Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Kore Hikayeleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 [YARIŞMA] Eşek Şakası

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cassie
Admin & Yazar & Okur
Cassie


Mesaj Sayısı : 3310
Kayıt tarihi : 29/01/11

[YARIŞMA] Eşek Şakası Empty
MesajKonu: [YARIŞMA] Eşek Şakası   [YARIŞMA] Eşek Şakası Icon_minitimeCuma Haz. 03, 2011 6:18 pm

Yazar: Zeynep ShawolTr ElfTr



Esek Sakasi



Hyung Jun sinir bozucu “dıt… dıt..” seslerini duymazdan gelmeye çalıştı. Tam
yedi dakikadır Jungmin’i aramaya çalışıyor ama bir türlü ulaşamıyordu.



Neden onu uyandırmak bu kadar zor ve sabır isteyen bir işti ki?!



Aslında Jungmin’in yanında olup da uyandırmak yerine telefonla uykusunu
bölmek çok daha iyiydi. Çünkü eğer yatağının yanına gelip “Hadi hyung! Uyan
artık! Evsizler bile şekerleme yapmıyor bu saatte!” demesi, At’ın en az iki
çiftesini yemesine, saçlarını tutup çekmesine veya herhangi bir tarafını
ısırmasına mal olabilirdi.



“Sırf bu yüzden kız arkadaşı olamayabilir. Eğer ömrünün sonuna kadar yalnız
kalmak istemiyorsa erken uyanmayı öğrenmeli. Gerçi olaya bu yönden bakacak
olursak Hyun Joong hiçbir zaman kendine sevgili bulamayacak.” dedi SS501
grubunun en küçüğü kendi kendine.



Jungmin’in numarasını çevirip ona ulaşmaya çalışışının tam on üçüncü
dakikasında onun “Ne var da böyle ‘açmazsan-evini-basarım’ der gibi arıyorsun
Baby?!” diyen çıldırmış sesini duyunca Hyung Jun’un sabırsızlığı yatıştı ve şu
an Jungmin’in yanında olmadığı için kendini bir kez daha çok şanslı hissetti.



“Başka çare bırakmıyorsun! Bu gidişle uykuculuk konusunda lideri bile
geçeceksin!”



Jun’un amacı onu birazcık kızdırmak ve telefonda bu kadar bekletmesinin
öcünü almaktı. Gerçi öcünü alacağı çok şey vardı ve alacaktı da.



“Yani sırf beni uyandırmak için mi aradın?! Oh! Sen çok düşünceli bir
maknaesin Jun!”



Jungmin’in sesi gerçekten kızmış gibiydi. Ayrıca ‘düşünceli bir maknae’
kısmını belirgin bir abartıyla söylemişti.



Hyung Jun amacına ulaşmış olmanın verdiği mağrur tavırla “Hayır, seni daha eğlenceli
bir şey için aradım.” dedi ve “Bugün Young Saeng Hyung’un albümünün çıkışını
kutlayalım diyorduk. Yani.. hep beraber.” diye devam etti.



Jungmin sabırsızlanarak “Evet, devam et.” dedi.



“Diğerleriyle her şeyi planladık. Saeng’in haberi yok, ona güzel bir sürpriz
olacak. Akşam dokuzda hepimiz evinin önünde toplanacağız. Kyu Jong onun bu
akşam bir işi olmadığını söyledi, yani mutlaka evde olurmuş. Gelirsin sen de,
değil mi?”



“Bad Boy’a sürpriz ha… Tabi ki bensiz yapamazsınız! Ben… Ah, ben mükemmelim!”



Hyung Jun, Jungmin’in sürekli kendine iltifat etmesine alışıktı ama yine de
yüzünü buruşturdu.

“Kendini beğenmişlik de kız bulabilmesi için bırakması gereken milyonlarca
huyundan biri.” diye geçirdi içinden yine.



Jungmin’e memnuniyetsizliğini belirtmek için “Çok mütevazısin hyung.” dedi
alayvari bir şekilde.



“O da mükemmelliğimin bir parçası.” diye karşılık verdi Jungmin her zamanki
kendine âşık sesiyle.

“O zaman senin kadar ‘mükemmel’ olan oyunlarını da getir bu akşam.
Playstation da oynayacağız. Ki-Bum bütün oyunlarımı aldı ve vermiyor. Ağabey
olmak hiç kolay bir şey değil gerçekten.”



“Eğer onları tıktığım yerde bulabilirsem getiririm. Her neyse.. Şimdi beni
rahat bırak da biraz daha uyuyabileyim.”



Jun onun daha telefonu kapatmadan uyku gözlükleriyle gözlerini kapattığından
yüzde yüz emindi.



“Uykucu liderin tahtında gözün var anlaşılan.”



Sözleri biter bitmez Jungmin’in telefonu yüzüne kapattığının alameti olan ve
sık sık tekrarlanan “dıt, dıt, dıt, dıt” sesini duydu.



Bunun üzerine sinirlenerek “Benden korkacaksın hyung! Bu akşamdan sonra
benden gerçekten korkacaksın.” dedi telefona doğru ve bebeksi yüzüne yakışmayan
bir sinsilikle güldü.



Bu akşam güzel bir kutlama olacaktı ama bu Jungmin’in kâbusunun da
başlangıcı olacaktı.



**********************



Saat 21:20’de Hyun Joong, Kyu Jong ve Hyung Jun, Young Saeng’in evinin
önünde tam yirmi dakikadır Jungmin’i bekliyorlardı.



“O At bizi burada yirmi dakika bekletmenin bedelini ödeyecek!” dedi Hyun
Joong yakınındaki sokak lambasının direğine yaslanarak.



“Bu sefer onu haklarken seni durdurmayacağım hatta yanında olacağım. Bu
poşetler çok ağır!” dedikten sonra içinde paketler dolusu abur cubur ve
içecekler bulunan poşetleri havaya kaldırdı Kyu Jong.



“Bundan sonra ona dokuzda gelmesi gerekirken sekiz buçukta gel diyelim, yani
geç kalacağını göz önünde bulunduralım.” diye yaratıcı bir çözüm ortaya koydu
Jun da.



En sonunda bulundukları yöne doğru yaklaşan Jungmin’in arabasını
gördüklerinde Hyun Joong “Keşke şimdi boks eldivenlerim yanımda olsaydı.
Jungmin’i kum torbası niyetine kullanırdım.” dedi.



Jungmin arabayı durdurup indi.



“Hey! Lütfen bana o delici bakışlarınızı atmayın! Jun oyunlarımı getirmemi istemişti
ama en son eve gelen temizlikçi yatağımın altına her şeyi koymamdan ve dağınık
durmasından çok şikâyetçiydi. Oyunlarım da oradaydı. Yatağın altında ne
bulduysa atmış! Oyunlarımı da çöp olarak görüyorsa, ben bu yüzden mağazaya oyun
almaya gitmişsem ve çok fazla sıra vardıysa benim suçum ne?”



Diğerlerinin -özellikle Hyun Joong’un- onu lime lime etmesinden ciddi
anlamda korkuyordu ama nafileydi çünkü o ve Kyu üzerine yürümeye başlamışlardı
bile.



“Jungmin! Seni çok iyi tanıyorum. Sen oyunlarını dolabında saklarsın
yatağının altında değil! Bizi kekliyor musun? Yine hazırlanırken uzun uzun ayna
karşısında kendini seyrettin değil mi?” dedi Hyun Joong.



“Peki tamam, değiştiriyorum. ‘Eğer çok karizmatik ve seksiysem ve bu
cazibeme ben bile dayanamıyorsam beni doğuran annemin suçu ne?!’ ” dedi Jungmin
ve Hyun ile Kyu’nun üzerine ürümesine karşılık geri geri adımlar atmaya
başladı.



“Young Saeng için onu şimdilik rahat bırakalım bence.” dedi Hyung Jun.



“Evet, Saeng için.” diyerek kısa kesti Kyu Jong aralarında en az konuşanı
olarak.



“Oyunları getirdin değil mi?” diye sordu Hyung Jun Jungmin’e.



“Elbette! Yoksa beni gerçekten öldürürdünüz ve ben kesinlikle canıma
susamadım.”



“Akıllanmaya başlıyorsun At!” diye arkası dönük bir şekilde seslendi lider. Jungmin’in
kendisine at denince delirdiğini biliyordu ve onu delirtmek müthiş bir hazdı.



“Hey! Bari benim yanımda demeyin şunu!”



Hyun Joong bundan çok büyük zevk alıyordu ve Young Saeng’in evinin kapısına
doğru yürürken Jungmin’in duyabileceği bir sesle “Dıgıdık…Dıgıdık… Dıgıdık…”
demeye başladı.



Kısa tartışmalarını sona erdirip dördü birlikte kapının önünde durdu. Kyu
Jong zile bastı. Birkaç saniye sonra Young Saeng kapıyı açtığında dördünün
bağırışıyla kulakları çınladı.



“SÜRPPRİİİİİİİİİİZZZ!”



*************************





“Hey! Gelmeden önce haber verseydiniz hiç fena olmazdı!”



“Eğer haber verseydik sürpriz olmazdı hyung.” diye karşılık verdi Jungmin
Young Saeng’e.



Saeng “Fikir kimden çıktı?” diye sordu.



“Lider olarak solo çıkışını kutlamamız gerektiğini ben akıl ettim.” diyerek
yalan söyledi Hyun Joong.



Kutlama fikri Jun’dan çıkmıştı. Aslında bu bir taşla iki kuş vurmaktı. Yani
hem hoş bir toplantı hem de Jungmin’e hazırladığı hain planın başlangıç noktası
olacaktı.



Jun üzerinden milyonlarca kez geçtiği oyunun ayrıntılarını Hyun ve Kyu’yla
iki gün önce paylaşmıştı uzun sözün kısası, maknaenin liderliğinde At’a iyi bir
tecrübe yaşatacaklardı.

Young Saeng cipsleri ve çerezleri kaplara boşalttı. Hyun’un çok sevdiği
Sojuları da ufak bardaklara doldurup atıştırmalıklarla birlikte salondaki
sehpanın üzerine koydu.



“Bence Sojuları çok fazla koyma. Eğer Uzaylı Lider çok fazla içip sarhoş
olursa içerideki o heykelinle konuşmaya başlayabilir. 4D’liğini her yerde
gösteriyor.” dedi Jungmin işitilecek bir sesle.



Hemen ardından içeriden Hyun Joong’un sesi geldi.



“Seni duydum!”



“Duyman için yüksek sesle söyledim zaten.” diye karşılık verdi o da.



Kyu Jong “Hey! Tartışmayalım lütfen. Kutlama için burada değil miyiz?”
diyerek Merkez’liğini belli etti.



Jungmin onun üzülmesine dayanamadı ve yanağına bir öpücük kondurdu.



“Tartışmıyoruz Kyu. Sadece şakalaşıyoruz… Şaka yani.”



Kyu Jong grup üyelerinin kavga etmesinden nefret ederdi. Bunun düşüncesini bile
korkutucu bulurdu. Bir keresinde Hyun Joong ve Jungmin’in arasında ciddi bir
sürtüşme olmuştu. O zamandan beri Kyu en ufak gerginlikte huzursuz olup ortamı
yatıştırmaya çalışıyordu.



“Hangi oyunlarını getirdin Jungmin? PES var mı?” diye sordu Hyung Jun.



“Tabi ki var! PES’siz Playstation partisi olmaz!”



“O zaman onu oynayalım. Ki-Bum’la çok antrenman yaptım. Bu aralar PES’te
oldukça iyiyim. Seni çok kolay yenerim.” dedi maknae.



Onu gaza getirmek istiyordu. Bu akşam mutlaka onunla iddialaşmalı ve bunu
kazanmalıydı.



Mut-la-ka!



Eğer Jungmin’e hazırladığı mükemmel şakayı uygulamak istiyorduysa kesinlikle
kazanmalıydı.



“Sen… Bana meydan mı okuyorsun?”



“Hayır, sadece seni alt etmenin çocuk oyuncağı olduğunu söylüyorum.”



“Bu bebek…. Cidden sinir bozucu olmaya başladı! Sana boyunun ölçüsünü
vermeliyim. Evet, arkadaşlar, birazdan Jun’u ezeceğim, bana moral verin!” dedi
diğerlerine dönerek.



“Biz, en küçüğümüz olduğu için Jun’u destekliyoruz.” dedi Hyun Joong ve ilk
soju bardağını bir dikişte bitirdi.



Kyu ile Saeng de onun sözlerini doğrulamak amacıyla ‘Evet’ anlamında
başlarını salladı.



Jungmin mızmızlanarak “Hey! Herkes mi bana düşman?!” dedi setçe.



Kyu Jong “Aslında, genelde hepimiz Jun’la uğraşıyoruz. Bugün onun yanında
olalım dedik.” dedi sorusuna cevap olarak.



Jungmin küstüğünü belli etmek istercesine alt dudağını şişirdi.



“Göreceksiniz! Ben kazanacağım!”



“Peki, eğer ben kazanırsam benim için ne yapacaksın?” diye sordu Hyung Jun.



İşin can alıcı noktasına geliyordu.



“Sen ne istersen. O zaman ben kazanırsam sen ne yapacaksın?”



“Sen ne istersen.” diyerek aynı cevabı vermiş oldu Jungmin de.



**************************



“Veeeeeeeeeeeeee!!!!! Bir gol daha!”



Hyung Jun’un istediğini almasına çok az kalmıştı.

Maç şu an 6-1’di ve bitmesine 3 dakika vardı. Jungmin’in kazanmasına imkan
yoktu.



Jungmin “Ben bu bastıbacağa yenilecek miyim yani?!” diye endişeli bir
şekilde bağırdı.



“Abartma, sadece ay farkıyla büyüksün benden.” dedi alıngan bir sesle Hyung
Jun.



Hyun Joong da “Baby! Sonuna kadar seninleyim!” diyerek Jun’u coşturmak
istedi.



Jun oyun konsolunu bıraktı ve “Şu andan itibaren oynamasam da kazanacağım. 5
saniye kaldı bitmesine.” dedi keyifle.



Jungmin de bunun üzerine kendi konsolunu bıraktı umutsuzca.



“Pekala, ne istiyorsun benden?”



“Aslında çok basit bir şey…” yine o sinsi gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.



“Bu gülüşü hiç beğenmedim.”



“Korkulacak bir şey değil… Bir hayranla yemeğe çıkmanı istiyorum. Ama
hayranı ben seçeceğim. Benim istediğim kişiyle yemeğe çıkacaksın.”



Duyduklarının üzerine Jungmin derin bir “Oh!” çekti.



“Bu muydu yani? Sadece bir hayranla yemek yiyeceğim. Bu kadar?”



“Evet, ama dediğim gibi benim istediğim biriyle yemeğe çıkacaksın.”



“Bundan korkacağımı mı sanıyorsun? Hayranlardan korkmamı mı bekliyorsun? Ben
onlara aşığım! Ayrıca kim olduğu fark etmez. Seve seve yaparım bunu.” dedi
rahatlamış yüz ifadesiyle.



Jun içinden “Yerinde olsam bunu hafife almazdım hyung.” dedi.



Kyu Jong ve Hyun’un içinden geçenler ise “Bu sefer Jungmin gerçekten sert
kayaya çarptı.” oldu.



*****************



Jungmin restoranın arka tarafındaki masaya oturmuş buluşacağı hayranı
bekliyordu. Meçhul hayran yarım saat geç kalmıştı.



“Ben bile bu kadar geç kalmıyorum.” dedi kendi kendine.



Hayranın teşrif etmesi uzun sürecek gibi gelmişti ve şarkı dinlemek için
mp3’ünü çıkardı.

Dört şarkı dinledikten sonra bundan da sıkıldı ve telefonuyla oyun oynamaya
başladı. Daha sonra bu da kesmedi. Islıkla Love Ya’yı çalmaya çalıştı ama
başarısızlıkla sonuçlanınca vazgeçti.



Jun ile konuşmak için tekrar telefonu eline aldı ve numarasını çevirdi.



“Efendim hyung?”

“Hala burada bekliyorum. 45 dakika oldu ama kimse yok! Bugün bir programa
davetliyim ve iki saat içerisinde orada olmalıyım.”

“Eğer gelmiyorsa oradan çıkabilirsin. Ben de senin için başka bir ceza
bulurum.”



Nedense Jun’un sesinde bir sahtelik vardı.

Ama Jungmin bunun üzerinde çok durmadı. Kafası gelecek olan kişiye
takılmıştı. Eğer şimdi buradan giderse, kendisiyle yemeğe çıkmak için umutlanan
hayrana saygısızlık olmaz mıydı?



“Ama… Bu doğru olmaz. O kişi çok heveslenmiştir şimdi. Eğer şimdi gidersem
düşüncesiz, şöhret meraklısı ünlülerden ne farkım kalır?” dedi gerçekten üzgün
bir sesle.



“Onu gelmesi için ben ayarladım değil mi? Bir yolunu bulur anlatırım
durumu.” diye karşılık verdi Jun. Onun üzüldüğünü anlıyordu. Jungmin hayranlar
konusunda gerçekten çok hassastı ve onlara saygı duyardı.



“Bana numarasını ver. Onu arayayım ve gitmek zorunda kaldığım için özür
dileyeyim.”



Jun duraksadı.



Ne yapacaktı?

Aklına hemen Ki-Bum’un kullanmadığı hattı geldi.



“Tamam..” dedi hafiften kekeleyerek. “Numarayı sana mesaj atarım.”



“Okay! Ben gidiyorum o zaman daha çok işim var.”



Jungmin telefonu kapattı ve koşar adım restorandan çıktı.

***********



“Ohhhhh! Bugün çok yorucu bir gündü! Neden şov programlarda olmadık şeyler isterler
ki? Sunucuyu sırtında taşımak gibi mesela…” dedi Jungmin sırtını tutarak eve
doğru yürüken.



Anahtarını çıkarıp kapıyı açacakken ayaklarının dibinde bir not dikkatini
çekti. Eğilip aldı ve okudu.



“Oppa! Bugün gelemediğim için üzgünüm ama lütfen beni anla. Eğer oraya gelip
seninle yemek yeseydim aklında basit bir hatıra olarak kalırdım. Oysa ben ömrüm
boyunca senin hayatında olmak istiyorum.



Beklenen hayran.”



Bu da neyin nesiydi?!



Gerçekten çok ama çok garipti. Jungmin’i orada bir saat bekletip böyle küçük
oyunlar mı oynuyordu?

Hem onun evini nerden biliyordu?



Jungmin hafifçe ve şaşkınca tebessüm edip “Ben ömrüm boyunca senin hayatında
olmak istiyorum…” diyerek nottan alıntı yaptı.



İlginçti gerçekten… Ama Jungmin buna kafa yoramayacak kadar yorgundu.

Evine girdi ve kendini yatağına atar atmaz uyudu.



*****************

[ERTESİ SABAH]



Jungmin “Owwwww!!! Geç kaldım! Çalar saati kurmalıydım!” diye yakınarak
hazırlanmaya başladı.



Eline ilk geçirdiği gömleği giydi ve beceriksizce düğmelerini iliklemeye
başladı. Üstüne uygun bir pantolon seçip giydikten sonra kendine aynada son bir
kez baktı.



Her zamanki gibi çok yakışıklıydı.



Acele edip ev terliklerini çıkardı ve ayakkabılarını giydi. Kapıyı açıp
dışarı çıkmaya yeltendiğinde tekrar ayağının dibinde bir not gördü.



“Oppa! Bugün çok yakışıklısın! Her adımında seni gözlüyorum.



Beklenen Hayran”



Bu sefer de çok acelesi olduğu için Jungmin notu umursamadı. Bir dergi için
röportaj verecekti.

Arabasını çalıştırıp hızla röportajın yapılacağı kaffeye yol aldı.



**************



Kafeye ulaşıp içeriye ayaküstü göz gezdirdiğinde röportör’ün henüz gelmemiş
olduğunu gördü. Yetişmek için çok acele ettiğini hatırlayınca kendini aptal
gibi hissetti Jungmin.



Bunu da boş vermeye çalışıp arka tafta bir masa seçti. O hep bu tür yerlerde
mekanın en arkasına oturmayı tercih ederdi. Masaya oturduğunda yeniden bir not
gördü.



“Oppa! Neden gözlerimi senden alamıyorum? O kadar güzel gülümsüyorsun ki
güneşi bile kıskandırıyorsun.



Beklenen Hayran”



Jungmin elindeki küçük karta kaşlarını çatarak baktı.

Bu nasıl bir hayrandı?

Gerçekten her adımını takip mi ediyordu?

Kimdi bu kişi?



Pek dikkat etmediği bu mesajlar artık biraz rahatsız edici olmuyor muydu?

Yoksa bunları bırakan röportör müydü?

Bu notu bırakmak için bilerek mi geç kalmıştı?



Ayyyyhhhh!



Bütün bu sorular kafasını karıştırmıştı. Ama röportajı yapacak olan kişinin
Meçhul Hayran olması çok kuvvetli bir ihtimal gibi geliyordu.



Sonunda oturduğu masanın yanına bir bayan geldi ve “Bay Park, merhaba.”
Diyerek gülümsedi.



Jungmin neye uğradığını şaşırmış bir haldeydi.

Önündeki orta boylu, saçları toplanmış, gözlüklü kadına “Yoksa gerçekten sen
misin?” diye sordu.



“Efendim?” diye anlamsız bir yüz ifadesiyle karşılık verdi o da.



Jungmin “Aahhhhh! Tamam. Boş ver.” dedi bıkkın bir sesle.



***************************

[GÜNLERDEN BİR GÜN]



Marketten üç paket cips kapıp eve dönüş yolunda yürüyen Jungmin arkasından
onu takip eden ayak sesleri duyuyor gibiydi.



“Tak.. tuk... tak.. tuk..”



‘O’ olabilir miydi?



Yine umursamamaya çalıştı. Sadece eve gidince büyük bir kaba boşaltıp
hepsini bitireceği mükemmel cipslere odaklanmaya çalıştı.

Yankılanan ayak seslerini zihninden uzaklaştırmaya çalıştı.



Ama…



Olmuyordu işte!

Gizemli hayranı gerçekten çok kurnazdı.

Şimdi gerçekten Jungmin onu aklından çıkaramıyordu.

Çünkü her an kendisini gözetleniyormuş gibi hissediyordu ve korkuyordu!



********************





“ZZZRRRRRR!!!!”



Bu sefer akıl edip çalar saati kuran Jungmin yatağından zorla da olsa kalktı
ve gözlerini ovuşturdu.



Banyoya dişlerini fırçalamak için gittiğinde aynadaki yansımasına “Bugünden
itibaren o sinir bozucu not kâğıtlarından bir daha görmeyeceğim. İyi düşün ki
iyi şeyler olsun.” dedi.



O, hayranlarını gerçekten ama gerçekten çok severdi. Çünkü onlarsız hiçbir
şey yapamayacağını çok iyi biliyordu. Hayranlar bugüne kadar onları hep
desteklemiş, moral vermiş hatta onlara para kazandırabilmek için kendi
biriktirdikleri paraları harcamışlardı.



Bunlar gerçekten anlamsız değildi ona göre. Önceleri, kendini onları
şarkılarıyla eğlendiren herhangi bir kişi olarak hissetse de sonradan
aralarındaki bağın çok daha farklılaştığını şdrak etmişti.



Bu yüzden onlara minnetle karışık derin bir sevgi besliyordu.



Ama bu gizemli hayran işi biraz abartmamış mıydı?

Eğer böyle giderse Jungmin gerçekten manyaklaşmaya başlayacaktı.



Kafasını yine bu düşüncelerden uzaklaştırmaya çalışarak arabasını bakıma
götüreceğini hatırladı.



Hazırlığını yapıp kapının önünde durdu.



Durdu çünkü açmaktan korkuyordu. Açıp da yeni bir not görmekten ve aklını
bununla meşgul etmekten korkuyordu.



“Bununla yüzleşmelisin.” dedi en sonunda ve görmek istemediği şeyi
göreceğini bildiği halde yavaşça açtı.



Tatatataaaa!!!



Elbette ki yine oradaydı! Her zamanki yerinde bembeyaz sırıtıyordu!



Son zamanlarda sürekli tekrarladığı gibi eğildi ve kağıdı aldı.



“Arabana bakım mı yaptıracaksın oppa? Onu çok seviyorsun sanırım. Lütfen
beni ondan daha fazla sev! Çünkü iyi bir eş arabadan daha uzun ömürlüdür.



Beklenen Hayran-Müstakbel Eş”



İyi bir eş mi?! ‘Müstakbel Eş’ mi?!



Ayrıca arabasını bakıma götüreceğini nereden biliyordu?

Yoksa artık bu kişi aklını da mı okuyordu?



Jungmin gerçekten delirecekti!



İçinden bütün bu yaşadıklarının usun süreli bir halüsinasyon olması için dua
etti ve gerisin geri eve girdi.



Araba bir süre bakıma gitmese de olabilirdi.

Jungmin’in akıl ve ruh sağlığı daha önemliydi, bu yüzden evde kalacaktı.



Ama ne zamana kadar?



******************



“Lütfen artık bu hayaller/halüsinasyonlar ya da ‘adına her ne deniyorsa’
sona ersin!” dedi Jungmin kafasına hafif yumruklar indirerek öğle yemeği için
restorana girerken.





Yine her zamanki gibi arkalarda bir masaya oturdu. Güneş gözlüklerini ve
başındaki peruğu çıkarmayı düşünmüyordu. Böyle daha iyiydi.



Yemeğini sipariş ettikten sonra telefonuyla oyalanmaya başladı. Bir iki
dakika sonra başını dokunmatik ekrandan kaldırıp etrafına göz ucuyla bakındı.



Yoksa çapraz masadaki kadın kendisine yiyecekmiş gibi mi bakıyordu? Ya da şu
en ön masalardaki yaşlı kadın? Peki ya pencere kenarında dışarıya bakıyormuş
numarası yapıp içinden onu izlemeyi geçiren kadın?



“Yemeğiniz geldi Sexy Charisma.” diyen garson kızın sesiyle irkildi.



Sexy Charisma mı?



“Kamufle olmaya çalışmışsın ama hemen seçiliyorsun Park Jung Min oppa!” dedi
yumuşak sesle garson kız.



Yoksaaaaa???



“Sen miydin o?!” diye bağırdı birden Jungmin.



“Neden bahsediyorsun oppa? Bir imzanı alabilir miyim?”

Kısın sesi gerçekten bilmiyormuş gibi geliyordu ama Jungmin peşini
bırakmayacaktı.



“Ben olduğumu hemen bildin!” dedi suçlar gibi.



Garson kıs en saf haliyke “Ah! Tabi ki! Ben gerçek bir TripleS’im! Ayrıca
gerçekten başarısız bir kamuflasyon olmuş oppa! Buradaki herkes seni tanıdı ve
bu yüzden dürekli sana bakıyorlar.” dedi.



“Ohhhhh!!! Deliriyor muyum ben?!”



Jungmin gerçekten paranoyaklaşmaya başlıyordu.



*************************



[MEŞHUR YEMEKTEN 5 GÜN SONRA]





Hyung Jun ısrarla çalınan zilin sesiyle uyandı ve kapıya koştu. Açtığında
karşısındaki adamı tanıyamamış bir yüz ifadesiyle süzdü.



Hyun Bin’in bu aralar çok moda olan, o parlak mavi ve zevksizlik abidesi
eşofmanını giymişti. Başında şapka vardı ve gözerinde de kavanoz dibi
gözlükler.



“Benim Jun!” dedi adam ve gözlüklerini çıkardı. Ardından şimşek hızıyla
içeri daldı.



Bunun üzerine Jun gürültülü bir kahkaha patlattı. Onun bu kadar korkacağını
hiç tahmin etmemişti ve bu şakayı hazrladığı için hafif bir pişmanlık duydu.



“Jungmin, gerçekten tanınmayacak haldesin!” dedi zar zor kahkahasına ara
vererek.



“Güzel, öyle olması için bu kılığa girdim zaten.” dedi nefes nefese o da.



“İyi, ama neden?”

Gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.



“Şu yemeğe gelmeyen hayran beni sürekli takip ediyor! Nerede ne yapıyorsam
hatta ne düşünüyorsam hepsini biliyor! Önüme notlar bırakıyor ve beni deli
ediyor! Ona nereden ulaştın? Beni onunla görüştür de artık buna bir son
vermesini söyleyeyim!”



Ulaştırmak mı? Asla!



“Ben… Onu başka birinin aracılığıyla buldum. Yani ben de daha önce onu
görmedim. Sana numarasını yollayacağımı söylemiştim daha önce ama aracı olan
kişinin bana verdiği numaradan kıza ulaşamadım.” diyerek söylediği yalanın
inandırıcılığına kendisi bile hayret etti Jun.





Jungmin duyduğu sözlerin üzerine derin bir “OFFFFFF!!!” çekti. Şu an
gerçekten umutsuz bir durumdaydı.

“Banyonu kullanacağım. Benim banyomu da gözetlemesinden çok korktuğum için
beş gündür hiç yıkanmadım. Kokuyorum resmen!”



“Buyur kullan. Yeter ki mikroplarını evime bulaştırma.”





*************************





Jungmin önündeki ‘yeni’ nota bezmiş bir halde baktı.



“Oppa! Hyun Bin’in o berbat eşofmanının içinde bile çok seksiydin. Seni
kaçırıp pis şeyler yapmayı istedim bir an. Ama kavanoz dibi gözlükler çok
kötüydü. Lütfen onları bir daha takma.



Biliyorum, beni çok merak ediyorsun. Ben de bıktım artık saklambaç
oynamaktan. Eğer beni görmek istiyorsan iki gün sonra plak şirketinin
karşısındaki pastaneye gel. Arkasında kocaman ‘PJM’ yazan bir tişört giyeceğim.



PJM Aşığı Beklenen Hayran”



Gitmeli ve onun kimliğini öğrenip bu işe bir son mu vermeliydi yoksa
gitmeyip notların bir daha gelmeyeceğini mi umut etmeliydi?



Uzunca düşündükten sonra sonunda merakı hayalperestliğine galip geldi.



Gidecekti ama giderken kavanoz dibi gözlük takmak istiyordu.



**************************



Jungmin şık takımıyla abartılı bir tezat oluşturan kavanoz dibi gözlüklerini
takmıştı.

Kendi plak şirketinin karşısındaki pastaneye ufak bir kararsızlık yaşasa da
girdi.



İçeriye göz gezdirince hiç müşterinin olmadığını gördü.



Biri dışında.



Ortadaki masaların birine ortan, arkasında kocaman PJM yazan tişört giymiş
uzun saçlı bir kız vardı.



Jungmin’in kalbi buna dayanmayacak gibiydi. Buradan hemen kaçıp gitmek
istiyordu. Kendini zorlayarak ileriye doğru birkaç adım attı ama bir süre sonra
korkudan görüşü bulanıklaştı.



Oruran kız ise arkası dönük bir şekilde yavaşça ayağa kalktı ve tişörtündeki
PJM baskısı iyice belirginleşti.



Tabi ki Jungmin her şeyi bulanık gördüğü gibi onu da net göremiyordu.

Kız arkasını döndüğünce iyi seçemeyen gözlerle onun Hyung Jun’un kız
versiyonu gibi durduğunu gördü. Korkudan bayılmadan önce kızın Jun’a çok
benzeyen sesini ve Hyun, Kyu, Saeng üçlüsünün “JUNGMİN!” diye bağırışını duydu.





*******************





Gözleri yavaş yavaş açıldığında Jungmin “O nerede?” diye sordu hemen.



Kyu Jong onun için endişelenerek “Kim nerede?” dedi. Aslında Jun için daha
çok endişeleniyordu çünkü Min onu parçalara bölebilirdi.



“O kız nerede?”



Young Seng bu işin uzamasından hiç hoşnut değildi ve erkasına saklanan
maknaeyi öne sürükledi.



“İşte burada. ‘Beklenen Hayran’ başından beri oymuş.” O da bu masum (!)
şakayı daha sonradan öğrenmişti.



“Ama…” dedi şaşkın bir sesle Jungmin. “Ama o olsaydı yazısından tanırdım!
Onun yazısı değildi!”



Resmen afallamıştı.



Jun “Benim yazım olsaydı tanırdın. Ama sen Ki-Bum’un yazısını bilmiyorsun.”
Diyerek onu aydınlattı.



Jungmin titreyerek ayağa kalktı.

“Nasıl yani?! Sen miydin o? Ama neden?!” yüz ifadesi gerçekten çok komikti.



“İstersen bana yaptığın 1 Nisan şakasını hatırlatayım hyung!” dedi Jun
suçlar gibi.





[GERİYE DÖNÜŞ]



Hyung Jun restorana girdiğinde Mi-Youn’u pencere kenarındaki masada
otururken gördü.



Jun onun kendisini neden çağırdığını merak ediyordu. Son günlerde pek
görüşmemişlerdi.



Mi-Youn’un yanına gitti.



“Merhaba Mi-Youn.”



Genç kadın onunla selamlaşmak için ayağa kalktı ve kendisine uzatılan eli
tutarak Hyung Jun’a hafifçe sarıldı. Tamamen dostça bir sarılma.



“Seni yeniden görmek güzel Jun.”dedi selamlaşmaları biterken.

“Evet, görüşmeyeli bayağı oldu. Neler yapıyorsun?”



“Her zamanki gibi. Pek değişik bir şey yok. Aslında ben…” dedi utangaç bir
şekilde. “Direk konuya girmek istiyordum.”



“Seni dinliyorum.”

Hyung Jun merak içerisindeydi. Mi-Youn onu pat diye aramış ve görüşmek
istemişti. Ayrıca… Her zamanki gibi rahat değildi, biraz utangaçtı bugün.





“Hislerini anlıyorum… Ama sanırım biz arkadaş kalsak daha iyi olacak.”



“Ha?!” dedi Jun epeyi zeki bir insan profili çizerek.



Mi-Youn onu duymamış gibi devam etti.



“Yani… Klibimde oynadığın için teşekkür ederim. Gönderdiğin çiçekler de çok
güzeldi ama arkadaş olarak daha uyumluyuz biz.” dedi başını eğerek.



“Çiçek mi?”



“Evet, gerçekten çok hoşlardı. Jungmin bana senin benden hoşlandığı
söylediğinde çok şaşırdım. Bu yüzden bu işi açıklığa kavuşturmak istedim. Seni
kırmak istemem ama…”



“Jungmin mi?!” diyerek sözünü kesti Jun.



At gerçekten çok fazla olmuştu. Birinin ona haddini bildirmesi gerekiyordu.



[GERİYE DÖNÜŞ SON]



Jun “Tam bir ay boyunca Mi-Youn’a hepsinin senin şakan olduğunu anlatmaya
çalıştım! Kusura bakma ama bu sefer kötü bir maknae olma zamanı gelmişti!” dedi
ve pişkin pişkin gülümsedi.



Jungmin tecrübe ettiği ‘eşek’ şakasının vermiş olduğu sinirle karışık bir
şakalaşmayla maknaeye doğru atıldı ve ortaya şöyle bir tablo çıktı:



-Jungmin Jun’u öldüresiye gıdıklar.

-Kyu Jong onları ayırmaya çalışır.

-Young Saeng “hiç akıllanmayacaklar” der gibi başını iki yana sallar

-Lider Joong ise “İşte bunlar benim grubum!” edasıyla onları gururla izler.



İşte Sonsuza dek bir arada kalacak beş yıldız…

------
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[YARIŞMA] Eşek Şakası
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» [YARIŞMA] BEKLENEN GÜN
» [YARIŞMA] My Bigbang
» [YARIŞMA] GÖKYÜZÜNÜN RİTMİ
» [YARIŞMA] İlham Tozu
» [YARIŞMA] <3 SONSUZA DEK SS501 <3

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kore Hikayeleri :: Hanguk Iyagi :: Tek Bölümlük Hikayeler-
Buraya geçin: