok tatlı bir kız. Zor durumdayken ona yardım
etmenin nesi yanlılş?



Seo Yeon: Asıl sen anlamıyorsun. İnsanlara çok çabuk güveniyorsun. Nasıl
biri olduğunu nereden biliyorsun ki?



Sung Youn: Babam bile öyle söylüyor. Uyurkenki masumluğu onu etkilemişe
benziyorsunuz



Seo Yeon: Baba kız bir fakınız yok. Ne yaparsanıız yapın. Hadi,
engellemiyorum.



Sung Youn: Bana dayanamayacağıını biliyordum en başından zaten.



Seo Yeon: Hadi oradan yalancı. Resmen yalvarıyordun.



Sung Youn: Abicim, daha fazla uzatma istersen. Yoksa..



Seo Yeon: Ah, çok korktum. Şşimdi kaçııyorum bu yüzden sende.



Gülüşme seslerinin ardından kapıların kapandığını duydum. Odalarına
gitmişlerdi. Ne düşüneceğime karar verememiştim. Ama kendimi düşünmek için bile
yorgun hissediyordum.





*****



Hızlıca koşunca nefes nefese kaldım. Of. Nerede bu kolye? Onu bulmam lazım.
Her yere bakıyorum ama yok. Kaç saat oldu kim bilir..



Şuradaki insanlar neden toplanmış ki?



Oraya doğru yöneldim. Kalabalığı yararak ilerledim. Yerde yatan yaşlı bir
adamdı. Bıçakla yaralanmıştı. Kan akıyordu. Oradakilerden biri ambulansı
çağırırken bir diğeri de adamın üstünü aramaya başlamıştı. Ben de gözlerimle
onu takip ediyordum. Cebinden bir kimlik çıktı ve bu beni hayrete düşürdü. Ama
ama bu Sung Youn’un babası olmalıydı.



Ambulans gelmişti. Tanıdığımı söyleyerek refakatçi olarak yanına bindim.
Şimdi ambulanstayım. Ne yapmalıyım böyle bir durumda. İçimden kötü bir şey
olmaması için dua ediyordum. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım....



~~~~~~~



Bölümler ilerledikçe olaylar daha çok gelişecek. Umarım beğenmişsinizdir. =)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:48 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~





***Bölüm 4***



Gerçekten zor bir durumdu. O beni sokakta öyle bırakmamış ve evine almıştı.
Oysa ben daha onun yüzünü burada görüyordum. Kendimi kötü hissettim bir an.
Zaten ambulansta olmak tedirgin ediyordu. Kim bilir kaç kişi burada can
vermişti. Bunu düşünmem yetiyordu. Ya aynı şey olursa. Hayır, hayır. Böyle bir
şey olmayacak tabi. Kendime bunu söyleyip duruyordum.



Oraya vardığımızda düşünmekten yorulmuş bir haldeydim. Onu götürüyorlardı
hızlıca. Ben de arkadan koştum aceleyle. Ne yapacağımı bilemez halde
ameliyathanenin önüne çöküverdim. Kafamı ellerimin arasına aldım. Bir haber
bekliyordum. Ayağa kalkıp bir o yana bir bu yana yürümeye başladım. Tedirgin ve
üzgündüm.



Telefonum çaldı. Ellerim titrediğinden yere düşürdüm telefonu. Sonra da
hemen açtım telefonu yerden alıp. Arayan Sung Youn’du. O telaşta unutmuştum ona
haber vermeyi. O ise ben eve gelmeyince endişelenmiş. Şimdi nasıl söyleyecektim
baban yaralanmış diye.



Sessizce “ Şimdi bir şey söyleyeceğim ama telaşlanma tamam mı?



-Neler oluyor?



-Baban şu an hastahanede. Şey…Baban...



-Ne olmuş babama. Söylesene Min Hyo, ne olmuş ona?



-Baban şu an ameliyatta.



-Ne? Hangi hastanedesiniz? Hemen oraya gelmeliyim.



Olduğumuz yeri ona söyledim ve telefonu kapadı hemen. Buraya geliyordu.
Gözlerim doldu bir anda. Ya babasına bir şey olursa. Ne yapardım. Benim gibi
babasız kalırsa ne oldu? Benim gibi acıı çekmesini istemiyordum.



Köşe bir tarafa geçtim kimse görmesin diye. Gözlerimden akan yaşları kimse
farketmesin diye.



O sırada birinin bana seslendiğini duymuştum. Ne kadar çabuk gelmişti. Oh,
yanılmıştım. Bu Seo Yeon’du. Sung Youn onu aramış olmalıydı. Teleşlı olduğu her
halinden belliydi. Bu hali onun sert mizacını yok edivermişti sanki.



Önce durumunu sordu bana. Sonra da neler olduğunu. Ben de bildiğim ve
duyduğum her şeyi anlattım. Yüzü solmuştu. Gidip doktorla bir şeyler konuştu. O
sırada Sung Youn geldi hastahaneye. Hemen sarıldık birbirimize. Birbirimizden
güç alıyorduk. Ona destek olmak istiyordum elimden geldiğince.



****



Saat gece 1 olmasına rağmen hala ameliyattan çıkmamıştı. Ayakta kalacak
halim kalmamıştı ama gidip hepimize birer kahve aldım. Ne de olsa uyanık
kalmalıydık. Önce arkadaşıma verdim, sonra da hala sinirimi bozan kardeşine.
Suratsız. İnsan bir teşekkür eder canım. Yani karşlıklı olarak yapmadım ama
yine de...



Biraz hava almaya çıktım. Hem hava almış hem de ondan biraz uzak dururdum.
Kötü bir elektiriklenme vardı aramızda.



Yağmur yağmıştı içerideyken. İçime çektim bu kokuyu. Ne kadar da
rahatlatmıştı. Bu koku gerçekten harikaydı. Mis gibi kokuyordu. Hele de yağmur
kokusu çiçeklerin kokusuyla karşınca.



Yürümeyi seviyordum. Biraz yürüdüm bahçede. Çiçeeklerin yanına gidip onları
kokladım, seyrettim biraz. Tam içeri girecektim ki biri bana göz kırptı
ileriden. Karanlıktan yüzünü seçememiştim. Sonra da ortadan kayboldu. Herhalde
doktorlardan biri diye düşünüp içeri girdim. Gerçi neden böyle bir şey
yaptığını anlaayamamıştım. Acaba beni taanıyor muydu?



Ameliyattan çıkıyordu o sırada Sung Youn’un babası. Koşarak yanlarına
gittim. Yoğun bakıma alınmıştı. Görmemize izin vermiyorlardı. Ona bir teşekkür
borçluydum. Bu yüzden ikisinden de eve gitmesini benim burada kalabileceğimi
söyledim ama Seo Yeon itiraz ediyordu. En sonunda gitmeye ikna edebildim. Eve
gittiler derken Seo Yeon geri çıkıp geldi. Onunla aynı ortamda kalmak gerçekten
zordu. Tek kelime etmiyordu. Daha çok sinirimi bozuyordu bu hali. Eve gitmesini
söylediğim zaman gitse ne olurdu sanki.



Hemşirelerden biri yanıma geldi bir süre sonra. Kısık sesle konuşuyordu.



-İsterseniz kısa bir süre hastayı görebilirsiniz.



-O da gelebilir mi benimle? Onun babası, dedim Seo Yeon’u işaret ederek.



-Tabi, ama fazla kalmak yok. Hala durumu kritik çünkü.



Doğruca onun yanına gittim. Gelmesi için işaret ettim. Sessizce beni takip
etti. Yanına geldiğimizde içim bir kötü oldu. Kırış kırış yüzü insanı
hüzünlendiriyor nedense. Seo Yeon babasının elini tuttu. Babasına bir şeyler
söylüyordu sessizce. Bir ara gözünden bir damla yaş düştü yere. İçim daha çok
acıdı. Onun güçsüz halini, zayıf düşmüş halini görmek garip geliyordu.



Bir anda yaşlı adam elini hareket ettirdi. Tam doktor çağıracaktık ki Seo
Yeon’nun babası durmamızı işaret etti. Konuşmak istediğini söyledi. Sesi çok az
çıkıyordu. Kendisini zorluyordu konuşmak için. İkimizde ona yaklaştık daha iyi
duyabilmek için. Konuşmaya başladı sakince.



-Güzel kızım, beni tanımıyorsun ama ben senin kızım sayesinde nasıl biri
olduğunu anladım, öğrendim. İlk gördüğüm anda da zaten nasıl biri olduğun
yüzünden okunuyordu.



Nefes nefese kalmıştı. Seo Yeon konuşmamasını istese de devam etti.



-Bu koca oğlanı kendi kendine bırakırsam sonu kötü olur. Bu yüzden senin
için zor da olsa oğlumla evlenmeni istiyorum. Ve eğer o bunu kabul ederse oğlum
sen de itiraz etmemelisin.



Bunları söylerken iyice nefesi kesilmişti. Ve tekrar bilinci kapandı.





*****



İkimiz de o kadar şaşkındık ki. Onun ne düşündüğümü bilmesem de benim
durumum gerçekten zordu. Kalbimi dinlememi istemişti annem ve karşımdakine
güvenmemi. Oysa ben ne o ona güveniyor ne de onu seviyordum. Bu bana acı
verecekti.



~~~~~~~~



Güvenmek kolay değil tabi.. Sizce? Ne yapmalı, ya da sizce nasıl karar
verebilir Min Hyo? Yorumlarınızı bekliyorum..^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:48 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



İnsan kalbine sormalı tüm soruları ve cevabını da ondan almalı.

Öyle bir bakmalı ki kalbine, gerçekler tam orada.

Ama bazen gerçeği görmeye çalışırken büsbütün saplanmamak lazım
batağa...





Bu nasıl bir şeydi böyle. Soo Hyo hayatımıza girdiğinden beri o kadar
çok değişti ki her şey. Bazen hepsinin bir rüya olmasını diliyorum demiştim ya
hala istiyorum olmayacağını bile bile. Ama her bir şokta her şey daha da
netleşiyor. Ailemle yaşadıklarım, bayılışım, yeni bir yaşam,
yüzüğümü(kolyedeki) kaybedişim ve şimdi de bu evlilik.



Ne yapmalıyım ben. Kalbimi dinlemek istiyorum ama o kadar çok ses
duyuyorum ki. Hangisi gerçekten kalbimin sesi. Karmakarışığım.



Ben bunları düşünürken birden Seo Yeon’a doğru çevirdim yüzümü.
Yüzündeki ifade gerçekten içimi acıtmıştı. Babasına olan sevgisi görülüyordu
yüzünde. Gözlerinde bir damla yaş yoktu ama görünümü onu ele veriyordu. İçine
bir ayna tutulmuş gibiydi ilk defa.



Sessizce dışarı çıktım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ona
sadece acıyordum. Kalbimin bir parçası erimişti onu o halde görünce.
Hissettiğim bu kadardı sadece. Aşk zaten hiç bahsedilemezdi. Azıcık hoşlansam
her şey daha kolay olacaktı. Oysa şimdi…



Gidip bir banka oturdum. Düşünceler içinde, yorgunluğun da etkisiyle uyumuş
kalmışım.



“Çabuk, acele edin… Durum çok kötü.” Bu sesler de neydi.



Gözlerimi araladım. Herkeste bir telaş vardı. Hemen hastaneye doğru koştum.
İçeride ilk gördüğüm Sung Youn oldu. Gelmişti çoktan. Ama yüz ifadesinden bir
şeylerin kötü gittiğini anlamıştım. Onun yanından ayrılıp, yoğun bakıma gittim.
Bir çok doktor buradaydı. Seo Yeon ise kapının önünde bekliyordu. Babasının
durumu daha da kötüleşmişti.



Tekrar ameliyata alındı. Yaşıyordu ama komadaydı, bitkisel hayatta. Gün
bitiminde hepimiz bitik bir haldeydik. Sung Youn da her şeyi öğrenmişti
babasının sözleri ile ilgili. Bana ne söyleyeceğini bilemedi hiç. Babasının
arzusunun yerine gelmesini istiyordur elbette. Ama ayrıca benim içinde üzülüyor
olmalı.





~~~~~





Artık bir karar verdim ve bunu onlara söyleyeceğim. Bundan pişman olsam da
en iyisi bu olacak ve geri dönüşü olmayacak. Ah ama yine de bunun mu olmasını
istiyorum? Emin değilim. Belki sadece kendimi kandıyorum. Ah, bu düşüncelerden
vazgeçip, denemeliyim.



Bu düşüncelerle yürürken çoktan kendi evimin önüne gelmiştim. Kaç yıllık
hayatım burada geçmişti benim. Ama şimdi bir yabancı gibi uzaktan bakıyordum.
Bahçeye birinin geldiğini gördüm. Hemen saklandım. Gizlice onu izlemeye
başladım. Annemdi ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Koşa koşa annemin yanına
gitmek, ona sarılmak, "ağlama annem" demek istedim. Bütün olanları
anlatıp, ondan ne yapmam gerektiğini sormak istedim. Yapamadım. Ayaklarım
gitmedi yanına. Hala ne olursa olsun kırgındım galiba ona.



Ben evden ayrılırken tek kelime etmemesi buradan kimsenin beni sevmediğini
hissettirmişti. Hala ağlıyor ama gidemem yanına. Bir anda gözlerimden hafifçe
dökülen yaşlar çoğalmıştı ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Annem sesimi duymuştu
ve bana doğru koşmaya başlamıştı. Bense hızla kaçarak, uzaklaştım.



Giderken söylediğim şu olmuştu “ Kalbim ne kadar sizinle olmak istese de
bunu yapamayacağım annem. Affet beni.”



Arkamı kısa bir an döndüğümde annemin ağlayarak bir şeyler söylediğini
gördüm ama duyamadım ne söylediğini. Sanırım duymuştu beni. Durmadan devam
ettim. Gözyaşlarım yerlere damlıyor ama durmak bilmiyordu. Bir anda durdum..



-Sus artık. Sen güçlü ve dayanıklı olmak zorundasın, dedim ve gözyaşlarımı
sildim aceleyle.



Koşmak rahatlatıyordu. Nefes nefese kalsam da koşarken daha bir huzurluydum.
Ve artık gelmiştim varmak istediğim yere. O kadar yolu koştuğuma inanamamıştım.
Kan ter içindeydim. Kapıyı Sung Youn açmıştı.



-Seo Yeon, evde mi umursamaz?



Bunu sormuştum direk.



-Ha? Evet evde ama; ne oldu? Terlemişsin çok.



-İçeri geç, anlatacağım şimdi canım.



Önce gidip üzerimi değiştirdim. Rahat bir şeyler giydim. Kolayca bunu
söylemem lazımdı. Kararlı ve yavaş adımlarla yanlarına gittim. Aslında bunu
söylemek o kadar zor değildi. Ya evet ya da hayır istemiyorum olacaktı. Ama
bana bu kararı vermek çok ağır geldiği için söylemek de zordu. Gözlerine bakmak
istemesem de bu en önemli noktaydı. Seo Yeon’la göz göze geldik. Onun ne
düşündüğünden emin olmak istedim. O anda konuşmaya başladım.



-Ben artık kararımı verdim. (Yutkundum). Bu evlilik olabilir benim açımdan.
Ben babanıza teşekkür edemedim yardımı için. Bu şekilde teşekkür etmenin en
doğru yol olduğunu düşünüyorum. Sen de kararını ver ve bir an önce yapılması
gereken yapılsın.



Hafif doğruldu. Bu sefer bakmamıştım yüzüne.



-Seni sevmiyorum veya aşık değilim. Bunu biliyorsun. Bu evlilik ikimize de
acı verecek, zor olacak. Ama babamı o kadar çok seviyorum ki. Bu yüzden onu
üzmek istemiyorum. Yapalım bu evliliği ve daha fazla gecikmesin dediğin gibi.



-Emin olabilirsin, ben de sana karşı bir şeyler hissediyor değilim; ama bu
adama bir minnet borcum var ve bunu ödemeliyim.



Bunu duyacağımı bilsem de acım daha da artmıştı. Belki de vazgeçmesini,
"hayır, istemiyorum" demesini bekliyordum. Ne yazık ki..



Nikah salonunda kısa bir tören yapmaya karar verdik. Benim tarafımdan
kimse olmayacaktı. Aslında hayallerim ne kadar bambaşkaydı. Sevdiğim biriyle
hayatımı birleştirecektim. Ömür boyu yanımda olmasını istediğim kişiyle. Düğünüm
kırda olacaktı ve tüm sevdiklerim yanımda. Hepsi boş bir hayal olarak kalmıştı.
İlk önce Hee Rin yıkmıştı bütün hepsini. Bu sefer ki önceki kadar çok
acımamıştı bu yüzden.



*****



Bugünün geldiğine inanamıyorum. Şimdi biraz daha huzurlu ve kararlıydım.
Yeni bir dünya bbeni bekliyordu. Üzerimdeki bu beyaz gelinliğin hayatımda da
tertemiz bir sayfa açmama yardım etmesini umuyorum. Ben kendi kendime içimden
konuşurken kapı açıldı bir anda.



-Acele et. Seni bekliyorlar dışarıda.



-Tamam, geliyorum.



-Ha bu arada, koca alnının görünmesini istemiyorsan kahküllerini önüne
getir.



-Ya!!!



-Hey dikkat et, düşeceksin şimdi..



Onu yakalamak için aceleyle yerimden fırlamıştım ki, gerçekten onun dediği
gibi yere kapaklandım gelinliğime basıp.



-Sen çok kötüsün gerçekten!



-Aaa, ben ne yaptım şimdi ya??



-Ne yaptığını bilmiyor musun şimdi de? Sözün gücü vardı derler, bilmiyorsan
öğrendin. Bir daha böyle şeyler söyleme.



-Tamam küçük bebek, ağlama!



-Şşşt..



-Ne var, nee istiyorsun?



-Kapıda öyle dikileceğine bana yardım etsen diyordum, geç kaldık diyordun ya
hani.



"Ah!" deyip saçlarını karıştırdı ve beni kaldırdı yerden. Kalkar
kalkmaz gözümü kapatan saçımı kenara çektim. Ve Sung Youn'a döndüğümde
güldüğünü gördüm.



-Neden gülüyorsun şimdi?



-Şu komik haline. Elinin kiriyle yüzüne dokunursan, böyle olur tabi.
Pasaklı!



-Bugün bana ettiğin hakaret yetmedi mi sence?



Sung Youn önce tebessüm etti, sonra hafif hüzünle yüzüme baktı ve beni
çekiştirmeye başladı. Bu yaptıklarını beni neşelendirmek için yaptığını
biliyordum.



İçeri girdim ve masaya oturdum. Utangaç bir tavır içindeydim. Seo Yeon
çoktan oturmuştu. Başlamıştı tören ama gözlerim bir yere sabitlenmişti.
Gördüğüm şey karşısında gözlerim yuvasından fırlayacak, kalbim yerinden çıkacak
sandım. Bu kadarını kaldırmak gerçekten zor. Bu da nesi böyle!!



~~~~~~~



Bu bölümlerden sonra daha da hareketlenecek, karmaşa artacak biraz daha..
Beğeniyle okumanız dileğiyle^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:48 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 6***



Gerçekler süprizlerle doludur. Bazen sevindirir, bazen ağlatır ve bazen
büyük şaşkınlığa uğratır.



Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an yerinden çıkacak sandım. Gözlerimin
beni yanıltıyor olmasını istiyordum. Ama bunlar, gördüklerim gerçekti.



Ben tam kararımı zorla vermişken neden gelmişlerdi ki. Annem ve yanında ne
kadar kızsam da hala çok sevdiğim kardeşim. Onları görmem her şeyi altüst
etmişti sanki. Kararlılığım ortadan kaybolmuştu. Annem gözleri dolu dolu bana
bakıyordu. Kardeşimse utançla başı eğik duruyor, bana bakamıyordu ama yine de
gelmişti. Neden böyle olmak zorunda ki. Anlamıyorum.



Bana doğru yürümeye başladı annem. O geldikçe her an daha da kötüleşiyordum.
Ayağa fırlamıştım onları örüdüğüm an. Kendimi tutuyordum düşmemek için. Yanıma
geldi ve birden bana sarıldı.



“Senin yanındayım her zaman.”



Kulağıma bunları fısıldamış ve oradan tekrar geri dönüp bir yere oturmuştu.
Ben de oturmuştum yeniden. Dönüp Seo Yeon’a baktım. Bana biraz acımayla
karışık, bir gülümsemeyle bakıyordu. Artık geri dönüşü yoktu. Olacaksa
olmalıydı.



Evet cevabımla oradakilerle birlikte annem ve kardeşim de alkışladı.



Bu nasıl bir şeydi böyle. Nasıl dayanıyordum bunca şeye. Bana güç veren
neydi bu kadar…?



Herkes gitmişti. Bense oturduğum yerden hala kalkmamıştım. Bu gücü kendimde
hissetmiyordum. Çünkü eğer ayağa kalkarsam ayakta kalamayacaktım. Öyle
hissediyordum. Seo Yeon da gidenleri geçirmeye gitmişti. Annem karşımda bana
bakıyordu. Yüzündeki acıyı gizlemeye çalışsa da belli oluyordu.



İşlerin bu noktaya gelmesini hiç istemezdim. Annemin de ne kadar yıprandığı
belliydi. Ayağa kalktı. Ve kapıya doru yöneldi. Ayakta duramadığını belliydi.
Onun yanına doğru koştum. Koluna girdim ve ona sarıldım. En azından ona bunu
yapmalıydım. Ben onun evladıydım ne de olsa. Evlat, evlatlığını iyi yapmalı her
e olursa oldun.



Bir kolunda da kardeşim vardı. Onu o kadar çok seviyordum ki; ama yaptıkları
kalbimi kırmıştı. Uzun zaman sonra onu görünce özlediğimi hissettim. Ama bir o
kadar da yaşadığım hayal kırıklığını. O canımdan kanımdandı ve böyle bir şey
yapmıştı bana. Kapıya geldiğimizde Kardeşimin yanağına bir öpücük kondurup
koşmaya başladım. Gelinlik yüzünden ne kadar koşamasam da uzaklaşmıştım.
Hissettirmiştim ona da sevgimi. Onlar da son kez arkalarına bakıp, gittiler.



*****



Seo Yeon yanıma geldiğinde uyumak üzereydim. Yanıma geldi ve beni kucakladı.
Onun böyle bir şey yapacağını düşünmezdim. Ama artık bunları düşünecek hallim
yoktu. Kendimi uykunun ve Seo Yeon’un kollarına bıraktım.



Uyandığımda saat epey ilerlemişti. Kalkıp bir bardak su içtim ve yüzümü
yıkamadan etrafa göz atmaya başladım. Dikkatlice incelediğimde buranın farklı
bir yer olduğunu anladım. Sung Youn'la beraber kaldığımız ev değildi. Daha yeni
farkına varıyordum.



Evi gezmeye başladım. Hafifçe bir kapıyı ittirdim. Çıkan gıcırtı sesi beni
rahatsız etmişti ama merakla içeri girdim. Duvarda birkaç resim asılıydı.
Dikkat çekmeye yetiyordu.



Ve oda da dikkatimi çeken bir şeyde harika bir gitardı. Küçüklüğümden beri
hep gitar çalmak istemiştim… Masanın üstünde de Seo Yeon’un resmi vardı. Burası
onun odasıydı demek ki.



Vay, o gitar mı çalıyordu?? Ona baktığında insan sadece çalışan, soğuk
olduğu için özel olarak hiçbir şeyle ilgilenmeyen birine benzetiyordu.



Hafifçe omzuma dokunan el çığlık atmama sebep olmuştu. Bu bu Seo Yeon’du.
Geldiğini fark etmemiştim. O kadar dalmışım ki.



-Neden bu kadar düşüncelisin? Uzun süredir seni izliyorum ama beni hiç fark
etmedin.



Uzun süredir beni mi izliyordu? Yani o düşünceler içinde gitar çalmaya
çalıştığımı görmüştü. Yüzüm kızardı. Öylesine tellere dokunuyordum çünkü.



-Sana öğretmemi ister misin?



Sadece başımı sallamıştım. Arkamdan gelip elimi tuttu ve çalmaya başladık.



Bir yandan da konuşuyorduk.



-Neden buradayız, burası neresi?



-Hımm, sanırım bizim evimiz. Benim evimdi ama sen geldiğim için seninle
paylaşmak zorundayım galiba.



-Kıskanç çocuklara benziyorsun bay umursamaz!



-Olmaz mı yani! Hem neden bana umursamaz diyorsun? Hangi konuda?



-Hatırlamıyor musun yani?



-Neyi hatırlamam gerekiyor ki.



-İyi düşün, ilk karşılaştığımız zaman..



-Ah, tabi ya.. Paspas gibi yere kapandığın zamanı mı diyorsun? Neredeyse
seni ezip geçecektim.



-Dalga geçme, kalkmama bile yardım etmemiştin.



-Ama bu senin için daha iyi gibi gelmişti. Rezil olmak mı istiyorsun?



-Bende bunları düşünmüştüm. Ama en azından nezaketen..



-Asıl sebep o değil. Yabancılarla işim olmaz.



-Hıh!



Hafifçe arkamı döndüm. Yüzünde ki gülümseme sıcacıktı. İçime akmış,
ısıtmıştı. Ama sonradan gördüğüm şey hayret vericiydi.



Bir an dünyadan soyutlandım sanki. Gözümün önüne bazı görüntüler geldi. Genç
bir bayan, küçük bir kıza doğum günü hediyesi olduğunu söyleyip bir kolye
takıyordu. Ağzından “ bu kolye seni koruyacak” gibi sözler dökülüyordu.



Görüntüler kaybolduğunda tekrar Seo Yeon’un boynundaki kolyeyi görmeye
başlamıştım. Bunun anlamı ne bilmiyordum fakat onun boynundaki kolye benim
kaybettiğim KOLYEMDİ. Eminim!!



~~~~~



Hikaye nasıl ilerliyor? Düşünceleriniz bekleniyor. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 8:49 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 7***



Kaybettiğimi, bulamayacağımı sanmıştım. Oysaki hiç ummadığım, beklemediğim
bir anda karşıma çıktı. Ama ne işi vardı kolyemin onda.



-Min Hyo, bir sorun mu var? Neden çalmıyorsun?



-Şey, sana bir şey sormak istiyorum.



-Elbette sor. Çok şaşkın görünüyorsun. Gözlerin yerinden fırlayacak sanki.



-Bu boynundaki kolye senin mi?



Önce şöyle bir kolyeye baktı ve gülümseyerek:



-Benim olmasını çok isterdim ama ne yazık ki benim değil.



Hemen telaşla sordum, nasıl bulduğunu merak ediyordum.



-Onu nerede buldun?



-Neden bu kolyeyle bu kadar ilgilisin anlamadım. Diğer evde bulmuştum. Çok
harikaydı. Gözümü ondan alamadım. Üzerinde yazanlarda çok çok anlamlı ve
etkileyiciydi. Sung Youn’un olduğunu düşünüp almıştım sonra veririm diye.
Ayrıca kolye de farklı yazılar da var. Çözemedim.



-O zaman bu kesinlikle benim kolyem. Lütfen onu bana geri ver. Benim için
çok değerli.



Böyle söyleyip elimi uzatmıştım vermesi için. Ama biraz da şaşkınlıkla
kolyeyi boynundan çıkardı ve boynuma taktı. Bundan sonra konuşmadı hiç. O
odasında kaldı. Ben de kendi odam olduğunu düşündüğüm odaya geçtim. Çok sade,
fazla eşya bulunmayan bir odaydı. Tam benim zevkime göre düzenlenmişti sanki.
Rengi mordu odanın, odamın. Bir şeye karar verecek olduğum zamanlar mora
boyanmış bir odaya giderdim. Ve fazla eşya olan yerlerde kendimi boğulacak gibi
hissederim. Bu oda ise bana huzur veriyordu. Ve sessiz ortamlarda tam bana
göreydi.



Yatağa uzandım ve elimdeki kolyeye baktım. Gerçekten çok güzel bir kolyeydi
ve içindeki yazı beni de hep düşündürmüştü. Ama nedense onu hep okuduğumda
içimde bir rahatlama oluşurdu. Kolyemi bulmak çok mutluluk vericiydi. O kadar
çok sorun vardı ki kolyeyi bulmam hiçbir şeyi çözmüyordu.



Seo Yeon’un babasının durumu iyi gitmeye başlasa da hala yoğun bakımda.
Annem ne yapıyor, neler yaşıyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Kardeşimin durumu da beni yeterince endişelendiriyor. Neden geri dönmüştü.
Onunla arasında ne olmuştu? Adını bile hatırlamak istemediğim o şahısla. Ve bir
de Soo Hyo vardı. Annemgille hala aynı evdeydi. Ve neler yapıyor hiç
bilmiyorum. Benim evden gidişimin sırrını da hala çözememiştim.



Uyku bastırmaya başladı ve göz kapaklarım buna karşı gelemedi. Uyumak çok
farklı bir dünyaya geçişti sanki. Bütün dertlerin ve sıkıntıların o süre
zarfında seni rahatsız etmiyor. Etrafında olanlardan haberin bile olmuyor.
Beynin ve vücudun dinleniyor ve rahatlıyor.



Telefon sesi uyanmama neden olmuştu. Önce şöyle bir gerindim ve istemeyerek
telefona uzandım. Biraz daha uyumak istiyordum. Gözlerimi açmadan:



-Alo?



-Min Hyo, çabuk buraya gelmelisin.



Telefondaki ses yabancı gelmiyordu ama çıkaramadım.



-Neler oluyor beyefendi, ne istiyorsunuz? Kimsiniz?



-Kardeşiniz Ha Ra çok kötü. Bayıldı.



-Ne? Neler oldu? Neredesiniz? Çabuk söyleyin.



Bir resturantın önünü tarif etmişti. Hemen telefonu kapattım. Nasıl
giyindiğimi bilmeden odadan çıktım. Seo Yeon mutfaktaydı. Kahvaltı
hazırlamıştı.



-Ben de seni kaldıracaktım ama…



-Hemen gitmem lazım. Dönünce konuşuruz, deyip çıktım.



Hızla tarif edilen yere gittim. Nefesimin tıkanmasına, hiçbir şeye aldırış
etmedim. Oraya ulaştığımda etrafta ne kardeşim, ne ambulans ne de topluluk
vardı. Etrafa bakarken birinin beni çağırdığını gördüm. Ona doğru yakınlaştıkça
yüzüm şekilden şekle giriyordu.



Bu bu Hee Rin’di.



-Neler oluyor böyle?



-Eğer böyle yapmasaydım asla gelmeyecektin.



-Sen bunu nasıl yapabiliyorsun? Hah, gerçekten yüzsüzsün.



-Ne söylersen haklısın, ama beni dinle. Seninle konuşmalıyım.



-Seninle konuşacağım hiçbir şey yok.



-Ne olursun 5 dakika konuşalım.



-Dediğimi duymadın sanırım. Seni dinlemek istemiyorum.



Kolumdan tuttu ama ondan sıyrılıp uzaklaştım. Nasıl bulmuştu beni?



Hayat o kadar karmakarışık ki. Her an neler karşıma neler çıkacak
bilmiyorum. Her şey üst üste geliyor. Ne zaman mutlu olmak istesem mutluluk
elimden kayıp gidiyor. Sanki bir sınavdayım ve sınavı kaybedeceğim. Yıkılmak
üzereyim. Hiç kazanma şansım yok mu bu sınavı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 9:04 pm

GERÇEK
KALBİMİZDE SAKLI




Oyuncular:
Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn




Yazan:
~~SeyyahMecnun~~




***Bölüm
8***




Kalbim
hüzünle dolu. O kadar acı çekmeme rağmen, halime üzülüyor olmama rağmen şu an
gerçekten kendim için ağlamıyorum. Tek düşündüğüm kardeşim.




Kafam karmakarışık.
Ha Ra buraya tek başına dönmüştü. Ve Hee Rin şimdi kardeşimi kullanarak benimle
konuşmak istemişti. Bu benim için hazırlanmış bir bulmacaydı sanki. Ama bulmaca
çözmekte o kadar beceriksizim ki. Bunu öğrenmenin, ne olduğunu öğrenmenin tek
yolu kardeşime açıkça sormaktı. Bu sefer kaçmayacaktım. Yüzleşmeye karar
vermiştim korkularım ve acılarımla.




Her adım
atışımla ulaşmak istediğim yere daha da yaklaşıyor ve bir taraftan da
söyleyeceklerimi planlıyordum. Demir kapıyı hafifçe ittirdim. Gıcırtı sesi
nedense beni tedirgin etmiştim. Artık saniyeler kalmıştı ulaşmama. Ve artık
kapının tam önündeyim. Elim zili çalmak için uzanıyor ama çalamıyorum. Sonra
gerek de kalmamıştı zaten. Açılan kapı beni büyük bir zorluktan kurtarmıştı.
Dışarı çıkan Soo Hyo'ydu. Heyecanlı görünüyordu. Beni görünce yüzünü
buruşturdu. Tepeden bakar bir hali vardı. İçeri girerken:




-Buraya
gelmesen herkes için daha iyi olurdu.” dedi.




Ama beni
durduramazdı buraya geldikten sonra.




Ev çok
sessizdi. Sanki ölü evi gibi. İncelemeden gidemedim. Fazla bir değişiklik yoktu
aslında.Özlediğimi hissetmiştim burayı. Eh, doğduğumdan beri buradaydım, normal
değil mi?




Ev sahipleri
yukarıdaydılar sanırım. Çünkü fısıltı sesleri geliyordu. Artık neredeyse
kırılacak olan merdivenlerden dikkatlice çıktım. Odama doğru yöneldim. Sessizce
girmeye çalışırken, kardeşim tam karşımda göründü. Hemen boynuma atladı. Ve
ağlıyordu. Gözlerimden akan her damla yüreğime süzülüyor ve bunlar yüreğimi
yakıyordu. Gözlerini şişliği çok belliydi.




Ona olan
sevgim hala ve hatta biran olsun azalmış değildi. Küçüklüğümüzde gün boyu ne de
çok birbirimizle uğraşırdık. Ama gece birbirimize sarılarak uyurduk.
Ağladığında hep saçlarını okşar, onu teselli edecek sözler söylerdim. Şimdi de
ellerim öylece saçlarına gidiyor ama o teselli sözleri ağzımdan çıkmıyordu.




Yavaşça onu
yatağa oturttum ve sakinleşene kadar bekledim. Bir çocuk gibiydi.




Uzun bir
süre sonra artık ağlamayı kesmişti ve bana anlatmaya başladı tüm olanları. O
anlattıkça, hem ona kızıyor hem de Hee Rin’e nefretim kabarıyordu.




-Buradan
yurt dışına ilk gittiğimiz zamanlar çok harikaydı. Ne kadar sana karşı suçluluk
duysam da onla olmak o kadar mutluluk vericiydi ki. Geziyor, birlikte çokça
vakit geçiriyorduk. Ona öyle kapılmıştım. Ama yine de benim yanımda olmasına
rağmen onun bazen yanımda olmadığını hissediyordum.




-Senin
yanında olmadığını mı?




-Evet, belki
bedenen yanımdaydı ama aklı başka yerlerde kalmıştı sanki. Ve yavaşça her şey
değişmeye başladı. Yalnız gidiyor ve geç saatlerde geliyordu. Zaman geçtikçe
bana aldırmadan yanında kızlar getirmeye başladı ve bana hizmetçi muamelesi
yapıyordu bu süre içinde.




-Hizmetçi
mi? Bunu sana seni seven adam mı yapıyordu? Sen onun yanında kalmaya devam
ettin?




-Hayır. Bir
gün baktığımda artık koca şehirde yalnız başınaydım. Ne gidecek yerim vardı ne
de param. Ve biri sayesinde bir iş buldum, çalışmaya başladım. O kadar zordu
ki. Dinlenmek için zaman bulamıyordum. Ama buraya gelecek parayı biriktirmeme
az kalmıştı. Hee Rin beni bulmuş ve sürekli seninle ilgili şeyler sormaya
başlamıştı. O kadar şeyin üstüne seni sorması yıkmıştı beni. Bir gün ona haber
vermeden uçağa binip buraya geldim. Eve gidecek yüzüm yoktu ama gidecek yerim
de yoktu. Annem bağrına bastı. Şaşırılacak bir şey vardı ki o yine izimi
bulmuştu. Seni sormaktan vazgeçmemişti. Ben söylemeyince artık gelmemeye
başladı.




Artık
olanların hepsini biliyordum. Ona söylemem gereken bir şey vardı.




-Ama beni
buldu bile sen söylemeden..




-Nasıl, ne
oldu? Ne zaman?




Ben de
kısaca olanları anlattığımda şaşırmıştı. Ona ne kadar kızdığımı, hem beni
yıktığını hem de kendisi için acılı bir yol hazıladığını ve bundan ders alıp,
ona göre davranmasını söyledim. Ve birbirimize sıkıca sarıldık. Bu çok güzel
bir şeydi benim için. Ona doya doya sarılmak ve artık kızgınlığım gitmiş olarak
sevgiyle kucaklamak..




Onu
yatmasını sağladım ve uyuyana kadar bekledim. Uyuduktan sonra yavaşça odadan
çıktım ve kapıyı kapatırken bu odanın bile değişmediğini fark ettim. Hatta hiç
bir yerine dokunulmamıştı. Bıraktığım gibiydi.




Gitmeden
annemle de konuşmak istiyordum. Gelen sesleri takip ettiğimde o huzur bulduğum
odanın önüne gelmiştim. Annem içeride konuşuyordu. Ama içeri baktığımda kimseyi
göremedim. Kiminle konuşuyordu ki? Kendisiyle mi?




Annem beni
fark etmiş olacak ki hemen ayağa kalkıp odadan çıktı. Yanıma geldi bir çırpıda.
Ona sormak istediğim halde sormadım hiçbir şey. Sıkıca sarıldım sadece. Onunla
da kısaca konuştuk. Evden ayrılırken hala evden gidişimin gizemini
çözememiştim.




~~~~~~~~~



Eve taksiyle
gittim. Yolda taksici adamla biraz sohbet etmiştik.




-Gözleriniz
hüzünlü bakıyor. Zor anlar yaşadınız galiba?




Ha? Bunu
nasıl bildiniz? O kadar kötü mü görünüyorum.




Elimle
yüzümü işaret etmiştim, burun kıvırarak.




-Ah, hayır.
Öyle bir şey yok. Sadece yüz ifadeniz bunu gösteriyor. Ayrıca sanki gizem dolu
bir hayatınız var.




-Wawww!
dedim alkışlayarak.




-O kadar
hayret edilecek bir şey değil. Açık kalan ağzınızı kapatsanız..




-(Gülerek)Tabi
ki. Bu orada resmi konuşmasan da olur. Genç görünüyorsun..




-Olur noona.
Zaten resmi konuşmaları oldum olası sevmemişimdir.




-Ah, genç
görünüyorsun ama benden küçük görünmüyorsun. Noona deme!




Noona mı?
Gerçekten!




-Şey, benden
büyük görünüyorsun ama...




-Hiçte
değil, ben daha 20 yaşındayım.




-Ben de.
Yine de biraz daha fazla gösteriyorsun sanki..




-Oho!
Müşteri her zaman haklıdır!




-Öyle olsun, bu arada geldik. Son bir şey söyleyeyim. Her karanlık gecenin
ardında aydınlık bir sabah vardır.
Zor zamanların arkasından gelir kolaylıklar.



Kolaylılar
zorluklardan sonra mı? Ama neden? Kolaylıklar daha çok olsa? Ah, galiba
anladım. O zaman kolayın kolay olduğunu nasıl anlayacaktık ki ya da ifade
edecektik. Zorluk olmadan kolaylığın anlamı yok...




******



Zaten gün
içinde yeterince yürümüştüm. Yorgun argın anahtarı çantamdan çıkarmaya
uğraşırken kapıyı Seo Yeon açmıştı. Belli ki beni bekliyordu. Ayakkabılarımı
çıkarırken ayaklarımın acısı ortaya çıkmıştı. Uzun süre yürüyünce dayanamamıştı
ayaklarım buna. Zavallılarım!




Seo Yeon
kolumdan tuttu nazikçe, yardım etmek için. Salona geçtik. Benden bir açıklama
bekliyordu. Oysa bunu ona nasıl anlatacaktım ki. Çok zor gibi görünüyordu..
Telefon çalmıştı o an. Ne kadar da sevindim. Bu beni kurtarmıştı anlatmaktan.




Seo Yeon
geri geldiğinde yanıma oturdu. Elimi tutuyordu sımsıkı. Ve başını omzuma koydu.
Benden güç alıyordu sanki. Çünkü gücümün tükenmeye başladığını hissettim. Ve
ben de onun omzuna yasladım başımı. O bana bakıyordu, ben de ona. Gözlerimiz
kesişti bir anda ve kalbim o kadar garip ki. Bu his…




~~~~Bölüm
Sonu~~~~




Yorumlarınızı
esirgemeyin.. ^^ Okuyanların ve sevenlerin sayesinde mutlu oluyorum çok.
Teşekkürler. =)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 4:02 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 9***



Gerçekten bu his çok farklı hissettiriyordu. Kalbim hızlı hızlı attığını
hissediyordum. Heyecanlıydım da. Onun bunu fark etmesinden korktum bir an. O,
bunca acıdan sonra benim için bir mutluluk sebebi olmuştu.



Onun hakkında böyle şeyler düşüneceğimi hiç tahmin etmezdim. Ama yine de ona
güvenmiyordum hala. Çünkü yaşadıklarımdan sonra hiç kimseye güvenemez olmuştum
ve bu onun içinde geçerliydi. Bu güvensizlik bazen zor olsa da beni koruyordu
bazı şeylere karşı. O yüzden bana "insanlara biraz olsun güven"
dediklerinde ancak "zamanla" diyebilirim.



Kapının çalınmasıyla hemen kalktım ve hafifçe gülümseyip kapıya doğru
ilerledim. Kapıyı açtığımda Sung Youn soğuktan üşüyen ellerini ısıtmaya
çalışıyordu. Hemen içeri girdi.



-Niye bu kadar beklettin ya. Ben sana böyle yapıyor muyum ?



-Özür dilerim canım. Affet. Ne olur cezalandırma bu seferlik.



-Hayır büyük bir cezayı hak ettin. Şimdi gidiyorsun bana kendi ellerinle
şöyle güzel bir kahve yapıyorsun.



-İnanmıyorum. Bu ceza benim için çok ağır. Ne olur affet. Ben..ben bunu
yapamam.



-Reddedildi. Acele et, seni bekliyorum.



Gerçekten iyice samimi olmuştuk. İlk zamanlardan beri bana çok yardımcı
olmuştu. Sürekli bana destek çıkmıştı. Ve ben de zor günlerinde onu
yanındaydım. Böylece birbirimize karşı çok samimi bir hale gelmiştik.
Birbirimizin sırdaşı olmuştuk. Hem Seo Yeon’un kardeşiydi hem de benim biricik
dostum. Kopmaz ikili olmuştuk.



Hemen mutfağa girdim. O da hemen üzerindekileri çıkarıp Seo Yeon’un yanına
gitti. Üçümüze de kahve yaptım ve yanlarına gittim. Elimdeki kahveleri
üzerlerine döküyordum neredeyse sakarlığımdan.



-Hey sakar çocuk, daha dikkatli ol..



-Bak şimdi kafandan aşağı dökerim hepsini, o zaman görürsün Yeon.



-Hah, şimdi de bana Yeon mu diyorsun? Seni elime geçirirsem..



Sung Youn: Min Hyo, unutma ki bu senin cezan. Bu yüzden hiç bir zarar
vermeden cezana katlanman gerek.



Biraz gülüştük, sonra konuşmaya devam edildi. Babası hakkında konuşuyordu
Sung Youn. Hala asıl tehlikeyi atlatamamıştı ve bilinci de ara sıra açılıyor
daha sonra yine aynı duruma dönüyordu. Böyle olduğu içinde her zaman bir endişe
içindeydik. Her an bir şey olabilir korkusu diken üstündeymişiz hissi
veriyordu. Birbirlerine sarıldılar. Gerçekten de kardeş olarak birbirlerine
böylesine bağlı olmaları beni sevindiriyordu. Küçük kardeşlerini de hiç
aksatmıyorlardı. Ona babasının durumunu hissettirmemeye çalışıyorlardı.



Seo Yeon, kardeşini teselli etmek için şunları söylemişti.



-Ne olur bu kadar üzme kendini. Hayat acılarla dolu. Ne zaman başımıza ne
gelebilir asla bilemeyiz. Bu yüzden her türlü şeye kendimizi hazırlamalıyız.
Bunu sadece şimdi için söylemiyorum. İlerde karşımıza çıkabilecek herhangi bir
sorun için söylüyorum. Hatırlarsan annemin ölümü bizi ne kadar da üzmüştü. Çok
kötü etkilemişti. Ama bu durumun üstesinden birlikte geldik. Onun sevgimizi
hissetmesini sağlamalıyız. Bu onun için eminim ki çok faydalı olacaktır.



Ağlıyordu Sung Youn. Bu sözler beni de derinden etkilemişti. Onun
gözlerindeki yaşları sildi ve alnından öptü. Neyse ki o da biraz rahatlamıştı.
Ama Seo Yeon'dan böyle sözler duymak şaşırtıyordu.



-Artık kahveler iyice soğumadan içelim. Ne dersiniz?



Gülerek kahvelerimizi bitirdik.



-Kızlar ne dersiniz? Birlikte lunaparka gidelim. Uzun bir zamanın acısını
çıkartalım. Olmaz mı?



Seo Yeon bunları söylerken çok içtendi. Daha da rahatlatmak istiyordu bizi.
Küçük çocukları güldürmek için uğraşan palyaçolar gibi.



Ah hayran olmaya başladım ona iyice. İçi hiç dışı gibi değil. Hayır hayır,
ne saçmalıyorum. Kendimi bu kadar kaptırmamalıyım.



*****



Sung Youn kolumdan çekiştiriyordu.



-Hadi artık gidelim. Neyi bekliyorsun ya. Hadi!



-Ya dursana geliyorum hemen.



Onlar önden indiler. Telefonumu aldım. Saçlarımı da şöyle bir düzeltip
hızlıca aşağı indim. Arabada beni bekliyorlardı. Sung Youn sitemli bir şekilde
:



-Ne bekliyorsun hala. Binsene.



-Keyfimin kahyası mısın? Binmiyorum. Banane.



-Küçücük çocuklar gibi oyun oynuyorsunuz. Oyununuza biraz da lunaparkta
devam etseniz nasıl olur?



İkimizde “evet” diye bağırdık. Ben de arabaya bindim. Bugün gerçekten
aklımdan silecektim her şeyi, bir süreliğine de olsa. Buna karar vermiştim.
Şimdi sadece mutlu anların tadını çıkarmak vardı benim için.



Oraya vardığımızda dondurma yemek istedi canım. Seo Yeon’a söyleyince:



-Bu soğuk hava da nasıl da gider ama. Hem nerden bulacaksın onu?



-Ya ama ya. Öff.



-Onun yerine sıcak bir şeyler almaya ne dersin? Yoksa hiçbir şey yok sana.
Hasta olmanı istemiyorum.



-Hım. Bilmem ki. Tamam tamam. Kabul ediyorum. Sen ne dersin Sung Youn. Ne
alalım?



-Oraya gidince bakarız ya. Ne kadar da oyalandınız. Hadi uyuşuklar.





~~~~~





Önce daha önce hiç binmediğim bir şey denemek istiyordum.
"Kamikaze" Aslında korkmuyor da değildim ama heyecan, adrenalin çok
cazip görünüyordu. Kısa bir ikna sürecinden sonra hepimiz yerlerimize otturmuş
hareketlenmesini bekliyorduk. İşte işte, başlıyor. Ah, anneciğim çok yükseldi
bu. Korkuyoruuumm. Ah, inanmıyoyorum her şey temters görünüyor. Şimdi düşeceğim
aşağı.



-Min Hyo, kollarımı öyle bir sıktın ki damarlarıma kan gitmiyor.



-Özür dilerim ama imdaaat! Çok korkuyorum. Şey..aslında benim yükseklik
korkum var. Aaa!



-Şimdi de kulaklarım.. Sanırım bir süre duyamayacağım sayende. Madem
yüksekten korkuyorsun, niye böyle bir şeye biniyorsun?



Gözlerimi sıkıca yummuştum, haareket ettikçe içim de tepe taklak oluyordu.



-Çok zevkli görünüyor..du. Bayılıyorum galiba.



Sung Youn: Hey, bitti mi bile, duruyor şimdi. Ne bayılmasından
bahsediyorsun?



Oh, sonunda innmiştim. Her taraf dönüyordu. Sarhoş gibi yürüyordum etrafta.



-Gören de senin gündüz vakti içtiğini düşünecek. Ah!



Diğerlerine devam edebilmek için benim biraz düzelmem gerekiyordu. Bu yüzden
oralarda bir yere oturduk. Seo Yeon gitti pamuk şeker aldı geldi. Pamuk
şekerleri bitirdiğimizde hepimizin de ağzında bir parça pembelik duruyordu.



-Çok komik görünüyorsun?



-Sen sanki farklısın abi..



-Hepimiz bu haldeyiz zaten. Sorun yok.



Böyle konuşarak eğlendikten bir süre sonra sıra hız trenindeydi. Öne Sung
Youn’un ısrarlarıyla Seo Yeon ve ikisi oturdu. Ben de hemen arkalarına oturdum.
Yanıma kimsenin oturmamasını diliyordum. Tek başıma olmak daha iyiydi tanımadığım
kişiyle oturmaktansa. Kafamı eğik olarak bunları düşünüyordum. Ve yavaş yavaş
hareket etmeye başladı. Ben de kafamı kaldırdım ve etrafa göz gezdirdim.



Ah! Ama bu da ne ya. Neden bu kadar yer varken benim yanıma oturmak zorunda
ki. İyice gerildim. Aigo! Yine Hee Rin! Beni mi takip ediyor bu?



Ah ne olacak şimdi. Önde de Seo Yeon var. Umarım yanlış anlayacağı bir şey
olmaz. Artık inme şansım da yok. Hareket etmeye başladı bile tren.



Şu an korkuyorum çok. Onun güvenini kaybetmekten korkuyorum. Başım belada!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 4:02 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 10***





Süprizlerle,telaşlarla, acılarla dolu bir hayat...!





Gerçekten birinin güvenini kaybettiğin zaman tekrar kazanması o kadar zor
oluyor ki. Belki de mümkün olmuyor. Bu yüzden böyle bir şey olsun istemiyorum.
Ama öyle garip bir duygu ki. Hee Rin yanımdayken eski duygularımı hala tamamen
silemediğimi fark ettim. Kalbim acıyor. Acısı ne acısı onu da bilmiyorum.
Yıktığı hayallerimin mi yoksa kardeşime çektirdiklerinin mi? Ya da... Hayır, ya
dası yok!



O ise sadece bana bakıyor. Bu dakikalar bir an önce bitsin istiyorum. Herkes
çığlık çığlığa. Tren hızlandıkça gerçekten birine tutunma ihtiyacı duysam da
bunu yapamam. Tüm gücümü kullanarak eğilmemek için kendimi tutuyorum. Ah!
Eğlenmek için geldik buraya. Oysa tedirginim sadece. Hem de çok fazla
tedirginim. Ayrıca korku doluyum. Böylesi eğlence olmaz olsun.



Önde Sung Youn abisine sımsıkı yapışmıştı. Ben onlara bakıyordum sürekli,
onlardan ayırmıyordum gözlerimi. Sadece bir yere sabitlemiştim ki yüzünü görmek
istemediğim o kişiyi görmeyeyim. Seo Yeon da ara sıra arkasını dönüyor ve bana
bakıp gülümsüyordu.



Hee Rin elimi tuttu bir anda. Hemen elimi kurtardım ondan. Sinirli sinirli
ona bakıp “sakın bana dokunma” dedim sessizce.



-Yapma böyle. Hala beni seviyor olmalısın. Bak ben hala seni seviyorum her
şeye rağmen. Her şey bir oyundu zaten. Beni ne kadar sevdiğini anlaman için
sana bir fırsat vermek istedim. Hep bunu diyorsun ya..



-Hayaller kurma ve saçmalama. Demek oyun oynuyordun ha? Oyunu kaybeden sen
olacaksın. Her şey o zaman bitti. Ve ben evliyim artık, dedim yüzüğü
göstererek.



Şaşırsa da bozuntuya vermemeye çalıştı. Söyledikleri beni çıldırtacak. Hala
onu seviyormuşum. Hem sevsem de, acı içinde kıvransam da asla ona dönmeyeceğim.
Bu böyle biline..



-Evli bile olsan beni seviyorsun. Hep beni seviyordun ve seveceksin.



-Sözlerine dikkat et, kendinden bu kadar emin konuşma ve artık ne bana ne de
kardeşime yaklaşma.



Böyle fısıltılı fısıltılı konuşurken Seo Yeon dönüp:



-Bir şey mi oldu Min Hyo, bir sorun mu var? dedi gözleri ile Hee Rin'i
işaret ederek.



-Yok hayır, yok bir şey. Hallettik zaten, önemli değildi.



-Tamam o zaman. Dikkat et. Şimdi duracak zaten.



Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Sesim o kadar tiz ve titrek çıkmıştı ki.
Kendime kızdım en çok. Duygularımdan emin olamayışıma kızdım!



~~~~



Sonunda durmuştu bitmeyen bu macera. Daha Seo Yeon ve Sung Youn inmeden ben
inip ilerlemeye başlamıştım. Aceleyle peşimden geldiler.



-Bizi beklesene. Neden yavaşlamıyorsun biraz?



-Ben üşüdüm biraz. Eve gidelim hadi.



-Ama daha yeni geldik Min Hyo!!!



Elbette bunu söyleyen Sung Youn’du. Çocuksu bir ruhu vardı.



-Lütfen ya. Bu seferlik böyle olsun.



-Biraz önce dondurma yemek istiyordun ama…!



-Of ya. Siz kalın madem. Ben gidiyorum. Sonra gelirsiniz o zaman.



Tekrar hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Bizi bekle diyorlardı yine.
Anlamıyorsunuz. Gitmem gerek.



~~~~



-Bayan…bayan! Lütfen durur musunuz?



Kime sesleniyordu ki. Bana mı? Arkamı döndüm. Seo Yeon ve Sung Youn da
yetişmişlerdi.

Bağıran Hee Rin’di. Yine telaşlanmaya başladım. Ne söyleyecekti. Ne yapmak
istiyordu. Gelmişti bile.



-Bayan, bakar mısınız?



Ah adımla hitap etmemesi ne rahatlatıcıydı. Ve şaşırtıcı.



-Bir şey mi oldu?



-Çantanızı unutmuşsunuz. Size yetişebildim.



Seo Yeon çantayı almıştı bile ondan.



-Çok teşekkür ederiz. İyi günler deyip bana döndü.



-Gitmek istiyordun değil mi? Gidiyoruz o zaman.



Sung Youn’un itirazlarını dinlemiyordu bile. Mutlu oldum bir anda. Ama acaba
onu teleşlandıran bir şey mi olmuştu. Arkama son bir kez baktığımda kapkara
gözleri gitme diyordu bana sanki. Ama daha fazla bakmadım. Sinsi ve şeytani
gözler..



Hemen Seo Yeon ve Sung Youn’a yetiştim. Bu gün benim için gerçekten yorucu
bir gün olmuştu. Önce Sung Youn’u küçük kardeşlerinin yanına bıraktık. Ve bizde
eve gittik. Yolda tek kelime etmedim. Ben konuşmayınca o da konuşmadı. Zaten
konuşmayı seven biri değildi. Anahtarı hafifçe çevirip içeri girdim. Atkımı ve
üzerimdeki paltoyu çıkarıp odama geçiyordum ki:



-Yemek yemeyecek miyiz?



-Bilmem. Ben aç değilim hiç. Canım istemiyor hem.



-Peki ya ben açsam? O zaman ne olacak?



-Ama sen açsan bir şeyler hazırlayayım.



-Dışarıda yiyelim onun yerine. Ne dersin?



-Yeterince gezdik bence. Çok yoruldum ayrıca. Lütfen anlamaya çalış.



-Hmm… O zaman yarın dışarı çıkıyoruz. Ona göre hazırlan. Buna itiraz
istemiyorum.



-Tamam. Şimdi yatıyorum o zaman. Zaten dolapta bir şeyler olacaktı.



Kafasını salladı sadece.
Mutfağa gitti. Ben de odama gidip yattım. Gerçekten yorucuydu. Hala
olanları düşününce tedirgin hissediyordum. Ama en azından Hee Rin, bunu
yapmıştı. Onun yanında bir şey söylememişti. Ohh!



~~~~~~~~



Sabah kalktığımda Seo Yeon çoktan gitmişti. Ben de esneyerek yataktan
doğruldum ve gityinmek üzere dolaba ilerledim. Gittikçe ne göreyim, bir kağıt
dolapta. Evet bir not kağıdı. Seo Yeon'dan..





*Benim erken çıkmam gerekiyor. Babamın yanına gideceğim ve oradan ofise
geçeceğim. Sen iyice dinlen ve akşam yemeğini unutma. (:





Bunları yazmıştı. Neden bu kadar önemsemişti bunu anlamamıştım bir türlü.
Kahvaltıdan sonra biraz televizyon ve nette vakit geçirdim. Bir şey yapmak
istemiyordum. Halsizdim çünkü. Ölü bir ceset gibiydim sanki.



Akşama doğru hazırlandım. Çok sevdiğim yeşil bir elbisem vardı. Onu giydim
ve tabi ki kolyem boynumdaydı. Vakit yaklaştığında tamamiyle hazırdım. Telefon
çaldı ve arayan Seo Yeon’du ve küçük bir işi çıktığını; ama zamanında oraya
geleceğini ve orada bekleyeceğini söyledi.



Biraz sinir olsam da üstüme kalın bir şeyler alıp taksiye bindim. Neden
sinir olmuştum? Aman Allah'ım! Artık olur olmadık şeye sinirlenir olmuştum.
Oraya çok yaklaşmışken birden bir ses duyduk ve taksiyi durdurdu şöför. Birine
çarpmıştı galiba. Evet bu genç bir kızdı.



Aceleyle onu hastaneye götürdük. Benden 3-4 yaş küçüktü sanırım. Hastanede
beklemeye başladım biraz da isteksizlikle. Oysaki Seo Yeon beni bekliyordu öte
yanda.



Neyse ki kızın annesi gelmişti son anda. Hemen telefonumu bir kağıda yazıp
eline verdim ve hızlıca restorana gittim. Seo Yeon beni bekliyordu. Neyse ki
sadece yarım saat geçmişti. Hemen yanına gittim. Arkası dönük olarak camdan
dışarıyı seyrediyordu. Benim geldiğimi görünce bana döndü.



-Özür dilerim. Biraz geç kaldım. Bak bir kız… Sözümü yarıda kesmişti.



-Sana özellikle söylemiştim. Niye dikkate almıyorsun? Seni bekliyorum yarım
saattir burada.



Yüzünde sert bir ifade vardı. Sitem doluydu. Ama beni dinlemeliydi. Ne
olursa olsun beni dinlemeliydi.



-Neden beni dinlemeye tenezzül etmiyorsun. Gerçekten hiç anlamıyorsun. Önce
dinle ve anla. Sonra söyle ne söyleyeceksen.



Tam çekip gidecekken beni kendine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. Kulağıma
fısıldayarak şunları söyledi:



-Seni seviyorum. Hepsi bunun içindi.



~~~~~~



Evet, bakalım Min Hyo ne cevap verecek? ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 5:24 pm

Oyuncular: Min Hyo, Seo
Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 11***



Her şey o kadar kolay
değil.

Ne hayat ne de sevmek bu
kadar kolay değill!!



“Seni seviyorum.”



Kulağımda çınlayan bu
sözler beni gerçekten çok mutlu etmesine rağmen ben ona bu sözleri söyleyemem.
Sevmek artık benim için o kadar zor ki. Belki hoşlanabilirim ondan. Çok değer
de verebilirim ama; ama sevmek. Sevmek derken onu sevmiyor değilim. Sevmekten
kastım onun beni sevdiği gibi onu sevebilmem. Aşk gibi..



Gerçekten bu kelimeleri
söyleyebilmem için her an kalbim onu aramalı, onu düşünmeli. Bu bir gün olacak
belki. Fakat o gün gelince de onun sevgisi kalmayacak. Hayat böyle
sürecek benim için. Umutsuz ve mutsuz. Ne kadar istesem de mutluluğu, acı dolu
bir hayat.



Sadece kolları arasında öylece durdum. Tek kelime etmeden. Ona bakmadan.
Sessizce. Ve biraz sonra kollarının arasından sıyrıldım. Etrafta bize bakan
gözler rahatsız etmişti beni. Masaya geçtik ikimizde, karşılıklı olarak.
Sessizliğim devam edince:



-Neden böylesin? Bir şey mi oldu sana?



-Ya önemli sayılmaz. Boş ver beni.. Böyle güzel bir günü mahvetmek istemem.



-Neden böyle yapıyorsun? Söyler misin?



Ona nasıl söyleyecektim ki. Kalbini kırmak istemiyordum. Benim için çok
değerli hatta en değerli kişi haline gelmişti. Onu sevmediğimi söyleyince kalbi
kırılacaktı. Üzülecekti. Onu da mutsuz edecektim kendi mutsuzluğumla.



-Tamam söylüyorum o zaman. Ne kadar söylememeye karar vermiş olsam da. Sana
çok kızgınım. Hem de çok fazla.



-Ne yaptım ki ben seni bu kadar kızdıracak?



-Bi dinleme zahmetinde bulunabilirdin değil mi? Neler oldu biliyor musun ki?



-….



-Neden susuyorsun? Sormayacak mısın ne olduğunu? O kadar korktum ki.



-Gerçekten özür dilerim, bilmiyordum..



-Yolda gelirken birine çarptı taksi. Hemen onu hastaneye götürdük. Gerçekten
endişelendim. Korktum bir şey olacak diye. Biraz başında bekledim. Sen bekleme
diye aceleyle telefonumu yazıp annesine veriverdim bir şey diyemeden.



-Bir şeyi var mı peki? Hayati tehlikesi falan...



-Onu bile bilmiyorum.



-Sırf yetişebilmek için bırakıp geldin yani. Öyle yaptığım için sana karşı
çok kötü hissediyorum.



-Neyse önemli değil artık. Yemeğimizi yiyelim şimdi.



Yemek yerken o bana bir şeyler anlattı. Ben onu dinlememe rağmen pek ona
doğru bakmıyordum. Özellikle göz göze gelmemek için elimden geleni yapıyordum.



Çubukları elime aldım. Şöyle ne yiyeceğimi düşünüyordum. Seo Yeon da bana
bir şeyler anlatmaya devam etti. Ama konuyu başka yere çekmeye çalışıyordu. O
cevaplamak istemediğim soruya. Tam soracaktı ki telefonum çaldı. Konuşuyor gibi
yaptım.



-Le Jin. Bir sorun mu var? Oh ne oldu. Tamam canım. Bekleyin az.



-Kızlar toplanmışlar beni bekliyorlarmış. Yanlarına gitmem lazım. Bu
seferlik beni mazur gör.



-Tamam. Dikkatli ol. Çok geç kalma. Saat iyice ilerledi.



-Olur, deyip çantamı aldım. Ve dışarı çıktım. Biraz ilerledikten sonra bir
“oh” çektim. Bu sefer kurtulmuştum. Her seferinde kaçamazdım ki. Kendimle ne
yapacağımı bilmiyorum hiç.



Tabi aslında Le Jin'in aradığı falan yoktu. Bir ara lavaboya gidiyorum deyip
yanından ayrılmıştım. O tarafa gidip ona baktım gizlice. Meraklı bir yüz
ifadesi vardı. Hemen telaşla bir görevlinin yanına gittim o beni fark etmeden.
Telefon numaramı verip 5 dakika sonra beni aramasını istedim. Lavabonun o
tarafa gidip oradan geliyormuş gibi yaptım.



Biraz yürüdükten sonra yüzüme düşen yağmur damlası yağmuru haber vermişti
bana. Daha hızlı yürümeye başladım. Durağa vardığımda yağmur da hızlanmaya
başlamıştı. Taksi beklerken bir araba durdu tam beklediğim yerin önüne. Tam da
o sırada taksi geçiyordu.



-Taksi, taksi…



Görmemişti bile beni. Sinirli sinirli adamın olduğu tarafa gitti. Başında
bir şapka ve gözlerinde simsiyah bir gözlük vardı. Zaten etraf karanlıktı.
Kafamı pencereye doğru eğdim.



-Görmüyor musunuz? Burası durak bayım durak. Sizin yüzünüzden taksiyi
kaçırdım.



-Afedersiniz bayan. Ne tarafa gidiyorsunuz? Belki bırakabilirim.



Evin adresini söyledim. O tarafa gideceğini, uzun süre taksi
geçemeyebileceğini ve götürebileceğini söyledi. Başka şansım yoktu. Yağmur
şiddetini artırmıştı. Taksiyi beklersem sırılsıklam olacaktım. Arka tarafa
oturdum.



Gözlüğünü çıkarmıştı sanırım ama dışarıyı izliyordum. O tarafa bakmıyordum.
Arabaya sürmeye başladığında kahkahalarla gülmeye başladı. Neden gülüyordu ki
derken aynaya baktığımdan bir çığlık attım. Ah nasıl bir şaka bu böyle. Yine o
yine o yine o.



-Of. Yine mi sen ya. Ne yapışkansın ama. Beni mi takip ediyorsun?



-Keşke yapışsam hiç ayrılmasam senden. Ben hep seni izliyorum. Ama galiba
sen beni hiç tanınamışsın. Baksana sesimden bile beni tanımadın.



-Yeterince dert açtın başıma. Senin yüzünden kimseye güvenemez, kimseyi
sevemez oldum. Seni tanımak da bilmek de istemiyorum. Yüzüm hiç gülmedi. Daha
ne istiyorsun benden?



-Yüzünü güldürmeyi, seni mutlu etmeyi.



-Bunu en son yapacak kişi bile değilsin. Bu kadar mı gurursuzsun? Anlamıyor
musun söylediklerimi?



-Aşk olunca gurur kalmıyor ortada. Sen de beni sevmiyor muydun?



-Kaç kere tekrarlamam gerek. HAYIR!! Sen aşkımı yıllar önce öldürdün. Acı
çektirerek, kıvrandırarak. Ve hala bunları söyleyebiliyorsun ya. Gerçekten
inanılmazsın.



Evin önüne gelmiştik. Yağmur da durmuştu. Hızla arabadan indim. O da
arabadan inip kendine çevirdi beni. “Sensiz olmak istemiyorum” dedi. Ben de onu
ittirerek “ben de senle olmak istemiyorum” deyip eve koştum.



Eve girdiğimde Seo Yeon
penceredeydi. Görmüş müydü? Gözlerimi kapattım. Dişlerimi sıktım sıkıca. Ve gözlerimmi
yeniden açtığımda tam karşımda duruyordu.



-Arkadaşlarınla değil
miydin?



-Tabi..ki onlarlaydım. Niye
sordun ki?



-Seni bırakan…



-Hmm, o mu? Le Jin’in abisi. Yağmur yağdığı için beni eve o bıraktı.



-O zaman niye onu ittirdin, dediğinde sesi giderek sinirli bir hal almıştı.



-Sadece sinirlendirdi beni.



-Ah, neden sinir etti? Anlamıyorum seni. Ayrıca bu kişinin lunaparkta
yanında oturan kişi olduğuna eminim. Bu kadar tesadüf olur mu? O zaman onu tanımıyor
gibi davranıyordun..



-……………



-Sana soruyorum. Bir cevap versene.



~~~~~~



Her bölümde yaptığınız yorumlar için teşekkürler.

Ayrıca sevdiğiniz ve okuduğunuz için de..^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 5:24 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 12***



Hayat hep bir oyun oynuyor,

Kimileri aldanıyor bu oyuna, kimileri ise oyunu bozuyor…



Karşısında öylece kalmıştım. Bir şey demeye korktum. Eski sevgilim olduğunu söylesem
sürekli neden birlikte olduğumuzu soracak, belki de bana inanmayacaktı. Onun
bana inanmaması benim de kendime olan güvenimi tamamen sarsacaktı. Yüzüme büyük
bir sinir ve acıyla bakıyordu hala. Israrla bir cevap bekliyordu. Bir anda
tutamadım kendimi. Gözümde bir damla yaş. O an kendimi sokağa attım.
Güçsüzlüğümü göstemek istemedim. Arkamdan bağırıyordu. Kulaklarımı tıkadım
sadece. Duymadım ne dediyse.





~~~~





Geçmişte hayatımı ve kardeşimin hayatını mahvettiği yetmemişti, şimdi
hayatımı tekrar altüst ediyordu. Yalan söyleyemezdim. Ona olan duygularımı hala
tamamen silememiştim. Onu gördüğüm an kalbim bir farklı atıyor. Ama bu ona olan
nefretimi ve bize yaptıklarını değiştirmiyordu. Bu yüzden asla onu
affetmeyeceğim. Hmm, bu farklı kalp atışı belki de farklı bir anlama geliyor..



Hava buz kesti bir anda. Titrediğimi fark ettim. Üzerime hiçbir şey
almamıştım. Ama şu an eve geri dönemezdim, dönmek de istemiyordum zaten.
Telefonum çalmıştı ki bakmaya korkuyordum Seo Yeon arıyor diye. Bilmediğim bir
numaraydı bu. Telefonu açtım aceleyle.



-Min Hyo, benim. Merak etme. Numaramı değiştirdim.



Bu uzun süredir konuşmadığım telefon arkadaşımdı. Onun sesini duymak
mutluluk verdi.



-Canım, gerçekten özlemişim ben seni ya. Nasılsın?



-Aslında çok iyi olduğum söylenemez. Seoul’e gelmiştim annemle. Sana sürpriz
yapacaktım. Ama aksilik ya arabaya çarpıldım.



-Arabaya mı çarpıldın? Nasılsın peki. Kötü bir şey yok değil mi?



-Ah, hayır! Merak etme. İyiyim şu an. Arabaya çarpıldığımda bir bayan hemen
beni hastaneye getirmiş. Ama kendisini göremedim maalesef. Çünkü annem gelince
o hemen gitmiş. Bir telefon vermiş. Henüz aramadık. Buradan çıkayım. Hemen
arayacağım.



Tarif ettiği olay, benim yaşadığıma çok benziyordu. Hatta aynısıydı.
Şaşkındım.



-Bir dakika, bir dakika. Sen şu an hangi hastanedesin?



-….hastanesinde. Ne oldu canım?



-Bekle sen beni. Yanına geliyorum hemen.



Böyle söyleyip koşmaya başlamıştım. Soğuktan uyuşan bedenim ısınmaya
başlamıştı koştukça. Neyse ki otobüse yetişebilmiştim. Heyecanlıydım gerçekten.
Benim hastaneye götürdüğüm kız, telefon arkadaşım çıkmıştı. Vay be!



~~~~



Hastaneye vardığımda hemen danışmaya oda numarasını sorup, doğruca oraya
gittim. Hafif kapıyı tıklattım. Bir cevap gelmesini beklemeksizin içeri girivermişim.
Yatakta ayağı alçıda bir kız vardı. Simsiyah saçları ve maviş gözleriyle çok
tatlı görünüyordu.



-Buyrun, ne istiyorsunuz?



-Ah, doğru ya. Kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Min Hyo!



Göz kırparak yanına yaklaştım. Ah, yakından bakınca gerçekten çok tatlıydı.



-Gerçekten geldin, hem de bu saatte. Ama neler oluyor?



-Biliyor musun? Seni hastaneye ben getirmiştim. Hem de sen olduğunu
bilmeden.



-O sen miydin yani? Çok şanslıyım gerçekten. Acelen vardı sanırım.



-Evet. Bir yere yetişmem gerekiyordu. Yoksa bekleyecektim.



-Önemli olan getirmen değil miydi? Ve seni gördüğüme o kadar mutluyum ki.
Düşündüğümden çok daha güzelsin.



-Sen de harikasın ya. Çok tatlısın. Kendinden hiç bahsetmediğin için nasıul göründüğünü
bilmiyordum. Sonunda karşılaştığımıza inanamıyorum.



-Bende bende. Buraya özellikle senin için geldim.



-Bu delilik. Gerçekten, sen neden buradasın?



-Bir süreliğine burada kalacağız. Anneme burayı öyle bir anlattım ve ısrar
ettim ki dayanamadı.



-Yani, uzun süre kalabilme ihtimaliniz de var mı?



-Eğer ben iyi bir iş bulabilirsem ve okul işlemlerini de halledebilirsem,
EVET!!



-O zaman buradasın. Yaşasın!



Bir çığlık attım. Odanın içinde dört dönüyor, gelip onu öpüyordum. Bir anda
odaya bir hemşire girdi. Sert bir şekilde buranın hastane olduğunu, sessiz
olmam gerektiğini söyledi. Utandım. Özür diledim hemen. O gidince annesi
gelmişti. Sese gelmiş olmalıydı. Beni görünce gülümsedi. Hemen konuşmaya
başladık. Annesi de kızı gibi çok tatlı ve sıcacıktı.



-Ben Park Min Hyo.



-Demek Rubeyda’nın bu kadar çok görmek istediği arkadaş sensin.



İyi ki annesi ismini söylemişti. Çünkü gerçekten acayip olmasına rağmen
ismini unutmuştum.



-Anne bak, çok güzel değil mi? Anlattığım gibi değil mi?



-Gülümsemesi çok sıcak. Bu her şeyden çok etkiliyor.



Bu sözler çok hoştu. Bunca şey üzerine bu çok güzel olmuştu. Mutluluk
vericiydi. Gece annesi uyuyana kadar hayallerimizden bahsettik. Birlikte
yapabileceklerimizden. Hatta Sung Youn’dan bile bahsettim. Ama Seo Yeon
konusunu açmadım.



Annesi yattığında ona bu konuyu anlatmaya başladım. Zaten olayların çoğunu
biliyordu.



-İşte hepsi böyle ve ne yapacağımı bilmiyorum. Seo Yeon’a nasıl
açıklayacağım her şeyi.



-Üzme bu kadar kendini. Elbet bir çaresini bulacağız.



-Nasıl bulacağız, sorun o.. Ne onu üzmek istiyorum ne de yalan söylemek. Tam
bir çıkmaz.



Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Ona gidip sarıldım sımsıkı. Sessiz
sessiz ağlıyordum. Saçlarımı okşayarak:



-Ağla, ağla. Rahatlarsın canım…



~~~~~



Bu bölüm biraz kısa ama idare edin artık. Diğer bölümde telafi ederim. =)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 5:24 pm

Oyuncular: Min Hyo, Seo
Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 13***



İnsan ki bu,

İçinden yanımda kal derken, dudakları çek git diyen

Aklı onu sevme derken, yüreğine söz geçiremeyen.



Her gün doğumunda yeşeren bir ümit, her gün batışında tükeniyor.

İnsan bu döngü içinde sıkışıp kaldığında, imdadına yine ümitleri
yetişiyor...





Sabah olduğunda artık her şey daha canlıydı gözümde. Daha huzur verici.
Öylece oturuyordum pencerenin kenarında. Hayaller kuruyordum güneşin doğuşunu
izlerken. Güneşin doğuşunu uzun zamandır izlemiyordum. Harika bir duyguydu.
Güneş doğarken gökyüzü çok farklı bir hal alıyordu. “Günaydın” diyen sıcacık
sesle hayallerimde sıyrılıp arkamı döndüm. Annesi uyanmıştı Rubeyda’nın. O hala
uyuyordu. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.



-Şimdi daha iyi misin? Gece ağladığını hissettim. Kötü günler geçiriyor
olmalısın.



-Önemli değil. Siz bunları düşünmeyin. Rubeyda’nın durumu tam olarak nasıl?



-Sayende gayet iyi. Senden bile sağlam şimdi. Öğleden sonra taburcu olacak.



-Kalacak yeriniz var mı peki Kore'de? Burası bazısı için yaşanması zor..



-Şimdilik otelde kalıyoruz. Daha sonra bir çaresine bakacağız.



-Benim evime gelin demek isterdim ama… (gözlerim dolmuştu)



-Ah! Hiç önemli değil. Üzme kendini. Hadi gel. Aşağıdan yiyecek bir şeyler
alalım.



Koluna girdim. O da bana yaslandı. Kendimi çok huzurlu hissediyordum. Bir an
aklıma Seo Yeon gelmişti. Acaba ne yapıyordu?





~~~~Seo Yeon~~~~





Kendime inanamıyorum. Ben nasıl bu hale geldim? Min Hyo tüm hayatımı
değiştirdi. Süreklli onu düşünüyor, onu her şeyden kıskanıyorum. Dün gecenin
böyle olmasını istemezdim ama acaba o kişi kim? Neden sadece ağlayıp, kendini
sokağa atmakla yetindi? Söylenilemeyecek bir şey mi bu kadar? Yoksa o sevdiği
kişi mi?



Ah bu düşünceler beni deli ediyor. Ama bunun olması mümkün. Sonuçta
birbirimizi severek evlenmedik. Zamanla onu delicesine sevsemde hala o neler
hissediyor bilmiyordum. Resturantta ona sevdiğimi söylediğimde sadece kaçmayı
tercih etmişti. Yoksa beni hiç sevmiyormuydu? Onun gözünde neydim ben?



Evin içinde deli gibi dönüyordum. Şu an neredeydi? Ne yapıyordu? Dün gece
üzerine bir şey de almamıştı. Telefonu da kapalı. Ona nasıl ulaşacağım ben ya.
Hakkında o kadar az şey biliyorum ki. Nerelere gitmeyi daha çok sever, onu
aradığın zaman nerede bulursun gibi soruların cevapları yoktu ben. Hepsi
kocaman bir "SORU İŞARETİ?"ydi.



Elimi sertçe duvara vurmama rağmen yüreğimdeki acıyı geçemedi elimin acısı.
Aşk gerçekten acı verici bir duyguymuş. Bu aşksa eğer. Ama böyle bekleyemem. O
başkasını sevse bile o benim karım. Bunu kimse değiştiremez.



Sokağa attım kendimi. Nerede arayacağımı bile bilmiyorum. Bu koca şehirde
nasıl bulacağım ki onu. Babacığım. Görüyor musun olanları?



*****



Babamın yanına doğru tüm hızımla ilerliyordum. Hala yoğun bakımda. Bilinci…
Umarım beni duyar.



Merdivenlerden 2’şer 3’er çıkmaya başladım. Nihayet yanına gelmiştim. Onu bu
halde görmek yüreğimi acıtıyordu. Ağlamak istesem de çoğu zaman gururum engel
oluyordu. Yine elini tuttum. Konuşmaya başladım onunla. Her şeyi anlatıyor,
içimi döküyordum ona. Başka konuşabileceğim hiç kimse yoktu. Kardeşime anlatsam
onu da üzmüş olacaktım.



-Baba görüyor musun, gerçekten gelinini iyi seçmişsin. Böyle bir eşe sahip
olduğum için öyle mutluyum ki. Ama sevmek acı da veriyormuş. Öyle kolay bir şey
değilmiş sandığım gibi. Peki bizim evlenmemizi istedin de sevmek ile ilgili hiç
bir şey söylemedin. Anlatsaydın bana bunu da. Ne yapacağımı bilseydim.



Bir anda babam parmağını hareket ettirdi. Bazen oluyordu. Bu onun
konuşulanları anladığının tepkisiydi sanki. Bana güç veriyordu yaşaması bile.
Onu kaybedersem ne yaparım?



Hemşire artık çıkmam gerektiğini söylüyordu. İstemeye istemeye bıraktım bu
buruşuk elleri. Küçücükken beni asla bırakmayan elleri.



Yavaş yavaş yürürken bazı sesler duydum. Çok tanıdık geliyordu.



-Çok mutluyum. Sonunda çıkıyorum buradan Min Hyo. Hem de sen yanımdasın.



Uzakta olmasına rağmen gayet net işitiyordum. Min Hyo dediğinde kalbimle
hızla çarpmaya başladı. Ama bir tek Min Hyo yok ki. Hem onun burada ne işi var?
Bunları söylememe rağmen bir ümitle o tarafa istemsiz bir şekilde yürümeye
başladım.



Ve yaklaştıkça gördüm ki gerçekten de o oydu. Sarıya yakın kahve tonunda
saçları, kahverengi gözleri ve tüm sevimliliğiyle karşımdaydı. Gülümsüyordu tüm
içtenliğiyle. Hala beni görmemişti. Yanlarına gittim hızlıca. Hafifçe omuzuna
dokundum. Arkasını döndüğünde yüzünde acı bir ifade oluştu.





~~~~Min Hyo~~~~





Sonunda Rubeyda hastaneden çıkıyor diye o kadar mutluydum ki. Her şeyi
toplamıştık. Sadece birkaç belge imzalanacaktı. Oysa bir anda karşımda Seo
Yeon’u görünce çok şaşırmıştım. Yüreğim acıyla dolmuştu bir anda. Rubeyda ve
annesi meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.



-Siz işlerinizi halledin. Ben birazdan geliyorum. (Sessizce Rubeyda’ya)
Gelince anlatırım her şeyi.



Seo Yeon kolumdan tuttu. Ne kadar rahatsız olsamda ona bir şey
söyleyemiyordum. Ona karşı kendimi suçlu hissediyordum. Bahçeye çıkıp bir banka
oturduk. İkimizin de ağzından tek kelime çıkmıyordu. Birbirimizden bekliyorduk.
O anda onun ne hissettiğini bilmek isterdim.

Sonunda o ilk adımı attı.



-Hiç bir şey söylemeyecek misin? Nasılsın? Dün gece gittiğinde çok
endişelendim. En azından üzerine bir şeyler almalıydın. Hava çok soğuktu.
Hastalanabilirdin. Sana ulaşamadım da..



Sanki ben bunları düşünüyordum. Daha önemli bir mesele vardı. Evet.
Korktuğum tam karşımdaydı. Bu sefer yüzleşmeliydim onunla. Ama nasıl
davranmalıydım? Kendimden emin bir şekilde mi yoksa pişmanlığımı belli ederek
mi? Hangisi daha etkili olacaktı. Sessizliğim onu huzursuz etmeye başlamıştı. İki
seçeneği de yapamadım. Ne kendine güven duyan birinin sesi, ne de pişmanlık
içinde olan birinin sesi gibiydi.



-Dün gece sana bunları söyleyecek cesaretim yoktu. Şimdi anlatacağım her
şeyi. Ve bu burada bitecek.





~~~~Seo Yeon~~~~





Ne diyecekti böyle. Neyi bitirmek istiyor? Düşündüklerim bankı sımsıkı
tutmama sebep olmuştu. Yok..yoksa ayrılmak mı istiyordu. O gün herşeyi bitirmek
için bir karar mı almıştı. Ona geri mi dönecekti. Tekrar konuşmaya başlayınca
söylediklerine dikkat kesildim.



-İnan sana bunları daha önce söylemek istemiştim. Bir gün aceleyle evden
çıkmıştım. Hatta kahvaltı hazırlamıştın. Hatırlıyor musun?



-Ah, evet. Hatırladım. Söylememiştin o gün ne olduğunu. Garip bir haldeydin.
Telaşlı, endişeli..



-İşte o gün ben kardeşimin hastalandığını haber almıştım. Koşa koşa tarif
edilen yere gittim. Ortada ne kardeşim vardı ne de bir hasta. Sadece o vardı.
Tuzağa düşürmüştü beni.



-O kim oluyor söyler misin?



İşte bu en can alıcı noktaydı. O benim sevdiğim kişi… Bunu demesi ne kadar
korkutucuydu benim için.. Ağzından bu kelimeler dökülmemesi için dua ediyordum.



-Uzun bir süre önce onu seviyordum. Hem de delicesine. Hatta evlenecektik.
Bazı nedenlerden dolayı bu olmadı. Ve o yurt dışına çıktı. Görüşmemiştik o
zamandan beri. Ama o gün, işte o gün bana bu oyunu oynayarak benimle konuşmak
istemiş. O gün ona söylemem gerekenleri söyledim. Ancak lunaparka gittiğimiz o
gün, yine yanımda bitmişti. Neden yaptığını bilmediğim halde kendinin kim
olduğunu söylemedi sana. Evli olduğumu söylememe rağmen aldırış etmiyordu.



-Peki arkadaşınla buluşacağını söylediğin zaman, seni eve neden o bıraktı?
Onunla ne işin vardı?



Çok fazla kurcalamak istemiyordum ama içimdeki merak duygusuna yenik düşüyordum.
Ayrıca biraz önce söyledikleri biraz korkumu giderdi "Uzun bir süre önce
onu seviyordum.



-Aslında o gün arkadaşlarımın yanında değildim. Sadece yalan söyledim. Biraz
düşünmek istiyordum. Yağmur yağıyordu. Taksi bulamamıştım bir türlü. Tam taksi
geldiği sırada bir araba durdu önümde. Taksiyi durduramadım. Arabaya binmek
zorundaydım. İnanmayacaksın belki ama o olduğunu daha sonra anladım. Hepsi
böyle. Bana oynadığı oyunlar zor zamanlarım oldu. Bana inanmamandan korktun.



Bunlar beni bir anda o kadar çok üzmüştü ki. Yıkılmıştım. Ama hepsi bir yana
hala bir şeyi açıklığa kavuşturmamıştı. Şimdi onu seviyor muydu. Bunu
sorduğumda ilk başta sessiz kaldı. Daha sonra:



“Onu sevmiyorum. Hem de hiç sevmiyorum. ”



Bu sözleri duymak biraz rahatlatsa da hala bir şeyler sakladığına emindim.



~~~~Min Hyo~~~~





Sonunda anlatmıştım olanları. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Bir şeyi
gizlemek zorundaydım. Kardeşim hakkında kötü düşünmesini istemiyordum. Ayrıca
son söylediklerim son derece doğruydu. Hee Rin'e karşı hiç bir şey
hissetmiyordum. Ona duyduyum sevgi yok oluvermişti.



Daha fazla konuşmadık. İşe gitti yanımdan ayrılarak. Akşam erken gelecekti.
Ben de Rubeyda ve annesini bizim eve davet ettim o gittikten sonra. Olanları
annesinin yanında anlattığımda gerçekten çok şaşırdı. Ve üzülmüştü de benimm
annemmiş gibi. Gelip bana sarıldı sıkıca. Saçlarımı arkaya topladı bir anne
şefkatiyle. Bir anda ayağa kalktı. Neredeyse düşecekti.



-Bir şey mi oldu? Bir sorun mu var?



Bir cevap vermiyordu. Sessizliği daha da ürkütücüydü.



Rubeyda ile ikimiz koltuğa oturttuk. Hiçbir şey söylemedi. Gidene kadar hiç
konuşmadı. Onlar gittiklerinde ev çok sessiz kalmıştı. Ne olduğunu çok merak
ediyordum.



Seo Yeon’un gelmesine çok az kalmıştı. Hemen Bugeo-guk çorbası yaptım. Hava
soğuk olduğu için iyi olacaktı. Fazla vakit olmadığı için bir de ramen yaptım.
Özenle sofrayı hazırladım, beklemeye koyuldum.



****



Kapı çalıyordu işte. Koşarak kapıyı açtım. Üşüdüğü her halinden belliydi.
Hızla içeri girdi.



-Çok güzel bir kokular geliyor. Neler yaptın?



-Fazla bir şey yapamadım ama…



Beni susturdu. Ellerini yıkayıp sofraya oturdu hemencecik. Onu böyle görünce
ben de hemen karşısına oturdum. Çorbadan yemeye başladı ilk. Belli ki hoşuna
gitmişti. Bir süre sonra telefonu çalmaya başladı. Ama o yemeğini yemeye devam
etti.



-Açmayacak mısın telefonu? Israrlı aradığına göre önemli olmalı.



-Tamam açıyorum, deyip salona geçti. Ben de yanına gittim. Konuştukça benzi
atıyordu. Bir süre sonra telefonu yere düşürdü. Yavaş yavaş çöküyordu. Bu neydi
böyle?



~~~~~~



Neler oluyor?? :/

Seo Yeon'un duygularını katmak daha etkili oldu sanki. Olayları her iki
tarafın düşünceleri ile görüyoruz. Sizce??

Yorumlarınızı bekliyorum. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 5:25 pm

Oyuncular: Min Hyo, Seo
Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 13***



İnsan ki bu,

İçinden yanımda kal derken, dudakları çek git diyen

Aklı onu sevme derken, yüreğine söz geçiremeyen.



Her gün doğumunda yeşeren bir ümit, her gün batışında tükeniyor.

İnsan bu döngü içinde sıkışıp kaldığında, imdadına yine ümitleri
yetişiyor...





Sabah olduğunda artık her şey daha canlıydı gözümde. Daha huzur verici.
Öylece oturuyordum pencerenin kenarında. Hayaller kuruyordum güneşin doğuşunu
izlerken. Güneşin doğuşunu uzun zamandır izlemiyordum. Harika bir duyguydu.
Güneş doğarken gökyüzü çok farklı bir hal alıyordu. “Günaydın” diyen sıcacık
sesle hayallerimde sıyrılıp arkamı döndüm. Annesi uyanmıştı Rubeyda’nın. O hala
uyuyordu. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.



-Şimdi daha iyi misin? Gece ağladığını hissettim. Kötü günler geçiriyor
olmalısın.



-Önemli değil. Siz bunları düşünmeyin. Rubeyda’nın durumu tam olarak nasıl?



-Sayende gayet iyi. Senden bile sağlam şimdi. Öğleden sonra taburcu olacak.



-Kalacak yeriniz var mı peki Kore'de? Burası bazısı için yaşanması zor..



-Şimdilik otelde kalıyoruz. Daha sonra bir çaresine bakacağız.



-Benim evime gelin demek isterdim ama… (gözlerim dolmuştu)



-Ah! Hiç önemli değil. Üzme kendini. Hadi gel. Aşağıdan yiyecek bir şeyler
alalım.



Koluna girdim. O da bana yaslandı. Kendimi çok huzurlu hissediyordum. Bir an
aklıma Seo Yeon gelmişti. Acaba ne yapıyordu?





~~~~Seo Yeon~~~~





Kendime inanamıyorum. Ben nasıl bu hale geldim? Min Hyo tüm hayatımı
değiştirdi. Süreklli onu düşünüyor, onu her şeyden kıskanıyorum. Dün gecenin
böyle olmasını istemezdim ama acaba o kişi kim? Neden sadece ağlayıp, kendini
sokağa atmakla yetindi? Söylenilemeyecek bir şey mi bu kadar? Yoksa o sevdiği
kişi mi?



Ah bu düşünceler beni deli ediyor. Ama bunun olması mümkün. Sonuçta
birbirimizi severek evlenmedik. Zamanla onu delicesine sevsemde hala o neler
hissediyor bilmiyordum. Resturantta ona sevdiğimi söylediğimde sadece kaçmayı
tercih etmişti. Yoksa beni hiç sevmiyormuydu? Onun gözünde neydim ben?



Evin içinde deli gibi dönüyordum. Şu an neredeydi? Ne yapıyordu? Dün gece
üzerine bir şey de almamıştı. Telefonu da kapalı. Ona nasıl ulaşacağım ben ya.
Hakkında o kadar az şey biliyorum ki. Nerelere gitmeyi daha çok sever, onu
aradığın zaman nerede bulursun gibi soruların cevapları yoktu ben. Hepsi
kocaman bir "SORU İŞARETİ?"ydi.



Elimi sertçe duvara vurmama rağmen yüreğimdeki acıyı geçemedi elimin acısı.
Aşk gerçekten acı verici bir duyguymuş. Bu aşksa eğer. Ama böyle bekleyemem. O
başkasını sevse bile o benim karım. Bunu kimse değiştiremez.



Sokağa attım kendimi. Nerede arayacağımı bile bilmiyorum. Bu koca şehirde
nasıl bulacağım ki onu. Babacığım. Görüyor musun olanları?



*****



Babamın yanına doğru tüm hızımla ilerliyordum. Hala yoğun bakımda. Bilinci…
Umarım beni duyar.



Merdivenlerden 2’şer 3’er çıkmaya başladım. Nihayet yanına gelmiştim. Onu bu
halde görmek yüreğimi acıtıyordu. Ağlamak istesem de çoğu zaman gururum engel
oluyordu. Yine elini tuttum. Konuşmaya başladım onunla. Her şeyi anlatıyor,
içimi döküyordum ona. Başka konuşabileceğim hiç kimse yoktu. Kardeşime anlatsam
onu da üzmüş olacaktım.



-Baba görüyor musun, gerçekten gelinini iyi seçmişsin. Böyle bir eşe sahip
olduğum için öyle mutluyum ki. Ama sevmek acı da veriyormuş. Öyle kolay bir şey
değilmiş sandığım gibi. Peki bizim evlenmemizi istedin de sevmek ile ilgili hiç
bir şey söylemedin. Anlatsaydın bana bunu da. Ne yapacağımı bilseydim.



Bir anda babam parmağını hareket ettirdi. Bazen oluyordu. Bu onun
konuşulanları anladığının tepkisiydi sanki. Bana güç veriyordu yaşaması bile.
Onu kaybedersem ne yaparım?



Hemşire artık çıkmam gerektiğini söylüyordu. İstemeye istemeye bıraktım bu
buruşuk elleri. Küçücükken beni asla bırakmayan elleri.



Yavaş yavaş yürürken bazı sesler duydum. Çok tanıdık geliyordu.



-Çok mutluyum. Sonunda çıkıyorum buradan Min Hyo. Hem de sen yanımdasın.



Uzakta olmasına rağmen gayet net işitiyordum. Min Hyo dediğinde kalbimle
hızla çarpmaya başladı. Ama bir tek Min Hyo yok ki. Hem onun burada ne işi var?
Bunları söylememe rağmen bir ümitle o tarafa istemsiz bir şekilde yürümeye
başladım.



Ve yaklaştıkça gördüm ki gerçekten de o oydu. Sarıya yakın kahve tonunda
saçları, kahverengi gözleri ve tüm sevimliliğiyle karşımdaydı. Gülümsüyordu tüm
içtenliğiyle. Hala beni görmemişti. Yanlarına gittim hızlıca. Hafifçe omuzuna
dokundum. Arkasını döndüğünde yüzünde acı bir ifade oluştu.





~~~~Min Hyo~~~~





Sonunda Rubeyda hastaneden çıkıyor diye o kadar mutluydum ki. Her şeyi
toplamıştık. Sadece birkaç belge imzalanacaktı. Oysa bir anda karşımda Seo
Yeon’u görünce çok şaşırmıştım. Yüreğim acıyla dolmuştu bir anda. Rubeyda ve
annesi meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.



-Siz işlerinizi halledin. Ben birazdan geliyorum. (Sessizce Rubeyda’ya)
Gelince anlatırım her şeyi.



Seo Yeon kolumdan tuttu. Ne kadar rahatsız olsamda ona bir şey
söyleyemiyordum. Ona karşı kendimi suçlu hissediyordum. Bahçeye çıkıp bir banka
oturduk. İkimizin de ağzından tek kelime çıkmıyordu. Birbirimizden bekliyorduk.
O anda onun ne hissettiğini bilmek isterdim.

Sonunda o ilk adımı attı.



-Hiç bir şey söylemeyecek misin? Nasılsın? Dün gece gittiğinde çok
endişelendim. En azından üzerine bir şeyler almalıydın. Hava çok soğuktu.
Hastalanabilirdin. Sana ulaşamadım da..



Sanki ben bunları düşünüyordum. Daha önemli bir mesele vardı. Evet.
Korktuğum tam karşımdaydı. Bu sefer yüzleşmeliydim onunla. Ama nasıl
davranmalıydım? Kendimden emin bir şekilde mi yoksa pişmanlığımı belli ederek
mi? Hangisi daha etkili olacaktı. Sessizliğim onu huzursuz etmeye başlamıştı. İki
seçeneği de yapamadım. Ne kendine güven duyan birinin sesi, ne de pişmanlık
içinde olan birinin sesi gibiydi.



-Dün gece sana bunları söyleyecek cesaretim yoktu. Şimdi anlatacağım her
şeyi. Ve bu burada bitecek.





~~~~Seo Yeon~~~~





Ne diyecekti böyle. Neyi bitirmek istiyor? Düşündüklerim bankı sımsıkı
tutmama sebep olmuştu. Yok..yoksa ayrılmak mı istiyordu. O gün herşeyi bitirmek
için bir karar mı almıştı. Ona geri mi dönecekti. Tekrar konuşmaya başlayınca
söylediklerine dikkat kesildim.



-İnan sana bunları daha önce söylemek istemiştim. Bir gün aceleyle evden
çıkmıştım. Hatta kahvaltı hazırlamıştın. Hatırlıyor musun?



-Ah, evet. Hatırladım. Söylememiştin o gün ne olduğunu. Garip bir haldeydin.
Telaşlı, endişeli..



-İşte o gün ben kardeşimin hastalandığını haber almıştım. Koşa koşa tarif
edilen yere gittim. Ortada ne kardeşim vardı ne de bir hasta. Sadece o vardı.
Tuzağa düşürmüştü beni.



-O kim oluyor söyler misin?



İşte bu en can alıcı noktaydı. O benim sevdiğim kişi… Bunu demesi ne kadar
korkutucuydu benim için.. Ağzından bu kelimeler dökülmemesi için dua ediyordum.



-Uzun bir süre önce onu seviyordum. Hem de delicesine. Hatta evlenecektik.
Bazı nedenlerden dolayı bu olmadı. Ve o yurt dışına çıktı. Görüşmemiştik o
zamandan beri. Ama o gün, işte o gün bana bu oyunu oynayarak benimle konuşmak
istemiş. O gün ona söylemem gerekenleri söyledim. Ancak lunaparka gittiğimiz o
gün, yine yanımda bitmişti. Neden yaptığını bilmediğim halde kendinin kim
olduğunu söylemedi sana. Evli olduğumu söylememe rağmen aldırış etmiyordu.



-Peki arkadaşınla buluşacağını söylediğin zaman, seni eve neden o bıraktı?
Onunla ne işin vardı?



Çok fazla kurcalamak istemiyordum ama içimdeki merak duygusuna yenik düşüyordum.
Ayrıca biraz önce söyledikleri biraz korkumu giderdi "Uzun bir süre önce
onu seviyordum.



-Aslında o gün arkadaşlarımın yanında değildim. Sadece yalan söyledim. Biraz
düşünmek istiyordum. Yağmur yağıyordu. Taksi bulamamıştım bir türlü. Tam taksi
geldiği sırada bir araba durdu önümde. Taksiyi durduramadım. Arabaya binmek
zorundaydım. İnanmayacaksın belki ama o olduğunu daha sonra anladım. Hepsi
böyle. Bana oynadığı oyunlar zor zamanlarım oldu. Bana inanmamandan korktun.



Bunlar beni bir anda o kadar çok üzmüştü ki. Yıkılmıştım. Ama hepsi bir yana
hala bir şeyi açıklığa kavuşturmamıştı. Şimdi onu seviyor muydu. Bunu
sorduğumda ilk başta sessiz kaldı. Daha sonra:



“Onu sevmiyorum. Hem de hiç sevmiyorum. ”



Bu sözleri duymak biraz rahatlatsa da hala bir şeyler sakladığına emindim.



~~~~Min Hyo~~~~





Sonunda anlatmıştım olanları. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Bir şeyi
gizlemek zorundaydım. Kardeşim hakkında kötü düşünmesini istemiyordum. Ayrıca
son söylediklerim son derece doğruydu. Hee Rin'e karşı hiç bir şey
hissetmiyordum. Ona duyduyum sevgi yok oluvermişti.



Daha fazla konuşmadık. İşe gitti yanımdan ayrılarak. Akşam erken gelecekti.
Ben de Rubeyda ve annesini bizim eve davet ettim o gittikten sonra. Olanları
annesinin yanında anlattığımda gerçekten çok şaşırdı. Ve üzülmüştü de benimm
annemmiş gibi. Gelip bana sarıldı sıkıca. Saçlarımı arkaya topladı bir anne
şefkatiyle. Bir anda ayağa kalktı. Neredeyse düşecekti.



-Bir şey mi oldu? Bir sorun mu var?



Bir cevap vermiyordu. Sessizliği daha da ürkütücüydü.



Rubeyda ile ikimiz koltuğa oturttuk. Hiçbir şey söylemedi. Gidene kadar hiç
konuşmadı. Onlar gittiklerinde ev çok sessiz kalmıştı. Ne olduğunu çok merak
ediyordum.



Seo Yeon’un gelmesine çok az kalmıştı. Hemen Bugeo-guk çorbası yaptım. Hava
soğuk olduğu için iyi olacaktı. Fazla vakit olmadığı için bir de ramen yaptım.
Özenle sofrayı hazırladım, beklemeye koyuldum.



****



Kapı çalıyordu işte. Koşarak kapıyı açtım. Üşüdüğü her halinden belliydi.
Hızla içeri girdi.



-Çok güzel bir kokular geliyor. Neler yaptın?



-Fazla bir şey yapamadım ama…



Beni susturdu. Ellerini yıkayıp sofraya oturdu hemencecik. Onu böyle görünce
ben de hemen karşısına oturdum. Çorbadan yemeye başladı ilk. Belli ki hoşuna
gitmişti. Bir süre sonra telefonu çalmaya başladı. Ama o yemeğini yemeye devam
etti.



-Açmayacak mısın telefonu? Israrlı aradığına göre önemli olmalı.



-Tamam açıyorum, deyip salona geçti. Ben de yanına gittim. Konuştukça benzi
atıyordu. Bir süre sonra telefonu yere düşürdü. Yavaş yavaş çöküyordu. Bu neydi
böyle?



~~~~~~



Neler oluyor?? :/

Seo Yeon'un duygularını katmak daha etkili oldu sanki. Olayları her iki
tarafın düşünceleri ile görüyoruz. Sizce??

Yorumlarınızı bekliyorum. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Empty
MesajKonu: Geri: GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI   GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 5:25 pm

GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI



Oyuncular: Min Hyo, Seo Yeon, Rubeyda, Hee Rin, Sung Youn



Yazan: ~~SeyyahMecnun~~



***Bölüm 14***



Acılar içinde kalan bu yürek hiç mutlu olmayacak mı?

Sen böyle durdukça her şeyi
yolunda olacak mı?

Yaşadıklarına inat kalk
düştüğün yerden,

Umutlarını yitirme, içinde
tut inceden...



Çok fazla acı çektiği
belliydi. Gözleri donuk bakıyordu. Nefes alışları hızlı ve sıktı. Hızla yanına
gittim. Sarıldım ona. Başka ne yapabilirdim ki. Elimden bir şey gelmezdi. Ve
birkaç damla yaş damladı ellerime. Ağlıyordu. Bense sadece sarılmaya devam
ediyordum. Sonra ince ve nazik bir sesle ona:



-Ne oldu, söyle bana. Belki yardım edebilirim.



–Ne yapabilirsin ki. Onun tekrar yaşamasını sağlayabilir misin?



Sesinde güç yoktu hiç. Anlamıştım neler olduğunu. Babası… Babası ölmüş
olmalıydı. Bir anda şiddetle ağlamak istedim. Ama kendimi zorluyordum ağlamamak
için. Eğer ben ağlarsam onu nasıl teselli edebilirdim ki. Bu halimi anlamış
olmalıydı ki “kendini sıkma” diyen sesi anında gözlerimden yaşlar süzülmesine
sebep oldu. Tam ayrılacaktım ondan. Bırakmadı beni.



-Biraz daha böyle kal, lütfen. Sana ihtiyacım var.



Ona sarılmak çok değişik bir histi. Güzel bir his. Ama hala kendimle
inatlaşıyordum işte. Daha fazla durmama izin vermedi içimdeki diğer ses. Onu
kolundan tutup, yavaşça kaldırdım ayağa. Koltuğa oturttum. Bir şeyler
anlatmasını bekliyordum. Ama suskundu. Hiçbir hareket yoktu.





^^Seo Yeon^^





İçimde kopan fırtınalar o kadar büyük ki. Kimsenin dindirebileceğine
inanmıyorum. Ama o, Min hyo en azından daha fazla şiddetlenmesini engelledi.
Onun sevmek bazen acı verse de yanımda kalmasını istiyorum hep. Sadece benim
yanımda olmasını. Beni sevmesini tüm kalbiyle.



Şimdi artık babam da yok. Uzun süredir konuşamasa da, beni tanımasa da o
hala hayattaydı.



Onsuzluk… Zaten annemsiz kalalı çok uzun bir süre olmuştu.



Min Hyo orada öylece oturmuş, sessizce bana bakıyor. Meraklı bir ifadesi
var. Bir an önce onunla konuşup, babamın yanına gitmeliyim.



-Sung Youn aradı, babamın yanına gitmiş ve bir süre sonra rahatsızlanmış
babam. Nefes almamaya başlamış. Doktorlar ne yaptılarsa da kurtaramamış. O..o
öldü.



Bunları söyledim ama bir şey söylememişti. Sanki ne diyeceğini bilememişti.
Daha fazla bekleyemezdim. Elinden tuttum hızlıca. Ve hemen üzerine bir şeyler
alıp, onu arabaya bindirdim. Ben de vakit kaymeden binip, hastaneye ilerlemeye
başladık. Babamı bir kez daha görmek istiyorum.



Koşa koşa hastaneye girdim. Min Hyo arkamdan koşuyordu. Sağa döndüm ve
merdivenlerden aşağı indim. İşte morg. Ve ağlama sesleri.



Hem Sung Youn hem de Gein Hee ağlıyordu. O daha küçücüktü. O haliyle babamı
görmek onu ne kadar da üzmüş olmalı. Yüzünü tekrar kapatmışlardı. Yavaşça
kaldırdım örtüyü yüzünden. O kırışık, hayatın yoruculuğunu ifade eden yüzüne
son bir kez baktım. Hafif bir gülümsemesi vardı. Bu rahatlatıcıydı.



Sung Youn ve Min Hyo sarıldılar birbirlerine sıkıca. Ağlıyorlardı ikisi de
durmadan. Onları sakinleştirdim ve artık gerekenler yapılmalıydı.





^^Min Hyo^^





Babasının yüzündeki gülümseme çok harikaydı. Ölümüne ağlasam da beni fazla
üzmemişti. Zaten uzun zamandır yoğun bakımdaydı. Bilinci çoğu zaman yoktu. Ve
kim bilir ne kadar acı çekiyordu. Bunlardan kurtulmuş oldu. Hem de gülümseyerek
ayrıldı bu acı dolu dünyadan.



Morgdan çıktık. Seo Yeon hastane işlerini halletti ve hemen cenaze işlerine
geçti. Bu saatler çok yorucuydu. Oradan oraya.



Ve şimdi gömülüyor. Seo Yeon tüm yorgunluğuna ve acısına rağmen dimdik
duruyor. O böyle güçlüydü işte.



Çok fazla kişi gelmişti cenazeye. Tören yapılmamasına rağmen. Demek ki
seveni bu kadar çoktu. Annem ve Ha Ra, Rubeyda ve annesi de gelmişti. Ama
beklemediğim biri daha buradaydı.



Bu beklenmeyene bile şaşırmaz oldum artık. Çünkü hep bu anlarda karşıma
çıkıyor. Tabi ki Hee Riı belaso. Kötü olansa Seo Yeon’un artık her şeyi
bilmesi. Ah, İnanmıyorum. Seo Yeon’un yanına gidiyor. Böyle bir günde tatsızlık
çıkmasa bari.



Neyse ki sadece üzüntüsünü belirtip(!), tekrar arka taraflara geçti. Ama Seo
Yeon'un sinirlendiği belliydi. Bense Rubeyda ve Sung Youn’la konuşuyor, bir
yandan da gözümü Hee Rin’den ayırmıyordum. Herkes ayrılmaya başladı.
Rubeyda’nın okul işi için gitmesi gerekiyordu. Seo Yeon da beni Sung Youn’la
Gein Hee’nin yanına gitmeye zorladı. O biraz daha kalmak istiyormuş. Otobüs
durağına vardığımızda önemli bir şeyi unuttuğumun farkına vardım. Hee Rin
gitmiş miydi? Bir solukta oraya varmıştım ki ikisinin konuştuğunu gördüm.



^^Seo Yeon^^





Buraya gelmesini hiç beklemiyordum. O kadar sinir oldum ki. Karşıma
geldiğinde ona vurmamak için nasıl zorladım kendimi. Ve şimdi yine karşımda
duruyor. İlk o başlamıştı konuşmaya.



-Her şeyi biliyorsun değil mi?



-Neden bahsediyorsun?



-Min Hyo ve aramızdakilerden. Sen de biliyorsun bunu.



-Aranızda hiçbir şey kalmadı artık.



-Böyle mi anlattı sana. Gerçekleri söyleyemediği için sana yalan söylemiş
olmalı. Beni hala unutamadığını söylemişti. Zorunlu olarak seninle kaldığını
da. Bu evliliğe baban için katlandığını.



-Söylediklerinin hiç biri umurumda değil. Sadece beni dinle. Bundan sonra
Min Hyo’ya yaklaşma. Onun daha fazla üzülmesini istemiyorum. Eğer onun
etrafında görürsem seni, hiç iyi olmaz.



-Senin söylediklerini dinleyeceğimi mi sanıyorsun? Ayrıca onu asıl üzen
sensin.



-Ben onu asla üzmeyeceğim. Onun kırılmasına, incinmesine izin vermeyeceğim.



-Sadece hayal kuruyorsun. Onun yanında oldukça zaten ona zarar veriyorsun.



Artık sabrım taşmak üzereydi. Bu söylediklerini ne kadar umursamadığımı ve
tam zıtlarını söylesem de bazı şeyler içimi kemiriyordu. Acaba gerçekten hala
onu seviyor mu? Benim yanımdayken mutsuz mu? Zorunluluktan mı benim yanımda?
Ellerimi öyle bir sıktım ki acıyordu. Tam yüzüne yumruk atacaktım ki çekti
gitti. Arkasından öylece bakakaldım. Ama Min Hyo'ya güvenmeliydim. Sevmediğini
söylemişti, yalan olamaz!!!



-Babacığım. Görüyorsun her şeyi değil mi? Sen istediğin için onunla
evlenmiştim. Oysa şimdi ona aşık oldum. Ama yolunda olmayan şeyler var. Bu
yolunda olmayan şeyleri nasıl yoluna sokacağım?



Bir süre daha durduktan sonra artık ayakta kalacak halim kalmamıştı. Arabaya
doğru yürümeye başladım.



^^Min Hyo^^



Bu gördüklerim de neydi böyle? Hee Rin neler söylemişti öyle? Bir süre
öncesi için belki haklıydı ama artık bu tür duygular beslemiyordum. Hem Seo
Yeon’un yanında da mutsuz değildim ve değilim. Yanına gidip haykırmak istedim
"YALAN!!" diye. Gerçi bunca şeyden sonra bana inanırmıydı bilmiyorum.
Yine de artık her şey bitmişti. Bunu anlamasını sağlamalıydım.



Bir anda Seo Yeon’un gittiğini fark ettim. Aceleyle otobüse binip eve gittim
ben de. Neyse ki eve gelmemişti henüz. Dinlediğimi farketsin istemiyordum. Ama
şöyle bir sorun var. Hee Rin’i sevip sevmediğimi sorarsa cevabım hazır. Ya
kendisini sevip sevmediğimi sorarsa ne diyeceğim? Kalbimde saklanan gerçek ne?
Onu sevdiğim mi yoksa sadece bir aldanmaca mı bu da?



Ne yapacağımı bilmez haldeyim yine. Ama artık daha fazla böyle üzgün,
neşesiz olmayacağım. Kendi eğlencemi bulmalıyım. Rubeyda iş bulmak istiyordu
değil mi? Bunu kendim için fırsata çevirmeliyim. Ben de onunla çalışırsam hem
birlikte oluruz hem de bu sayede en azından bir meşguliyetim olur.





İşte bu. Yapmam gereken. Hayatta güçlü ve dimdik olarak ayakta kalmak…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
GERÇEK KALBİMİZDE SAKLI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Acı Gerçek
» Gercek Ask Var Midir Ki?
» Tatlı Gerçek
» [YARIŞMA] GERÇEK HAYALDEN ÖTE, TRİPLE’S HAYATI BUDUR İŞTE

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Dream Stories of Korea :: Devam Eden Hikayeler-
Buraya geçin: