Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 [YARISMA] ¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

[YARISMA] ¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤ Empty
MesajKonu: [YARISMA] ¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤   [YARISMA] ¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤ Icon_minitimeCuma Haz. 03, 2011 6:15 pm

Elif Güler/

¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤


Havanın iyice kararmasıyla tek tük kalan müşterilerde terketmişti cafeyi. Cafenin
artık kaptılmaya hazırlanmasını bağıran patronun sesiyle masaları temizlemek
için atmıştı adımlarını Song Ra Min. Her zaman olduğu gibi müzik dinleyerek
yapacaktı bu işi. MP3'ünde hangi şarkıyı dinleyeyim diye düşünürken en sevdiği
gruptan Young Saeng'in solosu, bu günlerde hit olan, Let It Go parçasını
dinleyerek başlamayı seçti. Daha şarkı çalmaya başlamadan aklına çılgın
arkadaşı Park Eun So geldi.



"Şimdi burda olsa kesinlikle bırak double S'i diye söylenirdi."
diye içinden geçirirken " ahhh kesinlikle Young Saeng'in klipteki
gözlüksüz haline laf etmektende geri durmazdı." diye eklemeyi ihmal
etmedi.





Tam bu sırada cafenin kapısından içeri ağzında kırık bir melodi mırıldanarak
Eun So girdi. Kafası, kulaklığından dışarı sızan müziğin ritmine uygun
salınıyordu. Arkadaşının temizlemekte olduğu masanın arkasından dolanarak en
rahat görünen sandalyeye gömüldü. Kendi mp3'ünü tamamen kapatıp arkadaşının
yüzüne bakmaya başladı dikkatlice. Bunu farkeden Ra Min bir süre sessiz kalmayı
denesede, en sonunda dayanamayıp elindeki temizlik bezini masaya fırlattı ve
kulaklıklarını hızlı bir şekilde çıkardı.





Artık "Ne var?" diye soran sert bakışları Eun So'nun yüzüne
dikilmişti.



Eun So "Hiiiiç" diyerek omuzları kaldırıp geriye doğru esnedi.
Daha sonra dirseklerini masanın üzerine dayayıp, bir elini çenesinin altına
yerleştirdi ve diğer eliyle, 3 gündür yıkamadığı, saçlarını kaşıdı.



"Aslında bir rüya gördüm." sesi yorgun çıkıyordu. Kısa kesim
saçlarıyla kafasını sallayarak devam etti. " Hayır, hayır!!! Rüya değil
kabus olmalı."



“Hayırdır anlat bakalım.”

“Sen.. sen.. vazgeçtim.. hayır anlatmayacağım.”dudaklarını kemirerek söyledi
birkaç kelimeyi. Elini yüzünde gezdirirken, aklından geçenleri iyiki Ra Min
duymuyordu.

“Rüyamda oppa’mla senin evlendiğini gördüğü mü nasıl anlatabilirim? Aishhh
gerçekten kabus olmalı..”

Ra Min arkadaşının bu git-gelli hallerine alışkın olduğu için uzatmadı.
Gülümseyerek işine kaldığı yerden devam etti.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



Akşamdan kalma bir vaziyette görünüyordu Jung Min. Gömleğinin yarıya kadar
açık düğmelerinden, ayaklarının ucuna kadar indirilmiş ama çıkartılması
başarılı olamamış pantolonu adeta bunu haykırıyordu. Çalan alarmın sesiyle
elleri zaten karışık olan saçlarına gitti ve dahada karıştırdı. Şu an
kesinlikle korkunç görünüyordu.



Alarmdan çıkan ses başını çatlatacak kadar şiddetliydi. Ne gerek vardı ki o
kadar içmeye. Jung Min kendisine rahatsızlık veren bu ses yüzünden, huzursuzca,
yatakta dönmeyi denedi ama üzerinden çıkamayan kıyafetler onu daha rahatsız bir
hale sokmuştu. Çalmakta olan saati, uykunun verdiği öfkeyle fırlattı.



Kyu Jong, eğer bir kaç saniye daha erken açacak olsaydı kapıyı, kesinlikle o
saat yerde değil kafasında olurdu.





"Jung Miin...Jung Min-shii. Hey Park Jung Min uyansana"





O an, Jung Min için Kyu Jong'un sesi alarmdan daha sinir bozucuydu. Alarm
yüzünden uykusu zaten bozulmuştu, Kyu Jong'un kendi adını sayıklayan sesinden
sonra hışımla doğruldu. Bu ani hareket başında feci bir sancı hissetmesine
sebep olmuş delici bakışlarını Kyu Jong'a çevirmişti.



Kyu Jong, korkmuş gibi bakışlarını diğer tarafa çevirip, eğildiği yatağın
dibinden kalktı. "Biliyorsun yapacak işlerimiz var." Kapıyı Jung
Min'i daha fazla kızdırmak istemediği için yavaşça kapatıp çıktı.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



Young Saeng, sanki tek bildiği oymuş gibi, oturduğu sandalyede ayaklarını
sallayarak şarkı mırıldanıyordu.



"La la la la~"



Kyu Jong'un "Neden bu kadar içtiki?" diye soran isyan dolu sesi
bile durduramamıştı Young Saeng'i.



Hyun Joong, elindeki sebze-meyve sıkacağını sıkıca kavrayıp, "Tam
anlatmadı." Bir kaç saniyedir tutmakta olduğu nefesi bırakırken "Daha
doğrusu anlatamadı ama sanırım dizi setinde büyük bir tartışma çıkmış."
Sesi, grup arkadaşı için endişelendiğini fazlasıyla belli ediyordu.



Kyu Jong, mutfak tezgahını gören koltuğa doğru ilerlerken "Her şey
üstüste gelmek zorunda mıydı? Sizde biliyorsunuz ki..." sonunda vardığı
koltuğa bırakırken kendini, yarım kalan cümlesini tamamladı " yarın yeni
bir müzikal sözleşmesi için görüşmem var"



Kyu Joong'un; gergin yüzünü ne Jung Min için havuç suyu hazırlayan Hyun
Joong ne de bu sabah yeni çıkan albümünün satışı ile ilgili aldığı olumlu
haberden dolayı, dünyayla bağlantısını - bugünlük - kesen, Young Saeng
farketmişti.





Kyu Jong'u farkededilmemiş olmak biraz daha öfkelendirmişti. Yanında duran
küçük yastığı hala bir şeyler mırıldanan;



"Let ıt go, let ıt go...." Young Saeng'e fırlattı.



Buna karşılık; Young Saeng, artık susmuş, saçlarını dağıtan yastığı elinde
tutarak; zaten küçük olan gözlerini iyice kısıp öfkeli bir bakış fırlattı. Kyu
Jong, Young Saeng'e aldırış etmeden konuşmasına devam etti.





"artık dünyaya dönsen, sabahın köründen beri uğraşıyorum." diğer
tarafa çevirdiği kafasını tekrar çaprasında oturan ve kendisine "Ne?"
der misali bakan Saeng'e çevirdi.



"Mesela kahvaltı masamızı hazırlayabilrsin." çatallaşmasını
engelleyemediği sesinin yumuşak çıkmasını diliyordu.





Yaklaşık bir yarım saat sonra; Jung Min, onu kendine getiren duşunu almış,
Young Saeng ise şarkı mırıldanmayı bırakıp Kyu Jong'a söylenerek kahvaltı
sofrasını hazırlamıştı. Ama Kyu Jong'un vicdanı rahattı Saeng'in tek yapması
gereken, zaten hazır olan, tüm malzemeleri masaya yerleştirmekti. Artık herkes
hazırlanan masadaki yerini almıştı, Hyung Jun hariç.



"Onun bir Fanmeeting'i vardı." diye hatırlatı Hyun Joong, zaten
herkesin bildiği, bu ayrıntıyı.



Sessiz başlayan kahvaltı, Hyun Joong'un kahkaha atarken sandalyesinden
düşmesiyle, diğerlerinin, daha yükses sesli kahkahlarıyla son buldu.



Hyun Joong, gülmekten ağrı giren karnını sıvazlarken, "Yahh!! Dostum,
Hye Sun noana benden bile tam 3 yaş büyük." dedi. Orada bulunan diğerleri
Jung Min öfkeli bakışlarına aldırmadan Hyun Joong'un söylediklerine
kıkırdamayla eşlik ettiler.





Kyu Jong; içlerinde en erken susanı oldu.



"Bu kadar yeter Hyung Jun'la buluşacağımızı biliyorsunuz. Ona ders
vermek istediğini sen söylemiştin Jung Min-shii."



Jung Min konunun dağılmasından fazlaca memnun merdivenlerden yukarı çıktı.
Aklında dün dizi setinde, herkesin önünde, Hye Sun noana'ya ilanı aşk edişi ve
reddedilişi geldi. Oysaki o, Hye Sun'dan gerçekten hoşlanıyordu.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



"Sanırım herkes hazır" dedi, Young Saeng arabayı çalıştırırken.



"Evet, nereye gidilyoruz?"





Bu ses arka koltuklardan sağ taraftakine gömülmüş olan Kyu Jong'dan geldi.
Yanında oturan Jung Min "bilmiyorum" anlamında kafasını salladı.

Hyun Joong ise soruyu cevaplamak yerine;



"sağdan ikinci sokak" diyerek Saeng'e yolu tarif etti.

Jung Min, dün olanları aklından çıkarmak için, "Bu planın işe
yarayacağından emin miyiz?"



Kyu Jong bıkkınca gözlerini devirirken omuzları düştü. Jung Min'in omzuna
vururken " Fikir senden çıktı, dostum" diye yanıtladı.



Jung Min arkadaşına küçümser bir ifadeyle bakıp "O zaman sorun
yok" dedi. Kafasını cam tarafına çevirip dışarıyı izlerken, "Zaten
bütün harika fikirlerde benden çıkar." diye mırıldandı, diğerlerinin
duyacağını bildiği bir sesle.



Kyu Jong tam cevap vermeye hazırlanıyordu ki Young Saeng onu susturdu.

"Hey tamam beyler Hyung Jun'u alacağımız yere geldik."

Direksiyondan kaldırmadığı eliyle çöp kutusunun yanındaki Jun'u gösterdi.
"Bakın işte orda."



Jun'un arabaya yönelen adımlarından önce Hyun Joong güçlü bir kahkaha
patlattı.



"Hahahahah.... Jun mavi ceketiyle sizcede çöp kutusuyla bütünleşmiş
gibi değil mi?"



Hyun Jong'un bu yorumuna arabadaki herkes kahkaha ile katıldı.



Hyung Jun'un arabayı binmesiyle ortamı sessizlik kaplamıştı. Bir süre
sessizlik bozulmadı. Kimsenin konuşmayacağını düşünen Saeng radyoyu açtı. Kendi
şarkılarından birinin çalmasını umut ediyordu. Ama onun yerine "Busan'dan
Min Kyung, yeni ayrıldığı ve hala çok sevdiği kız arkadaşı Chae Rin için
istiyor. Sanırım bu sıradaki parçamız onlar için uygun, üstelik yeni bir
grup" anonsuyla şarkı çalmaya başladı. Saeng, memnuniyetsiz bir şekilde
tam kanalı değiştireceken Hyun Joong onu durdurdu.



"Bırakta dinleyelim. Bu çocuklar gerçekten yetenekli."



Saeng durumdan hoşnut olmasada itiraz etmedi.





Bir kaç dakika sonra kendisine soru sorulmayacağını anlayan ve başına
geleceklerden habersiz Jun dışında, herkes susuyordu. Jun ise böbürlene
böbürlene bugün ki Fanmeeting'in ne kadar kalabalık geçtiğini anlatıyordu. O
kadar heyecanlı ve hararetli anlatıyordu ki, aslında diğerlerinin onu
dinlememesi iyiydi. Çünkü bu şekilde gözleri dolan Jun'u görmemişlerdi.



"Ahh!!! Neden bu kadar duygusalım ki." Jun, gözlerindeki nemi
farkettirmeden silerken içinden geçirmişti bunları.





Jun kendi kendine konuşurken diğerleri aklından bugün olacakları
geçiriyorlardı. Jun için bir süprizleri vardı. Bu cimri ve para düşkünü genç
çocuğun her gittikleri yerde faturayı diğerlerine ödetmesinden bıkmışlardı. Ve
artık bir cezayı hakettiği kanaatindeydiler.



Bir ara Jun'a dönen Kyu Jong; " Üzgünüm dostum, bugün senin için zor
geçecek" dedi. Tabi bunu içinden, bilerek, söylemişti. Ama beyninin başka
bir tarafından gelen ses onu; "Yarında senin için zor geçecek." diye
yanıtladı. Yarın için endişeliydi çünkü iki gün önceki kötü performansından
dolayı, yarın ki şirket antlaşmadan vazgeçebilirdi.





Jung Min hala dünün kırgınlığı üzerinde taşıyordu, Young Saeng'in ise keyfi
yerindeydi. Aslında radyoda üstüste çalan 3 şarkınında kendilerine ait olmayışı
canını sıkmıştı. Ama yayına telefonla bağlanan bir fanın SS501 hayranı olduğunu
ve özellikle Saeng'in sesine bayıldığını belirtmesi üzerine ağzı kulaklarına
varmıştı. Daha sonra bağlanan başka bir fanın "Young Saeng, 'Bad Boy' olarak
döneceğini söylemişti. Ama Lucifer klibindeki SHINee Tae Min bile ondan daha
'Bad Boy'." yorumu, Hyun Joong'un kaş altından bakışlarıyla biraz huzursuz
hissettirsede, keyfini kaçırmaya yetmemişti.



Bu şekilde geçen bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Cafe Maria'ya
varmışlardı.





Arabadan, bugün yine beleş geçineğini sanarak, aptal bir sırıtışla Hyung Jun
indi önce.



"Wuhh!! Burası çok farklı. Young Saeng burayı sen mi buldun?"
arabadan inmekte olan Saeng'in koluna yapışmıştı.



"Yoksa en son yaptığın türbe ziyaretlerinden birinde mi
keşfettin?" diye dalga geçmeyide ihmal etmedi. Saeng'in kötü bakışları ne
Jun'un ne de diğelerinin kahkahasına engel olamadı.





Cafeden içeri, sınırlı sayıdaki müşterininde dikkatini dağıtacak kadar
gürültüyle girdiler. O an arkası dönük olan Ra Min, bu saygısızlara hadlerini
bildirmek istedi. Tam arkasını dönmüş bağırmaya hazırlanıyordu ki ağzı açık
olduğu yerde çakılı kaldı.



Bu.. Bu gerçek miydi? Tam şu an karşısında SS501 üyeleri mi duruyordu? Ve Ra
Min'nin kalbi hala atıyordu. Zorla yutkundu. Eli ayağına dolanmıştı, bu en
sevdiği gruptu. Onlara en iyi hizmeti vermek istiyordu. Cafe Maria, pek şık
olmasada lezzetli yiyecekleri olan küçük, temiz bir yerdi. En güzel manzaraya
sahip, denizi tam gören, masayı onlar için hazırlaması sadece 3 dakikasını
almıştı.



Onlar yerlerine oturuken, Ra Min siparişleri almadan önce üstünü başını
düzeltti. Bir an önce Eun So'ya haber vermek istiyordu.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



Uzun sipariş listesine kocaman gülümseyerek bakarken bugüne kadar ki en
yüklü ödemeyi alacağını hayal etti. Belki bundan sonra patron zam yapardı. Ve
tabi onlara hizmet ediyor olmak bambaşka bir duyguydu.



Hyung Jun, cafeyi girdiklerinden beri bu fazlasıyla güzel ve sevimli
kızı süzüyordu. ” Vasat kıyafetlere rağmen kesinlikle güzel.” diye
geçirdi içinden.



Siparişler, beklediklerinden daha hızlı önlerine gelmişti. Genellikle
yaşlıların uğrak mekanı olmasından ötürü belkide, hayal ettikleri gibi
çevrelerinde çığlık atan genç kızlar yoktu. Ve böylesi daha iyiydi.

Song Ra Min, tekrar tezgah arkasındaki yerini aldı. Cebinden çıkardığı
telefonla hemen Eun So’ya mesaj yazdı.



### Hey, Eun So noldu? İnanamayacaksın?###



Eun So’nun cevabı tahmininden geç geldi. Bu sırada SS üyeleri koyu bir
sohbete dalmışlardı.



### Neye inanamayacağım? Senin hayatında ilginç ne olmuş olabilir ki Razz###



### Böö!!! Gıcık Razz evet hayatımda rüyamda anca görebileceğim bir şey
oldu.###



### Senin hayatında?!?! Hahaha Very Happy neyse uzatmada söyle işte işim var.###



###Sıkı dur söylüyorum!!!###



### eeee hadi!?!?###



### Ss501 üyeleri şu an burda, Cafe Maria’da. Ahhh Kyu Jong ne kadar
yakışıklı <3 <3 ###



### tabi tabi, Bende Jonghyun’la ramen yiyorum. Aaa bak sana selamı var Very Happy Sabah
akşam double S dinlersen olacağı bu, hayalde görmeye başladın..P###



### Hah, bana laf atana bak. Ben en azından sadece dinliyorum. Sen adı lazım
değil Razz onlarla yatıp onlarla kalkıyorsun.Razz inanmayacağını biliyordum:/ .
Biraz bekle resimlerini çekip msj atacağım sana###



### Birincisi ben hayal görmüyorum ama. İkincisi resim değil, fotoğraf
çekilir. Üçüncüsü bekliyorum, ama umarım SS’in oraya gelmesi uzun sürmez
Razz###



###Huh!!! Bekle ver gör, ayrıca ister inan ister inanma Jung Min tam
karşımda xD###



Jung Min, Eun So’nun SS501 grubunda en hatta belki tek sevdiği kişiydi.



Ra Min, 5’ininde bu cafede olduğunu kanıtlayacak resmi çekebilmek için,
doğru açıyı arıyordu. Sağına ve soluna döndü. Onlara farkettirmemeliydi. Tam
Jun’un karşısında durduğu açının en doğrusu olduğuna karar verdi. Hem köşedeki
kiriş farkedilmesinede engel oluyordu. Artık resmi çekebilirdi. Telefonunun
kamerasını açtı. Uygun görüntüyü yakaladığını düşündüğü an, çek tuşuna
basamadan öylece kaldı. Hyung Jun hayatında görüp görebileceği en güzel
gülümsemeyi sunmuştu. Bu anı yakalamayı öyle çok isterdi ki, kalbinden aşırı
hızla pompalanan kan vücudunun titremesine neden olmuştu. Zorla yutkunurken “
acaba böylesi gülümsemesinin sebebi ne?” diye geçirmeyi ihmal etmemişti. Birkaç
saniye öylece kaldı. Kalp atışı hala yavaşlamamıştı, telefonunun mesaj
sesi onu kendine getirdi.





Aslında bu ani irkilmeyle az kalsın telefonu düşürüyordu ve yakalanacaktı.
Neyse ki zamanında kirişin arkasına saklandığını düşündü. Ama Hyung Jun’un her
şeyin farkında olduğundan haberi yoktu. Hyung Jun, az öncekinden daha
harika bir gülümseme sergileyerek, “çok sevimli bir kız.” diye geçirdi içinden.
İç sesi o kızdan hoşlandığını söylerken,beyninde, kalbini ikna etmeye çalışan
ses “sadece çok sevimli” diye tekrarladı.



Ra Min biraz daha rahatlamış, gelen mesaja baktı. Ve tabi ki Eun So’dandı.



###Ne zamandan beri fotoğraf çekmek bu kadar uzun sürüyor. Very Happy:D:Very Happy hadi
itiraf et sadece double S özentisi birkaç genç değil mi? Birkaç saat sonra
geleceğim o zaman bir göz doktoruna görünürüz. Ke ke ke###



Arkadaşını kendisiyle dalga geçmesinden rahatsız olmuştu. Birkaç defa nefes
alıp vererek güven tazeleyip, tekrar fotoğraf çekmek için hamlede bulundu. Ve
Jun yine farketti. Ama sadece bir fanın bu hamlesini, memnuniyetle karşıladı.
Daha sonra fotoğraflara bakılırken farkedilmemek adını hiçbir şey
bilmiyormuşcasına başını diğer tarafa çevirdi.





Ra Min fotoğrafı çekip arkadaşına yollamıştı. Eun So aldığı mesajla,
gerçekten yemekte olduğu ramen, az daha boğazında kalıyordu. Büyük bardak suyu
boğazından aşağı yuvarlarken, fotoğrafa iyice baktı.



"Burası kesinlike Cafe Maria ve şu köşede oturan Jung Min, ahh Song Ra
Min bana böyle bir şaka yapmayacak birisi. Gerçekten Cafe Maria gibi bir yerde
olduklarına inanmak güç"



Telefonun ekranına bakarak mırıldanırken kafasına dank etti. Şu an Jung Min
sadece 20 dakikalık uzaklıktaydı ve belki SHINee ile tanışma imkanı
yakalayabilirdi.



Dağınık eşyalarını çantasına toplarken, " Ahjushhi ödeyeceğim"
diye bağırdı. Ve koşar adım restorandan çıktı.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



Kyu Jong, çalan telefonunu cevapladığında, aslında onu arayanın Hyun Joong
olduğundan Jun'un hiç haberi yoktu. Kyu Jong, yarın ki sözleşmeyle alakalı ve
çok önemli olduğunu söyleyip dışarı çıktı. 5 dakika geçmeden içeri girip acilen
gitmesi gerektiğini söyledi. Kyu Jong, ayrılmıştı sıra diğerlerindeydi. Jun'u
orada tek bırakıp hesabı ona yıkmak istiyorlardı. Ama Jun'un yaninda hiç bir
şey yoktu. Bugün beleş geçineceğini sanıyordu. Diğer üyeler nasıl kaçacaklarını
düşünürken; Eun So, gürültülü bir giriş yaptı. Kapıdan girer girmez gözü
Jugmin'e, SS'deki tek zaafına takıldı.



" Gerçekten burada."



Hızlı adımlarla Song Ra Min'in yanına geldi.





"Neden gelmişler konuştun mu?"



Ra Min, gözlerini devirerek yanıtladı arkadaşını bu anlamsız sorusunu.



"Tabi canım, zaten onlarda Ra Min gelsede bize neden burda olduğumuz
sorsa diye bekliyorlardı."



Eun So, Ra Min'e daha da yaklaşıp 'Ben sorayım mı?' dedi, ama Ra Min zorda
olsa arkadaşını engellemeyi başarmıştı.





Jung Min, masadan ayrılmak için 'acaba bugün dizi çekimi vardıda unutmuş
gibi mi yapsam' diye düşünürken, masadaki herkesi bu huzursuz durumdan kurtaran
hamle Hyung Jun'dan geldi.





"İzninizle, ben lavobaya kadar gideceğim."



Hyung Jun'un ayrılmasıyla herkes, birbirine baktı. Yapılacak olan belliydi.
Ve hepsinin aklından ortak bir cümle geçti.





"Üzgünüm, Jun!!!"





Song Ra Min ayrılmak üzere olduklarını görünce, hesabı istemek için hareketlendi.
Bugün yüklü bir ödeme alacağını hayal ediyordu.





Hyun Joong; "Hesabı içerdeki arkadaşımız Jun ödeyecek." bunu
muhteşem gülümsemesiyle söyleyince Ra Min, liderin gerçekten çok yakışıklı
olduğu kanısına vardı.





Çok kısa bir sürede üçü mekanı terk etti. Ra Min arka tezgahtaki yerini
alırken, Jun; tuvaletin küçüklüğüne söylenerek çıkmıştı.





Boş masa Jun'un ufak bir şok yaşamasına neden olsada, çabuk toparladı.





Hızla arkasını döndüğünde, Song Ra Min'le burun burunaydı. Bu durum ikisinin
kalbininde tahminlerinden daha hızlı atmasına neden oluyordu.





Hyung Jun, ne söyleyeceğini unutmuş gevelerken, Ra Min; onun aklıdaki soruyu
cevapladı.





"Arkadaşlarınızın acil bir işi çıkmış, hesabı sizin ödeyeceğinizi
söylediler." Gülümseyerek faturayı uzattı.





Jun, faturada gördüğü rakama takılı kaldı bir süre. Şimdi kafasındaki
anlamsız parçalar birleşiyordu.



"Demek o yüzden, o kadar çok şey sipariş ettiler."





Ra Min anlamamıştı."Efendim??" diye sorduğunda kalbinin daha yavaş
atmasını diliyordu.

Jun, kendinden emin bir tavırla yanıtladı.



"O faturayı asla ödemem."



Ra Min'in gülümseyen yüzü düştü. Sevimli yüzü sinirlice geriliyordu.



"Ödemem de ne demek?"



"Gayet anlaşılır değil mi?"



Evet, karşısındaki bu genç adam farklı hissetiriyordu. Ama Song Ra Min işle
aşkı karışıtmayacak bir insandı. Beyninde duyduğu o ses "Aşk" mı
demişti. Kafasını iki yana sallayarak tüm bulanık düşüncelerden uzaklaştı.



"Eğer bir yerlerde bir şeyler yediyseniz, bunu ödemeli olduğunuzu
bilmiyor musunuz?" Jun, kendinden hayli emin, alaylıca gülümsedi.



"Az önce çektiğiniz fotoğrafları ücrete sayabilirsiniz."



Jun arkasını dönmüş gidecekken Ra Min'in aklına tek bir soru düşmüştü.



"Ne yani,fotoğraflarını çektiğini farketmiş miydi?"



Ra Min, düşüncelerinden çabucak sıyrılıp, henüz bir kaç adım atmış olan
Hyung Jun'u kolundan tutup kendine çevirdi. Cebinden telefonu çıkartıp, Jun'un
avuçlarına bıraktı.



"Al ve bana ödemeni yap. Fotoğraflarınız umrumda değil."



Yalandı ama para daha önemliydi. Jun beklemediği bu tepki karşısında
afalladı. Ama yinede altta kalmak istemiyordu. Sesini yüselterek,



"Bizim böylesi bir yere gelmemiz bile bile sizin için mükafat, ne
ödemesi?"

Şu an dünya Ra Min'in başına yıkılmıştı. Televizyonda gördüğü her şey yalan
mıydı? Melek kalpli, iyi huylu, hayranlarına sonsuz sevgiyle bağlı... Yalan
mıydı?



Ra Min, "Belki benim için bir mükafat ama bu ödemeyi almalıyım"
diye içinden geçirirken, yanaklarından aşağı bir kaç damla süzüldü. Jun, Ra Min'in
göz yaşlarını farketmedi. Karşısında, kalp atışlarını hızlandıran genç kızın,
belki de bastırmak istediği buydu, cevap vermemesine iyice sinirlenmişti. O
kadar ki, kontrolünü kaybedip, yemek yedikleri masayı devirirken,



"o ödemeyi asla yapmayacağım" diye bağırıyordu.

Eun So, önemli bir telefon geldiği için, Jun tuvaletten çıkmadan önce, ordan
ayrılmıştı.

Song Ra Min, daha fazla dayanamayarak iç çekip bağırdı.

“O ödemeyi yapacaksınız.”

Kendine ait küçük odasında uyuklamakta olan patron gürültüye uyandı ve
diğerlerinin yanına geldi. Masanın devrilmesi ufak bir şok yaşamasına sebep
olsada, son duyduğu Ra Min’in çığlığıydı ve bu onu, Ra Min’den bildi.

“Yeter artık. Kovuldun” öfkeli sesi, sarhoşluğunu gizleyemmiyordu.

Ra Min’in gözleri şaşkınlıkla açıldı ve aynı anda Jun’inkilerde.

“Ne??” ikiside aynı anda sormuştu. Ve Jun Ra Min’e döndüğünde
faketmişti onun ıslak yanaklarını.

Ne? O ağlamış mıydı? Hem de onun yüzünden, suçlu hissetmesi normaldi ama
kalbi neden bu kadar acıyordu. Zaten birkaç dakikadır sergilediği davranışlar
bu yüzden değil miydi? Birisinden bu kadar çabuk hoşlanmak saçma değil miydi
peki? Cafeye ilk girdiğinden beri onu izliyordu. Yoksa neden sadece
fotoğraflarını çektiğini o anlamıştı da diğerleri görmemişti. Diğer müşteriler
hizmet ederken hep onu izliyordu. Yanına biraz çatlak görünen, garip giyinimli
bir kız geldiğinde de onu izliyordu. Onu izlemediği tek an ellerini yıkamak
için masadan ayrıldığı on dakikalık zaman dilimiydi.



“Ahhh.. ne utanç verici.”diye geçiriken içinden ifadesi değişmemişti. Hala
şaşkın bakıyordu. Mr. Kang ise Jun ve Ra Min’in şaşkın bakışları içinde kaba
sesiyle bağırmaya devam ediyordu.



“ evet kovuldun. Zaten sen ve o çatlak arkadaşın Eun So mudur nedir ondan
kurtulmak istiyordum. İki hafta önce bardağın dolduğunu söylemiştim. Bu da
taşırdı hemen çık git, seni bir daha burda görmek istemiyorum. Sakın sana maaş
ödememi bekleme zararına sayarsın.”

Song Ra Min’in yanaklarından damlalar az öncekinden çok daha hızlı akıyordu.
Ani hareketle önlüğünü çıkarıp cafeden dışarı çıktı. İki hafta önce, Eun So
cafeye gelen serserileri yumrukladığında, patronu zaten onu göndermeyi kafasına
koymuştu. İkna etmeye çalışmanın anlamı yoktu. Koşar adım uzaklaşırken ağlaması
dahada artıyordu. Çok geçmeden kolunda bir acı hissetti. Evet, biri kolunu
sıkıyor ve gitmesine engel oluyordu. arkasına döndüğünde kalbi tekrar çok hızlı
atmaya başlamıştı. Bu Jun’du. Ona kızmalıydı.. Ama yapamıyordu. Sadece ne var
der gibi baktı.

“Şee..eyy be..en” diye kekeledi Jun.

“Özür dileyeceksen zahmet etme, senin suçun değil. Bunu yapmayı zaten
istiyordu.” Sesi yorgun ve titrek çıkmıştı.

“ ama ben yinede özür dilemek istiyorum. Gerçekten az önceki halim tam bir
saçma..”

“Gerek yok” diye böldü Jun’u Ra Min.

Jun gerçekten zor durumda hissediyordu. Ne yapabilirim diye düşünürken
aklına bir fikir geldi ve elini cebine attı.



“Bu bizim 15 gün sonra vereceğimiz yardım konserinin bileti ayrıca eğer
bununla gelirsen” kimlik kartı gibi bir şey uzatmıştı, “sahne arkasında diğer
üyelerlede tanışabilirsin”

Song Ra Min şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu ve kalbi gerçekten hızlı
atıyordu.

“ Ben üzgünüm kabul edemem.”

“Neden?” endişeyle bakan gözleri cevap bekliyordu.

“Bu konser… üzgünüm ama çok sevdiğim birini yalnız bırakamam ve bu bilet..”

Jun’un aklına “sevdiğin erkek mi?” diye sormak geldi. Ne saçmalıyordu, şurda
birkaç saat içinde onu bu hale sokan bir kızın sevgilisi olması, gayet
normaldi. Jun hoşnutsuz bir şekilde başka bir bilet daha çıkardı ve zorlada
olsa söyledi.



“Seni ve çok sevdiğini bekliyor olacağım.” Ra Min’in şaşkın bakışlarına
aldırmadan bileti ona bıraktı ve yürüdü.



Ra Min öylece kalakalmıştı. Belki de teşekkür etmeliyim diye düşünürken
Mr.Kang’ın sesiyle diğer tarafa döndü.

“ çabuk buraya gel ve içeriyi topla.”

“Ne?” şaşırmıştı, az önce kovulmamış mıydı?

Mr. Kang kafasını ileri geri sallayıp,

“senin bir hatanın olmadığını, ayrıca seni işe geri alırsam hesabın üç
katıyla beraber hasarıda ödeyeceğini söyledi. Acele et şurayı topla.”



Ra Min kafeden içeri adımını atmadan önce bir kez daha arkasını döndü ve ana
caddede taksiye binen genç adama bakarken ellerini kalbinin üzerine koydu.



“Song Ra Min’in kalbi lütfen biraz yavaşla” dedi.



*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*



Bugün bu, Cafe Maria’dan içeri girmeyi bu 10.deneyişiydi.

O günden sonra Ra Min’i düşünmüş sevgilisi olmasına rağmen hala ondan
hoşlandığı için kendisine kızmıştı.

Başarılı geçen konser sonrası sahne arkasına gelen Ra Min’i farkettiğinde
önce sevinsede yüzü düşmüştü. Ama arkasından Eun So’nun “Jung Min-shii”
çığlıklarıyla çıkması tüm keyfini yerine getirmişti. Demek çok sevdiği sadece
Eun So’ymuş. Ama bu Jun’a hala tam cesaret verememişti. Henüz Ra Min’e ondan
hoşlandığını söylememişti. Buraya her gelişinde biraz daha Ra Min’den hoşlanıp
öyle ayrılıyordu. Ama bugün sondu yapacaktı.



Yine olmadı….



11.deneme için kendini hazırlarken cafenin kapısı birden açıldı. Ve
muhteşem gülümsemesiyle Ra Min göründü. Kalbi ne kadar da hızlı atıyordu, ona
daha ondan hoşlandığını dahi söyleyemeden aşık olmuştu.



Eğer Ra Min’in kalp atışlarını duysaydı bu çok daha kolay olurdu. Ra Min’in
önünden yavaşça geçerek, denizi tam gören masada yerini aldı. Bugün kesinlikle
ona açacaktı duygularını… Ra Min sipariş defteriyle yanına gelip
gülümseyerek;

“Her zamankinden mi?” diye sordu.

Jun’un kalbi deli gibi atıyordu. Ama Ra Min’inkine asla yetişemezdi.

Jun ellerini sıktı, fazlasıyla gergindi. Donuk bir sesle cevapladı.

“Hayır.”

“Peki o zaman ne istersin?”

“Benimle evlenmeni”

“Ha?!?!”



Ne demişti, evlenmek mi? Sadece senden hoşlanıyorum diyecekti. Ama bir kere
çıkmıştı ağzından ve bu yolla belki en azından sevgilisi olmaya ikna
edebilirdi. Ama tahmin etmediği bir şey var.







“ E.ee…evet, evet ,evet”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[YARISMA] ¤~¤ CAFE MARİA ¤~¤
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» [YARIŞMA] My Bigbang
» [YARIŞMA] BEKLENEN GÜN
» [YARIŞMA] SESSİZLİĞİN BESTESİYDİ
» [YARIŞMA] LANETLİ KOLYE
» [YARIŞMA] INNOCENT-MASUM

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: